SURİYE VE KÜRT SORUNU
8 Aralık 2024 günü, cihatçı güçlerin Şam’a girmesi ve Esat diktatörlüğünün devrilmesi bir dönemin kapandığı ve yeni bir dönemin başladığının işaretidir. Esat’ın ülkeyi terk etmesi, HTŞ somutunda İslamcı güçlerin iktidarı devir alması, sadece Suriye için yeni ve karmaşık bir sürecin başlangıcı değil, orta doğunun biriken sorunlarının yeniden biçim alması, kartların yeniden dağıtılması ve Kürt sorununun da yeni bir aşamaya taşındığı anlamına gelmektedir.
ÖNCE SURİYE; BİR ÖZET
Sınırları 1. Dünya savaşı sürecinde çizilen Suriye, iki bloklu dünyada, emperyalist- kapitalist blok ve sosyalist blok arasında, üçüncü bir yol olarak, Arap milliyetçiliğinin sadece Suriye’de değil, Mısır ve Irak’da da etkili olduğu bir dönemde önemli bir rol oynadı. Arap milliyetçiliği BASS rejiminde somut biçim aldı. Bu rejim, tekçi, üniter, anti- demokratik bir diktatörlük biçimde somutlaştı, içte demokrasiyi değil, diktatörlüğü kurumsallaştırdı, dışta ise, orta doğu’da başta ABD emperyalizmi olmak üzere, emperyalizmin işbirlikçi rejimlere ( Arabistan, Katar Şah dönemi İran, İsrail, Türkiye vb) karşı Sovyetler birliği desteği ile üçüncü bir yol siyaseti izledi. BASS, dinci değil, laik ancak katı bir diktatörlüğü inşa etti, orta doğu’nun en önemli iki ulusal sorununun biri olan Filistin sorununa destek verdi, emperyalizmin ileri karakolu olan İsrail’e karşı tavır aldı, hatta savaştı.
Ancak, reel sosyalizmin yıkılması, dünyada tüm dengeleri bozdu, bir tür “ara yol” siyaseti izleyen bu iktidarların ( Libya, Irak gibi) “demokrasi ve özgürlük” yalanlarıyla tasfiyesi, emperyalizm tarafından ön plana çıkarıldı. Önce Irak, sonra Libya bu karşı devrimlerden nasibini aldı, “Arap Baharı”yla Suriye de hedef tahtasına kondu.
Bu karmaşık süreçte, Kürt halkı öz gücüyle yeni adımlar attı, dünyaya Rojava devrimini hediye etti. Esat rejimi, Rusya ve İran’ın aktif desteğiyle ayakta kaldı, emperyalist güçler ve işbirlikçi Katar, Türkiye desteği ile tüm dünyada toplanan, silahlandırılan, eğitilip Şam iktidarı üzerine gönderilen cihatçı güçler püskürtüldü. Böylece BOP, Suriye’de kesintiye uğradı. Ancak bir dizi karmaşık süreç sonrası bu proje hızından hiçbir şey kaybetmedi, yine aynı güçler, emperyalist ve bölgesel işbirlikçi güçler tarafından sahneye kondu. Rusya, Ukrayna savaşı ile daha çok içe kapatırken, kendi sorunlarıyla boğuşurken, İsrail’in İran ve Hizbullah’a yönelik saldırı ve kıskaç hareketi, Rusya ve İran’ın Esat rejimine desteğini azalttı.
İşte böylesi bir süreçte, kısa sürede, 12 günde, ciddi hiçbir direnişle karşılaşmadan, İblit’ten çıkan cihatçı güçler, Şam’a ulaştı, Esat rejimi savaşmadan yıkıldı, yeni bir süreç başladı.
Şimdi her kafadan bir ses çıkıyor, iktidar yanlısı medya “halk devrimi” diyor, asparagas haberler ( Esat rejiminde hapishaneler gibi) yayınlıyor, bin bir spekülasyon yapılıyor, saray rejimi ön alıyor, yeni bir başarı öyküsü yazıyor ve bunu iç siyasete fatura diyor. Burjuva muhalefet şaşkın. Bu karmaşa içinde hem içte hem dışta saray rejimi yeni hamleler yapıyor.
