İki
gündür İstanbul gaza bulanıyor, iki gündür sokaklar
polis tarafından cehenneme döndürülüyor ve iki
gündür olup bitenler hakkında halka yalan söyleniyor.
Emperyalist haydutluk şebekeleri olan IMF ve DB'nin
İstanbul'da yaptıkları zirveye karşı protestolar
iki gün boyunca sürdü. Onlarca yaralı, yüz elliye
yakın gözaltı bu iki günün bilançosudur.
Devrimciler haftalardır açıkça ilan ettikleri
gibi emperyalist hırsızlara İstanbul'un dikensiz
gül bahçesi olmadığını gösterdiler. Bunu yapacaklarını
hiç gizlemediler; gizleme gereği duymadılar; çünkü
hırsızlara karşı direnmeyi meşru bir hak olarak
gördüler. 6 Ekim sabahında da ortada en küçük
bir muğlak durum yoktu. Polis devrimci güçlerin
bu soygun toplantısına müdahale etmek istediklerini
biliyordu ve bu oyunda aldıkları rol emperyalist
efendilerini korumaktan ibaretti. Daha yürümeye
bile başlamayan kitlenin üstüne vahşice saldıran
ve en küçük bir uyarı olmaksızın gaz bombalarını
kullanmaya başlayan polis, yaptığı görevin üstünü
örtmek için iki gündür yalanlar yayıyor, işbirlikçi
medyaya bu yönde haber ve görüntüler geçiyor.
Dünyanın her yerinde burjuva basın yalan söylemekle
görevlidir. Ancak, Türkiye'nin emperyalist uşağı
medyası kadar uydurma haber yapan bir başka ülkenin
medyası yoktur. İki gündür yayılan iğrenç yalanlar
bunun örneğidir.
"Taksim'deki basın açıklaması sırasında ara
sokaklardan molotof atıldığı" söyleniyor
örneğin; hiç utanmadan söylüyorlar bunu!
Oysa polis, basın açıklaması henüz bitmişken,
hiçbir sertlik yokken bilerek ve isteyerek saldırmış
ve ortalığı cehenneme çevirmiştir. Ayrıca basın
açıklaması yapılan yere ara sokaklar açılamaktadır,
söylenen fiziki olarak da olanaksızdır.
"Kalp krizinden ölen kişinin eylemcilerin
yolu kapatması yüzünden hastaneye yetiştirilemediğini"
söylüyorlar; hiç utanmadan söylüyorlar bunu!
Oysa panik ve telaş içindeki polis söz konusu
kişinin bindirildiği taksiye yol vermemiş, ambulans
geldiğinde ise kapıyı açamadıkları için vatandaşı
karga tulumba bir durumda bütün tıp kurallarını
ihlal ederek ambulansa çuval gibi atmışlardır.
Söylenenlerin tam tersine iki gün süren olaylar
boyunca eylemciler, ufukta bir ambulans görüldüğü
anda yolu mutlaka açmışlardır.
"Eylemcilerin her yere ve her dükkana saldırdığını"
söylüyorlar; hiç utanmadan söylüyorlar bunu!
Oysa kontrol dışı durumlar tartışılır olmakla
birlikte eylemler sırasında özellikle banka şubelerinin
hedef alındığı bilinmektedir. Tersine önüne gelene
saldıran ve olaylarla ilgisiz bir yığın insanı
hedef alan, insanları yakaladıktan sonra ağzına
biber gazı sıkan polistir.
"Sabrı taşan vatandaşların göstericilere
meydan dayağı attığı" söyleniyor; hiç utanmadan
söylüyorlar bunu!
"Vatandaş" dediklerini devrimciler tanıyor;
AKP binalarında ve faşist kurumlarda yuvalanan
ve polisin desteğinden güç alarak hareket eden
sefil güruhların "vatandaş" diye sunulması
son derece alçakça bir yalandır. Tersine çoğu
yerde halktan insanlar devrimcilere yardım etmiş
ve polisin terörünü protesto etmiştir.
Ve daha bir sürü yalan!
Bütün bu yalan rüzgarlarının arasında ise tek
bir gerçek var: İstanbul, "yumuşak başlı
bir şehir olmadığını" emperyalist efendilere
göstermiştir! İki gün boyunca devrimciler, emekçiler,
sokak sokak direnmişler ve ellerinden geleni yapmışlardır.
Ve polis, bütün vahşetine rağmen direnişçilerin
güncü kıramamıştır!
Hiçbir yalan bu gerçeğin üstünü örtemez!
2009 yılının 6-7 Ekimi, İstanbul'un emperyalistlere
direndiği bir gün olarak tarihe geçmiştir. Emek
ve Özgürlük Cephesi bu sürece emeği geçen herkesi
kutlamaktadır.
Emek ve Özgürlük Cephesi, bütün gözaltıların
derhal serbest bırakılmasını ve 6-7 Ekim olaylarını
yaratan Vali ve Emniyet Müdürü'nün istifasını
istiyor.
Emek ve Özgürlük Cephesi, bütün medya kuruluşlarını
devrimcilere ve halka dil uzatmamaları için bir
kez daha uyarıyor.
Yaşasın 6-7 Ekim
Direnişi!
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!
7 Ekim 2009
Emek ve Özgürlük Cephesi
|