Dünya, Türkiye ve Kürdistan devrimleri, ideolojik, politik, örgütsel, kültürel her açıdan önemli ve kritik bir dönemden geçiyor.
İçinden geçtiğimiz bu süreçte, bir tarihsel dönemi işaret etmek açısından reel sosyalizmin çözülmesi ve devrimci halk savaşlarının geriye düşmesi, dünya devriminin ağırlaşmış devası sorunlarını güncelleştirdi. Bu sorunlar, en başta yeni bir devrimler süreci yaşanmadığı için, hala aşılmış değil; tam tersine daha da ağırlaşmış durumdadır. Orta-doğu, devrimleri de bu büyük geriye düşüşe paralel güç kaybetti. Orta doğu da Kürdistan ve Filistin devrimleri ön plana çıkıp ve her şeye rağmen kendi ayakları üzerinde dururken, Türkiye devrimi çok daha karmaşık sorunlarla, geriye düştü.
Bu tablo, birikmiş devası sorunlar karşısında devrimci görevleri yeniden önümüze koymakla kalmıyor; bu görevler için yeni bir mücadele hattı üzerinden politik ve pratik adımlar atmanın önemini ortaya çıkarıyor.
Türkiye; Açık Faşizm Kurumsallaşıyor
Türkiye, AKP iktidarıyla, neo- liberal sömürü düzenin derinleştiği, bunun üzerinden faşizmin, saray ve “tek parti-tek adam” üzerinden yeniden kurumsallaştığı, derinleşmiş kriz sarmalında, işçi ve emekçilerin vahşice sömürüldüğü, halka karşı açık bir savaşın açıldığı bir dönemi yaşıyor.
Neo- liberal sömürü, sadece emperyalizme tam bağımlılığı ifade etmiyor, sınır tanımadan kentlerin, doğanın, emeğin sömürü ve talanını içeriyor. Emek, en ucuz değer olup kadın ve çocuk emeğin sömürüsü yaygınlaştı, örgütsüz ve güvencesiz hale dönüştü. Yer altı ve yer üstü tüm zenginlikler yerli ve yabancı sermaye tarafından talan edildi. Büyük bir kültürel erozyon halka dayatıldı, toplumsal yabancılaşma her alanı kapsadı. Eğitim, sağlık, konut başta olmak üzere tüm sosyal haklar piyasalaştı, her şey kapitalist pazarda metalaştı. İşsizlik, yoksulluk, hastalık devası boyutlar kazandı, yolsuzluk ve devlet desteği ile mafya tipi soygunlar, toplumsal varlıklara el koymalar ana politika oldu, işçi ve emekçilerin tüm kazanımları hatta geleceği yok edildi.
Faşizm, yeni sömürgecilik üzerinden, içsel olgu olan emperyalizm ve tekelci sermayenin egemenliğini temsil eder; farklı dönemlerde farklı biçimler alır. Bugün, “tek parti- tek adam” ekseninde, ucube ve “Türk tipi” olarak tanımlanan yeni bir düzeye ulaştı. Artık “temsili demokrasi” biçimsel olmaktan çıktı, mücadele ile kazanılan tüm haklar budandı ve yok edildi, başta Kürt ulusunun demokratik hakları olmak üzere, siyasal demokrasinin her bir sorunu ağırlaştı, açık faşizm süreklilik kazandı.
Faşizm, tüm halklara savaş açtı. Bu savaşta vahşi sömürü ve baskı, ekonomik zor ile siyasal zor iç içe halka dayatılmaktadır. Faşizmin ve saray rejiminin ayakta kalmasının en önemli yöntemi budur.
Kürdistan; Stratejik Saldırı Alanı
Oligarşi, sömürge savaşını, bugün sadece kuzey Kürdistan’da yürütmekle kalmıyor, uzun yıllar önce strateji değiştirip tüm Kürdistan’a yaydı.
