Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Dosya

 
 
 

Mahir ve Devrim
V. Bölüm

Şahin ŞİMŞEK


3. BÖLÜM
Bu bölümde ele alacağımız 'Kesintisiz Devrim 1-2-3', partimiz THKP'nin programatik görüşlerini içerir. 'Kesintisiz Devrim 1-2-3' broşürlerindeki görüşler, Mahir Çayan'ın düşünce zincirinin en olgun halkalarıdır. Parti, bu düşüncelerin üzerinde yükselmiştir.
Bu açıdan, parti tarihimizin en önemli halkası olan, 'Kesintisiz Devrim 1-2-3' Broşürü'nü incelemek, aynı zamanda parti tarihimizle yeniden kucaklaşmak, tarihsel köklerimizle buluşmak anlamına gelmektedir.
Marksizm bir dogma değil, eylem kılavuzudur. Yaşamın gerçekleri, toplumsal evrimin aldığı biçim, sınıfların çatışmalı ilişkisi, toplumsal evrimin yarattığı olgular karşısında Marksizm derinleşir, bu toplumsal siyasal gerçeklikle buluşur. Bu anlamda Marksizm, her koşulda, her tarihsel dönem için geçerli bir reçete ortaya koymaz. O, esas olarak diyalektik yöntemi içselleştirir, toplumsal süreçleri bu yöntemle açıklar ve birbirine bağlar.
Tam bu noktada söylenmesi gereken, Mahir'in bu Marksist yöntemi, tarihsel maddeci bakış açısı ile ele alıp çok iyi özümlediğidir. Partimiz THKP'nin ideolojik-politik çerçevesi olan 'Kesintisiz Devrim 1-2-3' Broşürleri, bu yöntemin zengin verilerini bulabildiğimiz bir manifestodur. Mahir bu broşürde, yöntemi son derece ustaca kullanmıştır.
"Marksizm, son derece büyük bir derinliği olan, son derece karmaşık bir doktrindir. Marksizm sürekli olarak, hayatın yeni gerçekleri karşısında derinleşip zenginleşen, kendi kendini aşan bir doktrindir. Marksizm'de esas olan lafızlar değil, muhtevadır.
Marksizm'de değişmeyen tek şey, Lenin'in deyişiyle; onun yaşayan ruhu olan diyalektik metottur. Diyalektiğin en önemli iki unsuru olan zaman ve mekan kavramları dikkate alınmazsa, Marks ve Engels'e göre Lenin'in, Lenin ve Stalin'e göre Mao Tse Tung'un ve Mao'ya göre emperyalizmin Üçüncü Bunalım Dönemi muzaffer proleter devrimcilerinin revizyonistliklerinden sözetmek mümkündür." (B.Yazılar, Sf. 230)
Somut koşulların somut tahlili, bilimsel sosyalizmin temel yöntemidir. Yöntemde köşe taşıdır. Mevcut verili koşulların doğru tahlili, analizi, doğru teorik sonuçları verir. Ve Marksizmin yaşamın gerçekleri ile örtüşmesi için, bu yöntem sürekli kullanılır. Lenin, "gerçekler somuttur" derken, bunu ifade etmiştir. Doğal olarak, Marksizm, herhangi bir konuyu ele alırken, somut olanı inceler ve soyutlar, onu teorik kurama dönüştürür.
Somuttan soyuta giden bu yönteme en iyi örnek, Marksizmin teorik köşe taşlarından biri olan, en başta hakkı olan yeri tutan, Marks'ın 'Kapital' yapıtıdır. Avrupa'da devrim dalgasının geri çekildiği bir dönemde teorik çalışmalara yüklenen Marks, zor koşullarda, uzun yılları kapsayan çalışması ile bu baş yapıtı ortaya çıkarmıştır.
Ve Marks'ın yöntemi, Kapital'de, somuttan soyuta doğru bir rota izlemiştir. Kapitalizmin en küçük parçasından, onun hücresinden, metadan, metanın çözümlenmesinden işe başlamış, kapitalist sistemin temel yasalarını ortaya koymuştur. Kapitalizmden yola çıkarak, kapitalizm öncesi toplum biçimlerini açıklamıştır.
Ancak, bütün bunlardan, 'Marksizm için genel olan, her koşulda özele indirgenebilir' anlamı çıkmaz. Öyle tarihsel anlar olur ki, çubuk tersine bükülür. Ve yöntem olarak, soyuttan somuta doğru bir yol izlenir.
Teorik bulanıklığın sınıf mücadelesinin önünü tıkadığı, sınıf dışı akımların sınıf adına hareket ettiği, düşünce sisteminin sınıfsal karakterle bütünleşemediği; kısaca, bir çok açıdan kaosun yaşandığı dönemlerde, yöntem olarak, soyut olandan başlamak zorunludur.
Lenin'in 'Devlet ve İhtilal' eseri, buna somut bir örnek teşkil eder. Lenin, proletarya diktatörlüğünü ve sosyalizm anlayışını devrim sürecinde somutlamak için, Marks ve Engels'in düşünce evrimini incelemiş, bu zincirin halkalarını birbirine bağlayarak, devlet ve devrim konusunda evrensel sonuçlara ulaşmıştır. 'Devlet ve İhtilal', Ekim Devrimi sonucu doğan toplum ve devlet örgütlenmesinin ana çerçevesini oluşturmuştur.
Mahir de, teorik keşmekeşliğin egemen olduğu, proletarya hareketinin siyasal sürece inisiyatif koyamadığı, burjuva ve küçük burjuva sosyalizminin yaygın olduğu bir dönemde, yöntem açısından çubuğu tersine bükmüştür.
Kesintisiz Devrim broşürlerinde, önce Marks ve Engels'in devrim anlayışları ele alınmış, Lenin'in devrim anlayışı ile devam edilip somuta, ülkemizdeki devrim anlayışına ulaşılmıştır. Kesintisiz Devrim 1-2-3 broşüründeki yöntem için, "soyuttan somuta doğru bir yöntem izledik" ifadesini kullanmaktadır.
Daha önce ifade ettiğimiz gibi bu broşürler, 1970 sonlarında parti kimliğine kavuşan sosyalist hareketin, THKP-C'nin, bir dizi tartışma ve iç süreç sonrası ortaya çıkan görüşlerinin kalıba döküldüğü bir broşürdür. Yöntemde izlenen rotayı açıklayan şu sözler, son derece önemlidir:
"Meseleyi üç kısımda inceledik. Birinci kısım, Marks, Engels ve Lenin dönemlerinin Marksist devrim teorisini ihtiva etmektedir.
İkinci kısım; 'İki Taktik' te formüle edilmiş olan Leninist Kesintisiz Devrim Teorisi'nin bizzat Lenin tarafından derinleştirilmesini, bu teorinin sömürge ve yarı sömürge ülkelerin pratiklerine uygulanmasını; Stalin'in yönetimindeki Komüntern'in ve Mao'nun, Lenin'in bu önerisini ayrı ayrı yorumlamalarını; 'Kapitalist Olmayan Yol' tezinin özünü ve Milli Demokratik Devrim Teorisi bölümlerini ihtiva etmektedir.
Üçüncü kısım ise; emperyalizmin ayırt edici özelliklerini, Leninist önerinin yeni şartlar karşısında zenginleşip derinleşmesini ve yarı sömürge ülkelerin devrim stratejisini, Küba Devrimi'nin devrimci, revizyonist yorumlarını, Türkiye Devriminin Yolu bölümlerini kapsamaktadır." (B.Yazılar, Sf. 231)
'Kesintisiz Devrim-1' in önsözündeki ifadeler bunlardır; sözkonusu broşürde, yöntem ve plan üzerine bu sözleri okuyoruz.
Mahir, Marksist Diyalektik yöntemi gerçekten çok usta kullanır. Onun ideolojik-politik evriminde, bilimsel cesaret, önemli bir anlam daha kazanır.
