Mahir
ve Devrim
VI. Bölüm
Şahin ŞİMŞEK
|
E- MAHİR VE İKİ TAKTİK
Mahir, KESİNTİSİZ DEVRİM (1)'de, Lenin'in ve özellikle
İKİ TAKTİK eserinin
önemini çok net kavramıştır. Bundan dolayı, İKİ TAKTİK
için özel bir bölüm, 1905 DEVRİMİ VE LENİN'in ÖNGÖRDÜĞÜ
DEMOKRATİK HALK DEVRİMİ (BY: Sf:75 ile 281) bölümünü
ayırmıştır. Bu bölüm, Leninist devrim teorisinin köşe
taşları ve Rus devriminin izlediği rota açısından son
derece önemli ve özet bilgileri içerir: dahası, bu temelde
dogmatiklerle, H. Kıvılcımlı ve M. Belli ile Mahir hesaplaşır.
Mahir, bir kez daha Leninist kesintisiz devrimin temel
unsurlarını İKİ TAKTİK'e dayandırarak özetler:
"1) Emperyalist düzende, tarihi ileriye götüren
lokomotif proletaryadır. Bu yüzden Rus liberal burjuvazisi,
artık tarihi kaçırmıştır. Burjuva devriminin önderi,
sonuna kadar tek devrimci sınıf olan proletaryadır."
(Bütün Yazılar, Sf:275)
Bunu, İKİ TAKTİK'den yaptığı alıntı ile destekler.
"2) Demokratik halk devriminin temel güçleri işçiler,
köylüler ve şehir küçük burjuvazisidir." (a.g.e.
Sf:275)
Bunu, yine İKİ TAKTİK'ten yaptığı alıntı ile destekler.
"3) Devrimci temel güç birliği işçi-köylü ittifakıdır."
(a.g.e. Sf:276)
Ve, yine bunu Lenin'den yaptığı alıntılarla destekler.
Tüm bunlar, dönemin en canlı tartışması ile birleşir.Yani,
Rus devriminin rotası nedir? devrimde sınıflar nasıl
mevzilenmiştir? DEVRİM ŞEHİRDEN KIRA DOĞRU BİR ROTA
TAKİP EDECEKTiR, alt başlığı (Sf:277) bu sorunun yanıtıdır.
KURULACAK OLAN İKTİDAR TEMEL GÜÇLERİN İKTİDARI OLACAKTIR:
İŞÇİ VE KÖYLÜ DEVRİMCİ DİKTATORYASI " (Sf :278)
alt başlığı ise, demokratik devrim sonrası, Çarlık üzerinde
kesin zaferin garantisi olan iktidarın niteliğini, Lenin
tarafından 1905 BDD'de geliştirilen, "Proletarya
ve Köylülüğün Devrimci Demokratik Diktatörlüğü"
kavramını ele alır.
Bu dönemde, Lenin'e ve onun temel eseri olan İKİ TAKTİK'e
dogmatik yaklaşanlar hiçte az değildir. Eğer bunlarla
sağlıklı bir hesaplaşma yapılamazsa, Marksist yöntem
ustaca kullanılamazsa, dogmatizmin zincirleri ile eller
bağlanmış olur.
Mahir, kendi elini kendi bağlamaz: bundan dogmatizmle
hep mesafelidir, onun tam karşısında yerini alır. Konuya
ilişkin şu sözler dogmatizmle mesafeyi gösterdiği gibi,
somut bir gerçeği de ifade etmektedir.
"Oysa Marksist-Leninist kesintisiz devrim teorisi,
İKİ TAKTİK'teki formülasyonundan günümüze kadar hayatın
çeşitli değişiklikleri karşısında değişmiş, yeni deneylerden
zenginleşip derinleşmiştir. İçinde bulunduğumuz dönem,
kapitalizmin bunalımının başlangıç dönemi değildir.
Türkiye'de Çarlık Rusya'sı gibi dünyanın 5-6 büyük sömürgeci
ülkesinden bir tanesi değil, tam tersine emperyalizmin
işgali altında bir yarı-sömürgedir.
Marksist-Leninist sürekli devrim teorisini, İKİ TAKTİK'teki
formülasyonla sınırlandırıp dondurmak, onu her dönem
için geçerli evrensel bir model olarak alıp, ülkenin
sınıfsal orjinalitesine uygulamaya kalkmak (...) kişiyi
sağ sapma içine sokar" (B.Yaz: Sf: 280)
Gerçeklerde budur… 1905 BDD'de Çarlık Rusya'sında "siyasal
hedef olan Demokratik Cumhuriyet" her ülkede, her
koşulda temel siyasal hedef olamaz. 1905 BDD sürecinde
savunulan kapitalizmin özgür gelişimi her koşulda savunulamaz.
Eğer, somut gerçekler dikkate alınmazsa, "eski
formüller" ile yetinilirse, bizzat Ekim Devrimi
döneminde olduğu gibi, BDD "tamamlanması"
beklenirse, bir devrim koşullarında kapitalizmin özgür
gelişimi savunulursa, buna paralel proletaryanın güçleneceği
ütopyasına saplanılırsa, tıpkı Kamenev ve Zinovyev'in
yaptığı gibi, kişi sağ sapma içinde olur, hatta, yeni
bir çağ açan Ekim sosyalist devrimine karşı burjuva
saflara kişi sürüklenir.
Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz ama devrimci
pratik ile doğrulanmayan devrimci teori soyuttur. Sınıf
savaşımı içinde biçim alan devrimci pratik, bir çok
açıdan devrimci teori için zengin sonuçlar çıkarır,
böylece devrimci teorinin yaşamın canlı pratiğini sürekli
aydınlatması sağlanır. Devrimci pratik, dünyayı değiştirme
eylemidir ve bununda en önemli aygıtı, proletarya için,
proletaryanın en yüksek örgüt biçimi olan proletarya
partisidir.
Farklı devrim anlayışına sahip olanların farklı örgüt/parti
anlayışına ulaşacakları açıktır veya tam tersi, farklı
örgüt/parti anlayışı farklı devrim anlayışına yol açar,
onu temsil eder. "Dünyayı ayrı yorumlayanların,
değiştirme araçlarının da ayrı olacağı açıktır"
(M. Çayan)
1905 BDD sürecinde, Bolşevik partinin devrim anlayışı
ile menşevik partinin
devrim anlayışı, bu temelde taktikleri temelden farklıdır.
Bu doğaldır çünkü, her iki kanat, Rus devrimini Jakoben/Bolşevik
kanadı ile Jironden/Menşevik kanada farklı sınıfların
özlem ve taleplerini yansıtmaktadır. Ve biliniyor RSDİP
içinde, bolşevik-menşevik ayrışması, 2. parti kongresinde,
1903 yılında yaşanmıştır. 1905 BDD bu ayrışmanın tozu
dumanı içinde ortaya çıkmıştır. Bu açıdan, 1905 BDD
ele alınırken, bu tarihsel ayrışmayı bir yana atmak,
soruna eksik yaklaşmaktır.
Biz, bu çalışmamızda bu ayrışmanın, 1903 yılında yaşanan,
ama uluslararası bir boyutu olan, tüm Rus devrimi tarihinde
izleri olan bu ayrışmanın, bolşevik-menşevik ayrışmasının
tüm yanlarını ele almayacağız. 2. parti kongresi öncesi
"birleşmek için ayrışmak" anlayışından hareketle,
bütünsellikten uzak bir tablo gösteren partiyi bütünsel
bir noktaya getirmek için Lenin, "Ne Yapmalı"yı
(1902)'de kaleme alır bu eser 2. kongrede etraflıca
tartışılır. Ancak, buna rağmen 2. kongrede ayrışma kaçınılmaz
olur; Lenin, bunu "Bir Adım İleri İki Adım Geri"
(1904'de) eserinde etraflıca inceler. Bu açıdan her
iki eser, sadece bir dönemi açıklamakla kalmaz, aynı
zamanda, Leninist parti anlayışının temellerini atar;
ve tam bu noktada bize önemli bir miras oluştururlar.
Leninist parti için, böyle bir partinin bütünlüğü için,
her iki eser vazgeçilmez bir öneme sahiptirler: her
bir Devrimci Kurtuluşçu bunları devrim kavgasında özümlemek
zorundadır. Bu notu düşerek devam edelim.
Mahir, devrim anlayışı ile örgüt/parti anlayışı arasındaki
kopmaz bağı çok net gördüğünden, bu dönem için, ayrıca,
"Ne Yapmalı" ve "Bir Adım ileri İki Adım
Geri" eserlerine dayanarak, bu ayrışmayı incelemiştir.
"BOLŞEVİKLERİN VE MENŞEVİKLERİN PARTİ ANLAYIŞLARINDAN
NE KADAR BÜYÜK" alt bölümü (B.Yaz: Sf:270 ile 275)
buna ayrılmıştır.
Ancak, daha da önemli yan var. Mahir'in yönü geleceğe,
değiştirme eylemine yöneliktir. Bundan, onun yaptığı,
sadece, bu dönemin iki temel anlayışını ele almak değil,
bundan devrim için, attığı adımlar için sonuç/ders çıkarmaktır"
Mahir, Leninizm'in ruhunu yakalamıştır, ona sıkı sıkı
sarılır. Burada bir dönemi incelerken, Marksist yöntemi
ustaca kullanır, ve ihtilalci sonuçlar çıkarır ve bunu
ayakları havada, kuru sözcüklerle değil, nesnel-somut
olgulara dayandırır. Marks ve Engelsin devrim teorisi
için, "ekonomik ve sosyal determinist yön, volantirist
yöne nazaran daha ağır basar" sonucunu çıkarır,
bu doğrudur. Emperyalist dönemin Marksizmi olan Leninizm
için ise, "Leninist teori ise, politikanın, ekonomiye
oranla belirleyiciliği ağır basmaktadır. Yani ihtilalci
inisiyatif temeldirler ve oportünizmin çarpıtmasını
sanki önceden görür ve ekler: "Temel olması tek
başına belirlemesi demek değildir." (Bütün Yazılar
Sf:271)
Mahir, bir noktada durmaz, o devrimci teorinin gitmesi
gereken en son noktaya kadar, yaşamla bağlar kurarak
götürür. "Teori gridir, ama yaşam ağacı hep yeşildir"
(Lenin) Dünya devrim pratiği, Ekim Devrimi ile birlikte,
hızla doğuya kaymaktadır. Marks ve Engels döneminde,
Almanya, İngiltere vb. ülkelere gözler çevrilirken,
şimdi gözler doğuya, Çin'e, Hindistan'a vb. ülkelere
çevrilmiştir. Ve, devrim doğuya, sömürge ve bağımlı
ülkelere kaydıkça, özellikle köylü sınıfların rolü buna
paralel artmakta, devrim, bir ayaklanma ile değil, uzun
süreli bir silahlı savaşımla zafere ulaşmaktadır"
Buradan, uzun süreli bir halk savaşından bir sonuç çıkarmak
gerekirse, konuya paralel olarak o da şudur; "devrim
teorisinde volantirist yönde daha ağır basan (Bütün
Yazılar Sf:272/5-no'lu dipnot)
Mahir'in Leninizm adına çıkardığı sonuç budur, devrimin
volantirist yanı, ihtilalci yanı ön plandadır.
Mahir'i Mahir yapan, THKP-C'yi özgün ve önemli yapan
da budur. Ve oportünizm tüm oklarını Mahir'e, parti
çizgimize çevirmesi de bundandır.
Devrimin ihtilalci inisiyatifi, en somut biçimde, Leninist
partide cisimleşir. Ve bu örgüt yatay-amorf-demokratik-kitle-muhalefet
örgütü değil, demokratik-merkeziyetçilik ilkesi üzerinde
yükselen savaş örgütüdür. Mahir, bu örgütün/partinin
karakterini çok net kavrar ve şu doğru tanımı yapar;
"Bu örgüt yarı-askeri nitelikte olan bir örgüttür.
Yani, demokratik-merkeziyetçilik ilkesinde demokratik
yan değil de, merkeziyetçi yanı ağır basmaktadır."
(Bütün Yazılar Sf:272)
Ama, bu sözlerin devamında, bu nitelikteki bir örgütün/partinin
"burjuva demokrasisi olmayan bütün ülkeler için
geçerlidir" (Bütün Yazılar Sf :272) diyerek, Leninist
parti modelinin kapsamını daraltmıştır: bu anlamda da,
böylesi bir sonuca ulaşması yanlıştır. Yani, Leninist
parti anlayışı, devrimin volantirist yanının ön planda
olduğu gerçeği ile sıkı sıkıya bağlıdır ama, bunun "burjuva
demokrasisinin olup" veya "olmaması"
ile bir ilgisi yoktur. Burjuva demokrasisi olan ülkelerde,
devrimin determinist yanının ağır basacağı, burjuva
demokrasisinin olmadığı ülkelerde ise, ihtilalci inisiyatifin
ağır basacağı elbet doğru değildir. Devrim doğuya, sömürge
ve bağımlı ülkelere kaydıkça, ihtilalci inisiyatifin
önem kazanacağı açıktır ama bu Leninist bir partinin
en temel ilkesi olan demokratik-merkeziyetçiliğin burjuva
demokrasisi olan ülkeler için "geçersiz" olduğu
sonucunu doğurmaz.
Leninizm: volantirizmdir, iradeciliktir, ihtilalciliktir
ve Leninist parti bunun cisimleştiği canlı bir organizmadır.
Emperyalizm, tüm dünya çapında devrimin nesnel koşullarını
yaratır; bu anlamda, devrimin volantirist yanı, tüm
dünyada ön plandadır. Ve Leninist partide, bunun bir
ifadesi olarak, "burjuva demokrasisi olan"
veya "olmayan" ülke ayırımı yapmaksızın tüm
ülkeler için, tüm ülkelerin proletaryasını kurtuluşa
taşıyan bir niteliğe sahiptir. Elbette, devrim farklı
ülkelerde farklı bir yol izleyecektir, İleri kapitalist
ülke devrimleri ile sömürge ve bağımlı ülke devrimleri
birbirinden farklıdır. "Zaten, Leninizm, her ülke
için geçerli bir devrim reçetesini öngörmez, o somut
koşulların somut tahlili sonucu, farklı biçimlerin yaşanacağını
söyler."
Mahir'in bu yanlış? sonucu ile daha önce ele aldığımız
"proletaryanın siyasi kitle partisi" kavramını
birlikte düşünürsek ileri kapitalist ülkeler için P.Lüksembourgcu
bir anlayış, geri bırakılmış ülkeler için Leninist bir
anlayış sonucu veya yorumu pekala mümkündür. Ama bu
doğru değildir"
Leninizm ve Leninist parti anlayışı, tüm ülkeler için
geçerlidir, proletaryanın, dünyayı değiştirmede en önemli
silahıdır.
F- SAVAŞ YILLARI VE DEVRİM TEORİSİ
Öncelikle ifade edelim, savaş yıllarında Lenin'in kaleme
aldığı makale ve yazılar, kesintisiz devrim açısından
son derece önemlidir. "AVRUPA BİRLEŞİK DEVLETLERİ
ÜZERİNE", "PROLETARYA DEVRİMİNİN ASGARİ GÖREVLERİ",
"SOSYALİST DEVRİM VE ULUSLARIN KENDİ KADERİNİ TAYİN
HAKKI", "MARKSİZMİN BİR KARİKATÜRÜ VE EMPERYALİST
EKONOMİZM" çalışmaları özel olarak anılması gerekir...
Ancak, biz, daha öncede işaret ettiğimiz gibi Leninist
devrim teorisinin temellerini oluşturan, 1915 yılına
ait üç makaleyi öncelikle ele alacağız: bunlar, "RUSYA'NIN
YENİLGİSİ VE DEVRİMCİ KRİZ", "BAZI TEZLERİ"
ve "DEVRİMİN İKİ ÇİZGİSİ ÜZERİNE"dir.
İnceleyelim.
RUSYA'NIN YENİLGİSİ VE DEVRİMİ KRİZ, birinci Emperyalist
paylaşım savaşı koşullarında, bu savaşın yarattığı "devrimci
kriz" koşullarında yazılan bir makaledir: burada
Rus proletaryasının görevleri ve bunun dünya devrimi
perspektifi ile özellikle Avrupa proletaryası ile ilişkisini
ele alır.
