Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Dosya

 
 
 

Mahir ve Devrim
VI. Bölüm

Şahin ŞİMŞEK

E- MAHİR VE İKİ TAKTİK
Mahir, KESİNTİSİZ DEVRİM (1)'de, Lenin'in ve özellikle İKİ TAKTİK eserinin
önemini çok net kavramıştır. Bundan dolayı, İKİ TAKTİK için özel bir bölüm, 1905 DEVRİMİ VE LENİN'in ÖNGÖRDÜĞÜ DEMOKRATİK HALK DEVRİMİ (BY: Sf:75 ile 281) bölümünü ayırmıştır. Bu bölüm, Leninist devrim teorisinin köşe taşları ve Rus devriminin izlediği rota açısından son derece önemli ve özet bilgileri içerir: dahası, bu temelde dogmatiklerle, H. Kıvılcımlı ve M. Belli ile Mahir hesaplaşır.
Mahir, bir kez daha Leninist kesintisiz devrimin temel unsurlarını İKİ TAKTİK'e dayandırarak özetler:
"1) Emperyalist düzende, tarihi ileriye götüren lokomotif proletaryadır. Bu yüzden Rus liberal burjuvazisi, artık tarihi kaçırmıştır. Burjuva devriminin önderi, sonuna kadar tek devrimci sınıf olan proletaryadır." (Bütün Yazılar, Sf:275)
Bunu, İKİ TAKTİK'den yaptığı alıntı ile destekler.
"2) Demokratik halk devriminin temel güçleri işçiler, köylüler ve şehir küçük burjuvazisidir." (a.g.e. Sf:275)
Bunu, yine İKİ TAKTİK'ten yaptığı alıntı ile destekler.
"3) Devrimci temel güç birliği işçi-köylü ittifakıdır." (a.g.e. Sf:276)
Ve, yine bunu Lenin'den yaptığı alıntılarla destekler.
Tüm bunlar, dönemin en canlı tartışması ile birleşir.Yani, Rus devriminin rotası nedir? devrimde sınıflar nasıl mevzilenmiştir? DEVRİM ŞEHİRDEN KIRA DOĞRU BİR ROTA TAKİP EDECEKTiR, alt başlığı (Sf:277) bu sorunun yanıtıdır. KURULACAK OLAN İKTİDAR TEMEL GÜÇLERİN İKTİDARI OLACAKTIR: İŞÇİ VE KÖYLÜ DEVRİMCİ DİKTATORYASI " (Sf :278) alt başlığı ise, demokratik devrim sonrası, Çarlık üzerinde kesin zaferin garantisi olan iktidarın niteliğini, Lenin tarafından 1905 BDD'de geliştirilen, "Proletarya ve Köylülüğün Devrimci Demokratik Diktatörlüğü" kavramını ele alır.
Bu dönemde, Lenin'e ve onun temel eseri olan İKİ TAKTİK'e dogmatik yaklaşanlar hiçte az değildir. Eğer bunlarla sağlıklı bir hesaplaşma yapılamazsa, Marksist yöntem ustaca kullanılamazsa, dogmatizmin zincirleri ile eller bağlanmış olur.
Mahir, kendi elini kendi bağlamaz: bundan dogmatizmle hep mesafelidir, onun tam karşısında yerini alır. Konuya ilişkin şu sözler dogmatizmle mesafeyi gösterdiği gibi, somut bir gerçeği de ifade etmektedir.
"Oysa Marksist-Leninist kesintisiz devrim teorisi, İKİ TAKTİK'teki formülasyonundan günümüze kadar hayatın çeşitli değişiklikleri karşısında değişmiş, yeni deneylerden zenginleşip derinleşmiştir. İçinde bulunduğumuz dönem, kapitalizmin bunalımının başlangıç dönemi değildir. Türkiye'de Çarlık Rusya'sı gibi dünyanın 5-6 büyük sömürgeci ülkesinden bir tanesi değil, tam tersine emperyalizmin işgali altında bir yarı-sömürgedir.
Marksist-Leninist sürekli devrim teorisini, İKİ TAKTİK'teki formülasyonla sınırlandırıp dondurmak, onu her dönem için geçerli evrensel bir model olarak alıp, ülkenin sınıfsal orjinalitesine uygulamaya kalkmak (...) kişiyi sağ sapma içine sokar" (B.Yaz: Sf: 280)
Gerçeklerde budur… 1905 BDD'de Çarlık Rusya'sında "siyasal hedef olan Demokratik Cumhuriyet" her ülkede, her koşulda temel siyasal hedef olamaz. 1905 BDD sürecinde savunulan kapitalizmin özgür gelişimi her koşulda savunulamaz. Eğer, somut gerçekler dikkate alınmazsa, "eski formüller" ile yetinilirse, bizzat Ekim Devrimi döneminde olduğu gibi, BDD "tamamlanması" beklenirse, bir devrim koşullarında kapitalizmin özgür gelişimi savunulursa, buna paralel proletaryanın güçleneceği ütopyasına saplanılırsa, tıpkı Kamenev ve Zinovyev'in yaptığı gibi, kişi sağ sapma içinde olur, hatta, yeni bir çağ açan Ekim sosyalist devrimine karşı burjuva saflara kişi sürüklenir.
Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz ama devrimci pratik ile doğrulanmayan devrimci teori soyuttur. Sınıf savaşımı içinde biçim alan devrimci pratik, bir çok açıdan devrimci teori için zengin sonuçlar çıkarır, böylece devrimci teorinin yaşamın canlı pratiğini sürekli aydınlatması sağlanır. Devrimci pratik, dünyayı değiştirme eylemidir ve bununda en önemli aygıtı, proletarya için, proletaryanın en yüksek örgüt biçimi olan proletarya partisidir.
Farklı devrim anlayışına sahip olanların farklı örgüt/parti anlayışına ulaşacakları açıktır veya tam tersi, farklı örgüt/parti anlayışı farklı devrim anlayışına yol açar, onu temsil eder. "Dünyayı ayrı yorumlayanların, değiştirme araçlarının da ayrı olacağı açıktır" (M. Çayan)
1905 BDD sürecinde, Bolşevik partinin devrim anlayışı ile menşevik partinin
devrim anlayışı, bu temelde taktikleri temelden farklıdır. Bu doğaldır çünkü, her iki kanat, Rus devrimini Jakoben/Bolşevik kanadı ile Jironden/Menşevik kanada farklı sınıfların özlem ve taleplerini yansıtmaktadır. Ve biliniyor RSDİP içinde, bolşevik-menşevik ayrışması, 2. parti kongresinde, 1903 yılında yaşanmıştır. 1905 BDD bu ayrışmanın tozu dumanı içinde ortaya çıkmıştır. Bu açıdan, 1905 BDD ele alınırken, bu tarihsel ayrışmayı bir yana atmak, soruna eksik yaklaşmaktır.
Biz, bu çalışmamızda bu ayrışmanın, 1903 yılında yaşanan, ama uluslararası bir boyutu olan, tüm Rus devrimi tarihinde izleri olan bu ayrışmanın, bolşevik-menşevik ayrışmasının tüm yanlarını ele almayacağız. 2. parti kongresi öncesi "birleşmek için ayrışmak" anlayışından hareketle, bütünsellikten uzak bir tablo gösteren partiyi bütünsel bir noktaya getirmek için Lenin, "Ne Yapmalı"yı (1902)'de kaleme alır bu eser 2. kongrede etraflıca tartışılır. Ancak, buna rağmen 2. kongrede ayrışma kaçınılmaz olur; Lenin, bunu "Bir Adım İleri İki Adım Geri" (1904'de) eserinde etraflıca inceler. Bu açıdan her iki eser, sadece bir dönemi açıklamakla kalmaz, aynı zamanda, Leninist parti anlayışının temellerini atar; ve tam bu noktada bize önemli bir miras oluştururlar. Leninist parti için, böyle bir partinin bütünlüğü için, her iki eser vazgeçilmez bir öneme sahiptirler: her bir Devrimci Kurtuluşçu bunları devrim kavgasında özümlemek zorundadır. Bu notu düşerek devam edelim.
Mahir, devrim anlayışı ile örgüt/parti anlayışı arasındaki kopmaz bağı çok net gördüğünden, bu dönem için, ayrıca, "Ne Yapmalı" ve "Bir Adım ileri İki Adım Geri" eserlerine dayanarak, bu ayrışmayı incelemiştir. "BOLŞEVİKLERİN VE MENŞEVİKLERİN PARTİ ANLAYIŞLARINDAN NE KADAR BÜYÜK" alt bölümü (B.Yaz: Sf:270 ile 275) buna ayrılmıştır.
Ancak, daha da önemli yan var. Mahir'in yönü geleceğe, değiştirme eylemine yöneliktir. Bundan, onun yaptığı, sadece, bu dönemin iki temel anlayışını ele almak değil, bundan devrim için, attığı adımlar için sonuç/ders çıkarmaktır"
Mahir, Leninizm'in ruhunu yakalamıştır, ona sıkı sıkı sarılır. Burada bir dönemi incelerken, Marksist yöntemi ustaca kullanır, ve ihtilalci sonuçlar çıkarır ve bunu ayakları havada, kuru sözcüklerle değil, nesnel-somut olgulara dayandırır. Marks ve Engelsin devrim teorisi için, "ekonomik ve sosyal determinist yön, volantirist yöne nazaran daha ağır basar" sonucunu çıkarır, bu doğrudur. Emperyalist dönemin Marksizmi olan Leninizm için ise, "Leninist teori ise, politikanın, ekonomiye oranla belirleyiciliği ağır basmaktadır. Yani ihtilalci inisiyatif temeldirler ve oportünizmin çarpıtmasını sanki önceden görür ve ekler: "Temel olması tek başına belirlemesi demek değildir." (Bütün Yazılar Sf:271)
Mahir, bir noktada durmaz, o devrimci teorinin gitmesi gereken en son noktaya kadar, yaşamla bağlar kurarak götürür. "Teori gridir, ama yaşam ağacı hep yeşildir" (Lenin) Dünya devrim pratiği, Ekim Devrimi ile birlikte, hızla doğuya kaymaktadır. Marks ve Engels döneminde, Almanya, İngiltere vb. ülkelere gözler çevrilirken, şimdi gözler doğuya, Çin'e, Hindistan'a vb. ülkelere çevrilmiştir. Ve, devrim doğuya, sömürge ve bağımlı ülkelere kaydıkça, özellikle köylü sınıfların rolü buna paralel artmakta, devrim, bir ayaklanma ile değil, uzun süreli bir silahlı savaşımla zafere ulaşmaktadır" Buradan, uzun süreli bir halk savaşından bir sonuç çıkarmak gerekirse, konuya paralel olarak o da şudur; "devrim teorisinde volantirist yönde daha ağır basan (Bütün Yazılar Sf:272/5-no'lu dipnot)
Mahir'in Leninizm adına çıkardığı sonuç budur, devrimin volantirist yanı, ihtilalci yanı ön plandadır.
Mahir'i Mahir yapan, THKP-C'yi özgün ve önemli yapan da budur. Ve oportünizm tüm oklarını Mahir'e, parti çizgimize çevirmesi de bundandır.
Devrimin ihtilalci inisiyatifi, en somut biçimde, Leninist partide cisimleşir. Ve bu örgüt yatay-amorf-demokratik-kitle-muhalefet örgütü değil, demokratik-merkeziyetçilik ilkesi üzerinde yükselen savaş örgütüdür. Mahir, bu örgütün/partinin karakterini çok net kavrar ve şu doğru tanımı yapar; "Bu örgüt yarı-askeri nitelikte olan bir örgüttür. Yani, demokratik-merkeziyetçilik ilkesinde demokratik yan değil de, merkeziyetçi yanı ağır basmaktadır." (Bütün Yazılar Sf:272)
Ama, bu sözlerin devamında, bu nitelikteki bir örgütün/partinin "burjuva demokrasisi olmayan bütün ülkeler için geçerlidir" (Bütün Yazılar Sf :272) diyerek, Leninist parti modelinin kapsamını daraltmıştır: bu anlamda da, böylesi bir sonuca ulaşması yanlıştır. Yani, Leninist parti anlayışı, devrimin volantirist yanının ön planda olduğu gerçeği ile sıkı sıkıya bağlıdır ama, bunun "burjuva demokrasisinin olup" veya "olmaması" ile bir ilgisi yoktur. Burjuva demokrasisi olan ülkelerde, devrimin determinist yanının ağır basacağı, burjuva demokrasisinin olmadığı ülkelerde ise, ihtilalci inisiyatifin ağır basacağı elbet doğru değildir. Devrim doğuya, sömürge ve bağımlı ülkelere kaydıkça, ihtilalci inisiyatifin önem kazanacağı açıktır ama bu Leninist bir partinin en temel ilkesi olan demokratik-merkeziyetçiliğin burjuva demokrasisi olan ülkeler için "geçersiz" olduğu sonucunu doğurmaz.
Leninizm: volantirizmdir, iradeciliktir, ihtilalciliktir ve Leninist parti bunun cisimleştiği canlı bir organizmadır. Emperyalizm, tüm dünya çapında devrimin nesnel koşullarını yaratır; bu anlamda, devrimin volantirist yanı, tüm dünyada ön plandadır. Ve Leninist partide, bunun bir ifadesi olarak, "burjuva demokrasisi olan" veya "olmayan" ülke ayırımı yapmaksızın tüm ülkeler için, tüm ülkelerin proletaryasını kurtuluşa taşıyan bir niteliğe sahiptir. Elbette, devrim farklı ülkelerde farklı bir yol izleyecektir, İleri kapitalist ülke devrimleri ile sömürge ve bağımlı ülke devrimleri birbirinden farklıdır. "Zaten, Leninizm, her ülke için geçerli bir devrim reçetesini öngörmez, o somut koşulların somut tahlili sonucu, farklı biçimlerin yaşanacağını söyler."
Mahir'in bu yanlış? sonucu ile daha önce ele aldığımız "proletaryanın siyasi kitle partisi" kavramını birlikte düşünürsek ileri kapitalist ülkeler için P.Lüksembourgcu bir anlayış, geri bırakılmış ülkeler için Leninist bir anlayış sonucu veya yorumu pekala mümkündür. Ama bu doğru değildir"
Leninizm ve Leninist parti anlayışı, tüm ülkeler için geçerlidir, proletaryanın, dünyayı değiştirmede en önemli silahıdır.

