YEREL SEÇİM SÜRECİ VE TAVRIMIZ

HomeGÜNCEL

YEREL SEÇİM SÜRECİ VE TAVRIMIZ

14-28 Mayıs seçimleri, öncesi ve sonrasıyla, yaratmış olduğu sonuçlarıyla önemli bir yerde durmaktadır. Bu temelde irili ufaklı bir dizi tartışma yaşanmış, bu tartışmalar son bulmadan yerel yönetimler için yeni bir seçim süreci başlamıştır. Hatta, elbette bazı yönleriyle farklı olsa da birçok açıdan iki seçim süreçleri adeta iç içe geçmiştir.

Seçimler yüz yılı aşkın süredir birikmiş ve günlük yaşamı doğrudan etkileyen sorunları unutturmuyor; sorunlar en ağır biçimde olduğu yerde duruyor, dahası çözümsüzlük içinde daha da karmaşık ve ağır bir hal alıyor.

Yeni seçim sürecini daha iyi anlamak için, bu seçim sürecinin zeminine, özet bir tablo ile ifade etmekte yarar vardır.

ÖNCE ÖZET BİR TABLO:

Her şeyden önce, bugün değil, son on yılda, ağır bir kriz süreci yaşandığı bilinmektedir. Üretimden kopmuş, her alanda, her sektörde dışa bağımlı Türkiye ekonomisi, AKP elinde, ülkenin tüm kaynaklarına çöken bir çete ve çeteleşen devlet eliyle her alanda tıkanmış, sömürge savaşının, ekonominin askerileşmesinin, büyük soygun ve talan çarkıyla on yıllara dayanan kriz sarmalı içinde dönmektedir. Neo liberal sömürü sistemi tüm sınırlarını tüketmiş, neo liberal sömürü sisteminin ve bunun politik temsilcisi AKP nin “çözüm” adına tek bir politikası, tek bir “hamlesi” kalmamıştır. Bir yandan bu kriz sarmalı, yerli ve yabancı sermaye için vahşi sömürü ve talana dayalı sermaye birikimini yoğunlaştırmış, sermaye bir yandan el değiştirerek yeni ellerde yoğunlaşmış, merkezileşmiş, öte yandan, tüm topluma büyük bir yoksullaşma ve çürüme dayatılmıştır. Sadece, ekonomik alanda değil, siyasal alanda kriz, “tek adam” yönetiminde tüm kurumların yozlaşmasına, burjuva partilerin çözümsüzlük yaşamasına yol açmış, toplumsal ve kültürel alanda hiçleşme ve yozlaşma tüm toplumu kuşatmıştır.

Yani, derinleşen yeni sömürge kapitalist sistem, bunun üzerine kurulu başta devlet, yani sömürge tipi faşizm olmak üzere tüm üst yapı kurumları, geniş halk kesimleri üzerine püskürtülen post modern “kitle kültürünün” de etkisiyle yozlaşmış, çürümüştür.

Gelinen aşamada sadece AKP’nin değil, hiçbir burjuva partisinin, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel tüm sorunlara karşı çözüm programı ve gücü yoktur.

Pandemi, başta Karadeniz olmak üzere yaşanan sel ve doğa felaketleri, Soma’dan Erzincan/Linç’e kadar maden katliamları, depremler; artan enflasyon, büyüyen yoksulluk, düşük maaş, büyüyen işsizlik, emeklilerin sorunları, barınma ve sağlık sorunun devası boyut kazanması, eğitim sisteminin çürümesi ve geleceği olmayan bir toplum modeli, din ve milliyetçilik eksenli toplumun parçalanması ve devası kültürel yozlaşma; kısaca günlük yaşamın her bir boyutu kriz ve çözümsüzlüğün büyük resimlerini bize sunmaktadır.

İkinci olarak, sömürge tipi faşizm, yeni sömürgecilik üzerine inşa edilen devlet biçimidir. Ancak, sömürge tipi faşizm, değişmeyen tek bir biçim almaz, emperyalizm ve yerli tekelci sermayenin ihtiyaçlarına, toplumsal muhalefetin düzeyine, kriz ve sermaye birikim modellerine göre yeni yeni biçimler alır. Devrimci sosyalizmin literatüründe yer alan “açık ve gizli/kapalı faşizm” kavramları da, faşizmin bu iki biçimini içeren tanımlarda önemli ölçüde geride kalmış, 1990 sonrası açık ve gizli faşizmin iç içe olduğu bir süreçten, bugün saray rejiminde somut ifadesini bulan “tek adam”, saray rejimi düzeyine evrilmiştir.

