1
Mayıs 2010 geliyor...
İşçilerin emekçilerin bayramı, sömürücülerin işbirlikçilerin
kabusu 1 Mayıs yeniden, bütün görkemiyle kapımızda.
Bugünlerde dünyanın dört bir köşesinde bayraklar
hazırlanıyor, pankartlar yazılıyor, ak kağıtlar
üzerine umutlarımız, şarkılarımız işleniyor, hayatı
yaratan o büyük dev, işçi sınıfı harekete geçiyor.
Arjantin'den Hindistan'a, İşgal altındaki Irak
ve Filistin'den yıkılıp çökmüş Haiti'ye ve Endonezya'ya,
Kolombiya dağlarından İstanbul varoşlarına dek
her yerde, yedi iklim dört bucakta bütün yürekler
aynı özgürlük ve adalet isteğiyle, aynı birlik
ve yoldaşlık ruhuyla çarpıyor.
Irk, dil, din... Bugün hiçbiri ayırmıyor emekçileri,
asıl kimliğimiz olan alınterimiz ve yoksulluğumuz
birleştiriyor bizi. Ekmeğini çalışarak kazanan
milyonlarca insan alanları doldurmaya, özgürlük
şarkılarımızı hep bir ağızdan haykırmaya hazırlanıyor.
Emperyalist kapitalist sistemin saldırganlığının
zirveye ulaştığı 21. yüzyılın bu ilk onuncu yılında,
işgaller, katliamlar ve vahşi bir sömürü dalgasıyla
karşı karşıya olan dünya işçi sınıfı ve emekçi
halklar, bütün kıtalarda ve bütün ülkelerde 1
Mayıs'ta hayatımızı çürütenlerle hesaplaşmaya
hazırlanıyor. Devrim ve sosyalizm davası yelkenlerini
yeni bir rüzgarla dolduruyor.
Türkiye 1 Mayıs'ı zorlu ve umutlu
günlerde karşılıyor.
Emperyalizme bağımlı yeni-sömürge bir ülke olan
ve bu yüzden de her zaman gırtlağına dek krizin
içinde yaşayan Türkiye'nin işbirlikçileri, en
son krizin derin etkilerini halkın üzerine yıkmaya
devam ediyor. "Teğet geçti, geçiyor"
palavralarına rağmen işsizliğin ulaştığı gerçek
rakamlar ve yoksulluğun vardığı dip noktası gözler
önündedir. Türkiye bugün kimsenin geleceğinden,
hatta yarınından emin olmadığı karanlık bir ülkedir.
Yoksullaşma, çürüme, yozlaşma atbaşı gitmekte,
sokaklar hiç durmadan öfke biriktirmektedir.
Bir yandan "demokratikleştirme" edebiyatı
yapılırken bir yandan oligarşinin sokakları polis
ordularıyla doldurması, en küçük işçi direnişleri
ve en küçük öğrenci eylemlerine bile vahşetle,
tutuklamalarla karşılık verilmesinin sebebi budur.
Bir yandan "açılım" nutukları atılırken
diğer yandan hapishanelerin çocuklarla doldurulmasının,
Kürt ulusunun hayatının zindana çevrilmesinin,
onun politik temsilcilerine durmadan saldırılar
düzenlenmesini sebebi budur. Bu yüzden ara sokaklarda
şovenizmin kirli zehiri akıtılıyor, ırkçı faşist
çeteler canlandırılıyor.
Korkuyorlar...
Korktukları şey, uydurma "darbe" senaryoları
ya da "irtica" tehlikesi değil, emekçilerin,
yoksulların gitgide artan öfkesidir, nefretidir.
Bu yüzden aralarında durmadan kavga ederken bize
karşı, işçilere ve emekçilere karşı, Kürt ulusal
hareketine karşı büyük bir hızla birleşiyorlar.