F- SAVAŞ YILLARI VE DEVRİM TEORİSİ
Öncelikle ifade edelim, savaş yıllarında Lenin'in kaleme aldığı makale ve yazılar, kesintisiz devrim açısından son derece önemlidir. "AVRUPA BİRLEŞİK DEVLETLERİ ÜZERİNE", "PROLETARYA DEVRİMİNİN ASGARİ GÖREVLERİ", "SOSYALİST DEVRİM VE ULUSLARIN KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI", "MARKSİZMİN BİR KARİKATÜRÜ VE EMPERYALİST EKONOMİZM" çalışmaları özel olarak anılması gerekir...
Ancak, biz, daha öncede işaret ettiğimiz gibi Leninist devrim teorisinin temellerini oluşturan, 1915 yılına ait üç makaleyi öncelikle ele alacağız: bunlar, "RUSYA'NIN YENİLGİSİ VE DEVRİMCİ KRİZ", "BAZI TEZLERİ" ve "DEVRİMİN İKİ ÇİZGİSİ ÜZERİNE"dir.
İnceleyelim.
RUSYA'NIN YENİLGİSİ VE DEVRİMİ KRİZ, birinci Emperyalist paylaşım savaşı koşullarında, bu savaşın yarattığı "devrimci kriz" koşullarında yazılan bir makaledir: burada Rus proletaryasının görevleri ve bunun dünya devrimi perspektifi ile özellikle Avrupa proletaryası ile ilişkisini ele alır.
Biliniyor, devrim, ancak bu toplumsal eylemin maddi koşullarının olgunlaşması ile mümkündür: bundan, toplumsal bir devrim için, toplumsal alt-üst oluşun koşullarının, yani devrimci bir krizin oluşması zorunludur. Ve, bir emperyalist paylaşım savaşı, bu devrimci krizin tüm koşullarını yaratıyor. Ancak devrim için, böylesi bir devrimci krizin olması, sorunun bir yanıdır: ve emperyalist paylaşım savaşı içinde, bu nesnel olguyu bir çok kesim tespit edebilir. Marksizm, bu tespitle yetinemez; daha ileri ve somut görevleri önüne amaç olarak koyar. "Rusya'da devrimci krizin varlığını artık herkes görüyor. Fakat onun anlamını ve bundan çıkan proletaryanın görevlerini herkes doğru anlamıyor..." (Lenin). Ve, ekliyor Lenin, "Tarih tekerrür gibi: 1905'te olduğu gibi..."
1905 döneminde, "İKİ TAKTİK" ve diğer yazılarında Lenin'e dayanarak konuyu incelemiştik. Burjuva demokratik devrimini yapmamış bir ülkede, Çarlık Rusya'sında, bir devrimci kriz döneminde, Japon-Rus savaşı döneminde, proletarya BDD görevlerini omuzlar ve devrimi sürekli kılar. Ancak, bu BDD, Avrupa'da gündemde olan sosyalist devrimi ateşler; iktidarı ele alan Avrupa proletaryasının yardımıyla Rusya'da sosyalist devrim tamamlanır-işte 1905 BDD sürecini de Leninist devrim formülü budur.
Hemen belirtelim. 1905 BDD süreci ile 1915 Paylaşım Savaşı koşulları elbet aynı değildir. Rusya için, her iki dönemde de savaş söz konusudur, ama Emperyalist paylaşım savaşı, tüm Avrupa'yı sarmıştır. Bu anlamda da, devrimci kriz, tüm Avrupa'da, dünyada nesnel olarak mevcuttur. Savaş, kitlelerin demokratik taleplerini büyütmüş: savaş, açlık, yıkım vb. devrimin koşullarını oluştururken, kitlelerde demokratik esinler uyandırmıştır. Bu, 1905'le kıyaslanırsa, 1915'li yıllarda, Avrupa'da devrimci dalganın büyümesine yol açmış, özellikle Alman devrimi başta olmak üzere, Macar vb. devrimler büyük bir gelişim içindedir. Ancak, bu gelişimin önünde, en önemli engel, 2.Enternasyonal'de ifadesini bulan oportünizmdir; bunun sosyal-şovenizmle bütünleşmesidir. Devrimci gelişme, Avrupa ile sınırlı değildir. 1905 BDD rüzgarı Asya toplumlarına sıçramış Çin, İran, Türkiye, Hindistan vb. ülkelerde burjuva demokratik hareketler yeni kanallar açmıştır.
İşte bu ortamda, tıpkı 1905'te olduğu gibi, Lenin, devrim anlayışını iki temel noktada toplamıştır. Nedir bu; Rusya için sosyalist devrimin "önsözü" olan BDD ve Avrupa için ise sosyalist devrim. Devrimci kriz, her iki devrimi, Rusya'da BDD'ni, Avrupa'da ise sosyalist devrimi harmanlayacak, birbirine destek sunacak, birbirini besleyecektir"
"... Emperyalist savaş Rusya'daki devrimci krizi, burjuva demokratik devrim temelindeki krizi, Batı'da gelişen proleter, sosyalist devrimle birleştirmiştir. Bu bağ öylesine dolaysızdır ki, şu ya da bu ülkede devrimci görevlerin hiçbir tekil çözümü mümkün değildir: Rusya'da burjuva-demokratik devrim bugün artık Batı'daki sosyalist devrimin sadece önsözü değil, aynı zamanda ayrılmaz bir bileşenidir". "(Lenin, S. Eserler-5:Sf: 161)
1915'te, bir Emperyalist paylaşım savaşı koşullarında, Lenin'in ifadesi ile, "görevin ikinci bölümü", yani Rusya'da BDD yükseltilmesi ve böylece Avrupa'da proleter devrimin ateşlenmesi güncel görev haline geldi.
"Yaşam öğretiyor, diyor Lenin, yaşam, Rusya'nın yenilgisinden geçerek Rusya'da devrime gidiyor ve bu devrimden geçerek, bu devrimle bağıntılı olarak Avrupa'da iç savaşa gidiyor. Yaşam bu yolu tuttu..." (S. Eserler-5: Sf:164)
Elbette böylesi bir koşulda, devrim dalgasının yükseldiği koşulda görevleri çok net ele almak gerek. Oportünizm ve sosyal şovenizm devrimin önünde en ciddi engeldir. Bundan dolayı, oportünizme ve sosyal şovenizme karşı mücadele vermek bir zorunluluktur: "bu mücadele olmadan kitlelerin devrimci bilincini geliştirmek imkansızdır." (Lenin) Bunun yanı sıra, kitle mücadelesinin önünü açmak için, net somut şiarları benimsemek, kitleleri bu şiarlar etrafından örgütlemek gereklidir. Yani, "devrimin net şiarlarıyla" örneğin, "monarşinin yıkılması, Cumhuriyetin kurulması, büyük toprak mülkiyetine el konması ve sekiz saatlik iş günü.." (Lenin) şiarlarını, BDD şiarlarını ileri sürmek, bunun etrafında kitleleri örgütlemek."
RUSYA'NIN YENİLGİSİ VE DEVRİMCİ KRİZ makalesinde, Lenin, sorunu, 1915 yılında böyle ele alır.
BAZI TEZLER, aynı perspektifle kaleme alınmıştır, ve dönemin devrim anlayışını somutladığından önemlidir.
Hemen belirtelim, BAZI TEZLER, daha önce incelediğimiz, 1905 dönemine ait tezlerin, yeni koşullarda formüle edilmesidir. Ki, bu tezlerin bazıları ise, 1917 Nisan itibariyle, 1917 Şubat BDD sonrası eskimiştir. Konumuz açısından önemli gördüklerimizi, tezlerin önemli olanlarını ele alalım.
"5) Rusya'da önümüzdeki devrimin sosyal içeriği, ancak proletarya ve köylülüğün devrimci-demokratik diktatörlüğü olabilir. Rusya'da devrim, monarşiye ve feodal çiftlik sahiplerini yıkmadan zafere ulaşamaz. Fakat proletarya köylülük tarafından desteklenmeden bunlar, yıkılamaz. Kırsal nüfusun, "köylü çiftlik sahipleri" ve kır proletaryası olarak ayrılmasında ileriye doğru atılan adım, kırsal nüfusun Markov ve ortakları tarafından ezilmesini ortadan kaldırmamıştır. Eskiden olduğu gibi bugün de kır proleterlerinin ayrı örgütlenmesi zorunluluğunu her halükarda kayıtsız-şartsız savunuruz." (S.Eserler-5: Sf: 166-167)
Sorun burada, tıpkı 1905 BDD'de olduğu gibi ele alınmıştır. Monarşiyi ve feodal çiftlik sahiplerinin iktidarını yıkmak, proletaryanın önderliğinde bir devrimle mümkündür. "Proletaryanın ve köylülüğün devrimci-demokratik diktatörlüğü, devrimin zaferi için elzemdir" devrimin garantisi budur. Bunun için, proletaryanın köylülük tarafından desteklenmesi, köylülüğün devrimci potansiyelinden sonuna kadar yararlanmak vazgeçilmez bir görevdir, devrim için bu zorunludur. Ancak, kırsal alanda, kapitalizmin "Prusya tipi" gelişmesi söz konusudur; bu sınıfsal çözülmeyi hızlandırmaktadır ve tıpkı 1905-1907 BDD döneminde savunulan tarım programında olduğu gibi, "kır proletaryasının ayrı örgütlenmesi" desteklenir.
Bu tezde ifadesini bulan, proletarya ve köylülüğün devrimci-demokratik diktatörlüğü, özgün biçimde 1917 Şubat devriminde yaşandığı için, 1917 Nisan koşullarında, sosyalist devrimin gündemde olduğu koşullarda "eski bolşevik" tez haline dönüşmüştür.
Ayrıca, 1905 dönemi ile 1915 kıyaslarsak, Rusya'da kapitalizm gelişmiştir; bu gelişme kırsal alana yansımıştır. Lenin, "1905-1907 İLK RUS DEVRİMİNDE SOSYAL-DEMOKRASİNİN TARIM PROGRAMI" broşüründe ele aldığı üzere, Rusya'da, "Amerikan tipi" değil, feodal toprak sahiplerinin büyük toprak kapitalistlerine dönüştüğü "Prusya tipi" bir geçiş söz konusudur. Tarımda kapitalizmin gelişmesi, ileri doğru atılan tarihsel bir adımdır "Bu adım, sınıfsal bir bakış açısı ile ele alınırsa, tarımsal alanda sınıfsal ayrışmanın yaşanması, kır proletaryasının gelişmesi anlamını taşımaktadır. Ve, bu koşulda, proletarya partisi, "kır proletaryasını" ayrı örgütlemeyi önüne koyar, yaklaşımını bu sınıfsal ayrışmaya göre biçimlendirir. Ancak, bu gelişme, BDD görevlerini bir yana almak anlamını taşımaz, BDD görevlerine sıkı sıkı sarılıdır -1915'te sorun böyle ele alınır.
"6) Avrupa'da sosyalist devrimi körüklemek amacıyla Rusya'da burjuva demokratik devrimi sonuna kadar götürmek Rus proletaryasının görevidir. Avrupa'da sosyalist devrimi alevlendirmek görevi bugün, Rusya'da burjuva-demokratik devrimi sonuna kadar götürme görevine olağanüstü yaklaşmıştır ama yine de özel ve ikinci bir görev olarak proletaryanın önünde durmaktadır, çünkü
Rusya'daki proletarya ile işbirliği içinde olan çeşitli sınıflar söz konusudur. Rusya'da burjuva-demokratik devrimi sonuna kadar götürme görevi için Rusya'nın küçük burjuva köylülüğü, Avrupa'da sosyalist devrim görevi için başka ülkelerin proleterleri." (a.g.e. Sf:167)
