DEVRİME ADANMIŞLARA BİN SELAM

HomeManşet

DEVRİME ADANMIŞLARA BİN SELAM

DEVRİME ADANMIŞ YAŞAMLARA BİN SELAM

Türkiye ve Kürdistan devrimleri, hatta daha geniş bir pencereden bakarsak orta -doğu ve halkları son derece önemli ve kritik günler yaşıyor. Türkiye devrimci hareketi önemli ölçüde, belki de tarihinin en zayıf konumundadır, devrimci hareket siyasal gündemin dışına düşmüştür. Kürdistan devrimi ise, tüm parçalarıyla yeni bir kavşakta, bu kavşakta bin bir oyunla, bir dizi denge ve denklem içinde deviniyor. Orta-doğu coğrafyası, Suriye’nin en önemli halka olduğu şu günlerde ABD, İngiltere ve İsrail eksenli hegemonya savaşında birkaç adım öne çıkarken, bu temelde yeniden dizayn edildiği açıktır.

Kürdistan devrimi son bir yılda, daha önceki süreçlerin bir anlamda devamı ancak yeni olgularla yeni bir süreç içindedir; bu günler, önemli kırılma ve yol ayrımını içerdiği açıktır, bunlar önümüzdeki günlerde çok daha net olgular olarak karşımıza çıkacaktır. Karmaşık, açıklıktan uzak, sağdan soldan bin bir yorumla, adeta her sınıf yada politik akım yada gruba göre farklı anlaşılıp ve yorumlanan bu günlerde PKK’nin 12. Kongresi önemli bir yerde durmaktadır. Adeta atın arabaya bağlandığı, yani siyaset sosyolojisinin ters yüz edilip, oligarşinin ne demokrasi ne de demokrasi sorununun en önemli halkası olan Kürt sorununda tek bir adımın bile atılmadığı koşulda, “silahsızlanma ve örgüt feshi” ilk koşul olarak öne çıktığı bir süreç yaşanıyor.  Önce A. Öçalan’ın 27 Şubat tarihli “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısı ( bu çağrının devrimci eleştirisi tarafımızdan yapılmış ve yayınlanmıştır), sonra bu çağrıya uygun olarak PKK’nin 12. Kongresi bu sürecin en önemli halkasıdır.

Burada 12. Kongre sonuç bildirgesi özel olarak ele alınmayacak, önden bu sürece ilişkin iki çalışmamız ( “Kürt Sorunu: Tasfiye mi Barış ve demokratik Çözüm mü” ve “ A. Öçalan Çağrısı ve Devrimci Tavrımız” )yayınlanmıştır, süreç bu çalışmalarımızı, değerlendirmelerimizi doğrular niteliktedir.

  1. kongre iki devrimciye adanmış, tam da bundan, ömrünü devrime adayan devrimciler anılacak, tarihimize ve tarihin akışında örnek ve devrimci ilişiklere notlar düşülecektir.

RIZA ALTUN: ŞİRKET

Rıza Altun’u Adana eski cezaevinde, hücrelerde tanıdık, sadece burada değil, daha sonra Eskişehir, Antep cezaevlerinde, omuz omuza direnişte, sadece direnişin örgütlenmesinde değil, devrimci örgütler arasında ilişkilerde de örnek devrimci yaklaşım ve tutumda tanıdık. Samimi, açık sözlü, zeki, özgüven sahibi Rıza, 12 Eylül açık faşizmi koşullarında belki de en uzun zaman, bir yılı aşkın süre, farklı işkence merkezlerinde kalan bir devrimci olma onurunu taşıdı. Cezaevi yılları da sürgün ve direnişle iç içe bir bayrak gibi hep yükseklerde, öncü konumda oldu. Sonraki yıllarda bazen sesi orta- doğu da, bazen Avrupa da, bazen de Kürdistan dağlarında duyuldu. Onurla, bir kutup yıldızını izler gibi, elbette kendi örgütsel süreç ve kavgamız içinde izledik.

Elbette tüm bu süreçler “kişisel bir dostluk” değil, siyasal bir dostluk, örnek devrimci dayanışma ve ilişkileri içermektedir. Kişisel olan, olsa olsa, bu siyasal eksende tamamlayıcı özellikler taşır.

Karmaşık, hatta bir dizi endişe, beklenti içinde 12. kongre kararları, sonuç bildirgesi açıklanınca, iki büyük devrimcinin ölümsüzleştiğini öğrendik, kalbimiz sızladı, onur ve acı iç içe Rıza’yı, onun şahsında tarihe yön veren devrimcileri andık…

Rıza, 1971 silahlı devrimci hareketinden etkilenen, Kürt ve Alevi bir gençken, yükselen anti- faşist karakteri ön planda olan devrimci muhalefet içinde yer aldı; bir arayış içinde, bu arayış içinde Kemal Pir ile tanışarak asıl yönelimini belirledi. Kürdistan devrimcileri bu süreçte, 1973 ve sonrası arayış içindedir, 71 silahlı devrimci hareketten, özellikle partimiz THKP-C ve Mahir Çayan’dan yoğun etkilenme vardır. AYÖD içinde çalışma yapılır, bu çalışmalarda Kürt sorunu çok daha ön plana çıkar, bu temelde ilk adımlar, ilk toplantılar, ilk örgütsel bağlar kurulur. Rıza, bu çalışmalar içine Kemal Pir üzerinden katılır. Daha sonra Kürdistan’a dönüş, Urfa, Antep, Dersim, Kars başta olmak üzere Kuzey Kürdistan’da örgütlenme çalışmaları yürütülür, ilk silahlı eylemler yaşamda yerini alır; işte tüm bu çalışma ve örgütlenme içinde Rıza en önde, kurucu bir kadro olarak yerini alır.

