|
|
Açlık Grevcileri İle
Dayanışmaya!
12 Eylül 2012'den
bu yana birçok zindanda bulunan yurtsever
tutsakların yürütmüş oldukları açlık grevleri
her geçen gün ölüm sınırına yaklaşıyor. Anadilde
savunma, anadilde eğitim ve Abdullan Öcalan
üzerindeki ağırlaştırılmış tecritin kaldırılması
talepleriyle yola çıkan tutsakların direnişine
destek vermek için BDP İstanbul İl Başkanlığı,
4 Kasım Pazar günü saat 13:00'te Aksaray Metrosu
önünde bir kitlesel basın açıklaması gerçekleştirecek.
EÖC'ün de içerisinde bulunduğu cezaevi izleme
koordinasyonunun da destek vereceği eyleme,
konuya duyarlı olan herkesi davet ediyoruz.
5
Kasım pazartesi günü ise saat
13:30'da Çağlayan Adliyesinde avukatlar suç
duyurusunda bulunacak.
Yine
5 Kasım pazartesi akşamı saat 19:00'da Taksim
Tramvay Durağından Galatasaray Meydanı'na
bir meşaleli yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirilecektir.
Zindanlardaki
direnişin meydanlardaki sesi olmak için tüm
devrimcileri eylemlere katılmaya çağırıyoruz.
EMEK
VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİ
|
Yurtsever Tutsakların
Açlık Grevleri Sürüyor
Direniş Kazanacak!
DEMOKRATİK KAMUOYUNA
İşçiler,
Emekçiler, Gençler,
Türkiye
ve Kürdistan'da bulunan 56 hapishanede, 12
eylül 2012 tarihinden bu yana, PKK ve PAJK
davalarından yargılanmakta olan 1000'i aşkın
tutsak süresiz hale gelen açlık grevleri yürütüyor.
Süresiz açlık grevleri 40. gününe gelmiş durumda.
Açlık grevleri yapan yurtsever tutsaklar ölüm
sınırına yaklaşıyorlar.
Açlık
grevlerinin iki temel talebi bulunuyor; birincisi,
mahkemelerde anadilde savunma hakkının tanınması,
ikincisi ise yaklaşık 450 günü aşkın bir süredir
tecritte tutulan A. Öcalan'ın üzerindeki tecritin
kaldırılması, sağlık, güvenlik ve özgürlük
koşullarının sağlanması...
Kardeşler!
Bu
talepler haklı ve meşru taleplerdir. Her insanın
kendi anadilinde eğitim görmesi ve mahkemeler
dahil tüm devlet kurumlarında kendini anadiliyle
ifade etmesi temel bir insan hakkı, temel
bir demokratik haktır. Bir insanı, bir halkı
kendi anadili yerine başka bir dili konuşmaya
zorlamak, onun anadilinde eğitim hakkını elinden
almak, bu talebi nedeniyle hapishanelere doldurmak
en akıl almaz en vahşi ve barbarca tutumdur.
TC devleti kuruluşundan bu yana bu temel hakkı
tanımamakta, Kürtleri ve başka ulusal topluluklardan
gelen insanları anadilleri dışındaki bir dille,
Türkçe ile konuşmaya ve eğitime zorlamakta,
resmi kurumlarda kendilerini ifade etmelerini
engellemektedir.
Bu
barbarca tutuma karşı tavır almak için Kürt
olmak gerekmiyor. Kendine insanım diyen Türk,
Kürt veya başka bir ulustan herkesin, bu barbarlığa
karşı durması insan olmanın, demokratik haklara
sahip çıkmanın, onurlu duruşun bir gereğidir.
Yurtsever
Kürt tutsakların bir diğer talebi olan, Öcalan'ın
sağlık, güvenlik ve demokratik bir barış için
özgürce çalışma koşullarının sağlanması talebi
de aynı ölçüde haklı ve meşru bir taleptir.
Onu yok sayarak, aşağılayarak, tecrit ederek
ya da bir rehine olarak kullanmaya çalışarak
Kürt ulusunun ulusal demokratik mücadelesini
durduracaklarını sananlar baştan itibaren
yanıldılar. Öcalan'ı rehine olarak kullanmaya
çalışan oligarşi onunla resmi olarak görüşmek
zorunda kalmıştır. Ancak bu görüşmeleri aldatma
aracı olarak kullanan oligarşi kısa süre sonra
görüşmelerden vazgeçmiştir. Tekrar Öcalan'ı
rehine olarak kullanarak tehdit ve şantaj
politikasına geri dönmüştür.
Hapishanelerdeki
yurtsever tutsaklar onurlu demokratik bir
barışın önünün açılması için Öcalan'ın üzerindeki
tecritin kaldırılmasını, sağlık, güvenliğinin
sağlanmasını ve barış için özgürce çalışma
koşullarının oluşturulmasını istiyorlar. Demokratik
onurlu bir barışı istemek tümüyle insanidir,
tutarlı demokratik bir tutumdur. Türkiye ve
Kürdistan halklarının, emekçilerinin, yoksullarının,
gençlerin çıkarınadır. Kürt halkının meşru
ulusal demokratik haklarını tanımayarak, bu
savaşın sürdürülmesini isteyen oligarşi askerlerin
ve gerillaların kanı üzerinden, sadece emperyalizmin
çıkarlarını korumak anlamına gelen milliyetçiliği
kışkırtarak ayakta kalmaya çalışıyor. Öcalan'ı
rehine olarak kullanıyor. Onbini aşan Kürt
yurtseverini tutukluyor. İşkenceyi, hak ihlallerini
arttırıyor.
Türkler,
Türk İşçi ve Emekçiler,
AKP
hükümetinin 10 yıllık, TC devletinin 90 yıllık
uygulamaları sadece bir avuç parababasının
daha büyümesi, emperyalistlere her yerde uşaklık
uygulamaları olmuştur.
Bir
Türk'ün, bir Türk işçi ve emekçinin Kürtlerin
ezilmesinden, onların ulusal demokratik haklarının
gaspedilmesinden hiç bir çıkarı yoktur. Tersine
bu tür uygulamaların bütün faturası işçilerin
emekçilerin sırtına binmektedir. Ölen emekçi
çocuklarıdır. Ne Tayyip'in, ne de herhangi
bir parababasının çocuğunun bu savaşa gittiği
görülmemiştir. Kürt Ulusunun anadilinin yasaklanması,
ulusal demokratik haklarının gaspedilmesi
bir Türk için ancak utanç verici olabilir.
Türkiye'de Türkçe anadilde eğitimin yasaklandığını,
Türk'üm demenin bile suç sayıldığı koşulların
olduğunu bir düşünün; böyle bir şey kabul
edilebilir mi? Böyle bir şeyi kabul etmek
insanca olabilir mi?
İşte
Kürtler de beş bin yıldır vatanları olan topraklarda
şimdi böyle bir durumu yaşıyorlar. Anadillerinde
eğitim yasaklanmış, varlıkları yasalarda tanınmıyor,
hiç bir demokratik hakları tanınmıyor, onbinlerce
Kürt insanı işkenceden geçiriliyor, katlediliyor.
Ve bütün bunlar Türklük adına yapılıyor. Böylesi
iğrenç uygulamaları Türk halkı adına yapmak
aynı zamanda Türklüğü ve Türk halkını da aşağılamaktır.
Buna
dur demenin zamanı gelmiştir. Hapishanelerde
bedenlerinden başka direnme olanağı bulunmayan
binlerce yurtsever Kürt tutsağının yanında
yer alarak dayanışma için, bu zülme dur demek
için adım atmalısın...
İşçiler,
Emekçiler, Tüm Demokratik Güçler!
Hapishanelerde
haklı ve meşru talepler temelinde direnişlerini
büyüten yurtseverlerin sesi olmak, onların
mücadelesini her yere taşıyarak başarıları
için çaba göstermek, emek vermek insani ve
demokratik bir görevdir. Ses olalım, dayanışma
olalım, haklı ve meşru talepler için direnenlerin
ışığını her yere taşıyalım!
KÜRT ULUSUNUN KENDİ KADERİNİ
TAYİN HAKKI VAZGEÇİLMEZDİR!
ANADİLDE
EĞİTİM VE SAVUNMA HAKKI İNSANİ VE DEMOKRATİK
BİR HAKTIR!
ÖCALAN'A
VE TÜM DEVRİMCİ, YURTSEVER TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!
EMEK
VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİ
|
Avrupa'daki DKÖ'lerin
Ortak Miting Çağrısı
Ortadoğu
Diktatörü Olmaya Soyunan Erdoğan'ı Almanya'da
istemiyoruz!
Kamuoyuna çağrımız:
Tarih:
31|10|2012
Saat:
10:30 Uhr
Yer:
Berlin / Brandenburger Tor (Westseite)
Mail:
presse@Protest-Gegen- Erdogan.de
Tel.:
(+49) 0176 | 31 22 10 78
TC
Başbakanı R.T. Erdoğan; 29-31 Ekim tarihleri
arasında Almanya'da çeşitli açılışlar ve görüşmeler
yapmak ve aynı zamanda, tek tipçi, ırkçı, asimilasyoncu,
soykırımcı, emek düşmanı ve en önemlisi de efendileri
tarafından kendisine verilen savaş çığırtkanlığı
politikalarını anlatmaya geliyor.
R.T.
Erdoğan Savaş Taşeronudur.
Büyük
Ortadoğu Projesi (BOP) adı altında emperyalistler
tarafından ortaya atılan ve Ortadoğu'yu yeniden
dizayn etme planı çerçevesinde, İsrail ve Türk
devletine verilen yeni görevler söz konusudur.
Bu politikaların bir sonucudur ki, Suriye'ye
saldırmak için her gün savaş çığırtkanlığı ve
provokasyonlar yapmaktadır. Bunun için de parlamentoda
sınır ötesi müdahale yetkisi anlamına gelen
tezkereyi onaylattı.
Türkiye
topraklarını sözde direnişçi olan, emperyalistlerin
kırması devşirme çetelere açarak, onları eğitmekte
ve Türk askerleriyle birlikte Suriye içinde
eylemler yaptırmaktadır.
Suriye
halkına karşı geliştirilen bu düşmanca tavra
karşı çıkan Türkiye'deki savaş karşıtlarına
da azgınca saldırarak, onları tutuklamakta,
sokak ortasında linç etmektedir.
R.T.
Erdoğan Türkiye'yi Hapishaneye Çevirmiştir
Türkiye'de
her dönem muhalif kesimler tutuklanmakta, işkenceden
geçirilmekte ve cezaevlerine operasyonlar düzenlenerek
tutuklular katledilmektedir. Bu iktidar döneminde
de bu politika aynı şekilde devam etmektedir.
Yine on binlerce ilericinin, yurtseverin, aydının,
sendikacının, milletvekilinin, avukatın, gazetecinin,
seçilmiş siyasetçinin zindanlara tıkıldığı bir
süreçten geçmektedir.
Cezaevleri
koşullarının düzeltilmesi, insanca yaşam koşullarının
yaratılması için her dönem politik tutsaklar
canları uğruna direnmişlerdir. Bugün de böylesi
bir direniş sürmektedir. Cezaevlerindeki yurtsever
tutsaklar; A. Öcalan üzerindeki tecride son
verilmesi, sağlık, güvenlik, özgür haberleşme
koşullarının sağlanması, anadilde eğitim ve
ana dilde savunma hakkının tanınması için 50
güne yaklaşan süresiz açlık grevine girmişlerdir.
Açlık grevindeki tutsakların sağlık durumları
giderek bozulmuş ve her an ölümlerin olabileceği
bir sürece girmiştir. R.T. Erdoğan olabilecek
ölümlerin, sakat kalmaların bizzat sorumlusudur.
R.T. Erdoğan Kürt Halkının Düşmanıdır
Türk
Devleti tarihi boyunca Kürtlere yönelik katliamlar
yapmış, Kürtleri yurtlarından sürgün etmiştir.
Bugün bu politika Erdoğan tarafından da aynı
şekilde uygulanmaktadır. 28 Aralık 2011 tarihinde
çoğu çocuk olan, Roboski'de ki katliam bunun
bir örneğidir.
Her
gün Kürtlere yönelik yeni saldırılar düzenlenmektedir.
Köyler boşaltılmakta, orman lar yakılmakta,
insanlar kurşuna dizilmekte, işkencel erden
geçirilmektedir. Halk tarafından seçilmiş poli
tikacılar, milletvekilleri, belediye başkanları
tutuklanarak cezaevlerine doldurulmaktadır.
Geçmişten gelen katliamcı, tek dil, tek ulus,
tek din olan faşist politikalar bugünde harfiyen
uygulanmaktadır.
R.T.
Erdoğan Alevilerin ve Farklı İnançların Düşmanıdır
Türkiye
farklı din, mezhep ve inançların bir arada olduğu
bir ülkedir. Fakat zenginlik olan bu farklılık
sürekli "ötek ileştirme" politikalarıyla
baskı altında tutulmakta, Madımak'ta olduğu
gibi, diri diri yakılarak katledilmektedir.
Türkiye tarihinden bugüne kadar Alevi ve diğer
inançlara mensup insanlara yönelik zorla ötekileştirme
politikaları uygulanmaktadır. Alevilik inancı
kabul edilmemekte, inançlarına saygı gösterilmemekte,
Cemevleri ibadethane olarak kabul edilmemektedir.
Hakkını
arayan, ibadethanesini kendisi inşa eden Aleviler,
sürekli Türk hükümetleri tarafından hor lanmakta,
dışlanmaktadır. Bunun sonucudur ki, Cemevleri
için "ucube" diyen R.T. Erdoğan tarafından
dillendirilmektedir.
Aleviler,
Êzidîler ve diğer farklı inançlar sürekli katliamlarla
karşı karşıya kalmaktadırlar. Bunun sonucudur
ki, Madı mak otelini yakarak 35 ilericiyi katledenler
zaman aşımı uygu lanarak cezaevlerinde serbest
bırakılmışlardır. En son Elazığ Havalimanı terminal
binası açılışında yaptığı "Bu terörist
lerin yeri belli, bunlar Zerdüşt. İşte şimdi
kendileri açıklıyor, Yezidilikten bahsediyorlar.
Bak neler çıkıyor, neler" şeklinde sarf
ettiği sözlerle Êzidî inancına sahip insanlarımızı
aşağılayarak hedef göstermiştir. R.T. Erdoğan
Alevi ve diğer dini inançlara düşmandır.
R.T.
Erdoğan Soykırımcıdır
Türk
devletinin ve egemenlerinin tarihi aynı zamanda
soykırımlar tarihidir. Anadolu'da yaşayan farklı
kültür ve inançları bir zenginlik olarak görüp,
geliştirmek bir yana "tehdit" olarak
görüp yok etmek istemiştir. Başta Kürtler, Ermeniler
olmak üzere farklı ulus, mil liyet ve azınlıklara
karşı soykırım uygulamıştır. 1914 Ermeni, Êzidî,
Süryani, Keldani'lere karşı, 1938'de Dersimlilere
ve kuruluşundan günümüze kadar Kürtlere yönelik
soykırım politikası süre gelmiştir. R.T. Erdoğan
Dersim soykırımına ilişkin sözde özür dilediğini
söylese de, politik bir manevranın ötesine geçmemiş,
somut adımlar atılmamıştır. Ve geçmişteki bu
politikalar aynı şekilde devam etmektedir.
R.T. Erdoğan İşçi Düşmanıdır
Türkiye'de
işçi ve emekçilere yönelik saldırılar her daim
kat lanarak devam etmiştir. İşçilerin en doğal
hakkı olan örgütlenme hakları ellerinden alınmış,
sendikalar yasaklanmış, sendika üyesi olmak
suç sayılmıştır. 18 Ekim 2012 tarihinde parlamentoda
onaylanan "Sendikalar ve Toplu İş İlişkileri
Kanunu" ile Türkiye'de sendikalar yok edilmeye
çalışılmaktadır. Yandaş sendikalarında desteğini
alarak çıkardığı bu yasayla, sendikaların en
doğal hakkı olan toplu sözleşme hakkı ellerinden
alınmaktadır. Bu yasayla birlikte, 30 kişiden
az işçi çalıştıran iş yerlerinde toplu sözleşme
hakkı ortadan kaldırılmıştır. Bu da Türkiye'de
çalışan işçilerin yüzde 60'nı oluşturmaktadır.
Diğer taraftan da iş kolu bir leştirilerek,
sendikaların iş kolu barajı altında kalmasını
birlikte getirmiştir. 12 Eylül yasaları bu süreçte
de aynı devam ettirilmiştir. Bunun içindir ki
R.T. Erdoğan işçi ve emekçi düşmanıdır.
Tüm Yerli Ve Göçmen Emekçilere
Çağrımızdır
Almanya'ya
gelecek olan R.T. Erdoğan, yukarıda saydığımız
ve daha bir çoğunu sayamadığımız tüm uygulamaların
temsilcisidir. R.T. Erdoğan tarafından uygu
lananlar Türk devletinin kuru luşundan günümüze
kadar süre gelen; tek dil, tek mil let, tek
din politikalarının bir devamıdır. Bu politika;
demokrasi, eşitlik ve özgürlük lere düşmandır.
Bu politikalara Emperyalist ülkeler ve Alman
devleti desteğini hiç bir dönem esirgememiştir.
Bunun
için aşağıda imzası bulunan kurumlar olarak;
R.T. Erdoğan'ın Almanya'ya gelişini protesto
ediyor, yerli ve göçmen emekçilerini, Erdoğan'ın
gerçek yüzünü görerek, Almanya'ya gelmesini
birlikte protesto etmeye çağırıyoruz. Çağrımız
ve şiarımız; tek dil değil, çok dil; tek millet
değil, çok millet; tek din değil, çok din; savaş
değil barış diyoruz.
Bizler;
tüm ezilenler, yok sayılanlar, baskı altında
tutulanlar, farklı ulus ve dinlere sahip oldukları
için katliamdan geçirilenler, cezaevinde ölümle
karşı karşıya bırakılanlar için; demokrasi,
özgürlük ve eşitlik talep ediyoruz! Bu taleplere
düşman R.T. Erdoğan'ı protesto etmeye çağırıyoruz!
AABF (Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu),
YEKKOM (Almanya Kürt Dernekleri Federasyonu),
ATİF (Almanya Türkiyeli İşçiler Federasyonu),
AGİF (Avrupa Göçmen İşçiler Federasyonu), DİDF
(Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu), BDAJ
(Almanya Alevi Gençler Birliği), ZAD (Almanya
Ermeniler Konseyi), ÖDA (Özgürlük ve Dayanışma
Almanya), Liwa İskenderun İnisiyatifi, TÜDAY
(Almanya Türkiye İnsan Hakları Derneği), ZAVD
(Almanya ve Orta Avrupa Asuri Federasyonu),
ADHF (Almanya Demokratik Haklar Federasyonu),
FDG (Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu),
AAKB (Almanya Alevi Kadınlar Birliği), Avrupa
Barış Meclisi, CENÎ (Barışcı Kürt Kadınlar Birliği),
FEDA (Demokratik Alevi Federasyonu), AKB (Avrupa
Koçgirililer Birliği), Dersimi Kalkındırma Toplumu,
YXK (Kürdistan Öğrenciler Birliği), YDG (Yeni
Demokratik Gençlik), Arap Alevileri Gençlik
Birliği, FKE (Almanya Kürdistan Ezidiler Dernekleri
Federasyonu), GDF (Türkiyeli Göçmen Dernekleri
Federasyonu), BEDEP (Berlin Emek ve Demokrasi
Platformu), EÖC (Emek ve Özgürlük Cephesi /
Avrupa İnisiyatifi), Almende Berlin, TKP (Türkiye
Komünist Partisi), YEKMAL, Vartolular Derneği,
Kürt Veliler Derneği, Kürt Toplumu Berlin, KNK,
Dersim Özgürlük Platformu, Kurdisches Zentrum,
SİMURG, ATİYAB
Not: Kurumumuz EÖC, BEDEP çatısı altında
miting alanında olacaktır.
|
Aydın ve Söke'de Miting
20 Ekim 2012 günü
Aydın ve Söke'de emperyalist savaşlara ve
zamlara hayır mjitingi düzenlendi.
Aydın'da
30'a yakın sosyalizm bileşenleri tarafından
düzenlenen mitinge katılım bir hayli fazlaydı.
"ABD Ortadoğu'dan defol!" , "Faşizme
karşı omuz omuza!" , "Yaşasın halkların
kardeşliği!" , "Zam zulüm işkence
işte faşizm!" , "Faşizme karşı tek
yumruk tek barikat!" sloganları atıldı.
Marşlar söylendi, halaylar çekildi .Zafer
direnen emekçini olacak dendi.
Söke'de de DİSK ve KESK'in önderliğinde, sendikalar,demokratik
kitle örgütleri ve bazı partilerin,TKP'nin
katılımıyla gerçekleşen mitingde dövizler
taşındı, sloganlar atıldı, halaylar çekildi,
"haydi barikata" marşı okundu. Ardından
"Faşizme karşı tek yumruk tek barikat!"
sloganı atıldı ve mitig sloganlarla sona erdi.
Aydın
Barikat okurları
|
İzmir
"Emperyalist Savaş ve İşgal Karşıtı Girişim"den
Devrimci Kurumlara
ÇAĞRI
ABD'nin "demokrasi"
ve "özgürlük" adına Afganistan ve
Irak'ta başlattığı kanlı işgal saldırıları Libya'nın
ardından şimdilerde Suriye'yi tehdit ediyor.
Emperyalistler ve onun işbirlikçileri bir tarafa
kendilerini diğer tarafa Suriye'deki diktatörlük
rejimini koyarak, başta Suriye halkı olmak üzere
tüm Ortadoğu halklarına bir dayatmada bulunulmaktadır.
"Suriye halkı Esad'ı istemiyor" denilerek
işgal meşrulaştırılamaz. Suriye halkının geleceği
hakkında ancak Suriye halkı söz ve karar
sahibidir. Dünya halklarına kan, gözyaşı ve
zulümden başka hiçbir şey getirmeyen bu kan
emici zorbaların gerçek emellerini çok iyi biliyoruz!
Utanmazca
ve aymazca Suriye'ye "demokrasi" ve
"özgürlük" sözü veren emperyalizm
ve onun işbirlikçileri; işçilere, köylülere,
emekçilere, Kürtlere, Alevilere, Ermenilere
dönük baskı ve sindirme operasyonlarını arttırarak
sürdürüyor. Suriye konusunda "özgürlükçü"
kesilenlerin sahtekârlığı kendi ülkelerindeki
uygulamalarıyla açığa çıkmaktadır. Kürt ulusunun
en ufak hak alma mücadelesi dahi tutuklama ve
operasyonlarla engellenirken, sendikacısından
gazetecisine, kısacası tüm muhalif kesim düzmece
"terör örgütü" operasyonlarıyla sindirilmeye
çalışılmaktadır. Suriye egemenlerini katliam
yapmakla eleştiren egemenler Roboski katliamı
ve sonrasında takındıkları tavırla onlardan
hiç bir farklarının olmadığını bir kez daha
kanıtlamışlardır.
Suriye
halkının, emperyalist saldırganlık altında ezilmesi
demek, ülkemiz ezilenleri de dahil olmak üzere
bütün Ortadoğu halklarının en temel haklarını
kaybetmesi, geleceksizleştirilmesi demektir.
Emperyalistler, devreye soktukları saldırı planlarıyla
bir taraftan nüfuz alanlarını genişletirken,
diğer taraftan halkın devrimci kalkışmasına
meyledecek en odağı dahi yok etmeye çalışmaktadırlar.
Bu
minvalde yaşanan ve yaşanmakta olan tüm saldırılara
karşı ortak bir şekilde sürece müdahale etme
ve tepkilerimizi ortak bir şekilde dile getirme
perspektifi ile ilk etapta altta imzası bulunan
kurumlar yan yana gelerek çalışmalar ve bir
eylemlilik gerçekleştirmişlerdir. Mahalle mahalle
dolaşarak, tüm devrimci-demokrat-yurtsever kurumlar
ziyaret edilerek sürece dair bilgilendirme yapılıp,
6 Ekim'de "Emperyalist savaş ve işgallere
karşı örgütlen-mücadele et!" şiarıyla olgunlaşan
çalışmaları alana taşımışlardır.
Bundan
sonraki süreçte "Emperyalist Savaş ve İşgal
Karşıtı Girişim" ismiyle yolumuza devam
etmek, yapılacak çalışmalarda bu isimle alanlara
ortak ve örgütlü bir güç olarak çıkmak bizler
için elzemdir. Sizi de bu girişimin bir parçası
olarak görmeyi istiyor ve önemsiyoruz. Yapılacak
olan toplantıya sizi de davet ediyoruz.
Alınteri, BDSP, Devrimci Hareket,
DHF, EÖC, Kaldıraç, Köz, TKP-1920
Tarih:
05.11.2012
Yer:
Mine Bademci Kültür Merkezi
İletişim:
[email protected]
İletişim
Tel: 0232 445 09 21
|
İZBAN'da İş Bırakma
İzmir'de Aliağa-Menderes
banliyö hattında günlük 150 ila 170 bin arasında
yolcu taşıyan İZBAN trenlerinin makinistleri,
çıkmaza giren toplu iş sözleşmesi sürecine
yönelik tepkilerini göstermek için 15 Ekim
2012 günü işbıraktılar. Gerçekleşen eylem
sonucunda tren seferleri tamamen durdu. Grevi
kırmak için ek ESHOT seferleri konulmasına
ve yeterli eğitimi olmayan emekli TCDD makinistlerinin
çalıştırılmasına rağmen ulaşım önemli ölçüde
aksadı. %51'i TCDD'ye, %49'u İzmir Büyükşehir
Belediyesi'ne ait olan İZBAN'da çalışan 197
makinist ve bakım teknikeri Demiryol-İş Sendikasında
örgütlenmiş ve sendikanın yetki almasıyla
toplu iş sözleşmesi süreci başlatılmıştı.
Uyuşmazlık zaptıyla toplusözleşme süreci hakem
kuruluna devredilmişti. Uzayan süreçte hiçbir
gelişme olmaması, nitelikli ve özverili bir
çalışma ortaya koymalarına rağmen asgari ücretin
biraz üzerinde ücret alan, taşeron çalışanlarından
bile düşük ücretle çalıştırılan İZBAN çalışanlarının
sabrını taşırdı ve bu eylemi gerçekleştirdiler.