Bir dünya devrimi perspektifi ile -zamandaş bir dünya devrimi değil- sorunun ele alınışı söz konusudur. 1905 döneminde olduğu gibi, Avrupa'da sosyalist devrimi "körüklemek" için Rusya'da BDD "sonuna kadar götürmek". Bunun için, içte, Rusya'da, BDD sürecinde proletarya "küçük burjuva köylülükle" ittifak yapacak, bunlarla yürüyecektir: dışta ise, Avrupa'da ise, sosyalist devrim için, proletarya, Avrupa proletaryası ile ittifak kuracak, onunla yürüyecektir -işte tez budur.
"7) Sosyal-demokratların bir geçici devrimci hükümete demokratik küçük burjuvazi ile birlikte katılmalarını eskiden olduğu gibi uygun görüyoruz, ama şovenist devrimcilerle birlikte değil..." (a.g.e. Sf: 167)
Bu tezde de, sorun, 1905 BDD dönemindeki gibi ele alınmıştır. Ancak, Emperyalist paylaşım savaşı sosyal şovenizmi beslemiş, bunları burjuvazinin yanına itmiştir: bundan böylesi bir ittifakta, bu kesim, sosyal şovenist kesim dışta tutulur. Devrimin ilerlemesi içinde bu zorunludur.
"10) Rus burjuva devriminde proletaryanın önderlik rolünün mümkün olup olmadığı sorununu şöyle yanıtlıyoruz; Evet, eğer küçük-burjuvazi tayin edici anda sola çark ederse mümkündür: ve küçük burjuvazi sadece bizim propagandamız sonucu değil, ekonomik, mali (savaş yükleri), askeri, politik vs. türden bir dizi nesnel faktör tarafından da sola itilmelidir.." (a.g.e. Sf:168)
Küçük burjuvazinin tavrı, Lenin'in ifadesi ile "sola çark etmesi" proletaryanın önderliği ve devrimin zaferi açısından olmazsa olmaz koşuludur. Küçük burjuvazinin devrime katılımı, sadece ve sadece öznel bir talep değil, nesnel bir olgudur. Çünkü, "bir dizi nesnel faktör, küçük-burjuvaziyi devrime yaklaştırır, onu proletaryanın müttefiki yapar. Devrim, böylesi nesnel bir potansiyeli yok sayamaz, bunun üzerinden atlayamaz. Ekim Devrimi pratiği de bu tezi doğrulamıştır...
İşte, Leninist kesintisiz devrim için bir köşe taşı oluşturan, BAZI TEZLER'de sorun böyle ele alınır.
Devam edelim.
DEVRİMİN İKİ ÇİZGİSİ ÜZERİNE adlı Lenin'in makalesi, iki ana konu üzerine oturmuştur.
Birincisi, yukarıda, BAZI TEZLER'de ele aldığımız, Rusya'da BDD ve Avrupa'da ise sosyalist devrim ilişkisi, bu süreçte proletaryanın izleyeceği ittifak politikasıdır. Üç temel şiarla sorun ele alınır: görevler bu temelde belirlenir.
"Bu fiili durumdan proletaryanın görevi apaçık ortaya çıkmaktadır. Monarşiye karşı sınırsız bir cesaretle yürütülen mücadele (1912 Ocak konferansının şiarı, üç temel talep) tüm demokratik kitleleri, yani esas olarak köylülüğü peşinde sürüklemek zorunda olan bir mücadele. Fakat aynı zamanda, şovenizme karşı amansız bir mücadele, Avrupa proletaryasıyla ittifak halinde Avrupa'da sosyalist devrim için mücadele. Küçük burjuvazinin yalpalamaları tesadüf değildir, kaçınılmazdır, onun sınıfsal konumundan kaynaklanır. Savaşın zincirinden boşandırdığı kriz küçük burjuvaziyi-köylülük dahil sola iten ekonomik ve politik faktörleri güçlendirmiştir. Rusya'da demokratik devrimin zaferi için kesin olanağın nesnel zemini burada yatmaktadır. Batı Avrupa'da sosyalist devrim için nesnel koşulların tamamen olgunlaşmış olduğunu burada kanıtlamamıza gerek yok, bunu savaştan önce uygar ülkelerin bütün önde gelen sosyalistleri kabul etmektedir." ( Seçme Eserler-5 Sf:173)
Makalenin ikinci konusu ise, bu perspektifin devamı olarak, Troçkizmin "sürekli devrim" anlayışı ile hesaplaşmadır, onun eleştirisidir.
Lenin, Troçki'nin Parvus ve Rosa'dan ödünç aldığı "sürekli devrim" tezine yönelik olarak, bolşevik-menşevik karışımı bir tez olduğunu ileri sürer: "Bolşeviklerden, proletaryanın kararlı mücadele yürütmesi ve politik iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesi çağrısını alıyor. Menşeviklerden ise köylülüğün rolünün "yadsınmasını..." (a.g.e. Sf:175) Böylece Troçkizmin "sürekli devrim" tezinin iki ayağı, Lenin'in sözleriyle budur.
Elbet, Troçki kendi "sürekli devrim" tezini geliştirirken, kapitalizmin köylülüğü sınıfsal açıdan ayrıştırdığı, ulusal bir devrilin imkansızlığını, burjuva ulusa karşı proletaryanın duruş biçimi vb. ileri sürer. Lenin, bu iddialarla alay ederek şunları söyler:
"... Eğer Rusya'da artık proletarya ile 'burjuva ulus' karşı karşıya duruyorsa, bu şu anlama gelir: Rusya doğrudan doğruya sosyalist devrimin arifesindedir, o zaman (...) 'çiftlik sahiplerinin topraklarına el konulması' şiarı yanlıştır, o zaman 'devrimde işçi hükümeti' değil sosyalist işçi hükümeti söz konusudur: Troçki'de kafa karışıklığının ne ölçülere ulaştığı şu cümleden anlaşılıyor; proletarya kararlılığıyla 'proleter olmayan (!) halk kitleleri'ni de peşinden sürükleyecektir.. Troçki bunu söylerken şunu hiç düşünmemiştir: eğer proletarya, proleter olmayan kırsal kitleleri, çiftlik sahiplerinin topraklarına el koymak için peşinden sürüklenip monarşiyi yıkmayı başarabilecekse, bu tam da Rusya'da 'ulusal burjuva devriminin' tamamlanması, proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü olacaktır" (a.g.e. Sf:174)
1905 ile 1915 yılları arasında sınıf ayrışması hazırlanmış, bundan dolayı, özellikle 1906 yılından sonra, "kır proletaryasının ayrı örgütlenmesinde ısrar edilmiştir. Ancak, bu toplumsal olgu, Troçkizm'e karakterini veren, köylülüğün devrimci rolünün inkarı anlamına gelmiyor. Tam tersine, kırsal alanda çözülen köylülük, proletaryanın önderliğini güçlendiriyor.
Burada karşımıza çıkan "burjuva ulus" kavramı önem kazanıyor: "Burjuva ulus" sosyalist devrimin "arifesidir" . Ayrıca, "proleter" ve "proleter olmayan halk kitlesi", yeni devrime karakterini veren, devrimin temel güçlerini oluşturan sınıf bileşkesi, "burjuva ulusa" karşı değil, çarlığa/otokrasiye karşı burjuva demokratik devrimi tamamlıyor. Yine burada ifade edilen "devrimci işçi hükümeti" ile "sosyalist işçi hükümeti" tamamen birbirinden ayrıdır, birincisi demokratik devrimi formüle ederken, ikincisi sosyalist devrimi formüle etmektedir. Sözü tekrar Lenin'e bırakalım.
"Ve bugün asıl mesele budur. Proletarya iktidarın ele geçirilmesi için, Cumhuriyet için, çiftliklere el konması için, yani köylülüğün kazanılması için, köylülük içindeki devrimci güçlerin tümünün meydana çıkarılması için, burjuva Rusya'nın askeri-feodal "emperyalizmden (Çarlık) kurtulmasına" proleter olmayan halk kitlelerinin katılması için mücadele ediyor -ve mücadele etmeyi acımasızca sürdürecek- ve proletarya, burjuva Rusya'nın çarlıktan, çiftlik sahiplerinin toprak üzerindeki egemenliğinden kurtarılmasından, zengin köylüleri kır Proleterlerine karşı mücadelesinde desteklemek için değil, tersine Avrupa'nın proleterleriyle ittifak halinde sosyalist devrimi gerçekleştirmek için yararlanacaktır." (a.g.e. Sf:174-175)
Rusya'da Burjuva Demokratik Devrim, daha sonra ise, Avrupa proletaryasının desteği ile sosyalist devrim işte 19l5'te kesintisiz devrim tezi budur.
Ancak Troçkizm, içte, Rusya'da BDD "atlaması" tezini savunur: bu yanıyla Leninizm ile Troçkizm tamamen farklıdır.
Anlaşılacağı üzere, savaş yıllarında Lenin, oportünizme karşı yoğun bir mücadele içindedir. Bir yanda, 2. Enternasyonalde ifadesini bulan, ve onun Rusya kolu olan Menşevizme karşı mücadele yürütürken, diğer yandan Menşevik-Bolşevik karışımı tezler savunan, ilkesizliği ilke edinen Troçkizm'e karşı mücadele yürütülmüştür. Troçkizm, konumuz açısından, sosyalist devrim adı altında Marksizmi soldan tahrif etmekte, Menşevizm ise BDD'de, her şeyi, devrimin önderliği dahil her şeyi burjuvaziye bırakmaktadır, bu da Marksizmin sağdan tahrifidir.
Tüm bunlar biliniyor. Ancak, sosyalist devrim savunucusu yerli oportünizm, tam bu noktada, Leninizm'i tahrif ediyor ve "savaş yıllarında Lenin'in sosyalist devrimi savunduğunu ileri sürüyor...Yukarıda ele aldığımız ve dönemin köşe taşı niteliğinde olan yazı ve makalelerde her şey çok açık: bunlar oportünizmin yüzünü kızartacak yazılardır. Dahası var, sadece bu yazılar değil, savaş içinde yazılan, savaş sonrası yazılan bir dizi yazıda, Lenin, sosyalist devrimi hiç savunmamıştır, tam tersine, bu tip sosyalist devrim savunucularıyla -örneğin Kiveski ile emperyalist ekonomizmle- amansız bir savaşım içinde olmuştur.
Ancak, burada şu söylenebilir. Savaş yılları, özellikle Avrupa'da sosyalist devrimi güncelleştirmiştir ve Rusya'da gündemde olan BDD ile Avrupa'da gelişecek olan sosyalist devrim arasında bağları daha da güçlendirmiştir. Bu anlamıyla, savaş yıllarında kaleme aldığı yazılarında Lenin, bu bağı çok daha güçlü vurgulamıştır bu yanıyla da, örneğin İKİ TAKTİK'te, demokratik devrim ile sosyalist devrim arasında mesafe daha kalın bir çizgideyken, incelediğimiz yazılarda bu mesafe daha azdır, iki devrimin bileşkenleri daha yoğun iç içedir. Bu doğaldır; ifade ettiğimiz gibi, devrim ateşi yaygınlaşmıştır, Rusya'da sınıfsal ayrışma hızlanmıştır, proletaryanın devrimdeki rolü çok daha belirgindir vb...
Lenin gerçekçidir, dogmalarla kendi elini kendisi bağlamaz. Ama, köksüzde değildir: düşüncesi sürekli bir gelişim içindedir, ufku hep ileriye açıktır. Bundan, hep somut olgularla ilgilenir, tezlerini bu somut olgulara dayandırır, ancak, yaşam yeni olguları ortaya çıkarmışsa, eski olanla yetinmez, onu bir yana atarak ilerler NİSAN TEZLERİ, bir anlamda bunun ifadesidir.
Lenin'i kavramaya oportünizm, Lenin adına Lenin'i çarpıtmayı meslek edinmiştir.

