ÇEAŞ VE KEPEZ'DE Gelinen
Durum, Son Yirmi Yıllık Enerji Politikalarının
İflasının Belgelenmesidir!
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
bugün Çukurova Elektrik ve Kepez Elektrik arasında
imzalanan imtiyaz sözleşmelerinin iptal edildiğini
ve işletilen tesislere de el konulduğunu açıkladı.
Bu açıklamayla on yıldan beri süren ve Elektrik
Mühendisleri Odası (EMO)'nın da başından beri
üzerine gittiği bir kamu yağması ve hukuksuzluk
süreci son aşamaya gelmiş oldu.
ÇEAŞ Nasıl Heba Edildi?
Çukurova Elektrik A.Ş. (ÇEAŞ) Seyhan
Barajı üzerinde tesis edilen Seyhan Hidroelektrik
Santralı'nı işletmek üzere kurulmuş, şirkete 1953
yılında kuruluş amacına uygun olarak, tamamıyla
devlet tekelinde olan elektrik üretim, iletim,
dağıtım ve ticareti konusunda yapılan İmtiyaz
Sözleşmesi ile Çukurova Bölgesinde İmtiyaz Hakkı
verilmiştir.
ÇEAŞ başlangıcından beri gerçek anlamda halka
açık bir anonim şirkettir. En büyük pay sahibi
olan kamu kurumlarının (başlangıçta Etibank, daha
sonra TEDAŞ) yanında özel bankalar, bölgedeki
özel sanayi kuruluşları, büyük-küçük çiftçiler,
özel emekli ve tasarruf sandıkları şirketin sermayesine
katılmış, şu ya da bu ölçüde yönetiminde herkes
temsil edilmiş, şirketin sağladığı gelirden ve
yarattığı refahtan pay almışlardır.
Şirketin kuruluş amacında ve ruhunda
yer alan ortaklık yapısı uzun yıllar değiştirilmeden
kalmıştır. Buna göre %51'i Etibank'ın (daha sonra
TEK) %49'u ise sayılan diğer kuruluşlarındır.
Üç gruba ayrılan paylardan A grubu (Kurucu hisseler)
3 yönetim kurulu, 1 denetim kurulu üyesi, B grubu
(TEK) 3 yönetim kurulu 1 denetim kurulu üyesi,
C grubu (diğer ortaklar) 3 yönetim 1 denetim kurulu
üyesi seçme hakkına sahiptirler. Şirketin karlı
bir kuruluş olması ve yarı kamu kurumu olma özelliği,
siyasilerin ve büyük sermaye gruplarının her zaman
iştahını kabartmış, özellikle 12 Eylül sonrasında
siyasi partilerin paylaşamadıkları bir kurum haline
gelmiş, o zamana kadar oldukça sağlıklı işleyen
bu kısmi demokratik yapı bilerek bozulmuştur.
Başlangıçta %51 olan kamu payı,
sermaye artırımı sırasında rüçhan hakkı kullandırılmayarak
%26'lara düşürülmüş, bu payların bir kısmı da
1980'li yılların sonunda Özelleştirme İdaresi
(önceleri Toplu Konut İdaresi) vasıtasıyla satılarak
%11-12 civarına düşürülmüştür. Siyasi çekişmelerden
ve paylaşma kavgalarından dolayı üç yönetim kurulu
ve bir denetim kurulu üyesi ile temsil edilme
kabiliyeti olan bu B grubu hisseler, 1993 yılında
84 milyon dolara Uzan ailesine, Rumeli Grubu'na
satılmıştır. Rumeli Grubu, o zamanlarda büyük
gürültüler kopararak satın aldıkları bu %11-12
oranındaki hisse ile ÇEAŞ'ı tamamen ele geçirmişlerdir.
Satın alanların gerçekte ne satın
aldıklarını, satanların da gerçekte ne sattıklarını
tam bilmedikleri bir alışverişten sonra, bugün
sistem arayışları içinde kıvranan elektrik üretimi
iletimi ve dağıtımı için engin bir deney laboratuvarı
ve eksiksiz bir model olabilecek şirket, heba
edilmiştir.
Rumeli Holding'in ÇEAŞ'ta Yaptıkları
Birkaç aylık bocalama ve alışma
devresinden sonra Rumeli Grubu, şirketin nakit
yaratma ve sıcak para imkanlarını fark etmiş ve
şirketin içini boşaltma yollarını aramaya başlamıştır.
Burada hemen birkaç soru akla gelebilir. Şirket
grubun kontrolünde olduğuna göre, diledikleri
operasyonu yapmak da çoğunluk hisselerini kontrol
edenlere ait değil midir? Sıcak para imkanlarından
sürekli yararlanmak varken neden içini boşaltmak
yolu seçilmektedir? Bunun en önemli nedeni ÇEAŞ'ın
bir imtiyaz şirketi olması, kendine ait gayri
menkul ve menkul mal edinememesi (bütün gayri
menkulleri Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
adına tapuludur) imtiyaz hakkının sona ermesi
ile bütün mal varlığını bedelsiz olarak kamuya
devredecek olmasıdır. Bu bakımdan, ÇEAŞ'ın içini
boşaltma operasyonu, yalnızca küçük tasarrufçuların
paylarını gasp etmek anlamına gelmemektedir, kamunun
ve devletin malları gasp edilmiş, yağmalanmış
ve vergi kaçırılmıştır.