Sabah
saatlerinde 13 makinistin tren seferlerini
durdurmasıyla başlayan eylem üzerine İzBAN
yönetimince yapılan anonslarda "makinistlerin
yaptıkları yasadışı iş bırakma eylemi nedeniyle
seferlerin yapılamadığı" söylenerek istasyonlarda
biriken kalabalık, eylemci makinistlere karşı
kışkırtılmaya çalışıldı.
Eylem
üzerine THY yönetimini örnek alan İZBAN yönetimi
eylemi başlatan 13 makinisti cep telefonu
mesajıyla işten çıkardı. SMS ile işten çıkarılmaların
gerçekleşmesi üzerine sendika yetkilileri
ve 100 aşkın İZBAN işçisi İzmir Büyükşehir
Belediyesi önünde toplandı. Sözde "emek"
dostu olan İzmir Büyükşehir belediyesi başkanı
Aziz Kocaoğlu işçilerle görüşmeyi kabul etmedi.
Uzun süren bir bekleyişin ardından sendika
yöneticilerinin telkini ile iş başı yapmaları
istenen İZBAN çalışanları iş başı yapmak için
belediye önünden ayrıldılar.
CHP Emek Düşmanlığına
Devam Ediyor.
Kamuoyuna
her seferinde "emek" dostu bir görünüm
vermek için türlü taklalar atan CHP ise gerçek
kimliğini elinde olan belediyelerdeki işçi
düşmanı tavırları ile ele vermekte. Daha önce
yine İzmir'de yaşanan Büyükşehir, Buca, Konak
ve Karşıyaka İstanbul'da Maltepe Belediyesi
taşeron işçi örgütlenmelerinde yaşanan işten
atma saldırısı ve direnişlere zabıta ve polis
terörünü uygulamakta çekinmemişti. İzmir'deki
kimi "sendikaları da" arkasına alarak
"Taşeronu bitirdik" başlığı adı
altında spor salonlarında sendikalarla birlikte
"Emek Şenliği" düzenleyen İzmir
Büyükşehir Belediyesi Büyükşehir, Buca, Konak,
Karşıyaka, Mersin ve Maltepe'den sonra İZBAN
işçilerine karşı ne kadar "emek dostu"
olduğunu kanıtlamış durumda.
İzmir Emek ve Özgürlük
Cephesi
|
İzmir'de
Emperyalist Savaş Karşıtı Gösteri
ABD'nin Ortadoğu
planını hayata geçirmek ve bu plan doğrultusunda
enerji kaynaklarının denetimini tamamen eline
almak için başlattığı savaş ve işgaller doğrultusunda
önce Afganistan ve Irak'a yaptığı müdahalelerin
bir benzerini şimdi de Türkiye üzerinden Suriye'ye
yapmak istiyor. Türkiye meclisinden 4 Ekim günü
tezkerenin geçmesiyle AKP savaş çığırtkanlığını
daha da arttırmaya başlamıştır.
Mecliste bu süreç
yaşanırken İzmir'deki devrimci kurumlar bir
araya gelerek 6 Ekim günü saat:17.30'da ''Emperyalist
Savaş ve İşgallere Karşı Örgütlen Mücadele Et''
eylemini gerçekleştirdiler. İzmir geneli ve
yerellerinde 2 haftadır yürütülen bildiri dağıtımı
ve afişleme çalışmaları duyarlı insanlar tarafından
ilgi gördü. Konak, Bornova, Limontepe ve Buca'da
kurum içi afiş asılıp, stant kurup bildiri dağıtımı
gerçekleşti. Ayrıca Karşıyaka, Çiğli ve Menemen'de
kurum içi afiş yapıldı. Yapılan çalışmalarda
Türkiye'nin haksız yere savaş çıkarttığı bu
savaşta taraf olunmaması gerektiği vurgulandı.
Konak YKM önünde toplanan
kitle sloganlar eşliğinde Eski Sümerbank'a doğru
yürüyüşe geçti. Yürüyüş esnasında 'Emperyalizm
Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak', 'Katil
ABD Ortadoğu'dan Defol', 'Emperyalizm Düşman
Halklar Kardeştir', "Yaşasın Devrimci Dayanışma',
'Emperyalizmin Askeri Olmayacağız' sloganları
atıldı. Eylem şiir ve basın açıklamasıyla devam
etti. Ayrıca Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu
üyesi arkadaş şiir okudu. Basın açıklamasında
''İşbirliği içinde ve kardeş olunan söylemlerden
bir anda diktatör ve katil olana varan söylem
ve pozisyon değişikliği ile coğrafyamız sömürücü
ve egemenleri; Kürecik'e kurulan füze sistemleriyle,
Hatay'da konuşlandırılan
ve Suriye'ye burası üzerinden sokulan işbirlikçi
kontra örgütleriyle, Ortadoğu'da parlatılan
Türk devlet yetkilileriyle, askeri-siyasi ve
ekonomik yapılandırmalarıyla , ABD'nin saldırı
emrini hazır kıta beklemektedir.''
''Suriye halkının,
emperyalist saldırganlık altında ezilmesi demek,
ülkemiz ezilenleri de dahil olmak üzere bütün
Ortadoğu halklarının en temel haklarını kaybetmesi,
geleceksizleşmesi demektir. Emperyalistler,
devreye soktukları saldırı konseptleriyle bir
taraftan nüfuz alanlarını genişletirken, diğer
taraftan halkın devrimci kalkışmasına meyledecek
en küçük odağı dahi yok etmeye çalışmaktadırlar''
ifadelerine yer verildi. Eylem sonunda 23 gündür
açlık grevinde bulunan Cansel Malatyalı için
açılan standa destek verildi.
Alınteri, Emek ve
Özgürlük Cephesi, Devrimci Hareket, DHF, Kaldıraç,
BDSP, KÖZ, TKP 1920'nin örgütlediği eyleme Mücadele
Birliği, DİP, Halk Cephesi, Partizan da destek
verdi.
|
Emperyalist
Savaşa Hayır!
Aylardan beri Suriye'ye
yönelik emperyalist müdahalenin taşlarını döşeyen
emperyalizm ve oligarşi yeni provakasyonlarla
bir savaş ortamını yaratmaya çalışıyor. Nereden
geldiği belli olmayan bir top mermisinin Akçakale'ye
düşmesi üzerine meclisten geçirilen savaş tezkeresi,
ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesinin yürütücülüğüne
soyunan T.C. oligarşisinin halk düşmanı politikalarının
son halkasını oluşturuyor.
Aylardan beri Suriye'deki "muhalif"
denilen paralı askerlere verdiği destekle övünen
işbirlikçi oligarşi, bu top mermisi ile hayatını
kaybeden masumlara yenilerini eklmenin derdine
düştü. Bu top memisi düşer düşmez iki gün boyunca
Suriye'yi top ateşine tutan işbirlikçi oligarşinin
marifetlerinin kaç masum sivilin hayatına mal
olduğunu kimse bilmiyor. Ama oligarşinin de
itiraf ettiği bir şey var ki Türkiye'den yapılan
top atışlarının yegane hedefi, Suriye'deki "muhalif"
denilen paralı askerlerin işlerini kolaylaştırmaktır.
Böylece daha tezkere bile geçmeden bu ülkeyi
savaş haline sokan hükümet, anayasal suç işlemiştir.
Bu savaş bizim savaşımız
değil. ABD'nin ve işbirlikçi oligarşinin savaşıdır.
Bu savaşta emekçiler ölecek, patronların kasası
dolacak. Bize ait olmayan, bizim öleceğimiz,
Ortadoğu emekçi halklarının kanını akıtacak
olan bu savaşı istemiyoruz. Ve çıkmasını da
engelleyeceğiz.
Yıllardır başta Kürt ulusu olmak üzere halklara
sömürü, ölüm ve diğer biçimleriyle faşizmi götürmekten
başka bir işe yaramayan oligarşinin bu yeni
senaryosu işlemeyecek! Çünkü fabrikalarda, tarlalarda,
hayatın her alanında iliğine kadar sömürülen
halklarımızın canlarına kasteden bu katillerin
oyununa gelmeyeceğiz.
İşbirlikçi
AKP hükümetinin MHP ile birlikte onayladığı
bu tezkere ABD'nin uşaklığının belgesidir. Ortadoğu
halklarına düşmanlığın belgesidir. Kürt Ulusunun
özgürlük özlemlerini boğma çabalarının belgesidir.
Bu belgeyi paçavraya çevirmek, bu topraklarda
yaşayan, kendine insanım diyen herkesin görevidir.
Bu
bilinçle tezkerenin onaylandığı gün yurdun dört
bir yanında sokaklar "Savaşa Hayır!"
sloganlarıyla yankılandı. İstanbul'da 4 Ekim
günü saat 14:00'te içinde EÖC'nin de yer aldığı
Nato ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik'in Taksim
Tramvay durağındaki basın açıklamasından sonra
saat 19:00'da geniş katılımlı bir protesto gösterisi
gerçekleşti. On binlerce kişinin katıldığı bu
protesto gösterisinde Nato ve Füze Kalkanı Karşıtı
Birlik de kendi pankartıyla yer aldı. İzmir,
Adana, Ankara, Çanakkale, Isparta, Mersin, Samsun'da
gerçekleşen gösterilerde tezkere protesto edildi.
İzmir
3
Ekim 2012'de Akçakale'ye düşen top mermisi ile
5 kişinin hayatını kaybetmesi üzerine Suriye'ye
müdahale edebilmenin önünü açan tezkere yasasını
protesto etmek için 4 Ekim'de biraraya gelen
demokratik kitle örgütleri ve sendikaların katılımıyla
bir protesto eylemi gerçekleştirildi. KESK'in
çağrısıyla düzenlenen yürüyüş, eski Sümerban
önünden AKP İl Binasına kadar sürdü. Yürüyüş
esnasında sık sık "ABD'nin Askeri Olmayacağız"
sloganları atıldı. Eyleme aynı zamanda "Emperyalist
Müdahale ve Saldırganlara Son" adı altında
çalışma yürüten, içerisinde Emek ve Özgürlük
Cephesi, Kaldıraç, DHF, Devrimci Hareket, Köz,
BDSP, Alınteri, TKP-1920'nin bulunduğu birlik
de pankart açtı.
Yürüyüş esnasında "Yaşasın Devrimci Dayanışma",
"Faşizme Karşı Omuz Omuza", "Katil
ABD Ortadoğu'dan Defol", "Emperyalizm
Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak" sloganları
atıldı. Eylem, biraraya gelen kurumların cumartesi
günü yapacakları eylemin çağrısıyla sona erdi.
|
Turgut Serbest'i Kaybettik
Ülkemizin Güney
Toros dağları, yiğit bir savaşçısını ani bir
kalp krizi sonucu kaybetti. 22 Eylül 2012
Konya Bozkır ilçesi Çağlayan Beldesi aniden
gelen kötü bir haberle sarsıldı. 23 Eylül
günü cenaze töreni yapılarak toprağa verildi.
1954
doğumlu Turgut Serbest, Konya'nın Bozkır İlçesinde
dünyaya geldi. İşçi sınıfının içinde, sınıf
kavgasının tam ortasındaydı. Halkının devrimci
kurtuluş mücadelesinde MLSPB hareketinde yer
aldı. Çetin bir savaşçıydı. Bağlı olduğu hareket
1979'da onu gönüllü olarak Filistin'e gönderdi
ve Arafat'a bağlı FKÖ ile birlikte İsrail
zulmüne karşı üç ay savaştı ve başarı ile
geri döndü. 12 Eylül 1980 faşist darbesinde
tuzağa düşürülerek gözaltına alındı, işkenceler
gördü, idamla yargılandı ve müebbet hapis
cezası aldı. Oligarşinin işkence ve zulmüne
boyun eğmedi, çeşitli direnişlerle, ölüm oruçları
ile karşı koydu. 1991'de tahliye edilirken
savcının "şimdi ne olacak" sorusuna
"devrimciyim, sosyalistim" diyerek
karşılık verdi. Cezaevi'nden çıktıktan sonra
Hasan ve Marallez adında bir erkek ve bir
kız çocuğu oldu.
Okumayı
ve araştırmayı çok severdi. İyi bir Barikat
okuru ve sosyalizm araştırmacısıydı. Yüce
davranışları ve dik duruşuyla bir örnekti.
Hiç eğilmez kırılırdı. Birgün mücadele azmimi
ve duruşumu kaybedersem bilin ki hastalanmışım
demişti. Onu hiç hasta olmadan dimdik kaybettik.
Evinin önünde yoldaşı Çakır (H. H. İbili)
bir konuşma yaptı ve saygı duruşunda bulunuldu.
Mezarı başında dostları ve yoldaşları onu
yalnız bırakmadı. Ege bölgesinden bir Barikat
okuru konuşma yaptı ve saygı duruşunda bulunuldu.
Söz verdiler "gözün arkada kalmasın"
diyerek alkışlarla sonsuzluğa uğurlandı.
Aydın
Barikat Okurları
|
Devrimci
Sosyalist Hareketimizin Talip Karasansar Yoldaş
İle İlgili Açıklaması:
Talip
Yoldaşı Kavgamızda Yaşatacağız!
Talip Karasansar, 1981 yılında
yoksul bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya
geldi. Aile çevresi demokrat olup, lise yıllarında
devrimci düşünce ile tanıştı, devrimcileşti
ve örgütlü çalışma içinde yer aldı. Devrimci
mücadele onun için bilinçli bir tercihti; devrimci
oldu, devrimci yaşadı, devrimci ölümsüzleşti.
Talip yoldaşın devrimcileşmesi,
aynı zamanda THKP-C çizgisi ile buluşması ile
üst üste düşer. THKP-C çizgisi, sadece ideolojik
bir anlayış değil, bunun etrafında devrimci
mücadele ve moral değerlerler bütünüdür. Talip,
ilk devrimci adımlarını, dünya ve ülke devrimi
için yeni bir dönemi işaret eden süreçte, bu
doğrultuda attı. 1990‘lı yıllar Türkiye devrimi
için 12 Eylül yenilgisinin hala devam ettiği,
bunun üzerine dünya ölçeğinde sosyalizmin geriye
düştüğü yıllardır. Yani, uzun yıllara yayılan,
hala devam eden sosyalist hareketin krizi, buna
karşı çözüm arayışının az çok uç verdiği yıllarda
devrimcileşen Talip, tüm devrimci yaşamında,
bu çözüm arayışında kendi ayakları üzerinde,
kendi bilinciyle devrimci özne oldu. Devrimci
çalışmalara DY çevresinde başlayan, bu temelde
demokratik bazı mevzilerde görevler alan Talip
yoldaş, 2009 sonlarında devrimci sosyalist hareketle
tanıştı. Bu tanışma, sosyal bir “tanışma” değil,
İdeolojik-politik olarak az çok tanıdığı devrimci
bir hareket saflarında mücadele etme isteğidir;
parti çizgisini benimsedi ve örgütlü mücadele
içinde yer aldı.
Talip yoldaş için, tüm
devrimci yaşamında, THKP-C çizgisi Türkiye devrimi
için olmazsa olmaz bir yerde durmuştur. Ancak
o, bu çizgiyi dogmatik ve liberal ele alan değil,
devrimci ve yenilenmeci ele alan bir yerde durmuştur.
Devrimci sosyalizmle önce ideolojik, bunun devamı
olarak da örgütsel, politik, kültürel her açıdan
bütünleşmesi de bu temelde olmuştur. Bu anlamda,
sadece stratejik ve programsal sorunlar değil,
dönemsel taktik politikaları tartışmak, buradan
bir anlayış birliğine ulaşmak; sadece bu değil,
bunu örgütlü mücadelede somutlaştırmak zorunluydu.
Talip yoldaş böylesi bir süreç ve samimi devrimci
çabanın sonucu devrimci sosyalizm saflarında
yer aldı; devrimci bir eylem içinde ölümsüzleşti.
Talip, devrimci teoriye
ilgi duyan, fedakar, inisiyatifli, cesur bir
savaşçıydı. Bir birimde görevli, “her göreve
hazırım” diyen, yoldaşlarını kendinden çok düşünen,
yaşamın içinde olan, emeğiyle kendi yaşamını
sürdüren ve aynı zamanda ailesinin geçimine
katkı sunan yoldaşımızdı. Hiç şüphesiz, örgütlü
yaşam içinde eksik ve aşması gerekli yanları
da vardı. Talip yoldaş, bunları da örgütlü biçimde
yoldaşlarıyla en açık paylaşan, bu yönde çaba
gösteren, devrimci yenilenme için bu açıdan
da mücadele eden yoldaşımızdı.
“Haziranda ölmek zor”.
Haziran, parti şehitlerimizi, Atilla, Tamer,
Ercan, Doğan, Kadir, Ahmet, tüm parti şehitlerimizi
andığımız aydır. Parti şehitlerimizi anma için
örgütlenen bir devrimci eylemde şehit düşen
Talip yoldaş, partiye, tarihimize, şehitlerimize
bağlılığın simgesidir. O, yeniden inşa sürecimizin
öncü ve savaşçısıdır.
TALİP KARASANSAR YOLDAŞ
ÖLÜMSÜZDÜR!
HERŞEY
PARTİ İÇİN HERŞEY ZAFER İÇİN!
KURTULUŞA KADAR SAVAŞ!
Haziran
2012
|
Hava-İş
Oturma Eylemlerine Başladı
Grev haklarını savunmak
için yaptıkları eylem sonucunda işten çıkarılan
ve grev hakları gaspedilen, bunun üzerine direnişe
başlayan Hava İş üyesi işçiler, eylemlerini
Taksim'e de taşıdı. 8 Eylül 2012 günü saat 14.00'te
İstanbul Taksim'deki Türk Hava Yolları bürosu
önünde toplanan THY işçilerine EÖC, Tüm Tis,
SDP, UİD-DER,
Tuzla Deri İş, Tek Gıda İş, Spor Sen de destek
verdi. Devletin sadece çalışma yaşamına ilişkin
değil, dış politikadan eğitime kadar birçok
politikasının eleştirilerek özellikle Suriye'ye
ilişkin emperyalist niyetlerin teşhir edildiği
konuşmalarda, Türk İş'in duyarsız tavrı da eleştirildi.
Haklı mücadelelerinin kazanana kadar devam edeceğini
vurgulayan konuşmalar sık sık sloganlarla kesildi.
"Atılan İşçiler Geri Alınsın", "Türk
İş Şaşırma Sabrımızı Taşırma", "Direne
Direne Direnişle Zafere", "Zafer Direnen
Emekçinin Olacak" sloganlarının atıldığı
eyleme DHL'de örgütlendikleri için işten çıkarılan
Tüm Tis üyesi işçiler de destek verdi.
|
Didar Abla
Mezarı Başında Anıldı
1 Eylül 1987'de Ankara'da
tutsak yakınlarının meclise dilekçe vermek
üzere düzenlediği eylemde polisin saldırısı
sırasında şeker komasına girerek aramızdan
ayrılan Didar Abla'mızı anmak için 1 Eylül
2012 günü saat 10:30'da İstanbul Feriköy'deki
mezarı başında buluştuk. Saygı duruşu ile
başlayan anmada şu metin okundu:
"MÜCADELENİN
ÖNÜNDEKİ KADINLARDAN BİRİSİ DİDAR ŞENSOY
Didar Şensoy ismi
Türkiye'de bir döneminin tarihi içinde önemli
yer tutar. Bu dönem generaller çetesinin ülkeyi
kana buladığı bir dönemdir. Bütün ülkenin
kocaman bir işkencehaneye çevrildiği, darağaçlarında
halkın yiğit çocukları devrimcilerin katledildiği,
zindanların dolup taştığı günler, 12 Eylül
faşizminin karabasan günleri…Didar Abla, yarattığı
atmosferi sürekli kılacak bir kurumsallaşma
ve ona uygun hukuksal çerçeveyi oluşturma
yolunda yürüyen hakim sınıfın karşısında,
insan haklarını ve demokratik değerleri savunarak,
bu yolda ilerlemiş, gün geçtikçe daha güçlü
ve bilinçli bir mücadeleyi yaşamını yitirene
kadar sürdürmüştür.
Kardeşine bağlılığından
ve sevgisinden, onun kavgasına gönül vermekten,
onun haklarını savunmaktan yola çıkarak, önce
MLSPB tutsaklarının, sonra tüm Metris ve bütün
zindanların ablası olmuş, sevgisi yayıldıkça
çoğalmış, çoğaldıkça güçlenmiş ve bilinçlenmişti.
O bir devrimcinin ablası olarak başladığı
yolda tüm devrimcilerin, yurtseverlerin ablası
olmayı, ablalık değerlerinin yerine insan
hakları ve devrimci demokratik değerleri koymayı
bilmiş, sahip olduğu mücadeleci kişiliği onu
bir kitle önderi yapmıştır.
Gazetelerde onunla ilgili
haberler artık kanıksanır bir durum olmuştu.
Grevdeki
Netaş ve Derby işçisine "kavganız kavgamızdır"
diyen, YÖK baskısına karşı açlık grevi yapan
öğrencilerle birlikte üniversite önünde oturarak
açlık grevine de giden, coşkusuyla onları
yüreklendirme yolunda bir mücadele simgesiydi
O.
Didar Şensoy'un yaşantısından
çıkarılması gereken önemli dersler vardır.
Kırk yaşından sonra "ev kadınlığı"ndan
insan hakları savaşçılığına uzanan , bu yolda
can vermeyi göze alan kararlılığı örnek olmalıdır.
Bir kadının savaşı, bir kadının direnişi,
bir ananın yılmazlığı kuşkusuz daha soyludur,
daha derindir. Çünkü bir kadın halk savaşçısı,
bir kadın önder çok daha fazla zincir parçalayarak
yürümek zorundadır. Eğer bugün yaşadığımız
coğrafyanın gündeminde insan hakları sorunu,
işkence ve baskıya karşı tavır sorunları varsa,
eğer bu sorunlar tartışma gündeminde önemli
bir yer tutuyorsa, bunda, hiç kuşkusuz tutuklu
yakınlarının, anaların 12 Eylül karanlığında
boyutlarını artırarak sürdürdükleri mücadelenin
payı büyüktür.
Didar Şensoy gibi, özellikle
öylesi koşulların direnişçilerinin ölümünün,
bir ölüm değil, halkların emperyalizme , yerli
işbirlikçilere ve faşizme karşı direnişinin,
mücadelesinin, bazı süreçlerde suskun kalsa
da yenilmemesinin, yani tarihin nesnel kıldığı
zaferin ışığı olduğu konusunda kuşkusu olan
var mı halâ?
Evet Didar Abla; aradan
geçen koskoca 25 yıla rağmen bugün hala devrimciler
zindanlarda işkence görüyor, tecrit altında
tutuluyor. Yaşamın kıyısında olan hasta tutsaklar
tahliye edilmiyor. Kürt halkına yönelik inkar
ve imha politikaları devam ederken, devlet
köylerin ve sivil insanların üzerine bombalar
yağdırarak, katliamlar yapıyor. Linç sadece
fiziki olarak değil kültürel ve psikolojik
olarak uygulanıyor hatta bu durumun zindanlara
da yansımasına tanık oluyoruz…İşçilerin,emekçilerin
kırıntı halindeki hakları bile ellerinden
alınarak açlığa yoksulluğa mahkum ediliyorlar.
Sendikal çalışma yürüten emekçiler, muhalif
gazeteciler, avukatlar, öğrenciler tutuklanıyor.
Alevilere yönelik tehdit ve saldırılar bilinçli
olarak tırmandırılıyor. Eğitim sistemi ise
her geçen gün daha da gericileşiyor. HES projeleriyle
doğa tahrip edilirken, yaşam alanlarımız daralıyor.
Kadınlara yaşam hakkı tanınmıyor, öldürülen
kadın sayısı her geçen gün daha da artıyor.
Ülkede durum böyle seyrederken Ortadoğu coğrafyasında
ise sular hiç durulmuyor. Suriye'de emperyalistler
oyunlarını sahneye koymaya başladı, başrollerden
biride Türkiye'ye düşüyor.
Sevgili Didar Abla tablo
özetle böyleyken biz bütün bunlara karşı senden
ve diğer ölümsüzleşen tüm yoldaşlarımızdan
öğrendiklerimizle, faşizme- emperyalizme ve
şovenizme karşı özgür bir ülke insanca yaşam
için mücadelemize devam ediyoruz edeceğiz,
zafere kadar daima!
Didar Abla Yaşıyor, Yaşanacak!
Yaşasın Devrimci Kurtuluş
Mücadelemiz!
Emek ve Özgürlük Cephesi
"
Metnin okunmasının ardından
"Didar Abla Yaşıyor Yaşanacak!",
"Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!",
"Yaşasın Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz!"
sloganları atıldı.
|
Maraş'tan,
Sivas'tan Sürgü'ye Baskı ve Katliamlar Pir Sultan'ın
Direniş Ateşini Söndüremez!
ALEVİ, SUNNİ VE
DİĞER TÜM İNANÇLARDAN HALKIMIZ!
Malatya'nın
Doğanşehir ilçesinin Sürgü Beldesi'nde Temmuz'un
son günlerinde Alevi halka dönük bir katliam
denemesi daha yaşandı. Faşist saldırganlık hala
sürüyor.
Farklı
inançlara ve uluslara mensup halkın baskı ve
katliam yoluyla yok edilmesi veya asimilasyonu
TC'nin temel politikalarından biri olmayı sürdürüyor.
Aleviler ve Kürtler bu saldırganlığın odağında
bulunuyor. Her gün Kürtlere veya Alevilere dönük
yeni saldırı haberiyle uyanıyoruz. Alevi halka
dönük saldırılar hız kesmeden sürüyor.
Ramazanda
oruç tutmayan Alevi ailenin evinin önünde ramazan
davulunu var gücüyle çalan davulcuya itiraz
etmek, daha yavaş çalmasını, yada orada çalmamasını
istemek bir katliam girişiminin devreye girmesi
için yeterli oluyor. Ailenin evi taşlanıyor,
hayvan barınağı yakılıyor, sabaha kadar ölüm
tehditleriyle saldırganlar uluyor. Aradan birkaç
gün geçmesine rağmen saldırganlık benzer biçimlerde
devam ediyor.