G- EŞİTSİZ VE DENGESİZ GELİŞME YASASI VE DEVRİM BİÇİMİ
Lenin'in savaş yıllarında kaleme aldığı yazı ve makaleler, Lenin'in düşüncesinde son derece önemli bir yeri tutar. Burada, EMPERYALİZM adlı yapıtı özel olarak anmak gerekir, ama bununla sınırlı değildir. Emperyalist savaş, kapitalizmin en yüksek aşaması olan emperyalizmin tüm niteliklerini ortaya çıkarmış, Lenin bunu doğru biçimde tahlil ederek, devrim teorisine dayanarak yapmıştır.
Lenin'in devrim teorisinde en önemli halkanın birisi, kapitalizmin eşitsiz ve dengesiz gelişim yasasıdır. Bu yasa, 1915 yılında ilk kez ifade edilmiştir ama Lenin'in tüm yapıtlarında, bu yazının izleri vardır. Hatta, hiç kavram olarak ifade edilmese bile, örneğin 1905 BDD sürecinde, daha önce incelediğimiz gibi, Leninist kesintisiz devrim teorisinin dayanaklarından biridir bu yasa. Ancak, formülasyon olarak ilk kez 1915 yılında yazılan bir makalede, AVRUPA BİRLEŞİK DEVLETLERİ SLOGANI KONUSUNDA makalesinde karşımıza çıkar.
İktisadi ve siyasal gelişmenin eşitsizliği, kapitalizmin mutlak bir yasasıdır. Bundan şu sonuç çıkar ki sosyalizmin zaferi, ilkin küçük bir sayıdaki kapitalist ülkede ve hatta yalnızca tek bir kapitalist ülkede olanaklıdır. Bu ülkenin muzaffer proletaryası, kapitalistleri mülksüzleştirdikten sonra ve ülkesinde sosyalist üretimi örgütledikten sonra, öteki ülkelerin ezilen sınıflarını kendine çekerek, onları kapitalistlere karşı ayaklandırmaya özendirerek, hatta zorunluluk durumunda, sömürücü sınıflara ve onların devletlerine karşı askeri güç de kullanarak, kapitalist dünyanın geri kalan bölümünün karşısına dikilecektir..." (TEK ÜLKEDE SOSYALİST DEVRİM Sf. 13)
Aynı formülasyon 1916 yılında kaleme aldığı, PROLETER DEVRİMİN ASKERİ PROGRAMI yazısında da vardır. Aktaralım; "...Çeşitli ülkelerde kapitalizm, son derece farklı bir biçimde gelişir. Ayrıca ticari üretim rejiminde de başka türlü olamaz. Bundan şu kaçınılmaz sonuç çıkar ki sosyalizm, bütün ülkelerde aynı anda zafer kazanamaz. Sosyalizm ilkin bir tek ya da bir kaç ülkede zafer kazanırken öteki ülkeler belli bir süre boyunca burjuva ya da burjuva öncesi ülkeler olarak kalacaklardır..." (a.g.e. Sf. 18)
Yaşam, toplumsal süreç, Ekim devrimi ve sonraki süreç bu sözleri doğruladı. Kapitalizmin eşitsiz ve dengesiz yasası, ilkin emperyalist-kapitalist sistemin en zayıf halkasının kopmasına yol açtı, Ekim devrimi bunun bir ürünü olarak doğdu. Ekim devrimi sadece bir başlangıçtı, sosyalizm bu devrim üzerinde, ilkin tek ülkede inşa edildi. Daha sonra ise, bu sosyalist ülkenin desteği ile sosyalizm, Doğu Avrupa ve Asya'dan yayıldı.
Tam bu noktada şu söylenebilir. 1925 yılında, yukarıdaki formülasyondan hareketle geliştirilen, tek ülkede sosyalizm anlayışı, her ne kadar Stalin tarafından, sosyalizmin inşası için geliştirilmişse de, bunun teorik öncülü Lenin'de vardır, yukarıdaki formülasyon bunun kanıtıdır. Sadece bu formülasyon değil, Ekim devrimi sonrası, bizzat Lenin tarafından sosyalizmin inşasına yönelik tartışma ve uygulamalar tek ülkede sosyalizm için ciddi verilerdir. Lenin'in ölümünden sonra, sosyalizmin inşası ile karşı karşıya olan, bu büyük idealin somutlaştığı bir ortamda, Stalin, Lenin'den hareketle tek ülkede sosyalizm anlayışını geliştirmiştir. Bu anlamda, tek ülkede sosyalizm gerçeğinin bir dizi handikabı doğsa da, teorik olarak, I925'lerde ifade edilen tek ülkede sosyalizm anlayışı doğrudur, Leninist bir tezdir. Ancak, bu bir gerçektir: ama bu gerçeğin teorize edilmesi, dünya devrimi perspektifinden koparılması ve de bu gerçeğin doğurduğu bir dizi açmazın ortaya çıkması sorunun bir başka boyutudur. Konumuz bu olmadığından ve de sosyalizmin sorunları yazılarında ele aldığımızdan bu konuları ele almayacağız.
Devem edelim. Eşitsiz ve dengesiz gelişim yasası kapitalizmin mutlak yasasıdır ve Leninist devrim teorisinin en önemli dayanağıdır. Ancak, burada şu soru sorulabilir; eşitsiz ve dengesiz gelişme yasası, tüm kapitalizme özgü bir yasa mıdır, yoksa, emperyalizm dönemine ait bir yasa mıdır ?
Lenin'in sorunu ele alışını yukarıda alıntıladık. Lenin'e göre, bu yasa "kapitalizmin mutlak yasasıdır".
Stalin ise, sorunu daha çok, emperyalizmle ilişkilendirir, bu dönemde ortaya çıktığını, ifade eder. Stalin, tekelci kapitalizmin temel olgularını, Lenin'e dayanarak ele alıp, "bu yasa bunlardan yola çıkar" diyerek, "emperyalizm koşullarında eşitsiz gelişme"nin olduğunu ileri sürer. (Bkz. Proleter Devrim Teorisi/2.Defter-Sf.70-71-75) .
"BİR KEZ DAHA PARTİMİZDEKİ SOSYAL DEMOKRAT SAPMA ÜZERİNE" adını taşıyan bu makalesinde Stalin, Troçki-Ziyonev muhalefetine karşı kaleme aldığı bu makalede, iki kapitalist ülke arasında farkın eşitsiz gelişme yasası olmadığını vurgular ve şunları söyler: "Ama bundan şu sonuç çıkar ki, emperyalizm koşullarında eşitsiz gelişme yasası ilk kez 20. yüzyılın başında bulunup temellendirildi". (a.g.e. Sf. 76) Ancak, buna rağmen, yine aynı Stalin, Ziyonev'le polemikte, serbest rekabetçi kapitalizm koşullarında eşitsiz ve dengesiz gelişme yasasının "kapitalizmin çöküşünün önemli bir parçası haline gelmediği", "emperyalizm döneminde olduğu gibi olmadığı.." (a.g.e. Sf. 74) vurgularını yapar.
Sonuç olarak, Stalin için şu söylenebilir, Stalin, sorunu zaman zaman muğlak ele almaktadır ama emperyalizm döneminde, bu yasanın çok daha belirginleştiği açıktır.
Bir alıntıda, komünist enternasyonalin programından aktaralım: "kapitalizmin, emperyalizm aşamasında daha da belirginleşen eşit olmayan gelişmesi... (a.g.e. Sf. 91)
Toparlayarak, özetleyelim. Eşitsiz ve dengesiz gelişim yasası kapitalizmin mutlak yasasıdır. Ancak, bu yasa, serbest rekabetçi kapitalizm koşullarında, çok belirgin değildi. Tekelleşme, tekellerin ekonomiye egemen olması, yeryüzündeki tüm kara parçasının emperyalist güçler tarafından paylaşılması bilimsel gelişmenin hızlanması vb. olgularına paralel olarak bu yasa tekelci kapitalizm koşullarında tamamen belirginleşmiştir. Böylece, daha geri bir emperyalist ülke, bu yasa gereği, daha ileri ülkenin teknik ve teknolojisinden de yararlanacak, sıçrama yapmakta, daha ileri emperyalist ülkeye rakip olmaktadır, yeryüzünde tüm kara parçaları paylaşıldığından, bu sıçramalı gelişim, emperyalistler arası çelişkiyi hızlandırmakta, emperyalist savaşların doğmasına yol açmaktadır. İşte emperyalist paylaşım savaşlarının emperyalizm çağında ortaya çıkmasının en önemli nedeni budur, eşitsiz ve dengesiz gelişim yasasının belirginleşmesi, hızlanan pazar savaşımının askeri plana yansımasıdır.
Mahir'in KESİNTİSİZ DEVRİM 1'de, "EMPERYALİST DÖNEM MARKSİZMİNİN DEVRİM TEORİSİ" ana bölümünde şu tanımlaması doğrudur;
"Ve bu gelişmenin doğal sonucu (üretimin yoğunlaşması, tekellerin doğuşu, mali sermayenin oluşması, tüm kara parçalarının paylaşılması, yani emperyalizmin niteliğinin ortaya çıkması-B.N) serbest rekabetçi dönemde belirgin olmayan kapitalizmin dengesiz ve kesimli gelişiminin, bütün çıplaklığı ile ortaya çıkması, iyice belirginleşmesidir". (B.Yaz. Sf . 258)
Emperyalist dönemde belirginleşen eşit olmayan gelişim yasası, emperyalistler arası çelişkiyi büyütmüş ve bu gelişme, bir Emperyalist paylaşım savaşına yol açmıştır. Ekim sosyalist devrimi, bu emperyalist güçler arasındaki çelişkinin açmış olduğu yarıklardan doğmuştur. Ekim Devriminin böyle bir karakteri vardır. Dahası, Ekim devrimi sonrası doğan ilk proletarya devleti, önemli ölçüde varlığını, bu emperyalist ülkeler arasındaki çelişkiye dayanarak, ondan yararlanarak korumuştur. Lenin dönemi Sovyetler Birliğinin dış politikasında bu faktör belirleyicidir. Bu politika Stalin tarafından da yürütülmüştür.
Emperyalist-kapitalist sistem bir dünya sistemidir, yani, kapitalizm tekelci kapitalizme dönüşmesiyle, tüm yeryüzüne yayılmış, tek tek ülkeleri bir zincirin halkalarına dönüştürmüştür. Böylece, artık, "ileri", "kültürlü", "geri", "kültürsüz" vb. ülkeler kavramı veya sorunların tek tek ülkelerde çözümü dönemi kapanmış, başta ulusal sorun gibi demokratik sorunlar olmak üzere tüm sorunlar uluslararası bir karakter kazanmıştır. Bu toplumsal evrim, yani rekabetçi kapitalizmin tekelci kapitalizme dönüşmesi, eşitsiz gelişimin tüm sistemde "nesnel gerçeklik" haline gelmesine yol açmış, böylece sistemde farklı ülke tipleri belirginleşmiştir. "Kapitalizm eşit olarak gelişmez ve nesnel gerçeklik, üst düzeyde gelişmiş kapitalist ulusların yanı sıra ekonomik yönden bir parça gelişmiş ya da tümden gelişmemiş uluslarla karşı karşıya olduğumuz gerçeğidir". (Lenin)
Buradan, elbet, Leninizm'in temel tezlerinden biri olan, devrimin, "ileri", "kültürlü" vb. olduğu ülkelerde değil, toplumsal-sınıfsal çelişkilerin en yoğun olduğu, emperyalist-kapitalist sistemin zincirinin en zayıf olduğu ülkede devrimin olacağı gerçeği sonucu çıkar. Ancak, bunun yanı sıra, ileri kapitalist ülke devrimleri ile bağımlı-sömürge ülke devrimlerinin farklı olduğu gerçeği ortaya çıkar. Lenin, bunu savaş yıllarında, 1916'da şöyle ifade eder:
"Toplumsal devrim, ancak, ileri ülkelerde proletaryanın burjuvaziye karşı iç savaşıyla, gelişmemiş, geri ve ezilen uluslarda, ulusal kurtuluş hareketi dahil, bir dizi demokratik ve devrimci hareketi içinde birleştiren bir çağ biçiminde sökün edebilir." (Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm Sf. 58)
Hiç şüphesiz, 1916 yılında Lenin, eşitsiz ve dengesiz gelişme yasasını bilmektedir -yukarıda bunu aktardık- ama, yine de, bu dönemde, bir Emperyalist paylaşım savaşı içinde, eşit ve zamandaş olmayan ama birbirini izleyecek bir devrimler döneminin başlayacağı, böylece, bir veya birkaç ülkede başlayan toplumsal devrimin, özellikle Avrupa'da, proletaryanın birleşik eylemiyle sosyalizme geçileceği beklentisi vardır. Yukarıdaki sözlerin böyle bir yanı vardır. Dahası, aynı çalışmasında Lenin bunu çok daha net vurgular; "Sosyalizm, bütün ülkelerin değil, ama ülkeler azınlığının, yani gelişmenin ileri kapitalist aşamasına ulaşmış ülkelerin proletaryalarının birleşik eylemiyle gerçekleşecektir." (Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomi Sf: 57)
Burada karşımıza çıkan "toplumsal devrim" kavramı tek başına siyasal bir kavram değildir. Siyasal devrimi de içeren sosyal devrimdir... Eşitsiz ve dengesiz gelişme yasasından hareketle, "toplumsal devrim, bütün ülkeler proletaryalarının birleşik eylemiyle olmaz..." (a.g.e. Sf. 56) der. Böylece "ileri kapitalist" ülkeler için sosyalist devrim; "Gelişmemiş ülkeler ayrı bir konudur (...) Nesnel olarak, bu ulusların önünde henüz başarmaları gereken genel ulusal amaçlar, özellikle demokratik amaçlar, yabancı baskının ortadan kaldırılması amaçları vardır..." (a.g.e. Sf. 57) diyerek demokratik devrim önerilmiştir.
Biliniyor, Lenin, bu bakış açısını, 1917 yılında, bir devrim koşullarında, Ekim devriminin ön gününde kaleme aldığı, DEVLET VE İHTİLAL yapıtında, daha da geliştirmiş ve sosyalizme geçişin farklı biçimlerde olacağını, bu temelde, proletarya diktatörlüğünde farklı biçimlerde somutlanacağını ileri sürmüştür.
Ayrıca, bu bakış açısı, Komünist Enternasyonal tarafından daha da geliştirilmiş, özellikle bağımlı ve sömürge ülkeler devrimi iktisadi evrime paralel olarak, kendi içlerinde farklı biçimler alacağı ileri sürülmüştür, bu ülkeler devrimine özel önem verilmiştir. 1ve 2. Bunalım dönemlerinde sömürge ve yarı-sömürge ülkeler için önerilen MDD ve halk savaşı tezi, bunların bir sonucu olarak doğmuştur. Bu konuya tekrar döneceğiz, bundan şimdilik bu notu düşelim.
Oportünizm, yıllardır, ne zaman devrimin yoluna ilişkin bir tartışma olsa, özünde, ülkemiz geçekliği ile bağdaşmayan "ayaklanma" veya "iç savaş" tezine sarılır, özünde buna da karşıdır, bu yönde ciddi hiç bir adımı yoktur ve sık sık "koşullara göre" sözleriyle politikasızlığını gizler. Oportünizm bir ilke tanımaz, onun ilkesi ilkesizliğidir, o bazen Lenin'den alıntı yapar, ama asıl amaç Lenin'i, Leninizm'i sulandırmaktır. Yukarıda gördük, Lenin ileri kapitalist ülkeler için, sosyalist devrim ve iç savaş önerir. Hiç şüphesiz Lenin'de, örneğin "halk savaşı" yoktur, ama buna da kapalı değildir, zaten olamazda, çünkü, bu tez daha Lenin döneminde somutlaşamamıştır. Ama, ileri kapitalist ülkelerden farklı bir yolun izleneceği çok nettir. Elbette, dünyayı ikiye bölmek ve iki şablonu buraya koymak bizim mantığımız değildir, bizim hareket noktamız hep somut koşulların somut tahlilidir, ülke gerçekleridir. Bu noktada, evrensel paydalarda vardır, özgün yanlarda vardır. Emperyalizme bağımlılık tüm bağımlı ve sömürge ülkelerin ortak paydasıdır, bu halk savaşını zorunlu kılar. Ama, örneğin Çin ile Küba, Küba ile Türkiye, Türkiye ile Kürdistan birbirinden farklıdır, bundan halk savaşları özgün biçimler alır. Ama, oportünizm bunu kavramaz: o, "koşullara göre" genel sözlerinin ardına gizlenir ve ciddi hiç bir devrimci adım atmaz. Lenin'in, yukarıda ele aldığımız tezlerini de hiç kavramaz, çünkü, o Leninizm'in ruhu ile uzlaşmaz bir karşıtlık içindedir.
Herkes kendi bayrağının altına…