Tutsaklık Rıza için yeni bir devrimci süreçtir. En uzun zaman işkence haneler de kalan az sayıda devrimcileden biridir. Diyarbakır zindanı başta olmak üzere, Adana, Sinop, Eskişehir, Antep gibi zindanlarda sadece bir direnişçi değil, direnişi örgütleyen, yapıcı ve örnek devrimci tutumuyla örgütler arası ilişkilerde güven veren bir kişilik olarak yerini aldı.

Rıza’yı anarken, onu Kürdistan devrimi için örgütleyen Kemal Pir’i de anmakta yarar vardır.

KÜRDİSTAN DEVRİMİNİN CHE’Sİ: KEMAL PİR

Yeniden geriye dönelim,  Kemal Pir’i tanıyalım.

Yükselen halk hareketini önlemek için, sadece resmi devlet güçleri değil, devlete bağlı, kont-gerilla örgütlenmesinin sivil kanadı olan MHP ve sivil faşist güçler de 1973 sonrası devrededir. Sivil faşist güçler bir yandan sol ve devrimci harekete saldırırken diğer yandan devletin bilgi ve kontrolü altında, asıl merkezde kontr-gerillanın yer aldığı, sivil faşist güçleri de devreye sokarak, büyük kitle katliamları devreye sokuldu. Sadece 1 Mayıs, 16 Mart, Bahçelievler gibi katliamlar değil, Çorum, Sivas, Malatya, Maraş katliamları da yükselen işçi, gençlik, halk muhalefetini önlemek için, açık faşizme zemin sunmak için örgütlendi. Nitekim önce sıkıyönetim devreye sokuldu, daha sonra 12 Eylül açık faşizmi işbaşına geldi.

Ülkede sıkıyönetim ilan edilince, sadece sivil cezaevleri değil, askeri cezaevleri de gündemdeki yerini aldı. 6. Kolordu, Adana, Antep, Hatay, Urfa gibi alanları kapsıyor, Adana kolordusu içinde, Osmanlı döneminde, atlar için ahır olarak kullanılan eski yapılar etrafına tel örgü çekilerek cezaevine dönüştürüldü.  Başta Adana olmak üzere bu alanlarda, tutuklanan öğrenci, halk, devrimciler 6. Kolordu da toplanmaya başlandı. Penceresi olmayan, eski ahırlarda “sıkıyönetim kuralları” devrede, havalandırma yok, her gün 10-15 dakika her koğuş için havalandırma hakkı var, yemekler askeriyeden geliyor. Elbette buna karşı direniş zorunlu, devrimci örgütler sınırlı haberleşerek direniş kararı alıyor, yemek boykotu ile başlayan direniş, 2 günlük açlık greviyle devam ediyor, tehditler karşısında, askere saldırı emri verilmelere karşı dik duruluyor ve haklar tez zamanda alınıyor.

İşte Kemal Pir, bu günlerde, bir grup arkadaşıyla yakalanıp Adana askeri cezaevine getiriliyor, onu bu direniş içinde tanıyoruz.

Ortada PKK yok, Kürdistan devrimcileri var. Bir süre sonra PKK kuruluş haberi ve “Kürdistan Devriminin Yolu”  teksir edilmiş yazısı geliyor. Kemal heyecanlı, sık sık, devrim ve sorunları, Kürdistan devrimini tartışıyoruz. “Kürdistan Devriminin Yolu” ilk bize veriliyor, hareketimize özel bir saygı ve sevgi var, bu manifestonun her nokrasını tartışıyoruz. Kemal Pir ve yoldaşları, sadece sol ve devrimci harekete değil, özellikle Antep ve Urfa alanlarından gelen halka, köylülerle, onların dini duygularına karşı da saygılı ve dikkatli. Sadece Askeri cezaevinde değil sonrası Adana cezaevinde de bu dostluk, siper yoldaşlığı devam ediyor.

Fuat Çavgun, Halil Ataç, Sabri Ok bu günlerde bu dostluğa güç katıyor, daha sonra farklı cezaevlerinde, Yine Sabri Ok. Rıza Altun bu dostluğa büyük emek katıyor.

TARİHİMİZE BİR PARANTEZ: GÜNEY/ÇUKUROVA ÖRGÜTLENMEMİZ

İki büyük, iki kurucu kadro şahsında bir dostluk zincirini anlatırken, kısaca biraz da bize, bu ilişkilerin inşasında rol oynayan Güney/Çukurova örgütlenmemiz için birkaç söz etmekte yarar vardır.

