| 
                           
                            |  
                                Mahir 
                                  ve DevrimV. Bölüm
 Şahin ŞİMŞEK |  3. BÖLÜM
 Bu bölümde ele alacağımız 'Kesintisiz Devrim 1-2-3', 
                          partimiz THKP'nin programatik görüşlerini içerir. 'Kesintisiz 
                          Devrim 1-2-3' broşürlerindeki görüşler, Mahir Çayan'ın 
                          düşünce zincirinin en olgun halkalarıdır. Parti, bu 
                          düşüncelerin üzerinde yükselmiştir.
 Bu açıdan, parti tarihimizin en önemli halkası olan, 
                          'Kesintisiz Devrim 1-2-3' Broşürü'nü incelemek, aynı 
                          zamanda parti tarihimizle yeniden kucaklaşmak, tarihsel 
                          köklerimizle buluşmak anlamına gelmektedir.
 Marksizm bir dogma değil, eylem kılavuzudur. Yaşamın 
                          gerçekleri, toplumsal evrimin aldığı biçim, sınıfların 
                          çatışmalı ilişkisi, toplumsal evrimin yarattığı olgular 
                          karşısında Marksizm derinleşir, bu toplumsal siyasal 
                          gerçeklikle buluşur. Bu anlamda Marksizm, her koşulda, 
                          her tarihsel dönem için geçerli bir reçete ortaya koymaz. 
                          O, esas olarak diyalektik yöntemi içselleştirir, toplumsal 
                          süreçleri bu yöntemle açıklar ve birbirine bağlar.
 Tam bu noktada söylenmesi gereken, Mahir'in bu Marksist 
                          yöntemi, tarihsel maddeci bakış açısı ile ele alıp çok 
                          iyi özümlediğidir. Partimiz THKP'nin ideolojik-politik 
                          çerçevesi olan 'Kesintisiz Devrim 1-2-3' Broşürleri, 
                          bu yöntemin zengin verilerini bulabildiğimiz bir manifestodur. 
                          Mahir bu broşürde, yöntemi son derece ustaca kullanmıştır.
 "Marksizm, son derece büyük bir derinliği olan, 
                          son derece karmaşık bir doktrindir. Marksizm sürekli 
                          olarak, hayatın yeni gerçekleri karşısında derinleşip 
                          zenginleşen, kendi kendini aşan bir doktrindir. Marksizm'de 
                          esas olan lafızlar değil, muhtevadır.
 Marksizm'de değişmeyen tek şey, Lenin'in deyişiyle; 
                          onun yaşayan ruhu olan diyalektik metottur. Diyalektiğin 
                          en önemli iki unsuru olan zaman ve mekan kavramları 
                          dikkate alınmazsa, Marks ve Engels'e göre Lenin'in, 
                          Lenin ve Stalin'e göre Mao Tse Tung'un ve Mao'ya göre 
                          emperyalizmin Üçüncü Bunalım Dönemi muzaffer proleter 
                          devrimcilerinin revizyonistliklerinden sözetmek mümkündür." 
                          (B.Yazılar, Sf. 230)
 Somut koşulların somut tahlili, bilimsel sosyalizmin 
                          temel yöntemidir. Yöntemde köşe taşıdır. Mevcut verili 
                          koşulların doğru tahlili, analizi, doğru teorik sonuçları 
                          verir. Ve Marksizmin yaşamın gerçekleri ile örtüşmesi 
                          için, bu yöntem sürekli kullanılır. Lenin, "gerçekler 
                          somuttur" derken, bunu ifade etmiştir. Doğal olarak, 
                          Marksizm, herhangi bir konuyu ele alırken, somut olanı 
                          inceler ve soyutlar, onu teorik kurama dönüştürür.
 Somuttan soyuta giden bu yönteme en iyi örnek, Marksizmin 
                          teorik köşe taşlarından biri olan, en başta hakkı olan 
                          yeri tutan, Marks'ın 'Kapital' yapıtıdır. Avrupa'da 
                          devrim dalgasının geri çekildiği bir dönemde teorik 
                          çalışmalara yüklenen Marks, zor koşullarda, uzun yılları 
                          kapsayan çalışması ile bu baş yapıtı ortaya çıkarmıştır.
 Ve Marks'ın yöntemi, Kapital'de, somuttan soyuta doğru 
                          bir rota izlemiştir. Kapitalizmin en küçük parçasından, 
                          onun hücresinden, metadan, metanın çözümlenmesinden 
                          işe başlamış, kapitalist sistemin temel yasalarını ortaya 
                          koymuştur. Kapitalizmden yola çıkarak, kapitalizm öncesi 
                          toplum biçimlerini açıklamıştır.
 Ancak, bütün bunlardan, 'Marksizm için genel olan, her 
                          koşulda özele indirgenebilir' anlamı çıkmaz. Öyle tarihsel 
                          anlar olur ki, çubuk tersine bükülür. Ve yöntem olarak, 
                          soyuttan somuta doğru bir yol izlenir.
 Teorik bulanıklığın sınıf mücadelesinin önünü tıkadığı, 
                          sınıf dışı akımların sınıf adına hareket ettiği, düşünce 
                          sisteminin sınıfsal karakterle bütünleşemediği; kısaca, 
                          bir çok açıdan kaosun yaşandığı dönemlerde, yöntem olarak, 
                          soyut olandan başlamak zorunludur.
 Lenin'in 'Devlet ve İhtilal' eseri, buna somut bir örnek 
                          teşkil eder. Lenin, proletarya diktatörlüğünü ve sosyalizm 
                          anlayışını devrim sürecinde somutlamak için, Marks ve 
                          Engels'in düşünce evrimini incelemiş, bu zincirin halkalarını 
                          birbirine bağlayarak, devlet ve devrim konusunda evrensel 
                          sonuçlara ulaşmıştır. 'Devlet ve İhtilal', Ekim Devrimi 
                          sonucu doğan toplum ve devlet örgütlenmesinin ana çerçevesini 
                          oluşturmuştur.
 Mahir de, teorik keşmekeşliğin egemen olduğu, proletarya 
                          hareketinin siyasal sürece inisiyatif koyamadığı, burjuva 
                          ve küçük burjuva sosyalizminin yaygın olduğu bir dönemde, 
                          yöntem açısından çubuğu tersine bükmüştür.
 Kesintisiz Devrim broşürlerinde, önce Marks ve Engels'in 
                          devrim anlayışları ele alınmış, Lenin'in devrim anlayışı 
                          ile devam edilip somuta, ülkemizdeki devrim anlayışına 
                          ulaşılmıştır. Kesintisiz Devrim 1-2-3 broşüründeki yöntem 
                          için, "soyuttan somuta doğru bir yöntem izledik" 
                          ifadesini kullanmaktadır.
 Daha önce ifade ettiğimiz gibi bu broşürler, 1970 sonlarında 
                          parti kimliğine kavuşan sosyalist hareketin, THKP-C'nin, 
                          bir dizi tartışma ve iç süreç sonrası ortaya çıkan görüşlerinin 
                          kalıba döküldüğü bir broşürdür. Yöntemde izlenen rotayı 
                          açıklayan şu sözler, son derece önemlidir:
 "Meseleyi üç kısımda inceledik. Birinci kısım, 
                          Marks, Engels ve Lenin dönemlerinin Marksist devrim 
                          teorisini ihtiva etmektedir.
 İkinci kısım; 'İki Taktik' te formüle edilmiş olan Leninist 
                          Kesintisiz Devrim Teorisi'nin bizzat Lenin tarafından 
                          derinleştirilmesini, bu teorinin sömürge ve yarı sömürge 
                          ülkelerin pratiklerine uygulanmasını; Stalin'in yönetimindeki 
                          Komüntern'in ve Mao'nun, Lenin'in bu önerisini ayrı 
                          ayrı yorumlamalarını; 'Kapitalist Olmayan Yol' tezinin 
                          özünü ve Milli Demokratik Devrim Teorisi bölümlerini 
                          ihtiva etmektedir.
 Üçüncü kısım ise; emperyalizmin ayırt edici özelliklerini, 
                          Leninist önerinin yeni şartlar karşısında zenginleşip 
                          derinleşmesini ve yarı sömürge ülkelerin devrim stratejisini, 
                          Küba Devrimi'nin devrimci, revizyonist yorumlarını, 
                          Türkiye Devriminin Yolu bölümlerini kapsamaktadır." 
                          (B.Yazılar, Sf. 231)
 'Kesintisiz Devrim-1' in önsözündeki ifadeler bunlardır; 
                          sözkonusu broşürde, yöntem ve plan üzerine bu sözleri 
                          okuyoruz.
 Mahir, Marksist Diyalektik yöntemi gerçekten çok usta 
                          kullanır. Onun ideolojik-politik evriminde, bilimsel 
                          cesaret, önemli bir anlam daha kazanır.
