SEÇİM VE SONUÇLARI; YENİ SÜREÇ BAŞLIYOR

HomeGÜNCEL

SEÇİM VE SONUÇLARI; YENİ SÜREÇ BAŞLIYOR

Bir seçim süreci, hatta 2023 14-28 Mayıs seçimlerini de düşünürsek, iç içe geçmiş iki seçim süreci geride kaldı; MART seçim sonrası ise her açıdan yeni bir sürecin başlangıcıdır.

Hemen belirtelim, seçim sorası ilk adımlarını attığımız bu süreç, bir dizi, birbirine bağlanan eski süreçlerin devamı olup, yaklaşık bir yıl içinde yaşanan iki seçim süreci  sadece burjuva cephesinde değil, sol ve devrimci cephede de birçok ana başlıkta ele alınacak, bir dizi tartışmaların kapısını açan, siyasetin yeniden biçim aldığı bir süreç olacağı açıktır.

ÖZET BİR GİRİŞ

Her şeyden önce ister genel ister yerel seçimler olsun, tüm seçimler tek adam, saray rejiminde, eşit ve demokratik bir ortamda değil, tüm devlet imkan ve olanaklarının, maddi aygıt ve propaganda gücünün tek adamda toplandığı, burjuva hukukun rafa kaldırılıp keyfi adım ve kararlarla seçimlere yön verildiği, her türlü hile ve oyunun devreye sokulduğu bir ortamda, siyasal iklimde yapıldığı bilinmektedir.

Bir yanda, AKP-MHP bloğu, devlet imkan ve gücü, diğer yanda hedef tahtasına Kürt özgürlük hareketi, sol ve devrimci güçlerin konulduğu, ancak burjuva muhalefetini de dağıtmak,  hatta kendine bağlamak için bir dizi yönteme başvurulup etkisiz hale getirilmek istenen burjuva muhalefet; işte adeta iki düzlemde oluşan seçim ortamı.

AKP ve MHP bloğu, 10 ay önce kazandığı pirus zaferi ile; burjuva muhalefet ise bir dizi iç tartışma ve çatışma ile; 3. Yolu ifade eden DEM parti ve sol güçler de devlet kuşatması ve saldırıları altında, iç tartışma ve yeniden ayağa kalma hamleleriyle seçime girdi.

Bu ortamda yapılan 31 Mart yerel seçimlerinin kazananı, başta Kürdistan halkı ve DEP partisi olmak üzere, dağılma eğiliminden toparlanma eğilimine geçen burjuva partisi CHP ve halk oldu. Kaybedenler sadece AKP-MHP bloğu değil, YRP hariç tüm burjuva partiler oldu.

Böylece yeni bir tablo oluştu, meşru olmayan saray rejimi, daha önceleri bazı süreçlerde gerilese de ilk kez, ağır bir yenilgiyle karşılaştı, morel ve psikolojik üstünlüğü kırıldı, demokrasi güçleri, geniş halk kesimleri bir nefes aldı.

Biraz daha derine bakmakta yarar var….

TEK ADAM FAŞİZMİ KURUMSALLAŞIYOR, HALKIN ÖFKESİ BÜYÜYOR

10 ay önceki Mayıs seçimleriyle bir AKP özeti yapmak gerekirse;

AKP, 21 yıllık iktidarını yeniden tahkim etti, hem neo-liberal sömürüde ısrar, hem de AKP ile devlet arasındaki sıkı bağ güçlendi. Neo- liberal sömürü sadece bugün değil yaklaşık 40 yıllık bir süreçte büyük bir yıkım, talan ve yoksulluk yarattı. Sadece doğa değil, tarih ve kentler yeni rant alanlarına dönüştü. Bir yanda derinleşen sömürü ve yıkım, diğer yandan kitlesel yoksulluk, açlık, hastalık, yozlaşma at başı gitti. Ancak bir yanda sömürü derinleşip tüm sonuçları kitleleri etkilerken, bu zeminde başta ekonomik, siyasal ve kültürel olmak üzere bin bir bağla yeniden AKP’ye bağlandı, yoksulluk ve yozlaşma adete yeniden AKP ‘yi besliyor. Yoksulluk ve ekonomik yıkımı örtmek için devreye sokulan “terör ve beka sorunu”, kışkırtılan milliyetçilik ile şu yada bu ölçüde alıcı buluyor. Tek adam düzeni, bu eksende kurumsallaşan faşizm, sadece hak ve özgürlükleri tasfiye etmekle yetinmiyor, Kürt özgürlük hareketini, sol ve devrimci hareketi tasfiyede ısrar ediyor, dahası gelinen aşamada bir tür muhalefetsiz bir rejim aşamasına kapı açıyor.

