Bilimsel bilgiyi üretmek, bu bilgiyi
üretecek insanlar yetiştirmek ve üretilen bilgiyi
toplumla paylaşmak yükseköğretimin temel hedefidir
ve bu evrensel bir gerçektir. Yükseköğretim sisteminin
hedefleri araştırma, yayın, uygulama ve eğitim
araçlarıyla nitelikli bir kamusal hizmet olarak
gerçekleşmek zorundadır. Bu temel tespitten hareketle,
yükseköğretim sistemimizin içinde bulunduğu durum
üzerine yapılan tartışmalar, hazırlanan taslaklar
çerçevesinde çeşitli "çözüm önerileri"
ortaya atılmaktadır. Ancak tüm bunlar yapılırken,
bu değişim sürecinden belki de en fazla etkilenecek
olan eğitim ve bilim emekçilerinin görüş ve önerilerine
gereken önem verilemektedir.
Bir yıla yakın bir süredir, başta üniversiteler
olmak üzere, toplumun tüm kesimleri yeni YÖK yasası
tartışmalarına kilitlenmiş durumdadır. Halkın
eğitime verdiği önemin bir göstergesi olarak yükseköğretim
yasa taslağı üzerinden olumlu yada olumsuz yorumlar
yapılmakla birlikte, yapılan tartışmalar üzerinden
henüz somut bir sonucun çıktığını söylemek güçtür.
Eğitim Sen, eğitim işkolunda örgütlü bir sendika
olarak, eğitime yönelik her alanda olduğu gibi,
yükseköğretim yasa taslağına ilişkin görüşlerini
kamuoyu ile paylaşmayı bir görev saymakta ve aşağıdaki
değerlendirmeleri yapmaktadır;
ÜAK'ın Hazırladığı Yükseköğretim Yasa Taslağı
Sorunları Çözmekten Uzaktır;
Genel olarak yasa taslağı incelendiğinde, YÖK'nun
bugünkü yapısının ortaya çıkarmış olduğu üniversite
sorununa ilişkin iyileşmenin yaratılmasına yönelik
bir çalışma söz konusu değildir. Bugün varolan
üniversite sorunlarının en önemli kaynaklarından
biri olan 12 Eylül rejiminin oluşturduğu YÖK ve
onun zaman içindeki düzenlemeleri ortadayken,
elimizdeki bu taslak üniversite üzerinde yaratılmış
tahribatı ortadan kaldırmaya yönelik bir çaba
üretmekten çok, tipik bir 'Üniversite A.Ş.' özlemi
içinde olup, toplumsal, siyasal ve bilimsel duyarlılıklara
kapalı olarak hazırlanmıştır. Laiklik tartışmaları
altında toplumun üniversiter gereksinimi güncel
politika ile yok sayılmış, bilimsel özgürlük,
yönetsel özerklik ve demokratik yapılanmaya yönelik
üniversite kamuoyunun talepleri dikkate alınmamıştır.
Taslakta YÖK'ün bir üst kurul olarak varlığını
sürdürdüğü dikkate alındığında, özerk ve demokratik
bir üniversite oluşturmak üzere yola çıkılmadığı
anlaşılmaktadır. Genel olarak yetkilerin YÖK'ten
Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) ve Rektöre, zaman
zaman da Üniversite kurullarına kaydırıldığı gözlenmektedir.
Üst kuruldan üniversiteye yetki kaydırma demokratik
bir eğilimmiş gibi görünse de, rektörlere verilen,
"birimler ve her düzey personel" üzerindeki
"gözetim ve denetim" yetkileri sınırlanıp
bazı ilkelere bağlanmadıkça, demokratik işleyişten
söz etmek mümkün değildir. Ancak, bu kaydırmanın,
daha çok, (mevcut) hükümetin üniversite üzerindeki
etkisini azaltmaya dönük olarak yapıldığı izlenimi,
YÖK'ün oluşumu da dikkate alındığında, güçlenmektedir.