Sonuç:
olay basit bir kışkırtma olarak gösterilmeye
çalışılıyor. Faşist saldırganlardan göz altına
alınan tek bir kişi yok. Faşistleri engellemeye
dönük devlet tarafından alınan ciddi hiç bir
önlem yok.
En
temel demokratik hakları için sokağa çıkan işçinin,
memurun, emekçinin üzerine derhal gaz bombalarıyla,
coplarla, plastik kurşunla vb. ile saldırma
konusunda oldukça marifetli olan "güvenlik
güçleri", Alevi halkı saldırıya uğradığında
ortada görünmüyor.
Biz
bu görüntüleri Maraş'ta, Sivas'ta Aleviler,
ilericiler, aydınlar, demokratlar katledilirken,
yakılırken de gördük.
Sadece
bunlar mı? Sivas katliamcılarının yargılanması
zamanaşımı bahane edilerek ortadan kaldırılmadı
mı? Temmuz ayı içinde Yargıtay Cemevlerini kuran
dernekleri yasadışı ilan ederek, Alevi halkın
ibadet hakkını elinden almadı mı? Ve böylece
tek ibadet yeri cami, tek ibadet biçimi Sunni
islamın ibadet biçimidir demedi mi?
Bunların tümünün cevabı EVET'tir.
AKP,
Alevileri tüm toplumsal yaşamdan silmeyi hedefleyen,
hayatımızı Amerikan mamülü bir dinciliğin gereklerine
göre düzenlemeyi hedefleyen bir programı adım
adım uygulamaktadır.
Fakat
Alevilere düşman olan sadece AKP değildir. MHP'yi
anlatmaya bile gerek yok. Onlarca yıldır bütün
katliamlarda başrol oyuncusu olarak yerini almış
tescilli bir partidir. Kendisini laikliğin savunucusu
olarak ilan edip Alevileri aldatan CHP'de bütün
bu sürecin başrol oyuncusudur. Maraş ve Sivas
katliamları CHP hükümeti döneminde yapılmıştır.
1920'lerde Cemevlerini ve diğer ibadethaneleri
kapatan, Diyanet eliyle sunniliği tek mezhep
ilan eden de CHP'dir.
Tüm
düzen partileri Alevilerin, din ve vicdan özgürlüğünün,
gerçek laikliğin, tüm demokratik hakların düşmanıdırlar.
Emekçi Alevi Halkı...
Faşist
düzen yıkılmadan, demokratik bir halk iktidarı
kurulmadan Alevilerin kendi inançlarını özgürce
yaşamaları mümkün değildir. Alevilerin, Sunni
halkın, Hıristiyan, Yahudi, Yezidi ve diğer
tüm inanç gruplarından halkın özgürce kendi
dini inançlarını yaşamaları, toplumsal hayatın
gerçek bir laiklik üzerinde kurulması ancak
devrim ile mümkün olabilir.
Bugün
Alevileri bu faşist düzene bağlamaya çalışanların,
Alevileri devrimcilere, ezilen tüm halk kesimlerine
düşman etmeye çalışanların maskesi de aslında
bu olaylarla birer birer düşmektedir. Onlar
Alevi burjuvaların temsilcileridir. Onlar Pir
Sultanların değil, Hızır paşaların soyundandır...
Alevileri bağlamaya çalıştıkları bu devleti
ister CHP, ister MHP ve AKP olsun hangi düzen
partisi yönetirse yönetsin, Alevilere hak görülen
tek şey; baskı, aşağılama ve katliam olmuştur.
Alevi
halkın tek dostu tüm devrim güçleridir, Emek
ve Özgürlük Cephesi güçleridir. Maraş'ta, Sivas'ta,
Çorum'da, Gazi'de Alevi halka karşı geliştirilen
katliamlara karşı Alevilerin yanında omuz omuza
mücadele edenler devrimciler olmuştur.
Alevi
halk, saldırıların arttığı bu koşullarda devrimci
saflarda yerini almalıdır.
Tek
yol devrimdir, devrim için direniştir!
Tek
yol devrimcilerin yanında, safında yer almaktır!
Emekçi Halklarımız!
Alevi
halka dönük yapılan saldırılar, tüm insanlığa
yapılmış saldırılardır. Bu saldırılar tüm halkın
demokratik haklarına karşı yapılmış saldırılardır.
Aleviler
ve Kürtler faşist saldırıların odağındadır.
Her gün artan linç haberleri, katliam yapmaya
dönük saldırılar, karşısında durmayan bir emekçinin
kendi haklarını savunma hakkı olamaz. Aşına,
ekmeğine, sağlık ve eğitim hakkına, iş hakkına,
insanca onurlu yaşam hakkına, özgürlüklerine
sahip çıkmak isteyen bunu herkes için istemelidir.
Bunu
istemeyen, Alevilere, Kürtlere ve diğer halklara,
diğer dinlerden ve mezheplerden insanlara bunu
hak olarak görmeyen, insanca yaşamı hak edemez
ve ulaşamaz.
Bu
bilinçle saldırıya uğrayan Alevi halkın yanında
olalım! Alevi halka karşı saldırılara karşı
duralım! Katliam ve saldırılara karşı tüm mücadelelere
ve eylemlere katılalım!
YAŞASIN
ÖZGÜR ÜLKE, ÖZGÜR DÜNYA VE İNSANCA YAŞAM MÜCADELEMİZ!
TEK
YOL DEVRİM!
Emek
ve Özgürlük Cephesi Avrupa İnisiyatifi
|
Malatya'nın
Sürgü Beldesin'deki Faşist Katliam Girişimi
Münih'te Protesto Edildi
Sahur vaktin'de ramazan
davuluyla bir Alevi ailenin evin önünde yüksek
sesle çalan davulcuya evinin önünde çalmaması
için itiraz eden alevi ailesinin tepkisi neredeyse
bir katliama neden olacaktı. Ardından faşister
günlerce evi taşladı, hayvan barınağını yaktı
ve ölüm tehtidleri savurdu.
Devlet ise buna karşı ciddi hiçbir önlem almadı,
tek bir faşisti gözaltına almadı ve bunu sadece
''maddi zarar'' olarak gördü ve bunu basit bir
provokasyon olarak göstermeye çalıştı. Ancak
biz bu devleti tanıyoruz, kuruluş felsefesi
olan faşist tekçi mantığını ve bunun bir dışavurumu
olan Dersim, Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi katliamlarını
biliyoruz. Sürgü'deki katliam girişimini basit
bir provokasyon olarak göstermeye çalışarak
kimse bizi, halklarımızı aptal yerine koyamaz.
KCK tutuklamaları adı altında Kürtlere, hakkını
savunan ve hakları için mücadele eden işçilere,
emekçilere, memurlara karşı dört nala yetişen
ve gaz bombalarıyla, plastik mermiyle, coplarla
karşılık veren devletin ''güvenlik güçleri''
saydığımız katliamların hiçbirinde yoktu. Sürgü'dede
hiçbir ciddi önlem alınmamıştı.
Bu
katliam girişimini ve devletin alevilere ve
diğer ezilen kesimlere karşı yaklaşımı ve tutumu
AABF (Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu)
ve BDAJ (Alevi Gençlik Birliği) tarafından örgütlenen
Mitingle Protesto Edildi. Münih'teki Türk Konsolosluğunun
önünde, Perşembe günü (02.08.12) saat 15:30'da
gerçekleşen mitingde Emek ve Özgürlük Cephesi,
Kürt yurtseverleri, ATİK ve Alman solcu ve sosyalistleride
yer aldı. ''Faşizme karşı omuz omuza'', ''Sivası/Maraşı
unutma Malatyaya sahip çık'', ''Katil devlet
hesap verecek'', ''Yaşasın halkların kardeşliği''
sloganlarını kitle coşkulu biçimde attı. EÖC'lüler
bu konuyla ilgili bir bildiri dağıttı. AABF'nin
yaptığı bir konuşmanın ardından Miting sona
erdi. Mitinge 250 civarinda insan katıldı.
|
Faşizm
Gerçeğini Bu Fotoğraftan Daha İyi Ne Anlatabilir?
Cehennem Ateşi Mi,
Özgürlük Ateşi Mi?
Yer;
Rize, şirin bir Karadeniz kenti... Zaman; Ağustos
2012 başı...
Bir fotograf,
fotografta bir pankart, pankartta bir slogan:
Ramazan
da Oruç Tutmuyor musun
Cehennem
Ateşi Seni Çağırıyooo!
Pankartı asanlar Ülkü Ocakları!
Pankartın asılma sebebi ise Malatya Sürgü'de
oruç tutmayan Alevilere yönelik saldırılarla
birlikte gündemleşen Alevilere dönük saldırganlık
ve ramazanda oruç tutma meselesi...
Sürgü'de yaşananlar Maraş'ın, Sivas'ın yanında,
herhangi bir ölüm olayı olmaması nedeniyle küçük
bir olay gibi görünebiliyor. Fakat ortaya konulan
tepkiler, aslında ülkemizdeki faşizm gerçeğini
olanca çıplaklığıyla, yalınlığıyla ortaya yere
seriyor.
Türkiye'de faşizm var mı, yok mu, faşizm MHP'yle
ve devlet içindeki bir takım odaklarla mı sınırlı
yoksa, devletin niteliğini belirleyen onun temel
karakteristiği mi?, AKP, Ergenakon operasyonlarıyla
devlet içindeki faşist odakları temizleyip,
devleti demokratikleştiriyor mu, yoksa faşist
yapıyı yeniden yeni bir konsept ekseninde yapılandırıyor
mu? Bu soruları sayfalar dolusu uzatabiliriz...
Bu tartışmaları uzun uzun yapabiliriz de...
Ya şu pankart, Rize'de boylu
boyunca asılmış olan ve 20 milyonunun üstündeki
Aleviye "cehennem ateşi"ni gösteren,
sık sık da, Dersim'de, Maraş'da, Sivas'ta daha
nice yerde olduğu gibi, cehennemi bugüne taşıyıp
Alevileri katleden pankartın sahipleri ne olacak?
Onlar hiç bir tartışmaya yer bıraktırmayacak
biçimde karşımızdalar... Yukarıda sıraladığımız
soruların en basit, en yalın cevabı veriyorlar...
Durun, MHP'li faşistler
işte, onlardan başka ne beklenebilir ki deyip
geçmeyin!.. Bakın, Maraş'ın katliamcıları şimdi
nerede ve ne işler yapıyorlar, bakın, Sürgü'de
de MHP'li faşistler baş roldeydi, insanların
evlerini taşladıktan, hayvan barınaklarını yaktıktan
("cehennem ateşi" şimdilik orada kaldı)
ne oldu onlara... Ya da "cehennem ateşi"ni
Sivas'a taşıyan dinci faşistlere ne oldu diye
biraz düşünün lütfen...
Hiçbir şey değil
mi? İnsanlık suçu işleyen bütün bu barbarlar,
MHP'lisinden, dinci faşistine kadar elini kolunu
sallayarak dolaşıyor, milletvekili oluyor. İşkencecisi,
katliamcısı devletin en gözde unsuru olup çıkıyor.
Onlara faşist, onlar insanlık düşmanı, onlar
barbar... Evet, ama onlar yalnız değil... Onların
devleti var arkalarında, TC devleti... Onlar
devletleri olmadan hiçbir şeydirler, birer zavallıdırlar...
Ve bu zavallı caniler
Devletlerinin ayak izlerini takip ederler...
Devletleri çok beceriklidir katliamcılıkta,
orduları çok beceriklidir, insanları dere yataklarına,
mağaralara doldurup topluca katletmekte, "cehennem
ateş"leri yaratmakta... Polisleri, MİT'leri,
Kontr-gerillaları çok yeteneklidir işkencecilikte,
sokaklarda infaz yapmakta...
MHP'lisi, dinci faşisti
ise en paspaye katliamlar yapmak için hazır
tutulurlar.
Denklem budur, tartışmaların
labirentinde kimi zaman kaybolur gibi görünen
faşizm basitçe budur aslında... Faşist katillerin
yaktıkları evlerin, işyerlerinin, insanların
ateşine, Roboskide patlayan bombaların alevlerine
yeterince dikkatli bakanlar, onların ışığından
yeterli ölçüde yararlanmasını bilenler aslında
AKP'yi, MHP'yi, CHP'yi, faşizmi, devletin faşist
niteliğini apaçık görebilirler.
Evet, Türkiye'de
faşizmi, devletin ve onun siyasal partilerinin
faşist niteliğini görebilmek için lamba ışığında
okunan kitaplar kadar, Roboski'de uçaklardan
çocukların üstüne atılan bombaların ışığına,
Sürgü'de insanlarımızın yakılan evlerine, Sivas'ın
ışığına bakmak da gereklidir, Hatta bunlar yeterlidir.
Tekrar pankarta dönelim;
dönemin ruhunu ne kadar güzel anlatıyor... AKP
ile girilen Amerikancı dinciliğin ruhunu, MHP'li
faşistler ne kadar çarpıcı anlatmışlar değil
mi? Ve çok ironik ama, bir Amerikan fast foot
tekelinin sloganını uyarlamışlar üstelik...
Evet çok yakışıyor; Amerikan dinciliği, Amerikan
şirketinin sloganları uyarlanarak kendini anlatmış...
Bir söz de Hızır
paşa soyundan olanlara; İzzetin Doğan'lara,
Cem Vakfı ve benzeri türden faşizm yardakçılarına...
Unutmadık, seçimlerde MHP'ye de oy verilebilir
dediğinizi... Alevi halkın kendi ayaklarıyla
"cehennem ateşi"ne gitmesini istediğinizi!
Alevi halkta unutmayacak, giderek daha iyi görecek,
Hızır paşa soyundan olduğunuzu...
Hızır paşa soyundan
olanların daha da azgınları var tabii; şimdilik
az da olsa MHP'ye oy veren Türk aleviler...
Kürt düşmanlığıyla azgınlaşıp, kendi katillerini
seven bir alçaklar sürüsü... Bu katliam girişimleri
biraz olsun açacak mı gözlerini, en azından
bunların bir bölümünün.... Bilinmez... "Cehennem
ateşi" onları da bekliyor, hem de ülküdaşlarının
"Ocakları"nda...
Ferman ne yazık ki,
hala padişahın, hala faşist devletin ve onun
barbar uzantılarının!
Dağlar, sokaklar,
fabrikalar, işyerleri, okullar ise bizim! Direnişin...
Ferman ve faşizm varsa, direniş de var ve hep
olacak!
Aleviler!
Seçenekleriniz hep
azdı, giderek daha da azalıyor! Devrim tüm ezilenler
gibi sizlerinde kurtuluş yolunuz oldu hep...
Son yirmi yıldır bunu daha az görüyorsunuz,
Hızır paşanın soyundan olanlardan daha fazla
etkileniyorsunuz... Küçümsenemeyecek bölümü
sizin içinizden çıkan, faşizme ve katliamlara
karşı, haklarınız için sizinle omuz omuza mücadele
eden, katiamların karşısında kararlıca duran
yegane güç olan devrime ve devrimcilere giderek
sırtınızı dönmeye başladı çoğunuz... Bu yolun
sonuna gelinmiştir.
Bakın!.. MHP'nin
pankartı, AKP'nin iktidarı devrimcilere sırtını
dönerek yürünecek yol kalmadığını ne kadar güzel
anlatıyor... Yeniden daha güçlü buluşma zamanıdır...
Emek için, Özgürlük
için insanlığın binlerce yıllık yazılı tarihinde
ne kadar büyük değer varsa, ne kadar güçlü değer
varsa bugün devrimcilerin elindedir. Spartaküsün
kılıcı, bizdedir, Bedrettin'in kılıcı bizdedir
ve Pir Sultan'ın kılıcı bizdedir!
İnsanları yakan "Cehennem
Ateşi"nin karşısında, kurtuluşun yolunu
gösteren Özgürlük Ateşi vardır ve o ateş, o
meşale bizdedir...
Evet, yeniden buluşma
zamanıdır! Alevi, sunni, hıristiyan, Ezidi,
Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Arap, Boşnak yeniden
emek ve özgürlük için, devrimci kurtuluş bayrağı
altında buluşma zamanıdır!
Buluşup "cehennem
ateşi"ne karşı, faşizme karşı direnme ve
savaşma zamanıdır...
|
Devrim
Savaşçısı
Nurettin Gürateş
Mezarı Başında Anıldı
28 Temmuz 1978'de gözaltında
işkenceyle katledilen Nurettin Gürateş Yoldaş,
Turgutlu'da bulunan mezarı başında yapılan bir
anma etkinliği ile anıldı.
Emek
ve Özgürlük Cephesi'nin örgütlediği anmaya eski
ve yeni kuşak devrimciler ile dönemin farklı
siyasi yapılarından devrimciler katıldı. Nurettin
yoldaş şahsında tüm devrim savaşçıları için
yapılan saygı duruşu ile başlayan anma daha
sonra genç kuşaktan bir yoldaşının Nurettin
yoldaşı anlatan bir yazı okuması ile devam etti.
Daha sonra o dönem beraber mücadele ettiği yoldaşları
Nurettin yoldaşı anlattı. Bir yoldaşının, Nurettin
yoldaşın bilinenin aksine yarasının tedavi edilmeyerek
ölüme terk edilmesiyle değil, çokta ağır olmayan
yarasına kalem sokularak yarasının ağırlaştırarak
işkence sonucu öldürüldüğünü belirtti. Daha
sonra söz alan EÖC temsilcisi, Nurettin yoldaşın
ve diğer önder
kadroların mücadelelerinin öneminden bahsettikten
sonra "esas almamız gereken mesaj yoldaşımızın
mezarının başında bulunduğumuz şu an, bulunduğumuz
dönem itibari ile daha fazla örgütlü mücadeleye
sarılmamız gerekiyor. Onlar bizlere göstermişlerdir
ki kapitalizme, faşizme, emperyalizme karşı
bireysel olarak karşı durulamaz, kapitalizme
karşı durulacaksa bu ancak örgütlü mücadele
ile olur. Nurettinlerin dalgalandırmaya başladığı
bayrak, bugün önder
kadrolarımızı anmak için hazırlığını yaptığı
devrimci bir eylem öncesinde bir kaza sonucu
Devrimci Kurtuluş savaşımızda düşen Talip yoldaşımızın
ellerinde dalgalandırılmıştır. Ve şimdi bayrak
bizlerin ellerindedir, kurucu önder kadrolarımıza,
Talip yoldaşımıza layık olacak ve bayrağı yere
düşürmeyeceğiz." Mezarlıktaki anmanın son
bulması ile anmaya katılan EÖC'lüler ve Nurettin'in
o dönemki yoldaşları Nurettin yoldaşın annesini
evinde ziyaret ettiler. Yoldaşımızın annesinin
oldukça duygulandığı ve sevindiği ziyaret sohbetlerle
sonlandırıldı.
|
Oligarşinin
Katilleri Hasan Selim Gönen'i Katletti
Oligarşinin
"ileri demokrasi"si katliama doymuyor.
20 Temmuz 2012 günü İstanbul Gazi Mahallesi'nde
polisin açtığı ateşle ağır yaralanan Hasan Selim
Gönen adlı devrimci, kaldırıldığı Okmeydanı
Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde 21 Temmuz
günü şehit düştü. İstanbul'da polise yönelik
bir saldırının ardından oligarşinin medya organları
tarafından hedef gösterilen iki devrimciye yönelik
linç kampanyası katliamla sonuçlandı. Roboski'de
köylüleri bombalayarak katleden, birçok can
alan gaz bombası terörünü maçlardan baraj protestolarına
kadar her yerde kullanan, 14 Temmuzda Diyarbakır'ı
gaza boğan, "dur ihtarına uymadı"
gerekçesiyle istediğini katletme özgürlüne kavuşturulan
ve bu gerekçeyle 17 Temmuz gecesi Diyarbakır'da
Nurhak Çartay'ı katleden oligarşi, "demokrasi"sini
daha da "ilerletmeye devam ediyor".
Hasan Selim Gönen'in
katledilmesinin ardından hala kendi medya organları
aracılığı ile yalanlarıyla toplumu zehirlemeye
devam eden oligarşi hızla yeni senaryolar üreterek
yaptığı her katliamı devrimcileri karalama kampanyasına
dönüştürmeye çalışıyor. Ama bu ülkenin emekçi
halkları devrimcileri oligarşinin bayat yalanlarından
öğrenecek değil. Her hak alma direnişinde, oligarşinin
kendilerine yönelik her saldırısında omuz omuza
dövüştükleri devrimcilere yönelik her karalama
kampanyası oligarşinin pisliğinin bir parçası
olarak toplumun belleğinde kalmaya mahkumdur.
Onlar Mahirler, Denizler, İbolar için de bunlar
gibi binbir yalan uydurdular yıllarca. Ama halklarımızın
toplumsal belleğinden onları silemediler ve
asla silemeyecekler.
Oligarşinin kurşunlarıyla
yaşamını yitiren Hasan Selim Gönen'in cenazesi
polisin aileye yaptığı baskılar nedeniyle İzmit'te
22 Temmuz günü erken saatlerde toprağa verildi.
Cenazeye katılmak üzere İstanbul'dan yola çıkan
TAYAD'lı aileler Hasan Selim Gönen'in mezarı
başında bir anma gerçekleştirdiler ve katliamların
hesabının sorulacağını sloganlarıyla bir kez
daha yinelediler.
Oligarşinin katilleri
yargıdan, hukuktan ve devletten aldıkları her
türlü destekle devrimcileri, halkı katletmeye
devam edecek. Ama şunu unutmasınlar ki onların
arkalarındaki güçten çok daha güçlü olan örgütlü
bir halkın iradesidir. Ve bu zulme, sömürüye,
baskılara ve katliamlara dur demenin, katillerden
hesap sormanın yolu hiç de sandıkları kadar
zor ya da tıkalı değildir. En koyu baskı rejimleride
bile betonu delerek boy vermesini bilen bir
çiçek gibi kendine bir yol bulur, bulmuştur
ve bulacaktır. Hiçbir halk düşmanı cezasız kalmayacaktır.
Hasan Selim Gönen
Ölümsüzdür!
Devrim Şehitleri
Ölümsüzdür!
Kurtuluşa Kadar Savaş!
|
Diyarbakır'da
Devlet Terörü
BDP'nin
14 Temmuz'da Diyarbakır'da yapacağı mitingi
önce yasaklayan, daha sonra da tehditler savuran
oligarşi, elinden geleni ardına koymadı ve sıkıyönetim
günlerinde bile rastlanılmayan bir güç yoğunlaşmasıyla
kenti gaza boğdu. Oligarşinin yasaklama kararının
üzerine ne olursa olsun mitinglerini yapma iradesini
açıklayan BDP, tüm ablukalara, baskılara, gaz
bombalarına rağmen Diyarbakırlılarla birlikte
sokaktaydı. Kendisine oy verenlerle aynı kaderi
paylaşan parti milletvekilleri gözyaşartıcı
gazın yanı sıra gaz bombalarının mermileriyle
açıkça hedef gözetilerek saldırıya uğradı. Daha
önce gerçekleşen çeşitli saldırılarda öldürücü
etkisi olduğu bilinen gaz bombasının mermisindeki
hedef BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan oldu.
Ayağına aldığı gaz bombası mermisi sonucu yaralanan
ve ayağı kırılan milletvekili, kendisini hedef
alan polisin oldukça yakın mesafeden, kendisini
hedef alarak ateş ettiğini söyledi. Polisin
saldırısı sonucu çok sayıda yaralı olduğu belirtilirken,
yaralıların hastanelerden gözaltına alındığı,
hatta bir yaralının hastanenin polis odasına
alınarak burada işkenceye uğradığı, bu olayın
çok sayıda görgü tanığı olduğu gelen bilgiler
arasında.
Diyarbakır'daki bu
vahşet üzerine sokaklardaki Diyarbakırlılar
ve BDP'li milletvekilleri Sümerpark'ta toplanarak
oturma eylemine başladılar. Sabaha kadar süren
oturma eylemi direniş kararlılığının da bir
göstergesiydi. Diyarbakır'ın gazdan etkilenmeyen
hiçbir bölgesinin kalmadığı saldırının ardından
her yerde saldırıyı protestolar başladı. İstanbul
Beyoğlu'nda yapılmak istenen yürürüş polis tarafından
engellenince oturma eylemine dönüştürüldü. Kürdistan'ın
birçok cezaevinde isyanlar başladı.
Kürt ulusunun özgürlük
mücadelesini polisiye önlemlerle durduramayacağını
bilen oligarşinin artık zaman kazanmaya oynadığını
söyleyebiliriz. Ama tüm bu çabaların işe yaramayacağını
tarih defalarca göstermiştir. Direnen ve savaşan
Kürt ulusunun yürüyüşünü kimse durduramayacaktır.
Faşizme karşı direnen ve savaşan Kürt Halkı
yalnız değildir. Oligarşinin baskısı, vahşeti
tarihsel ve toplumsal gerçekliğin duvarlarında
parçalanmaya mahkumdur. Hiç bir güç, politikasını
iradi güç haline getirmiş Kürt halkının özgürlük
yürüyüşünün önünde duramaz. Bu yürüyüşünde,
faşizme ve oligarşiye karşı mücadelisinde Kürt
Halkının yanındayız.
Yaşasın Halkların
Kardeşliği!
Biji Bıratiya Gelan!
Faşizme Karşı Tek
Yumruk Tek Barikat!
|
Barikat
Dergisine Ulaşabileceğiniz Yeni Adresler
Barikat Dergisinin son sayısına
aşağıdaki kitapevleinden ulaşabilirsiniz:
*Adana:
Karahan Kitapevi (Çakmak Cad. Çakmak Plaza,
Zemin Kat No: 40 Seyhan/ Adana Şube: Mahfesığmaz
Mah. 79019 Sk. Sargut Ap. No: 39 Çukurova/Adana)
*Ankara:
İmge Kitapevi, Dost Kitapevi
*Mersin:
Ütopya Kitapevi (Hamidiye Mah. Atatürk C. Irmak
Apt. No: 108 Mersin)
*İstanbul: Beyoğlu
Mefisto Kitapevi (İstiklal C.)