Daha da önemlisi, “tek adam”, saray rejimi, yine devrimci sosyalizmin söylemiyle ifade edersek açık faşizmin kurumsallaşması, tüm demokratik kazanımların bir kenara atılması, burjuva parti ve parlamentosunun, faşizmin üstünü örten bir şal rolü oynayan parlamentonun noter düzeyine inmesi, devasa boyutlar kazanan ve yüzlerce yıllık çözüm bekleyen, başta Kürt sorunu olmak üzere, siyasal demokrasinin tüm sorunlarının çözümsüzlük girdabına hapsedilmesi anlamını ifade etmektedir. Her süreçte, giderek, bu halk düşmanı saray rejiminin kurumsallaştığı, hatta 14-28 Mayıs seçimleri sonrası yeni bir düzey kazandığı söylenebilir.

Üçüncü olarak, “tek adama” dayalı faşizm, burjuva partilerini işlevsiz kılmakta ama yine de burjuva partileri, tarihsel boyut ve zemini de olan birçok nedene bağlı olarak iki kampta, iki kesimde toplanmaya zorlan

maktadır. Her iki kesimde emperyalizm ve uluslararası sermaye ile doğrudan ilişkili, neo-liberal sömürü sistemine itirazı olmayan, çok merkezli, çok katmanlı bir hal alan emperyalist-kapitalist sistemde, şu yada bu merkezlerle yakın ilişkileri olan bu iki kesimin, başta Kürt özgürlük sorunu olmak üzere, siyasal demokrasinin hiçbir sorununa yönelik çözüm programı yoktur. Bu iki kesim, tarihsel bir dizi süreçlerden beslenmiş, bu tarihsel yarılmada şu yada bu taraftan güç almış, bugün AKP ve CHP de somutlaşmıştır. Biri, Osmanlı ve din güzellemesi, diğeri sahte laiklik ve Kemalizm güzellemesi üzerinden, zaman zaman neo-liberal sömürünün sonuçlarına itiraz eder görüntüsüyle, tarihsel ve toplumsal dinamikleri olan sorunları çözmekten uzaktır.

Burada yüz yıllık sorunlar, yüz yıllık yarılma ve toplumu çözümsüzlük içinde sıkıştırma vardır.

Bu tarihsel yarılma ve bu temelde siyaset ve söylemler, yeni bir seçim sürecinde yeni biçimler alarak güncel siyaseti doğrudan etkilemekte, yön vermektedir.

Dördüncü olarak, toplumsal muhalefetin en zayıf halkası devrimci harekettir. Devrimci hareketin parçalı, güçsüz, zayıf hali, tüm ağırlaşmış sorunların çözüm gücünün halk devrimi ve sosyalizm olduğu gerçeğini şu ya da bu biçimde perdelemekte, daralan bir ufuk, güçsüz, halka umut vermeyen bir devrimciliği ortaya çıkarmaktadır.

Bu zemin, elbette dünya ölçeğinde reel sosyalizmin çözülmesi ve devası sorunlarla birleşmekte, böylece devrimci ve sosyalist harekette on yılları kapsayan bir kriz sarmalına dönüşmüştür.

Bununla birlikte, burjuva parti ve programlardan uzak, ancak devrim ve sosyalizme de mesafeli kısmi çözüm arayışları artmış, en ilerisinden halkçı, kapitalizmin, derinleşen yeni sömürgeciliğin sonuçlarına itiraz eden yeni bir toplumsal zemin ve muhalefet tipi ortaya çıkmıştır. Kürt sorununu merkeze alan, siyasal demokrasinin sorunlarına sahip çıkan, ancak bunu devrim ve sosyalizm programına mesafeli, halkçı ve demokratik bir eksende ele alan bu kesimin en güçlü odağı DEM partidir. Sadece DEM parti değil, birçok sol kesim ve partiler bu muhalefetin birer parçasıdır.