Cesaret, özünde bilimseldir. Yönü ileriye dönük olan toplumsal siyasal gelişmeler, diyalektik yöntemle ayrıştırılır, yerli yerine konulur. Ve eğer bunun yanı sıra, bilimsel cesaretiniz varsa, beyninizi dogmalara teslim etmemişseniz, ortaya çıkan olguları doğru tanımlarsınız.
Mahir, sadece doğru yönteme sahip değildir, aynı zamanda bilimsel cesarete de sahiptir. Kendini dogmalara teslim etmez ve ortaya çıkan olguları doğru tanımlar. Bu olguları kavramlaştırır.
'Kesintisiz Devrimler' bu açıdan TDH'de önemli bir yer tutar. Bundan dolayı, TDH'de çeyrek yüzyıldan fazla bir zaman diliminde, Mahir ve 'Kesintisiz Devrim'ler çok fazla tartışılmıştır.
Ayrıca, yöntem üzerine tartışırken; Mahir Çayan Yoldaş'ın düşünce zincirini, tarihsel evrim içinde ele alıyoruz. Dolayısıyla, Mahir'in her çalışmasını, tarihsel zincirin her halkasını, bir tarihsel kronoloji içinde değerlendiriyoruz. Bu açıdan, zaman zaman tekrarlar zorunlu hale geliyor. Elbette tekrardan mümkün olduğu kadar kaçınıyoruz. Ama konunun kapsamı ve özellikleri nedeniyle bundan tümüyle uzaklaşmak mümkün değildir.
Programatik tezler açısından, yeni, ek bölümler, parti çizgimizin daha iyi kavranması için kaleme alınmıştır. Bu yeni bölümler, 'Kesintisiz Devrim 1-2-3' incelenirken, özgün başlıklar altında ele alınacaktır.
Devrimin Tanımı Marks, Engels ve Lenin'in Sorunu Ele Alışı
Kesintisiz Devrim 1 Broşürü, devrimin tanımı ile başlar. "Devrimin tanımı" alt bölümünün ilk sözleri şunlardır:
"Marksist devrim teorisi, hem determinist hem de volantiristtir. (İradecidir)
Bu ikili yön, diyalektik bir bütün oluşturmaktadır. Devrimin olabilmesi için maddi bir zeminin varlığı şarttır. Üretici güçler, devrim için gerekli olan, "belli olan" seviyede olursa devrim olabilir. Bu anlamda devrim teorisi, deterministtir. Fakat sadece devrimin zaferi için üretici güçlerin belli bir seviyede olması, objektif şartların olgun olması yetmez. Devrimin zaferi için ihtilalci inisiyatif de geçerlidir. Bu anlamda da Marksist devrim teorisi, volantiristtir." (B.Yazılar 233)
Devrim tanımı, 1970'lerde Türkiye Devrimi açısından bir yandan önemli karmaşayı ifade ederken, bir yandan da, net bir tanımın zorunluluğu vardır. Yukarıdaki özlü tanım ise, bu ihtiyacın doğrudan bir yanıtıdır.
Felsefi kavramlarla yapılan bu ünlü tanım, doğrudur. Marksist devrim teorisinin son derece berrak bir biçimde ifade edilmesidir.
Devrim, karşı devrimcilerin ya da idealistlerin ileri sürdüğü gibi, "bir avuç kışkırtıcının" tavırları sonucu gerçekleşen bir toplumsal eylem değildir. Kendine özgü yasaları vardır. Devrim gibi bir toplumsal eylemin olabilmesi için her şeyden önce, mevcut nesnel koşulların devrim için uygun olması gereklidir. Zorunlu uygunluk yasası, tüm toplumsal sürecin, bir toplum biçiminden bir başka toplum biçimine geçişini belirler. Bu yasa, toplumsal devrimlerin zeminidir.
Toplumsal devrimler, bu yasanın bir sonucu olarak ortaya çıkarlar. Bunun için, toplumsal ilişkilerin en dinamik, devrimci öğesi olan üretim güçleri ile o toplumsal biçimi belirleyen üretim ilişkileri arasındaki çelişkinin, antogonist bir karakter kazanması gerekir.
Yani bir dönem çelişkili de olsa uyum gösteren üretim güçleri ile üretim ilişkilerinin; üretim güçlerinin gelişip belirli bir seviyeye ulaşması ile, o döneme kadar aralarında var olan göreli uyum, bozulur. Mevcut üretim ilişkileri, üretici güçlerin önünde bir engel teşkil eder. Artık, eski üretim ilişkileri, toplumsal gelişmenin, üretici güçlerin önünde engeldir. Ve toplumsal süreçte yeni üretim ilişkileri ön plana çıkar.
İşte, bu ilişkiler bütünü, zorunlu uygunluk yasası gereği, toplumsal devrimlerin maddi koşullarını oluşturur.
Kapitalizm, emperyalist aşamaya ulaşıncaya kadar, serbest rekabetçi kapitalist dönemde, kapitalist üretim ilişkileri ile mevcut üretim güçleri, uyumlu bir gelişme göstermişlerdir.
Ancak ortaya çıkan tekelleşme, üretim güçlerinin gelişmesini engeller, frenler ve mevcut üretim güçleri, kendine uygun üretim ilişkilerini, sosyalist üretim ilişkilerini talep eder. İşte, toplumsal sürecin önünü açan proletarya devrimleri, bu koşullarda, emperyalist çağda ortaya çıkmıştır. Bu, devrimin determinist yönüdür.
Ancak, diğer toplum biçimleri veya üretim biçimleri gibi, sosyalizm veya sosyalist üretim ilişkileri, kapitalizmin bağrından, doğrudan üretim ilişkileri olarak çıkmaz. Önceki üretim ilişkileri, bir önceki toplumun içinden sonraki toplum biçimine akar.
Örneğin, kapitalist üretim ilişkisi, feodalizmin bağrında yeni bir üretim ilişkisi olarak doğar, gelişir ve toplumsal sürece egemen olurken; burada ortaya çıkan politik devrim sosyal devrimi tamamlarken, bu süreç sosyalizm açısından tam tersi bir rota izler.
Bundan dolayı, sosyalizm aşamasında, zorunlu uygunluk yasası, şiddete dayalı bir devrimi tanımlar.
Proletarya ve müttefikleri, önce politik iktidarı ele geçirir; sosyal dönüşüm, daha ileri bir toplum, bu toplumun üretim ilişkileri, buna paralel biçimde örgütlenir. İşte bütün bunlar da, özellikle Leninizm'de ifadesini bulan devrimin öznel yanının, iradeci yanının önemini ortaya koyar.
Lenin, "her devrimin temel sorunu, iktidardır" der. Devrimin temel sorunu olan iktidar, devrim için vazgeçilmez bir öneme sahiptir; iktidarı hedeflemeyen bir devrim düşünülemez. Ancak, devrimin kendisi, tek başına iktidar da değildir. Devrim, bu temel sorundan, iktidar sorunundan yola çıkarak, daha ileri bir toplumun yaratılmasıdır.
İktidar savaşı, proletaryanın elinde, onun toplumsal sistemi olan sosyalizmle birlikte ele alınır. İktidar sorunu, devrimciler için vazgeçilmez bir olgudur. Ama Marksist olmak, daha ileri bir konumdur. Bu sorunu sosyalizm ekseninde ele alabilen devrimci, Marksist'tir.
"Proletaryanın yönetimi ele geçirebilmesi için, üretim ilişkileri ile üretici güçlerin arasındaki çelişkinin antagonizma kazanması, son hattına ulaşması gerekmektedir. Proletarya, daha doğrusu onun öncü müfrezesi, bu zıtlığı çözümlemek için devrimci sınıfları kendi saflarına çekerek, ileriye fırlar, karşı tarafın baskı ve cebrini devrimci şiddet ile bertaraf edip, eski devlet mekanizmasını parçalayarak, kendi politik hegemonyasını kurarak, kendi iktidarına uygun alt yapı düzenlemelerine geçerek, sınıfsız topluma kadar devrimi sürekli kılar." (B. Yazılar, Sf. 233)
"Marksist devrim anlayışı, sürekli ve kesintisiz bir ihtilal sürecini öngörmektedir. Devrim, halkın devrimci girişimiyle, -aşağıdan yukarıya- mevcut devlet cihazının parçalanarak, politik iktidarın ele geçirilmesi ve bu iktidar aracılığıyla, -yukarıdan aşağıya- daha ileri bir üretim düzeninin örgütlenmesidir." (B.Yazılar Sf, 234)
Devrimin bütünsel tanımı budur...
