Tekel işçilerinin onurlu direnişi,
bugünlerde artık kritik bir aşamaya gelmiş durumda.
Aylardır dişini sıka sıka direniş çadırlarına
tahammül eden hükümetin direniş alanını boşaltmak
için verdiği süre Şubat sonunda doluyor. İki ayı
aşkın süredir Ankara'nın göbeğinde bütün baskılara
ve zulme karşı direnen Tekel işçileri, şimdi artık
daha fazla dayanışmayı ve desteği istiyor.
Öte yandan direnişin Türk-İş yönetimi ve aslında
bütün diğer sendikalar açısından taşınamaz bir
yük haline geldiği ve bir biçimde bu işin içinden
sıyrılmayı tasarladıkları da görülüyor. Tekel
direnişi bu bakımdan tabanın zorlayıcılığı konusunda
daha önce 1990'da Zonguldak'ta yaşanan duruma
benzer bir tabloyu açığa çıkardı. O süreçte olduğu
gibi, şimdi de direnişe neden olan durumun sertliği
ve yakıcılığı herkesi zorladı, zorluyor. Daha
açıkçasını söylemek gerekirse sendikal yönetimler,
konunun aşırı sertliği nedeniyle şimdiye dek bir
çıkış (ya da kaçış) yolu bulamamanın sıkıntısını
yaşadılar, yaşıyorlar. "Kimseye bir zarar
vermeyen", dolayısıyla hayatı da fazla etkilemeyen
"genel grev"lerle durumu kurtarmaya
çalışıyorlar ama o bile yetmiyor. Emekçi kitlelerin
direnişe olan sempatileri ise tartışmasız biçimde
ortada. Direnişe destek vermek için her gün eylem
alanına gelen binlerce emekçinin yanında, son
derece berbat organizasyonlara rağmen bütün illerden
Ankara seferlerine katılan on binlerce işçi, emekçi,
öğrenci, bunu net biçimde ortaya koydular, koyuyorlar.
Doğru dürüst otobüs bile tutulmadığı, sendikalar
"dostlar alışverişte görsün" gevşekliği
ile davrandıkları halde insanlar her çağrıda Ankara'nın
yolunu tutuyorlar, yürekleriyle, bütün ruhlarıyla
Tekel işçilerine katkı sunmaya çalışıyorlar.
Bugün işler artık zorlu bir dönemeçtedir. Artık
daha fazla destek ve işler nereye varırsa varsın
en azından onların kaderini paylaşmak kesin bir
zorunluluktur. Direnişin bugünkü noktasında Tekel
işçileri, tek tek nasıl insanlar olduklarından,
hatta tek tek siyasi düşüncelerinden de bağımsız
olarak neoliberalizme karşı duruşun ön cephesinde
duruyorlar ve direniyorlar.
Tekel işçisi, hepimiz için, hepimizin ruhuyla
orada direniyor. Ankara herkesi, hepimizi, bütün
emekçileri ve devrimcileri bekliyor.
Bugün emekçilerin birliğinin bir kez daha gösterilmesi
gereken gündür.
Bugün Dursunbey madencilerinin acısının öfkeye
dönüştürülmesi gereken gündür.
Egemenlerin kirli çekişme ve tepişmelerinin sahnesi
olan Ankara, hayatın gerçek sahipleri, oyunun
gerçek aktörleri ile değişiyor, güzelleşiyor.
Bu güzelliğe kendi varlığımızı katmak onurdur.
Bu gerçek, çadırlar yıkılsa da, Tekel işçisi Ankara'dan
sökülüp atılsa da değişmeyecektir. Bu noktadan
sonra artık Tekel işçisi yense de yenilse de emekçilerin
kalbinde yerini almış, tarihin sayfalarına eklenmiştir.
Yaşasın Tekel İşçilerinin Direnişi.
Yaşasın Emekçilerin Birliği
24 Şubat 2010
|