AKP ile emperyalizm arasındaki ilişki sorunlu ama birbirinden kopmuş, büyük çatışma içinde değil, tam tersine birbirine ihtiyacı olan, birbirini besleyen bir yerde duruyor. Bir yandan Rusya ve Avrasya, diğer yandan ABD ve Avrupa; AKP bu kutuplaşmada denge siyaseti izliyor, bu siyaset, tüm emperyalist güçlere yarıyor. Zaman zaman, konjoktürel olarak bu denge bozulma eğilimleri gösterse de stratejik olarak, emperyalist güçlerin AKP’ye, AKP’nin emperyalist güçlere ihtiyacı olduğu açıktır.

AKP açısından, hiçbir “zafer” gerçek bir zafer olmayacak, gelinen aşamada, AKP için bir dönem kapanmış, sahte, algılarla oluşan iyimserlik dikiş tutmaz olmuş, hiçbir alanda güllük gülistanlık ortam yoktur. Neo liberal sömürü düzeni çoktan sınırlarını tüketti, başta ekonomik olmak üzere, bir dizi sorunlar günlük yaşamın bir parçası olmaya ağırlaşarak devam edecek. Burjuva sınırlar içinde bunu aşacak bir program da ortada yoktur. O halde bir yandan baskı ve sömürü derinleşecek, diğer yandan emperyalizm ve Körfez ülkelere el avuç açılacak. Kürt özgürlük hareketi ve sol güçlerin tasfiyesi için yeni adım ve saldırılar güncelleşecek, Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı, kadın ve gençliğin eşitlik ve özgürlük talepleri yeni hamlelerle askıya alınacak. Kısaca, karanlık ve zorlu bir süreç, yeni bir karanlık ve zorlu sürece devrilecektir.

Ancak 10 ay sonra 31 Mart yerel yönetimler seçimiyle bu tablo kısmen değişmiştir. Elbette neo liberal sömürü programı değişmedi, burjuva kesimde, sadece AKP için değil, tüm burjuva partiler içinde de  halkçı bir program yoktur. Neo liberal sömürü modeli, tüm sonuçlarıyla, ağırlaşmış biçimde gündemdedir, geniş halk kesimlerini etkilemektedir. Saray rejiminden “demokratik” bir “açılım” yada “hamle” beklemek de saflıktır. Ancak, geniş halk kesimlerin, sadece ekonomik alanda değil, sosyal ve siyasal alanda da, sadece hayat pahalılığı, alım gücünün düşüklüğü, yoksullaşma değil, siyasal özgürlükler için, hak ve özgürlük talepleri için, iki yüzlü, kişiliksiz, çıkar ve para eksenli dış politika içinde ( ABD, AB, Rusya, Körfez ülkeleriyle kurulan ilişkiler, en son İsrail ile kurulan ilişki, Filistin sorunu ve ticaret ilişkileri ) büyük tepki çoğalttı. 31 Mart seçimleri her alanda tüm bunları yeniden açığa çıkardı.

Halkın bu tepkileri, sadece AKP ve T. Erdoğan’ a değil, yoksulluk, yozlaşma ve baskılara karşı, eşitlik ve özgürlük arayışıdır.

Bu kıymetli ve değerlidir.