H- SAVAŞ VE DEMOKRASİ SORUNU

Emperyalizm, tekelci kapitalizmdir. Kapitalizm üretim ilişkileri, feodalizme karşı ileridir, feodalizm karşısında kapitalizmin gelişmesi tarihsel bir ilerlemedir. Bundan, toplumsal sürecin en dinamik öğesi olan üretim güçlerinin önünde feodalizm bir engel olduğu dönemde, buna uygun düşen kapitalizm ilericidir. Serbest rekabetçi kapitalizm böylesi bir dönemdir ve bu dönemde burjuvazi, tüm toplum adına ilerici bir rol oynamıştır. Ancak, her gelişen güçlenen toplumsal olgu gibi, kapitalizmde, bu sürede kendi zıddını doğurmuş, bir dönem toplumsal gelişmenin önünü açan kapitalizm, bir dönem sonrası, kapitalizmin bünyesinden çıkan tekellerin ekonomiye ve siyasal yaşama egemen olduktan sonrası, toplumsal gelişmenin önünde engel olmuştur. Üretimin toplumsal yapısı ile kapitalist mülkiyetin özel karakteri uzlaşmaz bir niteliğe bürünmüş; böylece, daha ileri bir toplum biçimi olan sosyalizmin maddi koşulları doğmuştur.
Üretimin yoğunlaşması, tekellerin ekonomiye egemen olması, banka ve sanayi sermayesinin kaynaşması yeni bir çağı, emperyalizm çağını başlatmıştır. Artık, kapitalizmin ekonomik temeli tekellerdir. Bu gelişme, doğal olarak, bir dönem burjuvazinin elinde bayrak olan demokrasiden, siyasal gericiliğe doğru bir değişimdir. Emperyalizm hem içte, hem dışta demokrasiyi bir yana atar, onun yerine siyasal gericiliği ikame eder. Serbest rekabetçi kapitalizm koşullarında, toplumsal ve demokratik sorunlar, burjuva demokrasisinin çerçevesinde çözüme kavuşurken, örneğin, ulusal sorun, kilise/din sorunu, siyasal özgürlükler sorunu vb. bu dönemde çözüme kavuşmuş, ve "sınıfsal birliği kurmak şimdi ancak bu ülkelerde olanaklıdır," (Lenin) denilirken koşullar, yani sosyalizmin koşulları doğmuştur. Ancak, tekelci kapitalizm koşullarında, burjuvazi bu misyonunu bir yana atmış, tüm toplumsal ve demokratik sorunların önünü açan değil, önünü tıkayan bir kimliğe bürünmüş, oligarşik bir karakter kazanmıştır.
"Bu yeni ekonominin, tekelci kapitalizmin (emperyalizm tekelci, kapitalizmdir) siyasal üst yapısı, demokrasiden siyasal gericiliğe değişimdir. Demokrasi serbest rekabete tekabül eder. Siyasal gericilik tekele tekabül eder..." (Marksizmin Bir Kari. Emper. Eko. Sf:39)
Ekonomik alt yapıdaki tekelleşme, siyasal üst yapıda, bir "daralma" eğilimi içinde olan burjuva demokrasisi doğurur. Yani, serbest rekabetçi koşullarda tüm burjuvalar için olan demokrasi, tekelci kapitalizm koşullarında, tüm burjuvalar için değil, mali sermaye için, finans oligarşi için bir demokrasiye dönüşür. İster BDD yapmış ülkelerde olsun, isterse de, BDD yapmamış ülkelerde olsun, elbette farklı nitelikte olmakla beraber, emperyalizm demokrasiyi bir kenara atar, onun yerine oligarşiyi ikame eder. "Emperyalizmin, genel olarak demokrasi yerine oligarşiyi koymanın yollarını araması gibi ..." (Lenin).
Siyasal gericilik, tüm burjuva devletlerinde içseldir. İster feodalizme, karşı bir dizi mücadele içinde, burjuva demokratik devrimini tamamlamış ülkelerde olsun, isterse, bu süreci henüz tamamlamamış ülkelerde olsun, siyasal gericilik egemendir. Ancak, BDD tamamlamış, bir dizi demokratik mevziyi kazanmış ülkelerde siyasal gericilik, bu mevzilere fazla dokunamaz ama BDD tamamlamamış ülkelerde siyasal gericilik koyu bir faşizmde ifadesini bulur. Bundan dolayı, her İki ülkede, demokrasi savaşımının amacı ve kapsamı birbirinden farklıdır. Birinci tip ülkelerde, BDD tamamlamış ülkelerde, bu sorun sosyalist devrimle tam bir çözüme kavuşurken, ikinci tip ülkelerde, BDD tamamlamamış ülkelerde demokrasi sorunu demokratik devrimin en önemli öğesini oluşturur.
Ve emperyalist savaş, Lenin'in ifadesi ile monarşi ve cumhuriyeti eşitler; işgal, ilhak, tüm demokratik hakların rafa kaldırılması, amansız bir sömürü eşliğinde devam eder, demokrasi tümden inkar edilir. Ve elbet bu nesnel koşullar, kitlelerde demokratik esintiler doğurur, demokrasi için mücadeleyi önemli kılar.
Ancak, emperyalist savaş, bu yıllarda ekonominin yeni bir biçimini, "emperyalist ekonomizmi"de yaratmıştır. Bu sapmanın, emperyalist ekonomizmin mantığı şudur: emperyalist savaş cumhuriyet ile monarşiyi eşitlemiştir, tüm demokratik hakları inkar eder. Bundan dolayı, ulusların kendi kaderini tayin hakkı dahil, tüm demokratik haklar emperyalizm koşullarında elde edilemez. Sosyalist devrim için böylesi bir "asgari program sosyalist devrim önünde engeldir. Bunun için demokrasi ve demokrasi mücadelesine gerek yoktur, sosyalist devrim tüm bunları çözer. Zaten sosyalizm koşullarında da demokrasi sorunları için mücadele anlamsızdır. İşte, emperyalist ekonomizmin "sosyalist devrim" adına mantığı budur.
Lenin, emperyalist savaş koşullarında bu mantıkla yoğun bir savaşa tutuşmuş, demokrasi, mücadelesinin önemini vurgulamış, sosyalist devrim için bunun zorunluluğunun altını çizmiş, ulusal sorun dahil, tüm demokrasi sorunları için, emperyalizm koşullarında nasıl "elde edilebilirliği" veya "elde edilemezliğini" tam bir netlikle açıklamıştır. 1916 yılında yazdığı "MARKSİZMİN BİR KARİKATÜRÜ VE EMPERYALİST EKONOMİ" broşürü tamda bu mantık ile savaşımı ele alır. Ve bu broşürde şunları söyler: "Genel olarak kapitalizm ve özel olarak emperyalizm, demokrasiyi bir hayal haline getirir ama aynı zamanda kapitalizm, yığınlarda demokratik esinler uyandırır, demokratik kurumlar yaratır, emperyalizmin demokrasiyi yadsımasıyla demokrasi için yığınsal savaşın arasındaki çatışmayı şiddetlendirir. Kapitalizm ve emperyalizm ancak iktisadi devrimle devrilebilir, demokratik dönüşümlerle, en 'ideal' demokratik dönüşümlerle bile devrilemez. Ne var ki, demokrasi savaşımı okulunda okumamış olan bir proletarya, iktisadi bir devrim yapma yetisine sahip değildir. Bankalara el koymaksızın, üretim araçları üzerinde ki özel mülkiyeti kaldırmaksızın kapitalizm yenik düşürülemez. Ne var ki, tüm halkı, burjuvazinin elinden alınan üretim araçlarının demokratik yönetimi için örgütlenmedikçe, emekçi halkın tüm kütlesini proleterleri, yarı-proleterleri ve küçük köylüleri, saflarını, güçlerini, devlet işlerine katılımlarını, demokratik bir biçimde örgütlemeleri için seferber etmedikçe bu devrimci önlemler uygulanamaz..." (M.B.K. ve E. Ekonomizm Sf:20)
Lenin'in bu sözleri önemlidir, bundan ayrıştıralım...
a- Genel olarak kapitalizm ve özel olarak emperyalizm, demokrasiyi bir hayal haline getirir. Emperyalizm, tekelci kapitalizmdir, ve kitlelerin demokratik taleplerine yanıt veremez, siyasal gericilik demokratik hakları budar, onları inkar eder. Ancak, tam da bu inkar eylemi, kitlelerde "demokratik esinler uyandırır, demokratik kurumlar yaratır, emperyalizmin demokrasiyi yadsımasıyla demokrasi için yığınsal savaşım arasındaki çatışmayı şiddetlendirir.
Demek ki: ekonomistlerin düşüncelerinin tersine, "emperyalizmin, demokrasiyi bir hayal haline getirmesi", aynı zamanda demokrasi mücadelesini zorunlu kılar. Ve, bu mücadele, demokrasi mücadelesi, kapitalizmin yıkılmasının önünü açar, bu mücadele olmaksızın kapitalizm yıkılamaz.
b- "Kapitalizm ve emperyalizm ancak İktisadi devrimle devrilebilir", yani kapitalizmi ancak sosyalist bir devrim yıkabilir. Ancak, bu amaca ulaşabilmek için, yani proletarya kendi "iktisadi evrimini" yapabilmesi için, reformist yöntemlerle, "demokratik dönüşümlerle" değil, toplumsal bir devrimle bu başarılabilir. Ve bu amaca ulaşmak için proletaryanın "demokrasi savaşımı okulunda okuması" zorunludur. Proletarya bu demokrasi savaşımı içinde yetişmezse kendi devrimini, sosyalist devrimi yapamaz.
c- Bundan dolayı, proletarya, demokratik tüm sorunlara, özünde başka sınıfların olan tüm sorunlarına sahip çıkarak, başta ulusların kendi kaderini tayin hakkı sorunu olmak üzere, siyasal özgürlükler sorunu, din sorunu, kadın sorunu, insan hakları sorunu vb. tüm sorunlara sahip çıkarak, "bütün demokratik kurumları ve bütün özlemleri, kendi sınıf savaşımında seferber" (Lenin) ederek, demokrasi mücadelesine önderlik eder; demokrasi okulunda öğrenir, demokratik kurumlardan, burjuva demokrasisinin unsurlarından yararlanmamak "oportünizme tümden teslim olmak demektir" (Lenin).
d- Proletaryanın kendi devrimini, sosyalist devrimi yapması için, "iktisadi devrim" için "bankalara el konması", "üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti kaldırması" için, "burjuvaziye karşı iç savaş, mülksüz yığınların mülk sahibi ezenlere karşı, demokratik olarak örgütlenen ve demokratik olarak yönetilen savaşım." (Lenin) zorunludur.
Burada sorun, demokrasi ve sosyalizm ilişkisi sorunu son derece nettir. Oportünizmin tüm "eskimiştir" iddialarına rağmen, bu sorun, yani demokrasi ilk sosyalizm arasındaki ilişki sorunu, Lenin'in "İKİ TAKTİK" eserinde de benzer, aynı biçimde ele alınmıştır, bunu incelemiştik bu notu düşelim.
Yukarıda Lenin'den aldığımız alıntıda, "demokrasi savaşımı okulu" kavramı ile demokrasi mücadelesi veya asgari program kavramları özdeş kavramlar değildir, ancak, bu kavramlar birbirinin de karşısında değildir. Başta, siyasal özgürlükler, ulusların kendi kaderini tayin hakkı, din sorunu, kadın sorunu vb. sorunlar olmak üzere, tüm demokratik haklar, proletaryanın asgari programı içindedir, demokrasi mücadelesi bu siyasal hedefler için yürütülen mücadelenin tümünü kapsar. Bu programın yakın bir amaç olarak belirlenmesi, tüm bunların asgari program çerçevesinde ele alınması, bunun için mücadelenin sürekli kılınması ve bir "mücadele okulu"nun yaratılması, yani demokratik kurum ve mücadele geleneğinin yaratılması bu savaşımda zorunludur. Böylesi bir savaşım olmaksızın, böylesi bir siyasal hedefe ulaşmak mümkün değildir, böylesi bir "demokrasi savaşım okulunda" okumayan proletarya kendi devrimini yapamaz.
Ve burada, altının önemle çizilmesi gereken temel saptama, bu demokrasi mücadelesinin proletaryanın azami programını ifade eden sosyalizm mücadelesinden asla koparılamayacağıdır, sosyalizme ulaşmak için demokrasinin zorunlu olduğudur. Bu mücadele, "demokratik dönüşümler"le zafere ulaşamaz, "demokratik dönüşümler"le sosyalizme ulaşma hayali, Marksistlere değil revizyonistlere aittir. Buradan ayrıca bir sonuç daha çıkarmak mümkündür. Bu Marksistlerin demokrasi sorununu ele alışı düzen içi bir perspektifle, "demokratik dönüşümler" perspektifi ile değil düzen dışı bir yaklaşımla, demokrasi ve demokrasi mücadelesinin sosyalizme başlayan bir yaklaşımla sorunu ele alacağıdır.
Sorun önemlidir, asla üzerinden atlanamaz. Lenin'den aktardığımız iki alıntı sorunu bir kez daha açıklayıcı niteliktedir.
"Bütün 'demokrasi', kapitalizmde ancak çok ufak ölçüde ve yalnızca göreli olarak elde edilebilen "hakların" ilanı ve gerçekleşmesini içerir ama bu haklar ilan etmeksizin, bu hakları hemen şimdi getirmek için savaşım vermeksizin, yığınları bu savaşım ruhuyla eğitmeksizin, sosyalizm olanaksızdır." (a.g.e. Sf.73)
"... Oysa demokrasi almaksızın sosyalizm olanaksızdır. Çünkü: (1) proletarya demokrasi savaşımı içinde, sosyalist devrime hazırlanmadıkça o devrimi yapamaz, (2) utkun sosyalizm, tam demokrasiyi uygulamaksızın, zaferini pekiştiremez ve insanlığa, devletin çözülüp dağılmasını getiremez..." (a.g.e. Sf. 73)
Demokrasi, sınıfsal bir içeriğe sahiptir ve demokrasi sınıfsal baskı ve ayrımı ortadan kaldırmaz, tam tersine bu savaşımı daha açık, net hale getirir. "Marksistler, diyor Lenin, demokrasinin sınıfsal baskıyı ortadan kaldırmadığını bilirler. Demokrasi yalnızca sınıf savaşımını daha doğrudan, daha geniş, daha açık, daha belirgin hale getirir." (a.g.e. Sf.71) ama kapitalizm koşullarında bir kısmı, "çok ufak ölçüde ve yalnızca göreli olarak elde edilebilen demokratik haklar, açık siyasal hedef olarak belirlenip, bunun için savaşım verilmeden, kitleler bu savaşım ruhu ile eğitilmeden, sosyalist devrime bu yoldan hazırlanmadan, proletaryanın kendi devrimi, sosyalist devrim gerçekleşemez. Ve, siyasal bir kavram olan, sınıfsal bir nitelik gösteren demokrasi, tam anlamıyla, ancak sosyalizmde mümkündür, demokrasiyi tam uygulamadan sosyalizmin zaferi netleşmez.
Daha önce ifade ettik, bu yaklaşım, yani 1916 yılına ait değil, daha önceden de benzer yaklaşım vardır. Ayrıca, bu yaklaşım, Lenin'in yukarıda alıntılarla somutlaştırdığımız bu yaklaşımı demokratik devrimi dıştalayan, demokrasi sorununu sosyalist devrim içinde çözen bir yaklaşım mıdır? Soru önemlidir. Sorunun yanıtı sadece Leninizm'i doğru kavramak veya kavramamakla ilgisi olduğu gibi, oportünist yanıtlara da cevap niteliğindedir.
"Sosyalist Devrim" savunucusu oportünizm, bu sorunun yanıtına verdiği yanıt özetle şudur: demokrasi sorunu burjuva demokratik bir sorundur. Bir kısmı bu sorunu burjuva demokrasi çerçevesinde yaklaşırken, bir kısmı ise reformizme karşı olma adı altında, bu sorunu sosyalist devrim içinde, sosyalist devrime geçerken çözülecek bir sorun olarak ele alır. Dahası, Lenin'in 1915-16 yıllarındaki bu yaklaşımının sosyalist devrim olduğunu ileri sürer. Oportünizmin yanıtı budur ve bu yanıtın, Troçkist ve Kivesky'in yaklaşımı ile uyum halinde olduğu açıktır.
Bizim İddiamız, bu sorunun yanıtı, oportünizmin yanıtının tam tersidir. Lenin, demokrasi sorununu, sosyalizm mücadelesinden koparmaz, onunla çok sıkı bağlar kurar ama demokrasi mücadelesi, asgari program çerçevesinde, demokratik devrimini en temel sorunudur. Demokratik devrim sürecinde, bu mücadele okulunda okuyan proletarya kendi devrimine, sosyalist devrime hazırlanır. Bu aşama yaşanmadan sosyalist devrim mümkün değildir. Emperyalist paylaşım savaşı koşullarında ortaya çıkan ve Lenin'in savaşım içinde olduğu emperyalist ekonomizm ile Leninizm arasındaki fark nedir? Veya Lenin, neden tıpkı 1905'te, İKİ TAKTİK'te ifade ettiği gibi, demokrasi sorununu "asgari program" çerçevesinde ele alır? Emperyalist ekonomizm, emperyalizm koşullarında demokrasinin elde edilmezliğinden hareketle, demokrasi mücadelesini bir yana bırakmakla kalmaz, o "asgari program"ı hayal olarak görür, sosyalist devrimin bu programı ifade ettiğini ileri sürer. (Bkz-Marksizm bir Kari.ve Em.Ekonomizm-Sf. l9-20). Keza, uzun söze gerek yoktur, sözünü ettiğimiz broşür, tam da her şeyi sosyalist devrime bağlayan anlayışla hesaplaşmadır. Bu broşürün ilk sözleri oportünizme yanıttır: "Şimdi yeni bir ekonomizm doğuyor, onun mantığı da benzer biçimde iki sıçrayış üzerine kuruludur, "sağa doğru" -biz "kendi kaderini tayin hakkına" karşıyız (yani ezilen halkların kurtuluşuna, toprak ilhakıyla savaşıma karşıyız-bu henüz tam olarak düşünülmüş yada açıkça belirlenmiş değildir.) "Sola doğru" -biz sosyalist devrimle "çatıştığı" için, asgari programa karşıyız (yani reformlar ve demokrasi için savaşım verilmesine karşıyız.)". (a.g.e. Sf. 7-8)
Bir hatırlatma daha, asgari program, Ekim devriminden sonra, artık geri de kaldığı için, sosyalizmi kurma programını partinin benimsediği için kaldırılmıştır.
Her şey çok nettir. Oportünizm ile Leninizm ayrı ayrı pencereden demokrasi sorununa yaklaşır.