Taslağın bir çok yerinde dile getirilen bu kavramlara
rağmen, oluşturulan model bu kavramların hayata
geçmesini engelleyici niteliktedir. Birinci olarak,
salt profesörlere indirgenmiş bir kurullar anlayışının
hakim olduğu bu düzenlemenin demokratikleşme konusunda
samimiyetten yoksun olduğu görülmektedir. İkinci
olarak, Yasa taslağı tamamen üniversite rektörleri
gözü ile biçimlendirildiği söylenebilir. Yönetsel
yapı rektörlük makamı çerçevesinde özerkleştirilmiş,
rektörlük dışındaki alanlar merkeziyetçi anlayışı
koruyacak biçimde düzenlenmiştir. Üçüncü olarak,
üniversite çalışanlarının söz hakları kısıtlamalarının
yanında iş güvenceleri de ortadan kaldırılmaya
çalışılmaktadır. Bugüne kadar var olan düzenlemelerde
görülen en büyük aksaklıklardan biri olan Yardımcı
Doçentlik süresinin kısıtlanması ve Araştırma
Görevliliğinin yüksek lisans ve doktora süresince
geçerli sayılması durumu aynen korunurken, sözleşmeye
dayalı, iş güvencesinden yoksun, adaletsiz uygulama,
üniversite çalışma yaşamının her alanına taşınmaya
çalışılmaktadır. Dördüncü olarak üniversite bir
işletme gibi algılanmakta, mali özerklik, bütçe
dışı kaynak yaratan, maliyetleri minimize eden,
karları ençoklaştıran, artık günümüz iş dünyasının
bile uygulamadığı bir yöntemi dayatmaktadır. Beşinci
olarak, bilimsel özgürlük ağır milliyetçi bir
korunağın arkasına sıkıştırılmakta, kısıtlı bir
özgürlükle bilim anlayışı tasarıya hakim olmaktadır.
Piyasa koşullarına uygun bir bilimsel faaliyet
olabildiğince özgür niteliklere sahipken, piyasa
dışı bir alan üniversitenin yaşam alanının dışına
itilmektedir.
Bu yasa taslağı bugünkü yasanın sorunlarını "bir
konuda" gidermek konusunda oldukça ısrarlı
olurken, diğer konularda aynı yapıyı temelde korumaktadır.
Sorunun giderildiği nokta "Kamu Reformu"
adı altında sunulan çalışmalarla paralellik göstermekte,
yönetişim denilen, gittikçe daha fazla piyasalaşan
bir kamu yönetimine olanak sağlayan bir dönüşümü
üniversiteye de taşımaktadır. Bu dönüşüm, üniversiter
yaşama, toplumun bilgi hakkına, çalışanların iş
ve sosyal haklarına tamamen karşıdır.
Yasa taslağı yükseköğretimin sorunlarını çözmek
bir yana, daha da karmaşıklaştıracaktır!
Yasa taslağının önemli maddelerine yönelik şu
tespit ve değerlendirmeleri yapmak mümkündür;
Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) bir taraftan ekonomik
ve politik güçlerden bağımsız bir üniversiteyi
amaçlayan bir anlayışı savunurken, diğer taraftan
özel sektör kurumlarıyla işbirliği yapmak istemesi
sisteme dair ciddi bir yanılsama içinde olduğunun
bir işareti olarak değerlendirilebilir.
Taslağın amaç maddesi (Madde 3) oldukça sorunludur.
Şimdiye dek yapılan yasal düzenlemeler içinde
milliyetçi ve savunmacı refleksin en yoğun ifade
alanı bulduğu düzenleme olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu haliyle evrensel üniversiter anlayıştan hayli
uzak bir anlayışın yasa taslağına hakim olduğu
görülmektedir. Yine aynı maddenin A/a bendinde
Cumhuriyet ilkelerinin belirlenmesi yanında, ayrıca
"ülke-millet bölünmez bütünlüğü" Anayasa'nın
işi olmasına karşılık burada gereksiz bir vurguyla
fazlasıyla yer almıştır.
