Madenlerdeki
"iş kazaları"(!) giderek katliama dönüşürken
patronların ve hükümetin yüzsüzlüğü de devam ediyor...
Üstelik bu kez gerçekleşen katliam artık üstü
hiçbir biçimde örtülemeyecek bir rezalet olarak
ortada duruyor. Balıkesir'in Dursunbey ilçesinde
13 emekçiyi toprağa gömen grizu patlaması, ne
rastlantı, ne de anlık bir ihmalin sonucu. Şentaş
Madencilik Şirketi bu konuda ağır sabıkalara sahip.
Aynı şirket 2006'da da üç kuruşluk önlemleri almadığı
için 17 işçinin kanına girmiş ve bu olayda da
şirketin hatası örtbas edilmişti. Hepsi bu kadar
da değil, aradan geçen yıllar boyunca aynı madende
ölümlü yaralanmalı başka kazaların da olduğu ve
baskı ya da parayla bu olayların basına yansımasının
önlendiği belirtiliyor. Örneğin yine aynı maden
ocağında 2009 yılında, grizu riskine uygun olmayan
elektrik kablolarının kullanılması nedeniyle 11
işçi yanmıştı.
Ama bu kez durum artık gizlenemeyecek kadar açık!
Türkiye'deki maden patronları kan içiyor, gözyaşıyla
besleniyor!
Devlet kurumları ise "cenaze levazımatçısı"
olarak hizmet ediyor!
Ölenlerin ailelerine sabır, öldürene "işinde
başarılar" dilemek hükümetin temel politikası
haline gelmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer'in
söyledikleri bunun en açık kanıtıdır... "Madeni
yakın zamanda denetimden geçirdik" diyor
Dinçer. 2006 sabıkasından sonra durumu incelediklerini,
hava girişlerinin olduğu kısımlardaki motorların
anti grizulu olmadığının görülmesi üzerine yönetimi
"ikaz ettiklerini" söylüyor. Aynen dedikleri
şöyle: "Madeni kapatmayı gerektirecek durum
yoktu. Bu motorlar, içeriye hava pompalıyor. Üretimin
yapıldığı yerden uzaktalar. Madendeki diğer teknik
unsurlar uygundu."
"Teknik şartlar uygun"muş!
Yani Takdir-i İlahi!
Maden patronları kanla besleniyor; hükümet elinde
süngerle kan izlerini temizlemeye çalışıyor. İşbölümü
aynen böyle!
Daha birkaç ay önce Bursa'da 19 emekçinin canını
alan Kemalpaşa katliamı hafızamızdan silinmedi.
O zaman da Bükköy Madencilik'in patronu Nurullah
Ercan olaydan bir hafta sonra zahmet edip şöyle
bir savcılığa uğramış, sonra da işine gücüne,
yani cinayetlerine devam etmek üzere ortalığa
salınmıştı.
Yalnızca madenler mi?
Bursa'da yanarak öldürülen 7 kadın tekstil işçisi,
Davutpaşa'daki patlamada ölen 21 işçi, tersanelerde
uzanıp giden işçi cesetleri, kapısız yük arabasıyla
taşındıkları için selde boğularak ölen 8 kadın
işçi, kot taşlama fabrikalarında her gün eriyen,
ciğerleri kum doldurularak ölen işçiler...
Saymakla bitmiyor; saydıkça içimiz acıyla ve öfkeyle
doluyor!
Peki bütün bunların karşılığı ne?
Hiç!
Kocaman bir hiç!
13 insanı katletmenin, 13 aileyi darmadağın etmenin
hukuktaki karşılığı ne?
Kocaman bir hiç!
Adliyenin bir kapısından girip öbüründen çıkıyorlar!
İşte olan budur?
Ankara'daki direniş çadırlarının "görüntü
kirliliği" yarattığını söyleyip saldırıya
hazırlanan hükümet, Balıkesir'deki kan selini
umursamıyor bile. Bırakın katil patronları cezalandırmayı,
maden kapatmayı bile düşünmüyor. Yüzsüzlük bu
kadar açık, uşaklık bu kadar net!
Artık öğreniyoruz, öğrenmek zorundayız: İşçi sınıfının,
emekçilerin, yoksulların bugünkü düzenden, bu
devletten bekleyebilecekleri bir şey yok. Ne adalet,
ne hukuk!
Artık öğreniyoruz, öğrenmek zorundayız: Kendi
yumruklarımızdan başka güvenebileceğimiz hiçbir
şey yok!
Biz bedel ödeyenler, bedel ödetmesini öğreneceğiz;
başka çaresi yok.
Biz acı çekenler, öfkemizi sokaklara dökeceğiz;
başka yolu yok.
Biz kanı akıtılanlar, katillerimizi kan denizinde
boğacağız, başka çıkış yok.
Öğrendik, öğreniyoruz, öğreneceğiz, devlet sınıf
devleti, hukuk sınıf hukukudur.
Öğrendik, öğreniyoruz, öğreneceğiz, bizim de bir
hukukumuz var ve olacak.
Acıyı öfkeye, gözyaşını yumruğa dönüştüreceğiz
ve ellerimizi birleştirip bu vahşi kölelik düzenini
yerle bir edeceğiz.
Direniş çadırlarında Balıkesir madencileri için
anma töreni yapan Tekel işçilerinin davranışı
soylu bir davranıştır. Bunları çoğaltacağız; öyle
çok çoğaltacağız ki, yüz binlerce, milyonlarca
omuz birbirine değecek ve işte o zaman önümüzde
kimse duramayacak!
Dursunbey Madencilerinin acısın kalbimize gömüyoruz.
Bu acıyı Tekel işçilerinin öfkesine katıyoruz.
Hep birlikte, omuz omuza yürüyoruz.
Yaşasın İşçi Sınıfının
Birliği
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm
24 Şubat 2010
Emek ve Özgürlük Cephesi
|