Hemen ifade edelim, 8 Aralık 2024 Esat rejiminin yıkılması, tümden emperyalist senaryo ve uygulamanın bir sonucudur. Bu senaryo, ABD, İsrail, İngiltere’nin başrol oynadığı, Türkiye, Katar, hatta Mısırın rol oynadığı bir projenin sonucudur. Rusya’nın Ukrayna ile savaşı, İran’ın Hizbullah üzerinden güç kaybetmesi, tabi ki ve son derece de önemli olarak, Esat rejiminin yozlaşıp, başta ekonomik olmak üzere hiçbir sorunu çözmemesi, hızla yoksullaşan, katı bir diktatörlük altında nefes alamayan Suriye halkına hiçbir şey sunamaması, kitle temelinin zayıflaması önemli ana başlıklardır.
Yaşanan bir devrim, halk devrimi değil, sadece bir diktatörlüğün bir başka diktatörlükle el değiştirmesidir; karşı devrimci bir başkaldırı, Suriye’nin emperyalist-kapitalist pazara açılması, yeniden paylaşımıdır.
Emperyalist projenin önce Irak da Saddam rejiminin yıkılmasında, sonra benzer biçimde Libya`da Kaddafi’nin yıkılmasında Türkiye ve AKP iktidarı birinci derecede sorumluydu, bugün de benzer biçimde, hatta daha aktif biçimde, bizzat paramiliter güçleri eğitip iç savaşta aktif yer almasıyla sorumludur. Emperyalizmin işbirlikçisi saray rejimi, “neo Osmanlı” hayalleri peşinde, tam bir iki yüzlü siyaset ile bu süreçte yer almıştır.
KÜRT SORUNUNDA YENİ BİR DÖNEM
Kürt sorunu artık uluslararası bir sorundur.
Bu tespit yada çıkarım sadece bugün değil, uzun süreçtir doğrudur; ancak bugün, Suriye bağlamında yeni bir boyut kazanmıştır.
Oligarşi, bugün için daha somut bir biçimde ifade edersek saray rejimi, Kürt sorunu baskı ve inkarla çözmeye çalıştığı açıktır. Asıl eğilim budur, ancak bu eğilim tek değildir, zaman zaman, hem içte, hem de uluslararası ilişki ve dengelerde sıkıştığında “demokrasi, Kürt sorunu vardır” diyerek, hatta özellikle İmralı üzerinden sözde “çözüm” arayışı içinde olduğunu, bu taktiklere başvurduğunu biliyoruz. Örneğin, “Kasım 2013`te piyasaya sürülen böylesi bir taktik ( Barikat da, hem imralı tutanakları hem de Nevroz da Amed meydanında Öcalan’ın okunan mesajı üzerinden ele almış, eleştirel bir yaklaşım sunmuştuk, bu ana yaklaşım bugünde geçerlidir) yüz yıllık çözümsüzlüğü dayatan oligarşi için, Kürtler üzerine oynanan oyunun en kapsamlısıydı.” Bugün de benzer ama daha özgün taktiklerle Kürt sorunu “çözülmeye” çalışılıyor, daha doğrusu Kürt ulusu ve hakları, kazanımları yok sayılmaya çalışılıyor.
Saray rejimi meşruluğunu önemli ölçüde kaybetmiştir, 31 Mart seçimleri bu yönde güçlü veriler sunuyor. Ancak, tek hedefi iktidarını korumak, suçlarının hesabını vermemek üzerine yol almaya çalışan saray rejimi, tek ayak üzerinde yüzlerce oyun oynayarak yeni yeni hamleler de yapmaktadır.
Bu hamleleri birkaç başlıkta toplamak mümkündür.