İçte; sömürü ve talan sınır tanımıyor, “demokrasi” rafa kalkıyor, seçim sonuçları yok sayılıyor, burjuva hukuk yerle bir ediliyor, sömürge statüsünün bir biçimi olarak kayyumlar devreye sokuluyor, burjuva muhalefet bile “terörist” ilan ediliyor, büyük bir algı operasyonları birbirini izliyor, dağ taş bombalanıyor, binlerce yurtsever tutuklanıyor, tüm kazanımlar yerle bir ediliyor. Dışta; bir yandan Suriye, Libya, Karabağlar gibi alanlarda kirli savaşın, yayılmacılığın en rezil örnekleri görülüyor, diğer yandan sömürge savaşını tüm Kürdistan’a yayıyor, Rojava devrimini boğmak merkeze alınıyor, Afrin ve Rojavanın kuzey şeridi işgal ediliyor, dahası işgali tüm Kürdistan’a yaymaya çalışmaktadır.
Sadece sömürü, ideolojik saldırı ve kültürel erozyon, işgal ve zor değil, hem “yeni Osmanlılık” güncel biçim alıyor, tüm dış politikanın merkezine Kürt ulusunun direnişini boğmak, Rojava devrimini tasfiye etmek, Kürt halkının demokratik taleplerini yok saymak konuyor ve bunun için her türlü kirli yönteme başvuruluyor.
Hem Kürdistan hem de Türkiye halklarına karşı açılan bu kirli savaş, tarihsel ve güncel özelliği ile iki devrimi birbirine bağlıyor, halkların birleşik mücadelesine yeni ve güncel özellikler kazandırıyor.
İki Devrim; Birleşik Mücadele
Bu sömürge savaşına, faşizmin kapsamlı ve stratejik saldırılarına karşı, örgütlü Kürt halkı direniyor, Türkiye halkı ise örgütsüz bir konumda düzenin sınırlarını zorlasa da zayıf bir direniş içinde sürece ekleniyor. Uzun döneme yayılan bu durum, birbirine bir zincirin iki halkası gibi eklenen iki devrimi zayıflatıyor.
Ancak bu tablo devrimci tavır ve görevleri de bir kez daha, yeniden güncelliyor.
Türkiye devrimi dünya/evrensel ve ülke/ özgün bir dizi sorunların altında, uzun yıllara yayılan bir yenilgi süreci yaşamakta ve bir dizi biriktirmiş sorun altında ezilmektedir. İdeolojik, politik, kültürel ve örgütsel karakteri olan bu sorunların ağır yükü ve yenilgi ortamının aşılamaması, elimizi zayıflatan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durumu, devrimci hareketin krizi olarak da tanımlamak mümkündür. Ancak öte yandan Türkiye devrimi hem direniş eğilimi hem ideolojik, politik, örgütsel yanlarıyla küçümsenemez bir birikime de sahiptir.
Farklı aşamalardan bugüne gelen bu tarihsel süreçte elbette çeşitli açılardan ele alınabilir, güçlü eleştiriler de yapılabilir ama bu birikim ve kazanım küçümsenemez.
Bu tabloyu bileceğiz ancak bu nesnel ve öznel tabloyu teslim olmayacak, bu tabloyu tersine çevirmek için somut ve net yeni adımlar atmak, yenilenme ve devrimci eylemde ısrar etmeliyiz.
Sol ve devrimci hareketin eski ayrım noktaları önemli ölçüde geride kaldı, bugün devrimci hareket kitlelerden kopuk, dar, içe kapalı, kastlaşmış, bölünme ve güç kaybı eğilimlerin ön plana çıktığı bir süreci yaşamaktadır. Bu kabul edilemez; güçlü eleştiri, her eleştiriyi de bir özeleştiri olarak ele almak ve bu karabasan atmosferi parçalamak zorunludur.