Biliniyor, devrim, ancak bu toplumsal eylemin maddi
koşullarının olgunlaşması ile mümkündür: bundan, toplumsal
bir devrim için, toplumsal alt-üst oluşun koşullarının,
yani devrimci bir krizin oluşması zorunludur. Ve, bir
emperyalist paylaşım savaşı, bu devrimci krizin tüm
koşullarını yaratıyor. Ancak devrim için, böylesi bir
devrimci krizin olması, sorunun bir yanıdır: ve emperyalist
paylaşım savaşı içinde, bu nesnel olguyu bir çok kesim
tespit edebilir. Marksizm, bu tespitle yetinemez; daha
ileri ve somut görevleri önüne amaç olarak koyar. "Rusya'da
devrimci krizin varlığını artık herkes görüyor. Fakat
onun anlamını ve bundan çıkan proletaryanın görevlerini
herkes doğru anlamıyor..." (Lenin). Ve, ekliyor
Lenin, "Tarih tekerrür gibi: 1905'te olduğu gibi..."
1905 döneminde, "İKİ TAKTİK" ve diğer yazılarında
Lenin'e dayanarak konuyu incelemiştik. Burjuva demokratik
devrimini yapmamış bir ülkede, Çarlık Rusya'sında, bir
devrimci kriz döneminde, Japon-Rus savaşı döneminde,
proletarya BDD görevlerini omuzlar ve devrimi sürekli
kılar. Ancak, bu BDD, Avrupa'da gündemde olan sosyalist
devrimi ateşler; iktidarı ele alan Avrupa proletaryasının
yardımıyla Rusya'da sosyalist devrim tamamlanır-işte
1905 BDD sürecini de Leninist devrim formülü budur.
Hemen belirtelim. 1905 BDD süreci ile 1915 Paylaşım
Savaşı koşulları elbet aynı değildir. Rusya için, her
iki dönemde de savaş söz konusudur, ama Emperyalist
paylaşım savaşı, tüm Avrupa'yı sarmıştır. Bu anlamda
da, devrimci kriz, tüm Avrupa'da, dünyada nesnel olarak
mevcuttur. Savaş, kitlelerin demokratik taleplerini
büyütmüş: savaş, açlık, yıkım vb. devrimin koşullarını
oluştururken, kitlelerde demokratik esinler uyandırmıştır.
Bu, 1905'le kıyaslanırsa, 1915'li yıllarda, Avrupa'da
devrimci dalganın büyümesine yol açmış, özellikle Alman
devrimi başta olmak üzere, Macar vb. devrimler büyük
bir gelişim içindedir. Ancak, bu gelişimin önünde, en
önemli engel, 2.Enternasyonal'de ifadesini bulan oportünizmdir;
bunun sosyal-şovenizmle bütünleşmesidir. Devrimci gelişme,
Avrupa ile sınırlı değildir. 1905 BDD rüzgarı Asya toplumlarına
sıçramış Çin, İran, Türkiye, Hindistan vb. ülkelerde
burjuva demokratik hareketler yeni kanallar açmıştır.
İşte bu ortamda, tıpkı 1905'te olduğu gibi, Lenin, devrim
anlayışını iki temel noktada toplamıştır. Nedir bu;
Rusya için sosyalist devrimin "önsözü" olan
BDD ve Avrupa için ise sosyalist devrim. Devrimci kriz,
her iki devrimi, Rusya'da BDD'ni, Avrupa'da ise sosyalist
devrimi harmanlayacak, birbirine destek sunacak, birbirini
besleyecektir"
"... Emperyalist savaş Rusya'daki devrimci krizi,
burjuva demokratik devrim temelindeki krizi, Batı'da
gelişen proleter, sosyalist devrimle birleştirmiştir.
Bu bağ öylesine dolaysızdır ki, şu ya da bu ülkede devrimci
görevlerin hiçbir tekil çözümü mümkün değildir: Rusya'da
burjuva-demokratik devrim bugün artık Batı'daki sosyalist
devrimin sadece önsözü değil, aynı zamanda ayrılmaz
bir bileşenidir". "(Lenin, S. Eserler-5:Sf:
161)
1915'te, bir Emperyalist paylaşım savaşı koşullarında,
Lenin'in ifadesi ile, "görevin ikinci bölümü",
yani Rusya'da BDD yükseltilmesi ve böylece Avrupa'da
proleter devrimin ateşlenmesi güncel görev haline geldi.
"Yaşam öğretiyor, diyor Lenin, yaşam, Rusya'nın
yenilgisinden geçerek Rusya'da devrime gidiyor ve bu
devrimden geçerek, bu devrimle bağıntılı olarak Avrupa'da
iç savaşa gidiyor. Yaşam bu yolu tuttu..." (S.
Eserler-5: Sf:164)
Elbette böylesi bir koşulda, devrim dalgasının yükseldiği
koşulda görevleri çok net ele almak gerek. Oportünizm
ve sosyal şovenizm devrimin önünde en ciddi engeldir.
Bundan dolayı, oportünizme ve sosyal şovenizme karşı
mücadele vermek bir zorunluluktur: "bu mücadele
olmadan kitlelerin devrimci bilincini geliştirmek imkansızdır."
(Lenin) Bunun yanı sıra, kitle mücadelesinin önünü açmak
için, net somut şiarları benimsemek, kitleleri bu şiarlar
etrafından örgütlemek gereklidir. Yani, "devrimin
net şiarlarıyla" örneğin, "monarşinin yıkılması,
Cumhuriyetin kurulması, büyük toprak mülkiyetine el
konması ve sekiz saatlik iş günü.." (Lenin) şiarlarını,
BDD şiarlarını ileri sürmek, bunun etrafında kitleleri
örgütlemek."
RUSYA'NIN YENİLGİSİ VE DEVRİMCİ KRİZ makalesinde, Lenin,
sorunu, 1915 yılında böyle ele alır.
BAZI TEZLER, aynı perspektifle kaleme alınmıştır, ve
dönemin devrim anlayışını somutladığından önemlidir.
Hemen belirtelim, BAZI TEZLER, daha önce incelediğimiz,
1905 dönemine ait tezlerin, yeni koşullarda formüle
edilmesidir. Ki, bu tezlerin bazıları ise, 1917 Nisan
itibariyle, 1917 Şubat BDD sonrası eskimiştir. Konumuz
açısından önemli gördüklerimizi, tezlerin önemli olanlarını
ele alalım.
"5) Rusya'da önümüzdeki devrimin sosyal içeriği,
ancak proletarya ve köylülüğün devrimci-demokratik diktatörlüğü
olabilir. Rusya'da devrim, monarşiye ve feodal çiftlik
sahiplerini yıkmadan zafere ulaşamaz. Fakat proletarya
köylülük tarafından desteklenmeden bunlar, yıkılamaz.
Kırsal nüfusun, "köylü çiftlik sahipleri"
ve kır proletaryası olarak ayrılmasında ileriye doğru
atılan adım, kırsal nüfusun Markov ve ortakları tarafından
ezilmesini ortadan kaldırmamıştır. Eskiden olduğu gibi
bugün de kır proleterlerinin ayrı örgütlenmesi zorunluluğunu
her halükarda kayıtsız-şartsız savunuruz." (S.Eserler-5:
Sf: 166-167)
Sorun burada, tıpkı 1905 BDD'de olduğu gibi ele alınmıştır.
Monarşiyi ve feodal çiftlik sahiplerinin iktidarını
yıkmak, proletaryanın önderliğinde bir devrimle mümkündür.
"Proletaryanın ve köylülüğün devrimci-demokratik
diktatörlüğü, devrimin zaferi için elzemdir" devrimin
garantisi budur. Bunun için, proletaryanın köylülük
tarafından desteklenmesi, köylülüğün devrimci potansiyelinden
sonuna kadar yararlanmak vazgeçilmez bir görevdir, devrim
için bu zorunludur. Ancak, kırsal alanda, kapitalizmin
"Prusya tipi" gelişmesi söz konusudur; bu
sınıfsal çözülmeyi hızlandırmaktadır ve tıpkı 1905-1907
BDD döneminde savunulan tarım programında olduğu gibi,
"kır proletaryasının ayrı örgütlenmesi" desteklenir.
Bu tezde ifadesini bulan, proletarya ve köylülüğün devrimci-demokratik
diktatörlüğü, özgün biçimde 1917 Şubat devriminde yaşandığı
için, 1917 Nisan koşullarında, sosyalist devrimin gündemde
olduğu koşullarda "eski bolşevik" tez haline
dönüşmüştür.
Ayrıca, 1905 dönemi ile 1915 kıyaslarsak, Rusya'da kapitalizm
gelişmiştir; bu gelişme kırsal alana yansımıştır. Lenin,
"1905-1907 İLK RUS DEVRİMİNDE SOSYAL-DEMOKRASİNİN
TARIM PROGRAMI" broşüründe ele aldığı üzere, Rusya'da,
"Amerikan tipi" değil, feodal toprak sahiplerinin
büyük toprak kapitalistlerine dönüştüğü "Prusya
tipi" bir geçiş söz konusudur. Tarımda kapitalizmin
gelişmesi, ileri doğru atılan tarihsel bir adımdır "Bu
adım, sınıfsal bir bakış açısı ile ele alınırsa, tarımsal
alanda sınıfsal ayrışmanın yaşanması, kır proletaryasının
gelişmesi anlamını taşımaktadır. Ve, bu koşulda, proletarya
partisi, "kır proletaryasını" ayrı örgütlemeyi
önüne koyar, yaklaşımını bu sınıfsal ayrışmaya göre
biçimlendirir. Ancak, bu gelişme, BDD görevlerini bir
yana almak anlamını taşımaz, BDD görevlerine sıkı sıkı
sarılıdır -1915'te sorun böyle ele alınır.
"6) Avrupa'da sosyalist devrimi körüklemek amacıyla
Rusya'da burjuva demokratik devrimi sonuna kadar götürmek
Rus proletaryasının görevidir. Avrupa'da sosyalist devrimi
alevlendirmek görevi bugün, Rusya'da burjuva-demokratik
devrimi sonuna kadar götürme görevine olağanüstü yaklaşmıştır
ama yine de özel ve ikinci bir görev olarak proletaryanın
önünde durmaktadır, çünkü
Rusya'daki proletarya ile işbirliği içinde olan çeşitli
sınıflar söz konusudur. Rusya'da burjuva-demokratik
devrimi sonuna kadar götürme görevi için Rusya'nın küçük
burjuva köylülüğü, Avrupa'da sosyalist devrim görevi
için başka ülkelerin proleterleri." (a.g.e. Sf:167)
Bir dünya devrimi perspektifi ile -zamandaş bir dünya
devrimi değil- sorunun ele alınışı söz konusudur. 1905
döneminde olduğu gibi, Avrupa'da sosyalist devrimi "körüklemek"
için Rusya'da BDD "sonuna kadar götürmek".
Bunun için, içte, Rusya'da, BDD sürecinde proletarya
"küçük burjuva köylülükle" ittifak yapacak,
bunlarla yürüyecektir: dışta ise, Avrupa'da ise, sosyalist
devrim için, proletarya, Avrupa proletaryası ile ittifak
kuracak, onunla yürüyecektir -işte tez budur.
"7) Sosyal-demokratların bir geçici devrimci hükümete
demokratik küçük burjuvazi ile birlikte katılmalarını
eskiden olduğu gibi uygun görüyoruz, ama şovenist devrimcilerle
birlikte değil..." (a.g.e. Sf: 167)
Bu tezde de, sorun, 1905 BDD dönemindeki gibi ele alınmıştır.
Ancak, Emperyalist paylaşım savaşı sosyal şovenizmi
beslemiş, bunları burjuvazinin yanına itmiştir: bundan
böylesi bir ittifakta, bu kesim, sosyal şovenist kesim
dışta tutulur. Devrimin ilerlemesi içinde bu zorunludur.
"10) Rus burjuva devriminde proletaryanın önderlik
rolünün mümkün olup olmadığı sorununu şöyle yanıtlıyoruz;
Evet, eğer küçük-burjuvazi tayin edici anda sola çark
ederse mümkündür: ve küçük burjuvazi sadece bizim propagandamız
sonucu değil, ekonomik, mali (savaş yükleri), askeri,
politik vs. türden bir dizi nesnel faktör tarafından
da sola itilmelidir.." (a.g.e. Sf:168)
Küçük burjuvazinin tavrı, Lenin'in ifadesi ile "sola
çark etmesi" proletaryanın önderliği ve devrimin
zaferi açısından olmazsa olmaz koşuludur. Küçük burjuvazinin
devrime katılımı, sadece ve sadece öznel bir talep değil,
nesnel bir olgudur. Çünkü, "bir dizi nesnel faktör,
küçük-burjuvaziyi devrime yaklaştırır, onu proletaryanın
müttefiki yapar. Devrim, böylesi nesnel bir potansiyeli
yok sayamaz, bunun üzerinden atlayamaz. Ekim Devrimi
pratiği de bu tezi doğrulamıştır...
İşte, Leninist kesintisiz devrim için bir köşe taşı
oluşturan, BAZI TEZLER'de sorun böyle ele alınır.
Devam edelim.
DEVRİMİN İKİ ÇİZGİSİ ÜZERİNE adlı Lenin'in makalesi,
iki ana konu üzerine oturmuştur.
Birincisi, yukarıda, BAZI TEZLER'de ele aldığımız, Rusya'da
BDD ve Avrupa'da ise sosyalist devrim ilişkisi, bu süreçte
proletaryanın izleyeceği ittifak politikasıdır. Üç temel
şiarla sorun ele alınır: görevler bu temelde belirlenir.
"Bu fiili durumdan proletaryanın görevi apaçık
ortaya çıkmaktadır. Monarşiye karşı sınırsız bir cesaretle
yürütülen mücadele (1912 Ocak konferansının şiarı, üç
temel talep) tüm demokratik kitleleri, yani esas olarak
köylülüğü peşinde sürüklemek zorunda olan bir mücadele.
Fakat aynı zamanda, şovenizme karşı amansız bir mücadele,
Avrupa proletaryasıyla ittifak halinde Avrupa'da sosyalist
devrim için mücadele. Küçük burjuvazinin yalpalamaları
tesadüf değildir, kaçınılmazdır, onun sınıfsal konumundan
kaynaklanır. Savaşın zincirinden boşandırdığı kriz küçük
burjuvaziyi-köylülük dahil sola iten ekonomik ve politik
faktörleri güçlendirmiştir. Rusya'da demokratik devrimin
zaferi için kesin olanağın nesnel zemini burada yatmaktadır.
Batı Avrupa'da sosyalist devrim için nesnel koşulların
tamamen olgunlaşmış olduğunu burada kanıtlamamıza gerek
yok, bunu savaştan önce uygar ülkelerin bütün önde gelen
sosyalistleri kabul etmektedir." ( Seçme Eserler-5
Sf:173)
Makalenin ikinci konusu ise, bu perspektifin devamı
olarak, Troçkizmin "sürekli devrim" anlayışı
ile hesaplaşmadır, onun eleştirisidir.
Lenin, Troçki'nin Parvus ve Rosa'dan ödünç aldığı "sürekli
devrim" tezine yönelik olarak, bolşevik-menşevik
karışımı bir tez olduğunu ileri sürer: "Bolşeviklerden,
proletaryanın kararlı mücadele yürütmesi ve politik
iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesi çağrısını
alıyor. Menşeviklerden ise köylülüğün rolünün "yadsınmasını..."
(a.g.e. Sf:175) Böylece Troçkizmin "sürekli devrim"
tezinin iki ayağı, Lenin'in sözleriyle budur.
Elbet, Troçki kendi "sürekli devrim" tezini
geliştirirken, kapitalizmin köylülüğü sınıfsal açıdan
ayrıştırdığı, ulusal bir devrilin imkansızlığını, burjuva
ulusa karşı proletaryanın duruş biçimi vb. ileri sürer.
Lenin, bu iddialarla alay ederek şunları söyler:
"... Eğer Rusya'da artık proletarya ile 'burjuva
ulus' karşı karşıya duruyorsa, bu şu anlama gelir: Rusya
doğrudan doğruya sosyalist devrimin arifesindedir, o
zaman (...) 'çiftlik sahiplerinin topraklarına el konulması'
şiarı yanlıştır, o zaman 'devrimde işçi hükümeti' değil
sosyalist işçi hükümeti söz konusudur: Troçki'de kafa
karışıklığının ne ölçülere ulaştığı şu cümleden anlaşılıyor;
proletarya kararlılığıyla 'proleter olmayan (!) halk
kitleleri'ni de peşinden sürükleyecektir.. Troçki bunu
söylerken şunu hiç düşünmemiştir: eğer proletarya, proleter
olmayan kırsal kitleleri, çiftlik sahiplerinin topraklarına
el koymak için peşinden sürüklenip monarşiyi yıkmayı
başarabilecekse, bu tam da Rusya'da 'ulusal burjuva
devriminin' tamamlanması, proletarya ve köylülüğün devrimci
demokratik diktatörlüğü olacaktır" (a.g.e. Sf:174)
1905 ile 1915 yılları arasında sınıf ayrışması hazırlanmış,
bundan dolayı, özellikle 1906 yılından sonra, "kır
proletaryasının ayrı örgütlenmesinde ısrar edilmiştir.