I. EKİM DEVRİMİ
Büyük Ekim Devrimi, daha önceki tüm toplumsal devrimlerden nitelik olarak farklıdır. İnsanlık tarihinde, aynı zamanda nitel sıçramaları ifade eden toplumsal devrimler, Ekim devrimiyle yeni bir niteliğe bürünmüştür. Daha Önceki devrimler, örneğin Fransız devrimi, bir sömürücü sınıfı yıkıp, yerine, yeni bir sömürücü sınıfı iktidara taşırken, Ekim sosyalist devrimi ilk kez proletaryayı "egemen sınıf" konumuna yükseltmiş, böylece tüm sınıfların yok olduğu bir dünyaya ilk adım atılmış, toplumun en devrimci sınıfı olan proletarya iktidar olmuştur. Paris Komünü, bu yönde ilk denemedir ama Ekim devrimi onu da aşan, onun dersleriyle proletaryanın ilk kez "egemen sınıf" olarak örgütlenmesini sağlayan toplumsal bir devrimdir.
Bu açıdan, haklı olarak, Ekim sosyalist devrimi, 20.yüzyıla damgasını vurmuş, yeni bir çağa, emperyalizm ve proleter devrimler çağına, adını vermiştir.
Ekim devrimi, daha öncede vurguladığımız gibi, her şeyden önce, emperyalistler arası çelişkilerin askeri plana sıçradığı, dünyanın yeniden paylaşımı kavgasının büyüdüğü, Emperyalist paylaşım savaşı ortamında doğmuştur. Emperyalist devletler, dünyayı yeniden paylaşmak isterken, kendi aralarında kamplaşmışlar, Paylaşım Savaşı, bu paylaşımın bir sonucu olarak doğmuştur. Emperyalist Paylaşım Savaşının açmış olduğu yarıklar, proletarya devriminin de koşulları oluşmuştur. Hem emperyalist ülkeler arası çelişkiden yararlanma, hem de bu Emperyalist paylaşım savaşının yarattığı "devrimci kriz" toplumsal devrimin tüm nesnel koşullarını yaratmıştır.
Emperyalist savaş, devrimin nesnel koşullarının dünya çapında olduğunu gösterir. Dünya ölçeğinde devam eden emperyalist savaş, siyasal özgürlükleri budamış, kitlelerin demokratik taleplerine koyu bir siyasal gericilikle karşı koymuş, açlık, yıkım, savaş, "ekmek-barış-özgürlük" şiarlarını büyütmüştür.
Ekim devriminin öngününde, 1917 Şubat devrimi patlak verdiğinde Lenin, İsviçre'de sürgündür ve devrimi adım adım izler, devrimin önünü açmaya çalışır. UZAKTAN MEKTUPLAR olarak o bilinen mektuplarında bu konuyu ele alır. İlk mektubunun ilk sözü tam da budur. Devrim, Emperyalist paylaşım savaşı koşullarında doğdu ve dünya çapında devrimin nesnel koşulları olduğundan, atılan ilk adım, Rusya'da patlak veren ve niteliği BDD olan Şubat devrimini, özellikle Avrupa devrimleri izleyecektir. Lenin'in öngörüsü budur.
"Emperyalist dünya savaşı tarafından yol açılan ilk devrim patlak verdi. Bu ilk devrim elbette sonuncu olmayacaktır." (Tek Ülkede Sosyalist Devrim; Sf: 33)
Tarihte ve doğada mucize yoktur. Lenin'in ifadesi ile, "tarihin her ani dönemeci ve özellikle her devrim, öylesine bir içerik zenginliği sunar, savaşım biçimleri ve karşı karşıya bulunan güçler arasındaki ilişkilerin öylesine beklenmedik ve öylesine özgün bileşimlerini ortaya koyar ki, saf birine çok şey mucize gibi görünecektir" (Lenin). Hayır, yukarıda ifade ittiğimiz gibi, devrim, bir "devrimci kriz" ortamında doğmuştur, emperyalist savaş, kitlelerin "emek-barış-özgürlük" talebini büyütmüştür, dahası, 1905 BDD ve 1907-1914 arasındaki gericilik yılları, sınıfsal çözülmeyi hızlandırmış, sınıflar arası ilişkiyi netleştirmiştir. Bu tarihsel süreç, 1917 Şubat BDD yaratmıştır. 1905 BDD ve onu izleyen yıllar, toplumsal doku "derinden eşelendi". İşçiler, köylüler, tüm emekçi sınıflar, politik özgürlükler için, politik savaşıma katılmış, "devrimci enerjisi" açığa çıkmıştır. Bu yıllarda "tüm sınıflar" birbirini tanıdı ve Çarlık Monarşisinin niteliği açığa çıktı, toplum onu çok daha net tanıdı. Kapitalizm ekonomik ilişkilerde egemenlik kurdu, Çarlık monarşisi bunun önünde en ciddi engeldir. 1917 Şubat BDD bunun ifadesi olarak tarih sahnesine çıktı.
1917 Şubat/Mart devrimi BDD'dir ve burjuvaziyi iktidara taşımıştır. Bu anlamıyla, bir devrim koşullarında iktidarı burjuvazinin ele geçirmesiyle, BDD, "Rus devriminin ilk aşaması tamamlanmıştır". Devrimi BDD sınırları içinde tutmak, tarihe ve toplumsal gerçeklere karşı suçtur; bundan devrimi sürekli kılmak, sosyalist devrime yönelmek zorunludur. "Bu ilk aşama kesinlikle devrimimizin son aşaması olmayacaktır..." (Lenin).
Burada, Özellikle dikkat edilmesi gereken yan şudur: Lenin, BDD'ne "takılmaz" onun "tamamlanmasını" beklemez. Burjuvazi Şubat/Mart devrimiyle iktidar olmuştur ama BDD görevlerini tamamlama yeteneğinde değildir. Savaş koşullarında, güçten düşen burjuvazi, kitlelerin "barışa, ekmeğe, özgürlüğe, toprağa gereksinimini" (Lenin) karşılamaktan çok uzaktır. Tüm bu sorunlar, demokratik talepler, bir devrimci kriz döneminde, bir devrim döneminde, iktidar olacak proletarya çözebilir. İşte Lenin ünlü çağrısını bu koşullarda yapmıştır.
"İşçiler, Çarlığa karşı iç savaşta proleter kahramanlık mucizeleri yarattınız, devrimin ikinci aşamasında zaferinizi hazırlamak için proletaryanın ve tüm halkın örgütlenmesinde mucizeler yaratmalısınız..." (Lenin).
Devrimin birinci aşamasından ikinci aşamaya geçişte proletaryanın iki bağlaşığı/ittifakı vardır. Birincisi, "Rusya'da on milyonlarca insanı kapsayan ve nüfusun engin çoğunluğunu oluşturan büyük yarı-proletarya ve kısmi de olsa küçük köylüler yığını", ikincisi ise, "bütün savaşan ülkelerin ve genel olarak bütün ülkelerin proletaryası..." (Lenin)
Bu dönem, Lenin'in ifadesi ile, "özel nitelikler" gösteren bir dönemdir ve proletarya bu "özel niteliklerden" yararlanmak zorundadır. Proletarya köylülüğü kazanarak feodalizm üzerinde tam zafer kazanır ve ancak bu yoldan, tüm taleplerin karşılanacağı, sosyalizme yönlenilebilir. UZAKTAN MEKTUPLAR'ın son paragrafı bunu açıklar:
"Bu iki bağlaşık ile birlikte proletarya, güncel geçiş döneminin özelliklerinden yararlanarak, Guçkov-Milyukov'un yarı-krallığı yerine, ilkin demokratik cumhuriyetin fethine ve köylülerin büyük toprak sahipleri üzerindeki tam zaferine, ardından da savaşta gücü tükenen halklara barış, ekmek ve özgürlük verecek tek şey olan sosyalizme yürüyebilir ve yürüyecektir de. (Tek Ülkede Sosyalist Devrim, Sf. 48-49)
1917 Şubat/Mart devrimi BDD'dir, ancak, menşevikler ve "eski bolşevikler"in tersine Lenin, "burjuvaziye destek yok..." der. Kurulan geçici hükümet kesinlikle desteklenmez ve proletaryanın silahlanması, proletaryanın silahlanarak iktidara yönelmesi savunulur.
"Devrimimiz burjuva devrimidir, diyoruz biz Marksistler: öyleyse işçiler, halka burjuva siyasetçilerin yalanlarını göstermeli, ona sözlere kulak asmamayı, yalnızca kendi örgütlerine, kendi birliğine, kendi silahlanmasına güvenmesini öğretmelidir. " (a.g.e. Sf. 46)
Tam bu noktada bir not düşelim. Lenin'in UZAKTAN MEKTUPLAR'ı, NİSAN TEZLERİ'nin, buradaki görüşlerin ilk sözleri temeli niteliğindedir. Ancak, bu mektupların sadece bir tanesi, PRAVDA'nın 14. ve 15. sayısında yayınlandı, diğerleri yayınlanmadı. Bu dönemde PRAVDA'nın başında, sürgünden dönen Stalin ve Kamenev vardır. UZAKTAN MEKTUPLAR'ın içeriği, o döneme kadar, özellikle Rusya içlerinde faaliyet gösteren bolşeviklerin düşüncesi ile çelişmektedir, bunu Stalin'de "RUS DEVRİMİNİN TAKTİĞİ" çalışmasında ifade etmektedir. Bu dönemde, Lenin ile Stalin dahil eski bolşevikler arasında farklılıklar vardır.
Devam edelim. Lenin, Rusya'ya dönmek, devrimi Rusya'da yaşamak ister. Bu dönemde, İsviçre'den ayrılmadan önce, İSVİÇRELİ İŞÇİLERE VEDA MEKTUBU'nu yazar, burada Rus devriminin dünya devrimi ile ilişkilerini, devrimin enternasyonalist karakterini ön plana çıkarır.
Hemen belirtelim, Lenin, bu dönemde, savaşın yarattığı koşullarda, gözü hep bir dünya devrimine yöneliktir. Avrupa devrimi, daha da özetle Almanya devrimi beklentisi İçindedir. Emperyalist Paylaşım Savaşı, Avrupa'da sosyalist devrimin koşullarını oluşturur ama sosyal şovenizm bunun önünde en önemli engeldir. Dönemin savaşa karşı, emperyalist savaşa karşı devrimci taktiği, savaşı iç savaşa dönüştürmedir. Bu doğru Marksist taktik, Avrupa'da yeterli destek bulduğu söylenemez, sosyal şovenizmin duvarlarına çarpar. Emperyalist paylaşım savaşı, ya barbarlık ya sosyalizm ikilemini dayatmaktadır, Emperyalist paylaşım savaşı Avrupa'da devrimin nesnel koşullarını yaratmıştır.
Bu koşullarda, Rusya'da Şubat BDD patlak vermiştir. Yönü sosyalist devrime dönük olan BDD'de proletarya, Çarlığa karşı burjuvaziyi, "monarşinin restorasyonunu önleme" adı altında destekleyemez. Burjuvazi hiç bir sorunu çözmez, tüm sorunların çözümü, bu devrim koşullarında proletaryanın iktidarı ile mümkündür, savaşın yıkıcı etkisi, açlık, toprak, özgürlükler vb. tüm sorunlar ancak proletaryanın iktidarında tam çözüme kavuşur.
Avrupa'da sosyal şovenizm güçlüdür ama Rusya'da bolşeviklerin etkisiyle bu ihanet çemberi kırılmıştır. Rus proletaryası bir dünya devrimi perspektifi ile tarihsel rolünü oynamaya hazırdır. Böylesi bir koşulda durmak, beklemek intihardır, Lenin durmamış, koşulların oluşmasını vb. beklememiştir. İşte, bu ortamda, "başlama" görevi Rus proletaryasına aittir.
"Emperyalist savaşın objektif kaçınılmazlıkla yol açtığı devrimler dizisini başlatma büyük onuru Rus proletaryasına düşmüştür. Ancak diğer ülkelerin işçileri arasında Rus proletaryasını seçkin devrimci proletarya sayma düşüncesi bize kesinlikle yabancıdır. Rusya proletaryasının, diğer ülkelerin işçilerinden daha az örgütlü; hazırlıklı ve sınıf bilinçli olduğunu çok iyi biliyoruz. Özel nitelikler değil, yalnızca özel tarihsel koşullar Rusya proletaryasını belli, belki de çok kısa bir süre için, tüm dünyanın devrimci proletaryasının öncüsü yaptı." (S.Eserler-6: Sf:31)
Görev net, tavır mütevazıdır. Tarih, Rusya proletaryasına bir görev vermektedir: Lenin, bunun farkındadır, bunun 1917'de değil, 1902'den beri farkındadır ama 1917'de bunun altı bir kez daha çizilir. Tarihin, Rusya proletaryasına verdiği görev, dünya devrimi için "başlama" görevidir. Elbette çok önemli olan bu görev, Rusya proletaryasına, asla "özel nitelik", "seçkin devrimci" vb. sayma, kendini dünya proletaryasının üzerine çıkarma hakkını vermemektedir.
Enternasyonalizmin temel ilkesi budur.
Bu ilkenin, daha sonra, tek ülkede sosyalizm gerçeğinden kaynaklanan handikaplarla beslenip, revizyonizmin elinde büyük Rus şovenizmine dönüştüğü açıktır.
Rusya köylü ülkesidir, Avrupa'da kapitalizmin en geri düzeyde geliştiği ülke Rusya'dır. Bundan dolayı, sosyalizm, "derhal ve doğrudan zafer kazanamaz" (Lenin). Ama, BDD "korkunç ivme kazanabilir", tarım devrimini "aristokrat toprak sahiplerinin bütün sınırsız toprak mülkiyetinin kamulaştırılmasına kadar götürebilir" (Lenin). Böylece Rusya'da BDD "sosyalist dünya devriminin önsözüne dönüştürülebilir, bu devrimin basamağı haline gelebilir." (a.g.e. Sf. 31)
Bunu, Lenin, döne döne vurgular. 1915'li yıllardaki, hatta, 1905'li yıllardaki bakış açısını tekrarlar.
"Rus proletaryası sosyalist devrimi yalnızca kendi öz güçleriyle zaferle tamamlayamaz fakat Rus devrimine öyle bir ivme kazandırabilir ki, bu devrim için en iyi önkoşullar yaratır ve buna bir anlamda başlanır. En önemli, en güvenilir müttefiklerine Avrupalı ve Amerikalı sosyalist proletarya, nihai mücadelelere girmesi için koşulları kolaylaştırabilir." (a.g.e. Sf. 32)
Ancak, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, emperyalist paylaşım savaşında sosyal şovenizmi bu devrimin önünde en ciddi engeldir. Bu "kirli köpüğü" uluslararası işçi hareketi, yakında söküp atacaktır, inanç budur. Spartaküstler, dünya devrimi için, Avrupa devrimi için, daha da özelde Almanya devrimi için önemli bir faktördür, umutları büyütmektedir. Bundan, "Alman proletaryası, Rus ve uluslararası proleter devrimin en sadık, en güvenilir müttefikidir." (a.g.e. Sf:33)
Mektubun son sözü Avrupa devrimi beklentisini ifade eder, "Yaşasın Avrupa'da başlamakta olan proleter devrimi!"
Ekim Devrimi öngününde, 1917 Şubat/Mart devriminde, Lenin'in bakış açısı budur.
Her devrimin temel sorunu iktidar sorunudur. 1917 Şubat/Mart devrimi, Rusya için "özgün" ve "son derece dikkate değer bir özelliği" yaratmıştır, bu iktidarın ikiliğidir. Şubat/Mart devrimi çarlığı yıkmış, burjuvaziyi iktidara taşımıştır. Geçici hükümet, burjuvazinin iktidarıdır. BDD "tamamlamak" için menşevikler tarafından desteklenir. Ancak, bunun yanı sıra, işçi ve asker Sovyetleri doğmuştur, bu Sovyetler işçi-köylü iktidarını temsil eder.
Toplumsal olgular şemalara sığmaz. İktidarın ikiliği, iktidarın ikili karakteri daha önceden tasarlanmış bir olgu değildir, Şubat/Mart devriminin ortaya çıkardığı bir özgünlüktür. Bolşevik parti içinde, Lenin tarafından "eski bolşevik" olarak tanımlanan kesim, bu özgünlüğü kavrayamaz, onlar, kafalarında, önce burjuva iktidarı, bunu takip eden işçi-köylü iktidarı ve en son aşama olarak da proletarya iktidarını tasarlarlar. Halbuki, mevcut toplumsal süreç bu şemaya uymamakta, bir yandan, başta "ekmek-barış-özgürlük" taleplerine yanıt veremeyen, "oligarşik" bir karakter gösteren burjuva iktidarı doğmuştur, diğer yandan ise, "tohum halinde" olan işçi-köylü iktidarı, işçi ve asker Sovyetler mevcuttur. Ve bu iki iktidar iç içe girmiş, proletarya ve köylülük "gönüllü olarak İktidarı burjuvaziye bırakmıştır".
Burjuvazi iktidarı el geçirmiştir, bu anlamda, Lenin'in ifadesi ile "l Mart 1917 Rus devriminin birinci evresi tamamlanmıştır" (Lenin). Ancak, köylü hareketi sonuçlanmamıştır. Şubat/Mart devriminde "köylülük burjuvazi ile anlaşmakta"dır. Devrimin köylü hareketi üzerinden atlaması söz konusu olamaz. Tam bu noktada, "Çar yok, gelsin işçi hükümeti" diyen Troçki ile Lenin'in kesintisiz devrim anlayışı taban tabana zıttır. Lenin "İşçi hükümeti" tezine karşı koyar, köylü hareketini hep göz önüne alır ve bu anlamda BDD atlamaz ama sürecin özgünlüğünü görür, burjuvazi iktidarı ele geçirmiştir, sadece ve sadece bu anlamda BDD "tamamlanmıştır", toplumsal devrim, burjuva iktidarın yanı sıra, işçi-köylü iktidarını da yaratmıştır, devrimin ikinci aşamaya geçmesinin koşulları doğmuştur, durup beklemek doğru değildir, sosyalizme "hemen doğrudan" geçmek söz konusu olamaz, ama bunun koşullarını yaratmak gereklidir. İşte, Lenin'in düşüncesi budur.
Peki, Şubat/Mart devriminde ortaya çıkan, iktidarın ikili yapısına nitelik veren, işçi ve asker Sovyetleri, iktidarının karakteri nasıldır? Lenin, hem "ikili iktidar üzerine" makalesinde, hem de NİSAN TEZLERİ'nin açılımı olan "taktik üzerine mektuplar" makalesinde, bu sorunun açık ve net yanıtını verir.