Birincisi, burjuva muhalefeti, etkisiz hale getirmek, hatta bölmek, böylece kendine yeni alanlar yaratmak. CHP’,nin 31 Mart yerel seçimlerinde birinci parti olarak çıkması, saray rejimini panikletmiştir. Bir yandan “normalleşme” adı altında, diğer yanda orta doğudaki gelişmeleri ve özellikle İsrail’in işgalciliği eski ve dinsel bir söylemle güncellenip “iç cephe” adı altında sunması saray rejimine fırsat yaratmıştır. “İç cepheyi güçlendirme” adına CHP ve diğer burjuva partileri saray rejimi çizgisinde toplama girişimi taktiğine başvurulurken diğer yandan kayyum, belediyeler üzerindeki kuşatma ( kreşler, SSK borçları, gelirlerine el koyma, bazı gelir kaynaklarını iktidara bağlama gibi) ve yıpratma siyaseti (konser vb) tam da budur. Ne yazık ki, yönünü halka ve sokağa değil, saraya dönen CHP de bu oyunun bir parçası olmuş, saray rejiminin çizmiş olduğu sınırlar içinde patinaj yapmış, saray rejiminin nefes almasına destek olmuştur.
İkincisi ve daha önemlisi ise, yine sahte İsrail saldırısı senaryosuna bağlı olarak, “iç cephe” adı altında 1 Ekim`de Devlet Bahçeli’nin önce DEM parti sıralarında el sıkışması, sonra da İmralı çağrılarıyla başlayan yeni bir senaryonun devreye sokulmasıdır. Bu senaryoda MHP başrol oynamakta AKP geri planda kalmaktadır. İmralı kullanılmak istenmekte, hayali bir çözümle Kürt halkı oyalanmak istenmektedir. Bu havuç taktiğidir. Bir de bunun sopa taktiği vardır; bu taktik de yeni kayyumlar ve savaşın tüm Kürdistan’a yayılması ve Rojava devriminin boğulmasında ısrardır. İç içe iki taktik, hepsi saray rejiminin devamına bağlanıyor, Kürt ulusunun bedel ödeyerek elde ettiği tüm kazanımlar tasfiye edilmek isteniyor.
HAYAL Mİ GERÇEK Mİ?
Sahte reçeteleri, televizyon kanallarında sözde uzmanların açtığı papatya fallarını, liberal hayalleri bir yana bırakırsak, saray rejimi, iktidarını korumayı her şeyin önüne koysa da yüz yıllık bu devasa sorunu, Kürt ulusunun demokratik hakları sorununu çözebilir mi?
Bu sorunun açık ve net yanıtı, hayırdır!
Bunun birinci nedeni, Türk burjuvazisi, her şeyden önce iç dinamikle değil, dış dinamikle, baştan, doğuştan ırkçı ve şövenist bir çizgide gelişmiş, en önemli sermaye birikimi gayri müslim sermayeye el koyarak (sadece talan ve yağma değil, varlık vergisi gibi düzenlemelerle) ve dört parçaya bölünen Kürdistan’ın en büyük parçasını, ekonomik ve siyasal olarak ilhak edip sömürgeleştirmesiyle gerçekleştirmiştir.
Yüz yılı aşkın inkar, Kürt ulusunun demokratik haklarını şiddet ve imhayla bastırması tam da bundandır.
İkincisi, bu toplumsal zemin üzerinde biçim alan, burjuvazinin “yönetim kurumu” ve “şiddet mekanizması” olan devlet, önce Kemalist diktatörlük, 2. Dünya savaşı sonrası yeni sömürgecilik üzerinden sömürge tipi faşizm, 1980 sonrası ise yeni yeni süreç ve biçimler alarak bugün saray rejiminde ifadesini bulan açık faşizmin süreklileşmesine dönüşmesi, demokratik hiçbir sorunun çözülmediğinin ifadesidir. Sosyalist blokun etkisiyle bir “ara dönem” olan “sosyal devlet” budanmış, işçi sınıfı ve halkların tüm demokratik hakları yok sayılmış, işçi ve emekçiler, tüm ezilenler nefes alamaz olmuştur. Buradan demokrasi değil diktatörlük çıkar; siyasal gericilik eğilimi somutlaşmış bir devletten, değil Kürt sorununu çözmek, hak ve özgürlükler sorununu dahil demokratik sorunların tek birini bile çözmesini beklemek boş bir hayaldir.
Yaşanan süreçte budur. İşçinin ekmek ve iş sorunu ile çevre sorunu, kadın sorunu ve diğer sorunlar ( sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, barınma vb sorunlar) arasında kopmaz bir bağ vardır, tüm bu sorunların ana halkası da Kürt sorunudur. Kürt ulusunun demokratik talepleri karşılanmadan, bu sorun çözülmeden Türkiye halkı için burjuva anlamda da demokrasi bir hayaldir.