Başlangıçta alınan imtiyaz hakkı 2003 yılında,
3096 sayılı kanunla sağlanmış gibi görünen 70
yıllık imtiyaz hakkı ise 2058 yılında sona erecekti.
Kanunla ve İmtiyaz Sözleşmesi ile belirlenmiş
görevler ve koşullar yerine getirilmediği taktirde
İmtiyaz Hakkı ve dolayısı ile Şirketin fiziki
varlığı Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığınca
her an sona erdirilebilirdi. Bu tehlikeyi bilen
ve kanuni görevlerini getirmeyi de hiçbir zaman
düşünmeyen grup, kelimenin tam anlamıyla şirketin
içini boşaltmıştır.
Bu hedefe uygun olarak, öncelikle
var olan kurumsal yapının bozulması, kuralların
işlemez hale getirilmesi, personelin ve bölge
halkının şirkete sahiplenme duygusunun yok edilmesi,
üst ve orta kademe yöneticilerinin tasfiye edilmesi,
yerli ve yabancı kurum ve kuruluşlar ile ilişkilerin
soğutularak ilişkilerin kesilmesi, bilgi alışverişinin
mümkün olan en alt seviyeye indirilmesi, personel
sirkülasyon hızının artırılarak şirketin geçmişinin
unutturulması gerekmekteydi. Ortamın olgunlaşması
ile birlikte, nitelikli personel kıyılarak tecrübesiz
insanlar terfi ettirilmiş, çarkların tamamına
yakını durdurulmuş, ülke nüfusunun ve coğrafyanın
%10'una 1500 kişi ile hizmet veren dev kuruluş,
ilk üç yılda 800 kişinin altına, 1995 yılında
yaşanan ara dönem bahanesi ile de 500 kişinin
altına indirilmiştir. Şirket İstanbul'dan ve tek
elden faks ve telefon ile yönetilmeye başlanmış,
yönetim kurulu üyelerine ve genel müdürlüğe pratikte
hiçbir yetki bırakılmamış, alınan çoğu kararlardan
genel müdür ve yardımcılarının dahi haberi olmamış.
Kısmen hantal yapısına rağmen 5
yıl gibi kısa bir sürede dünya çapında örnek gösterilen
Sır Barajı ve HES projesini gerçekleştirerek şirketi
maddi ve manevi olarak iki katına çıkaran ve ardından
Berke Barajı ve HES projesi tamamlandığında ÇEAŞ'ı
bir kez daha ikiye katlayacak bütün tedbirleri
alan organizasyon, sistemli ve bilinçli bir şekilde
yok edilmiştir.
Berke Hidroelektrik Projesi ve
Gerçekler
Bugün Rumeli grubunun televizyonlarında
boy boy görüntüleri yayınlanan ve özkaynakları
ile yaptıklarını iddia ederek övündükleri Berke
Barajı ve Hidroelektrik Santralı Projesi 510 MW
gücünde ve yılda yaklaşık 3.672.000.000 kWh (şu
anki Çukurova Elektrik üretiminin 1.5 katı, bölge
tüketiminin de % 30'u) elektrik üretecek, yıllık
geliri 200-250 milyon dolar olacak bölgenin en
verimli projesiydi.
Proje'ye Rumeli grubundan çok önce ve Sır Projesinin
bitirilmesinden hemen sonra başlanmış, şantiye
tesisleri, yolları, tünelleri, köprüleri beton
ve agrega tesisleri süratle tamamlanarak, bütün
uluslar arası sözleşmeleri yapılarak fizibilitesinde
600 milyon dolar olan maliyeti 500 milyon doların
altına düşürülmüş, 1992 yılında Dünya Bankası'ndan
270 milyon dolar kredi temin edilerek fiilen başlanmıştır.
Finansmanı, 270 milyon doları dünya bankası 30
milyon doları da imalatçı kredisi olmak üzere
toplam 300 milyon doları kredi ve 200 milyon doları
da özkaynak olarak planlanmıştır. 1997 yılının
ilk yarısında bitirilecek olan bu proje, Rumeli
grubunun Çukurova Elektrik A.Ş.'nin içini boşaltma
faaliyetlerinde emme-basma tulumba gibi çalıştırılmak
üzere yeniden organize edilmiştir.
150 MVA'lık Mersin Termik Santrali
bölgeye doğalgaz geldiğinde 375 MVA'lık Doğalgaz
Yakıtlı termik santrale dönüştürüleceği gerekçesiyle
kapatılmıştır. Ancak, ÇEAŞ ile ETKB arasındaki
sözleşme gereği yapılmayan sürede;üretilmesi gereken
enerji miktarının iki katı üretim tazminatı ödemek
zorunda olduğu halde bu güne kadar ETKB'ye herhangi
bir ödeme yapmamıştır.
Bugünkü sona götüren süreç nasıl
başladı?