"Demokrasi" palavraları atan hükümetin
polisi emekçileri coplarken, hükümete karşı "Cumhuriyet
muhafızlığı"na soyunmuş olan savcılar ve
yargıçlar en küçük muhalif harekete cezalar yağdırmaktan
geri durmuyorlar. "Açılım" edebiyatını
yapanlarla ikide birde "ordunun rahatsızlığı"nı
dile getirerek komiklik yapanlar büyük bir "zulüm
kardeşliği" çerçevesinde Kürt illerine yeni
seferler hazırlıyorlar.
Korkuyorlar... İşçilerden, halktan, bizden
korkuyorlar...
Ankara'yı her gün toza dumana boğuyorlar, kendi
iktidarını sağlamlaştırmak için Anayasa değişiklikleri
icat eden hükümet ile "vatan elden gidiyor"
diye yaygara koparan diğerlerinin üzerinde anlaştıkları
tek nokta, baskı, zulüm ve cinayetlerdir. Bu konuda
tam olarak anlaşıyorlar; çünkü hepsi de özgürlüklerden,
emekçilerin halkın örgütlenip ayağa kalkmasından
ışıktan korkan vampirler gibi korkuyorlar. Bu
yüzdendir ki "yargının siyasallaşması"ndan
yakınıp duranlar seksen küsur yıldır bu ülkede
emperyalizmin emriyle devrimcileri idam sehpalarına
çıkaran yargının nasıl da "siyasal"
olduğundan tek bir kelimeyle bile söz etmiyorlar.
Bu yüzdendir ki, "adalet" çığlıkları
atanlar boşaltılan binlerce köyün, katledilen
binlerce Kürdün lafını bile etmiyorlar.
Türkiye 1 Mayıs'ı zorlu ve umutlu
günlerde karşılıyor.
Zorlu ama umutlu...
2010 1 Mayısı'nın öncesinde Ankara'yı 78 gün boyunca
hükümete dar eden, inatçı ve kararlı bir direniş
sürdüren TEKEL işçileri yeni bir baharın kapısını
araladılar, bütün sınıf kardeşlerine moral ve
iyimserlik verdiler. Onların soğuğa, yağmura,
polis copu ve gazına karşı direndikleri her gün,
hem kendileri için hem de ücretli kölelik koşullarında
çalıştırılan milyonlarca emekçi için büyük bir
deneyim oldu. Demiryolculardan itfaiyecilere,
kamu çalışanlarına dek binlerce emekçi soğuk kış
aylarını eylemleri ve yükselen sesleriyle ısıttılar.
Sömürücüler ve işbirlikçiler cephesindeki bin
türlü ayak oyunu ve kör dövüşünün sis perdesini
araladılar.
Böylece güvencesiz çalıştırılan ücretli kölelerin
öfkesi bir kez daha ortaya çıktı. Milyonlarca
işsizin, köle barakalarında boğaz tokluğuna çalıştırılan
çocuklarımızın derin yoksulluğu kendini dışa vurdu.
Yaşadığımız topraklar, bu baharda ve yazda sıcak
mücadelelere ve gelişmelere gebedir.
2010 1 Mayısı, böyle bir umutlu dönemecin ilk
adımlarından biri olmaya adaydır.
1 Mayıs'ta 1 Mayıs alanında,
Taksim'deyiz...
1 Mayıs 2010'un 33 yıldan sonra nihayet Taksim'de
yapılacak olması, bu konuda düzen güçlerinin yaptığı
açıklamalar, işçi sınıfının Taksim'e hasret olduğu
33 yılın büyük mücadelelerin ve şehitlerinin eseridir.
Hükümet ve valilik ne lütuf yapıyor, ne de cebimize
bahşiş koyuyor!
Bu kavga büyük bir kavgadır!
İşçi sınıfı ve devrimci güçler, 33 yıldır 1977
katliamında yitirdiğimiz şehitlerin acısı ve anısıyla
yanıp tutuşuyor, sokak sokak bunun için savaşıyor.
Mehmet Akif Dalcı'dan Kadıköy şehitlerine dek
canlarımızı bunun için verdik.