Kısaca yüz yılı aşkın TC tarihi, 22 yıllık AKP ve saray rejimi tarihi, demokrasiyi değil, diktatörlüğün, faşizmin kurumlaşması tarihidir, saray rejiminin, bu burjuva iktidarların demokrasi derdi yoktur, onlar halk düşmanı bir iktidarın sahipleri ve yürütücüleridirler.
Esenyurtta da Hakkari`de de demokrasi yok, tam tersine koyu bir diktatörlük, kurumsal faşizm var.
Bundan dolayı liberal hayallere değil, gerçeklere bakmak devrimci sosyalizmin ana, temel yaklaşımıdır.
BAZI SONUÇLAR
Suriye de Esat rejiminin düştüğü, Orta Doğu`da kartların yeniden dağıtıldığı bu günlerde, Orta Doğu halkları için yeni ve karmaşık bir dönemin başladığını söyleyebiliriz.
Bu noktada bazı çıkarımları yapmakta yarar vardır.
1) Bu süreçte emperyalizm ve onun ileri karakolu olan İsrail ön plana çıkmış, nüfus alanlarını genişletmiştir. Daha şimdiden ABD ve emperyalistlerin desteğini arkasına alan İsrail, sadece Gazze’yi yerle bir etmekle kalmamış, Golan tepelerini işgal etmiştir. Yeni bir nüfus alanı kavgası var, şimdilik Rusya ve İran geriledi, ABD, İngiltere ve diğer emperyalist güçler kısmi başarı kazandı. Bir başka ifade ile emperyalistler arası hegemonya savaşı derinleşti, ABD önderliğindeki emperyalist güçler bir adım öne geçti, Rusya ve İran geriledi.
Sadece doğal kaynaklar değil, yıkılan şehirlerin imarı başta olmak üzere, yeni kar kaynakları güncelleşecek, hegemonya savaşı sadece askeri ve siyasal değil, ekonomik alanda da sürecektir.
2) Bu arada Orta Doğu’nun çözülmeyen iki sorunundan biri olan Filistin sorunu büyük darbe aldı. Sadece işgal ve savaşla değil, işbirlikçi güçlerle de bu haklı dava darbe aldı. Orta Doğu`da anti- emperyalist iktidarlar tasfiye edilirken işbirlikçi iktidarların önü açılıyor. Bu durum Filistin sorununu gündemden düşürüyor, böyle bir eğilim ortaya çıkıyor.
Tam bu noktada, yani Filistin sorununda saray rejimi ikiyüzlü bir siyaset izliyor. Bir yandan, ihvancı Filistin güçlerine destek sunuyor, laik ve devrimci güçlere mesafe koyuyor, öte yandan İsrail ile gizli saklı ilişkiler yürütüyor. En son Suriye`de cihatçı güçlerin Esat rejimini devirmesi ise, ikiyüzlülüğün adeta resmini ortaya çıkarıyor. Şimdi, İsrail ve ABD ile kol kola Esat rejimin düşüşünü kutluyor, HTŞ yeni işbirlikçi güç ortak doğuyor
3) Suriye için yeni bir dönem başladı. Bu dönemin oldukça karmaşık ve kanlı olacağı açıktır. Emperyalizm, “demokrasi ve özgürlük” adına dün Irak ve Libya’da olduğu gibi bugün de Suriye`de kanlı bir dönemin altına imza atmaktadır. Yeni işbirlikçi HTŞ, Sünni İslam’a dayalı, emperyalizmin desteğiyle ortaya çıkan bir güçtür. Hem 1. Halep savaş döneminde ( Alevi halka saldırı, baş kesme pratikleri, tarihi eser ve kentlerin yıkım ve talanı gibi) hem de İblit pratiğinde, halklar mozaiği olan Suriye’ye dar gelir. Suriye`de sadece Sünni Araplar değil, Aleviler, Dürziler, Hristiyanlar, onlarca halk ve inanç sahipleri vardır. HTŞ, bunları kapsamaz, yeni çatışma ve katliamların önü açılır.