Ancak, bu toplumsal olgu, Troçkizm'e karakterini veren,
köylülüğün devrimci rolünün inkarı anlamına gelmiyor.
Tam tersine, kırsal alanda çözülen köylülük, proletaryanın
önderliğini güçlendiriyor.
Burada karşımıza çıkan "burjuva ulus" kavramı
önem kazanıyor: "Burjuva ulus" sosyalist devrimin
"arifesidir" . Ayrıca, "proleter"
ve "proleter olmayan halk kitlesi", yeni devrime
karakterini veren, devrimin temel güçlerini oluşturan
sınıf bileşkesi, "burjuva ulusa" karşı değil,
çarlığa/otokrasiye karşı burjuva demokratik devrimi
tamamlıyor. Yine burada ifade edilen "devrimci
işçi hükümeti" ile "sosyalist işçi hükümeti"
tamamen birbirinden ayrıdır, birincisi demokratik devrimi
formüle ederken, ikincisi sosyalist devrimi formüle
etmektedir. Sözü tekrar Lenin'e bırakalım.
"Ve bugün asıl mesele budur. Proletarya iktidarın
ele geçirilmesi için, Cumhuriyet için, çiftliklere el
konması için, yani köylülüğün kazanılması için, köylülük
içindeki devrimci güçlerin tümünün meydana çıkarılması
için, burjuva Rusya'nın askeri-feodal "emperyalizmden
(Çarlık) kurtulmasına" proleter olmayan halk kitlelerinin
katılması için mücadele ediyor -ve mücadele etmeyi acımasızca
sürdürecek- ve proletarya, burjuva Rusya'nın çarlıktan,
çiftlik sahiplerinin toprak üzerindeki egemenliğinden
kurtarılmasından, zengin köylüleri kır Proleterlerine
karşı mücadelesinde desteklemek için değil, tersine
Avrupa'nın proleterleriyle ittifak halinde sosyalist
devrimi gerçekleştirmek için yararlanacaktır."
(a.g.e. Sf:174-175)
Rusya'da Burjuva Demokratik Devrim, daha sonra ise,
Avrupa proletaryasının desteği ile sosyalist devrim
işte 19l5'te kesintisiz devrim tezi budur.
Ancak Troçkizm, içte, Rusya'da BDD "atlaması"
tezini savunur: bu yanıyla Leninizm ile Troçkizm tamamen
farklıdır.
Anlaşılacağı üzere, savaş yıllarında Lenin, oportünizme
karşı yoğun bir mücadele içindedir. Bir yanda, 2. Enternasyonalde
ifadesini bulan, ve onun Rusya kolu olan Menşevizme
karşı mücadele yürütürken, diğer yandan Menşevik-Bolşevik
karışımı tezler savunan, ilkesizliği ilke edinen Troçkizm'e
karşı mücadele yürütülmüştür. Troçkizm, konumuz açısından,
sosyalist devrim adı altında Marksizmi soldan tahrif
etmekte, Menşevizm ise BDD'de, her şeyi, devrimin önderliği
dahil her şeyi burjuvaziye bırakmaktadır, bu da Marksizmin
sağdan tahrifidir.
Tüm bunlar biliniyor. Ancak, sosyalist devrim savunucusu
yerli oportünizm, tam bu noktada, Leninizm'i tahrif
ediyor ve "savaş yıllarında Lenin'in sosyalist
devrimi savunduğunu ileri sürüyor...Yukarıda ele aldığımız
ve dönemin köşe taşı niteliğinde olan yazı ve makalelerde
her şey çok açık: bunlar oportünizmin yüzünü kızartacak
yazılardır. Dahası var, sadece bu yazılar değil, savaş
içinde yazılan, savaş sonrası yazılan bir dizi yazıda,
Lenin, sosyalist devrimi hiç savunmamıştır, tam tersine,
bu tip sosyalist devrim savunucularıyla -örneğin Kiveski
ile emperyalist ekonomizmle- amansız bir savaşım içinde
olmuştur.
Ancak, burada şu söylenebilir. Savaş yılları, özellikle
Avrupa'da sosyalist devrimi güncelleştirmiştir ve Rusya'da
gündemde olan BDD ile Avrupa'da gelişecek olan sosyalist
devrim arasında bağları daha da güçlendirmiştir. Bu
anlamıyla, savaş yıllarında kaleme aldığı yazılarında
Lenin, bu bağı çok daha güçlü vurgulamıştır bu yanıyla
da, örneğin İKİ TAKTİK'te, demokratik devrim ile sosyalist
devrim arasında mesafe daha kalın bir çizgideyken, incelediğimiz
yazılarda bu mesafe daha azdır, iki devrimin bileşkenleri
daha yoğun iç içedir. Bu doğaldır; ifade ettiğimiz gibi,
devrim ateşi yaygınlaşmıştır, Rusya'da sınıfsal ayrışma
hızlanmıştır, proletaryanın devrimdeki rolü çok daha
belirgindir vb...
Lenin gerçekçidir, dogmalarla kendi elini kendisi bağlamaz.
Ama, köksüzde değildir: düşüncesi sürekli bir gelişim
içindedir, ufku hep ileriye açıktır. Bundan, hep somut
olgularla ilgilenir, tezlerini bu somut olgulara dayandırır,
ancak, yaşam yeni olguları ortaya çıkarmışsa, eski olanla
yetinmez, onu bir yana atarak ilerler NİSAN TEZLERİ,
bir anlamda bunun ifadesidir.
Lenin'i kavramaya oportünizm, Lenin adına Lenin'i çarpıtmayı
meslek edinmiştir.
G- EŞİTSİZ VE DENGESİZ GELİŞME YASASI VE DEVRİM
BİÇİMİ
Lenin'in savaş yıllarında kaleme aldığı yazı ve makaleler,
Lenin'in düşüncesinde son derece önemli bir yeri tutar.
Burada, EMPERYALİZM adlı yapıtı özel olarak anmak gerekir,
ama bununla sınırlı değildir. Emperyalist savaş, kapitalizmin
en yüksek aşaması olan emperyalizmin tüm niteliklerini
ortaya çıkarmış, Lenin bunu doğru biçimde tahlil ederek,
devrim teorisine dayanarak yapmıştır.
Lenin'in devrim teorisinde en önemli halkanın birisi,
kapitalizmin eşitsiz ve dengesiz gelişim yasasıdır.
Bu yasa, 1915 yılında ilk kez ifade edilmiştir ama Lenin'in
tüm yapıtlarında, bu yazının izleri vardır. Hatta, hiç
kavram olarak ifade edilmese bile, örneğin 1905 BDD
sürecinde, daha önce incelediğimiz gibi, Leninist kesintisiz
devrim teorisinin dayanaklarından biridir bu yasa. Ancak,
formülasyon olarak ilk kez 1915 yılında yazılan bir
makalede, AVRUPA BİRLEŞİK DEVLETLERİ SLOGANI KONUSUNDA
makalesinde karşımıza çıkar.
İktisadi ve siyasal gelişmenin eşitsizliği, kapitalizmin
mutlak bir yasasıdır. Bundan şu sonuç çıkar ki sosyalizmin
zaferi, ilkin küçük bir sayıdaki kapitalist ülkede ve
hatta yalnızca tek bir kapitalist ülkede olanaklıdır.
Bu ülkenin muzaffer proletaryası, kapitalistleri mülksüzleştirdikten
sonra ve ülkesinde sosyalist üretimi örgütledikten sonra,
öteki ülkelerin ezilen sınıflarını kendine çekerek,
onları kapitalistlere karşı ayaklandırmaya özendirerek,
hatta zorunluluk durumunda, sömürücü sınıflara ve onların
devletlerine karşı askeri güç de kullanarak, kapitalist
dünyanın geri kalan bölümünün karşısına dikilecektir..."
(TEK ÜLKEDE SOSYALİST DEVRİM Sf. 13)
Aynı formülasyon 1916 yılında kaleme aldığı, PROLETER
DEVRİMİN ASKERİ PROGRAMI yazısında da vardır. Aktaralım;
"...Çeşitli ülkelerde kapitalizm, son derece farklı
bir biçimde gelişir. Ayrıca ticari üretim rejiminde
de başka türlü olamaz. Bundan şu kaçınılmaz sonuç çıkar
ki sosyalizm, bütün ülkelerde aynı anda zafer kazanamaz.
Sosyalizm ilkin bir tek ya da bir kaç ülkede zafer kazanırken
öteki ülkeler belli bir süre boyunca burjuva ya da burjuva
öncesi ülkeler olarak kalacaklardır..." (a.g.e.
Sf. 18)
Yaşam, toplumsal süreç, Ekim devrimi ve sonraki süreç
bu sözleri doğruladı. Kapitalizmin eşitsiz ve dengesiz
yasası, ilkin emperyalist-kapitalist sistemin en zayıf
halkasının kopmasına yol açtı, Ekim devrimi bunun bir
ürünü olarak doğdu. Ekim devrimi sadece bir başlangıçtı,
sosyalizm bu devrim üzerinde, ilkin tek ülkede inşa
edildi. Daha sonra ise, bu sosyalist ülkenin desteği
ile sosyalizm, Doğu Avrupa ve Asya'dan yayıldı.
Tam bu noktada şu söylenebilir. 1925 yılında, yukarıdaki
formülasyondan hareketle geliştirilen, tek ülkede sosyalizm
anlayışı, her ne kadar Stalin tarafından, sosyalizmin
inşası için geliştirilmişse de, bunun teorik öncülü
Lenin'de vardır, yukarıdaki formülasyon bunun kanıtıdır.
Sadece bu formülasyon değil, Ekim devrimi sonrası, bizzat
Lenin tarafından sosyalizmin inşasına yönelik tartışma
ve uygulamalar tek ülkede sosyalizm için ciddi verilerdir.
Lenin'in ölümünden sonra, sosyalizmin inşası ile karşı
karşıya olan, bu büyük idealin somutlaştığı bir ortamda,
Stalin, Lenin'den hareketle tek ülkede sosyalizm anlayışını
geliştirmiştir. Bu anlamda, tek ülkede sosyalizm gerçeğinin
bir dizi handikabı doğsa da, teorik olarak, I925'lerde
ifade edilen tek ülkede sosyalizm anlayışı doğrudur,
Leninist bir tezdir. Ancak, bu bir gerçektir: ama bu
gerçeğin teorize edilmesi, dünya devrimi perspektifinden
koparılması ve de bu gerçeğin doğurduğu bir dizi açmazın
ortaya çıkması sorunun bir başka boyutudur. Konumuz
bu olmadığından ve de sosyalizmin sorunları yazılarında
ele aldığımızdan bu konuları ele almayacağız.
Devem edelim. Eşitsiz ve dengesiz gelişim yasası kapitalizmin
mutlak yasasıdır ve Leninist devrim teorisinin en önemli
dayanağıdır. Ancak, burada şu soru sorulabilir; eşitsiz
ve dengesiz gelişme yasası, tüm kapitalizme özgü bir
yasa mıdır, yoksa, emperyalizm dönemine ait bir yasa
mıdır ?
Lenin'in sorunu ele alışını yukarıda alıntıladık. Lenin'e
göre, bu yasa "kapitalizmin mutlak yasasıdır".
Stalin ise, sorunu daha çok, emperyalizmle ilişkilendirir,
bu dönemde ortaya çıktığını, ifade eder. Stalin, tekelci
kapitalizmin temel olgularını, Lenin'e dayanarak ele
alıp, "bu yasa bunlardan yola çıkar" diyerek,
"emperyalizm koşullarında eşitsiz gelişme"nin
olduğunu ileri sürer. (Bkz. Proleter Devrim Teorisi/2.Defter-Sf.70-71-75)
.
"BİR KEZ DAHA PARTİMİZDEKİ SOSYAL DEMOKRAT SAPMA
ÜZERİNE" adını taşıyan bu makalesinde Stalin, Troçki-Ziyonev
muhalefetine karşı kaleme aldığı bu makalede, iki kapitalist
ülke arasında farkın eşitsiz gelişme yasası olmadığını
vurgular ve şunları söyler: "Ama bundan şu sonuç
çıkar ki, emperyalizm koşullarında eşitsiz gelişme yasası
ilk kez 20. yüzyılın başında bulunup temellendirildi".
(a.g.e. Sf. 76) Ancak, buna rağmen, yine aynı Stalin,
Ziyonev'le polemikte, serbest rekabetçi kapitalizm koşullarında
eşitsiz ve dengesiz gelişme yasasının "kapitalizmin
çöküşünün önemli bir parçası haline gelmediği",
"emperyalizm döneminde olduğu gibi olmadığı.."
(a.g.e. Sf. 74) vurgularını yapar.
Sonuç olarak, Stalin için şu söylenebilir, Stalin, sorunu
zaman zaman muğlak ele almaktadır ama emperyalizm döneminde,
bu yasanın çok daha belirginleştiği açıktır.
Bir alıntıda, komünist enternasyonalin programından
aktaralım: "kapitalizmin, emperyalizm aşamasında
daha da belirginleşen eşit olmayan gelişmesi... (a.g.e.
Sf. 91)
Toparlayarak, özetleyelim. Eşitsiz ve dengesiz gelişim
yasası kapitalizmin mutlak yasasıdır. Ancak, bu yasa,
serbest rekabetçi kapitalizm koşullarında, çok belirgin
değildi. Tekelleşme, tekellerin ekonomiye egemen olması,
yeryüzündeki tüm kara parçasının emperyalist güçler
tarafından paylaşılması bilimsel gelişmenin hızlanması
vb. olgularına paralel olarak bu yasa tekelci kapitalizm
koşullarında tamamen belirginleşmiştir. Böylece, daha
geri bir emperyalist ülke, bu yasa gereği, daha ileri
ülkenin teknik ve teknolojisinden de yararlanacak, sıçrama
yapmakta, daha ileri emperyalist ülkeye rakip olmaktadır,
yeryüzünde tüm kara parçaları paylaşıldığından, bu sıçramalı
gelişim, emperyalistler arası çelişkiyi hızlandırmakta,
emperyalist savaşların doğmasına yol açmaktadır. İşte
emperyalist paylaşım savaşlarının emperyalizm çağında
ortaya çıkmasının en önemli nedeni budur, eşitsiz ve
dengesiz gelişim yasasının belirginleşmesi, hızlanan
pazar savaşımının askeri plana yansımasıdır.
Mahir'in KESİNTİSİZ DEVRİM 1'de, "EMPERYALİST DÖNEM
MARKSİZMİNİN DEVRİM TEORİSİ" ana bölümünde şu tanımlaması
doğrudur;
"Ve bu gelişmenin doğal sonucu (üretimin yoğunlaşması,
tekellerin doğuşu, mali sermayenin oluşması, tüm kara
parçalarının paylaşılması, yani emperyalizmin niteliğinin
ortaya çıkması-B.N) serbest rekabetçi dönemde belirgin
olmayan kapitalizmin dengesiz ve kesimli gelişiminin,
bütün çıplaklığı ile ortaya çıkması, iyice belirginleşmesidir".
(B.Yaz. Sf . 258)
Emperyalist dönemde belirginleşen eşit olmayan gelişim
yasası, emperyalistler arası çelişkiyi büyütmüş ve bu
gelişme, bir Emperyalist paylaşım savaşına yol açmıştır.
Ekim sosyalist devrimi, bu emperyalist güçler arasındaki
çelişkinin açmış olduğu yarıklardan doğmuştur. Ekim
Devriminin böyle bir karakteri vardır. Dahası, Ekim
devrimi sonrası doğan ilk proletarya devleti, önemli
ölçüde varlığını, bu emperyalist ülkeler arasındaki
çelişkiye dayanarak, ondan yararlanarak korumuştur.
Lenin dönemi Sovyetler Birliğinin dış politikasında
bu faktör belirleyicidir. Bu politika Stalin tarafından
da yürütülmüştür.
Emperyalist-kapitalist sistem bir dünya sistemidir,
yani, kapitalizm tekelci kapitalizme dönüşmesiyle, tüm
yeryüzüne yayılmış, tek tek ülkeleri bir zincirin halkalarına
dönüştürmüştür. Böylece, artık, "ileri", "kültürlü",
"geri", "kültürsüz" vb. ülkeler
kavramı veya sorunların tek tek ülkelerde çözümü dönemi
kapanmış, başta ulusal sorun gibi demokratik sorunlar
olmak üzere tüm sorunlar uluslararası bir karakter kazanmıştır.