Baştan ifade edelim, aşağıda düşeceğimiz kısa notlar, ne tek başına bir bölge örgütlenmesini ele almak, ne de genel ve merkezi örgütlenmemizin dışında, ondan ayrı bir parçadır. Merkezi ve genel örgütlenmenin bir parçası, organik bir parçası olup, özünde Kars ve Konya alan örgütlenmemizi bir kenara bırakırsak, özünde Anadolu ve bir miktar da Kürdistan örgütlenmemizi kapsar. Elbette bu kısa notlarda Güney/Çukurova örgütlenmemiz işin mantığı gereği kısmen ön plana çıkacaktır.

Bu notu düşerek devam edelim….

Hareketimiz 1975 itibariyle, İstanbul merkezli birkaç THKP-C grubunun birleşmesiyle kurulurken, benzer süreçler ülkenin her yerinde yaşandığı gibi Güney/Çukurova illerinde, bu alandaki örgütlenmemizde de yaşandı.

Güney/Çukurova örgütlenmesinin ana grubu bir Anadolu ilçesi/ Kadirli’dir. 71 silahlı devriminden etkilenen, hatta Kızıldere’de şehit düşen Sebahattin Kurt’un emeği olan bir çalışma üzerinden biçim almıştır. Bir grup arkadaş 1974 yılında, Kesintisiz devrim 1,2,3 ‘ü teksir olarak okuyarak ilk adımlar atılmış, daha sonra Emekçiler -Derneği ve Genç- Der etrafında kitleselleşip örgütlenmiştir. Sadece ilçe merkezinde değil, yapılan iş bölümüne bağlı olarak köylere kadar uzanan yoğun bir çalışma, temiz bir devrimcilik vardır.

Bu çalışmaların merkezinde yer alan bir avuç arkadaş içinde hala yaşayan, hala Mahirci, “ güneyin Mahirini yetiştirdim ne mutlu bana” diyen Erdoğan abiyi özel olarak anmakta, sevgi ve saygılarımızı sunmakta yarar vardır.

Bir ilçede filizlenen hareketimiz, hemen yakınında bir başka ilçede, Osmaniye’de ilk örgütlenme adımları atan THKP-C grubuyla devrimci ilişki kurar ( bu grup sonradan Dev- sol ve hareketimiz içinde yer alanlar olarak iki örgütsel yapaya dönüşür). Tabi ki “Halkçı Ecevit” söylemi kitleleri etkilerken, sola ve devrimci harekete yönelik kitlesel yönelme yaşanırken, faşist saldırılarda yoğunlaştı; Kadirli de Hayri ( sol yönelimli, Kürt ve Alevi bir genç), Osmaniye de Beyhan (kadın bir devrimci), Ceyhan da Tufan Liceli ( THKO sempatizanı bir devrimci) bu saldırılarda düşüyor. Buna karşı, bu üç ilçede, ilk örgütlenme adımları atan devrimciler ( Kadirli ve Osmaniye de THKP-C grupları,  Ceyhan da THKO taraftarları, bunlar daha sonra HK örgütlenmesine dönüştü) dayanışma içinde oluyor.

Arayış ve örgütlenme adımları sürüyor, Kesintisiz devrim okumalarını, Marksizm okumalarıyla birlikte TDAS okumaları izliyor, İlker Akman’ın “Suni denge” çalışması, bu örgütlenmenin “Ekim devrimi dersleri” çalışması okunuyor, grup içinde yoğun tartışmalar verimli biçimde yaşanıyor.  MLSPB 1. Nolu bülteni okunur, 15/16 Haziran dergisinin ilk sayısı geliyor, okunuyor.

Örnek olsun, acemilik ve arayışımıza örnek olsun Kızıldere sonrası örgütsel olarak THKP-C var mı?  Dev-Genç çevresi “yok” diyor ( Dev-Genç çevresi ile asıl olarak Behçet Dinler üzerinden tartışma yürütüyoruz, bu devrimci daha sonra,12 Eylül açık faşizmi sonrası Ankara dal işkence hanesinde şehit düştü, sevgi ve saygıyla anıyoruz). Biz, Acil çevresinden, sonradan da anladığımız üzere, asıl olarak da “Yurt dışı örgütlenmesi” üzerinden “var” diyoruz. Ancak bir süre sonra mevcut tabloyu daha iyi kavrıyoruz. TDAS üzerinden Acil/HDÖ beklentilerimiz var, beklentilerimizin hiç biri karşılık bulmuyor. Hatta bir süre sonra, önce örgütsel güvensizlik üzerinden başlayan eleştiriler, teorik eleştirilere kadar uzanıyor. Acil/HDÖ bizim arayışlarımıza karşılık veremiyor.

Örgütlenme çalışmamız devam ederken, benzer bir süreç yaşayan, kamuoyunun “ kasabalılar” diye tanımladığı yoldaşlarla temas kuruluyor. Diyarbakır eğitim fakültesinde okuyan THKP-C li bu yoldaşlarla Bedir Ali Akarsu yoldaş üzerinden ilişki kuruluyor, bu ilişkiler Ege örgütlenmesinin ana grubu yoldaşlarımıza (Nurettin, Bedrettin, Nalan ve diğer yuldaşlara)  kadar uzanır. Bir dizi tartışma yapılır, benzer süreç yaşayan bu iki grup birleşir; önce Adana, sonra Tarsus, Mersin, Osmaniye’yi kapsayan bölge örgütlenmesine dönüşür.