*İzmir: Yakın
Kitapevi (Kıbrıs Şehitleri C. Alsancak/İzmir)
Dergimize ulaşabileceğiniz
yeni adresler elimize ulaştıkça sitemizden duyurmaya
devam edeceğiz. Bu sayımızda AKP üzerine bir
incelememiz var. Devrimci Seçenek üzerine başlayan
yazımız ise bir sonraki sayıda devam edecek.
Faşizmin katliamcı yönünü ortaya koyan bir diğer
yazımız ve Haziran şehitlerimiz şahsında devrimci
sosyalist hareketin tarihine de değinen bir
başka yazımız dergimizin sayfalarını dolduran
diğer yazıları oluşturuyor.
Bir sonraki sayıda
buluşmak üzere, iyi okumalar.
|
Sivas Katliamını Unutmadık
Unutturmayacağız!
İzmir
2 Temmuz 1993 tarihinde
Sivas'ta devlet eliyle gerçekleştirilen katliam
bir kez daha İzmir'de öfkeyle lanetlendi.
Alevi Bektaşi Federasyonu İzmir bileşenlerinin
çağrısıyla Cumhuriyet meydanında toplanan
alevi örgütleri, devrimci kurumlar, sendikalar,
demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler
saat 18.00'da kortejlerin oluşturulması ile
yürüyüşe başladılar. Aralarında Emek ve Özgürlük
Cephesi'ninde bulunduğu devrimci kurumlar
ortak pankart altında oluşturdukları kortejle
yürüyüşe katıldılar. Cumhuriyet Meydanı'ndan,
Konak Sümerbank önüne yapılan yürüyüş sırasında
atılan sloganlarda
"Dersim, Sivas, Roboski unutulmaz hiçbiri",
"Sivasın ışığı sönmeyecek" , "Sivasın
katili faşist T.C devleti," "Sivas
şehitleri ölümsüzdür". vb. sloganlar
atıldı. Kitlenin Sümerbank önüne gelmesi ile
yapılan saygı duruşu ve okunan basın açıklaması
ile devam eden etkinlik atılan sloganlarla
son buldu. Okunan basın açıklamasında, "Sivas
Madımak katliamı da tarihsel gerçekliğini
o günün siyasal, toplumsal ve konjüktürel
gündemin bir sonucu olarak tertiplenip organize
edilen bir katliamdır. İdda edildiği gibi
salt bir avuç sivil faşist ve gerici yobazın
tepki ve öfkelerinin sonucu olarak bakmak
bize göre büyük bir yanılgıdır. Bu katliamı
sunni toplum yapısına mal etmeye kalkışmak
halkların farklılıklarıyla birlikte yaşamına
karşı olan sömürücü ezen ve halkların düşmanı
olan siyasi erk ve yapıların planlarına hizmet
etmektir. "dolaysıyla Sivas Madımak katliamı
da bir Koçgiri, Dersim, Newala kasaba, Maraş,
Malatya, Geliye zilan, Çorum, Gazi, ve Roboski'deki
katliamlarda olduğu gibi önceden planlanmış,
programlanmış ve bir amaca ulaşmak için gerçekleştirilen
bir katliamdır." dendi.
İstanbul
1993 yılında Sivas'ta Madımak
Oteli'nde faşist TC devletinin organizayonu
ile yakılarak katledilen 35 aydın, sanatçı,
bilim insanı için 1 Temmuz 2012 pazar günü Taksim
Galatasaray meydanından Tramvay Durağına bir
yürüyüş gerçekleştirildi.
Saat 15.00'te başlayan
y ürüyüş esnasında sık sık "katil devlet
hesap verecek! Dün Maraş'ta bugün Sivas'ta çözüm
faşizme karşı savaşta! Sivas'ı unutma unutturma!
Faşizme karşı omuz omuza! Sivas'ın hesabı sorulacak!
Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!" sloganları
atıldı.
Yol boyunca sözlü
ajitasyon yapılarak; "Sivas davasının düşmesine
hayırlı olsun diyen başbakan bu devletin faşist
katliamcı zihniyetini ve uygulamalarını itiraf
etmiş bulunmaktadır. Maraş'ta, Sivas'ta katleden
devlet bugün de savaş uçaklarıyla Roboski'de
35 köylüyü katletmiştir. Bu katliamların hiç
birini unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız!
Hesap soracağız" denildi.
Yürüyüş esnasında
İstiklal Caddesinden geçen insanlarda alkışlarıyla
eyleme destek verdi. Yaklaşık 300 kişilik kortej
Taksim Tramvay durağına geldiğinde, ortaklaşa
hazırlanan basın metni okundu.
Okunan metinde "devletin tarihte
Alevilere ve Kürtlere, işçilere ve emekçilere,
devrimci ve ilerici güçlere yönelik sayısız
katliam gerçekleştirdiği vurgulandı.
Açıklamada;
"bizler Madımak Oteli'ni taşlayan güruha
'Gazanız Mübarek Olsun' diye seslenen Belediye
Başkanı'nı unutmadık. 35 canın yakılışını an
be an izleyen sözde laiklik savunucusu TSK'yı
ve bölgenin Garnizon Komutanlığı'nın tavrını
unutmadık. 'Otelin çevresindeki vatandaşlarımıza
zarar gelmemiştir' açıklamasını yapan dönemin
Başbakanı Tansu Çiller'i ve 'Çok şükür güvenlik
güçleriyle halk karşı kaşıya gelmemiştir' diyen
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i unutmadık.
Daha dün zamanaşımı kararına 'Hayırlı olsun'
diyen ABD uşağı Başbakan Tayyip Erdoğan'ı unutmadık"
sözlerinin ardından devletin dün olduğu gibi
bugünde kapsamlı bir saldırı politikası sürdürdüğünün
altı çizilerek, "Bunu TSK'ya ait savaş
uçaklarının, Roboski'de 35 Kürt köylüsünü bombalayarak
katlettiğinde de gördük" denildi.
Basın
metninde, AKP Hükümetinin uzun süredir Suriye
üzerinde savaş tamtamlığı yaptığı ifade edilirken,
Türkiye'nin ABD'nin Ortadoğu konsolosluğu gibi
çalıştığı söylendi.
Açıklama
şöyle devam etti: "Bu tablodan da açıkça
görüldüğü gibi, Sivas'ta 35 canımızı alan ateş
bugün de yanmaya devam etmektedir. Dinci-gerici
ve faşist güruhun tutuşturduğu alevler, bugün
sömürü dümeninde oturan AKP tarafından harlanmaktadır"
denilerek atılan sloganlarların ardından eylem
sona erdi.
Emek ve Özgürlük Cephesi,
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Devrimci
Hareket, Emekçi Hareket Partisi, KÖZ, Proleter
Devrimci Duruş, TKP 1920 tarafından gerçekleştirilen
eyleme Mücadele Birliği, Kaldıraç ve Sürekli
Devrim Hareketi destek verdi.
|
İzmir'de
Roboski Katliamını Protesto Yürüyüşüne Engelleme
İzmir'de 28.06.2012 tarihinde
HDK Roboski Katliamı için yürüyüş gerçekleştirmek
istedi. Saat:17.00'de Basmane'de Fuar alanı
önünde toplanan grup 18.00'de Eski Sümerbank
önüne yürüyüş yapmak istedi. Polisin barikat
kurması üzerine, yapılan pazarlıklar sonucu
yürüyüşe izin verilmedi. Daha sonra barikat
önünde oturma eylemi yapan grup yolu trafiğe
kapattı. Okunan basın metninde devletin yapmış
olduğu katliamdan hesap soruldu. Ayrıca son
dönemde devletin KESK'lilere yönelik gözaltı
operasyonu kınandı. Okunan basın metninden sonra
grup Izmir BDP temsilciligine slogan atarak
yürüdü.
|
Barikat'ın
Haziran/Temmuz Sayısı Çıktı
Barikat'ın yeni sayısı çıktı.
Bu sayımızda AKP üzerine bir incelememiz var.
Devrimci Seçenek üzerine başlayan yazımız ise
bir sonraki sayıda devam edecek. Faşizmin katliamcı
yönünü ortaya koyan bir diğer yazımız ve Haziran
şehitlerimiz şahsında devrimci sosyalist hareketin
tarihine de değinen bir başka yazımız dergimizin
sayfalarını dolduran diğer yazıları oluşturuyor.
Bir sonraki sayıda buluşmak üzere, iyi okumalar.
Dergimizi oluşturan yazılar en kısa sürede web
sitemize eklenecektir.
|
Faşist AKP İktidarı
Toplu Gözaltı ve Tutuklamalarla Muhaliflerini
Susturmaya Çalışıyor
Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet
Başsavcıvekilliği'nin talimatıyla Ankara,
İstanbul, Eskişehir, Aydın, Diyarbakır, Hakkari,
Adana ve İzmir dahil 20 ili kapsayan sendikalara
saldırı operasyonunda başta KESK Genel Merkezi
olmak üzere bağlı sendikalardan Eğitim-Sen,
SES, BES, Tüm Bel-Sen ve Birleşik Taşımacılık
Sendikası hedef alındı.
KCK
Operasyonu adı altında KESK Genel Başkanı
Lami Özgen'in de aralarında bulunduğu 71 KESK
yöneticisi ve üyesi gözaltında.
Bir
süredir Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin
kaldırılması tartışılırken, aynı zamanda bu
mahkemeler eliyle hala devrimci, yurtsever,
ilerici demokratik muhalifleri tasfiye etme
çabası son hızla devam ediyor.
AKP
İktidarı sıkça ifade ettiği "ileri demokrasi"
söyleminin büyük bir yalan olduğu kendisi
tarafından bir kez daha kanıtlanmış oldu.
Bizler;
Özgür Bir Ülke İnsanca Yaşam İçin sistemin
bu faşizan saldırı politikalarına karşı susmayacağız!
Baskılar, gözaltılar, tutuklamalar bizi yıldıramaz!
Baskılara,
gözaltılara ve tutuklamalara karşı mücadeleye!
Emek ve Özgürlük Cephesi
|
Ahmet
Saner ve
Kadir Tandoğan
Ölümsüzdür!
İdam edilişlerinin 31. yılında
Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan yoldaşlar Üsküdar
Paşakapısı Cezaevi önünde anıldılar.
24 Haziran 2012
günü saat 14.00'te Paşakapısı Cezaevi önüne
gelen Emek ve Özgürlük Cephesi üyeleri bu tarihi
unutmadıklarını, unutturmayacaklarını söylediler.
Anma Ahmet ve Kadir şahsında tüm devrim şehitleri
için bir dakikalık saygı duruşu ile başladı.
Ardından Emek ve Özgürlük Cephesi temlicisi
basın metnini okudu. Daha sonra açıklamaya destek
için gelen Emekli Sen Beyoğlu Şube Başkanı kısa
bir söz aldı. Eylemde "Devrim Şehitleri
Ölümsüzdür", "Ahmet Saner Ölümsüdür",
"Kadir Tandoğan Ölümsüdür" "Yaşasın
Devrim ve Sosyalizm", "Yaşasın Devrimci
Dayanışma!" sloganları atıldı. Ayrıca Devrimci
78'liler de eyleme destek verdiler.
Emek ve Özgürlük
Cephesinin basın metni şöyleydi:
İdamlar Bizi Yıldıramaz!
Bundan tam 31 yıl
önce 25 Haziran 1981 şafağında, burada, Paşakapısı
Cezaevi'nin avlusunda idam sehpası kuruldu.
12 Eylül Generalleri Amerika'lı efendilerine
iki yiğit devrimciyi; Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan
yoldaşlarımızı kurban ettiler. Çünkü onlar,
bu topraklarda ne işi olduğunu hiç kimsenin
açıklayamadığı bir CIA ajanını cezalandırmışlardı.
Çünkü onlar bu ülkenin bağımsızlığı, özgürlüğü,
onuru için, sosyalizm için savaşmışlardı.
O günlerde ülkemizde
bulunan ABD heyeti, Cuntacılarla masaya oturmak
için bu iki devrimcinin katledilmesini şart
koştular. Etekleri tutuşan
uşaklar, Askeri Yargıtay'ın bozduğu idam kararını
özel olarak verdikleri emirlerle Askeri Yargıtay
Daireler Genel Kurulunda onaylatarak efendilerinin
buyruklarını yerine getirdiler. Tarihler 25
Haziran 1981 şafağını gösterdiğinde burada,
Paşakapısı Cezaevi'nin bir avlusunda devrimci
direnişin ve kararlılığın sloganları, marşları
yankılanıyordu yoldaşlarımızın dilinden. Titreyen
cellatlarıyla dalga geçerek yürüdüler ölümün
üzerine. Haykırdıkları sloganları faşizmin yüzüne
birer tokat gibi iniyordu.
Ahmet Saner ve Kadir
Tandoğan yoldaşlarımız, kısacık yaşamlarını
örnek birer devrimci olarak yaşadılar ve örnek
bir şekilde noktaladılar. Asla tereddüt etmediler
ölümün üzerine yürürken. Faşist cuntanın mahkemelerinde
ve işkencehanelerinde asla taviz vermediler.
Onları kendi hukuklarını dahi hiçe sayarak ABD'li
efendilerine kurban eden uşaklar ne derece kirliyse,
ne derece pisliğe batmışsa Ahmet ve Kadir de
onların tam zıttını oluşturacak kadar temiz
ve lekesizdiler. Devrim ve sosyalizm için yaşadılar,
savaştılar ve canlarını vermekten bir an olsun
geri durmadılar. Ne için mücadele ettiklerini
çok iyi biliyorlardı. Karşılığının ne olacağını
da. Son mektubunda "yaptıklarımdan pişman
değilim, Amerikan emperyalizmine ve onun uşaklarına
karşı mücadele verdim. Verdiğim mücadele doğru
bir mücadeleydi" diyen Ahmet Saner'in sözleri
her şeyi özetlemeye yetiyor.
Bugün birileri sahtekarca
mahkemeler kurarak 12 Eylül'ü yargıladıklarını
iddia ediyorlar. Onlar 12 Eylül'ü yargılayamazlar.
Çünkü yargılayanların 12 Eylül'ü yapanlardan
farkı yoktur. Roboski'de katliam yapanlar değil,
ancak bizler 12 Eylül'ü ve takipçilerini yargılayabiliriz.
Çünkü tarihi yapanlar onun akışını değiştirmek
için dövüşenlerdir. Bu zulüm düzeni yeryüzünden
silindiğinde kendilerini aynı çöplükte bulacak
olanlar birbirlerini yargılayamaz, cezalandıramaz.
En az 12 Eylülcüler kadar ABD uşağı olanlar,
onların buyruklarıyla Ortadoğu halklarına saldırmak
için hazırda bekleyenler değil, emperyalizme
ve işbirlikçilerine karşı savaşanlar tarihin
hükmünü yazacaktır.
Bugün, ABD'ye uşaklığın
iki devrimcinin katliyle bir kez daha tescillendiği
bu yerden bir kez daha haykırıyoruz ki; Ne idamlarınız,
ne katliamlarınız, ne işkenceleriniz, ne de
hücreleriniz bizlerin mücadelesini durduramadı,
durduramayacak. 6 Haziran şehitlerimizin ardından
ölümün üzerine yürüyen Ahmet ve Kadir gibi;
Onların ardından yürüyen Gürkan gibi, Talip
gibi daha niceleri bu topraklarda sömürünün
her türü kazınana kadar, son nefesine değin
mücadele etmeye devam edecek.
İdamlar Bizleri Yıldıramaz!
Ahmet Saner Ölümsüzdür!
Kadir Tandoğan Ölümsüzdür!
Devrim Şehitleri
Ölümsüzdür!
|
Talip
Karasansar Yoldaş Ölümsüzdür!
Talip Karasansar
Yoldaş, 5 Haziran akşamı İstanbul Esenyurt'ta
şehit düştü. Talip Yoldaş'ın cenazesi 9 Haziran
Cumartesi günü Esenyurt Esenkent Camii'sinde
kılınan öğle namazının ardından önce ailesinin
evine götürüldü. Buradaki vedalaşmadan sonra
Gülbahçe Mezarlığına götürülen cenaze, burada
toprağa verildi. Mezarlıkta ailenin ve akrabalarının
vedalaşmasının ardından yoldaşları ve devrimci
dostları "Talip Karasansar Ölümsüzdür"
yazılı pankartını açtılar. Talip Karasansar
için yapılan saygı duruşunun ardından
"Talip Yoldaş Ölümsüzdür!", "Talip
Yoldaş Onurumuzdur!", "Devrim Şehitleri
Ölümsüzdür!", "Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!"
sloganları atıldı. Daha sonra EÖC temsilcisi
bir konuşma yaptı. Konuşmasında "Onurlu
bir devrimciyi, yiğit bir devrimciyi yitirdik.
Bugün burada onu sonsuzluğa uğurluyoruz. Mahir'in
yanına uğurluyoruz, Tamer'in yanına uğurluyoruz.
Nasıl yaşadıysa öyle öldü.... Türküsü türkümüz,
sözü sözümüz, andı andımızdır. Söz veriyoruz
ki, ant içiyoruz ki devrim ve sosyalizm bayrağını
ondan aldığımız güçle daha da yükseklere taşıyacağız.
Burada herkesin önünde Talip'in gözlerine bakarak
konuşuyoruz ve rahat uyu diyoruz. Rahat uyu,
bıraktığın bayrak
yere düşmeyecek, dilindeki türkü dillerimizde
büyüyecek. Sözün sözümüz, yolun yolumuz, andın
andımızdır." sözlerine yer veren EÖC temsilcisinin
ardından BDSP, Kaldıraç ve Talip Yoldaş'ı tanıyan/tanımayan
devrimciler konuştu. Konuşmacılardan biri "Talip
bundan 30 yıl önce şehit düşen devrimcileri
unutmadığı için, onlar adına yapılacak olan
bir eylemin hazırlığında şehit düştü. Talip
onları unutmadı, Talip de unutulmayacak"
dedi. Konuşmaların ardından sloganlar tekrar
tekrar atıldı ve Çav Bella marşıyla cenaze sona
erdi. Cenazeye Kaldıraç, BDSP, SDP ve SODAP'tan
devrimcilerin katılımı oldu.
|
6 Haziran
Şehitleri
Mezarları Başında Anıldı
6 Haziran 1981'de katledilen
Tamer Arda, Mete Atilla Ermutlu, Doğaz Özzümrüt
ve Ercan Yurtbilir, Emek ve Özgürlük Cepheliler
tarafından anıldı. 6 Haziran günü Tamer Arda'nın
İstanbul Avcılar, Mete Atilla Ermutlu'nun ise
İstanbul Gülsuyu'ndaki mezarları başında buluşan
devrimci sosyalistler ve dostları, gerçekleştirdikleri
anmada şu metni okudular:
Ya Zafere Ulaşacak
Ya Ölümle Buluşacağız!
Dostlar, Yoldaşlar.
6 Haziran 1981 şafağında güneş, cesaretin, cüretin,
yoldaşlığın ve ihanetin, devrimci savaştaki
gerillaların yaşayabileceği hemen her şeyin
birkaç saat içinde yaşandığı bir güne doğuyordu.
Hiçbir şey karanlıkta değildi o gün, tüm netliği
ile karşı karşıya çarpışan devrim ile karşı
devrimin güçleri vardı karşılıklı cephelerde.
Hiç tereddütsüz, cesur tavırlarıyla birer devrim
destanı yaratan yiğit yoldaşlarımız Tamer Arda,
Mete Atilla Ermutlu, Ercan Yurtbilir ve Doğan
Özzümrüt, ellerinde silahlarıyla şehit düştüler.
Diş biliyordu onlara
oligarşi. Yıllardır kendilerine kök söktürmüş,
defalarca ellerinden kaçmış, yüzlerce başarılı
eyleme imza atmışlardı. Oligarşinin sağ yakalamak
gibir bir niyeti yoktu. Tüm hazırlıklarını katletmek
için yaptı ve eline geçen fırsatı kullandı.
6 Haziran 1981'in
şafağında Maltepe'de ve Sefaköy'de katledilen
yoldaşlarımız, bu topraklardaki devrimci savaşımın
en önündeydiler. Ülke gündeminin peşinden sürüklenen
değil, ülke gündemini değiştiren, belirleyen
eylemlere imza attılar. Devrimci savaşımın ne
olması gerektiğini, nasıl yürütülmesi gerektiğini
yaparak gösterdiler. Yaşamları, her anıyla örnek
alınacak bir berraklıktadır. Eylemleri kadar,
yürüttükleri kitle çalışmalarıyla da silinmeyecek
izler bıraktılar bu topraklarda. Hangisi olursa
olsun, yaşamın her hangi bir anında karşılaştığı
insanlar üzerinde kendilerinin asla unutulmamasını
sağlayacak etkiler bıraktılar. Tüm varoluşlarıyla,
insanlıklarıyla ve devrimcilikleriyle bıraktılar
bu izleri. Değişik kişilerden dinlenilen ufacık
bir anı bile bir koskoca bir destandan bir parça
dinlediğinizi hemen kavratabilir sizlere. Çünkü
onların adlarını sadece devrimciler değil, oligarşinin
katilleri bile ezberlediler, hiç unutmadılar,
unutamadılar. Onlar bizim onurumuz, onların
ise kabusları olarak yaşamaya devam ediyorlar.
Çünkü onların idealleri, düşünceleri ve devrimcilikleri,
bu toprakların çok derinlerine kök saldı. Ne
ölüm koparabilirdi onları bu topraklardan, ne
de aradan geçen yıllar.
Bugün oligarşinin
her cepheden azgınca saldırıya geçtiği, emperyalizme
uşaklığın neredeyse madalyayla ödüllendirildiği,
gericiliğin ve baskının yepyeni türlerinin ülkeyi
koskoca bir hapishaneye çevirmek için tüm hızıyla
uygulandığı bu günlerde ne yapmamız gerektiğini
en iyi Tamer, Doğan, Ercan ve Atilla'dan öğreniyoruz.
Tüm bu faşist baskı ve terörün nasıl kırılacağını,
kuşatmanın nasıl parçalanacağını ve halka nasıl
yeni bir mücadele kanalı açılabileceğini onların
pratiklerinden daha iyi hiç bir şey anlatmıyor.
Bizleri devrimci
yapan Marksizm-Leninizmin evrensel doğrularının
yanı sıra devrimci önderlerimizin kimlikleri,
kişilikleri, yaptıkları ve bizler için en değerli
varlıkların başında gelen anılarıdır. Bizlere
katmış oldukları değerin farkındayız ve bu değerin
hakkını vermek için her şeyi yapacağız.
Bugün, buradan bir
kez daha haykırıyoruz ki; ne oligarşinin hain
pusularında katledilen Tamer, Ercan, Doğan ve
Atilla, ne de de oligarşinin idam sehpalarında
devrimci onuru bayraklaştıran Ahmet Saner ve
Kadir Tandoğan, ne de onlardan önce ve onlardan
sonra toprağa düşen yiğit devrimcileri öldürmeyi
başaramadılar. Onlar, yeryüzünde devrim için
atan her yürekte, atılan her sloganda, sıkılan
her mermide yaşıyorlar ve yaşayacaklar!
Anıları Andımızdır!
DEVRİM ŞEHİTLERİ
ÖLÜMSÜZDÜR
YAŞASIN DEVRİMCİ
KURTULUŞ MÜCADELEMİZ
Özellikle Gülsuyu'nda
polisin çok yoğun yığınak yapmasına rağmen gerçekleştirilen
anmalar, 24 Haziran'da bu defa Ahmet Saner ve
Kadir Tandoğan için biraraya gelme çağrılarıyla
bitirildi.
|
Hüseyin
Cevahir Mezarı Başında Anıldı
Dersim'de Emek ve Özgürlük
Cephesi Hüseyin Cevahir Yoldaşı ve mayıs , haziran
ayı şehitlerini anmak için Mazgirt'in Şöbek
köyünde Cevahir yoldaşın mezarı başında bir
anma gerçekleştirdi.
1
Haziran öncesi yoldaşımızın köyü ve civar köylerde
4 günlük bir çalışma yapıldı. Yapılan çalışmalarda
Hüseyin cevahir anmasıyla ilgili afişler asıldı,
bildiriler köylerde kapı kapı dağıtılarak halkımızın
Hüseyin Cevahiri sahiplenmesi için çağrılarda
bulunuldu.
1
Haziran günü şehir merkezinden ve köylerden
arabalar kaldırılarak halkımız Cevahir yoldaşın
anmasına taşındı. Yapılan çalışmalarda özellikle
uzun bir zamandır bölgede bu tarz geniş ve verimli
bir çalışmanın olmadığı bizlerin çalışmasıyla
halkın memnun kaldığı gözlendi.
1
Haziran günü; Saat 13.00'de "Hüseyin Cevahir
Ölümsüzdür, Haziran Şehitleri Ölümsüzdür, Mahir
Hüseyin Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş, Yaşasın
Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz, Kürdistan Faşizme
Mezar Olacak!" sloganlarıyla başlayan anma
başta Hüseyin Cevahir yoldaş nezdinde devrim
ve sosyalizm mücadelesinde şehit düşen bütün
devrimciler için bir dakikalık saygı duruşunda
bulunuldu. Daha sonrasında Emek ve Özgürlük
Cephesinin basın metni okundu.
Metnin
okunmasından sonra anmaya destekte bulunan ESP
temsilcisi sözü alarak devrimci dayanışmanın
gerekliliğine vurgu yaptı. Anma sonrasında geçen
yıl 28 Mayıs'ta yaşamını yitiren HPG gerillası
Seyit Rıza'nın (Sancar Buluç) ailesi ziyaret
edildi.
Dersim Emek ve Özgürlük
Cephesi
|
Adana'da
İnançlara Eşitlik, Halklara Özgürlük Mitingi
Alevi
Bektaşi Federasyonu (ABF), "Savaşa Hayır!,
Suriyeden Elini Çek, Ülkene Bak!, İnançlara
Eşitlik, Halklara Özgürlük!" şiarıyla 03.06.2012
pazar günü saat 16.00'da Adana Uğur Mumcu Meydanı'nda
bir miting düzenledi. Suriye'ye yönelik emperyalist
işgal planları devrimci-demokrat-ilerici kurumların
katılımıyla protesto edildi. Miting belirlenen
program dahilinde açılış konuşmasıyla başladı.