Bu açıdan bakarsak, 31 Mart seçimleri bir referandum niteliğindedir ve kazanan halk olmuştur. Hatta gezi direnişi sonrası, Kürdistan’da Van örneğinde de görüldüğü gibi Şerhildanlarla birlikte düşünürsek en önemli kazanımdır.

BURJUVA MUHALEFET NE KADAR MUHALEFET?

Burjuva partileri kabaca iki cephede toplandı, bu sonuç yada eğilim sadece bu seçimin değil, çok daha önceki seçimlerin, hatta tek adam, saray rejiminin doğal bir sonucudur.

AKP’nin ana gövdesini oluşturan, MHP destekli, en son biçimiyle YRP ve HÜDAPAR, hatta birçok tarikatın katkı sunduğu cumhur ittifakı, burjuva parlamentosunda en gerici kesimi oluşturuyor. Devlet ve rant ilişkileri bu temelde yeniden dizayen ediliyor, iktidar ve güç odakları yeniden paylaşılıyor.  Büyük pasta AKP ve MHP’ye düşüyor, YRP ise yeni bir çatlak yaratıyor.

CHP’nin ana gövdesini oluşturan, İP, ve diğer partilerin oluşturduğu millet ittifakı ise, Mayıs seçimleri öncesi, neo liberal sömürü modeline karşı çıkmadan içe çöken devleti onarma programı ortaya koydu, ancak bu programı geniş kitlelere taşıma da sorun yaşadı. Sadece bu değil, her vesile ile sağa dümen kıran, her vesilede sol ve Kürt hareketine mesafe koyan, hatta İP örneğinde olduğu gibi, AKP ve MHP arkasında saf tutup saldırılar yapan, kendi içinde sorunlu,  bir yanda “özgürlük” derken öte yandan en ırkçı söylemi benimseyen bir ittifak oluşmuştu. Ancak bu ittifak Mayıs seçimleri sonrası adeta deprem yaşadı, sadece bir yenilgi değil, morel kaybı, iç çatışma, büyük bir güven bunalımı yaşadı. CHP yeni bir kurultayla kısmen toparlanma eğilimi içinde olurken, başta İP olmak üzere diğer burjuva partiler dağılma, güç kaybetme eğilimi içinde oldu.

31 Mart yerel yönetimler seçim sonuçları bu açıdan önemli veriler sunuyor. Halkın tepkileri önemli ölçü de CHP saflarında kendini gösterip AKP için yenilgiye yol açarken, diğer burjuva partiler dağılıyor, bu partilerin yaşadığı çoklu kriz daha derinleşerek devam ediyor. İP, merkez sağa oynadı, ancak her açıdan açığa çıktığı gibi sadece tutarsızlık değil, konta gerilla elinde oyuncak oldu, belki de burjuva demokrasisi adına en önemli kavram olan “parlamenter demokrasi” kavramını unuttu, saray rejimi kontrolünde, bin bir eğilim ve sorunla devre dışı kaldı. DEVA, DP, GP ise tümden silindi.

Saray rejimi burjuva muhalefetsiz bir siyasal düzen istedi, ancak bu ütopya dikiş tutmadı, bir tür CHP somutunda burjuva muhalefet ile saray rejimini dengeledi. Bu denge eşit, statik değil, dinamik, her bir gelişmeye göre biçim alan bir dengedir, yapay denge de diyebiliriz.

DEVRİMCİ VE SOL GÜÇLER YENİ BİR PENCERE AÇMAK ZORUNDADIR

Seçim her şey değil, ama Türkiye ve Kürdistan halkı için belki de Mayıs 2023 seçimleri, Cumhuriyet tarihinin en önemli, yaşamsal bir seçimiydi. Ya karanlık daha da koyulaşacak ya da burjuva sınırlar içinde, yıkım ve baskı altında nefesi kesilen Kürt, Türk, kadın, genç, tüm ezilenler bir miktar nefes alacaktı. Ya süreklileşen açık faşizm yeni bir boyut alıp kurumsallaşacak yada sınırlı da olsa bir pencere açılıp özgürlük talepleri daha geniş halk kesimine yayılacaktı. Ancak bu yönde güçlü bir potansiyel olmakla birlikte birçok faktöre bağlı olarak AKP-MHP bloğu kısmen “zafer” kazandı, Türkiye ve Kürdistan yeni bir karanlık dehlizine girdi.