Bu toplumsal evrim, yani rekabetçi kapitalizmin tekelci
kapitalizme dönüşmesi, eşitsiz gelişimin tüm sistemde
"nesnel gerçeklik" haline gelmesine yol açmış,
böylece sistemde farklı ülke tipleri belirginleşmiştir.
"Kapitalizm eşit olarak gelişmez ve nesnel gerçeklik,
üst düzeyde gelişmiş kapitalist ulusların yanı sıra
ekonomik yönden bir parça gelişmiş ya da tümden gelişmemiş
uluslarla karşı karşıya olduğumuz gerçeğidir".
(Lenin)
Buradan, elbet, Leninizm'in temel tezlerinden biri olan,
devrimin, "ileri", "kültürlü" vb.
olduğu ülkelerde değil, toplumsal-sınıfsal çelişkilerin
en yoğun olduğu, emperyalist-kapitalist sistemin zincirinin
en zayıf olduğu ülkede devrimin olacağı gerçeği sonucu
çıkar. Ancak, bunun yanı sıra, ileri kapitalist ülke
devrimleri ile bağımlı-sömürge ülke devrimlerinin farklı
olduğu gerçeği ortaya çıkar. Lenin, bunu savaş yıllarında,
1916'da şöyle ifade eder:
"Toplumsal devrim, ancak, ileri ülkelerde proletaryanın
burjuvaziye karşı iç savaşıyla, gelişmemiş, geri ve
ezilen uluslarda, ulusal kurtuluş hareketi dahil, bir
dizi demokratik ve devrimci hareketi içinde birleştiren
bir çağ biçiminde sökün edebilir." (Marksizmin
Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm Sf. 58)
Hiç şüphesiz, 1916 yılında Lenin, eşitsiz ve dengesiz
gelişme yasasını bilmektedir -yukarıda bunu aktardık-
ama, yine de, bu dönemde, bir Emperyalist paylaşım savaşı
içinde, eşit ve zamandaş olmayan ama birbirini izleyecek
bir devrimler döneminin başlayacağı, böylece, bir veya
birkaç ülkede başlayan toplumsal devrimin, özellikle
Avrupa'da, proletaryanın birleşik eylemiyle sosyalizme
geçileceği beklentisi vardır. Yukarıdaki sözlerin böyle
bir yanı vardır. Dahası, aynı çalışmasında Lenin bunu
çok daha net vurgular; "Sosyalizm, bütün ülkelerin
değil, ama ülkeler azınlığının, yani gelişmenin ileri
kapitalist aşamasına ulaşmış ülkelerin proletaryalarının
birleşik eylemiyle gerçekleşecektir." (Marksizmin
Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomi Sf: 57)
Burada karşımıza çıkan "toplumsal devrim"
kavramı tek başına siyasal bir kavram değildir. Siyasal
devrimi de içeren sosyal devrimdir... Eşitsiz ve dengesiz
gelişme yasasından hareketle, "toplumsal devrim,
bütün ülkeler proletaryalarının birleşik eylemiyle olmaz..."
(a.g.e. Sf. 56) der. Böylece "ileri kapitalist"
ülkeler için sosyalist devrim; "Gelişmemiş ülkeler
ayrı bir konudur (...) Nesnel olarak, bu ulusların önünde
henüz başarmaları gereken genel ulusal amaçlar, özellikle
demokratik amaçlar, yabancı baskının ortadan kaldırılması
amaçları vardır..." (a.g.e. Sf. 57) diyerek demokratik
devrim önerilmiştir.
Biliniyor, Lenin, bu bakış açısını, 1917 yılında, bir
devrim koşullarında, Ekim devriminin ön gününde kaleme
aldığı, DEVLET VE İHTİLAL yapıtında, daha da geliştirmiş
ve sosyalizme geçişin farklı biçimlerde olacağını, bu
temelde, proletarya diktatörlüğünde farklı biçimlerde
somutlanacağını ileri sürmüştür.
Ayrıca, bu bakış açısı, Komünist Enternasyonal tarafından
daha da geliştirilmiş, özellikle bağımlı ve sömürge
ülkeler devrimi iktisadi evrime paralel olarak, kendi
içlerinde farklı biçimler alacağı ileri sürülmüştür,
bu ülkeler devrimine özel önem verilmiştir. 1ve 2. Bunalım
dönemlerinde sömürge ve yarı-sömürge ülkeler için önerilen
MDD ve halk savaşı tezi, bunların bir sonucu olarak
doğmuştur. Bu konuya tekrar döneceğiz, bundan şimdilik
bu notu düşelim.
Oportünizm, yıllardır, ne zaman devrimin yoluna ilişkin
bir tartışma olsa, özünde, ülkemiz geçekliği ile bağdaşmayan
"ayaklanma" veya "iç savaş" tezine
sarılır, özünde buna da karşıdır, bu yönde ciddi hiç
bir adımı yoktur ve sık sık "koşullara göre"
sözleriyle politikasızlığını gizler. Oportünizm bir
ilke tanımaz, onun ilkesi ilkesizliğidir, o bazen Lenin'den
alıntı yapar, ama asıl amaç Lenin'i, Leninizm'i sulandırmaktır.
Yukarıda gördük, Lenin ileri kapitalist ülkeler için,
sosyalist devrim ve iç savaş önerir. Hiç şüphesiz Lenin'de,
örneğin "halk savaşı" yoktur, ama buna da
kapalı değildir, zaten olamazda, çünkü, bu tez daha
Lenin döneminde somutlaşamamıştır. Ama, ileri kapitalist
ülkelerden farklı bir yolun izleneceği çok nettir. Elbette,
dünyayı ikiye bölmek ve iki şablonu buraya koymak bizim
mantığımız değildir, bizim hareket noktamız hep somut
koşulların somut tahlilidir, ülke gerçekleridir. Bu
noktada, evrensel paydalarda vardır, özgün yanlarda
vardır. Emperyalizme bağımlılık tüm bağımlı ve sömürge
ülkelerin ortak paydasıdır, bu halk savaşını zorunlu
kılar. Ama, örneğin Çin ile Küba, Küba ile Türkiye,
Türkiye ile Kürdistan birbirinden farklıdır, bundan
halk savaşları özgün biçimler alır. Ama, oportünizm
bunu kavramaz: o, "koşullara göre" genel sözlerinin
ardına gizlenir ve ciddi hiç bir devrimci adım atmaz.
Lenin'in, yukarıda ele aldığımız tezlerini de hiç kavramaz,
çünkü, o Leninizm'in ruhu ile uzlaşmaz bir karşıtlık
içindedir.
Herkes kendi bayrağının altına…
H- SAVAŞ VE DEMOKRASİ SORUNU
Emperyalizm, tekelci kapitalizmdir. Kapitalizm üretim
ilişkileri, feodalizme karşı ileridir, feodalizm karşısında
kapitalizmin gelişmesi tarihsel bir ilerlemedir. Bundan,
toplumsal sürecin en dinamik öğesi olan üretim güçlerinin
önünde feodalizm bir engel olduğu dönemde, buna uygun
düşen kapitalizm ilericidir. Serbest rekabetçi kapitalizm
böylesi bir dönemdir ve bu dönemde burjuvazi, tüm toplum
adına ilerici bir rol oynamıştır. Ancak, her gelişen
güçlenen toplumsal olgu gibi, kapitalizmde, bu sürede
kendi zıddını doğurmuş, bir dönem toplumsal gelişmenin
önünü açan kapitalizm, bir dönem sonrası, kapitalizmin
bünyesinden çıkan tekellerin ekonomiye ve siyasal yaşama
egemen olduktan sonrası, toplumsal gelişmenin önünde
engel olmuştur. Üretimin toplumsal yapısı ile kapitalist
mülkiyetin özel karakteri uzlaşmaz bir niteliğe bürünmüş;
böylece, daha ileri bir toplum biçimi olan sosyalizmin
maddi koşulları doğmuştur.
Üretimin yoğunlaşması, tekellerin ekonomiye egemen olması,
banka ve sanayi sermayesinin kaynaşması yeni bir çağı,
emperyalizm çağını başlatmıştır. Artık, kapitalizmin
ekonomik temeli tekellerdir. Bu gelişme, doğal olarak,
bir dönem burjuvazinin elinde bayrak olan demokrasiden,
siyasal gericiliğe doğru bir değişimdir. Emperyalizm
hem içte, hem dışta demokrasiyi bir yana atar, onun
yerine siyasal gericiliği ikame eder. Serbest rekabetçi
kapitalizm koşullarında, toplumsal ve demokratik sorunlar,
burjuva demokrasisinin çerçevesinde çözüme kavuşurken,
örneğin, ulusal sorun, kilise/din sorunu, siyasal özgürlükler
sorunu vb. bu dönemde çözüme kavuşmuş, ve "sınıfsal
birliği kurmak şimdi ancak bu ülkelerde olanaklıdır,"
(Lenin) denilirken koşullar, yani sosyalizmin koşulları
doğmuştur. Ancak, tekelci kapitalizm koşullarında, burjuvazi
bu misyonunu bir yana atmış, tüm toplumsal ve demokratik
sorunların önünü açan değil, önünü tıkayan bir kimliğe
bürünmüş, oligarşik bir karakter kazanmıştır.
"Bu yeni ekonominin, tekelci kapitalizmin (emperyalizm
tekelci, kapitalizmdir) siyasal üst yapısı, demokrasiden
siyasal gericiliğe değişimdir. Demokrasi serbest rekabete
tekabül eder. Siyasal gericilik tekele tekabül eder..."
(Marksizmin Bir Kari. Emper. Eko. Sf:39)
Ekonomik alt yapıdaki tekelleşme, siyasal üst yapıda,
bir "daralma" eğilimi içinde olan burjuva
demokrasisi doğurur. Yani, serbest rekabetçi koşullarda
tüm burjuvalar için olan demokrasi, tekelci kapitalizm
koşullarında, tüm burjuvalar için değil, mali sermaye
için, finans oligarşi için bir demokrasiye dönüşür.
İster BDD yapmış ülkelerde olsun, isterse de, BDD yapmamış
ülkelerde olsun, elbette farklı nitelikte olmakla beraber,
emperyalizm demokrasiyi bir kenara atar, onun yerine
oligarşiyi ikame eder. "Emperyalizmin, genel olarak
demokrasi yerine oligarşiyi koymanın yollarını araması
gibi ..." (Lenin).
Siyasal gericilik, tüm burjuva devletlerinde içseldir.
İster feodalizme, karşı bir dizi mücadele içinde, burjuva
demokratik devrimini tamamlamış ülkelerde olsun, isterse,
bu süreci henüz tamamlamamış ülkelerde olsun, siyasal
gericilik egemendir. Ancak, BDD tamamlamış, bir dizi
demokratik mevziyi kazanmış ülkelerde siyasal gericilik,
bu mevzilere fazla dokunamaz ama BDD tamamlamamış ülkelerde
siyasal gericilik koyu bir faşizmde ifadesini bulur.
Bundan dolayı, her İki ülkede, demokrasi savaşımının
amacı ve kapsamı birbirinden farklıdır. Birinci tip
ülkelerde, BDD tamamlamış ülkelerde, bu sorun sosyalist
devrimle tam bir çözüme kavuşurken, ikinci tip ülkelerde,
BDD tamamlamamış ülkelerde demokrasi sorunu demokratik
devrimin en önemli öğesini oluşturur.
Ve emperyalist savaş, Lenin'in ifadesi ile monarşi ve
cumhuriyeti eşitler; işgal, ilhak, tüm demokratik hakların
rafa kaldırılması, amansız bir sömürü eşliğinde devam
eder, demokrasi tümden inkar edilir. Ve elbet bu nesnel
koşullar, kitlelerde demokratik esintiler doğurur, demokrasi
için mücadeleyi önemli kılar.
Ancak, emperyalist savaş, bu yıllarda ekonominin yeni
bir biçimini, "emperyalist ekonomizmi"de yaratmıştır.
Bu sapmanın, emperyalist ekonomizmin mantığı şudur:
emperyalist savaş cumhuriyet ile monarşiyi eşitlemiştir,
tüm demokratik hakları inkar eder. Bundan dolayı, ulusların
kendi kaderini tayin hakkı dahil, tüm demokratik haklar
emperyalizm koşullarında elde edilemez. Sosyalist devrim
için böylesi bir "asgari program sosyalist devrim
önünde engeldir. Bunun için demokrasi ve demokrasi mücadelesine
gerek yoktur, sosyalist devrim tüm bunları çözer. Zaten
sosyalizm koşullarında da demokrasi sorunları için mücadele
anlamsızdır. İşte, emperyalist ekonomizmin "sosyalist
devrim" adına mantığı budur.
Lenin, emperyalist savaş koşullarında bu mantıkla yoğun
bir savaşa tutuşmuş, demokrasi, mücadelesinin önemini
vurgulamış, sosyalist devrim için bunun zorunluluğunun
altını çizmiş, ulusal sorun dahil, tüm demokrasi sorunları
için, emperyalizm koşullarında nasıl "elde edilebilirliği"
veya "elde edilemezliğini" tam bir netlikle
açıklamıştır. 1916 yılında yazdığı "MARKSİZMİN
BİR KARİKATÜRÜ VE EMPERYALİST EKONOMİ" broşürü
tamda bu mantık ile savaşımı ele alır. Ve bu broşürde
şunları söyler: "Genel olarak kapitalizm ve özel
olarak emperyalizm, demokrasiyi bir hayal haline getirir
ama aynı zamanda kapitalizm, yığınlarda demokratik esinler
uyandırır, demokratik kurumlar yaratır, emperyalizmin
demokrasiyi yadsımasıyla demokrasi için yığınsal savaşın
arasındaki çatışmayı şiddetlendirir. Kapitalizm ve emperyalizm
ancak iktisadi devrimle devrilebilir, demokratik dönüşümlerle,
en 'ideal' demokratik dönüşümlerle bile devrilemez.
Ne var ki, demokrasi savaşımı okulunda okumamış olan
bir proletarya, iktisadi bir devrim yapma yetisine sahip
değildir. Bankalara el koymaksızın, üretim araçları
üzerinde ki özel mülkiyeti kaldırmaksızın kapitalizm
yenik düşürülemez. Ne var ki, tüm halkı, burjuvazinin
elinden alınan üretim araçlarının demokratik yönetimi
için örgütlenmedikçe, emekçi halkın tüm kütlesini proleterleri,
yarı-proleterleri ve küçük köylüleri, saflarını, güçlerini,
devlet işlerine katılımlarını, demokratik bir biçimde
örgütlemeleri için seferber etmedikçe bu devrimci önlemler
uygulanamaz..." (M.B.K. ve E. Ekonomizm Sf:20)
Lenin'in bu sözleri önemlidir, bundan ayrıştıralım...
a- Genel olarak kapitalizm ve özel olarak emperyalizm,
demokrasiyi bir hayal haline getirir. Emperyalizm, tekelci
kapitalizmdir, ve kitlelerin demokratik taleplerine
yanıt veremez, siyasal gericilik demokratik hakları
budar, onları inkar eder. Ancak, tam da bu inkar eylemi,
kitlelerde "demokratik esinler uyandırır, demokratik
kurumlar yaratır, emperyalizmin demokrasiyi yadsımasıyla
demokrasi için yığınsal savaşım arasındaki çatışmayı
şiddetlendirir.
Demek ki: ekonomistlerin düşüncelerinin tersine, "emperyalizmin,
demokrasiyi bir hayal haline getirmesi", aynı zamanda
demokrasi mücadelesini zorunlu kılar. Ve, bu mücadele,
demokrasi mücadelesi, kapitalizmin yıkılmasının önünü
açar, bu mücadele olmaksızın kapitalizm yıkılamaz.
b- "Kapitalizm ve emperyalizm ancak İktisadi devrimle
devrilebilir", yani kapitalizmi ancak sosyalist
bir devrim yıkabilir. Ancak, bu amaca ulaşabilmek için,
yani proletarya kendi "iktisadi evrimini"
yapabilmesi için, reformist yöntemlerle, "demokratik
dönüşümlerle" değil, toplumsal bir devrimle bu
başarılabilir. Ve bu amaca ulaşmak için proletaryanın
"demokrasi savaşımı okulunda okuması" zorunludur.