İlk konuşmayı Alevi Kültür Dernekleri
genel Başkanı Engin Gündük yaptı. Konuşmasında
şu ifadelere yer verdi: "Bugün emperyalistlerle
AKP Hükümetinin bir iddiası var, Suriye halklarına
demokrasi götüreceklermiş. Onlar insana olan
saygısızlıkları, sevgisizlikleri ile mi demokrasi
götürecekler... Kürtleri her gün katlederek,
puşi taktığı için 11 yıl vererek mi? Biz kızılbaşız
diyen, inançlarına uygun yaşamak isteyen alevilerin
haklarını görmezden gelerek mi demokrasi götürecekler".
Daha sonra Samandağ Alevi Değerleri Derneği
başkanı Zülfikar Çiftçi bir konuşma yaptı. Çiftçi;
"Emperyalist güçlerin Ortadoğu'daki kanlı
oyunları demokrasi terennümlü birer sömürü projesidir"
diyen çiftçi Suriye'de devlet başkanı Esad'ın
inancı üzerinden alevilere saldırıldığını ifade
etti. Alevililiği ayrıştırıp bölmeye ve Esad'ın
Nusayri kimliği üzerinden biz Akdeniz bölgesinde
yaşayan alevi-nusayrileri, anadoludaki alevi
kardeşlerimizden ayrı gösterip yalnızlaştırmaya
ve ötekileştirmeye dönük hain bir nifak politikası
güttüler. Biz insana ait herşeye saygı istiyoruz.
İnsanlara saygı ve eşitlik istiyoruz. Halklara
özgürlük istiyoruz. Savaşa hayır diyoruz."
İfadelerini kullandı. Pir Sultan Abdal Kültür
Derneği Genel Başkanı Kemal Bülbül'ün konuşmasının
ardından miting sloganlar ve Musa Eroğlu'nun
ezgileriyle son buldu.
|
Nurhak
Şehitleri İzmir'de Anıldı
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan
ve Hüseyin İnan için verilen idam kararının
ardından idam edilmelerini engellemek amacıyla
Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alpaslan Özdoğan'ın
da aralarında bulunduğu THKO gerillaları Malatya-Kürecik
ABD radar üssünü basma kararı alır. Ancak ihbar
sonucu 31 Mayıs 1971'de Nurhak Dağlarında bu
üç devrimci katledilirler.
Katledilen 3 Devrimci
için 31 Mayıs Perşembe günü İzmir-Buca'da Alpaslan
Özdoğan'ın mezarı başında iki anma yapıldı.
Saat 13:00'da Devrimci Öğrenci Birliği'nin örgütlediği
anmaya Gençlik Cephesi destekte bulundu. Anma
saygı duruşu ile başladı, katledilen Devrimcilerin
mücadelesinin önemi üzerinde duruldu. Ardından
sloganlar atıldı ve şiir dinletisi gerçekleşti.
Saat 18:30'da gerçekleşen anma ise Buca Betontaş
Pazar yerinde bulunan
'Üç Fidan Anıtı' önünde saygı duruşu ile başladı.
Saygı duruşunun ardından basın metni okundu.
Basın metninde 71 Devrimci atılımı ve dönemin
revizyonist çizgisinden kopuşu, THKP-C ve THKO'nun
devrimci dayanışması üzerinde duruldu. 'Devrim
Savaşçıları Ölümsüzdür, Yaşasın Devrim ve Sosyalizm,
Faşizme Karşı Omuz Omuza' sloganları atıldı.
Daha sonra Buca Mezarlığına geçilip, Alpaslan
Özdoğan'ın mezarı ziyaret edildi ve 'Nurhak
Sana Güneş Doğmaz' türküsü okundu. Emek ve Özgürlük
Cephesi, Devrimci 78'liler Derneği ve İMECE-DER'in
örgütlediği anmaya Alınteri ve HDK destek verdi.
|
Kayıp
Yakınları Aydın'da Mehmet Ağar'ın Peşinde
27 Mayıs 2012'de Cumartesi
Anneleri Mehmet Ağar'ın Aydın'da kaldığı Yenipazar
Cezaevi önünde bir araya geldi. Eylemi, Dünya
Kayıplar Günü nedeniyle, İHD İstanbul Şubesi
Gözaltında Kaybedilenler Komisyonu ve İHD Aydın
Şubesi örgütledi.
İstanbul'dan gelen otobüslere
İzmir ve Aydın'dan gelenlerin katılmasıyla beraber
cezaevi önüne gidildi. Önce yürüyüş gerçekleştiren
aileler polisin barikat kurmasıyla yürüyüşünü
tamamlayamadı. 90'lı yıllarda faili meçhule
ve gözaltında kayıplara kurban giden çocuklarının
faillerini ve cenazelerini isteyen Cumartesi
Anneleri taleplerini dile getirdiler. Devletin
Ağar'ı adil bir şekilde yargılamadığını vurguladılar.
Sık sık gözyaşlarının döküldüğü konuşmalarda
Cumartesi Annelerinin yaşadıkları acılar ilk
günkü gibi tazeydi.
Basın açılamasında ''Gerçeğin
açığa çıkacağı, sorumlular hakkında gerekli
inceleme ve soruşturma yapılacağı, suçluların
cezalandırılacağı bir iklim elinizdeyken; katledenleri
kaybendeleri koruyan, cesaretlendiren politikalarınızdaki
ısrarınızın bu ülkeyi barıştan, adaletten uzak
tutmasına izin vermeyeceğiz.'' denildi. Eyleme
faili meçhuller arasında kendi eşi de bulunan
Iğdır milletvekili Pervin Buldan'ın yanı sıra
Emek ve Özgürlük Cephesi, BDP, CHP ve bazı demokratik
kitle örgütleri de destek verdi. Eylem, faşist
provokasyon olmasına rağmen olaysız sona erdi.
|
Betül
Altındal
Mezarı Başında Anıldı
Emek ve Özgürlük Cephesi
20 Mayıs 2012 günü saat 13.30'da Zincirlikuyu
Mezarlığında Betül Altındal yoldaş için anma
düzenledi. Anmaya Betül Altındal şahsında tüm
devrim şehitleri için yapılan saygı duruşuyla
başlandı. Ardından Betül yoldaş için hazırlanan
metin okundu. Emek ve Özgürlük Cephesi tarafından
hazırlanan metin okunurken "Devrim Şehitleri
Ölümsüzdür" , "Yaşasın Devrimci Kurtuluş
Mücadelemiz", "Betül Yoldaş Ölümsüzdür"
sloganları atıldı. Cephe Marşının ve Kavganın
Ortasında isimli şarkının hep beraber söylenmesiyle
anma son buldu.
Adana
Adana Emek ve Özgürlük
Cephesi devrimci yenilenmenin kızıl yıldızı
Betül Altındal Yoldaşımızı anma etkinliği gerçekleştirdi.
20 Mayıs pazar günü saat 14.00'te Adana İnsan
Hakları Derneği'nde gerçekleştirilen anma, açılış
konuşmasıyla başladı. "Betül Yoldaşımız
nezdinde mayıs ayı şehitlerini selamlayan, devrim
ve sosyalizm kavgasında ezilen halkların bilincine,
yüreğine kazınan ve bu ülkenin onurlu evlatları,
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, İbrahim
Kaypakkaya, Haki Karer, Sinan Cemgil, Kadir
Manga, Alpaslan Özdoğan'ın anıları önünde saygıyla
eğiliyoruz" ifadelerine yer verilerek saygı
duruşuyla başladı. Ardından Betül Yoldaşın yaşamına,
mücadelesine, onun devrim ve sosyalizm kavgasındaki
inancına, bilincine değinen bir metin okundu.
Daha sonra sinevizyon gösterimi gerçekleştirildi.
Ardından Betül Yoldaşa yazılan "Papatya
Yüzlüme" adlı şiir okundu. Okunan şiirin
ardından "Sözümüz var ve sözümüz bin kere
daha anlamlı senin hatıranla. Onurlu yaşamın
önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz"
ifadelerine yer veren kapanış konuşmasıyla etkinlik
sona erdi.
İzmir
Betül Yoldaş 1998'den itibaren devrimci
sosyalizme olan inancı ve bilinciyle yaşadı. O'nun
yaşamı, devrimci dönüşümün, sosyalist kültürel
biçimlenişin en seçkin örneklerinden biri olması
sebebiyle alınacak nitelikli derslerle doludur.
En güzel dünyaya ilişkin coşkulu ve bir o kadar
da bilimsel inancı, her adımında öğrenen ve öğreten
kişiliği, yeni insanı bugünden yaratmanın gereğinin
tam farkındalığını yaşamının her adımında somutlaştırdı
Betül Yoldaş. O'nu bu kadar değerli kılan da teori
ve pratiğinin bir arada yaşamında somutlaştırmasıdır.
2006 yılında
kaybettiğimiz yoldaşımızı 20 Mayıs 2012'de Ege'de
andık. Anısı
mücadelemizde yaşayacaktır. |
İzmir'de
18 Mayıs Anmaları
İşkencede
katledilen devrimci önder İbrahim KAYPAKKAYA
ve Diyarbakır zindanlarında ölümsüzleşen 4'ler
ve Haki KARER'i anmak için Dokuz Eylül Üniversitesin'de
biraraya gelen Gençlik Cephesi, Demokratik Gençlik
Hareketi, HDK gençlik meclisi ve Ekim Gençliği'nin
örgütlediği anma eyleminde faşistlerin çıkardığı
provakasyon Devrimci-Demokrat, Yurtsever öğrenciler
tarafından boşa çıkarıldı. Anmanın yapılacağı
alana doğru ilerleyen öğrencilere okulun azılı
faşitlerinden bir öğrencinin fotoğrafının çekildiğini
iddia etmesi üzerine devrimci öğrencilere müdahele
etmeye çalışan faşistlere devrimci öğrenciler
faşistlere anladıkları dilden cevap vererek,
3 faşisti cezalandırarak söz konusu provakasyonu
boşa düşürdüler. Gerginlik anında araya giren
polis ve özel güvenliklerin müdahelesi de ayrıca
boşa düşürüldü. Daha sonra anma programına geçmek
üzere Kırmızı Cafe'nin önüne giden öğrenciler
bu seferde görüntü almaya çalışan sivil polislere
görüntü alınmaması yönünde müdahele etti. Kortej
oluşturularak başlayan yürüyüş Hazırlık binasında
sonlandırıldı. Burada yapılan saygı duruşu ve
okunan basın açıklaması ile anma programı sonlandırıldı.
Basın açıklamasında "Mayısın kızıllığında
kavgamızın mihenk taşlarına dönüşenlerin başlarında
İbrahim Kaypakkaya, Dörtler ve Haki Karer gelmektedir.
Sadece kendine yaşamayı reddenlere hastır ölümsüz
olmak ve onlar; Yaşam ve mücadeleleri ile ölümsüzlüğün
manifestosu olmuşlardır. 71 devrimci kopuşunun
önderlerinden biri olarak İbrahim Kaypakkaya;
TİP revizyonizmine karşı toplumsal değişimin
adresini parlamento kapılarında aralayanlara
karşı devrimin yol ve yöntemine yönelik net
ve berrak fikirler ortaya koymuştur ve bu temelde
geliştirdiği görüşleri ile TKP/ML-TİKKO'nun
temellerini atmıştır.. 1977'ye gelindiğinde
bu sefer bayrak; Kürt Ulusunun yiğit sesi Haki
Karer'in elindedir. O devlet yönlendirmesi ile
katledilirken; dilini bilmediği bir halkın acılarına
yanıt olmak için ölümsüzleşmiş erdem ve kararlılık
sembolü olmuştur...Takvim yaprakları 1982'yi
gösterdiğinde direnişin adresi yine Amed zindanlarıdır.
Bu sefer onur ve kararlılık abideleri olarak,
bedenlerini zulmün karanlığını parçalayan ateşe
dönüştüren; Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut
Zengin ve Necmi Öner'in direnişidir... Bugün
onları anmak, onların bıraktığı bayrağın daha
da kızıllaştırmak, yarattıkları mirası büyütmek
ve devrimci mücadeleyi yükselterek kavgaya yıkılmaz
bir kararlılıkla bağlanmaktır. Ve bu tarihsel
miras bizim omuzlarımızda geleceğe taşınacaktır."
dendi. Yürüyüş ve basın açıklaması sırasında
atılan sloganlar ise "18 Mayıs'ı unutma,
unutturma", "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür",
"Katil Devlet Hesap Verecek", "Mahir,
İbo, Deniz sürüyor, sürecek mücadelemiz",
"Yaşasın Halkların kardeşliği", "Yaşasın
Devrimci Dayanışma", "Faşizme Karşı
Omuz Omuza", " Biji Biratiya Gelan"
vb. Eyleme destek veren kurumlar, Öğrenci kollektifleri-Dev-Genç,
Devrimci Hareket-Dev-Genç,
Yürüyüş sırasında
dayak yiyen faşistlerin telefonlarına sarılması
ile faşistlerin ikinci bir provakasyon peşinde
olduklarının anlaşılması üzerine devrimci-yurtsever
öğrenciler okulu terketmeme kararı aldılar.
Faşistlerin dışardan destekle toplanmaya başlaması
üzerine öğrenciler faşistlerin toplanmış olduğu
alana doğru kitlesel yürüyüş kararı aldılar.
Bunun üzerine okula giren çevik kuvvet faşistler
ile devrimci-yurtsever öğrenciler arasında barikat
kurdular. Faşistlerin okulu terketmesi üzerine
faşistlerin bıraktıkları alanda öğrencilerin
yaptıkları basın açıklaması ve kitlesel olarak
okuldan çıkılması ile eylem sonlandırıldı.
İbrahim Kaypakkaya'nın
katledilişinin 39. yılında İzmir'de üç farklı
yerde yürüyüş gerçekleştirilerek anıldı. Ege
Üniversitesi'nde saat 12.30'da Edebiyat Fakültesi
önünden başlayan yürüyüş e-kafe önünde son buldu.
Üniversite öğrencilerinin gerçekleştirdiği yürüyüşte
basın açıklamasından sonra müzik dinletisi yapıldı.
İzmir merkezde HDK saat 18.00'da Basmane önünden
Konak Sümerbank'a yürüyüş gerçekleştirdi. DHF'nin
örgütlediği yürüyüş saat 19.30'da Karşıyaka'da
gerçekleştirildi. Karşıyaka
İzban Durağından başlayan yürüyüş Karşıyaka
İskelesi'nde son buldu. "İbrahim Kaypakkaya'yı
Savunmak Onurdur" pankartı açıldı. Yürüyüşte
sık sık Haki Karer ve Dörtlere de vurgu yapıldı.
Yürüyüş sırasında "İbrahim Kaypakkaya Ölümsüzdür",
"18 Mayıs'ı Unutma Unutturma", "Faşizme
Karşı Omuz Omuza", "Gözaltılar, Tutuklamalar,
Baskılar Bizi Yıldıramaz" sloganları atıldı.
Yürüyüş sonunda saygı duruşu gerçekleştirildi
ve basın açıklaması okundu. Eyleme ayrıca Emek
ve Özgürlük Cephesi, Alınteri, Mücadele Birliği,
BDSP ve Devrimci Hareket de destekte bulundu.
|
1 Mayıs'ta Alanlardaydık
1 Mayıs tüm dünya proletaryasının
birlik, dayanışma ve mücadele günü, yeryüzünün
dört bir tarafında olduğu gibi başta İstanbul
olmak üzere, ülkemizde de birçok yerde kutlandı.
Kutlamaların en büyüğü bu yıl da İstanbul
1 Mayıs Alanı'nda gerçekleşti. Yüzbinlerin
coşkusuyla taşan alan, hep bir ağızdan faşizme
öfkesini "Faşizme Karşı Omuz Omuza!"
sloganlarıyla haykırdı. 1 Mayıs şehitleri,
tüm kitlenin "burada" haykırışlarında
sesini bugünlere, 1 Mayıs Alanı'na taşıdılar.
Emek ve Özgürlük Cepheliler de bu yıl İstanbul'un
yanı sıra Adana ve İzmir'de 1 Mayıs'ı kutladılar.
Almanya'daki yoldaşlarımız da 1 Mayısı Köln'de
kutladılar. Haberlerin ayrıntıları ve diğer
fotoğraflar için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz.
1
Mayıs Haberlerini Okumak İçin Tıklayınız
|
Kızıldere'nin
Yıldönümünde EÖC Pankartı
30 Mart 1972'te Kızıldere'de
katledilen başta THKP-C'nin kurucu önderi Mahir
Çayan ve onunla birlikte Kızıldere'de savaşarak
ölümsüzleşen Saffet Alp, Hüdai Arıkan, Ömer
Ayna, Cihan Alptekin, Sabahattin Kurt, Nihat
Yılmaz, Sinan Kazım Özüdoğru, Ertan Saruhan
ve Ahmet Atasoy'u anmak, anılarını yaşatmak
için Emek ve Özgürlük Cepheliler 30 Mart günü
Nurtepe ile Güzeltepe arasındaki çevreyolu üzerindeki
köprüye bir pankart astılar. Üzerinde "Kızıldere
Son Değil Devrimci Kurtuluş Mücedelemiz Sürüyor"
yazan Emek ve Özgürlük Cephesi imzalı pankart
sabah saatlerinde köprüye asıldı.
Almanya'da
Kızıldere Anması
Emek ve Özgürlük
Cephesi/Avrupa İnisiyatifi 1 Nisan 2012'de Almanya'nın
Münih kentinde Kızıldere şehitleri anması düzenledi.
Anma, Kızıldere şehitleri şahsında tüm devrim
şehitleri için bir dakikalık saygı duruşu ile
başladı.
Saygı
duruşunun ardından, EÖC Avrupa İnisiyatifinin
1971 atılımı ve Kızıldere direnişinin yaşandığı
dönem ve günümüzdeki anlamını, devrimci yenilenme
perspektifimizle bağını ele alan açılış konuşması
yapıldı.
Ardından
30 Mart direnişi ve şehitlerin yaşamına ilişkin
sinevizyon gösterimi yapıldı.
Etkinliğin
ikinci bölümünü "Türkiye, Kürdistan ve
Ortadoğu'da Güncel Gelişmeler ve Devrimci Tavır"
başlığı altında düzelenen panel oluşturuyordu.
Panelde
EÖC temsilcisi, Sınıf Teorisi dergisi (Halkın
Günlüğü) temsilcisi ve Özgür Kürt basını geleneğinin
devamcısı olan Nuçe TV'den gazeteci Baki Gül
konuşmacı olarak yer aldılar.
Haberin
Devamını Okumak İçin Burayı Tıklayın
İzmir'de
Kızıldere Anma Etkinliği
İzmir Emek ve Özgürlük
Cephesi 30 Mart 1972'de Kızıldere'de katledilen
devrimci önderlerimiz adına 1 Nisan 2012'de
saat 14.00'da İzmir Yapı Sanat Evi'nde bir anma
etkinliği gerçekleştirdi. Etkinlik başında tüm
devrim yolunda ölümsüzleşen devrimciler adına
bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. ON'ların
hayatının okunduğu etkinlikte ayrıca sinevizyon
gösterimi gerçekleştirildi. 'Mahirim' ve 'Ben
İhtilal' şiirleri okundu. Kızıldere'nin önemi
üzerinde duran bir yazı okundu. Kızıldere'nin
salt bir çatışma-direnme-şehit olma veya 'Denizleri
kurtarmak adına' yapılan bir eylem olmadığı,
aynı zamanda Kızıldere'de iki sınıf arasındaki
çatışmanın en somut biçiminde ortaya çıktığı
görüşü üzerinde duruldu.
Etkinlik
Kızıldere ile ilgili müzik dinletisi ile son
buldu. Etkinlikte Alınteri'nin de günün önemi
ile ilgili görüşlerini belirten bir yazı okundu.
Alınteri'nin yanı sıra DHF temsilcileri de etkinliğe
katıldı. Etkinlik sonrasında dost kurum Alınteri
ile birlikte çay eşliğinde sohbet edilip türküler
söylendi.
Kızıldere'nin
Yıldönümünde Kitlesel Yürüyüş
30 Mart 1972'te Tokat'ın
Niksar İlçesine bağlı Kızıldere köyünde katledilen
THKP-C ve THKO'luları anmak için bir yürüyüş
gerçekleştirildi. Emek ve Özgürlük Cephesi,
Devrimci Hareket, EHP, Kaldıraç, PDD, Tüm İGD
ve DHF'nin katıldığı yürüyüş 30 Mart 2012 günü
saat 19.30'da Galatasaray Lisesi önünden başladı.
En önde "Kızıldere Şehitleri Ölümsüzdür"
yazılı bir pankartın ve Kızıldere'de katledilenlerin
resimlerinin taşındığı yürüyüş boyunca "Devrim
Şehitleri Ölümsüzdür", "Kızıldere
Son Değil Savaş Sürüyor", "Mahir İbo
Deniz, Sürüyor Sürecek Mücadelemiz", "Katil
Devlet Hesap Verecek", "Yaşasın Devrimci
Dayanışma", "Yaşasın Devrim ve Sosyalizm"
ortak sloganlarının yanı sıra "Mahir Hüseyin
Ulaş, Kurtuluşa Kadar Savaş" sloganı da
atıldı. Ajitasyonların da çekildiği yürüyüş
Taksim Tramvay Durağında sona erdi. Burada toplanan
kitle, Kızıldere'de katledilen devrimci önderlerimiz
için bir dakikalık saygı duruşunda bulundu.
Saygı duruşunun ardından basın açıklaması
okundu. Basın açıklamasında Kızıldere eyleminin
içerdiği devrimci daşanışma, reformist gelenekten
devrimci kopuş ve öncülük anlamlarına vurgu
yapıldı. Dönemin diğer devrimci önderleri Deniz
Gezmiş'lerin ve İbrahim Kaypakkaya'ların da
mücadele ve şehit düşüşlerine değinilen basın
açıklaması, güncel gelişmelere dair vurgularla
devam etti. Roboski'de Kürt halkını katleden,
KESK'lilere acımasızca saldıran, Newroz'u kana
bulayan, Sivas katlimı sanıklarını zaman aşımı
ile affeden, Suriye halkını katletmeye hazırlananların
Kızıldere katliamının failleriyle aynı olduğu
anımsatılan basın açıklaması sloganlarla sona
erdi. Basın açıklamasının ardından Grup Adalılar
"Oy Dere Kızıldere" ve "Çav Bella"
şarkılarını seslendirdi. Basın açıklaması sloganların
yinelenmesi ile sona erdi.
İzmir'de
Kızıldere Anması
Bundan tam 40 yıl önce,
30 Mart 1972'de Kızıldere'de katledilen devrimci
önderlerimiz, Mahir Çayan, Hüdai Arıkan, Saffet
Alp, Ömer Ayna, Cihan Alptekin, Sinan Kazım
Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Ertan Saruhan, Ahmet
Atasoy ve Nihat Yılmaz'ı anmak için 30 Mart
Cuma günü saat 12.15'te Dokuz Eylül Üniversitesi'nde
bir anma gerçekleştirildi. Kampüs içerisinde
Hukuk Fakültesi önünden Yabancı Diller Yüksekokulu'nun
önüne kadar yapılan yürüşte "Unutmadık,
Unutturmayacağız Hesabını Soracağız!" pankartı
açıldı. Yürüyüş esnasında "Kızıldere Son
Değil Savaş Sürüyor", "Katil ABD Ortadoğu'dan
Defol", "Yaşasın Devrimci Dayanışma",
"Devrim Şehitleri Ölümsüzdür" sloganları
atıldı. Yabancı Diller Yüksek Okulu önünde son
bulan yürüyüşten sonra kitleye ajitasyon çekildi
ve tüm devrim şehitleri nezdinde saygı duruşu
gerçekleştirildi. Okunan basın metninde "Türkiye
devrimci tarihi 30 Mart 1972 günü siper yoldaşlığının
ve devrimci kimlik inşasının en anlamlı örneklerinden
birisini yaşadı. THKP-C ve THKO militanı 11
devrimci Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf
Aslan'ın idamlarını engellemek amacıyla 2 İngiliz
ve 1 Kanadalı radar teknisyenlerini NATO üssünden
kaçırdılar. Amaçları, kamuoyunun tepkisini yoldaşlarının
idamına çevirmek ve Deniz'lerin idamını engellemekti.
Fakat takvimler 30 Mart'ı gösterdiğinde, devlet
kendi katliamcı yüzünü gösterdi ve 10 devrimciyi
katletti."… "Bugün Kızıldere'yi anmak,
bu devrimci kimliğin ve devrimci dayanışmanın
devam ettiğinin ve devam edeceğinin haykırılmasıdır.
Bizler Mahir'in devrimci kimliğini yaşatmaya
çalışan ve bu uğurda tereddüt etmeyen günün
devrimcileriyiz. Mahir ve diğer 9 yoldaşımız
nezdinde Kızıldere'yi, ne düzenin kurumlarınca
tartılışacak bir alana dönüştüreceğiz ne de
Mahirlerin devrimci kimliğini meclise girmekten
başka bir dertleri olmayan reformistlere bırakacağız.
Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya
ve ölümsüzleşen diğer tüm devrimciler… gerektiğinde
'devrimci zor'u kullanmaktan yana tereddüt yaşamadıkları
pratikleri ile günümüz devrimcilerine ve gençliğine
yürümesi gerektiği yolu göstermektedirler."
sözleri vurgulandı. Okunan şiirler ile anma
sonlandı. Anma etkinliğini örgütleyen kurumlar
Gençlik Cephesi, Demokratik Gençlik Hareketi,
Yeni Demokrat Gençlik, Devrimci Gençlik ve Ekim
Gençliği'dir.
|
Emperyalist
Haydutlar İstanbul'ta Toplandı
Ortadoğu başta olmak üzere
tüm dünyayı kendi istedikleri gibi biçimlendirmek
ve iliklerine kadar sömürebilmek için ellerinden
gelen her şeyi yapan emperyalistler ve işbirlikçileri,
bugünlerde yoğunlaştıkları Suriye'nin işgali
için İstanbul'da "Suriye'nin Dostları"
adı altında bir haydutlar çetesi toplantısı
düzenlediler. Her biri kendi halkını sömürmekte
ve tüm değerlerini emperyalistlere satmakta
uzmanlaşmış Türkiye, Katar gibi ülkelerin ön
ayak olduğu toplantı, İstanbul Kongre Vadisi'nde
yapıldı. Toplantıyı protesto etmek için bileşenleri
arasında Emek ve Özgürlük Cephesi'nin de bulunduğu
Nato ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik'in çağrısıyla
bir araya gelen devrimci yapılar, 1 Nisan 2012
pazar günü saat 14.00'te Taksim Tramvay durağında
bir araya geldiler. "Onlar "Suriye'nin
Dostları" Değil Halkların Düşmanıdır, Emperyalistler
ve İşbirlikçi-Uşakları Ortadoğu'dan Defolun"
ortak pankartının açıldığı eylemde, toplantının
yapıldığı Kongre Vadisi'ne doğru yürüyüşe geçildi.