Önce şunu da ifade edelim, “kasabalılar” diye, bu isimle bir örgütlenme yoktur, bu ismi sol çevre bize takmıştır; kasaba, Turgutlu’nun eski ismidir. Ege örgütlenmemiz de tıpkı Güney örgütlenmemiz gibi bir ilçede, Turgutlu’da ilk adımını atmış, buradan Manisa, İzmir başta olmak üzere Ege bölgesine yayılmış, dahası, Nurettin yoldaş başta olmak üzere birçok yoldaşımız Diyarbakır Eğitim enstitüsü üzerinde Diyarbakır, Mardin, Elazığ başta olmak üzere Kürdistan da asgari bir örgüt zeminine ulaşmıştır. Kürdistan da oluşan bu asgari örgütsel zemin, ağırlaşan ve gündemleşen Kürt sorunu ve Kürdistan devrimi sorunundan ayrı ele alınamaz. Nitekim her dönem, her adımda bu ağır sorunun baskısını yaşadık. Eğer siz Kürdistan da örgütlenme yapmak istiyorsanız bu konuda açık, net bir bakış açınız, bir programınız olmak zorundadır; “araştırıyoruz” gibi sözler bırakalım bu alanlarda örgütlenmeyi, sizin ciddiyetinizi bile açıklamaktan uzaktır.

Bu grup, giderek güncelleşen Kürt sorun ile iç içedir; bundan dolayı hem Kürt sorunu hem de bununla yakın ilişki içinde Kemalizm sorunu sık sık tartışılan iki konudur. Berrak, net bir sonuç yoktur, ancak “Kemalizm küçük burjuvazinin sol kanadıdır”, “1923-45 dönemi küçük burjuva diktatörlüğüdür”,  “Kemalizm birinci derecede ittifaktır” (M. Çayan) tezleri süreci açıklamaktan uzaktır, Stalin’in Kemalizm’in sınıfsal yapısı üzerine değerlendirmesi ve çok daha önemlisi “Türkiye Proletaryası” ( Şuhorov) kitabı ( Bu kitap, sol ve devrimci hareketi yakınan etkilemiştir. Örneğin, İbrahim kaypakkaya, bu kitabı okumuş, Kemalizm değerlendirmesi, bire bir, paragraf paragraf aynıdır, tek fark Şuhoruv Kemalizm için “diktatörlük” kavramını kullanırken, İ. Kaypakkaya “faşizm” kavramı kullanmıştır) eleştirel yaklaşımın kapılarını açmaktadır. Bununla birlikte Kürdistan “sömürge mi, ezilen ulus mu” , “Ayrı mı aynı mı örgütlenme” tartışmaları yoldaşlarımızın önemli gündemlerinin biridir. Hatta bu tartışma ve arayış, “Kemalizm ticaret burjuvazisinin önderliğinde, ittifak siyasetinde de birinci derecede değildir” noktasına kadar ulaşmıştır. Nitekim aşağıda ele alacağız, MLSPB ile birlik sürecinde, Kemalizm eleştirisi “muhalefet” olarak not düşülmüştür, bu görüşler, 1987 sonrası resmi görüşümüz olmuştur.

Devam edelim….

Artık küçük bir grup olmaktan çıkan bu örgütlenme, giderek farklı alanları kapsayan, ilk silahını aile parasıyla alan bir gruptan daha kapsamlı silahlı örgütlenmeye yönelme söz konusudur. Maddi imkanlar daha fazla, kitlesel etki daha geniş, örgütlenme de daha kurumsal bir yönelim vardır.

