12.KONGRE

HomeManşet

12.KONGRE

12.KONGRE ÜZERİNE NOTLAR

Yaklaşık son bir yıl, karmaşık, açıklıktan uzak, sadece Türkiye için değil, Suriye başta olmak üzere orta- doğu için önemli günleri içeren, merkezinde Kürt sorunun bulunduğu bir süreç yaşanıyor.

Bu süreçte A. Öçalan’ın 27 Şubat 2025 tarihli “Barış Ve Demokratik Toplum” çağrısı önemli bir yer tutarken, bunu tamamlayan, bu anlamda da Kürdistan devrimi ve Kürt ulusal sorunun çözümü için PKK 12. Kongresi hem tarihsel hem de siyasal açıdan önemli bir noktadadır, Kürdistan devrimi için yeni bir kavşaktır.

Güney Kürdistan da, Medya savunma alanında, iki farklı mekanda, yoğun devlet saldırıları altında, birleşik yapılan bu kongre, hem içerik hem de yöntem açısından ciddi eleştirileri hak etmektedir.

YÖNTEM: EĞRİ CETVELDEN DOĞRU ÇİZGİ ÇIKMAZ

Yöntem, sadece biçim değil, öze, içeriğe rengini veren önemli bir unsurdur. Hele de bu yüz yılı aşkın, sadece kuzey Kürdistan için değil, tüm Kürdistan için önemli, bu anlamda da tüm orta- doğu’yu birincil derecede ilgilendiren,  uluslararası bir nitelik kazanan Kürt sorunu söz konusuysa, çok daha önemli bir hal kazanıyor.

Emperyalizmin 3. bunalım döneminde, sosyalist blok ve devrimci ulusal halk savaşları, emperyalizm ve kapitalizme karşı son derece önemli bir yer tutar, bu döneme, 3. Bunalım dönemini belirleyen ana unsurlardan biri, belki de birincisi budur. Ancak reel sosyalizmin çözülmesi, devrimci ulusal savaşlardaki gerileme yeni, dönem, yani 4. Bunalım dönemi için bir başlangıç olmakla kalmaz, silahlı mücadele içinde ciddi sosyal zemin zedelenmesi ve arayışlar oluşturur. Nitekim Asya, Afrika ve L. Amerika ‘da birçok devrimci silahlı gerilla örgütleri, bu konseptte göre bir dizi barış görüşme ve pratikleri yaşamıştır; bunlar birer tesadüf değil, bizim için bir dizi ders, politik sonuç ve deneyleri içerir. Ancak bunların hiç biri, “Kişi kültü” etrafında, bir kişi, “önder” üzerinden, daha önceki İmralı ve Oslo görüşmelerinden de farklı olarak başka bir yol, yöntem denememişlerdir.

Tarihin akışı aşağı yukarı şöyledir; Kürt ulusal demokratik haklar ve sorunun çözümü için, yurtsever hareket ve demokratik kamuoyundan yoğun talep, hatta açlık grevleri gibi eylemler vardır ( 2013/14 süreci de benzerdir), bunun üzerinden “devlet yetkilileri” , MİT bir dizi görüşme yapıyor, bir anlaşma çerçevesi oluşuyor, böylece bir süreç başlıyor. Ama bu kez, bu çerçeveyi sadece “devlet yetkilileri” ve A. Öçalan biliyor, sonra adım adım, bin bir bilinmezlik içinde, adı bile konmadan ( devlet “terörsüz Türkiye” diyor, eski söylem ve eylemini devam ettiriyor) bir süreç gelişiyor. İlk şart, “silahların teslimi ve örgüt feshi” ön plan çıkıyor. “demokratik toplum” için somut bir adım, işaret var mı? Yok, tam tersine, CHP’ye kadar uzanan kuşatma, saldırı, adım adım açık faşizmin kurumsallaşması, temsili demokrasinin tüm unsurlarının yok edilmesi, yasal ve anayasal hakların rafa kaldırılması var. Demokrasinin tüm unsurları, bu arada Kürt sorununun varlığı, onurlu barış, demokratik çözüm, tüm bu alt başlıklarda tek, somut adım yok.