Devrimci sosyalizm, kendi programı ve çizgisi ekseninde yürürken, demokrasi mücadelesinde, bu kesimlerle, döneme, sürece, gücüne bağlı olarak en geniş güç birliği içinde olmayı önemser, bunun kavgasını verir.

DÜZEN KİRLETİYOR, KİRLENME HER YERDE

Derinleşen neo- liberal sömürü, sadece baskı ve zor mekanizmalarıyla, sömürge tipi faşizmin işçi ve emekçilere, Kürt ulusu ve tüm ezilen halkalara karşı yoğunlaşmış bir şiddet ve zor politikalarıyla ayakta kalmıyor, bununla birlikte toplumda, halklarda tarihsel süreçte oluşan direniş dinamiklerini törpüleyip, dayanışma kültürünü tasfiye edip, çıkar eksenli, yoz, bir kültür ve ahlakı topluma yediriyor. Bu üçlü mekanizma birbirini besliyor, meşru temeli sarsılsa da faşizm şu yada bu biçimde ayakta kalıyor.

Buna bağlı olarak, burjuva partiler sadece program ve siyaset olarak değil, ahlak ve kültür olarak da büyük bir kirlenme ve çöküş içindedir. Çok uzağa gitmeye gerek yok, 14-28 Mayıs seçimleri sürecinde yaşanan bir dizi tartışma, her gün, tüm toplum önünde yaşanan bir dizi kirli pazarlıklar, yalan, tehdit, rüşvet bunun somut göstergesidir. Toplumsal olarak işin acı yanı da bu kirli pazarlıklar, tehdit, rüşvet, yalan ve bu temelde siyasal kültürün, iklimin çürümesi faklı sınıf ve katmanlardan oluşan toplumda şu yada bu biçimde alıcısının olmasıdır.

AKP, en örgütlü burjuva partisidir. AKP, tüm devlet gücünü, sermaye ve propaganda gücünü arkasına alıp, her yöntemi, şantaj, rüşvet, tehdit, hukukun silah olarak kullanılması, yalan, algı yöntemleri gibi her yöntemi kullanarak varlığını korumaya çalışmaktadır. MHP, kontra gerilla partisi olarak kuruldu, bu rolünü oynamaya devam ediyor, konum ve pozisyonunu da buna göre, bu kirlenme içinde koruyor. CHP, ikinci büyük burjuva partisidir, tel tel dökülmekte, bu kirliliğin sadece içinde değil, tıpkı AKP gibi yaratıcısı konumundadır. İYİ parti ve diğer burjuva partileri de benzer konumdadır. Her gün, bu kirlilik ve rezilliğin açık ve kapalı, bin bir biçimini görmekteyiz.

Peki bu yozlaşma ve kirlenme sadece burjuva partiler için mi geçerli?

Hayır, şu yada bu biçimde halkçı ve sol kesimlerde de bunun izlerini görmek mümkündür.

Bu yozlaşma ve kirlenmeye karşı net, tam karşısında durmak, yeni ve devrimci bir kültürü inşa etmek, sadece bizim, devrimci sosyalizmin değil Türkiye devrimci hareketinin sorunlarından biridir.

Bunu bilerek devam edelim.

TKP VE M. FATİH MAÇOĞLU

Bu coğrafyada, Türkiye ve Kürdistan da elbette devrim, sosyalizm, demokrasi ve halk adına iyi, devrimci, onurlu, halkcı örnekte de vardır. 1980 öncesi yerel yönetim adına Fatsa bir örnektir; sadece Fatsa değil, Diyarbakır, Batman, Hilvan gibi örnekler de vardır. Daha sonra, Kürt özgürlük hareketi öncülüğünde, özellikle Kürdistan’da, birçok büyükşehir, kent ve belde de oluşan yerel yönetimler (Bunların hemen hemen tümüne saray rejimi kayyum atamıştır, kazanımları budamıştır) son derece önemli kazanımları ifade eder. Bu kazanımların olumlu, demokratik ve halkçı yanları ön plandadır, elbette bazı açılardan devrimci bir tarzda eleştirilebilirler.