Ancak, bir yanda geniş bir THKP-C kitlesi varken, birden fazla örgütlenme THKP-C adına yola çıkmışken, bizim ismimiz bile yoktur. THKP-C temel çizgimiz, bir yandan “sosyal emperyalizm” ve “barışçıl yoldan sosyalizme geçiş” teorileri üzerinden PDA ve TKP çevresiyle yoğun ideolojik tartışmalar yaparken, diğer yandan arayışımız da devam ediyor. Bu süreçte kamuoyunda “Çenetciler” (İbrahim Çenet’i zaten, Osmaniye’den 1974/75 den itibaren tanıyoruz) diye anılan grup (Hüseyin Şakul bu örgütlenmenin kurucu kadrosunun biridir. Hüseyin Şakül, THKP-C çizgisini kavramış, giderek güncel biçim alan Kürt sorununda ilk “sömürge” tespitleri yapan bir devrimcidir. Hareketimiz daha sonra “gevezelik, deşifrasyon” yaptığı gerekçesiyle ölümle cezalandırmıştır. Ancak bu “cezalandırma” o günlerde de hareketimizin tabanı ve birçok kadro tarafından onaylanmamış, yanlış bir karar olarak ifade edilmiştir. Sonraki yıllarda da bu iç şiddet eylemi merkezi düzeyde mahkum edilmiştir. Ancak bu özeleştiri derli toplu biçimde yapılmamış, yapılan özeleştiriler iç uyumsuzluklara bağlı kamuoyuna derli toplu yansıtılamamıştır. Daha kötüsü ise, bu merkezi özeleştiri ve değerlendirme bilindiği halde, daha sonra örgütsel gerileme içinde, bizzat Hüseyin Şakul arkadaşın ölümünden birinci derecede sorumlu eskimiş devrimci. Mafyalaşmış tipler bunu fırsata çevirmeye çalışmıştır. “Önder” olarak piyasada çaka satan bu tip/tipler, bu konuda, hareket içindeyken tek doğru adım atmamış, bu konuda doğruları ifade eden merkezi düzeyde görevli yoldaşlarımıza da “evet” demiştir. Tüm bunlar bu sahtekarlar tarafından adeta unutulmuş, sonrada hiç bir şey olmamış gibi, örgütsel ilişkisi yokken, hem de 25 yılı aşkın bir süreçte örgütsel ilişkisi yokken, devrimciliği bırakmışken, hatta hareket ve halka karşı suç işlemişken H. Şakul arkadaşa “itibar” iade etme aymazlığı göstermiş, buna da eski bazı yoldaşlarımızı alet etmiştir.  Hüseyin şakul ne dün ne de bugün ölümü hak etmeyen bir devrimcidir. Eksik ve hataları olmuştur, ancak bunların toplamı ölümle cezalandırma değil, en fazlasından ihracı gerektirir.  Bu iç şiddet eylemi tarihsel ve siyasal olarak yanlıştır.) Dev-Genç’den ayrılır, hem bizimle hem de MLSPB ile ilişkisi ve tartışmaları vardır. Bu ilişki ve tartışmalar örgütlü yapılır, giderek üçlü görüşmeye dönüşür, tartışma ve bu tartışmaların olgunlaşması süreci yaşanır. Birlik öncesi Dünya Bankası Başkanı’nın Türkiye ziyareti birlikte protesto edilir, aynı gün finans hedefler vurulur. Bu süreç 1978 yaz aylarında birlik adımları ile tamamlanır.  THKP-C ve Kesintisiz devrim 1,2,3 temel çıkış noktasıdır; Dev-Genç (sonra DY ve DS olarak ikiye ayrıldılar) ve Acil iki sapma, “gayri resmi inkarcı”dır; bunların eleştirisi üzerinden asıl THKP-C biziz; biz, çenetciler ve MLSPB bu noktada buluşur, 2. Nolu bülten bu görüşlerimizin özünü oluşturur.

Ve Nurettin Gürateş yoldaşın önderliğinde, hem bu görüşme ve tartışmalar yaşanırken, yine Nurettin yoldaş öncülüğünde, tüm bölge ve çalışma alanlarını kapsayan geniş toplantıyla birlik kararı ( Kurucu kadro bir yoldaşımızın muhalefetine karşı, başta Nurettin, Bedrettin olmak üzere diğer tüm yoldaşların oylarıyla) alınır. Nurettin yoldaş, birlik kararın önderidir, bir kamulaştırma eyleminde şehit düşer; böylece Nurettin yoldaş birliğimizin adı olur.

İlk kurşun, ilk adım Kadirli de atılır, tüm Güneye/Çukurova’ya yayılır.

Sadece anti- faşist kavga verilmez,  anti- oligarşik, anti- emperyalist savaşımın bir parçası olan anti- faşist kavga kısmen ön planda olsa da, anti- oligarşik, anti-emperyalist hedeflere de yönelinir.  Hüseyin cevahir anısı ABD konsolosluğunda patlayan mermilerde yaşar, bu anti-emperyalist tutum başka silahlı eylemlerle devam eder. Sivil faşist odaklar dağıtılır, onlarcası cezalandırılır ( eylemlerimizin önemli bir bölümü, 5 adet bildiriyle üstlenilmiştir). Mali sermayenin kurumları kamulaştırılır. Kısaca halka güven veren, bir dizi acemiliklerine, eksikliklerine rağmen, bazen hata da yapan temiz bir devrimcilik adım adım örgütlenir.

Bu çalışma ve örgütlenmede, en büyük emek şehitlerimizindir.

Nurettin Gürateş: Kurucu kadrodur, ideolojik olarak grup içinde en donanımlı, politik olarak en olgun yoldaşımızdır. Grup adına yapılan tüm ideolojik-politik çalışmalarda, yazılı çalışmalarda onun imzası vardır. Tertemiz, saf ve duru bir devrimciliğin öncü temsilcisidir. Bir kamulaştırma eyleminde şehit düşmüştür.

Bedir Ali Akarsu: Arap Alevi bir aileden yetişen Bedir Ali yoldaş, ilk örgütlenme adımlarının atılmasının hemen arkasından hareketimiz içinde yer aldı, Diyarbakır ve Adana da devrimci çalışmalar içinde kadro düzeyinde birinci derecede yerini aldı. Tarihsel ve siyasal olarak yanlış olan sol içi çatışmada, Adana da DY ile çatışmada şehit düştü.

