Son aylarda
artan gerilla eylemleri ve tartışmalara yol açan
Aktütün skandalından sonra, tam da bugünlerde
Abdullah Öcalan'a yapılan saldırı Kürt halkının
tepkilerini bir kez daha açığa çıkardı.
Gerçekten de, tam devletin üst katlarında "Yeni
Terörle Mücadele" paketi tartışılır ve özel
timler sistematik biçimde Kürt illerine kaydırılırken
önce İmralı'daki personelin tümden değiştirilmesi
ve ardından şimdiye kadar pek yapılmayan bir şeyin
yapılarak Öcalan'a fiziki bir yönelim gösterilmesi
elbette anlamlıdır. İmralı gibi tümüyle kontrol
altında olan ve tek tek askerlerin, görevlilerin
bireysel davranamayacağı bir mekanda bu tür bir
davranışın ortaya konulmasının anlamı açıktır.
Bu davranışı koyanlar, halkın bu konuda ne kadar
hassas olduğunu bilmektedirler ve zaten bunun
üzerine oynamakta, kendi başarısızlıklarını bir
dizi kıyımla örtmek istemektedirler.
Kıyım, inkar, imha ve sürekli yeni tedbirler,
sürekli baskı yasaları, sürekli bombalamalar,
bunlar yetmediğinde her şey yine yeni baştan…
85 yıllık macera devam ediyor.
Gerçekten de Kürt halkının bu konudaki tepkisi
serttir. Günlerdir her yanda yapılan gösteriler,
mitingler bunun kanıtıdır. Özellikle Başbakan'ın
geldiği saatlerde Diyarbakır sokaklarının görüntüsü
bunu çok açıkça göstermiştir. Erdoğan, bu kez
kelimenin gerçek anlamıyla "yabancı"
topraklara ayak basmış ve Diyarbakır halkından
hak ettiği karşılığı görmüştür.
Gösteriler halen sürmektedir ve bu arada aylardır
bölgeye yerleştirilen özel timciler ve kontrgerilla
da faaliyet halindedir. Doğrudan kitlelerin üzerine
ateş açılmakta, insanlar öldürülmekte, kentlerin
hayatı cehenneme çevrilmektedir. Eylemlerde bir
şehit veren Doğubeyazıt ilçesinin görüntüleri
bunun bir kanıtıdır. Kentte kurşunlanmamış tek
bir ev ve işyeri yoktur. Yıllar öncesinde Lice'yi
yerle bir edenler, şimdi aynı şeyleri tekrarlamaya
başlıyorlar. Önümüzdeki süreçte yine kayıpların
ve kirli operasyonların ağırlık kazanması şaşırtıcı
olmayacaktır.
Ancak artık düzen temsilcilerinin ve bazı köşe
yazarlarının da kabullendiği gerçek, aradan geçen
25 yıla karşın Kürt ulusunun yurtsever bilincinin
kırılamadığı, bütün ölümlere ve kıyımlara karşın
Kürtlerin sokağa (ve dağlara) çıkma azminin yok
edilemediğidir. Gelinen nokta bu anlamda tam bir
çıkmaz noktasıdır.
Bu çıkmaza bulunan çözüm ise dünkünden hiç farklı
değildir: İnkar ve imha…
Bu noktada, oligarşinin temsilcilerinin bir "akıl
yolu" bulacakları beklentisi safçadır, akıllıca
değildir. Kürt halkı bunu derinden sezmekte ve
bütün davranışlarıyla ortaya koymaktadır. Bu tutumun
öncüsü olan Diyarbakır'ın tablosu ortadadır.
İnkar ve imha siyaseti bir kez daha kaybediyor,
kaybedecek.
Biz, Kürt ulusunun bütün baskılara karşın ortaya
koyduğu direnişin tartışmasız biçimde güçleneceğini,
provokasyonların ve katliamların halkın direnişini
bastıramayacağını biliyoruz.
Halk Kültür Merkezleri, dün olduğu gibi bugün
de Kürt ulusunun kendi kaderini belirleme hakkını
tartışmasız biçimde savunmakta ve direnen Kürt
halkını desteklemektedir. Kürt halkının özgürlük
isteği ve mücadelesi bu coğrafyadaki genel özgürlük
savaşının en önemli parçasıdır.
Katliamcılara ve inkarcılara karşı mücadeleyi
yükseltmek bugün ortak bir görevdir.
Yaşasın Kürt Ulusunun Kendi Kaderini Tayin Etme
Mücadelesi
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm
21 Ekim 2008
Halk Kültür Merkezleri
|