Bu yerel yönetimlerin tümü, burjuva partilerin, yukarıda ifade ettiğimiz iki kesimin dışında, üçüncü bir yolu ifade eder. Elbette sosyalizm ekseninde değil, elbette yeni sömürge Türkiye, sömürge Kürdistan da, kapitalizm koşullarında birer mevzi, demokratik ve halkçı adacıklar olmuştur.

Bu kazanımların biri de, Kürdistan da önce Ovacık, sonra Dersim kent merkezi örneğidir.

Mehmet F. Maçoğlu, iki dönem önce Ovacık, sonra Dersim kent merkezinde belediye başkanlığı yapmış, devrimci demokrat kişiliktir. Ancak bu kişiliğin şimdi Kadıköy’de, TKP adına aday olması sol ve devrimci hareket için birçok tartışma konusu olmuştur.

Bir, TKP solda, adeta Kemalizm’in sol kanadı rolünü oynayan, cumhuriyet ve Kemalizm’e övgü dizen bir partidir; “sosyalizm” der ama politik çizgisi reel sosyalizmin kaba bir takliti ile Kemalizm’in karışımıdır. Sol ve devrimci hareketin en sağında, örneğin CHP’nin solunda yer alır. SMF ise, Kaypakkaya geleneğinin bir temsilcisi olup devrimci bir mevzide yer alır ve son yıllarda ideolojik bir yenilenme içinde olduğu bilinmektedir. İ. Kaypakkaya, 1972 koşullarında Kemalizm’e ilk ideolojik kurşunu atan, Kürt ulusunun özgürlüğü için kafa yoran, Kürt ulusunu “ezilen ulus” olarak tanımlayan devrimcidir. Sadece bu değil, program ve duruş, mücadele ve gelenek açısından da bu iki politik-örgütsel yapı iki farklı yerde durmaktadır. Bununla birlikte güncel ve dönemsel taktik politikalarda da iki farklı duruş ve söylem sahibi konumundadırlar; TKP, Kürt sorununda sosyal şoven ve buna bağlı olarak Kürt özgürlük hareketine uzak ve mesafeli dururken, SMF, yeni bir ideolojik yenilenme içinde, daha olumlu bir yerdedir.

Burada başka eleştiriler bir yana, büyük bir pragmatizmden söz edilebilir….

İkincisi, ifade ettiğimiz iki ideolojik- politik eksen farkı bir yana, M. Fatih Maçoğlu’nun Kadıköy adaylığı, sol ve devrimci kesimle tartışılmadan adeta bu iki kesimin bir dayatması olarak ortaya çıkmıştır.

Bu da kabul edilemez bir yöntem hatasıdır.

Buradan Dersim pratiğine, asıl olarak da hareketimiz adına yapılan simsarlıklara geçebiliriz.

DERSİM VE SİMSARLIK

Dersim, özgün bir Kürdistan bölgesidir. Tarihsel açıdan direnişçi bir geleneğe, sol ve sosyalizme açık bir siyasal zemine sahiptir. Nitekim son yıllarda da yerel yönetimde bunların izleri vardır.

Burada eleştiri ve tavrımız, bizden, hareketimizden görünen ama bize yabancı, devrimci sosyalizm adını kullanan şaibeli siyaset simsarlarına yöneliktir. Dersim de devrimci sosyalizmin kitle temeli ve örgütsel yapısı zayıftır, son yıllarda da hem şaibeli hem de sahtekarca bazı pratiklerde söz konusudur.

Şaibe şudur; birden fazla örgütsel darbede, devletin kucağında olan iki unsur, biri “itirafçılık” noktasına kadar uzanan, diğeri bununla bağlantılı, her operasyonda sadece burnunu her yere sokma, meraktan öte ciddi ve karanlık noktaların merkezinde duran iki unsur söz konusudur. Bu şaibeli unsurlar, etrafında, hısım akraba ilişkisi az çok tutuyor, ayrıca da “kişisel çıkar” adına hareketimizi kullanıyor. Tabi itirafçı tipi bir kenara bırakırsak, diğer şaibeli ve sahtekar tip, kendini meşrulaştırmada, hem hareketimizden yıllarca uzak, Avrupa da mülteci, hırsız, mafyatik tipleri kullanıyor, (Bu hırsız, mafyatik tipler de kendine meşruluk kazandırmak için bu şaibeli tipi kullanıyor, hatta “yetki” veriyor, sadece bunu değil, benzer durumda özellikle bir kurum etrafında başka şaibeli tipleri de kullanmakta bir sakınca görmüyor. Yani ortada tam bir orta oyun oynanıyor. Gelenek, ilke, devrimci duruş unutuluyor. Bu kirli ve hareketimizi kullanan tiplerden hesap soracağımızı herkes, tüm sol ve devrimci kamuoyu bilmeli), hem de hareketimizle ilişkisi olmayan, devrimcilikten uzak tipleri “ihraç” ederek, örgütsel görüntü yaratıyor.