Arif Yılmaz: Adana örgütlenmesi, yukarıda ifade ettiğimiz Dev-Genç’den bir grubun hareketimize katılımı ile kısmen kitle tabanı genişledi. Arif Yılmaz, bu katılımda önde olan yoldaşlarımızdan biridir. Atılgan, cesur bir kişiliğe sahiptir; bu özelliği ile kısa sürede kadrolaşır, böylece ilk, birinci kuşak kadro yapımız, ikinci kuşak kadro ile bütünleşip daha zengin bir kadro yapısına dönüşür. Tarihsel ve siyasal olarak yanlış olan, hem hareketimizden hem de DY ‘dan, karşılıklı yanlışlarla çatışmaya dönüşen, sol içi çatışmada kaybettik.

Bedrettin Şırnak: Sonradan ve kamuoyunda “kasabalılar” olarak anılan THKP-C örgütlenmesinin ilk oluşumundan başlayarak, her süreçte bir kadro, politik ve askeri bir kadro olarak yerini aldı. Hareketimizin hem birim çalışmalarında, hem de politik-askeri eylemlerinde birinci derecede görev aldı. 12 Eylül açık faşizm sonrası, Adana da “büyük operasyon” da en son yakalanan yoldaşımızdır, en ağır işkencelere maruz kalan iki yoldaştan biridir, işkencede şehit düşmüştür. Atılgan, dürüst, kişilere değil harekete bağlı Bedrettin yoldaş, tabir yerindeyse, bir benzetme yaparsak, Ege ve güney örgütlenmemizin Ulaş’ı, Tamer’i, Che’sidir.

Kasım Akkurt: Alevi Arap bir aileden yetişen Kasım yoldaş, sıradan bir kişiyken B. Ali yoldaş tarafından örgütlendi, ikinci kuşak kadro içinde atılgan ve askeri özellikleriyle ön plana çıktı. Adana da birçok devrimci eylemde yer aldı. 12 Eylül açık faşizm sonrası,  yenilen darbeler sonrası tutsak düşen yoldaşların yerini doldurmak için büyük çaba gösterdi. Hareketimizin Filistin’e çıkışında yer aldı, kısa bir eğitim dönemi sonrası ülkeye döndü, harekette sorumluluklar üslendi. Bu çalışma içinde İstanbul da şehit düştü.

Recep Güvel: Kadirli örgütlenmemiz adım adım gelişirken, bir diş doktoru tartışma ve sohbetlerimiz içinde yer aldı, bir süre sonra “ne görev verirseniz yaparım” dedi.  Elbette Recep abi, Kadirli de sevilen, yoksullara yardım eden bir doktor olmaktan öte sağlam, dürüst, nitelikli bir insan olarak da ön plana çıkıyordu. Onu hep korumak istedik, onu büyüyen hareketimiz içinde halkla ilişkilerde, çeşitli alt yapı ilişkilerinde düşündük. En büyük şanssızlığı ofisinin faşistlerin daha yoğun olduğu bölgede olmasıydı. Faşist çeteler tarafından ofisinde şehit edildi. Ancak hareketimiz Recep abinin kanını yerde bırakmadı, misilleme eylemiyle karşılık verdi.

Hüseyin Bilir: Adana yurt mahallesi çalışması içinde yer alan sempatizanımızdır. Faşist saldırıda şehit düştü. Yoldaşımızın şehit edilmesinde rol oynayan tüm faşistler tek tek, hatta bazen toplu olarak cezalandırıldı.

Can Tekeli: Hareketimizin sempatizanı Can Tekeli, faşist saldırıda şehit düştü. Daha kurumsal bir örgütlenmeye adım atıldığı dönemde, Sümer- baraj yolu birimi içindedir, faşist saldırılarda Hüseyin Bilir ile birlikte ilk Şehitlerimizdendir.

Nalan Şınnak: 71 silahlı devrimci hareketinden etkilenen, ilk grup çalışmaları içinde bir kadın olarak yerini alan yoldaşımız, aynı zamanda yukarıda anlattığımız tüm süreçlerde öncü kadın rolü oynamıştır. İlk çalışma alanı Turgutlu’dur, sonra Nurettin yoldaşla Adana örgütlenmemizin içinde yer aldı, bu alanda ilk kadın yoldaşlarının örgütlenmesinde aktif görev üslendi. !2 Eylül açık faşizminde İstanbul da görev aldı, burada tutsak düştü, işkence ve tutsaklık koşullarında hareketimizin onurunu hep yükseklerde tuttu. Tutsaklık sonrası, birazda “çevre kültürüne” tepkiyle örgütlü mücadelenin dışına düştü, ancak hep onurlu, başı dik, bir devrimci gibi yaşadı. Ömrünün son zamanında, sevdiği yoldaşlarıyla görüştü, özellikle eski yoldaşlarımızla yeniden bağlar kurdu. Kansere karşı direndi ve ölümsüzleşti.