Her yenilgi şu yada bu biçimde eleştiri ve özeleştiri konusu olur, bunu layıkıyla yapanlar daha güçlü geleceğe hazırlanır. Peki, bu yönde güçlü bir eleştiri ve özleştiri devrimci hareketi de kapsayarak yapılmış mıdır? Hayır, bu süreç kendi içinde yeni boyutlar kazandığı açıktır.

Ayrıca, Sol ve devrimci hareket için seçimlere yönelik tavrı da bir ayrım noktası olmuştur. Bir yandan seçimlere her şeyi yükleyen, toplumsal ve politik olarak ciddi bir alanı tutmayan ancak bileşik bir soldan öte kendi sınırlı tabanına hitap eden bir sol kesim var, diğer yandan 40 yıldır aynı taktikle, hatta aynı afiş ve sloganla seçimleri boykot eden sol kesim söz konusu olmuştur. Birincisi legalist solu ikincisi dogmatik solu ifade eder; her iki kesimde saray rejimine karşı olmakla birlikte, iki burjuva ittifak dışında, tüm ezilenleri ittifakını zayıflatan bir rol oynamıştır.

Bu notu düşerek devam edelim….

Mayıs seçimleri sonrası, sadece burjuva muhalefet ittifakı değil, sol adına en önemli ittifak olan emek ve özgürlük ittifakı da dağılmış, bir tür içe çekilme ve iç tartışmalar yaşanmış 31 Mart seçimleri bu eksende karşılanmıştır. DEM parti, devletin kuşatmasına rağmen, halk toplantılarıyla yeni bir açılım sürecini başlatmış, birbirini izleyen çeşitli kampanyalarla 31 Mart seçimlerine hazırlanmıştır.  Başta büyük şehirler olmak üzere, toplam 75 belediye kazanılmış, Kürdistan halkının devrimci potansiyeli somut bir kazanıma dönüşmüştür. Bununla birlikte TİP 2, sol parti 1, EMEP 1 belediye kazanarak, TKP’nin Kadıköy pratiği üzerinde düşünüp tartışılacak yeni durumlar ortaya çıkmıştır. TİP, Hatay pratiği güçlü eleştiriyi hak etmektedir. DEM partide, elbette parti yapısına bağlı iki eğilimin ortaya çıkması üzerinden tartışılacak başlıklar olabilir. Bununla birlikte devrimci parti ve yapılar ise önemli ölçüde sürecin gerisinde kalmıştır.

Bu tablo veya sol ve devrimci hareketin mevcut durumu uzun ve kapsamlı değerlendirmelere muhtaçtır ve bu başka bir yazı konusudur.

Ancak, burada şu açıktır hem Mayıs hem de 31 Mart seçimlerin en zayıf halkası devrimci harekettir. Bu zayıflık yada kriz, aşılmadan, halk için gerçek demokrasi ve devrim kavgası sağlıklı bir rotaya giremez. Devrim ve sosyalizm adıma, birçok kavramın bile unutulduğu, sol ve sosyalizm adına düzeni onarma programını aşamayan solun ön plana çıktığı bu tabloda, eski söylem ve tarzın devrimci eksende yeni bir formatla aşılması, başta ideolojik olmak üzere politik, kültürel ve örgütsel alanda yenilenme yada iç devrimin zorunlu olduğu açıktır.

Devrimci sosyalizm çubuğu bu yöne bükerek ilerleyeceği açıktır.

SOMUT GERÇEK: AGIRLAŞAN GÜNDEM

Seçim bitti ancak sonuçları, özellikle burjuva siyasette deprem yarattı. Bu deprem altında, işçi ve emekçiler, Kürt ve Türk halkı, kadın ve gençlik, tüm ezilenler gerçek gündemleriyle baş başa kaldı.