İşçi ve köylü temsilcileri Sovyetlerinin sınıfsal tabanı, "proletarya ve (Asker kaputu içindeki) köylülük", bu iktidarın politik karakteri ise, "devrimci diktatörlüktür" (Lenin).
Lenin, işçi ve asker Sovyetleri için, "TAKTİK ÜZERİNE MEKTUPLAR" çalışmasında, "proletarya ve köylülüğün devrimci-demokratik diktatörlüğü" tanımlaması yapar ve ekler, "proletarya ve köylülüğün devrimci-demokratik diktatörlüğü artık gerçekleşmiştir ama çok orijinal tarzda, bir dizi son derece önemli değişikliklerle" ( a.g.e. Sf. 47) söz konusu bu çalışmada, bu tespiti defalarca tekrar eder Lenin.
Bu iktidar biçimi, ne tipte bir iktidardır? Lenin, bu sorunun da yanıtını verir; "bu iktidar, 1871 Paris Komünüyle aynı tipte bir iktidardır." (a.g.e. Sf. 41 ve 55)
Paris komünüyle aynı tipte olan bu İktidar, elbet en gelişmiş parlamenter Cumhuriyetten "temelde farklı bir iktidar tipidir..." (Lenin). Çünkü, bu "devrimci bir diktatörlüktür" ve "yasayla değil" halk kitlelerinin dolaysız inisiyatifi ile yaratılmıştır. Bu iktidarın özellikleri de şudur; "... Bu tipin temel özellikleri şunlardır:
1) iktidarın kaynağı parlamento tarafından tartışılan ve kararlaştırılan yasa değil, aksine ülkedeki halk kitlelerinin tabandan gelen doğrudan inisiyatifi, yaygın ifadeyle iktidarın doğrudan "ele geçirilmesi"dir.
2) Halktan ayrı ve halkın karşısına konmuş kurumlar olarak polis ve ordunun yerine tüm halkın doğrudan silahlanmasına geçilmesi, devlet düzeni böyle iktidarda bizzat silahlı işçiler ve köylüler tarafından, bizzat silahlı halk tarafından korunur.
3) Ya memurların, bürokrasinin yerine yine bizzat halkın doğrudan egemenliğinin geçirilmesi ya da onların en azından özel bir denetim altına konması, sadece seçilen değil, aynı zamanda halkın ilk talebi üzerine görevden alınabilen basit görevlilere dönüştürülmesi, "postları" karşılığında yüksek maaşları alan ayrıcalıklı bir katmandan, ücretleri kalifiye bir işçinin normal ücretinden daha yüksek olmayan özel bir "sınıf" işçiye dönüşmesi..." (S. Eserler-6, Sf:41)
Şubat devriminde ortaya çıkan Sovyetler "tohum halinde"dir ve aynı zamanda, İKİ TAKTİK'te, devrimin garantisi olarak formüle edilen, proletarya ve köylülüğün devrimci-demokratik diktatörlüğünün "orijinal tarzda" gerçekleşmesi anlamına gelmektedir. Bu devrimci diktatörlüğün özellikleri de bunlardır.
Dikkat edilirse, Lenin'in "devrimci diktatörlük" olarak da tanımladığı bu iktidar, "Paris komünüyle aynı tipte bir iktidardır" ve de bu özellikler, Ekim devriminin öngününde yazıldığı, Paris komünü derslerini incelediği, DEVLET VE İHTİLAL eserinde, proletarya diktatörlüğünün özellikleri olarak tanımlar.
Demek ki o ister "komün", ister "sovyet", ister "konsey", ister "halk cumhuriyeti" veya bir başka kavramda ifadesini bulsun, eğer parlamentodan/yasalardan değil de halk kitlelerinin tabandan gelen inisiyatifi ile yani bir devrimle oluşmuşsa; burjuva devleti ifade eden düzenli ordu ve polis dağıtılmış yerini halkın silahlı gücü almışsa ve de burjuva demokrasisinden daha ileri bir ilke, yani seçilenlerin "görevden alınma" ilkesi devlet ve toplum yaşamında benimseniyor, bürokrasi tırpanlanıp devlet yönetimi basitleştiriliyor, ücretli bir işçinin aldığı maaş bürokrasi içinde geçerli oluyorsa, o devlet proletarya diktatörlüğünün özgün biçimidir.
Lenin'in NİSAN TEZLERİ'nde ulaşmış olduğu bu sonuç, İKİ TAKTİK'e göre bir ilerlemedir.
Ancak, burada önemle ifade edilmesi gereken yan, bir devrim ortamında doğan Sovyetlerin, bizzat kendisinin proletarya diktatörlüğü olmadığıdır, bu biline. Ayrıca, toplumsal alt-üst koşullarında doğan Sovyet/veya konseylerin içeriği önemlidir, yani bu işçi Sovyetler olduğu gibi köylü Sovyetlerde olabilir ama eğer devrimde proletaryanın hegomanyası varsa, yeni doğan toplum ve devlet örgütlenmesine proletarya önderlik ediyorsa, adı ve biçimi ne olursa olsun, ister "tohum halinde", ister gelişmiş biçimde, o proletaryanın özgün biçimini yansıtır.
Şubat/Mart devrimi "Paris komünüyle aynı tipte bir iktidarı" yarattı, doğurdu, ama bu sosyalizm değildir. Lenin, "eski bolşevik" olarak tanımlanan Kamenev ile polemiğinde, iki ana konuyu ön plana çıkarır. Bir yandan, BDD "tamamlanmasını" bekleme anlayışı ile mücadele ederken, diğer yandan, Şubat/Mart devriminde ortaya çıkan işçi-köylü devrimci diktatörlüğünü, işçi ve asker Sovyetleri sosyalizm olarak algılamasına karşı mücadele eder. Zaten, NİSAN TEZLERİ'nin 8. maddesi de budur: "ivedi görevimiz sosyalizmi başlatmak değil..." (Lenin). Keza, Lenin Paris komünü içinde aynı tespiti yapar, komünün sosyalizmi başlatmadığını söyler. Komünün "gerçek özü" der Lenin, "özel bir devlet tipinin yaratılmasında yatar. Böyle bir devlet ise Rusya'da şimdiden ortaya çıkmıştır, bu işçi ve asker temsilcileri sovyetleridir." (a.g.e. Sf.55)
Bu devlet, yeni bir devlet tipidir. Tüm özel mülkiyet ilişkilerine dayanarak ortaya çıkan, köleci, feodal ve kapitalist devlet tipinden temelden farklı, yeni tipte bir devlettir. Bu yeni devlet tipinin niteliğini yukarıda, Lenin'e dayanarak aktardık bu yanıyla, kapitalist bir devlet biçimi olan parlamenter cumhuriyetten kökten farklı, ondan daha ileridir. Lenin, 1917 Nisan başlarında kaleme aldığı, "PROLETARYA PARTİSİNİN PLATFORM TASARISI" niteliğinde olan PROLETARYANIN DEVRİMDEKİ GÖREVLERİ çalışmasında, sorunu etraflıca ele alır ve işçi, asker, köylü ve diğer Sovyetler için, "yeni bir devlet biçimi ya da daha doğrusu yeni bir devlet tipini temsil ettikleri." sorununa ulaşır.
Burada, bir soru daha soralım. Bu devlet tipi ne zaman ortaya çıkmıştır? Bu sorunun yanıtını da Lenin'de bulmak mümkün. Lenin bunu Paris komünüyle başlatır, 1905 ve 1917 devrimlerinde "yarı-devlet" olarak var olduklarını söyler. 19. yüzyılın "sonundan beri devrimci dönemler" bu devlet tipini yaratmıştır. "Rus devrimi 1905 ve 1917 yıllarında tamda bu tipte bir devlet kurmaya bağladı...", "işte daha şimdiden (...) kendi tarzında gerçekleştirilen milyonluk bir halkın inisiyatifi sayesinde bizde şimdiden yaşama nüfuz eden yeni budur..." (Lenin- a.g.e. Sf. 69)
Her şey çok net...
Şubat/Mart devrimi, özgün bir iktidar yarattı, iktidarın ikiliği. Geçici Hükümet hiçbir sorunu çözememekte, dahası burjuvazinin aç gözlü, savaştan yana politikasına yürütmektedir. Ancak, proletaryanın ve köylülüğün sınıf iktidarı olan Sovyetler, tek başına iktidar olabilirse tüm sorunlar çözüm sürecine girecek, devrim sürekli kılınacaktır. Bu "Özgün"lük çok fazla süremez, Lenin'in ifadesi ile, "bir devlet içinde iki iktidar erki olamaz..." (a.g.e. Sf:61)
Ya biri, ya diğeri yönü geleceğe dönük olanlar, elbette durup, beklemez, BDD "tamamlanması" saplantısına kapılamaz. Proletaryanın yetersiz bilinç ve örgütlenme derecesinin düşük olmasından dolayı, burjuvaziye iktidarı vermiştir. Proletarya kırsal alanda yeterli örgütlülükten uzaktır, "yeni bir devlet tipi" olarak doğan Sovyetler içinde etkisi zayıftır. Bundan dolayı, günün taktiği, güçlü bir aydınlanma ile, sabırla bu eksik olanları tamamlamak, Sovyetlerde ve sınıf içinde çoğunluğu sağlamak, köylü yığınları proletaryanın saflarına çekmektir. Bunun için, NİSAN TEZLERİ'nde 3. tez olarak, "geçici hükümete hiçbir destek yok" benimsenir, 8. tez, "ivedi görevimiz sosyalizmi 'başlatmak' değil..." olarak formüle edilir. Ve bunlara paralel, 2. tez şudur: "Rusya'daki güncel durumda özgün olan şey, proletaryanın yetersiz bilinç ve örgütlenme derecesi sonucu iktidarı burjuvaziye veren devrimin birinci evresinden, iktidarın proletarya ve köylülüğün yoksul katmanlarına verecek olan ikinci evresine geçiştir," (Lenin)
NİSAN TEZLERİ'nin ana yönelimi budur...
1917 Şubat devrimi ile Ekim sosyalist devrimi arasındaki tarihsel süreç, adeta sekiz devrim ayıdır. Ve bu tarihsel dönemde, her bir önemli derslerle dolu, Nisan-Haziran-Temmuz ve Kornilov olayları yaşanmıştır...
Biliniyor, Nisan ve Haziran olayları barışçıl ve kendiliğindencidir. Ama, bu dönemde, proletarya hızla bilinçlenip örgütlenirken, iktidarı elinde tutan burjuvazi boş durmamakta, çok daha hızlı bir örgütlenme içindedir. Temmuz olayları, bolşeviklerin önderlik edip, organize ettiği bir olay değildir ama patlak veren bu olayda, bolşevikler, kitle gösterilerine müdahale ederler. Bu olayı bahane eden, geçici hükümet, bolşeviklere karşı kampanya açar, yoğun bir terör politikasını dayatır, PRAVDA kapatılır, Lenin ve bolşevikler hakkında tutuklama kararı çıkarılır.
"Devrimin dersleri" makalesinde, Lenin, bu tarihsel süreci inceler ve en önemli dersi çıkarır. Bu ders, burjuvazinin her türlü anlaşma taktiğinin reddedilmesi, menşevik ve sosyalist devrimcilerden tam kopuş ve de tüm demokratik sorunların çözümü için yoksul köylülüğün desteğini alma.
Bu tarihsel siyasal ders devrimin garantisidir. "Bir devlet içinde iki iktidar erki olamaz" o halde, yeni bir devlet tipi olarak doğan, iktidar organı Sovyetler bu ikili iktidara son vermelidir. Ve bunun için, devrimin sonuna kadar gitmesi için proletarya yoksul köylülerle ittifakını güçlendirmelidir. Her iki görev, birbirini tamamlamaktadır. Bu iktidar, proletarya ve köylülüğün devrimci-demokratik diktatörlüğünü yeni koşullarda, "orijinal" biçimde temsil eden Sovyet iktidarı demokratik devrimin tek güvencesidir. "... devlet içinde Sovyetlerden başka bir erk olmamalıydı. Ancak o zaman devrimimiz gerçek bir halk devrimi, gerçek bir demokratik devrim olurdu..." (a.g.e. Sf.203)
Lenin kitleleri kazanmak için, sabırla, BDD yarattığı siyasal özgürlüklerden sonuna kadar yararlanarak, yoğun biçimde kitleleri tam bir açıklıkla aydınlatır. Hatta bu dönem, Temmuz olaylarında olduğu gibi, yükselen kitle eylemlerinin peşinde sürüklenmek istemez, bundan dolayı, kitle eylemlerini körüklemez, tam tersine onları sağlam kazanmak için bilinçlendirme ve örgütleme faaliyetine önem verir. Denebilir ki Lenin, bu dönemde, yangını körükleme rolünü değil, söndürme rolünü benimser. Ama stratejik bakış açısı çok nettir "iktidar durumuna gelmek için bilinçli işçilerin çoğunluğunu kazanmak gerekir" (Lenin)
Kornilov olayı, tam da bu işlevi görmüş, devrimi olgunlaştırmıştır. Temmuz yenilgisi ile gerileyen devrim, Kornilov olayı ile yeniden hızla yükselir. Kornilov çar yanlısı, sert ve acımasız bir generaldir, çarı iş başına getirmek için ayaklanmıştır. Burjuva hükümeti ve onun başbakanı Krensky çaresizdir. Kornilov'a karşı burjuva hükümetle anlaşma menşevik taktiktir, bolşeviklerin taktiği bu olamaz. Onlar, Krensky hükümeti ile uzlaşmadan, "bir tek sözü..." bile bu burjuva hükümete karşı sakınmadan söyleyerek, Kornilov'a karşı mücadelede net, savaşkan bir tutum benimsenir. Ve bolşeviklerin bu taktiği ve mücadelesi başarıya ulaşınca, devrimin koşulları tamamen olgunlaşır. Moskova ve Petrograd Sovyetlerinde azınlıkta olan bolşevikler, bu dönemde çoğunluğu saklamış, bu çoğunluk biçimsel olmaktan öte işlevsel açıdan önemlidir.
İşte bu dönemde, Temmuz olayları ile gündemden çıkan, "tüm iktidar Sovyetlere" şiarı, tekrar güncel ve ayaklanma şiarı olmuştur.
İktidarı bolşevikler alabilir mi? Veya alsalar bile, uzun süre iktidarı koruyabilir mi? Bu sorular tarihsel ve güncel sorular olmuştur. Bolşeviklerin iktidarı alamayacakları, alsalar bile, hiçbir sorunu çözemeden tekrar burjuvaziye iktidarı teslim edeceklerine inanan hiçte az değildir. BDD "tamamlanmasını" bekleyen Kamenev-Zinovyev, koşulların olgunlaşmasını beklemektedir. Ama, Lenin, tüm bunların karşısındadır ve "bolşevikler iktidarı almalıdır" der, dahası bolşevik parti içinde, onurlu bir kavga verir.
Tüm iktidar sovyetlere!
İşte, BDD'den sosyalist devrime geçişte, sosyalist devrimin koşullarının olgunlaştığı bir dönemde, iktidarı almanın şiarı budur!
Önceki tanımlamalar ışığında burada şu soru sorulabilir: "tüm iktidar Sovyetlere" şiarı, proletaryanın mı, yoksa proletarya ile köylülüğün yeni tüm halkın mı iktidarını ifade eder?
Bolşevikleri "demokrasiyi daraltma..." ile suçlayan, M. Gorki'nin grubu, Novayasizn grubu, bu şiarın "proletarya diktatörlüğünü gizlediği" ve devrimi yenilgiye götüreceğini ileri sürer. Ancak, bolşevikler tüm bunlara prim vermez, devrimde proletaryanın hegomanyasına sıkı sıkı savunur. "Tüm iktidar Sovyetlere" şiarı, bu dönemde, aynı zamanda, "köylü Sovyetlerin iktidarının esas olarak kıra uzanacağı anlamına gelir, köylerde ise yoksul köylülerin üstünlüğü kesindir..." a.g.e. Sf. 263)
Demek ki;
a) Sovyetler, sadece işçi iktidarı değildir. BDD sürecinde, bu iktidar biçimi, sovyetler doğabilir. Önemli olan Lenin'in ifadesi ile "Sovyetler değil, önemli olan onun sınıfsal karakteri..."dir. (Lenin)
b) Sosyalist devrimde, Ekim devriminde, "tüm iktidar Sovyetlere" şiarı, aynı zamanda köylü Sovyetlerin kırsal alanda egemen olması anlamına gelir. Ve de bu köylü Sovyetlerin içinde, yoksul köylülük Sovyetlerin esas kitle gücünü oluşturur.
c) Böylece "tüm iktidar Sovyetlere" şiarı, sosyalist devrimde, proletarya ve yoksul köylülüğün sınıf iktidarını teslim eder, bu dönemde, Sovyetlerin sınıf bileşkesi bu sınıflardır.
Tüm iktidar Sovyetlere!
Bu şiar Ekim devriminin stratejik şiarıdır. Ekim devrimi bu şiarın açtığı yolda cisimleşmiştir.
Çarlık Rusya, yeryüzünü paylaşan emperyalist güçlerden biridir ama bu emperyalist ülkeler içinde kapitalizmin en geri olduğu ülkedir. Nüfusun %80'i kırsal alanda yaşar. Kapitalizm belirli merkezlerde gelişmiş, sanayileşme buralarda yoğunlaşmış ve proletarya modern bir sınıf olarak toplumsal ilişkilerde yerini almıştır ama buna rağmen, nüfusun önemli bir kesimi kırsal alandadır ve feodal, yarı-feodal ilişkiler içindedir. Kapitalizm, kırsal alanda, özellikle 1905 BDD ve sonrasında gelişmiştir ama yinede feodal ve yarı-feodal ilişkiler bu gelişmenin önünü tıkamaktadır. Kırsal alanda kapitalizmin gelişmesi yavaş ve sancılıdır, 'Prusya tipi' geçiş söz konusudur. Her şeye rağmen Rusya'da güçlü bir köylü hareketi vardır, toprak talebi, devrimde önemli bir yeri tutar. 2. Duma'da 104 imzalı olduğundan dolayı "104'ler tasarısı" olarak bilinen toprağın ulusallaştırılması talebi bunun en somut örneğinden biridir. Ayrıca, üzerinde fazla durulmamış olan ama devrimde önemli rol oynayan güçlü köylü isyanları vardır. Köylü ayaklanmaları, 1917 Şubat BDD'den sonra, özellikle de Temmuz ile Ekim arasında oldukça yaygındır.
