Yeni bir seçim sürecini geride bıraktık.
Hiç şüphesiz, devrimci ve sosyalist olmak, her süreç ve aşamada, süreçten kopmadan, stratejik bir bakışla, her süreci, nesnel ve öznel koşullar içinde sorgulamak, eleştiri ve özeleşti süzgecinden geçirmek, doğru çıkarımlar yapıp yeniden yola dizilmek, yürüyüşü hızlandırmaktır.
Bugün genel olarak devrimci hareket, özel olarak da hareketimiz, nesnel koşulların bir dizi imkan sunduğu koşullarda, hem ideolojik-politik hem de politik-örgütsel olarak son derece geri bir noktaya düştüğü gerçeğidir.
Bu geriye düşüş, iç sorunların büyümesine, parçalanma ve güç kaybına, çok daha önemlisi, siyasal süreçte politik özne olmaktan uzak, en ilerisinden sürece “takılan” bir noktada durmasına yol açmaktadır. Bu noktada da hareketimiz ve genel olarak devrimci hareketin yapısal sorunları üst üst düşmekte, kaotik bir ortamda adım adım geriye düşüş devam etmektedir.
Hiç şüphesiz, işaret ettiğimiz yapısal sorunlar kapsamlı bir değerlendirmeye muhtaçtır. Bunun önemini bilerek, iki olguya işaret edecek, burada kaybettiklerimizi yeniden kazanmayı önümüze koyacağız.
YÖNÜMÜZ SOKAKTA
Bunlardan birincisi, sokaktır.
Sokağı, bir caddeye bağlanan ara yollar olarak değil, asıl yüklememiz gereken anlam ve devrimci dildeki tanımı gereği işçiler, emekçiler, gençlik, kadın, Türk, Kürt, Alevi, Suni tüm ezilenler, onların iş ve yaşam alanları olarak anlamalıyız. Politik çizginiz, politik hedef ve iddianız ne olursa olsun, eğer bu kitlelerden kopuk, en ilerinden onların taleplerini şu yada bu biçimde ifade ediyor ama onlarla çeşitli bağlar kurup örgütlü bir güce dönüştüremiyorsanız ne politik bir hareket olabilirsiniz, ne de kendi örgütsel varlığınızı koruyabilirsiniz. Nitekim, bugün hem hareketimizin hem de sol ve devrimci hareketin yaşadığı budur. İşçi ve emekçiler, kadın, gençlik, örneğin Gezi direnişi gibi tüm kitleleri, tüm dünyayı, tüm ezilenleri etkileyen bir olgu varken, biz dahil sol ve devrimci hareketin adım adım buradan, direnişe katılan kitlelerden kopması ciddi bir değerlendirmeyi ortaya koymaktadır.
Şu söylenebilir, her dönem, işçi ve emekçi halk kesimleriyle sol ve devrimci hareket arasında bir mesafe olmuştur, ancak bu mesafe içinden geçtiğimiz bu dönem kadar uzun ve karmaşık olmamıştır. Bu karmaşık ve tek bir olguya bağlı olmayan mesafenin toplumsal, siyasal, devletin kapsamlı program ve saldırıları olduğu gibi, belki de en önemlisi bizim hata ve zaaflarımızdır. Bu büyük mesafe yada kopuş, içe kapanmaya, giderek kastlaşmaya, bölünme ve parçalanmaya, irade zayıflığına, güç kaybına zemin sunmaktadır. Bu zeminde tek tek devrimci güçler kan kaybetmekte, kitlesel ve kadrosal düzeyde zayıflamaya, giderek bir tür cemaatleşmeye, çevreye dönüşmektedir.
Politik özne yada politik öznelerin toplamı sol ve devrimci hareket bu mesafeyi kısaltmakla yükümlü olup, politik özneleri sarıp sarmalayan halk örgütlenmeleri yaratmak zorundadır. Türkiye ve Kürdistan devrimleri bu alanda da azımsanmayacak deney ve birikime sahiptir. Bunları biliyoruz ve bizim için bunlar hem kazanımdır, hem de dönüp dersler alacağımız, bu dersler ışığında, bu mesafeye dur demek için ilk adımları atacağımız deneylerdir.