Araştırma görevliliğinin korunması, iş güvencesi
sağlayan asistanlık sisteminin göz ardı edilmesi,
yükseköğretimin bütüncül ve devamlılığı konusundaki
en ciddi sorunlarından biridir. Ayrıca yine aynı
maddenin içinde yer alan araştırma destek personeli
gibi yapay bir kadro ile yarı zamanlı bir çalışma
biçiminin üniversite içine taşınması, var olan
araştırma görevliliğinin de sonlanmasına olanak
sağlayacak bir uygulama olarak düşünülmelidir.
Söz konusu taslak, mali özerklik tanımıyla açıkça
üniversiteyi şirkete dönüştürmeyi hedeflemektedir.
Üniversiteyi kaynak yaratma ve öğrencilerden mali
beklentiler konusunda son derece geniş yorumlamakta
ve bir ticarethane gibi görmektedir. Mali özerklik
toplumsal kaynakların üniversiter alanda kullanımı
konusunda ortaya çıkacak olan devletin, piyasanın
yada herhangi bir kurum veya kişinin yönlendirme,
etkileme konusundaki olumsuz etkilerine karşı
geliştirilebilecek bir kavramdır. Kurum içi özgür
ve özerk çalışma ilişkilerinin kurulması için
bir gerekliliktir. Yoksa, taslakta olduğu gibi
tüccar zihniyetli bir üniversite modelinin kılıfı
olarak algılanamaz. Üniversitenin işlevi kaynak
yaratan, öğrencilerini müşteri gören, çıktılarını
karlı bir şekilde satmayı düşünen bir oluşum şeklinde
düşünülemez. Kaldı ki, döner sermaye uygulamalarının
üniversiteler üzerinde yaratmış olduğu ticarileşme
yönelimi ve bunun sonucunda ortaya çıkan bilim
dışı gelişmeler ortadayken, bunun ötesinde bir
düzenlemeyi kavramları iğdiş ederek hayata geçirmek
kabul edilemez bir oluşumdur.
Taslakta yer alan katılımcılık konusu da oldukça
belirsizdir. "Üniversite birimleri"
ifadesi açık değildir. Burada kastedilen kurumsal
mı, bireysel mi, belirsizdir. Üniversite bileşenlerinin
katılımını savunmak her birimin farklı bileşenlerinin
temsili şeklinde düşünülmelidir. Yasa taslağı
bütün olarak okunduğunda katılımcılığın çok sınırlı,
hatta anlamsız bir şekle büründüğü gözlenmektedir.
AKP hükümetinin hazırladığı taslağın gerisine
düşmüş bir katılımcılık anlayışı ise oldukça düşündürücüdür.
Katılımcılık gerçekten söz konusu olduğu bir yapıda
her şeyden önce kurum içi demokratik kanalların
açık olması, tüm çalışanların söz, yetki, karar
süreçlerinde kendi alanları çerçevesinde etkin
olması gerekliliği vardır.
Taslakta YÖK oluşumunu ele alırken genel yetkili
kılınmakta, gerek duyulduğunda yetki devri yapar
denilerek özerkliği zedeleyici bir oluşumu karşımıza
çıkarmaktadır. Bileşimi anti-demokratiktir. 22
yıllık üniversite bileşenlerinin mücadelesi ve
birikimi dikkate alınmaksızın YÖK korunmuş ve
yaşatılmaya devam edilmiştir. Üniversitelerarası
Kurul dışında bir üst kurul düşünülmemelidir.
Sadece üniversitenin tüzel kişilik olarak tanımlandığı,
başta fakülteler olmak üzere diğer tüm organlara
tüzel kişilik olma hakkı vermeyen bu tasarı, YÖK
anlayışının devamı olarak kendini ortaya koyarken,
reforma neden gereksinim duyulduğu sorusuna yanıt
üretememektedir. Diğer taraftan idari özerklik
kavramının da içi boşaltılmış olmaktadır.