Bu noktada, elbette tarihimize ve güçlü her noktamıza sahip çıkarak, siyasal ve toplumsal zeminimizle bağlar kurarak, bir tarihsel dönemi kapamak yeni bir tarihsel dönemi açmak zorundayız.
O halde; yeni bir devrimci hareketin örgütlenmesi, her alanda yeniden inşası bugünün görevidir.
Yeni Bir Devrimci Hareket
Devrimci bir eksende yenilenme, yeni bir devrimci hareket için çıkış noktasıdır. Bu konuda devrimci harekette bir arayış eğilimi olduğu bilinmektedir. Bu değerlidir ancak hala sürece yanıt üretecek düzeyde değildir. Sadece bu değil, devrimci harekete adeta yapışan “ben merkezci”, dar, adeta sıradanlaşan bir dizi hastalıklı yaklaşım, iktidar ufkunu kaybetme, emekçi karakterini kaybetmesi, her geriye düşüşte adeta yeniden canlanmaktadır. İşsizlik, yoksulluk, büyük bir kriz sarmalında devrim için nesnel koşulları olgunlaştırırken, öznel durum, yani devrimi hareketin ve kitlelerin örgütlülük düzeyi tam tersi bir yerde durmaktadır. Bu durum, toplumsal çürüme ile iç içe siyasal çürümenin de en önemli nedeni olarak ortaya çıkmaktadır.
Kitlelere yönünü dönmeyen bir devrimci hareket, devrimci olma niteliğini kazanamaz.
O halde, işçi ve emekçi kitlelerle daha güçlü bağ kurarak, birikmiş sorunların çözülmesi, her dönem varlığını koruyan devrimci hareketi hem politik bir harekete dönüştürecek hem de uzun yıllara yayılan yenilgi atmosferini yıkacak, yeni bir aşamaya ulaştıracaktır.
Daha somuta konuşmakta, çubuğu kendimize bükmekte yarar vardır.
Devrimci Sosyalizm ve Yeniden İnşa
Yeni bir devrimci hareketin örgütlenmesini, daha özel bir yerden ele alırsak, bu süreçte hareketimizin, devrimci sosyalizm temelinde kendini devrimci parti düzeyinde yeniden örgütlemesinden geçtiği açıktır.
Bugün, devrimci sosyalizmin tüm birikim ve kazanımlara sahip çıkarak, kendimizi yeniden örgütleyerek, adım adım işçi ve emekçi, gençlik ve kadın hareketleriyle bağlar kurup kitleselleşerek parti düzeyine ulaşmak, her alanda toparlanma ve sıçrama yapmak ana görevdir.
İdeolojik, politik, örgütsel ve kültürel kazanımlar üzerinden, zayıf ve güçlü yanlarımızı yeniden tasnif ederek, partileşme sürecini yaşayacağız.
Bugün, devrimci sosyalizmin en güçlü yanı, ideolojik birikim ve kazanımıdır. Kesintisiz Devrim 1-2-3, Şafak Yargılanamaz 1-2, Mahir ve Devrim, sosyalizm dosyası ve devrimci yenilenme yazıları (“4. bunalım dönemi”, “sosyalizm”, “strateji”, “halk devrimi programı”, “Kürt sorunu”, “devlet”, “parti ve kültür” gibi başlıklar altında topladığımız yazılarımız) önemli kazanım olarak bize yol göstermektedir. Bu ideolojik birikim, hem yenilenme eğilimini hem de ciddi kazanımı ifade etmektedir.
Bu dönemin Devrimci partisi bu ideolojik birikim ve çizgi üzerinde inşa edilecektir.
Ancak, bu kazanıma rağmen, bununla paralellik göstermeyen üç zayıf yanımız vardır. Birincisi, örgüt yapımız, ikincisi ise, örgüt yapımızla iç içe politik mücadele düzeyimiz ve üçüncü olarak bozulan kültürümüzdür.