Bu tanım genel olarak, kapitalizmden sosyalizme geçişin ve Leninist sürekli devrimin tanımıdır. Ve bu tanımda iki tane dipnot vardır. Birinci dipnot: "Devrim kavramı, burada proletarya devrimi veya proletaryanın hegemonyasında demokratik devrim anlamında kullanılmaktadır" şeklindedir. İkinci dipnot da ise denir ki: "Sosyalist devrimde, proletarya diktatoryasını, demokratik devrimde ise, halk diktatoryasını kurar." (BY, Sf. 233)
Bu iki dipnot, bize; DHD'nin zorunlu bir durak olduğu ülkeleri de içine alan, bu devrimi de içeren bir tanımlamayı verir ve doğrudur. Proletaryanın hegemonyasındaki bir DHD, yine aynı işlevi yerine getirir. Yani mevcut devlet mekanizmasını parçalar, proletaryanın hegemonyasında halk iktidarı kurulur ve bu halk iktidarı daha ileri bir toplumu, önü sosyalizme açık bir toplumu örgütler. Daha ilk gününden itibaren bunun savaşımını verir.
Bu tanımlama, DHD'ni sosyalist devrime bağlar ve devrimi sürekli kılar.
Şimdi düşünelim... Eğer proletarya devrimciliği her koşulda sosyalist devrimi savunmak değilse, ki değildir; bu durumda, Lenin'in değil Troçki'nin proletarya devrimcisi olması gerekir.
Yukarıdaki tanımlama, devrimci demokrasiden tümden kopuşun resmidir. Çeyrek asır sonra, Mahir'i bütün gelişmelere ve O'nun tezlerinin yaşam içinde böylesine somut biçimde kanıtlanmasına rağmen anlamayanların ve büyük bir iftira kampanyası ile, Mahir'e ve parti çizgimize "devrimci demokrasi" yaftası asanların, bir çeyrek yüzyıla daha gereksinimleri olduğu açıktır.
Mahir, 'Tekel Öncesi Marksizm'de Devrim Teorisi'nin ana bölümünde (Sf 235 ile 236), Marks ve Engels'in devrim sorununu nasıl ele aldığının son derece doğru bir özetini verir.
Burada her şeyden önce, Marks ve Engels'in birbirine karışan kavramlarını ayrıştırır, tam bir netliğe kavuşturur. Devrim yapmanın doğru yorumlanması için zorunlu olan 'devrimci bunalımı', bütünsel bir biçimde ele alır; bunu kapitalizmin devrevi bunalımlarından ayırır. Sürekli bunalım ile sürekli devrim arasındaki bağı açığa çıkarır ve özellikle 1847-1848 devrimlerinde Almanya örneğinden yola çıkarak, Marksist Kesintisiz Devrim teorisinin temellerini açıklar. Her cümlesi Marksist Devrim Teorisi açısından önemli olan bu anlayışı şöyle özetler:
"Dikkat edilecek olursa, Marks ve Engels'in sürekli devrim teorisi, dört ana unsuru ihtiva etmektedir:
1) Sürekli Devrim Teorisi, sürekli buhranlar teorisinin bir sonucudur. (Sürekli buhran, kesintisiz buhran değildir. Bu, kapitalizmin öldürücü buhranının zaman zaman kesilmesi, fakat yok olmaması demektir. Bir başka deyişle, kapitalizmin ölüm döşeğine girmesi, zaman zaman komadan çıkması, düzelmesi, ama döşekten kalkamamasıdır. )
2) Sürekli Devrim Teorisi; Avrupa Devriminin yakın olması düşüncesine dayanır.
3) Sürekli Devrim Teorisi, o zamana kadar burjuvazinin ordusu sayılan köylülerin, proletaryanın ordusunu teşkil etmesi düşüncesine dayanır. Bu teori, geniş köylü yığınlarının feodalizme karşı kanalize edilmesini öngörür. Bir başka deyişle Sürekli Devrim Teorisi, köylülerin devrimci potansiyelinin Marksist analizidir.
4) Marks ve Engels'in Sürekli Devrim Teorisi, Almanya'daki gecikmiş burjuva devrimine proletaryanın önderlik etmesini ve bu proletaryanın, Avrupa proletaryasının -özellikle Fransız proletaryasının- yardımıyla, durmaksızın, sosyalist devrime yönelmesi düşüncesine dayanır. " (BY, Sf. 248-249)
Marks ve Engels'in 1848-50 devrimler döneminin sonuçlarına ilişkin önemli saptamaları, uzun yıllar bir yana atıldı.
2. Enternasyonal Partileri, Marks ve Engels'in bir istisna olarak ele aldığı, İngiltere ve Amerika için bürokrasi ve militarizmin zayıf olmasından ve özellikle İngiltere'de güçlü bir proletaryanın varlığından kaynaklı, "barışçıl geçiş" tezini kural haline getirdi.
Böylece, devrim için çok ileri bir potansiyele sahip Avrupa proletaryası, devrimci önderlikten yoksun kaldı, 2. Enternasyonal'in "reform için" barışçıl mücadele tezleriyle, kapitalizmin saldırıları karşısında "en az direnme" politikası tavrı ile düzen sınırları içine çekildi...
Lenin, Marks ve Engels'in, Marksist devrim teorisini iyi kavradı. Marks ve Engels'in, son yıllarında Rusya Proletaryası için ileri sürdüğü görüşlere dayanarak onu geliştirdi.
Lenin, 20. Yüzyıl'ın başında, 1900'lü yıllarda, kendi düşünce sistemini kurmaya başladı. Ve 2. Enternasyonal partilerine, onların revizyonist tezlerine karşı çıktı.
Tarihin bir döneminde, özellikle Alman proletaryasının oynadığı önderlik rolünün, emperyalist dönemde, en zayıf halka olan Rusya'da, Rus proletaryasının eline geçtiğini gördü. Ve yüzyılın başından itibaren Marksist devrim teorisini geliştirdi. 2. Enternasyonal'in ünlü revizyonist "üretici güçler teorisi" ile hesaplaştı.
Lenin, dönemin, emperyalist çağın temel niteliklerini kavrayarak, sistemin zayıf halkasından koparılmasını ileri sürer. Barışçıl mücadele ile, "barışçıl geçiş" teorilerine prim vermez, yeni toplumun şiddet yolu ile kurulacağı ve özellikle de bunda proletaryanın mücadelesinin önemli olduğunu, köylülüğe proletaryanın önderlik edeceğini belirtir. Emperyalist çağda, bu çağın temel özelliklerini, özellikle de eşitsiz ve dengesiz gelişim yasasını keşfeder; devrim teorisini bunun üzerine inşa eder.
EMPERYALİST DÖNEM MARKSİZMİNİN DEVRİM TEORİSİ bölümü (Sf. 257 ile 287), bu açıdan önemli bir incelemedir, analizdir.
1971 Nisan ayında yayınlanan Kesintisiz Devrim 1, Marksist devrim teorisinin evrimi ve köşe taşları açısından, her dönem başvuracağımız bir yapıttır, bu açıdan da TDH'ne önemli bir katkıdır. Devrim için savaşan her proleter devrimcinin bu broşürü özümlemesi gereklidir.