 Cesaret, özünde bilimseldir. Yönü ileriye dönük olan 
                          toplumsal siyasal gelişmeler, diyalektik yöntemle ayrıştırılır, 
                          yerli yerine konulur. Ve eğer bunun yanı sıra, bilimsel 
                          cesaretiniz varsa, beyninizi dogmalara teslim etmemişseniz, 
                          ortaya çıkan olguları doğru tanımlarsınız.
 Mahir, sadece doğru yönteme sahip değildir, aynı zamanda 
                          bilimsel cesarete de sahiptir. Kendini dogmalara teslim 
                          etmez ve ortaya çıkan olguları doğru tanımlar. Bu olguları 
                          kavramlaştırır.
 'Kesintisiz Devrimler' bu açıdan TDH'de önemli bir yer 
                          tutar. Bundan dolayı, TDH'de çeyrek yüzyıldan fazla 
                          bir zaman diliminde, Mahir ve 'Kesintisiz Devrim'ler 
                          çok fazla tartışılmıştır.
 Ayrıca, yöntem üzerine tartışırken; Mahir Çayan Yoldaş'ın 
                          düşünce zincirini, tarihsel evrim içinde ele alıyoruz. 
                          Dolayısıyla, Mahir'in her çalışmasını, tarihsel zincirin 
                          her halkasını, bir tarihsel kronoloji içinde değerlendiriyoruz. 
                          Bu açıdan, zaman zaman tekrarlar zorunlu hale geliyor. 
                          Elbette tekrardan mümkün olduğu kadar kaçınıyoruz. Ama 
                          konunun kapsamı ve özellikleri nedeniyle bundan tümüyle 
                          uzaklaşmak mümkün değildir.
 Programatik tezler açısından, yeni, ek bölümler, parti 
                          çizgimizin daha iyi kavranması için kaleme alınmıştır. 
                          Bu yeni bölümler, 'Kesintisiz Devrim 1-2-3' incelenirken, 
                          özgün başlıklar altında ele alınacaktır.
 Devrimin Tanımı Marks, Engels ve Lenin'in Sorunu 
                          Ele Alışı
 Kesintisiz Devrim 1 Broşürü, devrimin tanımı ile başlar. 
                          "Devrimin tanımı" alt bölümünün ilk sözleri 
                          şunlardır:
 "Marksist devrim teorisi, hem determinist hem de 
                          volantiristtir. (İradecidir)
 Bu ikili yön, diyalektik bir bütün oluşturmaktadır. 
                          Devrimin olabilmesi için maddi bir zeminin varlığı şarttır. 
                          Üretici güçler, devrim için gerekli olan, "belli 
                          olan" seviyede olursa devrim olabilir. Bu anlamda 
                          devrim teorisi, deterministtir. Fakat sadece devrimin 
                          zaferi için üretici güçlerin belli bir seviyede olması, 
                          objektif şartların olgun olması yetmez. Devrimin zaferi 
                          için ihtilalci inisiyatif de geçerlidir. Bu anlamda 
                          da Marksist devrim teorisi, volantiristtir." (B.Yazılar 
                          233)
 Devrim tanımı, 1970'lerde Türkiye Devrimi açısından 
                          bir yandan önemli karmaşayı ifade ederken, bir yandan 
                          da, net bir tanımın zorunluluğu vardır. Yukarıdaki özlü 
                          tanım ise, bu ihtiyacın doğrudan bir yanıtıdır.
 Felsefi kavramlarla yapılan bu ünlü tanım, doğrudur. 
                          Marksist devrim teorisinin son derece berrak bir biçimde 
                          ifade edilmesidir.
 Devrim, karşı devrimcilerin ya da idealistlerin ileri 
                          sürdüğü gibi, "bir avuç kışkırtıcının" tavırları 
                          sonucu gerçekleşen bir toplumsal eylem değildir. Kendine 
                          özgü yasaları vardır. Devrim gibi bir toplumsal eylemin 
                          olabilmesi için her şeyden önce, mevcut nesnel koşulların 
                          devrim için uygun olması gereklidir. Zorunlu uygunluk 
                          yasası, tüm toplumsal sürecin, bir toplum biçiminden 
                          bir başka toplum biçimine geçişini belirler. Bu yasa, 
                          toplumsal devrimlerin zeminidir.
 Toplumsal devrimler, bu yasanın bir sonucu olarak ortaya 
                          çıkarlar. Bunun için, toplumsal ilişkilerin en dinamik, 
                          devrimci öğesi olan üretim güçleri ile o toplumsal biçimi 
                          belirleyen üretim ilişkileri arasındaki çelişkinin, 
                          antogonist bir karakter kazanması gerekir.
 Yani bir dönem çelişkili de olsa uyum gösteren üretim 
                          güçleri ile üretim ilişkilerinin; üretim güçlerinin 
                          gelişip belirli bir seviyeye ulaşması ile, o döneme 
                          kadar aralarında var olan göreli uyum, bozulur. Mevcut 
                          üretim ilişkileri, üretici güçlerin önünde bir engel 
                          teşkil eder. Artık, eski üretim ilişkileri, toplumsal 
                          gelişmenin, üretici güçlerin önünde engeldir. Ve toplumsal 
                          süreçte yeni üretim ilişkileri ön plana çıkar.
 İşte, bu ilişkiler bütünü, zorunlu uygunluk yasası gereği, 
                          toplumsal devrimlerin maddi koşullarını oluşturur.
 Kapitalizm, emperyalist aşamaya ulaşıncaya kadar, serbest 
                          rekabetçi kapitalist dönemde, kapitalist üretim ilişkileri 
                          ile mevcut üretim güçleri, uyumlu bir gelişme göstermişlerdir.
 Ancak ortaya çıkan tekelleşme, üretim güçlerinin gelişmesini 
                          engeller, frenler ve mevcut üretim güçleri, kendine 
                          uygun üretim ilişkilerini, sosyalist üretim ilişkilerini 
                          talep eder. İşte, toplumsal sürecin önünü açan proletarya 
                          devrimleri, bu koşullarda, emperyalist çağda ortaya 
                          çıkmıştır. Bu, devrimin determinist yönüdür.
 Ancak, diğer toplum biçimleri veya üretim biçimleri 
                          gibi, sosyalizm veya sosyalist üretim ilişkileri, kapitalizmin 
                          bağrından, doğrudan üretim ilişkileri olarak çıkmaz. 
                          Önceki üretim ilişkileri, bir önceki toplumun içinden 
                          sonraki toplum biçimine akar.
 Örneğin, kapitalist üretim ilişkisi, feodalizmin bağrında 
                          yeni bir üretim ilişkisi olarak doğar, gelişir ve toplumsal 
                          sürece egemen olurken; burada ortaya çıkan politik devrim 
                          sosyal devrimi tamamlarken, bu süreç sosyalizm açısından 
                          tam tersi bir rota izler.
 Bundan dolayı, sosyalizm aşamasında, zorunlu uygunluk 
                          yasası, şiddete dayalı bir devrimi tanımlar.
 Proletarya ve müttefikleri, önce politik iktidarı ele 
                          geçirir; sosyal dönüşüm, daha ileri bir toplum, bu toplumun 
                          üretim ilişkileri, buna paralel biçimde örgütlenir. 
                          İşte bütün bunlar da, özellikle Leninizm'de ifadesini 
                          bulan devrimin öznel yanının, iradeci yanının önemini 
                          ortaya koyar.
 Lenin, "her devrimin temel sorunu, iktidardır" 
                          der. Devrimin temel sorunu olan iktidar, devrim için 
                          vazgeçilmez bir öneme sahiptir; iktidarı hedeflemeyen 
                          bir devrim düşünülemez. Ancak, devrimin kendisi, tek 
                          başına iktidar da değildir. Devrim, bu temel sorundan, 
                          iktidar sorunundan yola çıkarak, daha ileri bir toplumun 
                          yaratılmasıdır.
 İktidar savaşı, proletaryanın elinde, onun toplumsal 
                          sistemi olan sosyalizmle birlikte ele alınır. İktidar 
                          sorunu, devrimciler için vazgeçilmez bir olgudur. Ama 
                          Marksist olmak, daha ileri bir konumdur. Bu sorunu sosyalizm 
                          ekseninde ele alabilen devrimci, Marksist'tir.
 "Proletaryanın yönetimi ele geçirebilmesi için, 
                          üretim ilişkileri ile üretici güçlerin arasındaki çelişkinin 
                          antagonizma kazanması, son hattına ulaşması gerekmektedir. 