Bugün, uzun yılların oluşturduğu tablo şudur: örgütsel açıdan dar bir çevre örgütüne gerilemek, bununla birlikte politik alanda süreçten kopmak, kültürel açıdan ise düzen içi kültürün her alanda etkisi ana eğilim olarak karşımızda durmaktadır. Dağılma, güç kaybı, irade zayıflığı, kültürel bozulma, düşman saldırısına açık hale gelme, politik süreçten kopma, içe kapanma, internet devrimciliğin devrimcilik yerini alması, devrimci çalışmada emek unsurunun unutulması bu sürecin ana çizgileri olmuş, adeta doğal bir tasfiye süreci yaşanmış, devrimci sosyalizmi geri, parçalı, kaotik bir noktaya sürüklemiştir.
Bu durum, dönemsel taktik yönelimimizin ana hedeflerini de açıklamaktadır.
Dönemsel ana yönelimimizin merkezi, ana halkası artık olgunlaşan 4. Bunalım döneminin devrimci partisini inşa etmektir. Bu devrimci parti, dört ana sütün üzerinde inşa edilecektir. Birbiri ile iç içe bu dört ana sütün; ideolojik, politik, örgütsel ve kültürel alanlardır. İdeolojik alanda, mevcut birikimimiz üzerinden ideolojik üretimin yoğunlaşması, örgütsel alanda, çevre örgütünden parti düzeyine sıçrama, politik alanda, uzun yıllar baş aşağı duran devrim stratejimizin kendi ayakları üzerinde yürümesi, kültürel alanda ise, yeni ve devrimci bir kültürün inşası.
Tam bu noktada somut olarak ifade etmek gerekirse; önce bizi kuşatan tüm kirli ve olumsuz atmosfer bir kenara itilecek, yeniden, bir kez daha buz kırılacak, yol açılacak ve birbirine eklenen halkalarla yeni adımlar hızlanacaktır. Kendimizi yeniden örgütleyerek, yeni bir kitle ve kadro birikimi sağlayarak, her adımda kurumsallaşarak, mücadele ve örgütlenme ilişkisini merkeze alarak, her kadro için iç devrim, her örgütlü ilişki için tüzük devrimciliği güncelleşerek, devrimci örgüt ve çalışmada emek unsurunu ön plana çıkararak, sorumlu ve kapsayıcı bir tarzı benimseyerek, birbirini izleyen bir dizi hamle ile bu süreç adımlanacaktır.
Tüm bu görevler başarılamadan ne yeni bir devrimci hareketin inşasına katkı; ne de Kızıldere ve Haziran ruhu ile yeni bir devrimci çıkış ya da atılım mümkün olamaz.
Bu asıl ve ana eksendir; tüm adım ve çalışmalarımızı bu ana eksene bağlamak zorunludur
Parti İçin Birlik / ya da “Arka Bahçenin” Onarılması
Ancak bu noktada, son yıllarda devrimci sosyalizm saflarında yaşanan gerileme ve çürümeye karşı, birazda “arka bahçeyi” onarmak, az çok diri kalan her devrimci kurtuluşcu insan ve ilişkiyi yeniden kavgaya kazanıp birlik ruhunu güçlendirmek önümüzde durmaktadır.
Önce kısa ve özetle tabloya bakalım.