Ve Mahir, 1905 BDD öncesi, Leninist devrim perspektifini bir kez daha özetler:
"Bu perspektifin ayırdedici özelliklerini şu şekilde özetleyebiliriz:
1) Leninist Kesintisiz Devrim Teorisi, kapitalizmin can çekişme döneminin devrim teorisidir. Bu teori, sadece kapitalizmin genel bunalımının başlangıcındaki Çarlık Rusyası için değil, emperyalist kapitalist sürecin içine girmiş, dolayısıyla sömürge ve yarı sömürge olan bütün ülkeler için geçerlidir.
2) Leninist Sürekli Devrim Teorisi, Marks'ın sürekli devrim teorisinden daha da ileride köylülerin potansiyelinin devrime kanalize edilmesine dayanır. Bu teoriye göre, köylü ordusuna, emperyalist dönemde proletarya kumanda edebilir. Ve devrimi kesintisiz kılmak isteyen proletaryanın görevi, bu orduya kumanda etmektir.
3) Çarlık Rusyası gibi bir ülkede burjuva demokratik devrimin sosyalist devrime dönüştürülebilmesi için, iktidara gelmiş olan Avrupa proletaryasının yardımı şarttır." (BY,Sf. 269)
1905 BDD sürecinde, Leninist devrim teorisinden habersiz olanlar, bu üçüncü maddeye 'Troçkizm' diyebilirler. Keza Troçkizm, sürekli devrim tezini oluştururken, BDD tezini ve köylülüğün devrimci potansiyelini atlar ve sosyalist devrim için Avrupa proletaryasının iktidarını şart koşar. Ekim Devrimi ve tek ülkede sosyalizm gerçeği ise, bu tezi çürütür.
Şabloncu-mekaniklerin tersine, Lenin, 1905 döneminde, döneminin ve coğrafyasının devrim tezlerini savunmuştur. Mahir de, Lenin'in ileri sürdüğü tezleri, döneminin ve coğrafyasının özlü formülasyonları haline getirmiştir.
Burjuva demokratik devrim ve üç makale
Her şeyden önce 1905 Burjuva Demokratik Devrimi, "burjuva içeriğinden" bağımsız olarak, Lenin'in tanımıyla, "mücadele araçları itibarıyla proleter" bir devrimdir. Devrimin "mücadele araçları itibarıyla proleter" olması özelliği, 1905 devriminin yanı sıra, 1917 Şubat Devrimi'nin ve 1917 Ekim Sosyalist Devrimi'nin temel özelliğidir.
1905 Devrimi, yükselen kitle mücadelesinin kendiliğinden bir karakter gösterdiği, Bolşeviklerin, kitle hareketinin oldukça gerisinde olduğu koşullarda doğmuştur.
Papaz Gapon önderliğinde, son derece geri taleplerin ileri sürüldüğü ve bu yürüyüşün kanla bastırıldığı bir ortamda başlamıştır. Rusya'da, 1890-1905 döneminde, devrimin eğitici özelliğine paralel olarak, bünyesinde taşıdığı potansiyel açığa çıkmış, ekonomik ve politik karakterli grevler yaygınlaşmıştır. Lenin, "devrim sırasında ekonomik ve politik grevlerin iç içe geçmesi son derece ilginçti" ve "Rus Devrimi dünya tarihinde, politik kitle grevinin korkunç büyük rol oynadığı ilk -elbette son olmayacak- büyük devrimidir." (Seçme Eserler C-3, Sf, 17) derken, tam da bu gerçeği ifade etmektedir.
Lenin'in ifadesi ile, 1905 Devrimi'nden önce, Rusya'da devrimci partiler, bir avuç insandan oluşuyordu. Yurt dışında basılan, ayda bir çıkan birkaç dergi ve bunun etrafında şekillenen, sayısı ancak yüzlerle ifade edilen yerel sempatizanlar vardı. Ancak, bütün bunların, "devrimin dingin süreçlerinde ve siyasal gelişme döneminde inanılmaz görünen bir hız ve derinlikte insanları eğittiği, tartışma götürmez bir gerçektir. Ve asıl önemli olan, devrimin, yalnızca önderleri değil, aynı zamanda yığınları da eğitmesidir." (İki Taktik, Sf.8)
Bundan dolayı, esas olarak kendiliğinden bir karaktere sahip olan 1905 devrim fırtınası, kısa zamanda tüm toplumu etkiledi. Atıl olan kesimleri devrime kattı. Son derece dar bir yapıya sahip olan Bolşevik Parti'nin bu temelde genişlemesine yol açtı, Lenin'in ifadesi ile, "yüzler aniden binler oldu, binler ise, iki-üç milyon proleterin önderi durumuna geldi."
Gelişme sadece şehirlerde ve proletarya sınıfı ile sınırlı kalmadı. En başta yoksul köylülüğü ve onun bir devamı olan Çarlık Ordusu'nu etkiledi. Dolayısıyla politik karakterli ilk köylü hareketi, bu dönemde ortaya çıktı. Çarlık Ordusu'nda da bir dizi ayaklanma oldu.
Elbette, tüm bunların öncelikle bir toplumsal-sınıfsal zemini vardır. Bu, açlık, yoksulluk, savaş, ülkeyi bir halklar hapishanesine dönüştüren sömürgecilik koşulları ve bütün bunlara karşı yükselen sınıf mücadelesidir.
Kazan kaynamaktadır. Ve bir devrim döneminde, kaynayan kazan ani bir ateşle taşmaktadır. Nispeten dingin olan kitle hareketi, bu dönemde ani sıçramalar yapmaktadır.
"Kitlelerin gerçek eğitimi hiçbir zaman, bizzat kitlelerin bağımsız politik ve özellikle de devrimci mücadelesinden ayrı ve onun dışında gerçekleşmez. Sömürülen sınıfı eğiten, güçlerini ölçmesine olanak sağlayan, ufkunu genişleten, yeteneklerini geliştiren, onu aydınlatan, iradesini çelikleştiren, ancak mücadeledir." (Lenin, S.Eserler-3 Sf. 17)
Kitlelerin doğrudan mücadele içinde eğitilmeleri sonucu ortaya çıkan gelişmeler, eski örgütlenmelerle yetinilmemesi ve yeni kitle örgütlerinin yaratılmasına yol açtı.
İşte, Sovyetler veya Konseyler, "Çılgın Yıl" olarak da tanımlanan 1905 Devrimi'nde doğdu. İşçi, asker, köylü sovyetleri, bu devrim döneminin, ayaklanma döneminin bir ürünü olarak ortaya çıktı.
Sovyetler, bir çok kentte, geçici devrimci hükümetin rolünü üstlendi. Bu anlamda iktidar organları işlevini gördü. Ancak bu dönemde Sovyetler, sadece iktidar organları işlevini yerine getirmedi, aynı zamanda, "ayaklanma organları" rolünü üstlendi. Lenin, "Rus Devrimi'nin özelliği tam da, sosyal içeriği itibarıyla burjuva demokratik, mücadele araçları itibarıyla ise proleter bir devrimdir" derken, son derece haklıdır.
Bu gelişmeler, Çar'ı yeni bir taktik benimsemeye zorladı. "Buligin Duması", işte bunun bir ifadesi olarak gündeme geldi. Tamamen, yükselen ve devrimi hedefleyen kitle mücadelesini boşa çıkarmaya hizmet eden, sınırlı sayıda insana oy hakkı tanıyan, işlevi yasama olmayan, istişare ile sınırlı olan "Buligin Duması", bir danışma meclisidir. İçeriği ve amacı Bolşeviklerce iyi kavranan bu aldatmaca, "boykot" tavrı ile geri püskürtüldü.
1905 yılının ilk ayında başlayan ve tüm yıla yayılan, adım adım büyüyen devrimin doruk noktası, Aralık ayında gerçekleşen Moskova Ayaklanması'dır. Dokuz gün süren ve yenilgi ile sonuçlanan bu ayaklanma, engin derslerle doludur. Lenin, bu dersleri özümledi, geliştirdi ve insanlığı Ekim Devrimi'ne taşıdı.