"Katil ABD, İşbirlikçi AKP", "Kahrolsun
Emperyalizm Yaşasın Mücadelemiz", "Emperyalist
Katiller Suriye'den Defolun", "Yaşasın
İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği",
"Biji Bratiya Gelan", "Emperyalistler
Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak" sloganlarının
atıldığı yürüyüş, Harbiye Orduevi ile TRT İstanbul
Radyosu binalarının arasında bulunan ve Kongre
Vadisi'ne giden yolun başına kadar devam etti.
Burada yolu kesen polis, daha fazla yürünmesine
izin vermedi. Burada gerçekleştirilen basın
açıklamasıyla emperyalistler ve işbirlikçilerinin
niyetleri teşhir edildi ve toplantı protesto
edildi. Basın açıklaması sık sık sloganlarla
kesildi. Suriye'nin kaderinin sadece ve sadece
Suriye halkı tarafından belirlenebileceğine
vurgu yapılan basın açıklamasının ardından kortej,
aynı düzenini koruyarak yürüyüşün başladığı
Taksim Meydanı'na kadar sloganlarla yürüyerek
protestosunu sonlandırdı. Eyleme Nato ve Füze
Kalkanı Birlik Bileşenlerinin haricinde SDP
ve Mücadele Birliği de kaltıldı. Toplantıyı
protesto etmek için farklı siyasi yapıların
da başka eylemleri oldu.
|
Sıvas
Davasına "Zaman Aşımı" Kararı Kadıköy'de
Düzenlenen Bir Mitingle Protesto Edildi
1993 yılında 35 kişinin
katledildiği Sivas Katliamı Davasının zamanaşımıyla
düşürülmesini protesto etmek için 31 Mart'ta
İstanbul Kadıköy'de bir miting düzenlendi. Tepe
Nautilus AVM, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi ile Haydarpaşa Garı önünde toplanan
ve aralarında Emek ve Özgürlük Cephesi'nin de
bulunduğu gruplar saat 12'de miting alanına
doğru yürüyüşe geçtiler. Yürüyüş sırasında "Sivas'ın
ışığı sönmeyecek", "Katil devlet hesap
verecek", "Sivas'ı unutma unutturma",
"Faşizme karşı omuz omuza" sloganları
atıldı. Mitingde ilk olarak Sivas'ta yaşamını
yitirenlerin ismi tek tek okundu ve onbinlerce
kişi 'burada' diye bağırdı. İstanbul Alevi Dernekleri
semah ekibinin sahne almasının ardından Sivas'ta
yaşamını yitirenlerin aileleri sahneye çıktı.
Aileler adına konuşmayı yapan Zeynep Altıok;
"Adaleti bulmak için elimizden geleni yaptık.
19 yıldır bizimle alay ettiler gerçek failler
yargı önüne taşınmadı. 19 yıldır biz intikam
gütmedik sadece senede bir gün yakınlarımızı
anmak istedik bir de eli kanlı katillerin adalet
önüne çıkarılmasını istedik. Biz siyasi partilere
malzeme yapılan özürler, sahte sözler istemiyoruz.
Tek isteğimiz görevli olanların görevlerini
yerine getirmesi insanlık için adaletin yerine
getirilmesidir. Bize 19 yılın sonunda 'zaman
aşımı' diyorlar. İnsanlık suçlarında zaman aşımı
olamaz bu bir dünya gerçeğidir. Uludere'nin
de zaman aşımına uğramaması için buradayız."
şeklinde konuştu. Daha sonra sırasıyla Pir Sultan
Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Hüseyin Güzelgül,
Hacı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı Başkanı
Ercan Geçmez, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu
Genel Başkanı Turgut Öker, Alevi Kültür Dernekleri
Genel Başkan Yardımcısı Engin Gündük, Alevi
Bektaşi Dernekleri Federasyonu Başkanı Selahattin
Özer birer konuşma yaptılar. Konuşmalarda insanlık
suçunda zamanaşımı olmayacağına vurgu yapılmasının
yanı sıra emperyalistlerin ve Türkiye'nin Suriye'ye
yönelik saldırı planlarından, 4+4+4 eğitim sistemine
kadar ülke gündeminde olan her konuya vurgu
yapıldı. Ayrıca konuşmalar esnasında Alevilere
birlik çağrısı yapılırken, bu gücün ve birliğin
devrimcilerin, solcuların, ilericilerin yanında
olması gerektiği belirtilirken Kızıldere'de
katledilen Mahir Çayan ve yoldaşları anıldı.
Kızıldere'nin direnişçi ruhunun o günden bugüne
ve yarına süreceğinin, tükenmeyeceğinin altı
önemle çizildi. Miting Pınar Aydınlar, Onur
Akın, Sabahat Akkiraz, ve Gülcihan Koç'un söylediği
türkülerle sona erdi..
|
4+4+4
Yasasına Karşı Çıkan KESK'e Polis Saldırıları
Kamuoyunda
4+4+4 olarak bilinen AKP Hükümetinin yeni gerici
saldırı pakedini protesto etmek için ülkenin
her yerinden Ankara'ya gelmek için yola çıkan
KESK üyeleri polis engeliyle karşılaştılar.
Engellemelere karşı direnen KESK üyeleri polisin
vahşice saldılarıyla karşılaştı. En yoğun saldırıların
yaşandığı yer ise Ankara oldu. Saldırılarla
ilgili elimize İzmir ve Adana'dan ulaşan haberleri
okumak için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz..
Adana
ve İzmir'de KESK'lilere Yönelik Saldırı Haberi
İçin Tıklayın
|
Emek
ve Özgürlük Cephesi
"Özgürlük ve Demokrasi
İçin Mücadele"
Kampanyasını Başlattı
Emek ve Özgürlük Cephesi,
bir süredir hazırlıklarını yürüttüğü "Özgürlük
ve Demokrasi İçin Mücadele" Kampanyasını
başlattığını bir basın açıklamasıyla kamuoyuna
duyurdu. 25 Mart 2012 pazar günü saat 15.00'te
Galatasaray Lisesi önünde yapılan basın açıklamasının
ardından bulundukları yerde stand açan EÖC'lüler,
bildiri dağıtıp, ajitasyon çektiler ve imza
topladılar. İmza aldıklarına "Emek ve Özgürlük
Cephesi Ne İstiyor" broşürünü de veren
EÖC'lüler kampanya bildirilerini de yoğun olarak
dağıttılar. Basın açıklamasına başlarken ve
basın açıklaması sırasında "Yaşasın Devrimci
Kurtuluş Mücadelemiz", "Faşizme Karşı
Tek Yumruk Tek Barikat", "Biji Bratiya
Gelan", "Emperyalizm Yenilecek Direnen
Halklar Kazanacak", "Parasız Eğitim,
Parasız Sağlık" sloganlarını atan Emek
ve Özgürlük Cephelilerin eylemde okudukları
basın metnini okumak ve diğer resimler için
aşağıdaki linki tıklayın.
Diğer
Resimler ve Basın Metni İçin Burayı Tıklayın
|
Marmara
Üniversitesi'nde Panele Engelleme
23 Mart Cuma günü saat 14.00'te
Marmara Üniversitesi Haydarpaşa kampüsünde "Türkiye'de
Hukuk ve Adalet" üzerine Eğitim-Sen'in
düzenlediği ve üniversite hocalarından Prof.
Dr. İbrahim Kaboğlu ve Demokrat Yargı Derneği
Eşbaşkanı Orhan Gazi Ertekin'in katılımıyla
panel yapıldı. Panele gelmek isteyen Eğitim-Sen
üyeleri ve Marmara Üniversitesi'nin Haydarpaşa
kampüsünde okumayan öğrencileri Dekanlık tarafından
sözde güvenliği tehdit ettikleri için özel güvenlik
görevlileri tarafından engellendi. Eğitim-Sen
ve öğrenci örgütleri durumu protesto etmek için
üniversite içinde oturma eylemi yaptılar. Panel
sonunda basın açıklaması yapılarak Büşra Ersanlı
için özgürlük sloganları atıldı..
|
Baharın
Gelişini Engelleyemezsiniz!
Newroz Piroz Be!
Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!
Bu yıl İstanbul ve Amed'deki kutlamalar
devlet tarafından yasaklandı. Ama yüzyılların
öfkesini biriktiren bir ulus için bu yasakların
bir anlamı olmadı. Amed'de bu yasak tamamen
hükümsüz hale geldi. İstanbul'da ise geçmiş
1 Mayıs'lardan alışkın olduğumuz görüntüler
yaşandı. Devrimci sosyalistlerin de aralarında
bulunduğu birçok devrimci yapının yanı sıra
İstanbul'un birçok yerinden tarihi yarımadaya
ulaşmayı başarabilen binlerce Kürt Kazlıçeşme'ye
ulaşabilmek için birçok yerde polis barikatlarını
zorladı. Polisin yoğun olarak gaz bombalarıyla
saldırması sonucunda BDP Arnavutköy İlçe Örgütü
yöneticisi Hacı Zengin, Zeytinburnu sahilindeki
saldırıda başına isabet eden gaz bombası
mermisi sonucunda yaşamını yitirdi. Birçok
kişinin de yaralandığı saldırılar sonucunda
çok sayıda kişi de gözaltına alındı.
Her yıl olduğu
gibi bu yıl da Newroz'ların kutlamak üzere
İstanbul Zeytinburnu'ndaki Kazlıçeşme Meydanı'nda
toplanmak üzere yola çıkan BDP'liler, birçok
yerde polis engeliyle karşılaştılar. İstanbul'un
birçok emekçi mahallesinden yola çıkan otobüslerin
durdurulması üzerine kitlenin çok küçük bir
kısmı Kazlıçeşme cıvarına toplanabildi. Her
toplanma bölgesine gaz bombalarıyla saldıran
polis aralarında küçük çocukların, yaşlılarında
bulunduğu kitleye karşı vahşetini sergilemekten
hiç geri durmadı.
Saldırılar sonucunda
Kazlıçeşme olmasa da İstanbul'un birçok sokak
ve caddesi
fiilen Newroz alanına dönmüş oldu. Birçok
saldırı noktasında gerçek mermilerle havaya
ateş açmaktan da geri durmayan polis güçlerinin
attığı gaz bombalarından birinin mermisi başına
isabet eden BDP Arnavutköy İlçe yöneticisi
Hacı Zengin ağır yaralı olarak kaldırıldığı
hastanede yaşamını yitirdi. Böylece Newroz'u
kana bulayan devlet güçleri Kürt ulusunun
yaşam sevincinin ve öfkesinin sokakları doldurmasına
engel olamadı.
Tramvay ve Metrobüs
gibi birçok toplu ulaşım aracının da engellendiği
sıkıyönetim uygulamalarını ve Hacı Zengin'in
katledilmesini protesto etmek için KESK'in
çağrısıyla saat 17:00'de Taksim Tramvay durağında
toplanan Emek ve
Demokrasi Güçleri, Galatasaray Meydanı'na
kadar bir yürüyüş gerçekleştirerek yaşananları
protesto ettiler. "Yaşasın Halkların
Kardeşliği", "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür",
"Şehid Namırın", "Faşizme Karşı
Omuz Omuza", "Biji Bratiya Gelan"
sloganlarıyla yürüyen kitle, Galatasaray Meydanında
toplandığında önce polisin saldırısında yaşamını
yitiren Hacı Zengin için saygı duruşu yapıldı.
Daha sonra gerçekleştirilen basın açıklamasıyla
yaşananlar kınandı. Burada Newroz ateşlerinin
yakılması ve çekilen halaylarla eylem sona
erdi.
|
16 Mart'ta
Beyazıt ve Halepçe Katliamları
Protesto Edildi
16
Mart 1978... devlet eliyle bir katliam gerçekleştirildi.
İstanbul üniversitesinde toplu çıkış yapan devrimci
öğrencilerin üzerine bomba atılıp sonra da ateş
açıldı ve 7 öğrenci hayatını kaybetti.
16 Mart 1988... yine
bir katliam. Saddam Hüseyin tarafından Güney
Kürdistan'ın Halepçe kentine atılan kimyasal
bombalarla 5000 Kürt yaşamını yitirdi.
16 Mart Beyazıt ve
Halepçe katliamlarını protesto etmek üzere gençlik
örgütlerinin örgütlediği eylem, 16 Mart 2012
cuma günü İstanbul Üniversitesi'nin önünde gerçekleştirildi.
13.00'te İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
önünde buluşan öğrenciler yolu trafiğe kapatarak
kortej halinde İÜ Beyazıt kampüsü önüne doğru
yürüyüşe geçtiler. Yürüyüş boyunca "16
Mart'ı Unutma Unutturma","Beyazıt
Faşizme Mezar Olacak", "Em Halepçe
Jibir Nakin", "Zindanlar Yıkılsın,
Tutsaklara özgürlük" sloganları atıldı.
Yürüyüş boyunca katliamları unutmayacaklarını,
katledilenlerin mücadelesini büyüteceklerini
haykırdı öğrenciler. Beyazıt Meydanı'nda ortak
basın açıklamasının kürtçe ve türkçe olarak
okunmasının ardından Beyazıt katliamının gerçekleştiği
Eczacılık Fakültesinin önüne geçildi. Devrim
şehitleri için yapılan saygı duruşunun ardından
Beyazıt ve Gündoğdu marşları okundu. Grup Emeğe
Ezgi ve Adalılar müzik gruplarının küçük birer
dinleti sunmasının ardından eylem sona erdi..
|
Dersim'de
Yurt İşgali
Dersim'de yurtta kalan öğrenciler
yurt koşullarını ve yurt idaresi ve polis işbirliğini
protesto etmek amacıyla 13 Mart akşam saatlerinde
Namık Kemal Meslek Lisesi yurdunu işgal ettiler.
Yaklaşık on gün öncesinden
Gençlik Cepheli öğrenciler yurt koşullarının
kötü olduğunu ve yurtta protesto eylemi örgütlemek
için çalışmalar yapmaya başlamışlardı. Öncelikle
yurtta yurt sorunlarını dile getiren Gençlik
Cepheli Öğrenciler adı altında bir bildiri yayınladılar.
Ve sonrasında da yurtta sözlü olarak çalışmalar
devam etmişti.
Eylem gününden bir
gün önceki gece yurtta yaşanan bir kavgadan
dolayı nöbetçi öğretmen durumu polise bildirmiş
ve polisler yurda girerek öğrencilere biber
gazı sıkıp darp edip göz altına almışlardır.
Bu olayla birlikte
Gençlik Cepheli öğrenciler hem bu olayı hem
de yurt koşullarını protesto eden eylem örgütlemişlerdir.
Eylemde sık sık YÖK,
polis gidecek liseler bizimle özgürleşecek,
katil polis işkenceci polis, idare istifa, insanca
bir yaşam istiyoruz şeklinde sloganlar tekrarlandı.
Yurdun camlarından özgür bir yaşam istiyoruz
pankartı asan öğrenciler, yurttaki eşyalarla
barikat kurup, polisin içeri girmesini engellemişlerdir.
Aynı zamanda dışarda biriken polislere yurttaki
eşyaları atıp içeri gelişlerine engel oldular.
Yaklaşık 3 saat süren eylemin sonunda belediye
başkanının, sendikaların, devrimci kurumların
ve basının gelmesiyle öğrenciler taleplerini
bildirip; milli eğitim müdürünün de bu taleplerin
karşılanacağını söylemesi üzerine yurt işgal
eylemi başarılı bir şekilde tamamlandı. Aynı
zamanda eylemi ancak polislerin yurdun önünü
terk ettikten sonra bitireceklerini açıklayan
öğrenciler polisin geri adım atması ve alanı
terk etmesini üzerine eylemi sonlandırıp yurt
önünde bekleyen Dersim halkıyla birlikte öğretmen
evine kadar bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Ve
daha sonra öğrencilerin bir kısmı öğretmen evinde
bir kısmı da evlere giderek eylem son bulmuştur.
Eylemden sonra lisede eğitime ara verildi.
GELECEK, SİZ NASIL
İSTİYORSANIZ ÖYLE GELECEK.
GENÇLİK GELECEK,
GELECEK SOSYALİZM!!!
Zorunlu Bir Açıklama:
Gençlik Cephesinin eylemi örgütlerken yayınladığı
bildiri ve sohbetlerle yurttaki örgütlü, örgütsüz
öğrenciler Gençlik Cephesinin örgütlediği eylemin
içerisinde bulunmuşlardır. Biz Gençlik Cephesi
olarak elbetteki bu tür eylemlerin halk tarafından,
devrimci kurumlar tarafından sahiplenilmesini
desteklenmesini isteriz. Ancak yurtta bir çalışması
olmamasına rağmen bu eylemden haberdar bile
olmayan devrimci dostlarımızın eylem sırasında
eylemi yönlendirmeye çalışması orada kendi sloganlarını
attırmaya çalışması ciddi anlamda eksik ve yanlış
olan bir tutumdur. Devrimci dayanışma başka
şeydir. Pragmatist yaklaşmak başka bir şeydir.
Bunun ayrımını iyi yapmamız gerekir. Eylem sırasında
Gençlik Cepheli arkadaşların dışardan eylemi
yönlendirmemesinin nedeni ise zaten içerde yönlendiren
ve ne yapması gerektiğini bilen örgütlü bir
eylem bileşenin olmasındandır. İradenin ve karar
mekanizmasının da direnişin içiden olması gerektiğini
savunduğundan dolayı başta müdahalede bulunmamıştır.
bu noktadan devrimci dostlarımızın bu durumu
dikkate almasını isteriz.
|
8 Mart
Dünya Emekçi Kadınlar Günü Eylemlerindeydik!
Bu yıl da Devrimci Sosyalistler bulundukları
her alanda 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
eylemlerindeydiler. Adana, İzmir ve İstanbul'da
gerçekleştirilen eylemlerle ilgili haberlerin
detaylarını okumak için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz.
8
Mart Haberlerinin Tamamını Okumak İçin Burayı
Tıklayın...
|
Adana'da
Gözaltı Terörü Protesto Edildi!
6
Mart Çarşamba sabahı eş zamanlı yapılan gözaltı
furyasında DİHA Adana bürosu, BDP İl ve İlçe
binaları, Gülbahçesi Demokratik Kültür ve Dayanışma
Derneği, KURDİ-DER binası ile Dağlıoğlu ve Barbaros
mahallelerinde çok sayıda eve baskın düzenlendi.
Açlık grevini sürdüren yurttaşların da içerisinde
bulunduğu 56 kişi gözaltına alındı. Gözaltıları
protesto etmek için 7 Mart Perşembe günü BDP
Adana il binası önünde bir basın açıklaması
gerçekleştirildi. Açıklamayı gerçekleştiren
BDP İl Yöneticisi; "AKP'nin bu saldırı
furyalarını geri püskürteceğiz, asla bizi, mücadelemizi
bitiremeyeceksiniz" ifadelerinne yer verdi.
Yaşanan bu gözaltıların yanında Adana-Pozantı
cezaevinde yaşanan insanlık dışı işkence ve
cinsel istismara vurgu yapan Mersin İHD Başkanı
ise yaşanan bu vahşetin peşini bırakmayacağız,
çözüm çocukları Sincan cezaevine nakletmek değil,
bir an önce gerekenler yapılmalıdır" dedi.
Devrimci-demokrat kurumların, derneklerin, sendikaların
destek verdiği açıklama sloganlarla son buldu.
|
Avrupa
EÖC İnisiyatifi
Web Sitesi Açıldı
Avrupa
Emek ve Özgürlük Cephesi İnsiyatifi'nin web
sitesi yayınına başladı. Günlük olarak güncellenen
siteye şu adresten ulaşabilirsiniz: www.eoc-avrupa.org
Siteden dünya ve
Türkiye'deki siyasi gelişmelere dair haber ve
yorumlara ulaşmak mümkün. Yine siteden "Devrimci
Kurtuluş Marşı" ve "Cephe Marşı"
dinlenebiliyor.
.
|
Adana'da
Katliamlar, İşkenceler, Faili Meçhuller, İçin
Basın Açıklaması
HDK'nin "SEN DE BİR
SES ÇIKAR" kampanyası dahilinde 4 Şubat
Cumartesi günü saat 13.00'te Adana İnönü Parkı'nda
bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Kontrgerilla
katliamlarına ve Diyarbakır'da gerçekleştirilen
kazılara değinilen açıklamada şu ifadelere yer
verildi; "11 Ocak 2012 tarihinde Amed'de
eski cezaevi ve JİTEM Grup Komutanlığı'nın işkence
ve infaz merkezi olarak kullanıldığı bilinen
İçkale'de yapılan kazılarda, 23 kişiye ait kafatası
ve kemiklere ulaşıldı. Şırnak'ın Güçlükonak
İlçesi Tabur Komutanlığı'nda yapılan kazı çalışmalarında
ise 3 kişinin kemikleri giysileriyle birlikte
bulundu. Savcılık hızla soruşturmaya gizlilik
kararı koydu.
KARANLIK TARİH AYDINLATILSIN,
GERÇEKLER AÇIĞA ÇIKARILSIN!
Türkiye tarihindeki
tüm provokasyonlar, bütün tertipler, katliam
ve cinayetler, 12 Eylül askeri darbesi başta
olmak üzere bütün darbeler, plan ve girişimler
soruşturulmalı; darbeciler, sorumlu kurum ve
kişiler açığa çıkarılmalı, cezalandırılmalıdır.
Kontrgerilla hakkındaki araştırma ve yargılama
hiçbir yasayla sınırlandırılmamalı; arşivler
açılmalı, JİTEM, Özel Harp Dairesi, Özel Kuvvetler,
Koruculuk dağıtılmalı, polise öldürme ve işkence
yetkisi veren PVSK (polis vazife ve selahiyet
kanunu) kaldırılmalı, keyfi dinlemelere son
verilmeli ve özel hayatın dokunulmazlığı sağlanmalıdır.
Tüm emekçileri katliamlara, tutuklamalara, verilen
cezalara karşı çıkmaya, tarihsel ve kültürel
gerçeklerle yüzleşmeye, hakikatleri araştırma
cesareti göstermeye destek olmaya çağırıyoruz"
denildi. BDSP, İHD, ODAK ve EÖC'nin de destek
verdiği açıklama sloganlarla son buldu.
|
Münih'te
Emperyalist "Güvenlik Konferansı"na
Karşı Emeğin Protestosu
Her
yıl şubat ayının ilk hafta sonunda emperyalist
barbarlar ve işbirlikçilerinin Münih'te Bayerischer
Hof'ta gerçekleştirdiği ve emperyalist sistemin
güvenlik sorunlarının ele alındığı "Güvenlik
Konferansı" bu yılda yapıldı.
Münih Güvenlik Konferansı
olarak bilinen ve elliyi aşkın yıldır düzenli
olarak yapılan toplantılar, emperyalist güçlerin
güvenlik stratejilerinin belirlenmesinde özel
bir öneme sahip bulunuyor. Emperyalist ülkelerin
güvenlik elitlerinin bir araya geldiği toplantılarda
bir yandan dünyanın dört yanında emperyalist-kapitalist
sistemi tehdit eden ya da tehdit etmesi olası
sorunlar ele alınırken, bir yandan da işçi sınıfı
ve emekçi halkların kazanımlarının nasıl ortadan
kaldırılacağına ilişkin stratejiler belirleniyor.
Toplantılara emperyalist güvenlik stratejistlerinin
ve politik temsilcilerinin yanı sıra, sömürge
ve yeni-sömürge ülkelerdeki işbirlikçi temsilcilerde
katılıyor. Bütün bu özellikleriyle Münih Güvenlik
Konferansı işçi sınıfı ve emekçi halklar için
tam bir şer odağı niteliği taşıyor ve güvenlik
değil, emperyalist savaş konferansı olarak biçimleniyor.
Bu yılki toplantıların
gündeminde temel maddeler olarak Suriye, İran
ve Çin bulunuyordu. Yani Orta ve Uzakdoğu emperyalist
savaş kışkırtıcılarının masaya yatırdıkları
ve yeni saldırı planlarının hedefi haline getirdikleri
başlıca alanlardı. Toplantılara işbirlikçi AKP
hükümeti adına bu yıl dışişleri bakanı Davutoğlu
katıldı.
Savaş ve saldırı
konferansı her sene olduğu gibi bu kez de protesto
gösterileriyle karşılandı. Aralarında EÖC'ünde
bulunduğu 90 ilerici, anti-faşist, anti-emperyalist,
devrimci ve sosyalist örgütlenmenin bulunduğu
koordinasyon gösteriler için ortak çağrı yayınlandı.
4 Şubat 2012'de Münih'in
Stachus meydanında eksi 15 dereceyi bulan soğuğa
rağmen üç bin gösterici toplandı. Protesto gösterisi
meydanda ortak konuşma metninin okunmasıyla
başladı ve yürüyüşle devam etti. Kendilerini
sık sık demokrasinin kalesi olarak tanımlayan
emperyalist ülkelerde artık olağanlaşmaya başlayan
demokratik gösterilere polis saldırısı bir kez
daha yaşandı. Polis saldırarak gözaltılar gerçekleştirdi.
Emperyalist efendilerin korkusu kendisini polisin
sayısı ve tutumunda da ortaya koydu. Her göstericiye
4 polis!..