AKP ve saray rejimi, 31 Mart seçimleriyle gökten başına bir taş düşüp sadece ekonomik alanda değil her alanda yürüttüğü talan ve yıkıma son mu verecek? Hayır, hayali yorumlar hariç aklı başında hiç kimse bunu beklemesin, beklemiyor. Seçimler öncesi neo -liberal sömürü ve yeni acı reçeteler ilan edilmişti, artık bu acı reçeteler hızla devreye girmektedir. Mehmet şimşek, başta körfez ülkeleri olmak üzere emperyalist çevrelerden para toplamaya çalışıyor, ancak ciddi bir para bulamıyor. Mafya ekonomisiyle (Uyuşturucu kartellerinin kimlik alması, limanlarını uyuşturucu çeteler içi açık kapı olması, kara para aklama merkezine ülkenin dönüşmesi, bu çetelerin saray tarafından korunması, girilen kirli işler vb ) ekonomi kurtarılmaya çalışılıyor, bu da başta emperyalist çevreler olmak üzere bir dizi alanda yeni sorunlar yaratıyor. Yeni zamlar, yeni vergiler yolda, yoksulluk daha da derinleşeceği açıktır. Kısaca, sermaye için yeni bir büyüme modeli, halk için büyük yoksulluk, bunu için yeni saldırı dalgaları gündemde.

Hiç şüphesiz, bu yeni saldırı dalgası, kimi liberallerin boş hayalleri ile, “Erdoğan parlamenter sisteme döner” hayalleriyle değil, baskı ve şiddettin yeniden ve daha üst düzeyde kurumsallaşmasıyla mümkündür. Kürt ulusu ve Kürtlerin demokratik hakları inkar edilecek, işçi ve emekçiler yeni bir yoksullaşma sarmalı içinde boğulacak, doğa, tarih talan edilecek, hak ve özgürlükler yok sayılacak, kadın ve gençlik, İslamcı bir gericilik eşliğinde kuşatılacak, toplum nefes alamaz hale gelecektir.

Bu yeni saldırı dalgası, yüz yıllık, hatta daha eski siyasal ve toplumsal sorunları yeniden üretecek, işçi ve emekçiler, Kürt, Türk tüm halk kesimleri kördüğüm haline gelen bu sorunların doğrudan hedefi olacaktır.

Bu durum bir yandan da demokratik talepleri ön plana çıkaracaktır.

Bu demokratik talepler Nedir?

Ana başlıklar halinde ifade etmekte yarar vardır. Kürt ulusunun demokratik hakları, Kürt ulusuna yönelik inkar ve imha siyaseti, Kürt sorununu yeniden üretip, çeşitli alt başlıklarda güncelleştireceği açıktır. Bunun devamı olarak, sürekli faşizmin saldırıları, siyasal demokrasinin diğer sorunlarını, hak ve özgürlükler sorununu güncelleyecektir. Yıkım ve talan düzeni, sadece doğayı değil, kentleri de yeni rant alanlarına dönüştürecek, başta barınma hakkı olmak üzere, bir dizi sorun yeniden güncelleşecektir. Eğitim sorunu, kadına yönelik şiddet başta olmak üzere kadın sorunu, gençliğin sorunları, laiklik sorunu gibi bir dizi sorun yeni sürecin en önemli başlıkları olacağı açıktır.

Seçim bitti, gerçek gündem bu ve bu temelde bir dizi sorunlar olacaktır. Bunlar için mücadele zorunludur, mücadele sokakta, alanda anlam bulacaktır.

NE YAPMALI?

Hareketimizin sadece  bu sorunlara değil, devrimin tüm sorunlarına yönelik programatik bir bakış ve yaklaşımı vardır. Ancak bizim görevimiz bu temelde güncel ve dönemsel sorunlara sahip çıkmak, bunu en geniş halk kesimlerine taşımak, örgütlenmek, güç biriktirip önümüze koyduğumuz dönemsel görevlere bağlamaktır.