Anlaşılacağı üzere, 1917 Şubat/Mart, BDD toprak ve köylü sorununu tam bir çözüme bağlayamamıştır, bunun çözümü Ekim devrimi ile mümkün olmuştur. Ancak, Rusya'da bir özgünlük vardır. Toprak sorunu, bir emperyalist paylaşım savaşı koşullarında önemli ölçüde barış sorunu ile iç içe geçmiştir. Devrimin yarattığı Asker Sovyetler, özünde, asker kaputu giymiş köylüleri temsil etmektedir. Barış ve toprak sorunu, gerçek çözümünü Ekim devriminde bulmuştur.
Menşeviklerin önerisiyle kabul edilen, ilk parti programı, 1903 programı, "asgari program" çerçevesinde kapitalizmin gelişmesini savunur. Çünkü, feodal ve yarı-feodal ilişkiler gelişen kapitalizmin önünde engeldir, özgün bir sınıf savaşımı ancak, kapitalizmin özgürce geliştiği koşullarda yaratılır. Ancak, Lenin, bu tezlerin 1905 BDD'den sonra, 1906'dan itibaren iflas ettiğini ileri sürer, eski görüşleri savunmak.
Bolşeviklerin tarım sorununa yaklaşımı, daha önceden de ele aldığımız gibi, menşevik ve sosyalist devrimcilerden tamamen farklıdır. Her şeyden önce bolşevikler, BDD bir sorunu olan bu soruna yaklaşımı sınıfsaldır, yani soruna proletaryanın sınıf bakış açısı ile yaklaşır ve ele alırlar. "Biz ücretli işçilerin ve yoksul köylülerin partisiyiz, onların çıkarlarını korumak istiyoruz" (Lenin) temelinde soruna el atarlar ve tüm sorunları bu temelde ele alırken, yeni koşulları hep hesap ederler.
1917 Şubat/Mart devrimi BDD'dir ve 1905 BDD'den bu yana toplumsal ilişkiler önemli değişimler yaşamıştır. Bunun doğal sonucu olarak, ilk parti programa, bu değişim içinde yeniden gözden geçirilmek zorundadır. İşte, 1917 BDD sonrası, Nisan parti Konferansı bu yönde bir çalışma içindedir. Yöntem olarak, eski programa bağlı kalınmış, çeşitli maddeler ya yeni koşullarda, örneğin emperyalist savaş göz önüne alınarak, sorunlar yeniden formüle, edilmiştir ya da eski açılımların daha iyi anlaşılması için öze bağlı kalınmış ama yeniden yazılmıştır, Lenin'in PARTİ PROGRAMININ REVİZYONU İÇİN MATERYALLER çalışması bunun içindir.
Bu konferansta, Nisan Parti Konferansında, örneğin, 1905'te ileri sürülen "Demokratik Cumhuriyet" talebi, yeni koşullarda netleştirilmiş ve "işçi köylü demokratik cumhuriyeti" olarak somutlaştırılmıştır. Çarlık mekanizmasının parçalanması, militarizmin damıtılması ve onun yerine halkın silahlanması üzerinde özel olarak durulmuş, Paris komünü dersleri temelinde bürokrasi, yargı vb. sorunlar ele alınmıştır. Demokratik taleplerin güçlendirilmesi ön plana çıkmış, ulusların kendi kaderini tayin hakkından, kadın-çocuk-eğitim-özel hayatın korunması vb. sorunlara kadar tüm sorunlara sahip çıkılmıştır.
Tüm Rusya Parti konferansının, yani 1917 Nisan konferansının, tarım programının ilk kararı şudur; "Rusya'daki tüm çiftlik beyi arazilerine (aynı tımar, kilise, taht vs. arazilerine) derhal ve tamamen el konması..." (S.Eserler-6, Sf.355). Burada, devlet ve bütün arazilerin "ulusallaştırılması" savunulur ve bunun merkezi iktidarın, yani köylü Sovyetlerin veya seçilmiş demokratik bir organın denetlemesi vurgulanır. Demirbaşlar korunmalıdır, demirbaşlar dahil, tüm toprağın kullanımı köylü komitelerine devredilmelidir. İşte bu, bolşeviklerin sınıf bakış acısının sonucu oluşan tarım programının özüdür.
Bu program ile sosyalist devrimcilerin programı aynı değildir ve yine bu dönem bolşevik anlayış oldukça yanlış yorumlanmıştır. Örneğin, "topraklara el konmasının" anarşizm olduğu, toplumsal kargaşa yaratacağı, bunun cephedeki askerleri dıştaladığı, zengin köylülüğün bu programdan karlı çıkacağı vb. ileri sürülür. Lenin, köylü temsilcileri 1.tüm Rusya kongresinde yaptığı konuşmada, bu iddiaları yanıtlar ve soruna açıklık getirir.
Programın en temel sorunu şudur: "Tüm toprak ve arazi tüm halkın malı olmalıdır". Böylesi bir sonuç, her şeyden önce, 1905 dönemindeki köylü hareketlerinden, birinci ve ikinci Duma bulunan köylü temsilcilerin açıklamalarından çıkmıştır, yani somut toplumsal gelişmenin bir ürünüdür. Lenin, bu sorunun anlamını çok net ortaya koyar "tazminatsız" el koyma, "ulusallaştırma", toprağın tasarruf hakkının köylü Sovyetlere devredilmesi !
Anlaşılacağı üzere, burada "yeniden dağıtım..." savunulmaz, Lenin'in köylülerin bu toprağı kendi malı haline getirmesini asla savunmadığımız anlaşılıyor..."der. Bu noktada, bolşevik parti ile sosyalist devrimci ve menşevikler tamamen farklıdır.
Toprağın kullanım hakkı, her yıl değişmek üzere köylülere verilir. Böylece, "tüm halkın" yani devletin mülkiyetinde olan toprak, "özgür emek, özgür toprak" ilkesi gereğince, üretimde bulunan bireyin özgürce toprağı kiralamasına, işletmesine açılır. Toprağın mülkiyeti, "tüm halkın"dır, yani devletindir ve emekçinin toprak üzerinde mülkiyet hakkı yoktur, işletme hakkı vardır.
Toprağın ulusallaştırılması sosyalizm değildir, ama bu program kapitalizmin sınırlarını aşan bir niteliğe sahiptir. Kaldı ki, emperyalist paylaşım savaşı öyle koşullar yaratmıştır ki, BDD çözüme kavuşturacağı sorunları bile çözmek, ancak sosyalizmle mümkündür.
"... Savaş, savaşan devletlere öylesine inanılmaz acılar getirdi ve aynı zamanda, tekelci kapitalizmi tekelci devlet kapitalizmine dönüştürerek kapitalizmin gelişmesini öylesine hızlandırdı ki, ne proletarya, ne de devrimci küçük burjuva demokrasisi, kapitalizm çerçevesiyle yetinemez..." (S.Eserler-6. Sf. 397)
"...Öyle ki toprağın ulusallaştırılması sadece burjuva devriminin "son sözü" değil, aynı zamanda sosyalizme doğru atılmış bir adımdır. Böyle bir adımlar atmadan savaşın acılarıyla mücadele etmek imkansızdır." ( S.Eserler-6 :Sf: 398)
İşte, 1905-1907 İLK RUS DEVRİMİNDE SOSYAL DEMOKRASİNİN TARIM PROGRAMI kitabına, 1917 yılında yazılan önsözde Lenin sorunu böyle ele alır.
Elbette, tarım sorunu karmaşık bir sorundur ve farklı ülkelerde farklı bir çözüm yolu benimsenmiştir. Örneğin ABD'de BDD sürecinde, köylülere toprak dağıtılmıştır, bu kapitalizmdir. Ancak, sosyalist devrim arifesinde, bir emperyalist paylaşım savaşının yarattığı koşullarda, tüm demokratik taleplerin ancak proletaryanın iktidarında tam çözüme kavuşacağı koşullarda, Lenin, sorunu böyle ele alamaz. Tarım sorunu sosyalist devrim ekseninde ele alınır. Ana yönelim budur. Bireysel ekonomiyi sosyalizm dıştalamaz ama Lenin, asıl alarak Sovyetler temelinde, iktidar ekseninde sorunu ele alır.
Ancak, hemen belirtelim, bu program Ekim devriminin hemen ertesinden uygulanamaz ve 1919 yılında çıkartılan bir kararname ile yaşam bulur.
Bilindiği üzere, Ekim devrimi 6-7 Kasım 19l7'de bir ayaklanma ile gerçekleşir ancak, ayaklanma planı dahil, devrimin önündeki tüm sorunlar, toprak, barış, özgürlük, vb. devrim öncesi büyük bir açıklıkla ele alınır. Önce, Petrograd'da, sonra Moskova'da ayaklanma zafere ulaşır. Geçici hükümet devrilir, bolşeviklerin denetimindeki Askeri konsey iktidarı ele alır ve hemen toplanan 2. tüm Rusya işçi ve Asker temsilcileri Sovyetler kongresinde, devrim 7-8 Kasım'da tüm dünyaya ilan edilir.
Ekim devrimi ile birlikte, merkezi iktidarın proletaryanın eline geçmesi sağlanmıştır ama özellikle kırsal alanda bu merkezi iktidar kurulamamış, dahası etkisi zayıftır. Kırsal alanlarda, köylü yığınlar içinde sosyalist devrimciler ve menşevikler etkindir, bu etki 1919 yılına kadar devam eder. Bundan dolayı, Lenin ve Stalin, bazı yazılarında Ekim devriminin bu yıllarda kırda yaşandığını, BDD ancak bu yıllarda kırsal alanda tamamlandığını söylerler.
Ekim devriminin ertesi günü toplanan, 2. tüm Rusya İşçi-Asker Temsilcileri Sovyetler Kongresi, iki önemli kararname yayınlar. Bunlar, birbirini tamamlayan, Ekim devriminin yolunu açan, Barış ve Toprak kararnamesidir.
Barış kararnamesi, acil bir sorun olan barış sorununu ele alır. Bu kararname "Halklara ve Hükümetlere..." yönelik bir çağrı niteliğindedir, demokratik bir barış önerilir, İlhaklardan koşulsuz vazgeçmeyi ve tüm ikili anlaşmaları iptal edip kamuoyuna açıklanmasını içerir. Proletarya diplomasisinin en temel ilkelerini bu kararnamede görmek mümkündür, "açıklık" ve "barışçıl" yaklaşım temel önemdedir. Lenin'in daha önceden "bana barış silahını verin tüm dünyayı kazanayım..." sözleri gerçekleşir, dünya halklarının desteği, sempatisi sağlanmış olur.
Köylülüğün toprak sorunu hala durmaktadır ve Ekim devrimi öncesi, geçici hükümet bu sorunu çözememiştir, bu temelde bir çok köylü ayaklanması yaşanmıştır. Bu sorunun çözümü, Ekim devrimi ile sağlanmıştır, toprak kararnamesi bu yönde bir adımdır.
Toprak kararnamesi, toprak beylerinin mülkiyetine derhal ve tazminatsız el koymayı, manastır-kilise-çiftliklerdeki canlı ve cansız tüm demirbaşların kurucu meclis toplanıncaya kadar Sovyetlere ve komitelere bırakmayı, Halka zarar verenlerin cezalandırılmasını, sade köylülerin konak ve topraklarına dokunmamayı ve de Ekim devriminden önce toplanan köylü temsilcilerin benimsediği 241. köylü yönergesinin yayınlanmasını içerir.
Bu kararname, Lenin'in de ifade ettiği gibi, bolşeviklerin tarım programını değil, sosyalist devrimcilerin tarım programını yansıtır. Ancak, buradaki asıl sorun köylü kitlelerin kazanılmasıdır. "Bir ucundan köylü, diğer ucundan biz tutarak bu sorunu çözeceğiz." (Lenin) Ayrıca, 1917 Nisan konferansında benimsenen "ulusallaştırma", bu kararnamede ara bir formülle "kamulaştırma" haline döner, bolşeviklerin programı 1919 yılında uygulanmıştır.
Ekim devrimi, hiç şüphesiz proleter sosyalist bir devrimdir. Ancak, "inanılmaz zor koşullar altında, dünyada daha sonraki işçi devrimlerinden hiç birinde görülmeyecek koşullar altında başlamak zorunda" (Lenin) kaldı. Anayasal hayalleri, "demokratik konferans" beklentileri vb. bir yana atan proletarya, Moskova ve Petrograd'da iktidarı aldı. Ve, BDD bir dizi görevi, proleter sosyalist devrime geçerken çözüme kavuştu. Bu anlamda Ekim sosyalist devrimi, "saf" proleter bir devrim değildir. Moskova ve Petrograd'da iktidara proletaryanın alması anlamında, Ekim devrimi sosyalist devrimdir.
Ekim devriminden sonra, bir kararname ile ifade edilen, işçi denetimi politikası uygulanır. İşçi denetimi, en çok beş işçinin veya hizmetlinin çalıştığı veya yıllık cirosunun 10,000 Ruble'den az olmayan tüm sanayi, tarım, banka işletmelerinde uygulanır. Demokratik biçimde, söz konusu işletmede çalışan tüm işçi/veya hizmetlilerin seçtiği bu kural, Sovyetlere ve hükümete bildirilir ve onlar, tüm defter ve belgeleri inceleme, tüm malzeme, araç-gereçleri kontrol etme hakkına sahiptir.
Ancak, "işçi denetimi" ile "işçi yönetimi" birbirinden farklıdır, işçi yönetimine ulaşmak için alınması gereken mesafenin biri işçi denetimidir. Dahası, sosyalizm ancak kapitalizmin gelişmesine paralel, sınıfsal ayrışmanın yaşandığı bir toplumsal ilişki üzerinde inşa edilebilir. Ekim devrimi, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, toprak beyliğinin, çiftlik sahiplerinin egemenliğine tamamen son verdi ama sınıfsal ayrışma, Ekim devrimiyle tamamlanmadı. Ekim devriminden sonra da bu süreç devam etti. Bir başka deyişle, "kentlerin Ekim devrimi, köy için ancak 1918 yılının yaz ve sonbahar aylarında gerçek Ekim devrimi haline gelmiştir." (Lenin)
Bu karmaşık ilişkiyi anlamayan, Ekim devrimini saf bir proleter devrim olarak tanımlayabilir ama devrim gerçeği bu "saflık" içine sığmamaktadır.
1917 Şubat ile Ekim dönemi, bu sekiz devrim ayı burjuva-demokratik devrim dönemidir. Ama, bu dönemde, küçük-burjuvazi ile ittifak yapan burjuvazi hiçbir sorunu çözememiştir. BDD görevleri, sosyalist devrime geçerken, Ekim devrimi ile çözülmüştür. Burjuvazinin önderlik yaptığı burjuva-demokratik devrimler, örneğin ABD ve Fransa'da yıllar önce, sancılı bir evrim içinde çözülen, hatta tam bir çözüme kavuşmayan sorunlar. Ekim devrimiyle, Lenin'in ifadesi ile "on hafta" içinde, Kurucu Meclis seçimlerine kadar çözüldü.
Çarlık Rusya'sında, BDD "devrimin dolaysız ve en yakın görevidir" ve "ortaçağ kalıntılarını ortadan kaldırmak, onu son taşına kadar yok etmek, Rusya'yı bu barbarlıktan, bu yüz karasından, ülkemizdeki her kültür ve ilerlemenin bu en büyük frenleyicisinden temizlemekti." (S.Eserler-6, Sf. 516)
BDD, feodalizmi ve onun kalıntılarını temizler. Başta monarşi olmak üzere, kast sistemi, din, kadın, siyasal özgürlükler, ulusal vb. sorunlar BDD sürecinde çözülür, BDD görevleri arasındadır bunlar. Ancak, tüm bu sorunlar, Ekim devrimi öncesi tam çözüme kavuşamamıştır. Dahası, "dünyanın en ileri ülkeleri arasında bu sorunların burjuva demokratik yönde tamamıyla çözüldüğü tek ülke yoktur." diyor Lenin, ve ekliyor "bizde bunlar Ekim devriminin yaşamasıyla tamamıyla çözülmüştür." (a.g.e. Sf. 518)
Demek ki, BDD sorunların tam çözümü, gerçek çözümü ancak sosyalist devrimle mümkündür.
BDD ile sosyalist devrim arasında "Çin setti" yoktur. Ekim devrimi bunun somut örneğidir. Sosyalist devrime "geçerken", bu devrimin "yan ürünü" olarak BDD sorunları çözülmüştür ve BDD sorunlarını tam bir çözüme kavuşturmak, "sonuna dek" gitmek zorunludur. "Biz başka hiç kimsenin yapamadığı şekilde, burjuva-demokratik devrimi sonuna dek götürdük. Biz tamamıyla bilinçli, emin ve sapmadan ileriye, sosyalist devrime, onun bir Çin setti ile burjuva demokratik devrimden ayrılmadığı bilinciyle..."( a.g.e. Sf.517)
BDD görevlerini sonuna dek götürmek, sadece tarihsel bir ilerleme için değil, sosyalizmi daha güçlü temellerde inşa etmek için zorunludur.
Ekim devrimi yeni bir çağın, proleter devrimler çağının başlangıcıdır. Ve bu onur Rusya proletaryasına aittir. Ekim devrimi bir başlangıçtır, buz kırılmış, yol açılmıştır. Lenin, bunun, ilk proleter devrim olduğunu bilmektedir ve bu onuru yaşar. Ama, "ne kadar zamanda, ne zaman, hangi ulusun proleterleri bu eseri sonuna kadar vardırırlar, bunun önemi yok..." diyerek, bulunduğu zemini tanıyacak kadar da gerçekçidir.
Lenin, cesurdur, beklemez, yaratır... Sosyalizmi kurmak için "kültür seviyesinin" gelişmesini, "uygarlığın" gelişmesini vb. beklemez. Tam tersine, proletarya iktidarı alarak, tüm bunları yaratır. Lenin'in mantığı Ekim öncesi olduğu gibi Ekim devrimi sonrası da budur!

<<YAZININ DEVAMI İÇİN BURAYI TIKLAYINIZ>>




 

 

 

 

[email protected]
[email protected]
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92