1905 Devrimi, yenilgi ile sonuçlandı ama muazzam etkileri oldu. Lenin'in sözleri ile her şeyden önce Avrupa devriminin "provası" oldu. Çin, İran ve diğer bazı ülkelerdeki burjuva demokratik hareketlerine ivme kazandırdı. 2. Enternasyonal oportünizminin tersine, 'barış' tezleri ile mücadeleyi engellemeye değil, "Çarlık Hükümeti ile sınıf bilinçli proletaryanın öncüsü arasında silahlı bir kati mücadeleye yol açtı." (a.g.e, Sf. 27)
1905 Devrimi, halkları "sermayenin boyunduruğundan ancak şiddetli savaşların ve özellikle de iç savaşların" kurtarabileceğini gösterdi.
Bu, özet bir tablodur, yeri geldikçe 1905 Devrimi'nin farklı yanlarını ele alacağız.
Lenin'in elinde gerçek kimliğine kavuşan Marksist-Leninist Devrim Teorisi'nin, 1905 koşullarında nasıl formüle edildiğini kavramak için, bu anlamda önemli olan ve Leninist Devrim Teorisi'nin formüle edildiği üç makaleyi inceleyelim.
Hemen belirtelim ki, bu dönemin ve devrim anlayışının zirvesi, "İKİ TAKTİK"tir. Programatik tezler açısından engin bir yapıt olan "İKİ TAKTİK" eserini, ayrı bir bölüm olarak ele alacağız.
Şimdi, 1905 sonlarında yazılan sözkonusu diğer üç makaleyi inceleyelim.
Birinci makale, "DEVRİMİN SAFHALARI, YÖNÜ VE TAKTİKLERİ"dir. Bu makale, 1905 sonu veya 1906 başlarında yazılmıştır ve toplam 6 tezden oluşmaktadır. Bu tezlerde Lenin, Rus Devrimi'nin içinde bulunduğu olası aşamaları ve geçmekle zorunlu olduğu aşamaları formüle eder.
Bu formüller, daha sonra Lenin tarafından, "RUSYA'NIN YENİLGİSİ VE DEVRİMCİ KRİZ", "BAZI TEZLER" ve "DEVRİMİN İKİ ÇİZGİSİ ÜZERİNE" adlı makalelerde yeniden ele alındı. Bu sözünü ettiğimiz üç makale de son derece önemlidir.
"DEVRİMİN SAFHALARI, YÖNÜ VE PERSPEKTİFLERİ" makalesinin 4. tezinde, proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğünü ele alır. "Köylü ayaklanması zafer kazanır, çiftlik beylerinin iktidarı kırılır" denilerek, BDD formüle edilir.
Altıncı tez ise şudur: "Proletarya artık sosyalist devrimin çıkarları doğrultusunda, demokratik devrimin kazanımlarının korunması için mücadele eder. Eğer Avrupa'nın sosyalist proletaryası Rus proletaryasının yanına gelmezse, bu mücadele tek başına Rus proletaryası için neredeyse umutsuz bir hale gelecek ve yenilgisi de tıpkı 1849-50 yıllarında Almanya devrimci partisinin yenilgisi gibi ya da 1871 yılında Fransız Proletaryasının yenilgisi gibi kaçınılmaz olacaktır." (Seçme Eserler, Cilt-3, Sf. 126-127)
Anlaşılacağı gibi, burada, içte Rusya'da Burjuva Demokratik Devrimi' ne yönelme; dışta ise "Rus proletaryası artı Avrupa Proletaryası ile devrimi örgütlüyor". "İkinci zafer, Avrupa'da sosyalist devrim olacaktır" perspektifinde, sosyalist devrimin Avrupa proletaryasının desteği ile zafere taşınması vardır.
İkinci makale ile, 'SOSYAL-DEMOKRASİNİN KÖYLÜ HAREKETİYLE İLİŞKİSİ' makalesi ile devam edelim.
Bu makale, 1905 Eylül ayı içinde yazılmıştır ve Bolşeviklerin partisinin köylü hareketine yaklaşımını, yalın bir biçimde ele alır.
Her şeyden önce Bolşevik Parti, sınıfın, proletaryanın partisidir. Onun iradesini temsil eder. Bundan dolayı tüm sorunları, demokrasinin tüm sorunlarını, bu sınıfın bakış açısı ile ele alır. Bolşevikler, Rusya'da köylü sorununa da bu temelde yaklaşırlar.
Bolşevikler'in bu dönem, köylü ve toprak sorununa yaklaşımı, "topraklara el konması" ve bunun "devrimci köylü komitelerine" devredilmesidir. Bir köylü partisi olan Sosyalist Devrimciler, "toplumsallaştırma" ve "yeniden paylaşım" ilkesini savunurlar. Ama Lenin ve Bolşevikler, bu taleplere somut yanıt vermezler. Hemen belirtelim, Lenin politikada, elini kendi bağlamaz, "ertesi gün" köylülük katmanlarının sınıfsal tavır alışlarının ne yönde gelişeceğini bilmek zordur. Bunu, sadece ve sadece, zaman tayin edebilir.
"Gerçekten de, küçük burjuva sosyal devrimcilerden farklı olarak bizim için bugün ağırlık noktası, köylü ayaklanmalarının devrimci demokratik yanı ve kır proletaryasının bir sınıf partisi içinde ayrı örgütlenmesidir. Bugün sorunun özü "kara paylaşım" ya da ulusallaştırma projelerinde değil, eski düzenin köylülük tarafından devrimci tarzda yıkılmasının kavranmasında ve gerçekleşmesinde yatmaktadır. O nedenle sosyal devrimciler, "toplumsallaşma" da vb. ısrar ediyorlar. Biz ise, Devrimci Köylü Komitelerinde ısrar ediyoruz. Bunlar olmadan, diyoruz, bütün reformlar bir hiçtir." (Lenin, Seçme Eserler Sf.136-137)
"Köylü ayaklanmasına her biçimde yardım etmek zorundayız. Arazilerin zor alımına kadar. Fakat kesinlikle her türlü küçük burjuva projelere kadar değil... Köylü hareketini devrimci demokratik olduğu sürece ve ölçüde destekliyoruz. Gerici, anti-proleter yanı ortaya çıkar çıkmaz, onunla mücadele etmek için hazırlanıyoruz..." (Lenin a.g.e. Sf, 137)
Bolşeviklerin köylülük karşısındaki tavrı, böyle bir netlik taşır. Bir kez daha vurgularsak: "Kır proletaryasının bütün durumlarda ve her koşul altında bağımsız örgütlenmesi" ve "köylü hareketinin devrimci-demokratik içeriğinin tüm gerici katkılardan temizlenmesi"... (Lenin)
Lenin'in Sosyalist-Devrimcilerin programına mesafeli yaklaşmasının, yukarıda ifade ettiğimiz somut koşullarla, yani köylü ayaklanmalarının konumu ile yakın ilgisi olduğu açıktır. Ama sadece bununla sınırlı değildir, bu yaklaşımında, kesintisiz devrim anlayışına sahip olmak da, çok önemli bir yer tutar. Lenin, kitlelerin yaratıcı gücüne güvenmiştir, mücadeleyi bir okul olarak ele almıştır. Ve bunu tüm yaşamı boyunca içselleştirmiştir. Lenin'in tarzı, mücadeleden öğrenmek, ona göre biçimlendirilen somut taktik programlar benimsemektir.
Dolayısıyla, Lenin, köylü sorununda "yeniden dağılım"la elini bağlamaz, bunu "devrimci köylü komitelerine" bırakır. Ayrıca, biliniyor ki, 1917 Ekim Devrimi'nin hemen ertesinde bu silahı kendi eline almış, proletarya iktidarı için köylü sınıfının desteğini sağlamıştır. Bu da, Lenin'in yaratıcılığının ve politik esnekliğinin en güzel örneklerinden biridir.