Proletarya bu demokrasi savaşımı içinde yetişmezse kendi
devrimini, sosyalist devrimi yapamaz.
c- Bundan dolayı, proletarya, demokratik tüm sorunlara,
özünde başka sınıfların olan tüm sorunlarına sahip çıkarak,
başta ulusların kendi kaderini tayin hakkı sorunu olmak
üzere, siyasal özgürlükler sorunu, din sorunu, kadın
sorunu, insan hakları sorunu vb. tüm sorunlara sahip
çıkarak, "bütün demokratik kurumları ve bütün özlemleri,
kendi sınıf savaşımında seferber" (Lenin) ederek,
demokrasi mücadelesine önderlik eder; demokrasi okulunda
öğrenir, demokratik kurumlardan, burjuva demokrasisinin
unsurlarından yararlanmamak "oportünizme tümden
teslim olmak demektir" (Lenin).
d- Proletaryanın kendi devrimini, sosyalist devrimi
yapması için, "iktisadi devrim" için "bankalara
el konması", "üretim araçları üzerindeki özel
mülkiyeti kaldırması" için, "burjuvaziye karşı
iç savaş, mülksüz yığınların mülk sahibi ezenlere karşı,
demokratik olarak örgütlenen ve demokratik olarak yönetilen
savaşım." (Lenin) zorunludur.
Burada sorun, demokrasi ve sosyalizm ilişkisi sorunu
son derece nettir. Oportünizmin tüm "eskimiştir"
iddialarına rağmen, bu sorun, yani demokrasi ilk sosyalizm
arasındaki ilişki sorunu, Lenin'in "İKİ TAKTİK"
eserinde de benzer, aynı biçimde ele alınmıştır, bunu
incelemiştik bu notu düşelim.
Yukarıda Lenin'den aldığımız alıntıda, "demokrasi
savaşımı okulu" kavramı ile demokrasi mücadelesi
veya asgari program kavramları özdeş kavramlar değildir,
ancak, bu kavramlar birbirinin de karşısında değildir.
Başta, siyasal özgürlükler, ulusların kendi kaderini
tayin hakkı, din sorunu, kadın sorunu vb. sorunlar olmak
üzere, tüm demokratik haklar, proletaryanın asgari programı
içindedir, demokrasi mücadelesi bu siyasal hedefler
için yürütülen mücadelenin tümünü kapsar. Bu programın
yakın bir amaç olarak belirlenmesi, tüm bunların asgari
program çerçevesinde ele alınması, bunun için mücadelenin
sürekli kılınması ve bir "mücadele okulu"nun
yaratılması, yani demokratik kurum ve mücadele geleneğinin
yaratılması bu savaşımda zorunludur. Böylesi bir savaşım
olmaksızın, böylesi bir siyasal hedefe ulaşmak mümkün
değildir, böylesi bir "demokrasi savaşım okulunda"
okumayan proletarya kendi devrimini yapamaz.
Ve burada, altının önemle çizilmesi gereken temel saptama,
bu demokrasi mücadelesinin proletaryanın azami programını
ifade eden sosyalizm mücadelesinden asla koparılamayacağıdır,
sosyalizme ulaşmak için demokrasinin zorunlu olduğudur.
Bu mücadele, "demokratik dönüşümler"le zafere
ulaşamaz, "demokratik dönüşümler"le sosyalizme
ulaşma hayali, Marksistlere değil revizyonistlere aittir.
Buradan ayrıca bir sonuç daha çıkarmak mümkündür. Bu
Marksistlerin demokrasi sorununu ele alışı düzen içi
bir perspektifle, "demokratik dönüşümler"
perspektifi ile değil düzen dışı bir yaklaşımla, demokrasi
ve demokrasi mücadelesinin sosyalizme başlayan bir yaklaşımla
sorunu ele alacağıdır.
Sorun önemlidir, asla üzerinden atlanamaz. Lenin'den
aktardığımız iki alıntı sorunu bir kez daha açıklayıcı
niteliktedir.
"Bütün 'demokrasi', kapitalizmde ancak çok ufak
ölçüde ve yalnızca göreli olarak elde edilebilen "hakların"
ilanı ve gerçekleşmesini içerir ama bu haklar ilan etmeksizin,
bu hakları hemen şimdi getirmek için savaşım vermeksizin,
yığınları bu savaşım ruhuyla eğitmeksizin, sosyalizm
olanaksızdır." (a.g.e. Sf.73)
"... Oysa demokrasi almaksızın sosyalizm olanaksızdır.
Çünkü: (1) proletarya demokrasi savaşımı içinde, sosyalist
devrime hazırlanmadıkça o devrimi yapamaz, (2) utkun
sosyalizm, tam demokrasiyi uygulamaksızın, zaferini
pekiştiremez ve insanlığa, devletin çözülüp dağılmasını
getiremez..." (a.g.e. Sf. 73)
Demokrasi, sınıfsal bir içeriğe sahiptir ve demokrasi
sınıfsal baskı ve ayrımı ortadan kaldırmaz, tam tersine
bu savaşımı daha açık, net hale getirir. "Marksistler,
diyor Lenin, demokrasinin sınıfsal baskıyı ortadan kaldırmadığını
bilirler. Demokrasi yalnızca sınıf savaşımını daha doğrudan,
daha geniş, daha açık, daha belirgin hale getirir."
(a.g.e. Sf.71) ama kapitalizm koşullarında bir kısmı,
"çok ufak ölçüde ve yalnızca göreli olarak elde
edilebilen demokratik haklar, açık siyasal hedef olarak
belirlenip, bunun için savaşım verilmeden, kitleler
bu savaşım ruhu ile eğitilmeden, sosyalist devrime bu
yoldan hazırlanmadan, proletaryanın kendi devrimi, sosyalist
devrim gerçekleşemez. Ve, siyasal bir kavram olan, sınıfsal
bir nitelik gösteren demokrasi, tam anlamıyla, ancak
sosyalizmde mümkündür, demokrasiyi tam uygulamadan sosyalizmin
zaferi netleşmez.
Daha önce ifade ettik, bu yaklaşım, yani 1916 yılına
ait değil, daha önceden de benzer yaklaşım vardır. Ayrıca,
bu yaklaşım, Lenin'in yukarıda alıntılarla somutlaştırdığımız
bu yaklaşımı demokratik devrimi dıştalayan, demokrasi
sorununu sosyalist devrim içinde çözen bir yaklaşım
mıdır? Soru önemlidir. Sorunun yanıtı sadece Leninizm'i
doğru kavramak veya kavramamakla ilgisi olduğu gibi,
oportünist yanıtlara da cevap niteliğindedir.
"Sosyalist Devrim" savunucusu oportünizm,
bu sorunun yanıtına verdiği yanıt özetle şudur: demokrasi
sorunu burjuva demokratik bir sorundur. Bir kısmı bu
sorunu burjuva demokrasi çerçevesinde yaklaşırken, bir
kısmı ise reformizme karşı olma adı altında, bu sorunu
sosyalist devrim içinde, sosyalist devrime geçerken
çözülecek bir sorun olarak ele alır. Dahası, Lenin'in
1915-16 yıllarındaki bu yaklaşımının sosyalist devrim
olduğunu ileri sürer. Oportünizmin yanıtı budur ve bu
yanıtın, Troçkist ve Kivesky'in yaklaşımı ile uyum halinde
olduğu açıktır.
Bizim İddiamız, bu sorunun yanıtı, oportünizmin yanıtının
tam tersidir. Lenin, demokrasi sorununu, sosyalizm mücadelesinden
koparmaz, onunla çok sıkı bağlar kurar ama demokrasi
mücadelesi, asgari program çerçevesinde, demokratik
devrimini en temel sorunudur. Demokratik devrim sürecinde,
bu mücadele okulunda okuyan proletarya kendi devrimine,
sosyalist devrime hazırlanır. Bu aşama yaşanmadan sosyalist
devrim mümkün değildir. Emperyalist paylaşım savaşı
koşullarında ortaya çıkan ve Lenin'in savaşım içinde
olduğu emperyalist ekonomizm ile Leninizm arasındaki
fark nedir? Veya Lenin, neden tıpkı 1905'te, İKİ TAKTİK'te
ifade ettiği gibi, demokrasi sorununu "asgari program"
çerçevesinde ele alır? Emperyalist ekonomizm, emperyalizm
koşullarında demokrasinin elde edilmezliğinden hareketle,
demokrasi mücadelesini bir yana bırakmakla kalmaz, o
"asgari program"ı hayal olarak görür, sosyalist
devrimin bu programı ifade ettiğini ileri sürer. (Bkz-Marksizm
bir Kari.ve Em.Ekonomizm-Sf. l9-20). Keza, uzun söze
gerek yoktur, sözünü ettiğimiz broşür, tam da her şeyi
sosyalist devrime bağlayan anlayışla hesaplaşmadır.
Bu broşürün ilk sözleri oportünizme yanıttır: "Şimdi
yeni bir ekonomizm doğuyor, onun mantığı da benzer biçimde
iki sıçrayış üzerine kuruludur, "sağa doğru"
-biz "kendi kaderini tayin hakkına" karşıyız
(yani ezilen halkların kurtuluşuna, toprak ilhakıyla
savaşıma karşıyız-bu henüz tam olarak düşünülmüş yada
açıkça belirlenmiş değildir.) "Sola doğru"
-biz sosyalist devrimle "çatıştığı" için,
asgari programa karşıyız (yani reformlar ve demokrasi
için savaşım verilmesine karşıyız.)". (a.g.e. Sf.
7-8)
Bir hatırlatma daha, asgari program, Ekim devriminden
sonra, artık geri de kaldığı için, sosyalizmi kurma
programını partinin benimsediği için kaldırılmıştır.
Her şey çok nettir. Oportünizm ile Leninizm ayrı ayrı
pencereden demokrasi sorununa yaklaşır.
I. EKİM DEVRİMİ
Büyük Ekim Devrimi, daha önceki tüm toplumsal devrimlerden
nitelik olarak farklıdır. İnsanlık tarihinde, aynı zamanda
nitel sıçramaları ifade eden toplumsal devrimler, Ekim
devrimiyle yeni bir niteliğe bürünmüştür. Daha Önceki
devrimler, örneğin Fransız devrimi, bir sömürücü sınıfı
yıkıp, yerine, yeni bir sömürücü sınıfı iktidara taşırken,
Ekim sosyalist devrimi ilk kez proletaryayı "egemen
sınıf" konumuna yükseltmiş, böylece tüm sınıfların
yok olduğu bir dünyaya ilk adım atılmış, toplumun en
devrimci sınıfı olan proletarya iktidar olmuştur. Paris
Komünü, bu yönde ilk denemedir ama Ekim devrimi onu
da aşan, onun dersleriyle proletaryanın ilk kez "egemen
sınıf" olarak örgütlenmesini sağlayan toplumsal
bir devrimdir.
Bu açıdan, haklı olarak, Ekim sosyalist devrimi, 20.yüzyıla
damgasını vurmuş, yeni bir çağa, emperyalizm ve proleter
devrimler çağına, adını vermiştir.
Ekim devrimi, daha öncede vurguladığımız gibi, her şeyden
önce, emperyalistler arası çelişkilerin askeri plana
sıçradığı, dünyanın yeniden paylaşımı kavgasının büyüdüğü,
Emperyalist paylaşım savaşı ortamında doğmuştur. Emperyalist
devletler, dünyayı yeniden paylaşmak isterken, kendi
aralarında kamplaşmışlar, Paylaşım Savaşı, bu paylaşımın
bir sonucu olarak doğmuştur. Emperyalist Paylaşım Savaşının
açmış olduğu yarıklar, proletarya devriminin de koşulları
oluşmuştur. Hem emperyalist ülkeler arası çelişkiden
yararlanma, hem de bu Emperyalist paylaşım savaşının
yarattığı "devrimci kriz" toplumsal devrimin
tüm nesnel koşullarını yaratmıştır.
Emperyalist savaş, devrimin nesnel koşullarının dünya
çapında olduğunu gösterir. Dünya ölçeğinde devam eden
emperyalist savaş, siyasal özgürlükleri budamış, kitlelerin
demokratik taleplerine koyu bir siyasal gericilikle
karşı koymuş, açlık, yıkım, savaş, "ekmek-barış-özgürlük"
şiarlarını büyütmüştür.
Ekim devriminin öngününde, 1917 Şubat devrimi patlak
verdiğinde Lenin, İsviçre'de sürgündür ve devrimi adım
adım izler, devrimin önünü açmaya çalışır. UZAKTAN MEKTUPLAR
olarak o bilinen mektuplarında bu konuyu ele alır. İlk
mektubunun ilk sözü tam da budur. Devrim, Emperyalist
paylaşım savaşı koşullarında doğdu ve dünya çapında
devrimin nesnel koşulları olduğundan, atılan ilk adım,
Rusya'da patlak veren ve niteliği BDD olan Şubat devrimini,
özellikle Avrupa devrimleri izleyecektir. Lenin'in öngörüsü
budur.
"Emperyalist dünya savaşı tarafından yol açılan
ilk devrim patlak verdi. Bu ilk devrim elbette sonuncu
olmayacaktır." (Tek Ülkede Sosyalist Devrim; Sf:
33)
Tarihte ve doğada mucize yoktur. Lenin'in ifadesi ile,
"tarihin her ani dönemeci ve özellikle her devrim,
öylesine bir içerik zenginliği sunar, savaşım biçimleri
ve karşı karşıya bulunan güçler arasındaki ilişkilerin
öylesine beklenmedik ve öylesine özgün bileşimlerini
ortaya koyar ki, saf birine çok şey mucize gibi görünecektir"
(Lenin). Hayır, yukarıda ifade ittiğimiz gibi, devrim,
bir "devrimci kriz" ortamında doğmuştur, emperyalist
savaş, kitlelerin "emek-barış-özgürlük" talebini
büyütmüştür, dahası, 1905 BDD ve 1907-1914 arasındaki
gericilik yılları, sınıfsal çözülmeyi hızlandırmış,
sınıflar arası ilişkiyi netleştirmiştir. Bu tarihsel
süreç, 1917 Şubat BDD yaratmıştır. 1905 BDD ve onu izleyen
yıllar, toplumsal doku "derinden eşelendi".
İşçiler, köylüler, tüm emekçi sınıflar, politik özgürlükler
için, politik savaşıma katılmış, "devrimci enerjisi"
açığa çıkmıştır. Bu yıllarda "tüm sınıflar"
birbirini tanıdı ve Çarlık Monarşisinin niteliği açığa
çıktı, toplum onu çok daha net tanıdı. Kapitalizm ekonomik
ilişkilerde egemenlik kurdu, Çarlık monarşisi bunun
önünde en ciddi engeldir. 1917 Şubat BDD bunun ifadesi
olarak tarih sahnesine çıktı.
1917 Şubat/Mart devrimi BDD'dir ve burjuvaziyi iktidara
taşımıştır. Bu anlamıyla, bir devrim koşullarında iktidarı
burjuvazinin ele geçirmesiyle, BDD, "Rus devriminin
ilk aşaması tamamlanmıştır". Devrimi BDD sınırları
içinde tutmak, tarihe ve toplumsal gerçeklere karşı
suçtur; bundan devrimi sürekli kılmak, sosyalist devrime
yönelmek zorunludur. "Bu ilk aşama kesinlikle devrimimizin
son aşaması olmayacaktır..." (Lenin).
Burada, Özellikle dikkat edilmesi gereken yan şudur:
Lenin, BDD'ne "takılmaz" onun "tamamlanmasını"
beklemez. Burjuvazi Şubat/Mart devrimiyle iktidar olmuştur
ama BDD görevlerini tamamlama yeteneğinde değildir.
Savaş koşullarında, güçten düşen burjuvazi, kitlelerin
"barışa, ekmeğe, özgürlüğe, toprağa gereksinimini"
(Lenin) karşılamaktan çok uzaktır. Tüm bu sorunlar,
demokratik talepler, bir devrimci kriz döneminde, bir
devrim döneminde, iktidar olacak proletarya çözebilir.
İşte Lenin ünlü çağrısını bu koşullarda yapmıştır.
"İşçiler, Çarlığa karşı iç savaşta proleter kahramanlık
mucizeleri yarattınız, devrimin ikinci aşamasında zaferinizi
hazırlamak için proletaryanın ve tüm halkın örgütlenmesinde
mucizeler yaratmalısınız..." (Lenin).
Devrimin birinci aşamasından ikinci aşamaya geçişte
proletaryanın iki bağlaşığı/ittifakı vardır. Birincisi,
"Rusya'da on milyonlarca insanı kapsayan ve nüfusun
engin çoğunluğunu oluşturan büyük yarı-proletarya ve
kısmi de olsa küçük köylüler yığını", ikincisi
ise, "bütün savaşan ülkelerin ve genel olarak bütün
ülkelerin proletaryası..." (Lenin)
Bu dönem, Lenin'in ifadesi ile, "özel nitelikler"
gösteren bir dönemdir ve proletarya bu "özel niteliklerden"
yararlanmak zorundadır. Proletarya köylülüğü kazanarak
feodalizm üzerinde tam zafer kazanır ve ancak bu yoldan,
tüm taleplerin karşılanacağı, sosyalizme yönlenilebilir.