ÜAK sadece rektörlerden oluşmaktadır. Bu merkeziyetçi
ve anti-demokratik bir oluşumun devam edeceğini
göstermektedir. Ve yine ÜAK oluşumunun en önemli
işlevlerinden biri, son günlerin moda deyimi "performans
ölçütleri"nin belirlenmesi sorunudur. Yönetişim
modelinin şirketler için geliştirdiği bu kavram,
"kamu reformu" çalışmalarında da baş
köşeye oturmaktadır. Üniversite gibi bir yerde
performans sözcüğü kesinlikle kabul edilemez.
Başarı için bir düzenlemeden bahsedilmek isteniyorsa,
bu üniversitenin kendi içinde, tüm bileşenlerince
oluşturulacak, toplumsal duyarlılığa sahip bir
anlayışla oluşturulabilir. Kendi akademik yaşamları
boyunca hiçbir performans ölçütü ile değerlendirilmemiş
kişilerin alt kadrolar için ölçüt geliştirmesi,
jüri sisteminin yerine şirketleşmiş bir üniversitede
yönetim kurullarının görevi devralmasından başka
bir şey değildir.
Taslakta öne çıkan kavramlar; proje üretmek, yaşam
kalitesini yükseltmek, özel kuruluşlarla ve sivil
toplum örgütleri ile işbirliği yapmak, üniversiteye
kaynak yaratmak, misyon düzenlemek gibi "şirket"
kuruluş amacında yer alması mümkün olan, üniversiteyle
bir arada düşünülemeyecek kavramlardır. Her şeyden
önce üniversiter anlayış tarihsel zenginliğin
süreç içinde dönüşüm dinamiğine sahip bir toplumsal
organizma olarak yaşar ve bu nedenle misyon ve
vizyon gibi moda işletme terimlerinin çok ötesinde
bir algı düzeyine sahiptir.
Daha nitelikli, daha insanca bir yaşamın oluşmasında
kalite kavramının yetersizliği görmezden gelinemez.
Bugün yaşamın içinde yer alan bir çok kaliteli
aracın insanca yaşamın temel koşullarını nasıl
ortadan kaldırdığı, küresel ısınma başta olmak
üzere ne çok felakete yol açtığı ortadayken, bu
sözcüklerin kökeninin bilim insanlarınca yeterince
hassasiyet göstermeden ele alınması ve üstelik
yasanın üniversite maddesinin içine yerleştirilmesi
anlaşılması güç bir durumdur. Özel kuruluşlarla
işbirliği veya STK'larla işbirliği ideolojik bir
tercihtir. Üniversiteler toplumun içindedir ve
tüm üretkenliği ile topluma kamusal hizmet üretir.
Bu hizmetten nasıl ve ne amaçla yararlanılacağı
konusu üniversitenin değil, yararlanmayı amaçlayan
kuruluşların politikaları içinde yer alacak bir
yaklaşımdır. Üniversite bağımsızlığını ancak bu
sayede koruyabilir.
Taslakla üniversite yönetim kurulu, yürütmeden
daha çok karar mercii olarak çalışan bir kurula
dönüşmüştür. Üniversite çalışanlarının görev yerlerinin
değiştirilmesi yetkisinin bu şekilde yönetim kuruluna
verilmesi, keyfi ve sorumsuz uygulamaların oluşmasına
neden olabilecektir. Çalışanların yeterli iş güvencesinden
yoksun bırakılmaya çalışıldığı bir yapı içinde
bu türden bir uygulamanın yol açacağı sorunları
tahmin etmek güç olmasa gerek. Taşınmaz malların
satımı konusunu anlamak ise mümkün değildir. Toplumun
kaynaklarıyla sahip olunmuş yerlerin hangi amaçla
ve kime satılacağı konusunun yönetim kurulu kararlarına
bırakılması kabul edilemez.