Ali Şen: Ali Şen yoldaş, hareketimizin birlik sürecinde, “Çenetciler” içinde yer alan yoldaşımızdır. Bir eylemde yakalanır ve tutsak düşer, sonra da cezaevinden kaçar, aktif olarak, kadro düzeyinde, Bedrettin yoldaşla aynı birim içinde görev alır. Yoksulluğun her türüne katlanır, 12 Eylül açık faşizm sonrası, tıpkı Kasım yoldaş gibi tutsak düşen yoldaşların yerini doldurmak için büyük emek verir. Kısa bir süreliğine Filistin’e çıkar, eğitim sonrası yerinden Güney bölgesinde birinci derece görev alır. Bir kamulaştırma sonrası, yine çalışmalar içinde yakalanır. Direnir, hareketimizin direniş çizgisini hem işkence hane de hem de tutsaklık koşullarında sürdürür. 1991 Ağustos’unda cezaevlerinde çıkışta, kişisel bir yaşamı tercih eder, harekete ve devrimcilik yapan yoldaşlara hep saygılı olur, yer yer görüşür. Bir talihsizlik sonucu yaşamı son bulur.

Merdan Güvel: 1974/75 yıllarında, Kadirli de ilk THKP-C grubu içinde yer aldı. Yukarıda ifade ettiğimiz süreçlerde ön planda olan yoldaşlarımızdan biridir. Dürüst, samimi, bilgili yoldaşımız, yükselen anti-faşist kavga da kişisel kaygıları ön plana çıkar, sürecin ağırlığı onu zorlar. Dürüstçe bunu harekete ifade eder, yaklaşan 12 Eylül açık faşizmi öncesi hareketten örgütsel olarak uzaklaşır. Kişisel bir yaşam sürdürür ancak bu sıradan yaşam da onu mutlu etmez; bu iç çatışma içinde yaşamı son bulur. Merdan (uzun) deyince, ilk akla gelen, ter temiz ve çok dürüst bir kişilik olmasıdır.

Şehitlerimiz onurumuzdur.

Ancak, sadece şehitlerimiz değil, bugün yaşam nereye sürüklemiş olursa olsun, bu örgütlenmeye, ( özünde bu örgütlenme Anadolu örgütlenmemizin önemli bir parçasıdır), emek katan onlarca yoldaşımızı, devrim, sosyalizm ve hareketimize saygılı her bir yoldaşı sevgi ve saygıyla anmakta yarar vardır.

Elbette bu örgütlenmenin öncü kadroları, şehit düşen ve yaşayan öncü kadrolar olmuştur, ancak, biçimi ne olursa olsun, yaratılan onurlu ve temiz devrimcilik kollektif bilinç ve emeğinin ürünüdür.

Bu ara parantezi kapatarak devam edelim….

POLİTİK DERS: ENTERNASYONAL DEVRİMCİ VE ÖRNEK İLİŞKİ

Anlaşılacağı üzere, Kemal Pir ve Rıza Altun somutunda bu dostluk, kişisel bir dostluk değil, siyasal bir dostluktur. Mayasında direniş, samimiyet, açıklık, dürüstlük vardır.

Sadece bu da değil, 71 silahlı devriminden etkilenen, Hikmet Kıvılcımlı’yı bir kenara bırakırsak, Kürdistan ve Kürt ulusal sorununa bir hayli yabancı sol ve devrimci harekete karşı, Kürt sorunu ve Kürdistan devriminin giderek güncel tartışma konusu olduğu bir dönemde, ortak, benzer ( aynı değil, benzer, birbirine yakın) ideolojik- politik bakış açısının da rolü büyüktür.

Nedir bu ideolojik-politik zemin? Ana bir başlıkla ifade edersek, Marksizm- Leninizm, bir başka ifade ile devrimci sosyalizmdir.

Hareketimiz, 71 silahlı devrimini, THKP-C temel almış, Kürt sorununda belirlenmiş tezlerden uzak ama az çok duyarlı bir konumda kendini örgütlerken, Kürdistan devrimcileri, 71 silahlı devriminden etkilenen, Kürt sorununda, giderek “Kürdistan sömürgedir ve ayrı örgütlenme zorunludur” diyen bir yerde yeni bir örgütlenme içindedir. Marksizm ve Leninizm’i, temel alan, hem MLSPB hem de PKK, elbette ayrım noktaları olsa da asıl ideolojik-politik zemini devrimci sosyalizmdir. Devrimci sosyalizm, evrimci ve kaba sosyalizm anlayışlarından tümden farklı olup, yüz yılı aşkın tarihsel süreçte dünyayı değiştiren en önemli politik akımdır. Türkiye devrimi için THKP-C ve Mahir Çayan, Kürdistan devrimi için PKK devrimci sosyalizmin temsilcileri olarak ortaya çıkmıştır; bugün bu noktada arayış ve politik akımlar yeni ölçülerle, yeniden biçim almaktadır. Elbette ortak siyasal noktalar olduğu gibi ayrı noktalar da vardır. Ama hem hareketimiz, hem de Kürdistan devrimcileri devrimci sosyalizmi eksen alan, iki farklı ülkede, Türkiye ve iç sömürge Kürdistan da iki farklı örgütlenmedir.