UZAKTAN MEKTUPLAR'ın son paragrafı bunu açıklar:
"Bu iki bağlaşık ile birlikte proletarya, güncel
geçiş döneminin özelliklerinden yararlanarak, Guçkov-Milyukov'un
yarı-krallığı yerine, ilkin demokratik cumhuriyetin
fethine ve köylülerin büyük toprak sahipleri üzerindeki
tam zaferine, ardından da savaşta gücü tükenen halklara
barış, ekmek ve özgürlük verecek tek şey olan sosyalizme
yürüyebilir ve yürüyecektir de. (Tek Ülkede Sosyalist
Devrim, Sf. 48-49)
1917 Şubat/Mart devrimi BDD'dir, ancak, menşevikler
ve "eski bolşevikler"in tersine Lenin, "burjuvaziye
destek yok..." der. Kurulan geçici hükümet kesinlikle
desteklenmez ve proletaryanın silahlanması, proletaryanın
silahlanarak iktidara yönelmesi savunulur.
"Devrimimiz burjuva devrimidir, diyoruz biz Marksistler:
öyleyse işçiler, halka burjuva siyasetçilerin yalanlarını
göstermeli, ona sözlere kulak asmamayı, yalnızca kendi
örgütlerine, kendi birliğine, kendi silahlanmasına güvenmesini
öğretmelidir. " (a.g.e. Sf. 46)
Tam bu noktada bir not düşelim. Lenin'in UZAKTAN MEKTUPLAR'ı,
NİSAN TEZLERİ'nin, buradaki görüşlerin ilk sözleri temeli
niteliğindedir. Ancak, bu mektupların sadece bir tanesi,
PRAVDA'nın 14. ve 15. sayısında yayınlandı, diğerleri
yayınlanmadı. Bu dönemde PRAVDA'nın başında, sürgünden
dönen Stalin ve Kamenev vardır. UZAKTAN MEKTUPLAR'ın
içeriği, o döneme kadar, özellikle Rusya içlerinde faaliyet
gösteren bolşeviklerin düşüncesi ile çelişmektedir,
bunu Stalin'de "RUS DEVRİMİNİN TAKTİĞİ" çalışmasında
ifade etmektedir. Bu dönemde, Lenin ile Stalin dahil
eski bolşevikler arasında farklılıklar vardır.
Devam edelim. Lenin, Rusya'ya dönmek, devrimi Rusya'da
yaşamak ister. Bu dönemde, İsviçre'den ayrılmadan önce,
İSVİÇRELİ İŞÇİLERE VEDA MEKTUBU'nu yazar, burada Rus
devriminin dünya devrimi ile ilişkilerini, devrimin
enternasyonalist karakterini ön plana çıkarır.
Hemen belirtelim, Lenin, bu dönemde, savaşın yarattığı
koşullarda, gözü hep bir dünya devrimine yöneliktir.
Avrupa devrimi, daha da özetle Almanya devrimi beklentisi
İçindedir. Emperyalist Paylaşım Savaşı, Avrupa'da sosyalist
devrimin koşullarını oluşturur ama sosyal şovenizm bunun
önünde en önemli engeldir. Dönemin savaşa karşı, emperyalist
savaşa karşı devrimci taktiği, savaşı iç savaşa dönüştürmedir.
Bu doğru Marksist taktik, Avrupa'da yeterli destek bulduğu
söylenemez, sosyal şovenizmin duvarlarına çarpar. Emperyalist
paylaşım savaşı, ya barbarlık ya sosyalizm ikilemini
dayatmaktadır, Emperyalist paylaşım savaşı Avrupa'da
devrimin nesnel koşullarını yaratmıştır.
Bu koşullarda, Rusya'da Şubat BDD patlak vermiştir.
Yönü sosyalist devrime dönük olan BDD'de proletarya,
Çarlığa karşı burjuvaziyi, "monarşinin restorasyonunu
önleme" adı altında destekleyemez. Burjuvazi hiç
bir sorunu çözmez, tüm sorunların çözümü, bu devrim
koşullarında proletaryanın iktidarı ile mümkündür, savaşın
yıkıcı etkisi, açlık, toprak, özgürlükler vb. tüm sorunlar
ancak proletaryanın iktidarında tam çözüme kavuşur.
Avrupa'da sosyal şovenizm güçlüdür ama Rusya'da bolşeviklerin
etkisiyle bu ihanet çemberi kırılmıştır. Rus proletaryası
bir dünya devrimi perspektifi ile tarihsel rolünü oynamaya
hazırdır. Böylesi bir koşulda durmak, beklemek intihardır,
Lenin durmamış, koşulların oluşmasını vb. beklememiştir.
İşte, bu ortamda, "başlama" görevi Rus proletaryasına
aittir.
"Emperyalist savaşın objektif kaçınılmazlıkla yol
açtığı devrimler dizisini başlatma büyük onuru Rus proletaryasına
düşmüştür. Ancak diğer ülkelerin işçileri arasında Rus
proletaryasını seçkin devrimci proletarya sayma düşüncesi
bize kesinlikle yabancıdır. Rusya proletaryasının, diğer
ülkelerin işçilerinden daha az örgütlü; hazırlıklı ve
sınıf bilinçli olduğunu çok iyi biliyoruz. Özel nitelikler
değil, yalnızca özel tarihsel koşullar Rusya proletaryasını
belli, belki de çok kısa bir süre için, tüm dünyanın
devrimci proletaryasının öncüsü yaptı." (S.Eserler-6:
Sf:31)
Görev net, tavır mütevazıdır. Tarih, Rusya proletaryasına
bir görev vermektedir: Lenin, bunun farkındadır, bunun
1917'de değil, 1902'den beri farkındadır ama 1917'de
bunun altı bir kez daha çizilir. Tarihin, Rusya proletaryasına
verdiği görev, dünya devrimi için "başlama"
görevidir. Elbette çok önemli olan bu görev, Rusya proletaryasına,
asla "özel nitelik", "seçkin devrimci"
vb. sayma, kendini dünya proletaryasının üzerine çıkarma
hakkını vermemektedir.
Enternasyonalizmin temel ilkesi budur.
Bu ilkenin, daha sonra, tek ülkede sosyalizm gerçeğinden
kaynaklanan handikaplarla beslenip, revizyonizmin elinde
büyük Rus şovenizmine dönüştüğü açıktır.
Rusya köylü ülkesidir, Avrupa'da kapitalizmin en geri
düzeyde geliştiği ülke Rusya'dır. Bundan dolayı, sosyalizm,
"derhal ve doğrudan zafer kazanamaz" (Lenin).
Ama, BDD "korkunç ivme kazanabilir", tarım
devrimini "aristokrat toprak sahiplerinin bütün
sınırsız toprak mülkiyetinin kamulaştırılmasına kadar
götürebilir" (Lenin). Böylece Rusya'da BDD "sosyalist
dünya devriminin önsözüne dönüştürülebilir, bu devrimin
basamağı haline gelebilir." (a.g.e. Sf. 31)
Bunu, Lenin, döne döne vurgular. 1915'li yıllardaki,
hatta, 1905'li yıllardaki bakış açısını tekrarlar.
"Rus proletaryası sosyalist devrimi yalnızca kendi
öz güçleriyle zaferle tamamlayamaz fakat Rus devrimine
öyle bir ivme kazandırabilir ki, bu devrim için en iyi
önkoşullar yaratır ve buna bir anlamda başlanır. En
önemli, en güvenilir müttefiklerine Avrupalı ve Amerikalı
sosyalist proletarya, nihai mücadelelere girmesi için
koşulları kolaylaştırabilir." (a.g.e. Sf. 32)
Ancak, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, emperyalist
paylaşım savaşında sosyal şovenizmi bu devrimin önünde
en ciddi engeldir. Bu "kirli köpüğü" uluslararası
işçi hareketi, yakında söküp atacaktır, inanç budur.
Spartaküstler, dünya devrimi için, Avrupa devrimi için,
daha da özelde Almanya devrimi için önemli bir faktördür,
umutları büyütmektedir. Bundan, "Alman proletaryası,
Rus ve uluslararası proleter devrimin en sadık, en güvenilir
müttefikidir." (a.g.e. Sf:33)
Mektubun son sözü Avrupa devrimi beklentisini ifade
eder, "Yaşasın Avrupa'da başlamakta olan proleter
devrimi!"
Ekim Devrimi öngününde, 1917 Şubat/Mart devriminde,
Lenin'in bakış açısı budur.
Her devrimin temel sorunu iktidar sorunudur. 1917 Şubat/Mart
devrimi, Rusya için "özgün" ve "son derece
dikkate değer bir özelliği" yaratmıştır, bu iktidarın
ikiliğidir. Şubat/Mart devrimi çarlığı yıkmış, burjuvaziyi
iktidara taşımıştır. Geçici hükümet, burjuvazinin iktidarıdır.
BDD "tamamlamak" için menşevikler tarafından
desteklenir. Ancak, bunun yanı sıra, işçi ve asker Sovyetleri
doğmuştur, bu Sovyetler işçi-köylü iktidarını temsil
eder.
Toplumsal olgular şemalara sığmaz. İktidarın ikiliği,
iktidarın ikili karakteri daha önceden tasarlanmış bir
olgu değildir, Şubat/Mart devriminin ortaya çıkardığı
bir özgünlüktür. Bolşevik parti içinde, Lenin tarafından
"eski bolşevik" olarak tanımlanan kesim, bu
özgünlüğü kavrayamaz, onlar, kafalarında, önce burjuva
iktidarı, bunu takip eden işçi-köylü iktidarı ve en
son aşama olarak da proletarya iktidarını tasarlarlar.
Halbuki, mevcut toplumsal süreç bu şemaya uymamakta,
bir yandan, başta "ekmek-barış-özgürlük" taleplerine
yanıt veremeyen, "oligarşik" bir karakter
gösteren burjuva iktidarı doğmuştur, diğer yandan ise,
"tohum halinde" olan işçi-köylü iktidarı,
işçi ve asker Sovyetler mevcuttur. Ve bu iki iktidar
iç içe girmiş, proletarya ve köylülük "gönüllü
olarak İktidarı burjuvaziye bırakmıştır".
Burjuvazi iktidarı el geçirmiştir, bu anlamda, Lenin'in
ifadesi ile "l Mart 1917 Rus devriminin birinci
evresi tamamlanmıştır" (Lenin). Ancak, köylü hareketi
sonuçlanmamıştır. Şubat/Mart devriminde "köylülük
burjuvazi ile anlaşmakta"dır. Devrimin köylü hareketi
üzerinden atlaması söz konusu olamaz. Tam bu noktada,
"Çar yok, gelsin işçi hükümeti" diyen Troçki
ile Lenin'in kesintisiz devrim anlayışı taban tabana
zıttır. Lenin "İşçi hükümeti" tezine karşı
koyar, köylü hareketini hep göz önüne alır ve bu anlamda
BDD atlamaz ama sürecin özgünlüğünü görür, burjuvazi
iktidarı ele geçirmiştir, sadece ve sadece bu anlamda
BDD "tamamlanmıştır", toplumsal devrim, burjuva
iktidarın yanı sıra, işçi-köylü iktidarını da yaratmıştır,
devrimin ikinci aşamaya geçmesinin koşulları doğmuştur,
durup beklemek doğru değildir, sosyalizme "hemen
doğrudan" geçmek söz konusu olamaz, ama bunun koşullarını
yaratmak gereklidir. İşte, Lenin'in düşüncesi budur.
Peki, Şubat/Mart devriminde ortaya çıkan, iktidarın
ikili yapısına nitelik veren, işçi ve asker Sovyetleri,
iktidarının karakteri nasıldır? Lenin, hem "ikili
iktidar üzerine" makalesinde, hem de NİSAN TEZLERİ'nin
açılımı olan "taktik üzerine mektuplar" makalesinde,
bu sorunun açık ve net yanıtını verir.
İşçi ve köylü temsilcileri Sovyetlerinin sınıfsal tabanı,
"proletarya ve (Asker kaputu içindeki) köylülük",
bu iktidarın politik karakteri ise, "devrimci diktatörlüktür"
(Lenin).
Lenin, işçi ve asker Sovyetleri için, "TAKTİK ÜZERİNE
MEKTUPLAR" çalışmasında, "proletarya ve köylülüğün
devrimci-demokratik diktatörlüğü" tanımlaması yapar
ve ekler, "proletarya ve köylülüğün devrimci-demokratik
diktatörlüğü artık gerçekleşmiştir ama çok orijinal
tarzda, bir dizi son derece önemli değişikliklerle"
( a.g.e. Sf. 47) söz konusu bu çalışmada, bu tespiti
defalarca tekrar eder Lenin.
Bu iktidar biçimi, ne tipte bir iktidardır? Lenin, bu
sorunun da yanıtını verir; "bu iktidar, 1871 Paris
Komünüyle aynı tipte bir iktidardır." (a.g.e. Sf.
41 ve 55)
Paris komünüyle aynı tipte olan bu İktidar, elbet en
gelişmiş parlamenter Cumhuriyetten "temelde farklı
bir iktidar tipidir..." (Lenin). Çünkü, bu "devrimci
bir diktatörlüktür" ve "yasayla değil"
halk kitlelerinin dolaysız inisiyatifi ile yaratılmıştır.
Bu iktidarın özellikleri de şudur; "... Bu tipin
temel özellikleri şunlardır:
1) iktidarın kaynağı parlamento tarafından tartışılan
ve kararlaştırılan yasa değil, aksine ülkedeki halk
kitlelerinin tabandan gelen doğrudan inisiyatifi, yaygın
ifadeyle iktidarın doğrudan "ele geçirilmesi"dir.
2) Halktan ayrı ve halkın karşısına konmuş kurumlar
olarak polis ve ordunun yerine tüm halkın doğrudan silahlanmasına
geçilmesi, devlet düzeni böyle iktidarda bizzat silahlı
işçiler ve köylüler tarafından, bizzat silahlı halk
tarafından korunur.
3) Ya memurların, bürokrasinin yerine yine bizzat halkın
doğrudan egemenliğinin geçirilmesi ya da onların en
azından özel bir denetim altına konması, sadece seçilen
değil, aynı zamanda halkın ilk talebi üzerine görevden
alınabilen basit görevlilere dönüştürülmesi, "postları"
karşılığında yüksek maaşları alan ayrıcalıklı bir katmandan,
ücretleri kalifiye bir işçinin normal ücretinden daha
yüksek olmayan özel bir "sınıf" işçiye dönüşmesi..."
(S. Eserler-6, Sf:41)
Şubat devriminde ortaya çıkan Sovyetler "tohum
halinde"dir ve aynı zamanda, İKİ TAKTİK'te, devrimin
garantisi olarak formüle edilen, proletarya ve köylülüğün
devrimci-demokratik diktatörlüğünün "orijinal tarzda"
gerçekleşmesi anlamına gelmektedir. Bu devrimci diktatörlüğün
özellikleri de bunlardır.
Dikkat edilirse, Lenin'in "devrimci diktatörlük"
olarak da tanımladığı bu iktidar, "Paris komünüyle
aynı tipte bir iktidardır" ve de bu özellikler,
Ekim devriminin öngününde yazıldığı, Paris komünü derslerini
incelediği, DEVLET VE İHTİLAL eserinde, proletarya diktatörlüğünün
özellikleri olarak tanımlar.
Demek ki o ister "komün", ister "sovyet",
ister "konsey", ister "halk cumhuriyeti"
veya bir başka kavramda ifadesini bulsun, eğer parlamentodan/yasalardan
değil de halk kitlelerinin tabandan gelen inisiyatifi
ile yani bir devrimle oluşmuşsa; burjuva devleti ifade
eden düzenli ordu ve polis dağıtılmış yerini halkın
silahlı gücü almışsa ve de burjuva demokrasisinden daha
ileri bir ilke, yani seçilenlerin "görevden alınma"
ilkesi devlet ve toplum yaşamında benimseniyor, bürokrasi
tırpanlanıp devlet yönetimi basitleştiriliyor, ücretli
bir işçinin aldığı maaş bürokrasi içinde geçerli oluyorsa,
o devlet proletarya diktatörlüğünün özgün biçimidir.
Lenin'in NİSAN TEZLERİ'nde ulaşmış olduğu bu sonuç,
İKİ TAKTİK'e göre bir ilerlemedir.