İş güvencesinden yoksun bir çalışma yaşamının
üniversite içinde kurulmaya çalışılmasını anlamak
olanaklı değildir. Başta yardımcı doçentler olmak
üzere tüm alt kadroların sözleşmeli, yarı zamanlı
çalışma biçimlerine dönüştürülmesi, istihdam politikasının
salt karlılık hesabına göre düzenlenmesi, liyakat
ilişkilerinin kaynak meselesinin türevine dönüştürülmesi
üniversite yaşamının yok edilmesine neden olacak
en olumsuz tavırdır. Kurumları var eden insanlardır
ve insanların kurumlarla olan aidiyet bağları
bütünlükten ve süreklilikten yoksun bırakılarak
sadece kurumları yaşatabilmek hiçbir kurum ve
kuruluş için söz konusu olamaz. Bu denli şirket
özleminin içinde barındıran bu yasa tasarısının
esinlendiği firma teorilerinin başat konusu insan
kaynakları metotlarında dahi bu böyle değildir.
Taslakta öğretim elemanlarının görevlendirilmesi
konusunda toplumsal hizmet adı altında sadece
endüstri ile ilişkili, işbirliği vurgusu ön plana
çıkmaktadır. Hatta her türlü kolaylığın devletçe
sağlanması ve teşvik edilmesi üniversite sanayi
işbirliğinin yeni tanımı olarak belirtilmektedir.
Sendikalar ve demokratik kitle örgütleri dışında
öğretim elemanları her yerde görevlendirilebilmektedir.
Niyet tam anlamıyla kaynak yaratan, "vatanına
hizmet eden" yeni tip öğretim elemanı ve
ticari üniversite modelidir.
Taslak akademik değerlendirme esaslarını eksik
belirlemektedir. Kaliteli, verimli öğretim elemanı
nasıl yetiştirilir problemi üniversitenin temel
problemi olarak algılanmakta, entelektüel birikim
göz ardı edilmekte, öğretim elemanlığı bir meslek
tanımı içinde daraltılmaktadır. "Kalite ve
Gelişim Planlama Kurulu" gibi zorlama bir
kurul aracılığıyla yapay performans ölçütlerinin
yaratılması öğretim elemanlığının geleceğini tehdit
edecek bir uygulama olacaktır.
Taslakta yer alan bilimsel araştırma projeleri
ve araştırma öğretim üyeliği, üniversiteyi taşeronlaştırma
konusunda atılmış bir adımdır. Kaynak yaratabilmenin
bir aracı olarak kurumun ve elemanların sanayinin
hizmetine endekslenmesi kabul edilebilir bir uygulama
değildir.
Taslağın 21. maddesi, paralı öğretimi sağlayan
ve bunu yaygınlaştıran bir düzenlemedir. Cari
hizmet maliyeti altında harç oranlarının % 10'a
kadar çıkartılması, keyfi miktar belirleme olanakları,
öğrencinin gereksinimlerinden olan bir çok aracın
satılabilir nitelikte üretilmesi ve kar amaçlı
satılması gibi bir çok düzenleme, öğrenci üzerinden
kaynak yaratan öğrenciyi müşterileştiren ve buna
bağlı olarak öğrenciye iş bulmakla sınırlı bir
akademik hayatı karşımıza çıkarmaktadır. Bu yaklaşımın
üniversiter anlayış içinde yer alması söz konusu
olamaz. Eğitim toplumsal bir haktır ve toplumsal
kaynakların toplumsal hizmetlerin giderilmesindeki
niteliğe ilişkin temel fonksiyonundan yalıtılamaz.
Eğitim hakkının paralı hale getirilmesi var olan
eşitsizlikleri daha da derinleştirir. Bugün uygulamada
görülen bunca rahatsızlığın aşılmasında öğrencilerin
paraları çözüm aracı olarak sunulmak istenmektedir.
Çözüm bütçeden eğitime daha fazla pay ayrılmasından
geçmektedir.