Bu bir yana, 27 Şubat 2025, “Barış ve demokratik toplum” çağrısı, ekseninde PKK 12. Kongresi toplanıyor, kongreye A. Öcalan “politik rapor” sunuyor, kongrenin yönetilmesinde rol oynuyor ( bir dizi spekülasyon, hatta PKK yetkililerin açıklaması var), özü “feshi ve silahlı mücadelenin son bulması” olan kararlar alınıyor, bunun yönetilmesi de tutsak, oligarşinin elinde esir bir “öndere” bırakılıyor.

Bir, at arabaya koşuluyor, dünyada da örneği olmayan bir yöntemle siyaset sosyolojisi baş aşağı getiriliyor; iki tüm bunlar devlet, MİT kontrolünde yapılıyor.

Nereden bakarsak bakalım, sorunlu bir yöntemle karşı karşıyayız.

İÇERİK: PROGRAMATİK SORUN VE POLİTİK ÇİZGİ

Kongrenin açılış konuşmasını yapan D. Kalkan, 12. Kongreyi 1. Kongre ile kıyaslıyor, benzetiyor. Hiç şüphesiz programatik açıdan hiçbir ortak yanı yoktur. Hatta şu söylenebilir, sadece yöntem açısından değil, içerik açısından da 12. Kongre özel ve ciddi eleştirilere muhatap bir kongredir.

Kongre sonuç bildirisinin kamuoyuna sunulması sonrası, Kemalist çevrelerin Lozan anlaşması üzerine koparttığı fırtına bir yana, ki belki de en doğru tanımlama ve değerlendirme Lozan anlaşmasıdır, kongre sonuç bildirgesi, A. Öcalan’ın çağrısıyla aynı zeminde, birbirini tamamlayan niteliktedir.

PKK’nin kuruluşu, ilk manifestosu olan “Kürdistan Devriminin Yolu” çalışması, “Bağımsız- Birleşik- Demokratik Kürdistan”ı stratejik hedef olarak ilan edip, bu hedef için devrimci halk savaşını belirlerken; 12. Kongre tümden bunun uzağında, bunu ret eden bir yerdedir. 12. Kongre “demokratik toplum” u hedeflerken, hatta bazen de “demokratik toplum sosyalizmi” derken, Deniz Gezmiş yoldaşlarını son sözleriyle “Bağımsız Türkiye” noktasına vurgu yaparken, Kürdistan’ın ayrı bir ülke, Kürt ulusunun da her ulus gibi ulusal ve demokratik haklarını, bu arada kendi kaderini tayin hakkını bir kenara atıyor. Önerdiği, Kürt ulusu için “bağımsız-birleşik-özgür Kürdistan” değil, gelinen aşamada, Güney ve Rojava Kürdistan’ında elde edilen statülere rağmen, Türk devletiyle “bütünleşme”, “missaki- milli sınırları” kışkırtma,  neo- Osmanlı hayallerine prim vermedir.

Biliniyor, 12. Kongredeki politik çizgi, 1993 yılından bu yana, çeşitli aşamalardan geçerek, İmralı savunmaları başta olmak üzere, bir dizi aşamayı geride bırakarak, devrimi bir yana bırakan, bir dizi yerden parça parça alınan “yeni paradigma” yı ifade ediyor. Bu paradigmanın özü, “demokratik cumhuriyet” Kürtler için “devletsiz bir toplum”, “toplumun ve devletin demokratikleşmesi”dir.

Bu çizgi, özünde yeni değildir, Marks- Engels sonrası, eski Marksist Bernstein bu yolu açar, uluslararası revizyonizm bu yolu güçlendirir; daha yakına gelelim, örneğin eski TKP, Özgürlük yolu, bu çizginin asıl teorisini yapar. Öçalan’ın “yeni” çizgisi, bu çizginin biraz Kemalizm, biraz çevrecilik, biraz feminizm, biraz anarşizm, biraz Kürt motifleriyle süslemesidir. 12. Kongre de” demokratik sosyalizm” kavramının kullanılması da belki “sosyalizm öldü” denilen bir süreçte, bazılarında bir “heyecan” oluşturabilir, ama özünde tam da bu çizginin bir unsurudur. Yani bu politik çizgi sadece karmakarışık değil, aynı zamanda, en ilerisinden sosyal demokrasiye ulaşır, batı tipi değil, Kürt tipi sosyal demokrasi.