Demokratik Devrimin hemen ertesinde, somut koşullar olabildiğince esnek olmayı gerektirir. Ama aynı zamanda, demokratik devrimin sosyalist devrime bağlanması, demokratik devrimin "ertesi günü" sosyalist devrime, proletaryanın bilinç ve örgütlenme derecesine göre belirlenecek programlar doğrultusunda sosyalist devrime geçmeyi emreder. Böylesi koşullarda, pekala "yeniden dağıtım" değil, kolektif çiftliklerde sosyalist uygulama gündeme gelebilir.
Lenin, bunu düşünür ve bundan dolayı, toprak sorununu "Devrimci Köylü Komitelerine" bırakır.
"... çünkü demokratik devrimden sonra derhal, gücümüz oranında, sınıf bilinçli ve örgütlü proletaryanın gücü oranında sosyalist devrime geçmeye başlayacağız. Biz, Kesintisiz Devrimden yanayız. Yarı yolda durmayacağız..." (a.g.e. Sf. 138)
Lenin'in bu yaklaşımının, Türkiye Devrimi açısından son derece öğretici olduğunu düşünüyor ve DHD'de, tarım programında, bunu önemsiyoruz. Rusya, Çin ve diğer devrimler ile Türkiye Devriminin karşılaştırılması, bu konuda bize önemli ipuçları vermektedir.
Üçüncü makale, 'KÜÇÜK BURJUVA SOSYALİZMİ VE PROLETARYA SOSYALİZMİ'dir.
Lenin bu makaleyi, 1905 Ekimi'nde Narodniklere karşı kaleme almıştır. Köylülüğün rolü, 1905 Devrimi'nde oldukça önemlidir. Hatta 1905 Devrimi'nin yenilgisinin en önemli nedenlerinden biri de budur: İşçi-köylü ittifakının kurulamaması... Narodnikler ve sosyalist devrimciler, özellikle kırsal alanda etkindirler. Ve bunlar, köylülüğü, küçük burjuva sosyalizmini temsil ederler.
Narodnikler, geleceğin insanı olarak köylülüğü görür. Marksistler ise, toplumsal evrimi çok net tanımlar, kapitalizmin gelişmesinin proletaryayı yarattığını bilir ve bundan dolayı, geleceğin insanı olarak işçiyi görür.
Narodnikler, köylü hareketine "sosyalist" nitelik yüklerler ve "köy komünü" ile sosyalizmi kurmayı hayal ederler. Marksizm ise, bu teze temelden karşıdır ve "köylü hareketi sosyalist değil, demokratik bir harekettir" diyerek taşları yerli yerine koyar.
Köylülük, demokratik devrimde zorunlu "refakatçidir". Ve asla, kapitalizme, meta üretimine, temelden karşı çıkmaz, feodal kalıntıların tasfiye edilmesini ister. Bundan dolayı, köylü hareketinin hedefi, "toprak ve özgürlüktür." (a.g.e. Sf. 144) Ve elbette, proletarya, köylülüğün bu hareketini destekler, onun "toprak ve özgürlük" talebine karşı çıkmaz, demokratik devrim sürecinde, onun devrimci enerjisinden yararlanarak, sosyalizmin koşullarını hazırlar.
Lenin, sözkonusu bu makalesinde, "demokratik" ve "sosyalist" görevleri şöyle açıklar:
"Sınıf bilinçli işçi, sosyalist mücadele uğruna demokratik mücadeleyi ya da demokratik mücadele uğruna sosyalist mücadeleyi unutabilir mi? Hayır! Sınıf bilinçli işçi kendisine, tam da bir mücadelenin diğeriyle ilişkisini iyi anladığı için 'sosyal demokrat' demektedir. O, sosyalizme demokrasi üzerinden, politik örgütler üzerinden gitmekten başka bir yol olmadığını bilir. O işte bu nedenle nihai hedefe, sosyalizme ulaşmak için, demokrasinin tam ve tutarlı biçimde gerçekleşmesini sağlamaya çalışır.
Demokratik mücadeleyle sosyalist mücadelenin koşulları neden aynı değildir? Çünkü işçilerin bu iki mücadelenin her birinde farklı müttefikleri olacaktır. İşçiler demokratik mücadeleyi, burjuvazinin bir kesimiyle, özellikle de küçük burjuvaziyle birlikte yürütürler, sosyalist mücadeleyi ise, burjuvazinin tamamına karşı yürüteceklerdir..." (a.g.e. Sf. 145)
Demokratik devrim ile sosyalist devrim arasındaki en önemli farklılık, her iki devrime önderlik eden proletaryanın, müttefiklerinin farklı olmasıdır.
Ve demokrasi mücadelesi okulunda eğitilmeyen proletarya, kendi öz devrimini, sosyalist devrimi yapamaz. Sosyalist devrim için, politik özgürlükler zorunlu bir duraktır.
Politik özgürlüklerden, demokrasi mücadelesinden "atlanarak" sosyalist devrime ulaşılamaz. Bir başka deyişle, proletarya devrimi "bir vuruşta", demokrasi mücadelesi atlanarak gerçekleştirilemez. Sosyalist devrime, politik özgürlükler üzerinden ulaşılır.
İşte, 1905 BDD sürecinde Lenin, kesintisiz devrimi böyle ele alır. Bu dönemin programatik çerçevesi olan, "İKİ TAKTİK" bu öngörüler, bu tezler üzerinde şekillenmiştir.(sürecek)
***
"Her devrimin temel sorunu iktidar sorunudur." (Lenin). Bu yalın gerçek, demokratik devrim ile sosyalist devrim arasındaki ilişkiyi de en çarpıcı biçimde açıklar. Demokratik devrim sonucu oluşan iktidarın sınıfsal bileşkesi ile sosyalist devrim sonucu oluşan iktidarın sınıfsal bileşkesi birbirinden farklıdır : bu farklılık, iki devrimi birbirinden ayıran en temel ölçüdür.
İKİ TAKTİK'ten, bu konuda iki alıntı yapalım.
Birinci alıntı, sosyalist devrime ilişkindir : "...Gerçekten de, sosyal demokrasi tarafından ' iktidarın ele geçirilmesi ', sosyalist devrimin ta kendisidir." (a.g.e. Sf:27)
İkinci alıntı ise, demokratik devrime ilişkindir: "Üstelik, iktidarın (kısmen, arazi, vb. olsa da) ele geçirilmesi" besbelli ki yalnızca sosyal demokratların ve yalnızca proletaryanın katılmasını öngörmez. Bu demokratik devrimde çıkarı olanın ve bu devrimde yer alanın tek başına proletarya olmadığı olgusundan çıkan bir sonuçtur..." (a.g.e. Sf: 90)
Her iki alıntının ortak paydası, iktidar sorunudur: anahtar budur. Konuya tekrar döneceğiz.
1905 devrimi BDD'dir ve "demokratik cumhuriyet" temel siyasal şiardır. Doğal olarak, bu devrimde çıkarı olan sınıf sadece proletarya değil, demokrasi ortak paydasında çıkarı olan tüm sınıf ve katmanların, başta köylüler olmak üzere, liberal burjuvaziye kadar olan tüm kesimlerin, bu devrimden çıkarı vardır. Bu ortak payda da buluşan sınıflar arasında, özelliklede işçi sınıfı ile köylülük arasında sağlam bir ittifak kurulmazsa devrim zafere ulaşamaz. Ana yönelimi sosyalist devrime dönük olan, bunu da Avrupa proletaryası ile yani bir dünya devrimi perspektifi ile ele alınan demokratik devrimde, aynı zamanda iktidarı paylaşacak olan işçi-köylü ittifakı elzemdir. Lenin'in şu sözleri, bu gerçeği ifade eder, Rus BDD dünya devrimine bağlar...