Memurlar ve diğer görevlilerin ele alındığı 23.
maddede temel yaklaşım, Kamu Yönetimi Temel Kanunu
taslağı ile de öngörülen sözleşmeli personel uygulamasının
yaygınlaştırılmasıdır. Hatta 657 dışında bir sözleşmeli
personel çalıştırma alanı belirlemektedir ki,
bu çalışma koşullarının kamu çalışanları aleyhine
düzenlenmesine hızla olanak sağlayacak bir zihniyettir.
Taslağın 26. maddesi temel amacın ortaya çıktığı
maddedir. Üniversite A.Ş. nasıl yaşama geçirilebilirin
yanıtı bu madde içindeki düzenlemelerle hayata
geçirilmeye çalışılmaktadır. Bütçenin dağıtımının
stratejik plana göre olması, özel sektör işbirliği
sürecinde vergi muafiyetinin getirilmesi, teknoparkların
teşvik edilmesi, yayın satışından taşınır ve taşınmaz
mal gelirlerine, hizmet satışına aşırı vurguya,
özel sektör gelirlerine kadar mali kaynakların
yaratılma biçimi tüccar bir anlayışın yansımasıdır.
Amaç üniversiteleri neo liberal eğitim politikalarının
da ötesinde bir yere taşımaktır. Özel hesap uygulaması
kabul edilmesi olanaksız bir uygulamadır. Bugün
hastanesi olan üniversitelerin yaratmış olduğu
mali disiplinsiz yapı ortadayken bunu daha da
ileri götürecek bir uygulamanın hayata geçirilmesi
üniversiteyi yok edecek bir uygulamadır.
Sonuç olarak; bir bütün olarak değerlendirildiğinde
ÜAK tarafından hazırlanan yükseköğrenim taslağının
Eğitim Sen'in bugüne kadar savunduğu, Kamusal-eşit-parasız-demokratik-özgür
ve özerk-katılımcı üniversite modeline aykırı
olduğu ortadadır. Hatta bugüne kadar karşılaştığımız
en olumsuz niteliklere sahip YÖK tasarısı olduğu
söylenebilir. Öyle ki;
Üniversite yaşanılan ekonomi politikalara uygun
biçimde araçsallaştırılarak, ticari şirketler
kurabilen, müşteri esaslı, özel hesap ve bütçe
kullanan, sözleşmeli istihdama öncelik veren,
özel öğretim kurumları açabilen, özel üniversitelere
güvence veren, yegane toplumsal hizmet alanı olarak
özel sektör işbirliğini gören kurumlar haline
getirilmek istenmektedir.
Demokratik değildir. Katılımcılık kavramının sıklıkla
kullanımına karşılık, üniversite icra organları
sınırlandırılmış, kanaat ve atama ağırlıklı bir
yöntemle belirlenmeleri sağlanmıştır. Son derece
yetkilendirilmiş olan üniversite yönetim kurulları
sınırlı temsille oluşturulmaktadır. İstihdam politikaları,
yer değişikliğine dair görevlendirme, güvencesiz
sözleşme uygulamaları yönetim kurulu yetkisinde
ve yaygın hale getirilmek istenmektedir.
Başka Bir Üniversite Mümkündür;
Yürürlükte olan YÖK örgütlenme modeli, demokratik
yönetim anlayışına karşıdır. İnsanı dışlayıcı
özelliği ile hiyerarşik kurallar ve uyrukluk ilişkileri
içinde merkeziyetçi, ruhsuz bir yapı sergilemektedir.
Akademik topluluk; paylaşım, katılım ve dayanışma
gibi insani değerler, yerine rekabet ve bencilliğin
hakim kılındığı, ortak duygu ve etik değerlere
sahip olamayan, yaptığı işe, kendisine ve topluma
yabancılaşmış bireyler topluluğunu ifade etmektedir.
22 yıllık YÖK süreci bu olumsuzlukları yaratan
ve besleyen ilişkiler sistemini kurumsallaştırmıştır.