                          Proletarya, daha doğrusu onun öncü müfrezesi, bu zıtlığı 
                          çözümlemek için devrimci sınıfları kendi saflarına çekerek, 
                          ileriye fırlar, karşı tarafın baskı ve cebrini devrimci 
                          şiddet ile bertaraf edip, eski devlet mekanizmasını 
                          parçalayarak, kendi politik hegemonyasını kurarak, kendi 
                          iktidarına uygun alt yapı düzenlemelerine geçerek, sınıfsız 
                          topluma kadar devrimi sürekli kılar." (B. Yazılar, 
                          Sf. 233)
 "Marksist devrim anlayışı, sürekli ve kesintisiz 
                          bir ihtilal sürecini öngörmektedir. Devrim, halkın devrimci 
                          girişimiyle, -aşağıdan yukarıya- mevcut devlet cihazının 
                          parçalanarak, politik iktidarın ele geçirilmesi ve bu 
                          iktidar aracılığıyla, -yukarıdan aşağıya- daha ileri 
                          bir üretim düzeninin örgütlenmesidir." (B.Yazılar 
                          Sf, 234)
 Devrimin bütünsel tanımı budur...
 Bu tanım genel olarak, kapitalizmden sosyalizme geçişin 
                          ve Leninist sürekli devrimin tanımıdır. Ve bu tanımda 
                          iki tane dipnot vardır. Birinci dipnot: "Devrim 
                          kavramı, burada proletarya devrimi veya proletaryanın 
                          hegemonyasında demokratik devrim anlamında kullanılmaktadır" 
                          şeklindedir. İkinci dipnot da ise denir ki: "Sosyalist 
                          devrimde, proletarya diktatoryasını, demokratik devrimde 
                          ise, halk diktatoryasını kurar." (BY, Sf. 233)
 Bu iki dipnot, bize; DHD'nin zorunlu bir durak olduğu 
                          ülkeleri de içine alan, bu devrimi de içeren bir tanımlamayı 
                          verir ve doğrudur. Proletaryanın hegemonyasındaki bir 
                          DHD, yine aynı işlevi yerine getirir. Yani mevcut devlet 
                          mekanizmasını parçalar, proletaryanın hegemonyasında 
                          halk iktidarı kurulur ve bu halk iktidarı daha ileri 
                          bir toplumu, önü sosyalizme açık bir toplumu örgütler. 
                          Daha ilk gününden itibaren bunun savaşımını verir.
 Bu tanımlama, DHD'ni sosyalist devrime bağlar ve devrimi 
                          sürekli kılar.
 Şimdi düşünelim... Eğer proletarya devrimciliği her 
                          koşulda sosyalist devrimi savunmak değilse, ki değildir; 
                          bu durumda, Lenin'in değil Troçki'nin proletarya devrimcisi 
                          olması gerekir.
 Yukarıdaki tanımlama, devrimci demokrasiden tümden kopuşun 
                          resmidir. Çeyrek asır sonra, Mahir'i bütün gelişmelere 
                          ve O'nun tezlerinin yaşam içinde böylesine somut biçimde 
                          kanıtlanmasına rağmen anlamayanların ve büyük bir iftira 
                          kampanyası ile, Mahir'e ve parti çizgimize "devrimci 
                          demokrasi" yaftası asanların, bir çeyrek yüzyıla 
                          daha gereksinimleri olduğu açıktır.
 Mahir, 'Tekel Öncesi Marksizm'de Devrim Teorisi'nin 
                          ana bölümünde (Sf 235 ile 236), Marks ve Engels'in devrim 
                          sorununu nasıl ele aldığının son derece doğru bir özetini 
                          verir.
 Burada her şeyden önce, Marks ve Engels'in birbirine 
                          karışan kavramlarını ayrıştırır, tam bir netliğe kavuşturur. 
                          Devrim yapmanın doğru yorumlanması için zorunlu olan 
                          'devrimci bunalımı', bütünsel bir biçimde ele alır; 
                          bunu kapitalizmin devrevi bunalımlarından ayırır. Sürekli 
                          bunalım ile sürekli devrim arasındaki bağı açığa çıkarır 
                          ve özellikle 1847-1848 devrimlerinde Almanya örneğinden 
                          yola çıkarak, Marksist Kesintisiz Devrim teorisinin 
                          temellerini açıklar. Her cümlesi Marksist Devrim Teorisi 
                          açısından önemli olan bu anlayışı şöyle özetler:
 "Dikkat edilecek olursa, Marks ve Engels'in sürekli 
                          devrim teorisi, dört ana unsuru ihtiva etmektedir:
 1) Sürekli Devrim Teorisi, sürekli buhranlar teorisinin 
                          bir sonucudur. (Sürekli buhran, kesintisiz buhran değildir. 
                          Bu, kapitalizmin öldürücü buhranının zaman zaman kesilmesi, 
                          fakat yok olmaması demektir. Bir başka deyişle, kapitalizmin 
                          ölüm döşeğine girmesi, zaman zaman komadan çıkması, 
                          düzelmesi, ama döşekten kalkamamasıdır. )
 2) Sürekli Devrim Teorisi; Avrupa Devriminin yakın olması 
                          düşüncesine dayanır.
 3) Sürekli Devrim Teorisi, o zamana kadar burjuvazinin 
                          ordusu sayılan köylülerin, proletaryanın ordusunu teşkil 
                          etmesi düşüncesine dayanır. Bu teori, geniş köylü yığınlarının 
                          feodalizme karşı kanalize edilmesini öngörür. Bir başka 
                          deyişle Sürekli Devrim Teorisi, köylülerin devrimci 
                          potansiyelinin Marksist analizidir.
 4) Marks ve Engels'in Sürekli Devrim Teorisi, Almanya'daki 
                          gecikmiş burjuva devrimine proletaryanın önderlik etmesini 
                          ve bu proletaryanın, Avrupa proletaryasının -özellikle 
                          Fransız proletaryasının- yardımıyla, durmaksızın, sosyalist 
                          devrime yönelmesi düşüncesine dayanır. " (BY, Sf. 
                          248-249)
 Marks ve Engels'in 1848-50 devrimler döneminin sonuçlarına 
                          ilişkin önemli saptamaları, uzun yıllar bir yana atıldı.
 2. Enternasyonal Partileri, Marks ve Engels'in bir istisna 
                          olarak ele aldığı, İngiltere ve Amerika için bürokrasi 
                          ve militarizmin zayıf olmasından ve özellikle İngiltere'de 
                          güçlü bir proletaryanın varlığından kaynaklı, "barışçıl 
                          geçiş" tezini kural haline getirdi.
 Böylece, devrim için çok ileri bir potansiyele sahip 
                          Avrupa proletaryası, devrimci önderlikten yoksun kaldı, 
                          2. Enternasyonal'in "reform için" barışçıl 
                          mücadele tezleriyle, kapitalizmin saldırıları karşısında 
                          "en az direnme" politikası tavrı ile düzen 
                          sınırları içine çekildi...
 Lenin, Marks ve Engels'in, Marksist devrim teorisini 
                          iyi kavradı. Marks ve Engels'in, son yıllarında Rusya 
                          Proletaryası için ileri sürdüğü görüşlere dayanarak 
                          onu geliştirdi.
 Lenin, 20. Yüzyıl'ın başında, 1900'lü yıllarda, kendi 
                          düşünce sistemini kurmaya başladı. Ve 2. Enternasyonal 
                          partilerine, onların revizyonist tezlerine karşı çıktı.
 Tarihin bir döneminde, özellikle Alman proletaryasının 
                          oynadığı önderlik rolünün, emperyalist dönemde, en zayıf 
                          halka olan Rusya'da, Rus proletaryasının eline geçtiğini 
                          gördü. Ve yüzyılın başından itibaren Marksist devrim 
                          teorisini geliştirdi. 2. Enternasyonal'in ünlü revizyonist 
                          "üretici güçler teorisi" ile hesaplaştı.
 Lenin, dönemin, emperyalist çağın temel niteliklerini 
                          kavrayarak, sistemin zayıf halkasından koparılmasını 
                          ileri sürer. Barışçıl mücadele ile, "barışçıl geçiş" 
                          teorilerine prim vermez, yeni toplumun şiddet yolu ile 
                          kurulacağı ve özellikle de bunda proletaryanın mücadelesinin 
                          önemli olduğunu, köylülüğe proletaryanın önderlik edeceğini 
                          belirtir. Emperyalist çağda, bu çağın temel özelliklerini, 
                          özellikle de eşitsiz ve dengesiz gelişim yasasını keşfeder; 
                          devrim teorisini bunun üzerine inşa eder.
 EMPERYALİST DÖNEM MARKSİZMİNİN DEVRİM TEORİSİ bölümü 
                          (Sf. 257 ile 287), bu açıdan önemli bir incelemedir, 
                          analizdir.
 1971 Nisan ayında yayınlanan Kesintisiz Devrim 1, Marksist 
                          devrim teorisinin evrimi ve köşe taşları açısından, 
                          her dönem başvuracağımız bir yapıttır, bu açıdan da 
                          TDH'ne önemli bir katkıdır. Devrim için savaşan her 
                          proleter devrimcinin bu broşürü özümlemesi gereklidir.