Gösteri boyunca "Alman
Parası, Alman Silahları Tüm Dünyada Öldürüyor!",
"Yaşasın Enternasyonal Dayanışma",
"Krizlerin ve Savaşların Arkasında Sermaye
Vardır, Kurtuluş Mücadelesi Enternasyonaldir",
"Tek Yol Devrim" sloganları sık sık
atıldı.
Yürüyüşün sona erdiği
Marienplatz'da, kadın haklarını savunduğu ve
Afganistan'ın işgaline karşı mücadele ettiği
için Afganistan Parlamentosundan atılan Malalai
Joya bir konuşma yaptı. Joya konuşmasında Afganistan'ın
işgalinin demokrasi ve insan hakları getirmediğini
sadece ve sadece kan, ölüm ve zulüm getirdiğini
ifade etti. Yapılan diğer konuşmaların ardından
gösteri sona erdi.
|
Münih'te
Nazilerin Yürüyüşü Devrimciler Tarafından Engellendi!
Naziler 18 Ocak 2012 Çarşamba
günü Almanya'nın Münih kentinde anarşist ve
komünist çevrelerin uğradığı otonom kültür merkezine
(Kafe Marat) bir saldırı gerçekleştirdiler.
Bu saldırının ardından, 21 Ocak 2012 cumartesi
günü "Ulusal özgür alanlar yaratalım, vatansever
merkezler istiyoruz" adı altında Münih'in
Hauptbahnhof'undan (Gar'ından) Otonom Kültür
Merkezine kadar yürüyüş gerçekleşirmek istediler.
"NS (Nasyonal
Sosyalizm) hemen şimdi" ve "Anti Anti-Fa"
gibi yazılar yazarak ve Kafe Marat'ın kapısında
hasar yaratarak saldırı gerçekleşirdiler.
Göçmenleri katleden,
onlar üzerinde faşist terörü estiren ve Anayasayı
Koruma Örgütü aracılığıyla NSU adlı hücreyi
(Nasyonal Sosyalist Hücre) destekleyen devlet
bu yürüyüşte de bir kez daha gerçek yüzünü gösterdi.
Faşistler demir sopalarla gelmelerine rağmen
yürüyüşleri iptal edilip yasaklanmadı. Sol ve
devrimci çevrelerin gösterilerinde kalın pankart
sopalar vb. gibi en ufak bir malzemeyi bile
saldırı nedeni haline getiren polisin, faşistlerin
demir sopalarla yürümesine izin vermesi ve onların
güvenliğini alması, Nazilere karşı ne denli
toleranslı olduklarını, kendi yasalarını çiğneme
konusunda rahat davrandıklarını bir kez daha
gösterdi.
Yürüyüşün başladığı
yerde faşistlerin yürümesini engellemek için
anti-faşistlerin kol kola girmesiyle ilk barikatlar
oluşturuldu. İlk barikatlar polisin özel destek
komando birimleri tarafından sadistçe küfürlerle,
coplarla, yumruklarla dağıtıldı. Bu esnada yaralananlar
ve gözaltına alınanlar oldu. Ancak gittikçe
çoğalan kitle pes etmedi ve biraz daha ötede
yeniden barikatlar oluşturdu ve Nazilere bütün
sokaklar kapatıldı. Nazilerin yürüyüş güzergahı
kapatılarak yürüyüş engellendi.
"Anayasayı Koruma
Örgütü ve Naziler El Ele, Direniş Örgütleyelim",
"Tek Yol Devrim", "No Pasarán",
"Alerta Antifascista" gibi sloganlar
atıdı
Nazi karşıtı gösteriye
SDAJ, ALM, DKP, MLPD, Anti-Fa NT, Anti-Fa isimli
Alman anti-faşist ve sosyalist örgütlerinin
yanısıra; Kürdistanlı yurtseverler, EÖC ve DİDF
katıldı.
|
Polorıs
Hrantek
Polorıs Hayenk!
(Hepimiz Hrant'ız
Hepimiz Ermeniyiz!)
Toplumda adalet duygusunun
ciddi kırılmalara uğradığı momentler vardır.
17 Ocak 2012 günü sonuçlanan Hrant Dink cinayeti
davasında alınan kararların yarattığı durum
gibi... Ama bu defa suskunlukla geçiştiremedi
kimse bunu. İki gün sonra cinayetin yıldönümünde
sokakları dolduran 50 bin kişi, herşeyin olgarşinin
istediği gibi gitmeyeceğini bir kez daha dosta
düşmana gösterdi. Ne %50'lik oy oranları, ne
de polisinden yargısına, eğitiminden kültürüne
her alanda yayılmış bir "ABD tarikatı iktidarı"
ağının herşeye egemen olamayacağını, insanların
bilincine, iradesine, özgürlüklerine egemen
olmanın o kadar da "formel" olmadığını
bir kez daha tarihe geçecek bir yürüyüşle ispatladı.
Belki de toplumdaki adalet talebinin bu denli
doruğa çıktığı bir zaman dilimine az rastlanır.
Bu tabloyu oligarşi kendi elleriyle yarattı.
Burjuva demokratı diyebileceğimiz kesimlerin
bile adalet talebiyle sokağa çıkmasını onlar
sağladı. Ama elbette ki yürüyüşün gövdesini
oluşturan onlar değil, adalete en fazla ihtiyacı
olanlar, her kesimden emekçilerdi.
Bu topraklarda faşizmle
bir derdi olan her sınıf ve tabakadan insan
hep bir ağızdan haykırdı "Hepimiz Hrant'ız,
Hepimiz Ermeniyiz" diye. 19 Ocak günü saat
13.00'te Taksim'de toplanarak Osmanbey'deki
Agos Gazetesi'nin önüne doğru yürüyüşe geçen
kitle gazeteye vardığında hala Taksim'de yürüyüşe
katılanlar vardı... Fotoğraflar kalabalığı yeterince
anlatıyor zaten. Bu tablo karşısında başbakanın
ağzından "bu işin temyizi var" diye
kendini savunmaya çalışan suçluları yeterince
mahkum ediyordu kitlenin gücü ve haklılığı.
Aynı günün akşamı
saat 19.00'da Taksim'de toplanarak Galatasaray'a
yürüyen kitlenin haykırdığı "Katil Devlet
Hesap Verecek!" sloganı herşeyi özetliyordu
aslında. "Hepimiz Hrant'ız Hepimiz Ermeniyiz!",
"Yaşasın Halkların Kardeşliği!", "Biji
Bıratiya Gelan!", "Gün Gelecek Devran
Dönecek Katiller Halka Hesap Verecek!"
sloganlarıyla yürüyen kitlenin Galatasarayda
gerçekleştirdiği Ermenice ve Türkçe okunan basın
açıklamasından sonra Emeğe Ezgi müzik grubunun
Ermenice ve Türkçe seslendirdiği iki parça ile
sona eren o akşamki eylemdi sadece; Halkların
adalet ve özgürlük arayışı ise hiç durmamacasına
devam ediyor.
Adana'da
Hrant İçin, Halkların Kardeşliği Yürüyüşü Gerçekleştirildi
Faşizme karşı, adalet, halkların
kardeşliği için bir araya gelen içerisinde EÖC'ünde
bulunduğu ilerici, devrimci, demokrat kurumlar,
sendikalar bir yürüyüş gerçekleştirdi. 19 Ocak
Perşembe günü saat 18.00'de 5 Ocak Meydanı'nda
toplanan kitle ortak pankart arkasında zincir
oluşturarak yürüyüşe geçti. Yolu trafiğe kapatan
kitlenin önü Çakmak Caddesi girişi önünde kolluk
güçlerince durdurulmak istendi. Engelleme ve
taciz sloganlarla karşılık buldu ve burada bir
arbede yaşandı. Yaşanan arbedeyle beraber birbirine
kenetlenen kitle kolluk güçlerini yararak yürüyüşe
tekrar geçti. "Faşizme karşı omuz omuza,
Emekçiye değil, çetelere barikat, Yaşasın halkların
kardeşliği, Yaşasın devrimci dayanışma, Baskılar
bizi yıldıramaz, Hepimiz Hrant'ız hepimiz ermeniyiz"
sloganlarını haykıran kitleyle kolluk güçleri
arasında sık sık kısa süreli arbedeler yaşandı.
Basın açıklamasını gerçekleştirmek üzere İnönü
Parkı'na girmek isteyen kitle burada da kolluk
güçlerinin pankartı parçalamak istemesi ve taciziyle
tekrar bir çatışma yaşandı ve kitle park içerisine
girerek açıklamayı gerçekleştirdi. Açıklamada
şunlara değinildi ;"Hrant Dink, 5 yıl önce,
tüm insanlığın gözleri önünde bir tetikçi tarafından
öldürüldü. Irkçı ve şoven, insanlık düşmanı
zihniyetin yönlendirmesiyle, güpegündüz, Ermeni
Gazetesi Agos’un kapısında katledildi. Onca
kamera, onca göz, onca görgü tanığı önünde...
İşbaşında AKP Hükümeti, onun İçişleri Bakanı,
Valisi, Emniyet Müdürü, istihbaratı varken katledildi.
Tetikçi, devletin kolluk güçleriyle kutlama
yaparken, işbirlikçi tembihlenmiş olarak yakalandı.
Ancak arkasındaki güçler “devlet sırrı”sayılarak
korundu, korunmaya devam ediyor. Deliller karartılıp,
gerçekler gizlendi. Gerçek suçluların açığa
çıkarılması ve yargılanması engellendi. Önceki
gün son duruşması, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde
görülen davanın iki tutuklu sanığından birisi
olan Erhan Tuncel’in beraat ettirilmesi, Yasin
Hayal’in de “Tasarlayarak öldürmeye azmettirme”
suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına
çarptırılmasıyla sonuçlandı. Daha da ilginci
mahkeme bu kararıyla Hrant Dink’in katledilmesinin
örgütlü bir suç olmadığına, Yasin Hayal gibi
bir psikopatla çocuk yaştaki Ogün Samast’ın
kafalarına estiği için bu cinayeti işlediklerine
hükmetti! Mahkeme bu davayı bitirmiş, kendince
dosyayı kapatmıştır. Ancak bu davanın mahkeme
safahatı bitmiştir ama dosyası daha kapanmamıştır.
Çünkü Hrant Dink davası, kamuoyu vicdanında
kapanmayan davaların kategorisine girerek, Türkiye’yi
yöneten güçlerin yazdığı kanlı tarihin “suç
belgesine” dönüşmüştür. Çünkü artık Hrant Dink’in
katli, bir kaç kişinin ya da bir örgütün suçu
olmaktan çıkıp sistemin, düzenin işlediği bir
cinayete; sistemin yöneticilerinin, savunucularının
suçuna dönüşmüştür. Ve artık ülkenin Başbakanı,
Adalet Bakanı da ülkeyi yöneten başka güç odaklarının
temsilcileri artık; “Bu adaletin işidir, mahkemenin
kararıdır. Bizim yapacağımız bir şey yoktur”
diyemezler. Çünkü artık olay bir mahkeme ve
yargılama işi olmaktan çıkıp, bir siyasi suça
dönüşmüştür. Kardeşlik elçisi, halkların kardeşliği
için mücadele eden bir bilgeyi katlederek, sadece
Ermenilere değil, tüm halklara, tüm insanlığa
gözdağı verilmek istendiği bilinerek, ısrarla
“Hepimiz Ermeni’yiz, Hepimiz Hrant’ız” haykırışları
dinmiyor. Ermeni halkının uğradığı mezalimi,
halkların kardeşliğiyle sorgulamak ve mahkûm
etmek için çırpınıp duran, karanlık tarihle,
katliamlarla, soykırımlarla yüzleşmenin insanlaşmaya
erişmek olduğunu ısrarla söyleyen Hrant’ın davasının
takipçisi olacağız. Tekçi, ırkçı ve şoven anlayışı
mahkum edeceğiz, halklar, inançlar, kültürler
zengini bu topraklarda boyun eğmeyeceğiz, teslim
olmayacağız. Eşitlik, özgürlük, kardeşlik için
tüm halklarımızı el ele vermeye, katillerden
hesap sormaya çağırıyoruz." ifadelerine
yer verildi. Eylem açıklamanın ardından son
buldu.
|
Kürt
Ulusunun Sesini Susturamayacaksınız!
13 Ocak sabahı yine ajanslardan
"KCK operasyonu" haberleri gelmeye
başladı. Milletvekili Leyla Zana'nın kaldığı
ev de dahil olmak üzere birçok ev ve kurumun
arandığı, çok sayıda kişinin gözaltına alındığı
operasyonlar hep aynı yalanlarla gerekçelendiriliyordu:
"KCK'nın şehir yapılanmasını bitirmek".
Oysa kendileri de biliyor bunun yalan olduğunu.
Nice operasyonlar, katliamlar, kimyasal silahlar,
diyarbakır zindanı işkenceleri, olağanüstü haller,
kayıplar susturamamıştı bu sesi. Bu operasyon
da susturamayacak.
Son seçimlerin ardından
artık kendini "rakipsiz" hisseden
AKP iktidarının benzer uygulamaları Türkiye'yi
dünyanın en fazla "terör suçu tutuklusu"
barındıran ülkesi haline getirdi. AKP'yi beğenmeyen,
onun politikalarına karşı çıkan her kesim bir
şekilde kendini parmaklıklar arkasında bulabiliyor
bu ülkede.
AKP'nin politikalarını
boşa çıkarma konusunda en başarılı muhalefeti
sergileyen Kürt ulusu da doğal olarak saldırıların
katmerlisiyle karşılaşıyor. Politikacısından,
gazetecisine, avukatından sendikacısına, öğrencisinden
köylüsüne kadar cezaevini boylamayan kalmadı.
Ya bir "gizli tanık", ya da "teknik
takip" denilerek zındanlar dolduruluyor.
Öyle ki bu gizli tanıklar Malatya'da hiç açılmamış
olan MKM'ye ifadelerinde yer veriyorlar, teknik
takiplerle yeri tespit edilen bombalar polisin
daha ilk kazma darbesiyle bulunuveriyor...
Kimse kimseyi kandırmasın.
Hayalgücünüzün sınırlarının ne denli genişlediğini
görüyoruz. Ama politika hayallerle değil, somut
olgularla yapılır. Roboski köylülerinin acıları
dinmedi henüz. Diyarbakır'da JİTEM bahçesinden
kemikler çıkmaya devam ediyor. Morglarda hala
kimliği tespit edilemeyen yanmış cesetler duruyor.
Kısacası yaralar kanamaya devam ediyor. Yeni
yaralar açmak için çok girişkensiniz. Açıyorsunuz
da belki. Ama bu yaraların hiç birinin öldürücü
olamayacağını aklınız almıyor. Hayallere dalmış
olan aklınızı yeryüzüne indirin. Bu gerçeği
alışkın olduğunuz ruhani yöntemler çözemez.
Bu halk dimdik ayakta ve karşınızda duruyor.
Ve yanlız da değil. Yaralarımızı birlikte saracağız
ve onları açanların yanına bırakmayacağız. Ve
bu kavga, artık hiçbir yaranın açılamayacağı
günlere değin sürecek.
AKP'nin
Saldırı Furyası Adana'da Protesto Edildi
Dün sabah saatleriyle gerçekleştirilen
saldırı furyasında BDP Adana Yüreğir ve Seyhan
İlçe binası ve Mersin il ve ilçe binalarına
yapılan baskınlar dün ve bugün yapılan kitlesel
basın açıklamalarıyla protesto edildi. Adana
Yüreğir ve Seyhan ilçe binalarına yapılan baskında
hardisklere ve dergilere el konuldu. Mersin
il ve ilçe binalarına ve evlere yapılan eş zamanlı
baskında 1 kişi gözaltına alındı. Gerçekleştirilen
bu saldırganlığı protesto etmek için 13 Ocak
ve 14 Ocak günü saat 12.30'da Adana BDP İl binası
önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. Açıklmada;
"AKP'nin bu saldırıları halkımızı sindirmeye
ve gözdağı vermeye yöneliktir. BDP milletvekillerine,
il ilçe binalarına ve evlere yapılan bu baskınlar
kürt halkını teslim almaya yöneliktir. Halkın
temsilcileri asla teslim alınamayacaktır. Bedeli
ne olursa olsun mücadelemiz sürecektir"
ifadelerine yer verildi. Daha sonra söz alan
BDP Muş Milletvekili Demir Çelik ise; Son üç
yıldır devam eden bu saldırı ve tutuklama furyasında
dün yapılan operasyonla da 33 insanımız gözaltına
alınmıştır. Yapılan bu keyfi ve pervasız saldırılara
Kürt halkı asla boyun eğmeyecektir. Her türlü
zulme rağmen özgürlüğün sesi yükselmiştir, yükselecektir."
dedi. Halkların kardeşliği vurgusunu da yapan
Demir Çelik, "bu saldırılara, zulme, tutuklamalara
karşı ezilen halklar kararlı bir duruşla geri
püskürtecektir" dedi. "Baskılar bizi
yıldıramaz, Yaşasın halkların kardeşliği"
sloganların atıldığı eyleme EÖC, İHD, ESP ve
EĞİTİM-SEN de destek verdi.
|
Münih'te
Roboski Katliamını Protesto Mitingi
27 Aralık 2011'de sömürgeci
faşist devletin Uludere'nin Roboski köyünde
savaş uçaklarının bombardımanıyla gerçekleştirdiği
katliamla 35 köylünün katledilmesi 7 Ocak 2012'de
Almanya'nın Münih kentinde bir mitingle protesto
edildi.
Miting, Kürt yurtseverlerinin
yanı sıra, Alman sosyalist gruplarının (SDAJ,
ALM) ve Türkiye devrimci ve sol hareketinden
EÖC ve DIDF'in katılımıyla düzenlendi. Bu katliamın
bir kaza sonucu gerçekleşmediği, Kürt ulusuna
gözdağı vermek amacıyla yapılmış planlı bir
eylem olduğu ifade edildi.
Alman silah endüstirisinin
en önemli müşterilerinden birinin faşist TC
olduğu, halkı katleden silahların satışının
yapılması ve bu satışların finanse edilmesi
yoluyla Alman devletinin de katliamda payının
olduğuna vurgu yapıldı.
"Almanya Finanse
Ediyor, Türkiye Bombalıyor", "Kürdistan'daki
Katliamlar Dursun" "Yaşasın Enternasyonal
Dayanışma", "Şehit Namırın" sloganlarını
türkçe, kürtçe ve almanca atarak kitle öfkesini
alanlara taşıdı. EÖC Avrupa İnisiyatifi'nin
katilama ilişkin yayınladığı bildiri de alanda
dağıtıldı.
Miting planlandığı
gibi yapılarak sona erdi.
Bildirinin
Türkçesinin PDF format için tıklayın
Bildirinin
Almancası (Deutsch) PDF format için tıklayın
|
Öldürmekle
Bitiremeyeceksiniz!
27 Aralık günü TC Devleti
katliamlar zincirine bir halka daha ekledi.
Şırnak'ın Uludere İlçesi, Roboski köyünde kaçakçılık
yapan, yaşları 15 ila 19 arasında değişen, çoğu
lise öğrencisi 35 genç, savaş uçaklarının bombardımanıyla
katledildi. Silahları yoktu. Yıllardır yaptıkları
şeyi yapıyorlardı. Ortada yeni olan bir şey
yoktu. Yeni olan şey kan dökmekten başka yapacak
bir şeyi kalmamış bir devletti. Katliamdan sonra
on yıllar geçip de bir valinin-kaymakamın TV
ekranlarında birşeyler itiraf etmesini beklemek
istemeyen, tepkisini hemen gösteren kitleye
polis saldırmakta gecikmedi. İstanbul'daki protesto
gösterileri gaza boğuldu ve çok sayıda gösterici
gözaltına alındı.
İstiyorlar ki seyirci kalalım tüm bunlara. Hayır,
ne sıranın bize gelmesini bekleyeceğiz, ne de
katliamların sürmesine seyirci kalacağız. Varlığı
katliamlar üzerine kurulu bu sistemi yerle bir
edene kadar mücadele edeceğiz. Kimsenin özrü,
yargılanması bizi ikna edemez. Hak ettikleri
neyse onu da biz vereceğiz. Kimseden bir şey
istemiyoruz. Adaleti bu topraklarda ancak adil
olanlar gerçekleştirecektir. Ve onlar, öldürmekle
bitmez, bitmedi, bitmeyecek.
|
Nato
ve Füze Kalkanına Karşı Yürüdük
NATO ve Füze Kalkanı Karşıtı
Birlik olarak, emperyalizmin ortadoğudaki saldırgan
politikalarını ve özelde Suriye üzerine geliştirilen
savaş çığırtkanlığı ile bunun yerli şakşakçılarını
protesto etmek ve kurulmaya başlanan füze kalkanına
dur demek için 25 Aralık 2011 pazar günü saat
16.30'da İstanbul Şişli Meydanı'nda buluşup
AKP Şişli İlçe Başkanlığına bir yürüyüş gerçekleştirdik.
Nato ve Füze Kalkanı Karşıtı Öğrencilerin de
desteklediği yürüyüş boyunca "Emperyalizme
Kalkan Olmayacağız!", "Siyonizme Kalkan
Olmayacağız!", "Kahrolsun Emperyalizm
Yaşasın Mücadelemiz!", "Yaşasın Halkların
Kardeşliği-Biji Bratiya Gelan!", "Emperyalistler
İşbirlikçiler 6. Filoyu Unutmayın!", "Katil
ABD İşbirlikçi AKP", "Emperyalizm
Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak!",
"Savaşa Değil Eğitime Bütçe!", "Parasız,
Bilimsel Anadilde Eğitim!" sloganları atıldı.
AKP Şişli İlçe binasının önünde gerçekleştirilen
basın açıklamasında ise füze kalkanı ekseninde
emperyalizme yapılan uşaklık teşhir edilirken,
son günlerdeki devletin faşist saldırıları da
protesto edildi. Suriye'ye yönelik savaş çığırtkanlığının
da teşhir edildiği eylemde devletin Kürt politikasındaki
çıkmazın Suriye savaşıyla örtülemeyeceğine dikkat
çekildi. Basın açıklaması sırasında da sloganlarını
yineleyen kitle, yine sloganlarıyla eylemini
sonlandırdı.
|
Özgür
Gündem Gazetesi İle Dayanışma
Emek ve Özgürlük Cephesi
ve Barikat Dergisi olarak geçtiğimiz günlerde
birçok çalışanı gözaltına alınan ve bunlardan
36'sı tutuklanan Özgür Gündem, Dicle Haber Ajansı
çalışanlarıyla dayanışmak amacıyla Özgür Gündem
Gazetesine bir ziyaret gerçekleştirdi. 24 Aralık
cumartesi gerçekleşen destek ziyaretinde devrimci
dayanışma duygularını ifade eden Emek ve Özgürlük
Cepheliler, dayanışma amacıyla ertesi gün gazete
satışı yapacaklarını ifade ederek ziyaretlerini
sonlandırdılar.
Ertesi gün EÖC önlükleriyle
ve "Özgür Basın Susturulamaz", "Tutuklu
Gazeteciler Derhal Serbest Bırakılsın"
sloganlarıyla İstanbul İstiklal Caddesinde gazete
satışına çıkan Emek ve Özgürlük Cepheliler beklenenden
kısa bir sürede ellerindeki tüm gazeteleri tükettiler.
Özgür Gündem satışının ardından tekrar gazeteyi
ziyaret eden Emek ve Özgürlük Cepheliler, dayanışmalarının
bundan sonra da değişik biçimlerde süreceğini
ifade ederek ayrıldılar.
|
Özgür
Basın Susturulamaz!
20 Aralık İstanbul, Ankara,
İzmir, Adana, Diyarbakır ve Van'da düzenlenen
operasyonlarla Özgür Gündem, DİHA, ANF, Etkin
Haber Ajansı ve Etik Ajans çalışanı 37 gazetecinin
gözaltına alınması, aynı gün İstanbul'da düzenlenen
bir yürüyüşle protesto edildi. Taksim Tramvay
durağında biraraya gelen kitle "Özgür Basın
Susturulamaz", "Kurtuluş Yok Tek Başına
Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz", "Biji
Bıratiya Gelan", "Kürt Türk Ermeni
Yaşasın Halkların Kardeşliği", "Kürdistan
Faşizme Mezar Olacak", "Faşizme Karşı
Omuz Omuza" sloganlarını atarak Galatasaray
Meydanı'na doğru yürüyüşe geçti. Sanatçı Ferhat
Tunç'un da aralarında bulunduğu kalabalık yürüyüş
kolu Galatasaray Meydanı'na geldiğinde bir basın
açıklaması gerçekleştirerek bugün yaşanan gözaltı
saldırısı kınandı.
Son günlerde Kürt
ulusuna yönelik topyekün bir saldırı başlatan
devletin böylesi bir operasyonu kimseyi şaşırtmadı.
Çemberini giderek genişleten ve birçok devrimci
grubu da kapsayan operasyonlar zincirinine rağmen
yukarıda da görüldüğü gibi ne susan var, ne
de sinen. Özgür Gündem Gazetesi bombalandığında,
okurları, dağıtımcıları ve çalışanları katledildiğinde
susmadı ki şimdi sussun. Varsın oligarşi tüm
gücüyle yeni saldırılara imza atsın. Yüreği
özgürlük ateşiyle yananların sesini hiç bir
güç susturamayacak.
|
Alp
Ata Yoldaşımızı Mezarı Başında Andık
19 Aralık Katliamı sırasında
Ümraniye Hapishanesinde 22 Aralık günü katledilen
Alp Ata Akçayöz yoldaşımızı mezarı başında anmak
için 18 Aralık günü Maltepe Beşçeşmeler Kültür
ve Sanat Derneği önünde buluşarak mezarlığa
giden Emek ve Özgürlük Cepheliler, anmaya saygı
duruşu ile başladılar. "Alp Ata Yoldaş
Ölümsüzdür!", "Yaşasın Devrimci Kurtuluş
Mücadelemiz!", "Alp Ata Yaşıyor Yaşanacak!",
"Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!", "Yaşasın
19 Aralık Direnişimiz!" sloganlarının atıldığı
anma Alp Ata Akçayöz yoldaşımızı tanıtan ve
19 Aralık Katliamının politik boyutlarına değinen
bir metnin okunmasıyla
devam etti. Sloganların eşlik ettiği metnin
okunmasının ardından hep bir ağızdan Cephe Marşı
okundu. "Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor"
türküsü ile sona eren mezar anmasının ardından
topluca Beşçeşmeler Kültür ve Sanat Derneği'ne
geçildi.