"...Eğer cumhuriyet ve demokrasi uğruna savaşımımızda proletaryaya olduğu kadar, köylülüğe de dayanamamış olsaydık, 'iktidarı elde tutma' umudumuz olmazdı. Ama bu umudu taşıyorsak, devrimin Çarlık üzerindeki kesin zaferi bize böyle bir olasılığı sağlıyorsa, o zaman bunu belirtmeli, bunun gerçeğe dönüşmesi için çağrıda bulunmalı ve yalnızca devrimin Avrupa'ya taşınması olasılığı için değil, aynı zamanda devrimin orada olması amacıyla pratik sloganlar atmalıyız...." (a.g.e. Sf:97)
Lenin, "ulusal" bir devrimi değil, enternasyonali içselleştiren bir devrimi savunur. 1905 koşullarında Avrupa devrimi bir "olasılık" tan öte "amaç"tır. Elbette bu devrim, Marks ve Engels'te olduğu gibi, "toptan" bir devrim değil, aşamalı bir devrimdir. Lenin, mantığını şöyle kurar: Rusya'da BDD yapılmamıştır, proletaryanın önderliğinde BDD zorunludur. Bunun için beklenmemeli, devrim Rusya'dan başlamalı, Rus proletaryasının omuzlarında bu görev vardır. Rusya'da tutuşturulan kıvılcım Avrupa devrimini hızlandıracaktır. Avrupa'da "demokrasi ve cumhuriyet" sorunu başta olmak üzere. BDD tüm sorunları "tarihsel ve mantıksal" olarak geride kalmıştır ve Avrupa'da sosyalist devrim gündemdedir. İktidar olan Avrupa proletaryasının desteği ile Rusya'da proletarya sosyalist devrimi yapacak ve iktidar olacaktır işte, 1905 döneminde Lenin'in mantığı budur.
Elbette, bu mantık, örneğin, Troçki'nin aşamasız sürekli devrim anlayışı ile tamamen farklıdır.
1905 BDD döneminde formüle edilen, proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü kavramına itirazlar vardır. İtirazın gerekçesi, proletarya ve köylülüğün/veya küçük burjuvazinin farklı sınıf olduklarından, bu demokratik diktatörlüğün "tek bir irade"yi oluşturmayacağıdır. Kaba bir yaklaşım, bu itirazın doğru olduğunu söyleyebilir. Ama, ayrıntılar önemlidir: 1905 döneminde, devrimin aşamasının içinden geçtiği süreci göz önünde bulundurursak, itirazların hiçte doğru olmadığı, kaba bir sosyalist devrim savunuculuğu olduğunu söyleyebiliriz. Demokrasi, sadece proletarya için değil, Lenin'in ifadesi ile "tüm halkın" uğruna mücadele ettiği bir siyasal taleptir. Bu ortak paydada, 1905 koşullarında Çarlık-Rusya'da, Çarlığın yıkılması ve "demokrasi ve cumhuriyet" talebi için mücadelede, "tek bir irade" mümkündür. Ancak, buna rağmen, doğada ve toplumda hareket yok olmuyor, sınıf mücadelesi ortadan kalkmıyor. Devam eden süreç, "tarihsel ve mantıksal" açıdan bir devrimi ve görevlerini geride bırakırken, yeni bir devrimi başlatır: bu durumda, demokrasi ortak paydasından oluşan "tek irade" bozulur, yeni bir irade şekillenir.
"... Bir tek irade' bir konu üzerinde sağlanırken bir başka konu üzerinde sağlanamayabilir. Sosyalizm sorunlarında ve sosyalizm için savaşımda birliğin bulunmayışı, demokrasi sorunlarında ve cumhuriyet için savaşımda, iradenin tekliğini engellemez. Bunu unutmak, demokratik devrimle sosyalist devrim arasındaki mantıksal ve tarihsel farklılığı unutmak demek olur. Bunu unutmak, demokratik devrimin tüm halkın devrimi olması özelliğini unutmak demek olur. Eğer bu devrim "tüm halkın" ise, bu demektir ki, bu devrimde tüm halkın gereksinmelerini ve istemlerini karşıladığı kadarıyla, kesin bir 'irade birliği' vardır.." (a.g.e. Sf:98)
Demokratik devrim ile sosyalist devrimin "mantıksal ve tarihsel farklılığı", her iki devrimin birbirinden tamamen koparılması, aralarında bir Çin seddinin olması anlamı çıkmaz. Burada bir zincirin iki halkası vardır, iki farklı aşama söz konusudur: her aşamanın irade birliği de bu anlamda farklıdır. Ancak, bir sürecin iki ayrı unsuru olan bu aşamalar ve demokratik görevler ile sosyalist görevler iç içedir. Sözü yine Lenin'e bırakalım.
"'Elbette, bugünkü tarihsel koşullarda, geçmişin unsurları, geleceğin unsurları ile iç içe girmişlerdir: iki yol kesişmektedir. 'Ücretli emeğin özel mülkiyete karşı savaşımı, otokrasi koşullarında da vardır: serflikte bile vardır. Ama bu, hiç de bizi gelişmenin belli başlı aşamaları arasındaki mantıksal ve tarihsel ayrımı yapmaktan alıkoyamaz. Hepimiz burjuva devrim ile sosyalist devrimi karşı karşıya', koruz: hepimiz ikisi arasındaki kesin kes bir ayrımın mutlak zorunluluğu konusunda direniriz: ama tarihin akışı içerisinde, bu iki devrimin tek tek özgün unsurlarının iç içe geçmiş oldukları yadsınabilir mi? Avrupa'da demokratik devrimler dönemi bir takım sosyalist hareketler ve sosyalizmi kurma yolundaki girişimlerle karşılaşmadı mı? Ve Avrupa'daki geleceğin sosyalist devrimi, demokrasi alanında geri bırakılmış olan bir sürü tamamlanmamış şeyi tamamlamak zorunda kalmayacak mıdır?" (a.g.e. Sf:99)
Bu sözler, Troçkist "aşamasız" sürekli devrime yanıt olduğu gibi, oportünizmin "Lenin iki taktik'te aşamalı devrimi savundu, Nisan tezlerinde bunu reddetti.." iddialarına da yanıttır. Lenin, BDD "tamamlanmasını" beklemez. Menşevikler ve 1917'de "eski Bolşevikler", Kamenev-Zinovey tamamlanmayı bekler. NİSAN TEZLERİ, bu "tamamlama" beklemeye yanıttır ama görüldüğü gibi, bunun kaynağı İKİ TAKTİK'tir. Lenin, Marksist yöntemi, diyalektik yöntemi kullanır: bundan demokratik devrim ile sosyalist devrimi "mantıksal ve tarihsel" açıdan ayrıştırır, ama her iki devrimin aynı süreçte görevlerinin iç içe olduğunu da bilir.
Peki, demokratik devrimin "geçmişi" ve "geleceği" nedir? 1905 BDD sürecinde bunu Lenin şöyle açıklar:
"... Dünyadaki her şey gibi proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğünün de bir geçmişi ve bir de geleceği vardır. Bunun geçmişi otokrasidir, serfliktir, monarşidir ve ayrıcalıklardır. Bu geçmişe karşı savaşımda, karşı devrimle savaşta proletaryanın ve köylülüğün "irade birliği" olanağı vardır. Çünkü burada çıkarların birliği vardır.
Geleceği ise özel mülkiyete karşı savaşımdır, ücretli işçilerin işverene karşı savaşımıdır, sosyalizm için savaşımdır. Burada irade birliği olanaksızdır. Burada önümüzdeki yol, otokrasiden cumhuriyete değil de, küçük burjuva demokratik cumhuriyetten sosyalizme doğru uzanır." (a.g.e. Sf:98-99)
Elbette, yukarıdaki sözler Çarlık Rusya'sını açıklar: ama burada önemli olan, mantıktır, ruhtur, lafız değil...