4) Bunun devamı olarak, zaten İslamcı gericilikten burjuva anlamda demokrasi de çıkmaz. Şeriatçı bir düzen hedefleridir, şeriat demokrasiyi içermez, tam tersine dışlar. Bundan dolayı, demokrasi arayışı içinde olan güçlerle birlik değil, ayrışma ve çatışma kaçınılmazdır. Afganistan’dan İran’a, Libya’dan Suudi Arabistan’a kadar, ister Şii, ister Sünni İslam’a dayansın demokrasiyi değil, siyasal gericiliği temsil ederler.
5) Ancak, bir de Rojava gerçeği vardır. Rojava, halkın özyönetimine dayanır, halk meclisleri üzerinden demokratik bir yönetimi ifade eder. Bu model, demokrasiyi temsil eder, HTŞ ve İblit örneği de şeriatçı diktatörlüğü ifade eder. Bugün Suriye de iki farklı model vardır. Bu durum, Suriye`de halklar için ince bir çizgiyi ifade eder. Halklar ve inançlar mozaiği olan Suriye halkı için şimdi bu ince çizgide yeni arayışlar gündemdedir. Tarihin yönü nereye akacaktır, bunu güçler savaşı belirleyecektir.
6) Tam bu noktada, Kürt ulusu için yeni imkan ve olasılıklar olduğu gibi yeni saldırı ve oyunlar gündemdedir. Sınırların yeniden çizildiği bu süreçlerde, Kürt ulusu için yeni bir statü zorunludur. Somut bir statü ve model Rojavadır. Artık Kürt ulusu için bundan daha aşağı bir statü kabul edilemez.
Ancak, başta Türkiye devleti, oligarşi olmak üzere, hem emperyalist hem de bölge gericiliği bu modelden rahatsız olup tasfiye edilmek istenmektedir. Bin bir güçlükle inşa edilen, hatta çok parçalı dünya düzeninde diplomasi dehlizlerinde boğulmak istenen Rojava, bugün, yeni bir saldırı ve işgalle karşı karşıyadır. Oligarşi, saray rejimi, tüm uluslararası ilişki ve diplomasinin önüne Kürt ulusunun kazanımlarını yok etmeyi koymuştur, bunun için veremeyeceği tavizler yoktur. Ülke topraklarında eğitip silahlandırdığı, her türlü imkanı seferber ettiği, paralı askerlere, paramiliter güçlere kucak açtığı, koruduğu, vekalet savaşında kullandığı bilinmektedir. Şimdi bu paramiliter güçler, bu kaos ve boşlukta Rojavanın üstüne sürülmekte, kazanımlar tasfiye edilmek istenmektedir.
Kürt sorunu artık uluslararası bir sorundur, Kürt halkını yeni saldırı, diplomatik oyunlar beklemektedir. Kürt yurtsever hareket de ciddi bir birikime sahiptir. Direnişte de, diplomaside de, bu kaotik süreçten çıkacak güçtedir.
7) Suriye deneyinin son yıllarına, Irak, Libya da olguğu gibi, tüm orta doğu’ya, hatta tüm dünyaya baktığımızda anti- emperyalizmi yeniden tanımlamak, bu temelde politik güçleri tasnif etmek zorunludur.
Anti- ABD, hatta anti- İsrail olmak ayrı, anti-emperyalist olmak ayrıdır. Sosyalizmin büyük geriye düşüş yaşadığı, artık emperyalist-kapitalist blok karşısında sosyalist bloğun olmadığı, dünyanın emperyalist güçler tarafından, çok parçalı, çok merkezli yeniden paylaşıldığı, bu temelde hegemonya savaşının yoğunlaştığı bir dönemde, devrimci ulusal savaşların zayıfladığı ve sosyalizmin desteğinin olmadığı bir dönemde, doğal olarak birçok karmaşa yaşanmaktadır.
Böylesi karmaşık ilişkiler içinde, güçler dengesinin yarattığı boşlukta, özgüce dayanarak, devrimci ulusal savaş şu ya da bu biçimde güç ya da iktidar olsa da, yaşaması eski dönemlerden farklı olarak daha da güçlüklerle karşı karşıyadır.