Farklı aşamalardan geçerek, farklı sorunlar yaşadık. Ancak, son 10 hatta daha uzun yılları kapsayan bir süreçte, içe kapanıp dağıtma, küçülüp güç kaybetmek, irade zayıflığı ve irade bölünmesi yaşadığımız açıktır. Hatta her “ayrılık” ya da “parçalanma”da ilk günün “masumiyeti” gelinen aşamada yok olduğu, bu süreçte kirli, ciddi düzeyde “güvenlik riski” içerek suçlu ilişkilerin ortaya çıktığı da bir gerçektir. Ortada ideolojik-politik bir ayrılık olmadığı gibi; kimsenin de bir dizi palavraya rağmen gelişip güçlendiği de yoktur. Daha önce “kişisel” ve “örgütsel” gibi görünen sonradan da hedef büyüterek devletle paralel hedefe alınan söylemlerle bu sözde ayrılıkları meşrulaştırma çabasını biliyoruz. Kimse masum değil; sadece sözde ayrılık ve “irade benim” diyenler değil, onlarca yıl bir kenara çekilip düzen içi hatta kirli bir yaşam kuranlar, müzmin hizipçi ve örgüt dağıtıcılar, kırk yıl önceye takılıp kalanlar, örgüt değerlerini çalanlar, dağınıklığı fırsata çevirenler, kendine burjuva alanda yer açmaya çalanlar, en büyük eylemi örneğin 1 Mayıslar da kenarda durup bizim kafamızı sayanlar, birden, gökten başlarına taş düştü, bu kaotik durumda söz sahibi oldu. Hatta bu “eskimiş devrimciler” hangi arada bu kadar “kin” biriktirdilerse, politik olmayan ayrılıklara meşruluk kazandırmak suçu da işledi. Aklı başında biri, uzaktan süreci gözleyen biri, durumu anlar, hukukları ve kanalları var, politik olmayan bu ayrılıklara meşruluk kazandırmaz, sorunların çözümü için “az da olsa çaba” gösterir. Bir kişi bile böyle akıllı ve sorumlu yerde durmadı, tam tersine 40 yıldır bir tek devrim adına iş yapmamış bu kişilikler, “körük” rolü oynadı, “akıl veren otorite” olmaya soyundu, hatta “karanlık ve ajan tiplerin” peşine takıldı; tanrı hepsine 65 yaşlarında akıl versin!
Bu tabloyu aşmak için defalarca birlik çağrısı yaptık, hatta tüm adımları, koşullarımızı zorlayarak tüm olumlu adımları biz attık. Bir çevreyi iki defa ikna ettik, ancak her şey olumlu bittiği halde “görünmez bir el” ile her şey yeniden bozuldu. Bir başka çevre ile konuşuldu, sert tartışmalar da oldu, sözde “önder” “yeniden görüşelim ve bunu yok sayalım” gibi ikiyüzlü öneride de bulundu.
Buna karşılık yapılan ise, alt oyma, hem de ciddi şaibeli ve ajan tiplerle alt oyma, internet devrimciliği ile her yeri kirletme, bozulan kültürü tümden bozma, sorumsuz spekülasyonlar, devletle iç içe hareketin gerçek sahiplerine saldırma oldu.
O halde gelinen noktada tüm bunları dikkate almak, suçlu ve güvenlik riski içerenlerle; samimi, süreçten rahatsız olan, eleştirisi olup hareketin geleceği için kaygı duyanları ayrıştırmak zorunludur.
Evet, bir kez daha ifade ediyoruz: hareketimizin birliğine önem verenler, samimi eleştirileri olanlar, hala devrimcilikte ısrar edip partileşme sürecine gücü oranında katkı sunmak isteyenler, tüm devrimci kurtuluşcular ile hareket hukuku içinde, her tür eleştiri ve katkıya değer vererek parti birliği için, tek tek yoldaşlarımız ya da varsa bir çevre herkes ile bütünleşmek için ellerimiz hep açıktır, biz herkesin ayağına gider ve onurla yoldaşlık bağlarını güçlendiririz. Suçlu ve şaibeli tipler ise, tüm tarihimizde görüldüğü gibi, halkın adaletinden er ya da geç, kurtulamazlar.
Devrimci sosyalist çizgide, devrim ve kurtuluş için kalbi çarpanların birliği için;
Bunun birinci koşulu samimi, sorumlu ve öz-eleştirel bir yerde durmaktır. İkinci koşul, somut bir yol haritası üzerinden eleştiri ve önerileri tartışıp, yol haritasını yeniden belirlemektir. Üçüncü koşul, tüm bunları partileşme sürecine bağlamaktır.