Ancak, burada önemle ifade edilmesi gereken yan, bir
devrim ortamında doğan Sovyetlerin, bizzat kendisinin
proletarya diktatörlüğü olmadığıdır, bu biline. Ayrıca,
toplumsal alt-üst koşullarında doğan Sovyet/veya konseylerin
içeriği önemlidir, yani bu işçi Sovyetler olduğu gibi
köylü Sovyetlerde olabilir ama eğer devrimde proletaryanın
hegomanyası varsa, yeni doğan toplum ve devlet örgütlenmesine
proletarya önderlik ediyorsa, adı ve biçimi ne olursa
olsun, ister "tohum halinde", ister gelişmiş
biçimde, o proletaryanın özgün biçimini yansıtır.
Şubat/Mart devrimi "Paris komünüyle aynı tipte
bir iktidarı" yarattı, doğurdu, ama bu sosyalizm
değildir. Lenin, "eski bolşevik" olarak tanımlanan
Kamenev ile polemiğinde, iki ana konuyu ön plana çıkarır.
Bir yandan, BDD "tamamlanmasını" bekleme anlayışı
ile mücadele ederken, diğer yandan, Şubat/Mart devriminde
ortaya çıkan işçi-köylü devrimci diktatörlüğünü, işçi
ve asker Sovyetleri sosyalizm olarak algılamasına karşı
mücadele eder. Zaten, NİSAN TEZLERİ'nin 8. maddesi de
budur: "ivedi görevimiz sosyalizmi başlatmak değil..."
(Lenin). Keza, Lenin Paris komünü içinde aynı tespiti
yapar, komünün sosyalizmi başlatmadığını söyler. Komünün
"gerçek özü" der Lenin, "özel bir devlet
tipinin yaratılmasında yatar. Böyle bir devlet ise Rusya'da
şimdiden ortaya çıkmıştır, bu işçi ve asker temsilcileri
sovyetleridir." (a.g.e. Sf.55)
Bu devlet, yeni bir devlet tipidir. Tüm özel mülkiyet
ilişkilerine dayanarak ortaya çıkan, köleci, feodal
ve kapitalist devlet tipinden temelden farklı, yeni
tipte bir devlettir. Bu yeni devlet tipinin niteliğini
yukarıda, Lenin'e dayanarak aktardık bu yanıyla, kapitalist
bir devlet biçimi olan parlamenter cumhuriyetten kökten
farklı, ondan daha ileridir. Lenin, 1917 Nisan başlarında
kaleme aldığı, "PROLETARYA PARTİSİNİN PLATFORM
TASARISI" niteliğinde olan PROLETARYANIN DEVRİMDEKİ
GÖREVLERİ çalışmasında, sorunu etraflıca ele alır ve
işçi, asker, köylü ve diğer Sovyetler için, "yeni
bir devlet biçimi ya da daha doğrusu yeni bir devlet
tipini temsil ettikleri." sorununa ulaşır.
Burada, bir soru daha soralım. Bu devlet tipi ne zaman
ortaya çıkmıştır? Bu sorunun yanıtını da Lenin'de bulmak
mümkün. Lenin bunu Paris komünüyle başlatır, 1905 ve
1917 devrimlerinde "yarı-devlet" olarak var
olduklarını söyler. 19. yüzyılın "sonundan beri
devrimci dönemler" bu devlet tipini yaratmıştır.
"Rus devrimi 1905 ve 1917 yıllarında tamda bu tipte
bir devlet kurmaya bağladı...", "işte daha
şimdiden (...) kendi tarzında gerçekleştirilen milyonluk
bir halkın inisiyatifi sayesinde bizde şimdiden yaşama
nüfuz eden yeni budur..." (Lenin- a.g.e. Sf. 69)
Her şey çok net...
Şubat/Mart devrimi, özgün bir iktidar yarattı, iktidarın
ikiliği. Geçici Hükümet hiçbir sorunu çözememekte, dahası
burjuvazinin aç gözlü, savaştan yana politikasına yürütmektedir.
Ancak, proletaryanın ve köylülüğün sınıf iktidarı olan
Sovyetler, tek başına iktidar olabilirse tüm sorunlar
çözüm sürecine girecek, devrim sürekli kılınacaktır.
Bu "Özgün"lük çok fazla süremez, Lenin'in
ifadesi ile, "bir devlet içinde iki iktidar erki
olamaz..." (a.g.e. Sf:61)
Ya biri, ya diğeri yönü geleceğe dönük olanlar, elbette
durup, beklemez, BDD "tamamlanması" saplantısına
kapılamaz. Proletaryanın yetersiz bilinç ve örgütlenme
derecesinin düşük olmasından dolayı, burjuvaziye iktidarı
vermiştir. Proletarya kırsal alanda yeterli örgütlülükten
uzaktır, "yeni bir devlet tipi" olarak doğan
Sovyetler içinde etkisi zayıftır. Bundan dolayı, günün
taktiği, güçlü bir aydınlanma ile, sabırla bu eksik
olanları tamamlamak, Sovyetlerde ve sınıf içinde çoğunluğu
sağlamak, köylü yığınları proletaryanın saflarına çekmektir.
Bunun için, NİSAN TEZLERİ'nde 3. tez olarak, "geçici
hükümete hiçbir destek yok" benimsenir, 8. tez,
"ivedi görevimiz sosyalizmi 'başlatmak' değil..."
olarak formüle edilir. Ve bunlara paralel, 2. tez şudur:
"Rusya'daki güncel durumda özgün olan şey, proletaryanın
yetersiz bilinç ve örgütlenme derecesi sonucu iktidarı
burjuvaziye veren devrimin birinci evresinden, iktidarın
proletarya ve köylülüğün yoksul katmanlarına verecek
olan ikinci evresine geçiştir," (Lenin)
NİSAN TEZLERİ'nin ana yönelimi budur...
1917 Şubat devrimi ile Ekim sosyalist devrimi arasındaki
tarihsel süreç, adeta sekiz devrim ayıdır. Ve bu tarihsel
dönemde, her bir önemli derslerle dolu, Nisan-Haziran-Temmuz
ve Kornilov olayları yaşanmıştır...
Biliniyor, Nisan ve Haziran olayları barışçıl ve kendiliğindencidir.
Ama, bu dönemde, proletarya hızla bilinçlenip örgütlenirken,
iktidarı elinde tutan burjuvazi boş durmamakta, çok
daha hızlı bir örgütlenme içindedir. Temmuz olayları,
bolşeviklerin önderlik edip, organize ettiği bir olay
değildir ama patlak veren bu olayda, bolşevikler, kitle
gösterilerine müdahale ederler. Bu olayı bahane eden,
geçici hükümet, bolşeviklere karşı kampanya açar, yoğun
bir terör politikasını dayatır, PRAVDA kapatılır, Lenin
ve bolşevikler hakkında tutuklama kararı çıkarılır.
"Devrimin dersleri" makalesinde, Lenin, bu
tarihsel süreci inceler ve en önemli dersi çıkarır.
Bu ders, burjuvazinin her türlü anlaşma taktiğinin reddedilmesi,
menşevik ve sosyalist devrimcilerden tam kopuş ve de
tüm demokratik sorunların çözümü için yoksul köylülüğün
desteğini alma.
Bu tarihsel siyasal ders devrimin garantisidir. "Bir
devlet içinde iki iktidar erki olamaz" o halde,
yeni bir devlet tipi olarak doğan, iktidar organı Sovyetler
bu ikili iktidara son vermelidir. Ve bunun için, devrimin
sonuna kadar gitmesi için proletarya yoksul köylülerle
ittifakını güçlendirmelidir. Her iki görev, birbirini
tamamlamaktadır. Bu iktidar, proletarya ve köylülüğün
devrimci-demokratik diktatörlüğünü yeni koşullarda,
"orijinal" biçimde temsil eden Sovyet iktidarı
demokratik devrimin tek güvencesidir. "... devlet
içinde Sovyetlerden başka bir erk olmamalıydı. Ancak
o zaman devrimimiz gerçek bir halk devrimi, gerçek bir
demokratik devrim olurdu..." (a.g.e. Sf.203)
Lenin kitleleri kazanmak için, sabırla, BDD yarattığı
siyasal özgürlüklerden sonuna kadar yararlanarak, yoğun
biçimde kitleleri tam bir açıklıkla aydınlatır. Hatta
bu dönem, Temmuz olaylarında olduğu gibi, yükselen kitle
eylemlerinin peşinde sürüklenmek istemez, bundan dolayı,
kitle eylemlerini körüklemez, tam tersine onları sağlam
kazanmak için bilinçlendirme ve örgütleme faaliyetine
önem verir. Denebilir ki Lenin, bu dönemde, yangını
körükleme rolünü değil, söndürme rolünü benimser. Ama
stratejik bakış açısı çok nettir "iktidar durumuna
gelmek için bilinçli işçilerin çoğunluğunu kazanmak
gerekir" (Lenin)
Kornilov olayı, tam da bu işlevi görmüş, devrimi olgunlaştırmıştır.
Temmuz yenilgisi ile gerileyen devrim, Kornilov olayı
ile yeniden hızla yükselir. Kornilov çar yanlısı, sert
ve acımasız bir generaldir, çarı iş başına getirmek
için ayaklanmıştır. Burjuva hükümeti ve onun başbakanı
Krensky çaresizdir. Kornilov'a karşı burjuva hükümetle
anlaşma menşevik taktiktir, bolşeviklerin taktiği bu
olamaz. Onlar, Krensky hükümeti ile uzlaşmadan, "bir
tek sözü..." bile bu burjuva hükümete karşı sakınmadan
söyleyerek, Kornilov'a karşı mücadelede net, savaşkan
bir tutum benimsenir. Ve bolşeviklerin bu taktiği ve
mücadelesi başarıya ulaşınca, devrimin koşulları tamamen
olgunlaşır. Moskova ve Petrograd Sovyetlerinde azınlıkta
olan bolşevikler, bu dönemde çoğunluğu saklamış, bu
çoğunluk biçimsel olmaktan öte işlevsel açıdan önemlidir.
İşte bu dönemde, Temmuz olayları ile gündemden çıkan,
"tüm iktidar Sovyetlere" şiarı, tekrar güncel
ve ayaklanma şiarı olmuştur.
İktidarı bolşevikler alabilir mi? Veya alsalar bile,
uzun süre iktidarı koruyabilir mi? Bu sorular tarihsel
ve güncel sorular olmuştur. Bolşeviklerin iktidarı alamayacakları,
alsalar bile, hiçbir sorunu çözemeden tekrar burjuvaziye
iktidarı teslim edeceklerine inanan hiçte az değildir.
BDD "tamamlanmasını" bekleyen Kamenev-Zinovyev,
koşulların olgunlaşmasını beklemektedir. Ama, Lenin,
tüm bunların karşısındadır ve "bolşevikler iktidarı
almalıdır" der, dahası bolşevik parti içinde, onurlu
bir kavga verir.
Tüm iktidar sovyetlere!
İşte, BDD'den sosyalist devrime geçişte, sosyalist devrimin
koşullarının olgunlaştığı bir dönemde, iktidarı almanın
şiarı budur!
Önceki tanımlamalar ışığında burada şu soru sorulabilir:
"tüm iktidar Sovyetlere" şiarı, proletaryanın
mı, yoksa proletarya ile köylülüğün yeni tüm halkın
mı iktidarını ifade eder?
Bolşevikleri "demokrasiyi daraltma..." ile
suçlayan, M. Gorki'nin grubu, Novayasizn grubu, bu şiarın
"proletarya diktatörlüğünü gizlediği" ve devrimi
yenilgiye götüreceğini ileri sürer. Ancak, bolşevikler
tüm bunlara prim vermez, devrimde proletaryanın hegomanyasına
sıkı sıkı savunur. "Tüm iktidar Sovyetlere"
şiarı, bu dönemde, aynı zamanda, "köylü Sovyetlerin
iktidarının esas olarak kıra uzanacağı anlamına gelir,
köylerde ise yoksul köylülerin üstünlüğü kesindir..."
a.g.e. Sf. 263)
Demek ki;
a) Sovyetler, sadece işçi iktidarı değildir. BDD sürecinde,
bu iktidar biçimi, sovyetler doğabilir. Önemli olan
Lenin'in ifadesi ile "Sovyetler değil, önemli olan
onun sınıfsal karakteri..."dir. (Lenin)
b) Sosyalist devrimde, Ekim devriminde, "tüm iktidar
Sovyetlere" şiarı, aynı zamanda köylü Sovyetlerin
kırsal alanda egemen olması anlamına gelir. Ve de bu
köylü Sovyetlerin içinde, yoksul köylülük Sovyetlerin
esas kitle gücünü oluşturur.
c) Böylece "tüm iktidar Sovyetlere" şiarı,
sosyalist devrimde, proletarya ve yoksul köylülüğün
sınıf iktidarını teslim eder, bu dönemde, Sovyetlerin
sınıf bileşkesi bu sınıflardır.
Tüm iktidar Sovyetlere!
Bu şiar Ekim devriminin stratejik şiarıdır. Ekim devrimi
bu şiarın açtığı yolda cisimleşmiştir.
Çarlık Rusya, yeryüzünü paylaşan emperyalist güçlerden
biridir ama bu emperyalist ülkeler içinde kapitalizmin
en geri olduğu ülkedir. Nüfusun %80'i kırsal alanda
yaşar. Kapitalizm belirli merkezlerde gelişmiş, sanayileşme
buralarda yoğunlaşmış ve proletarya modern bir sınıf
olarak toplumsal ilişkilerde yerini almıştır ama buna
rağmen, nüfusun önemli bir kesimi kırsal alandadır ve
feodal, yarı-feodal ilişkiler içindedir. Kapitalizm,
kırsal alanda, özellikle 1905 BDD ve sonrasında gelişmiştir
ama yinede feodal ve yarı-feodal ilişkiler bu gelişmenin
önünü tıkamaktadır. Kırsal alanda kapitalizmin gelişmesi
yavaş ve sancılıdır, 'Prusya tipi' geçiş söz konusudur.
Her şeye rağmen Rusya'da güçlü bir köylü hareketi vardır,
toprak talebi, devrimde önemli bir yeri tutar. 2. Duma'da
104 imzalı olduğundan dolayı "104'ler tasarısı"
olarak bilinen toprağın ulusallaştırılması talebi bunun
en somut örneğinden biridir. Ayrıca, üzerinde fazla
durulmamış olan ama devrimde önemli rol oynayan güçlü
köylü isyanları vardır. Köylü ayaklanmaları, 1917 Şubat
BDD'den sonra, özellikle de Temmuz ile Ekim arasında
oldukça yaygındır.
Anlaşılacağı üzere, 1917 Şubat/Mart, BDD toprak ve köylü
sorununu tam bir çözüme bağlayamamıştır, bunun çözümü
Ekim devrimi ile mümkün olmuştur. Ancak, Rusya'da bir
özgünlük vardır. Toprak sorunu, bir emperyalist paylaşım
savaşı koşullarında önemli ölçüde barış sorunu ile iç
içe geçmiştir. Devrimin yarattığı Asker Sovyetler, özünde,
asker kaputu giymiş köylüleri temsil etmektedir. Barış
ve toprak sorunu, gerçek çözümünü Ekim devriminde bulmuştur.
Menşeviklerin önerisiyle kabul edilen, ilk parti programı,
1903 programı, "asgari program" çerçevesinde
kapitalizmin gelişmesini savunur. Çünkü, feodal ve yarı-feodal
ilişkiler gelişen kapitalizmin önünde engeldir, özgün
bir sınıf savaşımı ancak, kapitalizmin özgürce geliştiği
koşullarda yaratılır. Ancak, Lenin, bu tezlerin 1905
BDD'den sonra, 1906'dan itibaren iflas ettiğini ileri
sürer, eski görüşleri savunmak.
Bolşeviklerin tarım sorununa yaklaşımı, daha önceden
de ele aldığımız gibi, menşevik ve sosyalist devrimcilerden
tamamen farklıdır. Her şeyden önce bolşevikler, BDD
bir sorunu olan bu soruna yaklaşımı sınıfsaldır, yani
soruna proletaryanın sınıf bakış açısı ile yaklaşır
ve ele alırlar. "Biz ücretli işçilerin ve yoksul
köylülerin partisiyiz, onların çıkarlarını korumak istiyoruz"
(Lenin) temelinde soruna el atarlar ve tüm sorunları
bu temelde ele alırken, yeni koşulları hep hesap ederler.