Tüm bunlara bağlı olarak, eğer sizin anti-kapitalist bir programınız yoksa, gerçek bir anti- emperyalizm programınız da olmaz; anti-emperyalizm, anti-kapitalist bir programa dayanırsa gerçek anlamını bulur.
BUGÜNÜ KAZANMAK İÇİN; DİRENMEK VE ÖRGÜTLENMEK
Hızlı, ağır, çok boyutlu gündemler birbirini izliyor. Bir yandan ülke içi, sınıf savaşımının almış olduğu boyut, buna bağlı çok yönlü çelişki ve çatışma, bir diğer yandan yakıcı ve ana gündemin biri olan Kürt ulusunun sorunları; tüm bunlar dünya ve orta doğunun karmaşık ilişkilerinden soyut olmadığı açıktır.
Tüm bunlara, irili ufaklı bir dizi sorun ve gündeme sırtımızı dönmek mümkün değildir; yani tüm bunlardan uzak, kendi dünyamızda devinmemiz söz konusu olamaz. Elbette, her sorunu çözemeyiz; çözüm, ancak örgütlü bir hareketle mümkündür, hatta ne kadar örgütlü olursan ol, her sorunu da doğası gereği çözemezsin. Bu doğrudur. Ancak başka bir doğru daha vardır; tüm bu sorunlar karşı sağlam bir bakışın, bu bakışa bağlı politik bir tutumun yoksa, bu politik tutum, şu yada bu biçimde halka ulaşıp maddi bir güce dönüşemiyorsa politik alanda var olamazsın. Demek ki, sorunlar ne kadar ağır olursa olsun, öz gücüne bağlı, politik bir tutum içinde olup bu tutumu adım adım halka ulaştırmak, burada örgütlenmek zorunludur. Demek ki, hayali değil, somut durumdan hareketle, basitten karmaşığa alçaktan yükseğe örgütlenmek, politikanın somut ve maddi güce dönüşmesi zorunludur.
Açık faşizmin, saray rejimi somutunda kuramsallaştığı bir süreçte, ağır gündemler içinde, kapsamlı ve çok yönlü saldırılar karşısında direnmek ve örgütlenmek yaşamsaldır. İşçi direnişine saldırı mı var, yanında olmak ve direnmek, emekçilerin her sorununa sahip çıkmak ve direnmek, madenlerin, ormanların talanına direnmek, kayyum saldırılarına karşı direnmek, Kürt halkının sorunlarına sahip çıkmak, kol kola direnmek; kısaca her alanda, her yerde direnmek ve örgütlenmek bugün zorunludur. Biz, yönünü, sınıfa, halka dönerek yürüyeceğiz; adım adım buzu kırıp yolu açacağız!
Bu temelde, işçi ve emekçilerin, tüm ezilenlerin sorunlarına sahip çıkmak, demokrasi savaşımında bu sorunlar etrafında işçi ve emekçileri, gençlik ve kadınları, kısaca halkı örgütlemek, örgütlenme ile mücadele arasındaki kopmaz bağı kurarak, tüm bunları halk devrimi programına bağlamak görevimizdir.
Bununla birlikte, başkasını ezen ulus özgür olamaz; Kürt ulusu özgür olmadan Türkiye halkı özgür olamaz. Kürt ulusunun tüm demokratik hakları meşrudur, sahip çıkmak, direnen Kürt halkının yanında olmak devrim ve demokrasi savaşımında zorunludur. Kendi burjuvazisinin işgalci, yayılmacı, sömürgeci politikalarına karşı cepheden tavır almayan sosyal Şovenizm ile zehirlenmekten kurtulamaz. Kaba ve ilkel bir anti emperyalizm söylemiyle, Kürt yurtsever hareket veya Rojava pratiğini mahkum eden bir mantığın altını biraz kazırsak, Kemalizm yada Kürt düşmanlığı çıkar.
Tüm bunlardan uzak, güncel ve stratejik sorunlara sahip çıkıp, devrimci duruşta ısrar edeceğiz.
Adımları sağlam basıp hızlanmalıyız!
BARİKATTA DEVRİMCİ BİRLİK
ARALIK 2024
COMMENTS