Bu temelde, müzmin hizipçi, cuntacı, hırsız, şaibeli ve güvenlik riski içeren tipler, hareket değerlerini çalanlar, mafyatik ilişki içinde olanlar hariç; her devrimci kurtuluşcu ve varsa çevre ile hiçbir ön koşul ileri sürmeden, 50 yıllık hukuk içinde, birlik ve bütünleşmek için her adımı atarız. İster bir kişi, isterse daha fazla fark etmez; her samimi devrimci kurtuluşcu, eleştiri ve önerisi ne olursa olsun bizim için değerlidir, bizim yoldaşımızdır.
Bu süreçte, saflarımızdaki kaotik atmosferin aşılması, tek başına ve soyut “birlik” sözlerinde ( Birlik, önemli ve değerli bir kavramdır. Ancak, kaotik bir ortamda bazı “eskimiş devrimci” tiplerin bu kavramı kullandığı, bu kavramın arkasına sığınıp kendine alan açmak istediği, hatta sahtekarca ilişkiler yürüttüğü bilinmektedir ) değil, bir yandan örgütlü çalışmaları büyütmek diğer yanda ise, somut ve samimi yaklaşımlarla “arka bahçemizi” onarmakla anlam kazanacağı açıktır.
Birbirine bağlı bu iki halka iç içedir; partileşme sürecimizde, yolun açılmasında önemli bir işlev görecektir.
Halk Cephesi İçin; Bugünden Ufuk ve Adım
Ancak, birlik, mevcut süreçte, sadece parti birliği ile sınırlandırılamaz. Hatta bununla sınırlandırmak, dar bir bakış açısı olmakla kalmaz, aynı zamanda, faşizm karşısında un ufak olmak, daralmak, hatta kendi ölüm ilanımıza zemin sunmaktır.
Her şeyden önce bu konuda stratejik bir bakış açısına, böylesi bir ufuk zenginliğine sahip olmamız zorunludur.
Yeni sömürge Türkiye de halk devrimi zorunlu bir duraktır. Halk devrimi, emperyalizmin sadece siyasal değil, tüm egemenlik biçimlerini söküp atacak, oligarşik/ faşist devlet mekanizmasını parçalayacak ve halkın iktidarını kuracaktır. Her devrimin temel sorunu iktidar sorunudur. İşçi sınıfı halk devriminin öncü gücüdür; devrimin temel güçleri, aynı zamanda halk iktidarının kurucu güçleri olacaktır. Bu anlamda çeşitli sınıf ve katmanlardan oluşan halkın, doğal olarak çeşitli politik örgütleri olacak; tüm bunlar halk cephesinde birleşecektir.
Bugün acil ve güncel görevlerimiz ne olursa olsun, böylesi geniş bir toplumsal kesimleri örgütlemek, işçi sınıfı ve halk güçleri birleştirmek, bugünden bunun güçlü zeminlerini oluşturmak için bu ufuk zenginliğine ihtiyacımız var.
Bunu bir kenara not edelim.
İkinci olarak, tarihsel bir eğilim olarak egemen sınıflar iki ana akım içinde iktidar kavgası yürüttüler. Bugün tekelci bir karakter gösteren burjuva kampta, tarihsel kavganın devamı ve almış olduğu güncel biçim olarak bir yanda AKP diğer yanda CHP öncülüğünde iki ittifak biçiminde, millet ve cumhur ittifakı biçiminde somut biçim almıştır. Sınıfsal ve programatik düzeyde ciddi bir farkları yoktur, ancak iki ittifak arasına bir “eşittir” işareti koymakta doğru değildir. Aradaki fark burjuva sınırlar içinde, biçimsel demokrasi ile katı diktatörlük arasındadır. Bu fark devrimci sosyalizm için stratejik değil taktik bir sorundur.