Alp Ata Akçayöz yoldaşımızın
annesinin hazırlamış olduğu yemeğin yenilmesinin
ardından söyleşi bölümüne geçildi. Söyleşide
ilk olarak söz alan Ümit Efe, hücre tipi cezaevlerinin
ortaya çıkış sürecini ve dünyadaki değişik uygulamalarını
anlattı. Özellikle Batı Almanya'daki RAF tutsaklarına
uygulanan ağır tecrit uygulamalarına değinen
konuşmada, bunun toplumu teslim almaya yönelik
bir politik saldırı olduğu vurgusu yoğun olarak
işlendi.
Ardından söz alan Hasan
Yüksel ise 19 Aralık sürecinde Ümraniye Hapishanesinde
yaşananları anlattı. Direnişin F tiplerinde
de devam ettiğine dikkat çeken konuşmada, yanlızlaştırma
saldırısının dışarıdakileri de tehdit ettiğine
dikkat çekildi.
Daha sonra söz salona
bırakıldı ve iki konuşmacının ardından soru-cevap
tarzı diyaloglarla yaşamın tecritleştirilmesine
karşı örgütlenmenin önemine vurgu yapıldı.
Devrimci dayanışmanın
güzel bir örneğini veren Kutup Yıldızı müzik
grubunun verdiği küçük ama oldukça doyurucu
ve nitelikli müzik dinletisiyle anma etkinliğimiz
sona erdi.
|
İzmir ve İstanbul'da
19 Aralık Protestoları
*Yenilendi*
Adana
Bundan 11 yıl önce yaşanan devletin
adına "Hayata Dönüş" adı verdiği
katliam Adana'da devrimci kurumların bir araya
gelerek yaptıkları basın açıklamasıyla protesto
edildi. 19 Aralık günü saat 18.00'de İnönü
Parkı'nda "19 Aralık katliamını unutmadık,
unutturmayacağız" pankartı arkasında
bir araya gelen kitle ilk olarak katledilen
28 devrimci tutsak nezdinde devrim ve sosyalizm
mücadelesinde yitirdiklerimiz adına bir dakikalık
saygı duruşunda bulundu. Saygı duruşunun ardından
ortak basın metni okundu. Açıklamada şunlara
değinildi;“Eşi benzeri görülmemiş bu zindan
katliamının adına hayata dönüş operasyonu
dediler. Aslında hayata dönüş operasyonu değil
tam bir yok etme operasyonuydu. Ancak 28 devrimci
tutsak vahşice katledilse de devrimci irade
teslim alınamadığı gibi, 4 gün boyunca Mahirler'den,
Denizler'den, İbrahim Kaypakkayalar'dan devralınan
direniş geleneğini devam ettirip gelecek kuşaklara
miras bıraktılar. Direniş ateşi F tiplerine
tutsakların atılmasıyla söndürülemediği gibi
daha bir harlandı ve süren ölüm oruçlarında
122 devrimci tutsak şehit düştü.”
Devlet politikası haline gelen tecrit ve izolasyona
derhal son!
Dönemin Bakanlıklarının açık beyanları ve
raporlardaki sonuçlarla, katliamın devlet
nezdinde niyet, amaç ve arzusunun ispatlanarak
“hukuk devleti” TC'nin suçluları hala yargılamadığına
dikkat çekilen açıklamada gerçek sorumluların
biran önce yargılanması gerektiği vurgulandı.
Adli veya siyasi ayrımı yapmadan bütün tutuklu
ve hükümlüler için insan onuruna saygı gösterilmesi,
hiçbir tutuklu ve hükümlünün tecrit ve izolasyon
koşullarında tutulmaması, hapishanelere giremeyen
Kürtçe yayınların tutsaklara verilmesi, hapishanelerin
sivil izlemeye açık olması, tutuklu ve hükümlülerin
savunma, şiddete maruz kalmama, sağlık, eğitim,
beslenme, aileleriyle ve genel olarak dış
dünyayla iletişim haklarına saygılı olunması
gibi taleplerin dile getirildiği açıklamada
son olarak “Katliamın gerçek sorumlularının
açığa çıkarılarak haklarında idari ve yargısal
soruşturulmalar açılıp cezalandırılmaları
için mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğimizi
buradan bir kez daha haykırıyoruz.” denildi.
Eylem “Devrimci irade teslim alınamaz”, “Devrim
şehitleri ölümsüzdür”, “İnsanlık onuru işkenceyi
yenecek”, “Yaşasın devrimci dayanışma”, “Faşizme
karşı omuz omuza”,"Tecrit ölümdür, tecride
son!" sloganlarının atılmasıyla son buldu.
ESP, BDSP, İHD ve DHF'nin örgütleyicisi olduğu
eyleme Emek ve Özgürlük Cephesi'nin yanı sıra
ÖDP, Emek Partisi, HDK, Eğitim-Sen, Halkevleri
ve Türkiye Gerçeği de katılım gösterdi.
İzmir
19 Aralık katliamı,
İzmir'de devrimci kurumlar tarafından düzenlenen
ve Emek ve Özgürlük Cephesi'ninde katıldığı
bir yürüyüş ve basın açıklaması ile protesto
edildi. 18 Aralık 2011 pazar günü Karşıyaka
dolmuş duraklarından saat 14.00'te başlayan
yürüyüş, Karşıyaka çarşı girişinde okunan
basın açıklaması ile sonlandırıldı. Yürüyüş
sırasında "Katil Devlet Hesap Verecek",
"Kahrolsun Faşizm Yaşasın Mücadelemiz",
"İçerde Dışarda Hücreleri Parçala"
"Yaşasın Devrimci Dayanışma", "19
Aralık Katliamını Unutma Unutturma",
"Devrimci İrade Teslim Alınmaz"
sloganları atıldı.Okunan basın açıklamasında
"dün olduğu gibi bugün de direnenler
geleneğin bayrağını elden düşürmeyecek ve
bunca baskı ve zora karşı yılmadıklarını haykırmaktan
vazgeçmeyecektir. 19-22 Aralık katliamında
ateş altında dahi marşlarını söylemekten yılmayan
ve halaya duran devrimci irade teslim alınamayacağını
bir kez daha tarihe yazmasını bilecektir'e
dikkat çekildi. Basın açıklamasından sonra
okunan şiir ve Avusturya işçi marşının hep
beraber söylenmesinin ardından 19 aralık günü
Buca Cezaevi önünde yapılacak eylemin çağrısı
ile eylem sonlandırıldı.
Alınteri, BDSP,
DHF, Devrimci Hareket, ESP, Kaldıraç ve Partizan'ın
düzenlediği eyleme Emek ve Özgürlük Cephesi,
Köz ve DİP destek verdi.
İstanbul
19 Aralık Katliamını
protesto etmek için TUYAB, TUAD ve İHD Cezaevi
Komisyonu'nun ortak olarak düzenlediği yürüyüş,
19 Aralık günü saat 18.00'de, Tünel'den başladı.
"19 Aralık'ı Unutma Unutturma!",
"Anaların Öfkesi Katilleri Boğacak!",
"İçerde Dışarda Hücreleri Parçala!",
"Devrimci İrade Teslim Alınamaz!",
"Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur!",
"Yaşasın 19 Aralık Direnişimiz!",
"Katil Devlet Hesap Verecek!", "Zindanlar
Yıkılsın Tutsaklara Özgürlük!", "Tecrit
İşkencesine Son!", "İnsanlık Onuru
İşkenceyi Yenecek!", "Devrimci Tutsaklar
Yalnız Değildir!" sloganlarının atıldığı
yürüyüş boyunca ajitasyonlar çekildi ve 19
Aralık Katliamında şehit düşenlerin adları
sayıldığında tüm kitle "yaşıyor"
diye haykırdı. Yer yer ajitasyonlar için duraklayan
yürüyüş korteji Taksim Meydanı'na geldiğinde
basın açıklaması için ilk sözü İHD İstanbul
Şubesi Başkanı Abdülbaki Boğa aldı.
Daha sonra eyleme
destek vermek için gelen sanatçı Pınar Sağ
kısa bir konuşma yaptı. Ardından ortak basın
metninin okunmasına geçildi. Basın metninde
büyük bir titizlikle hazırlanan katliamda
yaşananlar bir kez daha anımsatılırken, yargı
sürecindeki skandallar da bir kez daha teşhir
edildi. Gerçekte var olmayan isimlerin adıyla
imzalanmış tutanaklardan, bambaşka yerlerde
görevli askerlerin sorumlu tutulmaya çalışılmasına
varana kadar devletin bir çok kepazeliğinin
teşhir edildiği basın açıklaması, aradan ne
kadar zaman geçerse geçsin katillerin peşinin
bırakılmayacağına yapılan vurgularla sona
erdi.
Basın açıklamasının
okunmasının ardından Adalılar Müzik Grubu,
19 Aralık için besteledikleri şarkıyı seslendirdi.
Ardından tüm kitleyi birlikte okumaya çağırdıkları
Çav Bella şarkısını seslendiren Adalılar müzik
grubunun minik dinletisiyle protesto eylemi
sona erdi. Eyleme düzenleyen kurumların yanı
sıra Emek ve Özgürlük Cephesi, Halkevleri,
Emekçi Hareket Partisi ve Kaldıraç da destek
verdiler.
|
Barikat'ın
Yeni Sayısı Çıktı
Barikat'ın yeni sayısı çıktı.
Öncelikli olarak yaşanan gecikmeden dolayı tüm
okurlarımızdan özür dileriz. Bu gecikmenin bedeli,
gündemi biraz geriden takip eden bir sayı oldu.
Seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı tablo gibi
bir yazı her ne kadar geç de olsa günümüzde,
güncelimizde yaşanan gelişmelere dair ufuk açıyor.
Bir sonraki sayımızda yayınlanacak olan yazının
devamında bu tablo karşısındaki duruşumuzu ifade
etmeye çalışacağız. Kürt ulusal sorunu ve bununla
bağlantılı olarak birlik sorununa değinen yazılarımızın
yanı sıra bir önceki sayımızda yayınlamaya başladığımız
Program Devrim ve Demokrasi başlıklı yazımızın
ikinci ve son bölümünü de bu sayımızda bulabileceksiniz.
Ahmet Saner ve Kadir
Tandoğan yoldaşlarımızın avukatı Nebi Barlas
ile yaptığımız röportajı da kısaltarak okurlarımıza
sunuyoruz. Bu kısaltmadan da tahmin edilebileceği
gibi yazı yoğunluklu bir sayı oldu 63 (2) sayımız.
İyi okumalar dilerken tüm okurlarımızın eleştiri,
öneri ve katkılarını beklediğimizi bir kez daha
yineliyoruz. Yeni sayımızın yazıları arşivimize
yüklenmiştir. Kapak resminin üzerine tıklayarak
ulaşabilirsiniz.
|
Füze
Kalkanına Karşı
Yürüyüş!
Malatya'nın
Kürecik Beldesinde kurulması planlanan füze
kalkanı, İstanbul
Kadıköy'de düzenlenen bir yürüyüşle protesto
edildi. 16 Ekim 2011 pazar günü Nato ve Füze
Kalkanı Karşıtı Birlik tarafından düzenlenen
yürüyüşe Emek ve Özgürlük Cephesi de katıldı.
Saat 13.30'da Kadıköy Altıyol'dan başlayan yürüyüş
boyunca "Emperyalizme Kalkan Olmayacağız",
"Siyonizme Kalkan Olmayacağız", "Emperyalistler,
İşbirlikçiler, 6.cı Filoyu Unutmayın",
"Yaşasın Halkların Kardeşliği", "Biji
Bıratiya Gelan", "Katil ABD İşbirlikçi
AKP", "Emperyalizm Yenilecek, Direnen
Halklar Kazanacak", "Katil ABD, Uşak
AKP" sloganları atıldı. Yine yürüyüş boyunca
"Emperyalizme, Füze Kalkanına, Emperyalist
İşgale, Emperyalist Üslere" şeklindeki
anonslara kitle "Hayır" diye haykırarak
yanıt verdi. Altıyol'dan Kadıköy Meydanı'na
kadar yolu trafiğe kapatarak yürüyen kitle,
burada Eminönü-Karaköy İskelesi'nin önünde bir
basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasında
füze kalkanına karşı yürütülecek bir mücadeleyle
bu emperyalist oyunun bozulabileceğine vurgu
yapılırken füze kalkanı projesinin arkasındaki
gerçekler de teşhir edildi. Basın açıklamasının
ardından sloganlar yinelendi ve bu defa mikrofonu
Grup Yorum Korosu aldı. Yoğun yağışa ve aynı
gün gerçekleşen Avrasya Maratonu nedeniyle İstanbul'daki
birçok anayolun kapalı olmasından kaynaklı ciddi
ulaşım sorunlarına rağmen önemli bir kitlesellik
kaybı gerçekleşmeden kotarılan eylem, böylece
sona erdi. Eyleme Emek ve Özgürlük Cephesinin
yanı sıra BDSP, ESP, Halk Cephesi, Kaldıraç,
EHP, Devrimci Hareket, Ürün Sosyalist Dergi,
Partizan, DHF ve PDD katıldı.
|
Suzan
Zengin'i Unutmayacağız
Suzan Zengin'i
Unutmayacağız.
Suzan Zengin, 12 Ekim 2011 günü aramızdan ayrıldı.
Geçirdiği kalp ameliyatının ardından girdiği
yoğun bakım ünitesindeki yaşam savaşını yitiren
Suzan Zengin, kısa bir süre önce tamamen düzmece
gerekçelerle tutuklanarak haksız yere cezaevinde
tutulmuştu. Bir çok ölüm insanın içini acıtır;
Aramızdan ayrılanların geride bıraktıkları,
onları yeniden yaşama katar, yaşatır. Aramızdan
ayrılan bir çok önemli çalışmaya emek katmış
bir devrim emekçisiyse onun yokluğu eksikliği
daha da içimizi acıtır.
Suzan
bir devrimciydi bir devrimci gazeteciydi, insan
hakları savunucusuydu. Siper arkadaşı ve çok
iyi ve güvenilir bir dosttu.
Sivaslı
bir ailenin altı kızından biri olan Suzan Zengin,
52 yaşındaydı. 10 yaşında gittiği Almanya'da
18 yıl kaldı. Eğitimini sürdürürken göçmenlerin
sorunlarıyla ilgilendi. Bekir Zengin ile evliliğinden
iki çocuğu oldu. 'Kıbrıs Elen Edebiyatı', 'Selanik
Öyküleri', 'Süryani Halk Öykü ve Türküleri'
gibi birçok antolojiyi Türkçeye kazandıran Zengin,
hapishanede Tessa Hoffmann'ın 'Birinci Dünya
Savaşı ve Sonrasında Anadolu Hıristiyanlarının
Sürgün, Kıyım ve Tasfiyesi' kitabını baskıya
hazırlamıştı. Bilinen çalışmalarının yanı sıra
mütevazi ve sesiz ama çok önemli çalışmalara
imza attı. Ulrice Mainhoff'un Dava dosyasını
Türkçeye çevirerek izolasyon mantığının arkasındaki
gerçeklerin anlaşılmasında son derece önemli
bir katkısı oldu. İnsan Hakları Derneği Cezaevi
Komisyonunda yürüttüğü çalışmalar, hak arama
mücadelesinde önemli bir emek sürecidir.
Umut
yayıncılık bünyesinde gazetecilik yaptı 28 Ağustos
2009 tarihinde gözaltına alınarak tutuklandı.
Haksız bir tutuklama olduğunu bildiren defalarca
mektuplar yazdı, muhalif gazetecilerin cezaevinde
yaşadığı haksızlıkları dile getirdi ve kendine
karşı uygulanan keyfiyet baskı ve yasaklamaları
dile getirdi. Sağlık sorunları ve tedavisinin
engellenmesi ile ilgili kamuoyuna duyarlılık
çağrıları yaptı ve sesini duyurmaya çalıştı.
Sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilmesi
gerekirken kelepçe ile muayene edilmek istendiği
için defalarca tedavisi engellendi. Yargılandığı
mahkeme tarafından 11 Haziran 2011 tarihinde
serbest bırakıldı.
Cezaevinde
engellenen tedavisi nedeniyle biriken sağlık
sorunları ilerlemişti ve geçirdiği kalp ameliyatı
sonrası bir daha yaşama dönemedi.
Suzan
Zengin en kötü koşullarda bile emeğini esirgemeden
inandığı değerler için dik duran yaratıcı bir
devrimciydi. Kendi yaşamını her zaman ikinci
plana atan bir tercihi baştan yapmıştı. Fakat
onu öldüren aramızdan erken alan devletin imha
ve inkara dayalı uygulamaları oldu. İnsan hayatını
hiçe sayan hapishane politikaları onu aramızdan
alan yolu ördü.
Suzan
Zengini unutmayacak mücadelemizde yaşatacağız.
|
Ankara
Mitingi Coşkulu Geçti!
DİSK,
KESK, TMMOB, TTB'nin düzenlediği "İnsanca
yaşamı savunmak için eşit, özgür, demokratik
bir Türkiye!" mitingi 8 Ekim 2011 cumartesi
günü, Ankara'da yapıldı.
Türkiye'nin bir çok
ilinden sendika ve meslek odalarının kaldırdığı
otobüslerle sabah saat 8.00 sularında Ankara
tren garında buluşuldu. Katılımın yüksek olduğu
miting için yürüyüşü saat 11.30 gibi başladı.
Yürüyüş boyunca son günlerdeki gözaltı ve tutuklamalar
protesto edilirken devrimci tutsaklara özgürlük
sloganları sıkça atıldı. Kıdem tazminatı ile
ilgili sloganlarda atılan sloganlar arasında
başta gelenlerdendi. Miting alanına varıldığında
Grup Bandista şarkılarıyla coşkulu bir karşılama
yaptı. Sıhhıye meydanında emekçilerin, işçilerin,
öğrencilerin sesleri, sloganları yükseldi. Mitingte
diğer bir çok devrimci yapı ile birlikte yerini
alan Emek ve Özgürlük Cephesi yürüyüş boyunca
ve alanda "emperyalizm yenilecek direnen
halklar kazanacak, kahrolsun faşizm, faşizme
karşı tek yumruk tek barikat, tek yol devrim,
özgür ülke insanca yaşam istiyoruz, yaşasın
Devrimci Kurtuluş mücadelemiz, Mahir Hüseyin
Ulaş Kurtuluşa kadar savaş, katil ABD Ortadoğudan
defol" sloganlarıyla ve Özgür Bir Ülke
İnsanca Yaşam pankartıyla yerini aldı. Saat
12.30 gibi başlayan ve 12 Eylül cuntası tarafından
idam sehpasında katledilişinin yıldönümüne denk
gelen mitingde Necdet Adalı, kürsüden yapılan
bir anonsla selamlandı. Çeşitli konuşmacıların
ardından miting, Grup Kibele'nin konseriyle
sona erdi.
|
Didar
Abla
Mezarı Başında Anıldı
1 Eylül
2011 Perşembe günü saat 13.00'da Feriköy mezarlığında
Didar Şensoy'un ölümünün 24. yılında Emek ve
Özgürlük Cephesi bir anma gerçekleştirdi. Didar
Şensoy nezdinde tüm devrim ve sosyalizm mücadelesinde
yaşamını yitirenler için yapılan bir dakikalık
saygı duruşunun ardından, sloganlarla devam
eden anmada Emek ve Özgürlük Cephesi'nin açıklaması
okundu. Daha sonra Didar Ablanın mücadele arkadaşlarından
olan Hatun Ana kısa bir konuşma yaptı. Hatun
Ana Didar Ablaya duyduğu özlemi, onun mücadeledeki
kararlılığı, azmi ve direnişini anlatırken duygulu
anlar yaşandı. Daha sonra 12 Eylül döneminde
cezaevinde bulunan bir yoldaşı söz alarak; 12
Eylül faşizminin işkencehanelerinde ve cezaevlerinde
Didar Şensoy'un "direnin aslanlarım!"
diyerek şiarlaşan sözünün kendileri için bir
moral ve güç kaynağı olduğunu ifade etti. Anmaya
katılan gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren'in
yakın akrabası bir dostumuz 12 Eylül döneminin
tüm baskı ve zulmüne karşı, devrimci dayanışmanın
en güzel, en somut örneği olan Didar Abla'nın
bu mücadelesinin asla unutulmaması gerektiğine
vurgu yaptı. O'nu kaybetmiş olmanın burukluğu
ve kararlılık duygusunun birarada yaşandığı
anma eylemi sloganlarla sona erdi... Aşağıda
Emek Ve Özgürlük Cephesinin anmada okunan metni
yer almaktadır...
BASINA VE KAMUOYUNA
Yine
Didar Ablamızla beraberiz. Onun öğrencisi
olmanın, onun yoldaşı olmanın gururu ve
onuruyla geliyoruz buraya.
Didar
Ablamız 1934 yılında Yugoslavya'da dünyaya
gelmiştir. Çocukluk yılları Hitler'in ordularının
saldırılarına, işgalin insanlık dışı ağır
koşullarına, işkencelere, katliamlara olduğu
kadar, 2. paylaşım savaşı sonrası devrimci
bir hükümetin kurulmasına da tanık oldu.
Sosyalist paylaşıma dayalı devrimci kültürü,
sonunda öğretmenliğe varan eğitim süreciyle
daha o yıllarda kazandı. Daha sonra ailesiyle
birlikte Türkiye'ye geldi. Ve kardeşi Hasan
Şensoy'un tutuklu olduğu süreçte gelen 12
Eylül cuntasıyla başlayan süreç, onu cezaevi
önlerinin militan ve örgütleyici kadını
haline getirdi.
12
Eylül faşist cuntasının her alanda olduğu
gibi cezaevlerinde de devrimcileri sindirme
ve yok etme politikaları alabildiğine pervasız
bir şekilde sürdürülüyordu. Tecride ve işkencelere
karşı bir avuç tutsak yakını o günlerin
karanlığında cezaevlerinin dışarıdaki sesi
soluğu olmuşlardı. En önde ise sevgili Didar
Ablamız vardı; "direnin yiğitlerim,
direnin aslanlarım" sözü tutsak devrimcilerin
moral kaynağı olmuştu. Onun bu mücadelesi
bir süre sonra öğrenci eylemleriyle, işçi
direnişçileriyle buluşmuştur. Nerede bir
eylem olsa Didar Şensoy oradaydı.
Sadece
kendi kardeşinin değil, direnen tüm tutsakların
ablasıydı. Bir kadındı o aynı zamanda… güzel,
bakımlı. Karanlıkta bir ışıktı o. İnsanların
sokağa bile çıkmaktan korktuğu o günlerde
bir avuç tutsak yakınıyla birlikte faşizme
karşı direnişin simgesi olmuşlardı. Gittikleri
her yere sevgiyle çoğalan, sevgiyle büyüyen,
direnci ve savaşı çoğaltan bir anlam katıyorlardı.
Didar
Abla 1 Eylül 1987'de cezaevlerindeki işkencelere
karşı topladıkları imzaları büyük bir yürüyüşle
Ankara'ya teslim etmek için gitmişlerdi.
Bu eylemde polis saldırısı esasında şeker
komasına girerek yaşamını yitirdi. Onun
en büyük arzusu 12 Eylül karanlığına karşı
bir yürüyüş gerçekleştirmekti Onun ölümü
direnişin, cesaretin simgesi ve yanıtı oldu.12
Eylül karanlığını delen en büyük, kitlesel
eylemle uğurlandı. Onun uğurlanışı bile
12 Eylül faşizminin yarattığı korkunun karşısına
bir dikiliş oldu.
Bugüne
baktığımızda, aradan geçen bunca yıl sonra;
demokrasi, insan hakları gelişiyor söylemlerine,
safsatalarına rağmen değişen bir şey olmadığını
biliyoruz. Hala cezaevlerinde devrimci tutsaklar
işkence görüyor, tecrit altında tutuluyor,
ağır hasta tutsaklar tahliye edilmiyor.
Kürt
Ulusuna dönük imha ve inkar politikaları
devam ediyor. Devlet yeni bir savaş konseptiyle
dağları, köyleri bombalıyor, sınır ötesi
harekat yapıyor ve sivil insanları, bebekleri
öldürüyor, katlediyor!
İşçilerin,
emekçilerin kırıntı halindeki hakları bile
ellerinden alınarak, açlığa, yoksulluğa
mahkum ediliyorlar. En ufak bir hak istemine
gaz bombaları altında azgınca saldırılıyor…
Ne için yargılandığını bile bilmeden insanlar
yıllarca cezaevinde tutuluyor.
İşte
bütün bunlara karşı Didar Ablamızdan aldığımız
güçle, onun direnciyle mücadele edeceğimize
bir kez daha söz veriyoruz. Ondan öğrendiklerimizi
yaşayarak-yaşatarak… direnerek…
Zafere
kadar, daima!
Didar
Abla Yaşıyor, Yaşanacak!
Yaşasın
Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz!
EMEK
VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİ |
|
TSK
Kandil'i Değil İnsanlığı Bombaladı
İşte Sonucu!
Günlerdir TSK savaş uçakları
bir yerleri bombalıyor. Boyalı basın "terörle
mücadele" diye tüm bunları allayıp pulluyor.
Peki orada ne oluyor? İşte fotoğraftaki manzara
ne olup bittiğine dair tartışmasız bir kanıt
ortaya koyuyor. Libya'ya, Afganistan'a, Irak'a
demokrasi götürenlerin bir numaralı işbirlikçisi,
aldığı dersi çok iyi uyguluyor. 21 Ağustos günü
yapılan hava saldırısının sonucunda aynı aileden
dördü çocuk 7 kişi yaşamını yitirdi. Çocuklardan
biri sadece altı aylıktı. Fotoğrafa iyi bakın.
Bu devletin ne olduğunu, günlerdir neler yaşandığını
ve hangi yalanların ortalıkta kol gezdiğini
anlatmak için başka bir şeye gerek yok.
|
|
|
|
|
|