Bu ideolojik-siyasal zemin devrimci dostluğa büyük kapı açıyor, bunun üzerinden, açık, samimi, dürüst, direnişçi yaklaşım, hem Türkiye hem de Kürdistan devrimi için, belki ihtiyaçlardan uzak ama güçlü bağlar kuruyor, enternasyonal bir köprü inşa ediyor.

Ayrıca, cezaevlerinde kurulan bu güçlü bağ, sadece cezaevleriyle sınırlı değil, başta Adana olmak üzere, Diyarbakır gibi birçok alanda devam etmiştir.

Bu yanıyla, devrimimiz için örnek bir dostluk, ittifaklar siyasetimiz için önemli bir yerde durmaktadır.

Bu tarihsel bir dostluk ve ittifaktır, politik dersler ve moral kaynağı için tarihimize not olarak düşmüştür.

Hiç şüphesiz, ideoloji, siyaset, örgüt ve kültür yaşayan, değişen ve değiştiren birer unsurdur. Örnek olsun, hem de güncel bir örnek olsun, 1974-75 Kürdistan devrimcileri, daha sonra, 1978 sonrası PKK, ideolojik ve politik olarak sosyalizm eksenli, devrimci sosyalizm zemininde dururken; bugün bu ideolojik-politik zemin tümden söz konusu değildir. Reel sosyalizmin çözülmesi, devrimci halk savaşlarındaki büyük kırılma, 1993 sonrası adım adım bu zeminden uzaklaşma eğilimini ifade eder. Programda, stratejik hedefini Bağımsız- Birleşik- Demokratik Kürdistan olarak belirleyen yurtsever hareket, İmralı savunmalarında “demokratik cumhuriyet” daha sonra “konferadalizm” adı altında, anarşizmden alına “devletsizlik” teorileriyle (her ulusa devlet ancak Kürt ulusuna devlet yok), bugün geldiği nokta, “devlet, federasyon, özerklik, kültürel haklar istemiyoruz”dur.  Soyut bir “demokratik toplum” söylemi benimseniyor, Kürt ulusal ve demokratik haklar adeta yok sayılıyor, devrim unutuluyor, reformlarla yetinme her şeyin önüne konuyor. Dahası, dün, eski yıllarda halka, sola yönünü dönen yurtsever hareket, bugün “kişi kültü” ekseninde, devrimler tarihinde hiç görülmeyen yöntemlerle, asıl olarak devlete dönmüştür.

Bu eksende devrimci eleştirilerimiz devam etmektedir, ancak hala politik olarak, savunduğu ideolojik-politik çizgi ne olursa olsun, devrimci sosyalizmden uzak bir yerde olsa da demokrasi savaşımında önemli bir unsurdur.

Bu yanıyla da izlemeye, devrimci eksende eleştirmeye, uyarmaya, Kürt ulusunun demokratik hakları ve kazanımı için yan yana olmaya, her gün enternasyonalizme harç olmaya devam edeceğiz.

Rıza Altun, Kemal Pir, Nurettin Gürateş, Bedrettin Şırnak, Bedir Ali Akarsu şahsında, devrim ve sosyalizm savaşımında şehit düşen tüm yoldaşlara bin selam olsun!

Haziran ayının tarihimizeki yeri biz devrimci sosyalistler açısından özel bir yerde durmaktadır.1.Haziran önder yoldaşımız HÜSEYİN CEVAHİR,MAHİR ÇAYANLA Maltepede savaşarak ölümsüzleşmiştir,bizlere bıraktığı mirasa sahip çıkmak boynumuzun borcudur.6.HAZİRAN hareketimizin öncü kadroları M.ATİLLA ERMUTLU,TAMER ARDA,DOĞAN ÖZZÜMRÜT,ERCAN YURTBİLİR itirafçı hain ş.özkan devletle işbirliği sonucu pusu kurularak katledilmişlerdirYoldaşlarımızın anılarına bağlı kalacağımıza söz veriyoruz. İdam sehpalarında ölümsüzleşen KADİR TANDOĞAN VE AHMET SANER.yaralı yakalanıp ölüme terkedilen HAKKI KOLGU yoldaşlar yolumuzu aydınlatmaya devam edeceklerdir.Haziranda toprağa düşen yoldaşlarımız MİTHAT KOÇULU,GÜRKAN ÖZDEMİR,TALİP KARASANSAR,MAHİR ARPAÇAY,ALPER ÇAKAS saygıyla anıyoruz.

Devrim ve sosyalizm için, şehitler öncülüğünde yeniden ayağa kalkmak, zorlu, bin bir tuzakla dolu bu engebeli yolu adımlamak, yürüyüşü hızlandırmak Devrimci Kurtuluşun görevidir.

Görev bizdedir; sahip çıkıyor, adımlarımızı hızlandırıyoruz.

Bir adım daha, daha ileriye!

YAŞASIN DEVRİM VE SOSYALİZM

KURTULUŞA KADAR SAVAŞ

BARİKATTA DEVRİMCİ BİRLİK

HAZİRAN  2025

Older Post

COMMENTS

WORDPRESS: 0