Faşizme karşı demokrasi mücadelesinde, siyasal demokrasinin tüm sorunları güncel biçim almıştır. Demokrasi savaşımını kazanamayan işçi sınıfı sosyalizmi inşa edemez. O halde, işçi sınıfı ve tüm halkın tüm demokratik taleplerine sahip çıkmak, demokrasi savaşımını yükseltmek zorunludur. İşçi sınıfı ve tüm halk, Kürt ulusu ve tüm ezilenler demokrasi savaşının asli ögeleridir. Bu halk güçleri, doğal olarak burjuva demokrasini değil, halk demokrasisini hedefler, bunun için mücadele ederler.
O halde, bugün demokrasi ve devrim güçleri dağınık, hatta Türkiye devrimi açısında zayıf bir konumda olsa da tüm bu güçleri demokrasi savaşımında bir bayrak altında toplamak, demokrasi savaşımını, burjuva partilerin dilindeki sahte demokrasi kavgasından çıkarıp gerçek bir demokrasi savaşımına dönüştürmek güncel görevdir.
Bu noktada üçüncü bir güç, son günlerde kullanılan bir kavram olarak “üçüncü yol” ( devrimci sosyalizm benzer kavramları uzun yıllardır kullanmaktadır) demokrasi savaşımının asıl eksenidir. Başta Kürt ulusunun demokratik tüm hakları olmak üzere, siyasal demokrasinin tüm talepleri için, işçi sınıfı ve tüm halkın, Kürt ulusu, Alevi inanç sahipleri başta olmak üzere tüm ezilenlerin talepleri etrafında, en geniş demokrasi ittifakı güncel bir görevdir.
Sadece ayak uçlarımıza bakarak, zayıf yanlarımızı görerek, böylesi kapsamlı bir kavgadan uzak olamayız. Sadece ayak uçlarına bakan bir-iki adım sonrayı, geleceği göremez.
Son Söz
Zorlu ve zorluklarla iç içe bir süreçten geçtiğimiz açıktır. Ancak, devrimci sosyalizmin yaşadığı krizi aşmanın anahtarı devrimci partinin inşasıdır. Devrimci partinin inşası içe kapanarak, iki, üç kalıplaşmış sözle söze başlamak ve bitirmekle, “dıştan” bakıp “akıl vermekle”, eskimiş devrimcilerde adeta yaşam biçimi olan, pratik ve siyasal değeri olmayan “arkeolojik kazılarla”, kendi dışında “herkes suçlu” bir mantıkla, mültecilikte ısrar edip uzaktan üflemekle, klavye devrimciliği ile; yani bize bir şey kazandırmayan tarz, söylem ve eylemle inşa edilemez.
Bunu biliyoruz.
Bunun için, sadece kendimize bakmıyoruz, çevremize, devrimci harekete, tüm halka bakıyoruz. Bu temelde;
İçte ve dışta mücadele için birlik!
İçte devrimin partisi için birlik, dışta devrim ve demokrasi için ittifak!
Bugünün doğru şiarı budur!
Yaşadığımız, içinden geçtiğimiz bu zorlu süreçte, parti ve devrim için, devrimci sosyalizmin ideolojik-politik çizgisi etrafında, 50 yılı aşkın yoldaşlık hukuku içinde, eleştiri, öneri ve özeleştiriye açık, emek ve katkı sunma iradesine sahip, hak ve sorumluluk ilişkisini doğru kurarak, tüm devrimci ve kurtuluş için kalbi çarpanları bir kez daha birlik ve kavgaya davet ediyoruz!
Devrimi kendimizden başlatarak, iç devrim ekseninde, ilk adımdan itibaren tüzük devrimciliğini esas alarak, bir devrim partisi için saflarımızı sıklaştırmalı, birliğimizi sağlamlaştırmalıyız.
Gün sorumluluk ve görevlere sahip çıkma günüdür!
EKİM 2022 / BARİKATTA DEVRİMCİ BİRLİK (BDB)
COMMENTS