 Ve Mahir, 1905 BDD öncesi, Leninist devrim perspektifini 
                          bir kez daha özetler:
 "Bu perspektifin ayırdedici özelliklerini şu şekilde 
                          özetleyebiliriz:
 1) Leninist Kesintisiz Devrim Teorisi, kapitalizmin 
                          can çekişme döneminin devrim teorisidir. Bu teori, sadece 
                          kapitalizmin genel bunalımının başlangıcındaki Çarlık 
                          Rusyası için değil, emperyalist kapitalist sürecin içine 
                          girmiş, dolayısıyla sömürge ve yarı sömürge olan bütün 
                          ülkeler için geçerlidir.
 2) Leninist Sürekli Devrim Teorisi, Marks'ın sürekli 
                          devrim teorisinden daha da ileride köylülerin potansiyelinin 
                          devrime kanalize edilmesine dayanır. Bu teoriye göre, 
                          köylü ordusuna, emperyalist dönemde proletarya kumanda 
                          edebilir. Ve devrimi kesintisiz kılmak isteyen proletaryanın 
                          görevi, bu orduya kumanda etmektir.
 3) Çarlık Rusyası gibi bir ülkede burjuva demokratik 
                          devrimin sosyalist devrime dönüştürülebilmesi için, 
                          iktidara gelmiş olan Avrupa proletaryasının yardımı 
                          şarttır." (BY,Sf. 269)
 1905 BDD sürecinde, Leninist devrim teorisinden habersiz 
                          olanlar, bu üçüncü maddeye 'Troçkizm' diyebilirler. 
                          Keza Troçkizm, sürekli devrim tezini oluştururken, BDD 
                          tezini ve köylülüğün devrimci potansiyelini atlar ve 
                          sosyalist devrim için Avrupa proletaryasının iktidarını 
                          şart koşar. Ekim Devrimi ve tek ülkede sosyalizm gerçeği 
                          ise, bu tezi çürütür.
 Şabloncu-mekaniklerin tersine, Lenin, 1905 döneminde, 
                          döneminin ve coğrafyasının devrim tezlerini savunmuştur. 
                          Mahir de, Lenin'in ileri sürdüğü tezleri, döneminin 
                          ve coğrafyasının özlü formülasyonları haline getirmiştir.
 Burjuva demokratik devrim ve üç makale
 Her şeyden önce 1905 Burjuva Demokratik Devrimi, "burjuva 
                          içeriğinden" bağımsız olarak, Lenin'in tanımıyla, 
                          "mücadele araçları itibarıyla proleter" bir 
                          devrimdir. Devrimin "mücadele araçları itibarıyla 
                          proleter" olması özelliği, 1905 devriminin yanı 
                          sıra, 1917 Şubat Devrimi'nin ve 1917 Ekim Sosyalist 
                          Devrimi'nin temel özelliğidir.
 1905 Devrimi, yükselen kitle mücadelesinin kendiliğinden 
                          bir karakter gösterdiği, Bolşeviklerin, kitle hareketinin 
                          oldukça gerisinde olduğu koşullarda doğmuştur.
 Papaz Gapon önderliğinde, son derece geri taleplerin 
                          ileri sürüldüğü ve bu yürüyüşün kanla bastırıldığı bir 
                          ortamda başlamıştır. Rusya'da, 1890-1905 döneminde, 
                          devrimin eğitici özelliğine paralel olarak, bünyesinde 
                          taşıdığı potansiyel açığa çıkmış, ekonomik ve politik 
                          karakterli grevler yaygınlaşmıştır. Lenin, "devrim 
                          sırasında ekonomik ve politik grevlerin iç içe geçmesi 
                          son derece ilginçti" ve "Rus Devrimi dünya 
                          tarihinde, politik kitle grevinin korkunç büyük rol 
                          oynadığı ilk -elbette son olmayacak- büyük devrimidir." 
                          (Seçme Eserler C-3, Sf, 17) derken, tam da bu gerçeği 
                          ifade etmektedir.
 Lenin'in ifadesi ile, 1905 Devrimi'nden önce, Rusya'da 
                          devrimci partiler, bir avuç insandan oluşuyordu. Yurt 
                          dışında basılan, ayda bir çıkan birkaç dergi ve bunun 
                          etrafında şekillenen, sayısı ancak yüzlerle ifade edilen 
                          yerel sempatizanlar vardı. Ancak, bütün bunların, "devrimin 
                          dingin süreçlerinde ve siyasal gelişme döneminde inanılmaz 
                          görünen bir hız ve derinlikte insanları eğittiği, tartışma 
                          götürmez bir gerçektir. Ve asıl önemli olan, devrimin, 
                          yalnızca önderleri değil, aynı zamanda yığınları da 
                          eğitmesidir." (İki Taktik, Sf.8)
 Bundan dolayı, esas olarak kendiliğinden bir karaktere 
                          sahip olan 1905 devrim fırtınası, kısa zamanda tüm toplumu 
                          etkiledi. Atıl olan kesimleri devrime kattı. Son derece 
                          dar bir yapıya sahip olan Bolşevik Parti'nin bu temelde 
                          genişlemesine yol açtı, Lenin'in ifadesi ile, "yüzler 
                          aniden binler oldu, binler ise, iki-üç milyon proleterin 
                          önderi durumuna geldi."
 Gelişme sadece şehirlerde ve proletarya sınıfı ile sınırlı 
                          kalmadı. En başta yoksul köylülüğü ve onun bir devamı 
                          olan Çarlık Ordusu'nu etkiledi. Dolayısıyla politik 
                          karakterli ilk köylü hareketi, bu dönemde ortaya çıktı. 
                          Çarlık Ordusu'nda da bir dizi ayaklanma oldu.
 Elbette, tüm bunların öncelikle bir toplumsal-sınıfsal 
                          zemini vardır. Bu, açlık, yoksulluk, savaş, ülkeyi bir 
                          halklar hapishanesine dönüştüren sömürgecilik koşulları 
                          ve bütün bunlara karşı yükselen sınıf mücadelesidir.
 Kazan kaynamaktadır. Ve bir devrim döneminde, kaynayan 
                          kazan ani bir ateşle taşmaktadır. Nispeten dingin olan 
                          kitle hareketi, bu dönemde ani sıçramalar yapmaktadır.
 "Kitlelerin gerçek eğitimi hiçbir zaman, bizzat 
                          kitlelerin bağımsız politik ve özellikle de devrimci 
                          mücadelesinden ayrı ve onun dışında gerçekleşmez. Sömürülen 
                          sınıfı eğiten, güçlerini ölçmesine olanak sağlayan, 
                          ufkunu genişleten, yeteneklerini geliştiren, onu aydınlatan, 
                          iradesini çelikleştiren, ancak mücadeledir." (Lenin, 
                          S.Eserler-3 Sf. 17)
 Kitlelerin doğrudan mücadele içinde eğitilmeleri sonucu 
                          ortaya çıkan gelişmeler, eski örgütlenmelerle yetinilmemesi 
                          ve yeni kitle örgütlerinin yaratılmasına yol açtı.
 İşte, Sovyetler veya Konseyler, "Çılgın Yıl" 
                          olarak da tanımlanan 1905 Devrimi'nde doğdu. İşçi, asker, 
                          köylü sovyetleri, bu devrim döneminin, ayaklanma döneminin 
                          bir ürünü olarak ortaya çıktı.
 Sovyetler, bir çok kentte, geçici devrimci hükümetin 
                          rolünü üstlendi. Bu anlamda iktidar organları işlevini 
                          gördü. Ancak bu dönemde Sovyetler, sadece iktidar organları 
                          işlevini yerine getirmedi, aynı zamanda, "ayaklanma 
                          organları" rolünü üstlendi. Lenin, "Rus Devrimi'nin 
                          özelliği tam da, sosyal içeriği itibarıyla burjuva demokratik, 
                          mücadele araçları itibarıyla ise proleter bir devrimdir" 
                          derken, son derece haklıdır.
 Bu gelişmeler, Çar'ı yeni bir taktik benimsemeye zorladı. 
                          "Buligin Duması", işte bunun bir ifadesi olarak 
                          gündeme geldi. Tamamen, yükselen ve devrimi hedefleyen 
                          kitle mücadelesini boşa çıkarmaya hizmet eden, sınırlı 
                          sayıda insana oy hakkı tanıyan, işlevi yasama olmayan, 
                          istişare ile sınırlı olan "Buligin Duması", 
                          bir danışma meclisidir. İçeriği ve amacı Bolşeviklerce 
                          iyi kavranan bu aldatmaca, "boykot" tavrı 
                          ile geri püskürtüldü.
 1905 yılının ilk ayında başlayan ve tüm yıla yayılan, 
                          adım adım büyüyen devrimin doruk noktası, Aralık ayında 
                          gerçekleşen Moskova Ayaklanması'dır. Dokuz gün süren 
                          ve yenilgi ile sonuçlanan bu ayaklanma, engin derslerle 
                          doludur. Lenin, bu dersleri özümledi, geliştirdi ve 
                          insanlığı Ekim Devrimi'ne taşıdı.
 1905 Devrimi, yenilgi ile sonuçlandı ama muazzam etkileri 
                          oldu. Lenin'in sözleri ile her şeyden önce Avrupa devriminin 
                          "provası" oldu. Çin, İran ve diğer bazı ülkelerdeki 
                          burjuva demokratik hareketlerine ivme kazandırdı. 2. 