Ayrıca bu rezilliği yapanlar, hareketimizin bir dönem açık alan politik kimliğini kullanma rezilliğine başvuruyor. Sürecin gerisinde kaldığı gerekçesiyle fes ettiğimiz bu politik kimliği kullanmanın da bir faturası olacak.

Herkes bilmeli, hem bu şaibeli tipler ve Dersim pratiğinde görülen, kişisel çıkarı için hareketimizin adına kullananlardan, bunlara sözde yol veren yurtdışındaki iki hırsız, mafyacı, nitelikli dolandırıcı tiplerden hesap soracağız. Örgütsel zayıflık ve gerileme sürecimizin tüm olumsuz sonuçları, kiri ve pası, hem şaibeli tiplere, hem de hareket adını kullanarak kişisel yaşamını düzenleyenlere, mafyacı hırsız şebekesine af imkanı sağlamayacaktır.

Biz kendi arka bahçemizi temizlemesini biliriz, sol ve devrimci çevrelerde pragmatizmi bir kenara bırakıp daha tutarlı bir tutumla yaklaşmalı, bu tiplerden uzak durmalı, bu rezalete ortak olunmamalıdır.

Bu notu düşüp, daha önemli bir başlıkla devam edelim…

NASIL BİR YEREL YÖNETİM/NASIL BELEDİYECİLİK?

İlk örnekleri Roma ve Atina uygarlığına kadar uzanan yerel yönetimler, burjuva demokrasisinin gelişimine bağlı olarak, giderek önem kazanmıştır. Bizim ülkemizde ve Kürdistan da ise, hem merkezi yönetimin, önce Kemalizm’in sonra sömürge tipi faşizmin katı merkeziyetçi tutumu ile kapsadığı alan son derece dardır.

Ancak böyle de olsa hem toplumsal ve siyasal ihtiyaçlar, hem de demokrasi mücadelesi ve demokrasi bilincinin yükselmesi yerel yönetimlerin önemini giderek büyütmüştür. Bu açıdan, toptancı, doğru ve stratejik bir şiar olan “Tek Yol devrim” diyerek, demokrasi mücadelesini yok saymak, dönemsel ve güncek taktik politikaların üstünü atlamak ve “sol” bir mantıkla yerel yönetimlerin önemini bir kenara atmak mümkün değildir.

Yerel yönetimlerin iki yönü ön plana çıkmaktadır.

Birincisi, halkın ihtiyaçları için, merkezi yönetim dışında, ekonomik ve sosyal alanlarda çözüm bulmak, bunların arayışını örgütlemek; ikincisi ise, halkın yönetiminde, yol, yöntem ve araçlar inşa etmek. Burjuva partiler, bu alanda, yerel yönetimlerde, kirli, halka düşman bir tarihe, geleneğe, siyasete ve buna bağlı yöntemlere sahiptirler. O halde, bizim için, burjuva partilerin yol, yöntem ve araçları değil, bunları tümden ret eden, tam tersi yol, yöntem ve araçlara ihtiyacımız vardır. Burjuva partiler, politikalarını rant ve talana dayalı, denetim ve açıklıktan uzak bir yerel yönetimi benimserken, biz tam tersine, kaynakları halk için oluşturup halka hizmet eden, halk tarafından denetlenen, halka açık bir yerel yönetim anlayışını savunuruz, bunun kavgasını veririz.