1917 Şubat/Mart devrimi BDD'dir ve 1905 BDD'den bu yana
toplumsal ilişkiler önemli değişimler yaşamıştır. Bunun
doğal sonucu olarak, ilk parti programa, bu değişim
içinde yeniden gözden geçirilmek zorundadır. İşte, 1917
BDD sonrası, Nisan parti Konferansı bu yönde bir çalışma
içindedir. Yöntem olarak, eski programa bağlı kalınmış,
çeşitli maddeler ya yeni koşullarda, örneğin emperyalist
savaş göz önüne alınarak, sorunlar yeniden formüle,
edilmiştir ya da eski açılımların daha iyi anlaşılması
için öze bağlı kalınmış ama yeniden yazılmıştır, Lenin'in
PARTİ PROGRAMININ REVİZYONU İÇİN MATERYALLER çalışması
bunun içindir.
Bu konferansta, Nisan Parti Konferansında, örneğin,
1905'te ileri sürülen "Demokratik Cumhuriyet"
talebi, yeni koşullarda netleştirilmiş ve "işçi
köylü demokratik cumhuriyeti" olarak somutlaştırılmıştır.
Çarlık mekanizmasının parçalanması, militarizmin damıtılması
ve onun yerine halkın silahlanması üzerinde özel olarak
durulmuş, Paris komünü dersleri temelinde bürokrasi,
yargı vb. sorunlar ele alınmıştır. Demokratik taleplerin
güçlendirilmesi ön plana çıkmış, ulusların kendi kaderini
tayin hakkından, kadın-çocuk-eğitim-özel hayatın korunması
vb. sorunlara kadar tüm sorunlara sahip çıkılmıştır.
Tüm Rusya Parti konferansının, yani 1917 Nisan konferansının,
tarım programının ilk kararı şudur; "Rusya'daki
tüm çiftlik beyi arazilerine (aynı tımar, kilise, taht
vs. arazilerine) derhal ve tamamen el konması..."
(S.Eserler-6, Sf.355). Burada, devlet ve bütün arazilerin
"ulusallaştırılması" savunulur ve bunun merkezi
iktidarın, yani köylü Sovyetlerin veya seçilmiş demokratik
bir organın denetlemesi vurgulanır. Demirbaşlar korunmalıdır,
demirbaşlar dahil, tüm toprağın kullanımı köylü komitelerine
devredilmelidir. İşte bu, bolşeviklerin sınıf bakış
acısının sonucu oluşan tarım programının özüdür.
Bu program ile sosyalist devrimcilerin programı aynı
değildir ve yine bu dönem bolşevik anlayış oldukça yanlış
yorumlanmıştır. Örneğin, "topraklara el konmasının"
anarşizm olduğu, toplumsal kargaşa yaratacağı, bunun
cephedeki askerleri dıştaladığı, zengin köylülüğün bu
programdan karlı çıkacağı vb. ileri sürülür. Lenin,
köylü temsilcileri 1.tüm Rusya kongresinde yaptığı konuşmada,
bu iddiaları yanıtlar ve soruna açıklık getirir.
Programın en temel sorunu şudur: "Tüm toprak ve
arazi tüm halkın malı olmalıdır". Böylesi bir sonuç,
her şeyden önce, 1905 dönemindeki köylü hareketlerinden,
birinci ve ikinci Duma bulunan köylü temsilcilerin açıklamalarından
çıkmıştır, yani somut toplumsal gelişmenin bir ürünüdür.
Lenin, bu sorunun anlamını çok net ortaya koyar "tazminatsız"
el koyma, "ulusallaştırma", toprağın tasarruf
hakkının köylü Sovyetlere devredilmesi !
Anlaşılacağı üzere, burada "yeniden dağıtım..."
savunulmaz, Lenin'in köylülerin bu toprağı kendi malı
haline getirmesini asla savunmadığımız anlaşılıyor..."der.
Bu noktada, bolşevik parti ile sosyalist devrimci ve
menşevikler tamamen farklıdır.
Toprağın kullanım hakkı, her yıl değişmek üzere köylülere
verilir. Böylece, "tüm halkın" yani devletin
mülkiyetinde olan toprak, "özgür emek, özgür toprak"
ilkesi gereğince, üretimde bulunan bireyin özgürce toprağı
kiralamasına, işletmesine açılır. Toprağın mülkiyeti,
"tüm halkın"dır, yani devletindir ve emekçinin
toprak üzerinde mülkiyet hakkı yoktur, işletme hakkı
vardır.
Toprağın ulusallaştırılması sosyalizm değildir, ama
bu program kapitalizmin sınırlarını aşan bir niteliğe
sahiptir. Kaldı ki, emperyalist paylaşım savaşı öyle
koşullar yaratmıştır ki, BDD çözüme kavuşturacağı sorunları
bile çözmek, ancak sosyalizmle mümkündür.
"... Savaş, savaşan devletlere öylesine inanılmaz
acılar getirdi ve aynı zamanda, tekelci kapitalizmi
tekelci devlet kapitalizmine dönüştürerek kapitalizmin
gelişmesini öylesine hızlandırdı ki, ne proletarya,
ne de devrimci küçük burjuva demokrasisi, kapitalizm
çerçevesiyle yetinemez..." (S.Eserler-6. Sf. 397)
"...Öyle ki toprağın ulusallaştırılması sadece
burjuva devriminin "son sözü" değil, aynı
zamanda sosyalizme doğru atılmış bir adımdır. Böyle
bir adımlar atmadan savaşın acılarıyla mücadele etmek
imkansızdır." ( S.Eserler-6 :Sf: 398)
İşte, 1905-1907 İLK RUS DEVRİMİNDE SOSYAL DEMOKRASİNİN
TARIM PROGRAMI kitabına, 1917 yılında yazılan önsözde
Lenin sorunu böyle ele alır.
Elbette, tarım sorunu karmaşık bir sorundur ve farklı
ülkelerde farklı bir çözüm yolu benimsenmiştir. Örneğin
ABD'de BDD sürecinde, köylülere toprak dağıtılmıştır,
bu kapitalizmdir. Ancak, sosyalist devrim arifesinde,
bir emperyalist paylaşım savaşının yarattığı koşullarda,
tüm demokratik taleplerin ancak proletaryanın iktidarında
tam çözüme kavuşacağı koşullarda, Lenin, sorunu böyle
ele alamaz. Tarım sorunu sosyalist devrim ekseninde
ele alınır. Ana yönelim budur. Bireysel ekonomiyi sosyalizm
dıştalamaz ama Lenin, asıl alarak Sovyetler temelinde,
iktidar ekseninde sorunu ele alır.
Ancak, hemen belirtelim, bu program Ekim devriminin
hemen ertesinden uygulanamaz ve 1919 yılında çıkartılan
bir kararname ile yaşam bulur.
Bilindiği üzere, Ekim devrimi 6-7 Kasım 19l7'de bir
ayaklanma ile gerçekleşir ancak, ayaklanma planı dahil,
devrimin önündeki tüm sorunlar, toprak, barış, özgürlük,
vb. devrim öncesi büyük bir açıklıkla ele alınır. Önce,
Petrograd'da, sonra Moskova'da ayaklanma zafere ulaşır.
Geçici hükümet devrilir, bolşeviklerin denetimindeki
Askeri konsey iktidarı ele alır ve hemen toplanan 2.
tüm Rusya işçi ve Asker temsilcileri Sovyetler kongresinde,
devrim 7-8 Kasım'da tüm dünyaya ilan edilir.
Ekim devrimi ile birlikte, merkezi iktidarın proletaryanın
eline geçmesi sağlanmıştır ama özellikle kırsal alanda
bu merkezi iktidar kurulamamış, dahası etkisi zayıftır.
Kırsal alanlarda, köylü yığınlar içinde sosyalist devrimciler
ve menşevikler etkindir, bu etki 1919 yılına kadar devam
eder. Bundan dolayı, Lenin ve Stalin, bazı yazılarında
Ekim devriminin bu yıllarda kırda yaşandığını, BDD ancak
bu yıllarda kırsal alanda tamamlandığını söylerler.
Ekim devriminin ertesi günü toplanan, 2. tüm Rusya İşçi-Asker
Temsilcileri Sovyetler Kongresi, iki önemli kararname
yayınlar. Bunlar, birbirini tamamlayan, Ekim devriminin
yolunu açan, Barış ve Toprak kararnamesidir.
Barış kararnamesi, acil bir sorun olan barış sorununu
ele alır. Bu kararname "Halklara ve Hükümetlere..."
yönelik bir çağrı niteliğindedir, demokratik bir barış
önerilir, İlhaklardan koşulsuz vazgeçmeyi ve tüm ikili
anlaşmaları iptal edip kamuoyuna açıklanmasını içerir.
Proletarya diplomasisinin en temel ilkelerini bu kararnamede
görmek mümkündür, "açıklık" ve "barışçıl"
yaklaşım temel önemdedir. Lenin'in daha önceden "bana
barış silahını verin tüm dünyayı kazanayım..."
sözleri gerçekleşir, dünya halklarının desteği, sempatisi
sağlanmış olur.
Köylülüğün toprak sorunu hala durmaktadır ve Ekim devrimi
öncesi, geçici hükümet bu sorunu çözememiştir, bu temelde
bir çok köylü ayaklanması yaşanmıştır. Bu sorunun çözümü,
Ekim devrimi ile sağlanmıştır, toprak kararnamesi bu
yönde bir adımdır.
Toprak kararnamesi, toprak beylerinin mülkiyetine derhal
ve tazminatsız el koymayı, manastır-kilise-çiftliklerdeki
canlı ve cansız tüm demirbaşların kurucu meclis toplanıncaya
kadar Sovyetlere ve komitelere bırakmayı, Halka zarar
verenlerin cezalandırılmasını, sade köylülerin konak
ve topraklarına dokunmamayı ve de Ekim devriminden önce
toplanan köylü temsilcilerin benimsediği 241. köylü
yönergesinin yayınlanmasını içerir.
Bu kararname, Lenin'in de ifade ettiği gibi, bolşeviklerin
tarım programını değil, sosyalist devrimcilerin tarım
programını yansıtır. Ancak, buradaki asıl sorun köylü
kitlelerin kazanılmasıdır. "Bir ucundan köylü,
diğer ucundan biz tutarak bu sorunu çözeceğiz."
(Lenin) Ayrıca, 1917 Nisan konferansında benimsenen
"ulusallaştırma", bu kararnamede ara bir formülle
"kamulaştırma" haline döner, bolşeviklerin
programı 1919 yılında uygulanmıştır.
Ekim devrimi, hiç şüphesiz proleter sosyalist bir devrimdir.
Ancak, "inanılmaz zor koşullar altında, dünyada
daha sonraki işçi devrimlerinden hiç birinde görülmeyecek
koşullar altında başlamak zorunda" (Lenin) kaldı.
Anayasal hayalleri, "demokratik konferans"
beklentileri vb. bir yana atan proletarya, Moskova ve
Petrograd'da iktidarı aldı. Ve, BDD bir dizi görevi,
proleter sosyalist devrime geçerken çözüme kavuştu.
Bu anlamda Ekim sosyalist devrimi, "saf" proleter
bir devrim değildir. Moskova ve Petrograd'da iktidara
proletaryanın alması anlamında, Ekim devrimi sosyalist
devrimdir.
Ekim devriminden sonra, bir kararname ile ifade edilen,
işçi denetimi politikası uygulanır. İşçi denetimi, en
çok beş işçinin veya hizmetlinin çalıştığı veya yıllık
cirosunun 10,000 Ruble'den az olmayan tüm sanayi, tarım,
banka işletmelerinde uygulanır. Demokratik biçimde,
söz konusu işletmede çalışan tüm işçi/veya hizmetlilerin
seçtiği bu kural, Sovyetlere ve hükümete bildirilir
ve onlar, tüm defter ve belgeleri inceleme, tüm malzeme,
araç-gereçleri kontrol etme hakkına sahiptir.
Ancak, "işçi denetimi" ile "işçi yönetimi"
birbirinden farklıdır, işçi yönetimine ulaşmak için
alınması gereken mesafenin biri işçi denetimidir. Dahası,
sosyalizm ancak kapitalizmin gelişmesine paralel, sınıfsal
ayrışmanın yaşandığı bir toplumsal ilişki üzerinde inşa
edilebilir. Ekim devrimi, yukarıda da ifade ettiğimiz
gibi, toprak beyliğinin, çiftlik sahiplerinin egemenliğine
tamamen son verdi ama sınıfsal ayrışma, Ekim devrimiyle
tamamlanmadı. Ekim devriminden sonra da bu süreç devam
etti. Bir başka deyişle, "kentlerin Ekim devrimi,
köy için ancak 1918 yılının yaz ve sonbahar aylarında
gerçek Ekim devrimi haline gelmiştir." (Lenin)
Bu karmaşık ilişkiyi anlamayan, Ekim devrimini saf bir
proleter devrim olarak tanımlayabilir ama devrim gerçeği
bu "saflık" içine sığmamaktadır.
1917 Şubat ile Ekim dönemi, bu sekiz devrim ayı burjuva-demokratik
devrim dönemidir. Ama, bu dönemde, küçük-burjuvazi ile
ittifak yapan burjuvazi hiçbir sorunu çözememiştir.
BDD görevleri, sosyalist devrime geçerken, Ekim devrimi
ile çözülmüştür. Burjuvazinin önderlik yaptığı burjuva-demokratik
devrimler, örneğin ABD ve Fransa'da yıllar önce, sancılı
bir evrim içinde çözülen, hatta tam bir çözüme kavuşmayan
sorunlar. Ekim devrimiyle, Lenin'in ifadesi ile "on
hafta" içinde, Kurucu Meclis seçimlerine kadar
çözüldü.
Çarlık Rusya'sında, BDD "devrimin dolaysız ve en
yakın görevidir" ve "ortaçağ kalıntılarını
ortadan kaldırmak, onu son taşına kadar yok etmek, Rusya'yı
bu barbarlıktan, bu yüz karasından, ülkemizdeki her
kültür ve ilerlemenin bu en büyük frenleyicisinden temizlemekti."
(S.Eserler-6, Sf. 516)
BDD, feodalizmi ve onun kalıntılarını temizler. Başta
monarşi olmak üzere, kast sistemi, din, kadın, siyasal
özgürlükler, ulusal vb. sorunlar BDD sürecinde çözülür,
BDD görevleri arasındadır bunlar. Ancak, tüm bu sorunlar,
Ekim devrimi öncesi tam çözüme kavuşamamıştır. Dahası,
"dünyanın en ileri ülkeleri arasında bu sorunların
burjuva demokratik yönde tamamıyla çözüldüğü tek ülke
yoktur." diyor Lenin, ve ekliyor "bizde bunlar
Ekim devriminin yaşamasıyla tamamıyla çözülmüştür."
(a.g.e. Sf. 518)
Demek ki, BDD sorunların tam çözümü, gerçek çözümü ancak
sosyalist devrimle mümkündür.
BDD ile sosyalist devrim arasında "Çin setti"
yoktur. Ekim devrimi bunun somut örneğidir. Sosyalist
devrime "geçerken", bu devrimin "yan
ürünü" olarak BDD sorunları çözülmüştür ve BDD
sorunlarını tam bir çözüme kavuşturmak, "sonuna
dek" gitmek zorunludur. "Biz başka hiç kimsenin
yapamadığı şekilde, burjuva-demokratik devrimi sonuna
dek götürdük. Biz tamamıyla bilinçli, emin ve sapmadan
ileriye, sosyalist devrime, onun bir Çin setti ile burjuva
demokratik devrimden ayrılmadığı bilinciyle..."(
a.g.e. Sf.517)
BDD görevlerini sonuna dek götürmek, sadece tarihsel
bir ilerleme için değil, sosyalizmi daha güçlü temellerde
inşa etmek için zorunludur.
Ekim devrimi yeni bir çağın, proleter devrimler çağının
başlangıcıdır. Ve bu onur Rusya proletaryasına aittir.
Ekim devrimi bir başlangıçtır, buz kırılmış, yol açılmıştır.
Lenin, bunun, ilk proleter devrim olduğunu bilmektedir
ve bu onuru yaşar. Ama, "ne kadar zamanda, ne zaman,
hangi ulusun proleterleri bu eseri sonuna kadar vardırırlar,
bunun önemi yok..." diyerek, bulunduğu zemini tanıyacak
kadar da gerçekçidir.
Lenin, cesurdur, beklemez, yaratır... Sosyalizmi kurmak
için "kültür seviyesinin" gelişmesini, "uygarlığın"
gelişmesini vb. beklemez. Tam tersine, proletarya iktidarı
alarak, tüm bunları yaratır. Lenin'in mantığı Ekim öncesi
olduğu gibi Ekim devrimi sonrası da budur!
<<YAZININ
DEVAMI İÇİN BURAYI TIKLAYINIZ>>
|