                          Enternasyonal oportünizminin tersine, 'barış' tezleri 
                          ile mücadeleyi engellemeye değil, "Çarlık Hükümeti 
                          ile sınıf bilinçli proletaryanın öncüsü arasında silahlı 
                          bir kati mücadeleye yol açtı." (a.g.e, Sf. 27)
 1905 Devrimi, halkları "sermayenin boyunduruğundan 
                          ancak şiddetli savaşların ve özellikle de iç savaşların" 
                          kurtarabileceğini gösterdi.
 Bu, özet bir tablodur, yeri geldikçe 1905 Devrimi'nin 
                          farklı yanlarını ele alacağız.
 Lenin'in elinde gerçek kimliğine kavuşan Marksist-Leninist 
                          Devrim Teorisi'nin, 1905 koşullarında nasıl formüle 
                          edildiğini kavramak için, bu anlamda önemli olan ve 
                          Leninist Devrim Teorisi'nin formüle edildiği üç makaleyi 
                          inceleyelim.
 Hemen belirtelim ki, bu dönemin ve devrim anlayışının 
                          zirvesi, "İKİ TAKTİK"tir. Programatik tezler 
                          açısından engin bir yapıt olan "İKİ TAKTİK" 
                          eserini, ayrı bir bölüm olarak ele alacağız.
 Şimdi, 1905 sonlarında yazılan sözkonusu diğer üç makaleyi 
                          inceleyelim.
 Birinci makale, "DEVRİMİN SAFHALARI, YÖNÜ VE TAKTİKLERİ"dir. 
                          Bu makale, 1905 sonu veya 1906 başlarında yazılmıştır 
                          ve toplam 6 tezden oluşmaktadır. Bu tezlerde Lenin, 
                          Rus Devrimi'nin içinde bulunduğu olası aşamaları ve 
                          geçmekle zorunlu olduğu aşamaları formüle eder.
 Bu formüller, daha sonra Lenin tarafından, "RUSYA'NIN 
                          YENİLGİSİ VE DEVRİMCİ KRİZ", "BAZI TEZLER" 
                          ve "DEVRİMİN İKİ ÇİZGİSİ ÜZERİNE" adlı makalelerde 
                          yeniden ele alındı. Bu sözünü ettiğimiz üç makale de 
                          son derece önemlidir.
 "DEVRİMİN SAFHALARI, YÖNÜ VE PERSPEKTİFLERİ" 
                          makalesinin 4. tezinde, proletarya ve köylülüğün devrimci 
                          demokratik diktatörlüğünü ele alır. "Köylü ayaklanması 
                          zafer kazanır, çiftlik beylerinin iktidarı kırılır" 
                          denilerek, BDD formüle edilir.
 Altıncı tez ise şudur: "Proletarya artık sosyalist 
                          devrimin çıkarları doğrultusunda, demokratik devrimin 
                          kazanımlarının korunması için mücadele eder. Eğer Avrupa'nın 
                          sosyalist proletaryası Rus proletaryasının yanına gelmezse, 
                          bu mücadele tek başına Rus proletaryası için neredeyse 
                          umutsuz bir hale gelecek ve yenilgisi de tıpkı 1849-50 
                          yıllarında Almanya devrimci partisinin yenilgisi gibi 
                          ya da 1871 yılında Fransız Proletaryasının yenilgisi 
                          gibi kaçınılmaz olacaktır." (Seçme Eserler, Cilt-3, 
                          Sf. 126-127)
 Anlaşılacağı gibi, burada, içte Rusya'da Burjuva Demokratik 
                          Devrimi' ne yönelme; dışta ise "Rus proletaryası 
                          artı Avrupa Proletaryası ile devrimi örgütlüyor". 
                          "İkinci zafer, Avrupa'da sosyalist devrim olacaktır" 
                          perspektifinde, sosyalist devrimin Avrupa proletaryasının 
                          desteği ile zafere taşınması vardır.
 İkinci makale ile, 'SOSYAL-DEMOKRASİNİN KÖYLÜ HAREKETİYLE 
                          İLİŞKİSİ' makalesi ile devam edelim.
 Bu makale, 1905 Eylül ayı içinde yazılmıştır ve Bolşeviklerin 
                          partisinin köylü hareketine yaklaşımını, yalın bir biçimde 
                          ele alır.
 Her şeyden önce Bolşevik Parti, sınıfın, proletaryanın 
                          partisidir. Onun iradesini temsil eder. Bundan dolayı 
                          tüm sorunları, demokrasinin tüm sorunlarını, bu sınıfın 
                          bakış açısı ile ele alır. Bolşevikler, Rusya'da köylü 
                          sorununa da bu temelde yaklaşırlar.
 Bolşevikler'in bu dönem, köylü ve toprak sorununa yaklaşımı, 
                          "topraklara el konması" ve bunun "devrimci 
                          köylü komitelerine" devredilmesidir. Bir köylü 
                          partisi olan Sosyalist Devrimciler, "toplumsallaştırma" 
                          ve "yeniden paylaşım" ilkesini savunurlar. 
                          Ama Lenin ve Bolşevikler, bu taleplere somut yanıt vermezler. 
                          Hemen belirtelim, Lenin politikada, elini kendi bağlamaz, 
                          "ertesi gün" köylülük katmanlarının sınıfsal 
                          tavır alışlarının ne yönde gelişeceğini bilmek zordur. 
                          Bunu, sadece ve sadece, zaman tayin edebilir.
 "Gerçekten de, küçük burjuva sosyal devrimcilerden 
                          farklı olarak bizim için bugün ağırlık noktası, köylü 
                          ayaklanmalarının devrimci demokratik yanı ve kır proletaryasının 
                          bir sınıf partisi içinde ayrı örgütlenmesidir. Bugün 
                          sorunun özü "kara paylaşım" ya da ulusallaştırma 
                          projelerinde değil, eski düzenin köylülük tarafından 
                          devrimci tarzda yıkılmasının kavranmasında ve gerçekleşmesinde 
                          yatmaktadır. O nedenle sosyal devrimciler, "toplumsallaşma" 
                          da vb. ısrar ediyorlar. Biz ise, Devrimci Köylü Komitelerinde 
                          ısrar ediyoruz. Bunlar olmadan, diyoruz, bütün reformlar 
                          bir hiçtir." (Lenin, Seçme Eserler Sf.136-137)
 "Köylü ayaklanmasına her biçimde yardım etmek zorundayız. 
                          Arazilerin zor alımına kadar. Fakat kesinlikle her türlü 
                          küçük burjuva projelere kadar değil... Köylü hareketini 
                          devrimci demokratik olduğu sürece ve ölçüde destekliyoruz. 
                          Gerici, anti-proleter yanı ortaya çıkar çıkmaz, onunla 
                          mücadele etmek için hazırlanıyoruz..." (Lenin a.g.e. 
                          Sf, 137)
 Bolşeviklerin köylülük karşısındaki tavrı, böyle bir 
                          netlik taşır. Bir kez daha vurgularsak: "Kır proletaryasının 
                          bütün durumlarda ve her koşul altında bağımsız örgütlenmesi" 
                          ve "köylü hareketinin devrimci-demokratik içeriğinin 
                          tüm gerici katkılardan temizlenmesi"... (Lenin)
 Lenin'in Sosyalist-Devrimcilerin programına mesafeli 
                          yaklaşmasının, yukarıda ifade ettiğimiz somut koşullarla, 
                          yani köylü ayaklanmalarının konumu ile yakın ilgisi 
                          olduğu açıktır. Ama sadece bununla sınırlı değildir, 
                          bu yaklaşımında, kesintisiz devrim anlayışına sahip 
                          olmak da, çok önemli bir yer tutar. Lenin, kitlelerin 
                          yaratıcı gücüne güvenmiştir, mücadeleyi bir okul olarak 
                          ele almıştır. Ve bunu tüm yaşamı boyunca içselleştirmiştir. 
                          Lenin'in tarzı, mücadeleden öğrenmek, ona göre biçimlendirilen 
                          somut taktik programlar benimsemektir.
 Dolayısıyla, Lenin, köylü sorununda "yeniden dağılım"la 
                          elini bağlamaz, bunu "devrimci köylü komitelerine" 
                          bırakır. Ayrıca, biliniyor ki, 1917 Ekim Devrimi'nin 
                          hemen ertesinde bu silahı kendi eline almış, proletarya 
                          iktidarı için köylü sınıfının desteğini sağlamıştır. 
                          Bu da, Lenin'in yaratıcılığının ve politik esnekliğinin 
                          en güzel örneklerinden biridir.
 Demokratik Devrimin hemen ertesinde, somut koşullar 
                          olabildiğince esnek olmayı gerektirir. Ama aynı zamanda, 
                          demokratik devrimin sosyalist devrime bağlanması, demokratik 
                          devrimin "ertesi günü" sosyalist devrime, 
                          proletaryanın bilinç ve örgütlenme derecesine göre belirlenecek 
                          programlar doğrultusunda sosyalist devrime geçmeyi emreder. 