Son üç yıldır, Cihangir'den Mecidiyeköy'e, Pangaltı'dan
Dolapdere'ye dek santim santim her sokakta gaz
bulutları içinde, her şeyi göze alarak çarpışan
bütün devrimciler ve emekçiler, binlerce polisin
kurduğu barikatlara karşı çıplak gövdeleriyle
dövüşen, polis arabalarında kolu bacağı kırılan
bütün çocuklarımız bu zaferin gerçek sahipleridir.
Devrimcilerin "Taksim saplantısı" (!)
üzerine sağda solda gevezelik edenlerin, yıllardır
emekçilerin zihnini bulandırmak, direnme iradesini
kırmak için her Nisan ayında bin türlü faaliyet
yürütenlerin bu çorbada şu kadarcık tuzu yoktur!
Taksim, emekçilerin ve devrimcilerin iradesiyle
kazanılmıştır!
Düzen güçlerinin kafasında dolanan kırk tane tilki
hiç önemli değildir; Taksim'e girişleri zorlaştırmak
için polisin neler yapacağı ya da yapmayacağı
da önemli değildir; önemli olan devrimci irade
ve ısrarın sonuç olarak oligarşiyi geri adıma
zorlamış olmasıdır.
Emek ve Özgürlük Cephesi, "Devrimci 1 Mayıs
Platformu" bünyesinde de ifadesini bulan
bu irade ve ısrarın bir parçası olmaktan dolayı
mutludur, gururludur.
Şimdi görev, 1 Mayıs 2010'u Taksim'de kitleselleştirmek,
sınıfın ve devrimci iradenin bütün görkemini ve
güzelliğini alana yansıtmak ve bu kez gerçekten
bir bayram yaşamaktır.
Emek ve Özgürlük Cephesi'nin bütün militanlarının,
sempatizanlarının ve yüreği onunla birlikte atan
dostlarının şimdiki görevi, bir saniyeyi bile
ziyan etmeden bunun için çalışmak, devrimci sosyalist
iradeyi Taksim'e taşımaktır. Herhangi bir nedenle
Taksim'e, İstanbul'a gelememiş olmak, bu noktada
önemli değildir; çünkü bu bir toplam irade ve
ruhsal birlik meselesidir. Yani herhangi bir ilde
ya da ilçedeki 1 Mayıs eylemine katılan devrimci
sosyalistler de sonuçta Taksim iradesinin parçasıdır,
Türkiye devrimci hareketinin yarattığı bu başarının
ortağıdır.
Şimdi görev, 1 Mayıs alanının görkemini ve gücünü
bütün dünyaya, dosta düşmana göstermek, sömürücülerin,
işbirlikçilerin yüreğine korku salmak, sınıf kardeşlerimizin
ise yüzünü güldürmektir.
1 Mayıs'ta 1 Mayıs alanında,
Taksim'deyiz...
Tuzla Tersanelerinde kanını akıtanların, maden
ocaklarının karanlığına gömülenlerin, atölyelerde,
sel felaketlerinde katledilen kadınlarımızın acıları
ve anıları için Taksim'deyiz!
1977'de yitirdiğimiz canlarımızın isimlerini tek
tek haykırmak, onların şehit düştüğü kaldırımları
şarkılarımızla canlandırmak için Taksim'deyiz!
Umutlarımızı, taleplerimizi, devrim ve sosyalizme
olan inancımızı haykırmak için Taksim'deyiz!
Zulme, sömürüye, işsizliğe, yoksulluğa, güvencesiz
köleliğe, yozlaşma ve çürümeye karşı sınıf dayanışması
için Taksim'deyiz!
Irkçılığa, şovenizme karşı halkların kardeşliği
için Taksim'deyiz!
Özgür bir ülke ve insanca yaşam şiarını İstanbul'un
kalbine işlemek için Taksim'deyiz!
Yaşasın 1 Mayıs!
Biji Yek Gulan!
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!
14 Nisan 2010
Emek ve Özgürlük Cephesi
|