1998 yılında, TEDAŞ Adana EDM çalışanı,
EMO üyesi ve 18 Ekim 2002 tarihinde kaçak elektrik
kullanan fabrikatörlere karşı mücadele ettiği
için kiralık katillerce öldürülen HASAN BALIKÇI
adına, TEDAŞ ile ÇEAŞ arasında imzalanan İşletme
Hakkı Devir Sözleşmesi ve ETKB ile ÇEAŞ arasında
imzalanan Görev Verme Sözleşmesi'nin iptali ve
dava sonuna kadar yürütmenin durdurulması istemiyle,
Danıştay'da dava açılmıştır.
Davanın görülmekte olduğu Danıştay 10. Dairesi
davayı şekli bir inceleme yaparak, usule aykırılık
görmediği için reddetmişti. Karar temyiz edilmiş,
temyiz üzerine Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu
dosyada mevcut raporları, özellikle SPK tarafından
hazırlanmış 2000 tarihli raporu dikkate alarak
şirketin çok sayıda usulsüzlükleri olduğunu, bu
usulsüzlükler karşısında şirketin kamu hizmeti
görmesinde kamu yararı bulunmadığı, dolayısıyla
açılan davanın kabulüyle sözleşmenin iptali gerekirken
davanın reddinin hukuka aykırı olduğunu söyleyerek
10. Daire kararını kaldırdı.
Sonrasında karar düzeltme istemi
üzerine, Dava Daireleri Genel Kurulu tekrar bu
kez 3984 sayılı RTÜK yasasına muhalefet olup olmadığının
da incelenmesi gerekçesini ortaya koydu. Danıştay,
bu şirketin usulsüzlüklerini AKTAŞ'ta olduğu gibi
tespit ve hüküm altına almıştır.
Kepez'de de aynı senaryo
1956 yılında 9410 sayılı imtiyaz
sözleşmesiyle Antalya ve civarında Kepez Elektrik
A.Ş. yetkili kılınmıştır. Kepez kuruluşundan itibaren
1993 yılına kadar önemli işlevler yerine getirmiş
ve Antalya bölgesinin ihtiyacını sorunsuz bir
şekilde karşılamıştır. ÇEAŞ'ta olanlar Kepez'de
de yaşanmış, 1993 yılında hisselerinin Uzanlar'ın
eline geçmesiyle birlikte şirket inişe geçmiştir.
Kepez yetkili kılındığı 1993 yılından beri ciddi
anlamda hiçbir yatırım yapmamıştır. 1993 yılında
286 olan toplam personel, 1998 başında 191'e düşmüştür.
Son derece nitelikli ve tecrübeli personel gerektiren
bir sektör olmasına karşın hızlı personel sirkülasyonunun
yaşanmış olması bölgedeki ihtiyaçların karşılanamamasına
ve sık sık arızaların meydana gelmesine neden
olmaktaydı.
Hüseyin Korkan Korkmaz ve İsmail
Gündüz tarafından, 3096 sayılı Yasa uyarınca Antalya
ili ve Burdur ilinin üç köyünde elektrik üretim,
iletim, dağıtım ve ticareti yapma görevinin Kepez
Elektrik A.Ş.'ne verilmesine ilişkin 7.10.1988
ve 88/13344 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile
yine şirket ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
arasında aktedilen 9.3.1998. tarihli imtiyaz sözleşmesi
hakkında Danıştay'da dava açılmıştır.
Yirmi yıldan beri aynı politika!
Elektrik Mühendisleri Odası yirmi
yıldan beri, Türkiye'de yürütülen enerji politikalarının
yanlışlığını, bu uygulamaların ülkemizi batağa
sokacağını, dışa bağımlı hale getireceğini, kamu
kaynaklarının yağmalanacağını ve elektrik fiyatlarının
fahiş hale geleceğini söylemiştir. Ancak yurtdışından
ve uluslararası sermaye kuruluşlarından gelen
ses dışında kulaklarını herşeye tıkayan gelmiş
geçmiş hükümetler, EMO'yu duymamayı tercih etmiştir.
AKTAŞ, Beyaz Enerji operasyonu, doğalgaz rezaleti,
Enerji bakanı Hilmi Güler'in ülkenin enerji alanında
soyulduğuna ilişkin demeçleri, şimdi de ÇEAŞ ve
Kepez EMO'nun hiç de yabancısı olmadığı sorunlardır.
Biz haklı çıkmaktan bıktık ama ülkeyi soymaya
kararlı olanlar cesaretlerinden bir şey kaybetmediler.
ÇEAŞ ve KEPEZ bundan sonra
kamu işletmesi olarak kalmalı ve öyle yönetilmelidirler.
Ülkemizin enerji alanını tam bir batak haline
gelen politikalar bir an önce terkedilmeli, enerji
alanı yeniden tam anlamıyla kamuya devredilmelidir.
Bugün yapılmaya çalışılan düzeltmeler, politikalar
köklü bir biçimde değişmediği sürece işe yaramayacaktır.
Hükümet sonucu değil, bu sonucu yaratan nedeni
tartışmadan enerji alanında çözüm üretemeyecektir.
|