Halkçı ve demokratik belediyecilik, yerel yönetimlerin sınırlarını zorlar, genişletmeye çalışır, halkın ekonomik ve sosyal sorunlarını çözmek için, sadece yol, su, kanalizasyon gibi alt yapı işleriyle ilgilenmez, bunlarla birlikte açlık, yoksulluk, kültürel kirlenmeye karşı mücadele eder; bunlar için kaynak yaratıp halkın ihtiyaçları için mücadele eder. Neo- liberal sömürü sistemi yer altı ve yer üstü tüm zenginlikleri talan etti, sömürüyü derinleştirdi, işsizlik, yoksulluk, hastalık, doğa ve tarihi zenginlikleri tahrip eder ve her şeyi ranta dönüştürür. Halkçı ve demokratik belediyecilik, tüm bunlara karşı, üretim, dayanışma ve çözümleri geliştirir. Sadece yol, su gibi alt yapı sorunları değil, barınma, eğitim, sağlık, çevre ve doğa ile uyumlu sosyal faaliyetler örgütler ve çözer. Tüm bunları örgütlemek ve inşa etmek için işçi, emekçi, genç, kadın her toplumsal kesimden kitlelerin yönetime katılımını sağlar.

Bunun için halk meclisleri, yaşamsal önemdedir, yerel öz yönetimin en önemli halkasıdır. Mahalle, fabrika, iş yeri, gençlik, kadın gibi halk meclisleri üzerine inşa edilen kent meclisleri; sadece sorunların tartışıldığı değil, sorunların çözüm noktasını da ifade eder. Bunun üzerine inşa edilen yerel yönetim, demokratik ve halkçı nitelik kazanır.

DEVRİMCİ POLİTİK TUTUMUMUZ

Yerel seçimlerin kendine özgü dinamikleri vardır; bunu biliyoruz. Ancak yerel seçimler ile genel seçimler arasında da kopmaz bir bağ vardır; arada göreceli bir açı farkı vardır, bu fark bölgeye, toplumsal ve siyasal koşullara, adayın niteliği gibi unsurların bileşkesinin sonucu ortaya çıkmaktadır.

Her şeyden önce, rant, talan, yağmaya dayalı bir belediyecilik, tüm düzen partilerinin ortak paydasıdır. AKP, soygun ve talan mekanizmasına dönüşen belediyeciliği en pervasız, yoz ve kötü kullanan partidir. Her şey rant içindir ve tüm rant muslukları, giderek tek adama bağlanır. AKP elinde belediyeler, ülkenin tüm zenginliklerine çöken çetenin, büyük soygun ve talan düzenin içinde önemli bir yerde durur. Ama bu rant ve talana dayalı belediyecilik sadece AKP ye özgü değil, istisnalar hariç CHP ve diğer burjuva partilerinde ortak paydasıdır.

Bu temelde Rant ve talana dayalı, bunu temsil eden, örgütleyen, asıl işi de bu olan Düzen Partilerine Oy Yok!

Türkiye ve Kürdistan iki farklı ülke, iki farklı toplumsal ve siyasal iklime sahiptir.

Saray rejimi, Kürdistan da Dersim ve bazı küçük belediyeler hariç yüzlerce belediyeye kayyum atamıştır. Yani, halkın iradesi saray rejimi tarafından sömürgeciliğin en pervasız biçimiyle yok sayılmış, tüm kazanımlar tasfiye edilmiştir. Kürdistan da iki anlayış, iki güç yarışıyor, biri devlet ve AKP, diğeri Kürt halkı ve tüm ezilenler adına DEM parti. Ortası, ara yol yok.

Bu temelde, Kürdistan da, Dersim dahil her yerde DEM partiyi siyasal olarak destekliyoruz!

Türkiye de politik atmosfer daha farklı, bunun farkındayız. Türkiye de sadece DEM parti değil, İstanbul’un bazı semtlerinde, Gebze, Hatay gibi kentlerde özgün ilişki ve çelişkiler söz konusudur, TİP ve başka sol partiler, devrimci demokrat adaylar vardır.

O halde, rant ve talana dayalı belediyecilik karşısında, demokratik ve halkçı belediyecilik için, halk muhalefetinin önemli mevzisi için devrimci demokrat adayları destekliyoruz!

MART 2024

BARİKATTA DEVRİMCİ BİRLİK

COMMENTS

WORDPRESS: 0