SİLAHLI MÜCADELE BİR YÖNTEMDİR

İkinci olarak, silahlı mücadele bir yöntemdir. Yaklaşık 50 yıllık devrimci halk savaşı ekseninde silahlı mücadele, hiç şüphesiz bir dizi kazanım elde etmiştir. Bugün, Kürt ulusu, demokratik bir bilinç, uluslaşma, kimliğine sahip çıkma, yerel yönetimler dahil bir dizi kazanım elde etmişse, en başta bu strateji ve yönteme çok şey borçludur. Artık eski Kürt yoktur, mücadele yeni bir Kürt inşa etmiştir; yeni Kürt, bir yöntem olarak silahlı mücadele dışında da çok yönlü, örgütlü bir kavga, demokrasi kavgası verebilir, veriyor da.

50 Yıllık savaşımda sömürgecilik parçalandı mı, devlet kuruluşundan bu yana, ırkçı, şovenist, inkar ve imha üzerine kurulu, tekelci sermayenin de elinde faşizm karakteri alan devlet, “demokratikleşti” mi?

Hayır!

“Demokratik cumhuriyet” yada “bağımsız devlet, federasyon, özerklik, kültürel haklar istemiyoruz” diyerek silahlı mücadele sürdürmek, hem mantık, hem de stratejik hedef açısından zaten anlamsızdır. Ancak devrimci politika, somut bir analiz üzerinde dost ve düşmana açık bir çizgide yürütülür, bu bir pazarlık konusu yapılamaz.

Ayrıca, bugün hem yeni sömürge Türkiye de hem de sömürge Kürdistan da, sürekli faşizm koşullarında, tek bir demokratik kazanım yada açılımın olmadığı saray rejimi koşullarında silahlı mücadelenin objektif koşulları hala vardır.

Dünya ve orta- doğu denkleminde Kürt ulusu için statü zorunludur; kazanımları korumak ve genişletmek bir görevdir. Örneğin Rojava devrimi kendini nasıl savunacak? Türk oligarşisi, saray rejimi terörist Colani/ Şara üzerinden bunu dayatıyor, Rojava Kürdistanında silahsız tek bir adım bile atılamaz, kazanımlar korunamaz, bu çok açık.

Bu açıdan, Kürt ulusunu statüsüz bırakmak, kazanımlarla birlikte düşünürsek, elinden silahı almak son derece yanlıştır.

PARTİ STRATEJİK ÖNEMDEDİR

Üçüncü olarak, 12. Kongrenin iki düğüm noktası var, birincisi, yukarıda ifade ettiğimiz gibi silahlı mücadelenin rolüdür, ikincisi ise bu çok yönlü kavgaya, savaşıma önderlik eden partinin, PKK’nin feshidir. Partilerde tıpkı insan, yaşam gibi doğar, yaşar ve ölür; bu açıdan “kutsal” sonsuza kadar ne silahlı mücadele nede partiler vardır. Sömürgecilik parçalanmadan, özgür Kürdistan inşa edilmeden, yada Kuzey Kürdistan da kurulan PKK, orta doğu da Kürtler bazı statüler elde ettiği bir dönemde, statü elde etmeden neden kendini fesih etsin?

PKK, bir dizi yanlışına rağmen, sonuçta yeni Kürdü, örgütlü yeni kürdü inşa etti, örgütsüz Kürt sömürgeciliğe yem olmaktan kurtulamaz.

A.Öçalan’ın konumuna bağlı, onun özürlüğü yada cezaevi koşullarının iyileştirilmesi ile ele alınan bu iki konu, silahların bırakılması ve PKK’ni feshi sorunludur, kabul edilemez.

KİŞİ KÜLTÜ

Dördüncü olarak, tüm bunlar 12. Kongre de “oy birliği” ile alınan kararlardır. Bir parti düşünün, Kürdistan’ın dört parçasında örgütlenmiş, sadece silahlı güçleri değil milyonları arkasına alan halk örgütlülüğüne sahip, Rojava da demokratik özerklik ilan etmiş, uluslararası ilişkilerde hatırı sayılı bir güce sahip, tarihsel ve siyasal açıdan bir kongre topluyor, kongreye 232 delege katılıyor ve tüm kararlar “oy birliği” ile alınıyor.

Burada bir sorun yok mu?

Kişi kültü, insanlık tarihinde hep var, doğu toplumlarında daha güçlü, bunun ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel kaynakları var. Sosyalizm, özel mülkiyeti yıkıyor, kollektif üretim, paylaşım modelini inşa ediyor, bu hastalıktan, “kişi kültün”den kurtulamıyor; Mark, Engels, hatta Lenin de pek yok, sonrasında var.

