Tekel işçilerinin Ankara'daki direnişi
neredeyse bir aya yakın süredir devam ediyor.
Yağmur, çamur, soğuk, polis copu ve gaz… Hiçbiri
onları ekmek mücadelelerinden vazgeçiremiyor.
Her gün "icat ettikleri" yeni direniş
ve eylem biçimleriyle Ankara'yı ve zaman zaman
İstanbul'u sarsıyorlar. Tarihin en pişkin ve halk
düşmanı hükümetlerinden biri olan AKP iktidarı
ise Tekel işçisini "beleşçi" olarak
suçlayıp halk kitlelerinin direnişe olan sempatisini
azaltmaya çalışıyor. AKP neoliberalizmin en iğrenç
yalanı olan "kamu kurumlarında tembellik
var" yalanına sarılıyor ama artık o da genel
kamuoyunu ikna etmeye yetmiyor. Hükümetin "onlara
verdiğimiz bu ücrete dışarıda çalışacak çok insan
var" gibi sözleri de daha fazla öfke yaratıyor.
Önceleri belki iktidar çevreleri ve genel olarak
kamuoyu, bu işin birkaç günlük bir gösteriyle
sonuçlanacağını ummuştu. Ama durum umulduğu gibi
olmadı ve Tekel işçisi, bütün bu tahminleri boşa
çıkararak direnişini sürdürdü. Her gün gelen saldırılar,
gözaltılar, vb. Tekel işçisini yıldıramadı.
Kuşkusuz bu, kendiliğinden bir direniş ve Tekel
işçisi her ne öğreniyorsa, bu direniş içinde,
sokakta öğreniyor. Canı yanıyor ve canı yandığı
için de sokağa çıkıyor, sokakta devlet ve mücadele
dersleri alıyor. Büyük olasılıkla bizzat kendileri
daha geçen yıl AKP'ye oy vermiş olan insanlar,
şimdi işçi sınıfının dostları ve düşmanları konusunda
deneyimler yaşıyorlar. İşçi sınıfının normal zamanlarda
çok aktif olmayan bölüklerinin canı yandığında
sokağa çıkmasını bir eleştiri konusu yapmak ise
tipik bir aydın ukalalığıdır. İşçi sınıfı, bugünkü
geri koşullarda elbette "canı yandığı"
zaman harekete geçiyor ve elbette kendini korumak
için can havliyle davranıyor; bunda şaşılacak
bir şey olmasa gerektir.
Asıl mesele, daha doğrusu Tekel direnişinden öğrenilmesi
gereken asıl ders, ısrar ve kararlılığın yanında
yaratıcı eylem biçimleridir. Klasik yürüyüş-basın
açıklaması formatını aşan bir hareket olarak Tekel
direnişi, haftalardır ısrarla düzeni zorlayacak
eylemleri deniyor; sorunu canlı tutuyor, baskıyı
boşa çıkarıyor. Kimi zaman köprü işgali, kimi
zaman kefen eylemi, kimi zaman fiili yürüyüşler,
vb. vb… Tekel işçisi her yolu deniyor, her biçimi
kullanıyor. Tek-Gıda İş Genel Başkanı Mustafa
Türkel'in açıklamasına göre 10 bin 853 Tekel işçisinin
tamamının oy kullandığı referandumda 9 bin 628
kişi mücadeleye devam derken, sadece 55 ret oyu
çıkmış olması hiç küçümsenemeyecek bir iradedir.
Sonuç itibarıyla buradan bir yenilgi ya da zafer
çıkması/çıkmaması ayrı bir sorundur. 15-16 Haziran
ya da DGM boykotu gibi hükümeti geri adım atmaya
zorlayan bir başarı mümkündür ya da değildir;
bu işçilerin haftalardır gösterdiği büyük kararlılığı
gölgelemiyor. Elbette bu tür başarılar için bütün
diğer sendikaların aktif desteği ve genel grev
gibi yollarla sürece müdahalesi gerekiyor; ki
bugün itibarıyla Cuma günleri yapılan baştan savma
genel eylem dışında bir ciddi girişim ortalıkta
görünmüyor.
Oysa canla başla direnen Tekel işçisi bundan çok
fazlasını hak ediyor, bundan çok daha fazlasına
ihtiyacı var. Ayrıca bu eylemle birlikte Türkiye
işçi sınıfı hareketi büyük bir şansı da kaçırmış
oluyor ya da kaçırmış olacaktır. Bu tür büyük
bir direniş odağına verilecek çok sağlam ve güçlü
bir desteğin sonucunda hükümetin bir kez geri
adım attırılması, genel olarak neoliberal saldırıya
karşı çok güçlü bir direniş kazanımı olacaktır.
Bugün, işte tam da bunu kavrama ve Tekel işçisine
elden gelen bütün desteğin verilmesi zamanıdır.
Bu desteğin hakkıyla verilmesi halinde kazanım
mutlak olacaktır; ki olmasa bile geriye kalan
büyük bir dayanışma deneyimi olacaktır.
KESK, DİSK, TMMOB ve TTB'nin desteği bu anlamda
önemlidir ama yeterli görünmemektedir.
Bugünün görevi, Tekel işçisinin yanında olmaktır.
Basit ve yalın görev budur. Tekel işçisi de bunu
fazlasıyla hak ediyor.
|