Bu kapsamlı saldırı karşısında, yılgınlık, umutsuzluk yok, devrimcilerin görevi, her şeyden önce direnmek, mücadele etmek, umudu ve yaşamı buradan üretmektir.

Sol ve devrimci harekette direniş geleneğinin zayıfladığı bir gerçektir, ancak buna rağmen hala bu gelenek önemlidir. Direniş sol ve devrimcilerden başlayacak, tüm halka adım adım yayılacaktır.

Ancak direniş, sadece sorunun bir paçasıdır; asıl önemli olan, hem bu direniş kültürünü büyütmek hem de doğru bir strateji ve taktiğe bağlamaktır.

Büyük bir yıkım içinde, sol ve devrimci hareket en zayıf konumdadır. Hem devrimci bir partinin hem de bir dizi devrimci kesimin birleşik gücü olarak devrimci hareketin kendini yeniden örgütlenmesi zorunludur. Yönünü sokağa dönen ( bu noktada biz ve sol güçler çok şey kaybettik), stratejik bir bakışla ve devrimci eksende yenilenen ( dillerde yenilenme kavramı olsa da bu eğilim zayıftır), yasallığa değil meşruluğa önem veren ( yasallık hastalığı sol ve devrimci harekette bir hayli güçlüdür. Açık alan çalışmasını yasal çalışma olarak algılama eğilimi de sorunun başka boyutudur), açık alan ile özgür alanda kurumsallaşmayı önüne koyan, yeni bir devrimci kültürün inşasına bugünden başlayan, öz-gücüne güvenen ancak devrimci güçlere eşit, özgür ve yoldaşça yaklaşan, ideolojik gelişimi sürekli kılan bir hat üzerinden devrimci hareket yeniden örgütlenmelidir.

Bu anlamda asıl gündem, direniş hattı üzerinden yeni bir devrimci hareketin inşası, bununla birlikte, bununla iç içe devrimci sosyalizm için asıl görev, 4. Bunalım döneminin devrimci partisinin örgütlenmesidir.

Bu görevlerin başarısı, bir hançer gibi, kördüğüm olan tüm siyasal ve toplumsal sorunları çözmede anahtar olacaktır.

Tüm bunlar, devrimci kurtuluşçular için, hem güncel hem de dönemsel görevleri bir kez daha bize hatırlatmaktadır.

Devrimci kurtuluşçular, gelinen aşamada, tüm olumsuz kuşatmaya karşı direnecek, devrimci yenilenme ekseninde adım adım, tüm samimi devrimci kurtuluşçularla yoldaşça bağ ve hukukla birleşecek, saflarımızı da zehirleyen tüm rezillikleri elinin tersiyle bir kenara iteleyip basit bir örgütlenme için değil, devrimci bir parti için, her alanda kurumsallaşan bir devrimci parti için, iç devrimi sürekli kılıp kurallı bir devrimciliği örgütleyecektir.

Tüm çalışmaların ana ekseni budur; her adım, her açılım, her söz ve eylem, devrimci partinin inşası içindir. İdeolojik, politik, örgütsel ve kültürel alanlarda inşa edilecek devrimci parti, şimdi atılan küçük adımları aşıp bir nitel sıçramayı ifade edecek, bugünkü çevre, grup düzeyini kat ve kat aşıp halkların kurtuluşuna ışık olacaktır.

Yeni süreç, kaybedilen yerde yeniden ayağa kalkıp, solu ve bizi kuşatan, ayaklarımızı bağlayan her zincirin kırıldığı, basitten karmaşığa, alçaktan yükseğe yeni adımların büyütüldüğü bir süreç olacaktır.

Devrimciler varsa umut da vardır, devrimci kurtuluş yeni bir umut ve adımın olacak; bunun için birçok nedenimiz vardır!

Bunun için bir adım daha, yeni adımlar için ileri!

COMMENTS

WORDPRESS: 0