Reel sosyalizm eleştirilerimiz içinde bir ara başlıkta budur.

Bakalım, Kürdistan devrimcileri, 1973/74 de ilk adımları atarken, “Abdullah arkadaş” var, yani ilk adımları atan devrimciler eşit, Öçalan bu eşitler içinde, teori ve tarihe ilgisiyle bir adım önde. Bu devam ediyor, Mazlum Doğan, Kemal Pir, Hayrı durmuş mahkeme savunmalarında “Abdullah arkadaş” diyor, “Apocu” benzetmeleri ret ediyor. Sonra “Başkan Öçalan” oluyor, yetmiyor “Kürt halk önderi” oluyor, yetmiyor, “ Dünya halkları önderi” oluyor.

Tüm bunlar doğu toplumlara özgü, mistik söylemle işleniyor. Bu “kişi kültü”nin oluşmasında İsmail Beşikçi dahil bir çok aydın, yazarın rolü var. İsmail Beşikçi bu hatayı gördü, vazgeçti; ancak hala bunu besleyenler var, Kongrede koca koca insanların, ömrünü devrime adamış insanların “peygamber” benzetmesi de bu yanlış anlayışa su taşımaktan başka bir işlev görmüyor.

Gelinen yer, nokta, “özgür Kürdistan” yerine “demokratik Türkiye”, Kürtlere statü yok, Kürt ulusunun kollektif hakları yok, bireysel hakları var, silahları bırakma ve örgüt feshi; bunun altında onlarca ara başlık, sömürgecilik, Kemalizm, faşizm,, direniş gibi onlarca başlık değişiyor, başka anlamlar kazanıyor.

Tüm bunlara karşı ses yok; neden, iflah olmaz kişi kültü sadece bilinçleri teslim almamış, ruhları zedelemiş!

YOL AYRIMI

Beşinci olarak, bu bir yol ayrımdır. İmralı savunmaları ciddi bir kavşak ve yol ayrımıydı, bu süreç politik etkileri daha büyük yol ayrımıdır, kavşak değil, dönemeçtir. Sadece Kürdistan devrimi için değil, Türkiye ve orta doğu devrimleri içinde önemli kırılma ve ayrım noktaları içereceği açıktır. Aklı başında aydınlar, en başta da Kürt aydınları tehlikenin farkındadır. Solun bir kısmı zaten silahlı mücadeleye karşı, ruhunda reformizm ve PKK düşmanlığı olduğu için bu süreci alkışlıyor. Onlara göre, zaten silahlı mücadele yanlıştır, silah ortadan kalkınca demokratik alanda daha da örgütlenme imkanı doğacaktır. Böyle düşünen liberal, reformistler az değil, DEM partinin önemli kısmı da buna dahildir. Böyle düşünenler, emperyalizmin geldiği düzey ve ilişki sistemini, sömürge tipi faşizmi, AKP-MHP ve saray rejimi gerçeğini görmekten uzaktır.

RÜYA DEĞİL…

Altıncı olarak, 12. Kongre politik çizgisi, en ilerisinden sosyal demokrasi çizgisidir. Bu noktada, devrim hedefi yoktur, asıl programı “demokratikleşme”dir. Bu açıdan, demokrasi savaşımında elbette önemli bir faktördür, ezilen ulus sosyal demokrasisi, Kürt ulusunun ulusal ve demokratik sorunlarına şu yada bu düzeyde duyarlı olacaktır.

Biz, tüm sorunlara, bu arada kör düğüm olan Kürt sorununa da devrimci sosyalizm açısından bakar, her sorunu bu temelde ele alırız. Demokrasi savaşımında yan, yana oluruz, uyarı ve eleştirilerimiz devam eder, Türkiye devrimi hedeflerken, Kürdistan gerçeğini, Kürt ulusunun ulusal ve demokratik haklarını kayıtsız şartsız savunuruz. İki ülke, iki devrim ve ortak savaşım ana yaklaşımını, dünya, orta doğu, ülke devrimine bağlarız.

Sadece Türkiye halklarının iktidarı değil, Kürdistan ve Orta- doğu halklarının iktidarı için savaşırız. Kemal Pir’in “orta doğu halklar federasyonu” bir rüya değil, Lenin’den Che’ye devrimci sosyalistlerin programatik hedefidir.

BARİKATTA DEVRİMCİ BİRLİK

HAZİRAN  2025

COMMENTS

WORDPRESS: 0