                          Böylesi koşullarda, pekala "yeniden dağıtım" 
                          değil, kolektif çiftliklerde sosyalist uygulama gündeme 
                          gelebilir.
 Lenin, bunu düşünür ve bundan dolayı, toprak sorununu 
                          "Devrimci Köylü Komitelerine" bırakır.
 "... çünkü demokratik devrimden sonra derhal, gücümüz 
                          oranında, sınıf bilinçli ve örgütlü proletaryanın gücü 
                          oranında sosyalist devrime geçmeye başlayacağız. Biz, 
                          Kesintisiz Devrimden yanayız. Yarı yolda durmayacağız..." 
                          (a.g.e. Sf. 138)
 Lenin'in bu yaklaşımının, Türkiye Devrimi açısından 
                          son derece öğretici olduğunu düşünüyor ve DHD'de, tarım 
                          programında, bunu önemsiyoruz. Rusya, Çin ve diğer devrimler 
                          ile Türkiye Devriminin karşılaştırılması, bu konuda 
                          bize önemli ipuçları vermektedir.
 Üçüncü makale, 'KÜÇÜK BURJUVA SOSYALİZMİ VE PROLETARYA 
                          SOSYALİZMİ'dir.
 Lenin bu makaleyi, 1905 Ekimi'nde Narodniklere karşı 
                          kaleme almıştır. Köylülüğün rolü, 1905 Devrimi'nde oldukça 
                          önemlidir. Hatta 1905 Devrimi'nin yenilgisinin en önemli 
                          nedenlerinden biri de budur: İşçi-köylü ittifakının 
                          kurulamaması... Narodnikler ve sosyalist devrimciler, 
                          özellikle kırsal alanda etkindirler. Ve bunlar, köylülüğü, 
                          küçük burjuva sosyalizmini temsil ederler.
 Narodnikler, geleceğin insanı olarak köylülüğü görür. 
                          Marksistler ise, toplumsal evrimi çok net tanımlar, 
                          kapitalizmin gelişmesinin proletaryayı yarattığını bilir 
                          ve bundan dolayı, geleceğin insanı olarak işçiyi görür.
 Narodnikler, köylü hareketine "sosyalist" 
                          nitelik yüklerler ve "köy komünü" ile sosyalizmi 
                          kurmayı hayal ederler. Marksizm ise, bu teze temelden 
                          karşıdır ve "köylü hareketi sosyalist değil, demokratik 
                          bir harekettir" diyerek taşları yerli yerine koyar.
 Köylülük, demokratik devrimde zorunlu "refakatçidir". 
                          Ve asla, kapitalizme, meta üretimine, temelden karşı 
                          çıkmaz, feodal kalıntıların tasfiye edilmesini ister. 
                          Bundan dolayı, köylü hareketinin hedefi, "toprak 
                          ve özgürlüktür." (a.g.e. Sf. 144) Ve elbette, proletarya, 
                          köylülüğün bu hareketini destekler, onun "toprak 
                          ve özgürlük" talebine karşı çıkmaz, demokratik 
                          devrim sürecinde, onun devrimci enerjisinden yararlanarak, 
                          sosyalizmin koşullarını hazırlar.
 Lenin, sözkonusu bu makalesinde, "demokratik" 
                          ve "sosyalist" görevleri şöyle açıklar:
 "Sınıf bilinçli işçi, sosyalist mücadele uğruna 
                          demokratik mücadeleyi ya da demokratik mücadele uğruna 
                          sosyalist mücadeleyi unutabilir mi? Hayır! Sınıf bilinçli 
                          işçi kendisine, tam da bir mücadelenin diğeriyle ilişkisini 
                          iyi anladığı için 'sosyal demokrat' demektedir. O, sosyalizme 
                          demokrasi üzerinden, politik örgütler üzerinden gitmekten 
                          başka bir yol olmadığını bilir. O işte bu nedenle nihai 
                          hedefe, sosyalizme ulaşmak için, demokrasinin tam ve 
                          tutarlı biçimde gerçekleşmesini sağlamaya çalışır.
 Demokratik mücadeleyle sosyalist mücadelenin koşulları 
                          neden aynı değildir? Çünkü işçilerin bu iki mücadelenin 
                          her birinde farklı müttefikleri olacaktır. İşçiler demokratik 
                          mücadeleyi, burjuvazinin bir kesimiyle, özellikle de 
                          küçük burjuvaziyle birlikte yürütürler, sosyalist mücadeleyi 
                          ise, burjuvazinin tamamına karşı yürüteceklerdir..." 
                          (a.g.e. Sf. 145)
 Demokratik devrim ile sosyalist devrim arasındaki en 
                          önemli farklılık, her iki devrime önderlik eden proletaryanın, 
                          müttefiklerinin farklı olmasıdır.
 Ve demokrasi mücadelesi okulunda eğitilmeyen proletarya, 
                          kendi öz devrimini, sosyalist devrimi yapamaz. Sosyalist 
                          devrim için, politik özgürlükler zorunlu bir duraktır.
 Politik özgürlüklerden, demokrasi mücadelesinden "atlanarak" 
                          sosyalist devrime ulaşılamaz. Bir başka deyişle, proletarya 
                          devrimi "bir vuruşta", demokrasi mücadelesi 
                          atlanarak gerçekleştirilemez. Sosyalist devrime, politik 
                          özgürlükler üzerinden ulaşılır.
 İşte, 1905 BDD sürecinde Lenin, kesintisiz devrimi böyle 
                          ele alır. Bu dönemin programatik çerçevesi olan, "İKİ 
                          TAKTİK" bu öngörüler, bu tezler üzerinde şekillenmiştir.(sürecek)
 ***
 "Her devrimin temel sorunu iktidar sorunudur." 
                          (Lenin). Bu yalın gerçek, demokratik devrim ile sosyalist 
                          devrim arasındaki ilişkiyi de en çarpıcı biçimde açıklar. 
                          Demokratik devrim sonucu oluşan iktidarın sınıfsal bileşkesi 
                          ile sosyalist devrim sonucu oluşan iktidarın sınıfsal 
                          bileşkesi birbirinden farklıdır : bu farklılık, iki 
                          devrimi birbirinden ayıran en temel ölçüdür.
 İKİ TAKTİK'ten, bu konuda iki alıntı yapalım.
 Birinci alıntı, sosyalist devrime ilişkindir : "...Gerçekten 
                          de, sosyal demokrasi tarafından ' iktidarın ele geçirilmesi 
                          ', sosyalist devrimin ta kendisidir." (a.g.e. Sf:27)
 İkinci alıntı ise, demokratik devrime ilişkindir: "Üstelik, 
                          iktidarın (kısmen, arazi, vb. olsa da) ele geçirilmesi" 
                          besbelli ki yalnızca sosyal demokratların ve yalnızca 
                          proletaryanın katılmasını öngörmez. Bu demokratik devrimde 
                          çıkarı olanın ve bu devrimde yer alanın tek başına proletarya 
                          olmadığı olgusundan çıkan bir sonuçtur..." (a.g.e. 
                          Sf: 90)
 Her iki alıntının ortak paydası, iktidar sorunudur: 
                          anahtar budur. Konuya tekrar döneceğiz.
 1905 devrimi BDD'dir ve "demokratik cumhuriyet" 
                          temel siyasal şiardır. Doğal olarak, bu devrimde çıkarı 
                          olan sınıf sadece proletarya değil, demokrasi ortak 
                          paydasında çıkarı olan tüm sınıf ve katmanların, başta 
                          köylüler olmak üzere, liberal burjuvaziye kadar olan 
                          tüm kesimlerin, bu devrimden çıkarı vardır. Bu ortak 
                          payda da buluşan sınıflar arasında, özelliklede işçi 
                          sınıfı ile köylülük arasında sağlam bir ittifak kurulmazsa 
                          devrim zafere ulaşamaz. Ana yönelimi sosyalist devrime 
                          dönük olan, bunu da Avrupa proletaryası ile yani bir 
                          dünya devrimi perspektifi ile ele alınan demokratik 
                          devrimde, aynı zamanda iktidarı paylaşacak olan işçi-köylü 
                          ittifakı elzemdir. Lenin'in şu sözleri, bu gerçeği ifade 
                          eder, Rus BDD dünya devrimine bağlar...