Burada bir not düşelim... DHD zorunlu bir durak olduğu ülkemizde, bu devrimin geçmişinde "feodalizm-monarşi" vb. aramak hayaldir. Bizde, gericiliğin, ayrıcalığın kaynağı, feodalizm-monarşi vb. değil, oligarşidir. Bu anlamda, sınıfsal mücadelenin önemine paralel, DHD, elbette, tamamlanmayan BDD görevlerini yerine getirir, ama kendini bununla sınırlamaz, sosyalist devrimin görevlerini de sarılır. Lenin, proletarya ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü için "geçici sosyalist amaç.." (Sf:100) tanımı yapar: bu bizde çok daha kalın çizgidedir. Demokratik devrimin "özgün unsurları" ile sosyalist devrimin "özgün unsurları" örneğin, 1905 BDD ile kıyaslanırsa çok daha iç içedir, tek bir sürecin iki yanını oluştururlar. Ancak, buna rağmen "tarihsel ve mantıksal" açıdan DHD ile sosyalist devrim farklıdır, aynı sürecin, iç içe geçmiş görevlerin birbirine kesintisiz biçimde izlemesidir.
Devam edelim...
Lenin, "Rus otokrasisine karşı savaşımın son bulacağı ve Rusya'da demokratik devrim döneminin geçmişte kalacağı bir zaman gelecektir..." derken, Almanya örneğinden hareket eder "...1898'in Alman sosyal demokratlarının cumhuriyet sorununa özel bir ağırlık vermiş olması oldukça doğaldı ve bu ne bir şaşkınlığa ve ne de bir suçlamaya neden olabilir. Ama 1848'de cumhuriyet sorununu arka plana iten bir Alman sosyal demokratı düpedüz bir devrim haini olurdu." (a.g.e Sf:100)
Dahası, Marks ve Engels'i inceleyen Lenin, Alman devriminin dört önemli sonucunu çıkarır (a.g.e. Sf: l62-l63) ve ekler: "somut ulusal özellikler akılda tutulduğunda ve feodalizmin yerine serflik konulduğunda, bütün bu önermeler eksiksiz olarak 1905 Rusya'sına uygulanabilir..." (a.g.e. Sf:163)
Leninist kesintisiz devrim anlayışında Alman devrimi özel ve önemli bir yer tutar. Alman devriminden çıkan sonuçlar: Alman burjuvazisini demokrasiye ve köylülere ihanet ettiği, demokratik devrimin kesin sonuçlanması için özgür köylülük yaratılmalıdır, köylüler burjuvazinin en doğal müttefikidir ve feodalizmin bu temelde tasfiyesi sosyalist devrim değildir.
Dikkat edilirse, köylülüğün rolü önemlidir. Leninist devrim teorisinin en önemli özelliği de budur: yani, burjuvazinin yedeği alan köylülüğün, demokratik devrimde önderliği ele geçiren proletaryanın yedeği olmasıdır. Proletarya devrimi zafere taşıması için, köylülüğün devrimci enerjisinden sonuna kadar yararlanacaktır. Leninist kesintisiz devrim anlayışının en önemli köşe taşı budur"
Elbette, devrimde köylülüğün rolü soyut değil somuttur. Köylülük ile burjuvazi arasında ciddi farklar vardır ve bu toplumsal kesim, köylülük, ekonomik-siyasal çıkarları gereği demokratik devrime katılır. "Soyut gerçek diye bir şey yoktur. Gerçek her zaman somuttur." (Lenin)
Lenin, İKİ TAKTİK'te, 1905 Çarlık Rusya'sı koşullarında, bu toplumun sınıfsal panoramasını çıkarır, sınıfları mevzilendirir ve bunda, demokratik devrimde, köylülüğe özel rol biçer. Devrim köylü sınıflara dayanarak zafere ulaşacaktır.
BDD hedefi: Çarlıktır, otokrasidir: "Devrime karşı birleşenler, otokrasidir, saraydır, polistir, bürokrasidir, ordudur ve bir avuç aristokrasidir." (a.g.e. Sf: 116)
BDD'de burjuvazi hedef değildir ama ittifakta değildir. Burjuvazi, BDD'de rol oynamak, hatta önderliği ele geçirmek ister: ama sınıfsal konumundan, tutarsızlığından bu rolü sonuna kadar götüremez. "Burjuvazi, dar, bencil çıkarları karşılanır karşılanmaz, tutarlı demokrasiye 'yüz çevirir çevirmez' (ve bunu daha şimdiden yapmaktadır.) yığınlar halinde, kaçınılmaz olarak karşı-devrime, otokrasiye yönelecektir, devrime ve halka karşı dönecektir." (a.g.e. Sf:116-117)
Köylülük, sınıf olarak burjuvaziden farklıdır ve BDD'de aktif rol oynar."Ne var ki, köylülüğün kararsızlığı burjuvazinin kararsızlığından temelden ayrıdır, çünkü bugün köylülük özel mülkiyetin başlıca biçimlerinden biri olan malikhane topraklarına el konması durumunda olduğu gibi özel mülkiyetin mutlak korunmasına pek ilgi duymaz. Böylece sosyalist olmayan, ya da küçük burjuva olmaktan çıkmayan köylülük, demokratik devrimin yürekten ve en radikal yanlısı olabilme yetisine sahiptir..." (a.g.e. Sf:117)
Neden, köylülük demokratik devrimde bu rolü oynar? Sınıfsal çıkarından, hem "tarımsal reformlar kapsamı içine giren her şeyi verebilir" (a.g.e Sf:117), hem de "proletaryaya karşı savaşım verirken bile, köylülük demokrasiye gereksinim duyar." (a.g.e. Sf: 118)
Tüm bunlar bizi, sosyalist devrim ile demokratik devrim arasındaki ilişkiyi veren, ünlü formüle ulaştırır. Aktaralım:
"Proletarya, kuvvet yoluyla otokrasiyi ezmek ve burjuvazinin tutarsızlığını etkisiz hale getirmek için köylü yığınlarıyla ittifak kurarak demokratik devrimi sonuna kadar götürmelidir. Proletarya, kuvvet yoluyla burjuvazinin direncini kırabilmek için, köylülüğün ve küçük burjuvazinin kararsızlığını etkisiz hale getirmek için, halkın yarı-proleter unsurlarıyla ittifak kurarak sosyalist devrimi başarmalıdır..." (a.g.e. Sf:119-120)
İşte, demokratik devrim ile sosyalist devrim arasındaki doğru bir denklemi kuran ve her koşulda anahtar rolüne sahip olan formül budur. Her iki devrime önderlik eden proletaryanın, her iki devrim sürecinde birlikte yürüyeceği sınıf bileşkesi farklıdır, bu aynı zamanda, her iki devrimin iktidar bileşkesini açıklamaktadır.
Özetle, Lenin, İKİ TAKTİK eserinde, 1905 BDD sürecinde, Leninist kesintisiz devrim teorisini, yukarıda ele aldığımız biçimde kurmaktadır.
İKİ TAKTİK, bu açıdan, "üzerinden atlanamayan" hiç "eskimeyen" temel bir yapıttır. Ancak, Marksizm adına dogmatizm benimsenirse, "soyut gerçek diye bir şey yoktur. gerçek her zaman somuttur." (Lenin) ilkesi bir yana bırakılırsa, somut koşulların ortaya çıkardığı olgular, tam bir bilimsel yöntemle dikkate alınmazsa, 1917 BDD sonrası, NİSAN TEZLERİ'nde Lenin'in başına gelen, Lenin adına tüm Leninistlerin başına gelebilir, geliyor da. Hatta, 1917 Nisan sonrası, "eski bolşevik"ler olarak tanımlanan, dogmatikler, sadece Rus devrimi ile sınırlı olmadığı söylenebilir; Mao'nun "Yeni Demokratik devrimi" bu dogmanın Çin devriminde aldığı biçimdir. "ülkemizde otuz yıldır,bu dogmatik mantıklar, bir biçimde varlığını korur.
Tekrar, Mahir'e, KESİNTİSİZ DEVRİM'e dönelim; ve kaldığımız yerden devam edelim...
.

<<YAZININ DEVAMI İÇİN BURAYI TIKLAYINIZ>>




 

 

 

 

[email protected]
[email protected]
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92