İçe kapanan, devrim için bir gram anlamı olmayan internet rezaletlerini gündem yapan, ah vah çeken bir duruş yada sızlanma değil, her şeyden önce yönünü buraya, işçi ve emekçilere, gençlik ve kadına, tüm halk kesimleri ve ezilenlere dönen, onların siyasal ve toplumsal sorun ve taleplerine sahip çıkıp ilk adımları atan bir duruş ve yönelim zorunludur.
Bunun için politik çizgi, stratejik bir bakışla, dönemsel ve güncel sorunlara yönelik politika üretmek, bu politikayı, imkan ve olanaklarla, kadrolar aracıyla yeni insan ve ilişkilere taşımak, onların enerjisini seferber etmek zorunludur.
Eskiye, düne, rezaletlere değil, yeniye, halka, samimiyet ve dürüstlüğe, yeni insan ve ilişkilere dönecek, darlığa tapan yada bu darlık içinde kaosu yaşayan, hatta kaostan beslenen değil, her adımı önemseyen, yeni adımlar için çalışan, hiçbir mevziyi terk etmeden yeni mevziler kazanan olacağız. Biri iki, ikiyi dört, beş yaparak, yeni bir kitleselleşme, bu temelde, kısıtlı imkanlar içinde yol ve araçlarını inşa etme, buradan yeni bir kadrolaşma ve kurumlaşma bizi bekliyor.
EMEK YOKSA HİÇ BİR ŞEY YOKTUR
İkincisi ise emektir.
Boş hayal peşinde koşmayalım.
Örgüt kavramını, Lenin’in ifadesiyle dar ve geniş anlamıyla kullanmalıyız. Parti dar, kadrolardan oluşan örgütleri( siz buna komite deyin) ifade ederken aynı zamanda esnek ve açık bir dizi halk örgütlerini de kapsar. Parti, sürecin sorunlarına devrimci yanıt veren dar ve geniş örgütlerin toplamıdır.
Bu aynı zamanda bir başka düzeydir; bu düzeyden uzağız, bu düzeye sıçramak dönemsel hedefimizdir.
Bunun için bir yol haritası, yani dönemsel taktik politika da zorunludur.
Peki, bu hedefe ulaşmak için, bu yol haritası ekseninde, yukarıda işaret ettiğimiz, kitleselleşmeye bağlı olarak, ön plana çıkan en önemli unsur nedir?
Bunun yanıtı: emektir!
Emek, tek başına bir şey değildir, eğer emek bir artı üretiyorsa, bir anlam kazanır.
Peki, bugün sol ve devrimci harekette, daha özel ifade edelim, bizde, hareketimizde emek unsuru nedir? Bunu yanıtı şudur: büyük bir emek cimriliği, parti, örgüt, kitleler, mücadele, örgütlenme için emeksizlik adeta bir çizgi olmuştur. İşte, başka faktörlerle birlikte düşünürsek, bu alanda da kaybettiğimiz söylenebilir.
O halde, bunun farkında, dahası bilincinde olmalı, tek tek kadrolardan başlayarak, her çalışma alanında, her ilişkide, sadece ideolojik-teorik alanda değil, günlük yaşamdan, politik-örgütsel çalışmalara kadar bir emek seferberliği içinde olmalıyız.
Düşünün, 71 devrimciliği, yada 75-80 devrimciliği, daha yakın tarihe gelelim, bir dizi sorunlara rağmen 91 yada 2001 süreçlerindeki kısmi toparlanma; burada emeğin rolünü görmek, hatta emeğin çapına bağlı politik güç ve alan kapsamak görülecektir.
Dönüp tarihe bakıp, onurlanarak bazı sözler ediyorsak, tüm bunlarda başta şehitlerimiz olmak üzere, az yada çok bir kadro topluluğunun büyük emeğini özel bir yere not edeceğiz.
Emek yoksa, kısır döngü var; emek yoksa ilerleme, hedeflere yürüme yok!
Son söz olarak şunu söyleyebiliriz; hem emek, hem de sokaktan kopmak solun ve bizim yapısal hastalığımızın iki unsurudur. Burada kaybettik, buradan, kaybettiğimiz yerden kazanacağız!
COMMENTS