 "...Eğer cumhuriyet ve demokrasi uğruna savaşımımızda 
                          proletaryaya olduğu kadar, köylülüğe de dayanamamış 
                          olsaydık, 'iktidarı elde tutma' umudumuz olmazdı. Ama 
                          bu umudu taşıyorsak, devrimin Çarlık üzerindeki kesin 
                          zaferi bize böyle bir olasılığı sağlıyorsa, o zaman 
                          bunu belirtmeli, bunun gerçeğe dönüşmesi için çağrıda 
                          bulunmalı ve yalnızca devrimin Avrupa'ya taşınması olasılığı 
                          için değil, aynı zamanda devrimin orada olması amacıyla 
                          pratik sloganlar atmalıyız...." (a.g.e. Sf:97)
 Lenin, "ulusal" bir devrimi değil, enternasyonali 
                          içselleştiren bir devrimi savunur. 1905 koşullarında 
                          Avrupa devrimi bir "olasılık" tan öte "amaç"tır. 
                          Elbette bu devrim, Marks ve Engels'te olduğu gibi, "toptan" 
                          bir devrim değil, aşamalı bir devrimdir. Lenin, mantığını 
                          şöyle kurar: Rusya'da BDD yapılmamıştır, proletaryanın 
                          önderliğinde BDD zorunludur. Bunun için beklenmemeli, 
                          devrim Rusya'dan başlamalı, Rus proletaryasının omuzlarında 
                          bu görev vardır. Rusya'da tutuşturulan kıvılcım Avrupa 
                          devrimini hızlandıracaktır. Avrupa'da "demokrasi 
                          ve cumhuriyet" sorunu başta olmak üzere. BDD tüm 
                          sorunları "tarihsel ve mantıksal" olarak geride 
                          kalmıştır ve Avrupa'da sosyalist devrim gündemdedir. 
                          İktidar olan Avrupa proletaryasının desteği ile Rusya'da 
                          proletarya sosyalist devrimi yapacak ve iktidar olacaktır 
                          işte, 1905 döneminde Lenin'in mantığı budur.
 Elbette, bu mantık, örneğin, Troçki'nin aşamasız sürekli 
                          devrim anlayışı ile tamamen farklıdır.
 1905 BDD döneminde formüle edilen, proletarya ve köylülüğün 
                          devrimci demokratik diktatörlüğü kavramına itirazlar 
                          vardır. İtirazın gerekçesi, proletarya ve köylülüğün/veya 
                          küçük burjuvazinin farklı sınıf olduklarından, bu demokratik 
                          diktatörlüğün "tek bir irade"yi oluşturmayacağıdır. 
                          Kaba bir yaklaşım, bu itirazın doğru olduğunu söyleyebilir. 
                          Ama, ayrıntılar önemlidir: 1905 döneminde, devrimin 
                          aşamasının içinden geçtiği süreci göz önünde bulundurursak, 
                          itirazların hiçte doğru olmadığı, kaba bir sosyalist 
                          devrim savunuculuğu olduğunu söyleyebiliriz. Demokrasi, 
                          sadece proletarya için değil, Lenin'in ifadesi ile "tüm 
                          halkın" uğruna mücadele ettiği bir siyasal taleptir. 
                          Bu ortak paydada, 1905 koşullarında Çarlık-Rusya'da, 
                          Çarlığın yıkılması ve "demokrasi ve cumhuriyet" 
                          talebi için mücadelede, "tek bir irade" mümkündür. 
                          Ancak, buna rağmen, doğada ve toplumda hareket yok olmuyor, 
                          sınıf mücadelesi ortadan kalkmıyor. Devam eden süreç, 
                          "tarihsel ve mantıksal" açıdan bir devrimi 
                          ve görevlerini geride bırakırken, yeni bir devrimi başlatır: 
                          bu durumda, demokrasi ortak paydasından oluşan "tek 
                          irade" bozulur, yeni bir irade şekillenir.
 "... Bir tek irade' bir konu üzerinde sağlanırken 
                          bir başka konu üzerinde sağlanamayabilir. Sosyalizm 
                          sorunlarında ve sosyalizm için savaşımda birliğin bulunmayışı, 
                          demokrasi sorunlarında ve cumhuriyet için savaşımda, 
                          iradenin tekliğini engellemez. Bunu unutmak, demokratik 
                          devrimle sosyalist devrim arasındaki mantıksal ve tarihsel 
                          farklılığı unutmak demek olur. Bunu unutmak, demokratik 
                          devrimin tüm halkın devrimi olması özelliğini unutmak 
                          demek olur. Eğer bu devrim "tüm halkın" ise, 
                          bu demektir ki, bu devrimde tüm halkın gereksinmelerini 
                          ve istemlerini karşıladığı kadarıyla, kesin bir 'irade 
                          birliği' vardır.." (a.g.e. Sf:98)
 Demokratik devrim ile sosyalist devrimin "mantıksal 
                          ve tarihsel farklılığı", her iki devrimin birbirinden 
                          tamamen koparılması, aralarında bir Çin seddinin olması 
                          anlamı çıkmaz. Burada bir zincirin iki halkası vardır, 
                          iki farklı aşama söz konusudur: her aşamanın irade birliği 
                          de bu anlamda farklıdır. Ancak, bir sürecin iki ayrı 
                          unsuru olan bu aşamalar ve demokratik görevler ile sosyalist 
                          görevler iç içedir. Sözü yine Lenin'e bırakalım.
 "'Elbette, bugünkü tarihsel koşullarda, geçmişin 
                          unsurları, geleceğin unsurları ile iç içe girmişlerdir: 
                          iki yol kesişmektedir. 'Ücretli emeğin özel mülkiyete 
                          karşı savaşımı, otokrasi koşullarında da vardır: serflikte 
                          bile vardır. Ama bu, hiç de bizi gelişmenin belli başlı 
                          aşamaları arasındaki mantıksal ve tarihsel ayrımı yapmaktan 
                          alıkoyamaz. Hepimiz burjuva devrim ile sosyalist devrimi 
                          karşı karşıya', koruz: hepimiz ikisi arasındaki kesin 
                          kes bir ayrımın mutlak zorunluluğu konusunda direniriz: 
                          ama tarihin akışı içerisinde, bu iki devrimin tek tek 
                          özgün unsurlarının iç içe geçmiş oldukları yadsınabilir 
                          mi? Avrupa'da demokratik devrimler dönemi bir takım 
                          sosyalist hareketler ve sosyalizmi kurma yolundaki girişimlerle 
                          karşılaşmadı mı? Ve Avrupa'daki geleceğin sosyalist 
                          devrimi, demokrasi alanında geri bırakılmış olan bir 
                          sürü tamamlanmamış şeyi tamamlamak zorunda kalmayacak 
                          mıdır?" (a.g.e. Sf:99)
 Bu sözler, Troçkist "aşamasız" sürekli devrime 
                          yanıt olduğu gibi, oportünizmin "Lenin iki taktik'te 
                          aşamalı devrimi savundu, Nisan tezlerinde bunu reddetti.." 
                          iddialarına da yanıttır. Lenin, BDD "tamamlanmasını" 
                          beklemez. Menşevikler ve 1917'de "eski Bolşevikler", 
                          Kamenev-Zinovey tamamlanmayı bekler. NİSAN TEZLERİ, 
                          bu "tamamlama" beklemeye yanıttır ama görüldüğü 
                          gibi, bunun kaynağı İKİ TAKTİK'tir. Lenin, Marksist 
                          yöntemi, diyalektik yöntemi kullanır: bundan demokratik 
                          devrim ile sosyalist devrimi "mantıksal ve tarihsel" 
                          açıdan ayrıştırır, ama her iki devrimin aynı süreçte 
                          görevlerinin iç içe olduğunu da bilir.
 Peki, demokratik devrimin "geçmişi" ve "geleceği" 
                          nedir? 1905 BDD sürecinde bunu Lenin şöyle açıklar:
 "... Dünyadaki her şey gibi proletaryanın ve köylülüğün 
                          devrimci demokratik diktatörlüğünün de bir geçmişi ve 
                          bir de geleceği vardır. Bunun geçmişi otokrasidir, serfliktir, 
                          monarşidir ve ayrıcalıklardır. Bu geçmişe karşı savaşımda, 
                          karşı devrimle savaşta proletaryanın ve köylülüğün "irade 
                          birliği" olanağı vardır. Çünkü burada çıkarların 
                          birliği vardır.
 Geleceği ise özel mülkiyete karşı savaşımdır, ücretli 
                          işçilerin işverene karşı savaşımıdır, sosyalizm için 
                          savaşımdır. Burada irade birliği olanaksızdır. Burada 
                          önümüzdeki yol, otokrasiden cumhuriyete değil de, küçük 
                          burjuva demokratik cumhuriyetten sosyalizme doğru uzanır." 
                          (a.g.e. Sf:98-99)
 Elbette, yukarıdaki sözler Çarlık Rusya'sını açıklar: 
                          ama burada önemli olan, mantıktır, ruhtur, lafız değil...
 Burada bir not düşelim... DHD zorunlu bir durak olduğu 
                          ülkemizde, bu devrimin geçmişinde "feodalizm-monarşi" 
                          vb. aramak hayaldir. Bizde, gericiliğin, ayrıcalığın 
                          kaynağı, feodalizm-monarşi vb. değil, oligarşidir. Bu 
                          anlamda, sınıfsal mücadelenin önemine paralel, DHD, 
                          elbette, tamamlanmayan BDD görevlerini yerine getirir, 
                          ama kendini bununla sınırlamaz, sosyalist devrimin görevlerini 
                          de sarılır. Lenin, proletarya ve köylülüğün devrimci 
                          demokratik diktatörlüğü için "geçici sosyalist 
                          amaç.." (Sf:100) tanımı yapar: bu bizde çok daha 
                          kalın çizgidedir. Demokratik devrimin "özgün unsurları" 
                          ile sosyalist devrimin "özgün unsurları" örneğin, 
                          1905 BDD ile kıyaslanırsa çok daha iç içedir, tek bir 
                          sürecin iki yanını oluştururlar. Ancak, buna rağmen 
                          "tarihsel ve mantıksal" açıdan DHD ile sosyalist 
                          devrim farklıdır, aynı sürecin, iç içe geçmiş görevlerin 
                          birbirine kesintisiz biçimde izlemesidir.
 Devam edelim...
 Lenin, "Rus otokrasisine karşı savaşımın son bulacağı 
                          ve Rusya'da demokratik devrim döneminin geçmişte kalacağı 
                          bir zaman gelecektir..." derken, Almanya örneğinden 
                          hareket eder "...1898'in Alman sosyal demokratlarının 
                          cumhuriyet sorununa özel bir ağırlık vermiş olması oldukça 
                          doğaldı ve bu ne bir şaşkınlığa ve ne de bir suçlamaya 
                          neden olabilir. Ama 1848'de cumhuriyet sorununu arka 
                          plana iten bir Alman sosyal demokratı düpedüz bir devrim 
                          haini olurdu." (a.g.e Sf:100)
 Dahası, Marks ve Engels'i inceleyen Lenin, Alman devriminin 
                          dört önemli sonucunu çıkarır (a.g.e. Sf: l62-l63) ve 
                          ekler: "somut ulusal özellikler akılda tutulduğunda 
                          ve feodalizmin yerine serflik konulduğunda, bütün bu 
                          önermeler eksiksiz olarak 1905 Rusya'sına uygulanabilir..." 
                          (a.g.e. Sf:163)
 Leninist kesintisiz devrim anlayışında Alman devrimi 
                          özel ve önemli bir yer tutar. Alman devriminden çıkan 
                          sonuçlar: Alman burjuvazisini demokrasiye ve köylülere 
                          ihanet ettiği, demokratik devrimin kesin sonuçlanması 
                          için özgür köylülük yaratılmalıdır, köylüler burjuvazinin 
                          en doğal müttefikidir ve feodalizmin bu temelde tasfiyesi 
                          sosyalist devrim değildir.
 Dikkat edilirse, köylülüğün rolü önemlidir. Leninist 
                          devrim teorisinin en önemli özelliği de budur: yani, 
                          burjuvazinin yedeği alan köylülüğün, demokratik devrimde 
                          önderliği ele geçiren proletaryanın yedeği olmasıdır. 
                          Proletarya devrimi zafere taşıması için, köylülüğün 
                          devrimci enerjisinden sonuna kadar yararlanacaktır. 
                          Leninist kesintisiz devrim anlayışının en önemli köşe 
                          taşı budur"
 Elbette, devrimde köylülüğün rolü soyut değil somuttur. 
                          Köylülük ile burjuvazi arasında ciddi farklar vardır 
                          ve bu toplumsal kesim, köylülük, ekonomik-siyasal çıkarları 
                          gereği demokratik devrime katılır. "Soyut gerçek 
                          diye bir şey yoktur. Gerçek her zaman somuttur." 
                          (Lenin)
 Lenin, İKİ TAKTİK'te, 1905 Çarlık Rusya'sı koşullarında, 
                          bu toplumun sınıfsal panoramasını çıkarır, sınıfları 
                          mevzilendirir ve bunda, demokratik devrimde, köylülüğe 
                          özel rol biçer. Devrim köylü sınıflara dayanarak zafere 
                          ulaşacaktır.
 BDD hedefi: Çarlıktır, otokrasidir: "Devrime karşı 
                          birleşenler, otokrasidir, saraydır, polistir, bürokrasidir, 
                          ordudur ve bir avuç aristokrasidir." (a.g.e. Sf: 
                          116)
 BDD'de burjuvazi hedef değildir ama ittifakta değildir. 
                          Burjuvazi, BDD'de rol oynamak, hatta önderliği ele geçirmek 
                          ister: ama sınıfsal konumundan, tutarsızlığından bu 
                          rolü sonuna kadar götüremez. "Burjuvazi, dar, bencil 
                          çıkarları karşılanır karşılanmaz, tutarlı demokrasiye 
                          'yüz çevirir çevirmez' (ve bunu daha şimdiden yapmaktadır.) 
                          yığınlar halinde, kaçınılmaz olarak karşı-devrime, otokrasiye 
                          yönelecektir, devrime ve halka karşı dönecektir." 
                          (a.g.e. Sf:116-117)
 Köylülük, sınıf olarak burjuvaziden farklıdır ve BDD'de 
                          aktif rol oynar."Ne var ki, köylülüğün kararsızlığı 
                          burjuvazinin kararsızlığından temelden ayrıdır, çünkü 
                          bugün köylülük özel mülkiyetin başlıca biçimlerinden 
                          biri olan malikhane topraklarına el konması durumunda 
                          olduğu gibi özel mülkiyetin mutlak korunmasına pek ilgi 
                          duymaz. Böylece sosyalist olmayan, ya da küçük burjuva 
                          olmaktan çıkmayan köylülük, demokratik devrimin yürekten 
                          ve en radikal yanlısı olabilme yetisine sahiptir..." 
                          (a.g.e. Sf:117)
 Neden, köylülük demokratik devrimde bu rolü oynar? Sınıfsal 
                          çıkarından, hem "tarımsal reformlar kapsamı içine 
                          giren her şeyi verebilir" (a.g.e Sf:117), hem de 
                          "proletaryaya karşı savaşım verirken bile, köylülük 
                          demokrasiye gereksinim duyar." (a.g.e. Sf: 118)
 Tüm bunlar bizi, sosyalist devrim ile demokratik devrim 
                          arasındaki ilişkiyi veren, ünlü formüle ulaştırır. Aktaralım:
 "Proletarya, kuvvet yoluyla otokrasiyi ezmek ve 
                          burjuvazinin tutarsızlığını etkisiz hale getirmek için 
                          köylü yığınlarıyla ittifak kurarak demokratik devrimi 
                          sonuna kadar götürmelidir. Proletarya, kuvvet yoluyla 
                          burjuvazinin direncini kırabilmek için, köylülüğün ve 
                          küçük burjuvazinin kararsızlığını etkisiz hale getirmek 
                          için, halkın yarı-proleter unsurlarıyla ittifak kurarak 
                          sosyalist devrimi başarmalıdır..." (a.g.e. Sf:119-120)
 İşte, demokratik devrim ile sosyalist devrim arasındaki 
                          doğru bir denklemi kuran ve her koşulda anahtar rolüne 
                          sahip olan formül budur. Her iki devrime önderlik eden 
                          proletaryanın, her iki devrim sürecinde birlikte yürüyeceği 
                          sınıf bileşkesi farklıdır, bu aynı zamanda, her iki 
                          devrimin iktidar bileşkesini açıklamaktadır.
 Özetle, Lenin, İKİ TAKTİK eserinde, 1905 BDD sürecinde, 
                          Leninist kesintisiz devrim teorisini, yukarıda ele aldığımız 
                          biçimde kurmaktadır.
 İKİ TAKTİK, bu açıdan, "üzerinden atlanamayan" 
                          hiç "eskimeyen" temel bir yapıttır. Ancak, 
                          Marksizm adına dogmatizm benimsenirse, "soyut gerçek 
                          diye bir şey yoktur. gerçek her zaman somuttur." 
                          (Lenin) ilkesi bir yana bırakılırsa, somut koşulların 
                          ortaya çıkardığı olgular, tam bir bilimsel yöntemle 
                          dikkate alınmazsa, 1917 BDD sonrası, NİSAN TEZLERİ'nde 
                          Lenin'in başına gelen, Lenin adına tüm Leninistlerin 
                          başına gelebilir, geliyor da. Hatta, 1917 Nisan sonrası, 
                          "eski bolşevik"ler olarak tanımlanan, dogmatikler, 
                          sadece Rus devrimi ile sınırlı olmadığı söylenebilir; 
                          Mao'nun "Yeni Demokratik devrimi" bu dogmanın 
                          Çin devriminde aldığı biçimdir. "ülkemizde otuz 
                          yıldır,bu dogmatik mantıklar, bir biçimde varlığını 
                          korur.
 Tekrar, Mahir'e, KESİNTİSİZ DEVRİM'e dönelim; ve kaldığımız 
                          yerden devam edelim...
 .
 <<YAZININ 
                          DEVAMI İÇİN BURAYI TIKLAYINIZ>> 
 
 
 |