Bugünden yarına başka bir üniversitenin gerçekleşebilirliği
uğraşı ortak bir çabayı zorunlu kılmaktadır.
YÖK ve son 22 yıldır kurumsallaştırdığı üniversite
anlayışı, dünyada da gözlenen bir eğilim çerçevesinde
herkes için yüksek öğrenim hakkı'nı kamusal bir
hak olarak görmemektedir. Bu anlayış üniversiteyi,
piyasa değerlerine, piyasa kurallarına mahkum
etmektedir. Yüksek öğrenim hakkı, içindekiler
için her geçen gün sosyal yararlanma alanları
daraltılan, dışındakiler için ise iyice ulaşılmaz
hale gelen bir konuma getirilmiştir. Ticarileştirilen,
içten içe eritilerek kamusallığı yok edilen üniversitelerimize
sahip çıkmak adına, bugün üniversitelerde hakim
olan YÖK ve YÖK merkezli anlayış kırılmalıdır.
Bunun yerine, öncelikle; toplumuna, insanlığa
ve doğaya karşı sorumlu, yönetimde demokratik
ve özerk, bilimsel ve sanatsal özgürlüğün etkin
üretiminde varolacak yeni bir üniversite anlayışını
hep birlikte hayata geçirmenin yolları aranmalıdır.
Eğitim ve Bilim Emekçileri'nin sendikası olan
Eğitim Sen, eğitime ilişkin her konuda olduğu
gibi, yükseköğretim sistemine ilişkin olarak,
bilim emekçilerini, öğretim elemanları derneklerini
ve sendikaları dışlamayan, demokratik bir üniversite
modelinin hayata geçirilmesini savunmaktadır.
Üniversitenin Temel İlkeleri;
Bilimsel bilgiyi üretmek, bu bilgiyi üretecek
insanlar yetiştirmek ve üretilen bilgiyi toplumla
paylaşmak Üniversitenin temel hedefidir. Bu hedefler
araştırma, yayın, uygulama ve eğitim araçlarıyla
nitelikli bir kamusal hizmet olarak gerçekleşir.
Yükseköğretim sistemindeki tüm kurullar seçilmiş
üyelerden oluşan kurullar eliyle yönetilirler.
Rektör ve dekan, üniversite ve fakülte dışı ilişkilerde
temsilci, iç ilişkilerde ise eşitler arasında
birinci konumundadır.
Yükseköğretim kurumlarının değerlendirilmesinde,
özerklik ilkesinin zorunlu bir gereği olarak özdenetim
esastır. Her üniversite, kendi üyeleri arasından
seçilmiş kurumlarca ve önceden belirlenmiş yasal
ilke ve ölçütler çerçevesinde denetlenir. Hiçbir
üniversiter kurum kendi dışındaki üst kuruluşlarca
ya da profesyonel değerlendirme şirketlerince
(yerli-yabancı) değerlendirilemez ve denetlenemez.
Eğitim, öğretim ve araştırma hakkı; ancak akademik
özgürlüğün ve üniversite özerkliğinin bulunduğu
bir ortamda tam olarak kullanılabilir. Akademik-sanatsal
özgürlük; bilim insanlarının mevcut, egemen öğretiyle
kısıtlanmadan, öğretim ve tartışma özgürlüğünü,
araştırma yürütme ve sonuçlarını yayma ve yayınlama
özgürlüğünü, temsili akademik organlara katılma
özgürlüğünü ifade eder. Akademik özgürlük bilim
insanı için sınırlandırılamaz bir temel haktır.
Özerklik; üniversitelerin akademik çalışmaları,
işleyiş kuralları, yönetimleri ve diğer faaliyetleri
bakımından kendi iradeleriyle oluşturdukları organlar
eliyle kendi kendilerini yönetmeleridir.
Yukarıda sözü edilen akademik ve sanatsal özgürlük
ile özerk üniversiter hayat; devletten, sermayeden
bağımsız olmalı, ırkçı, gerici ve cinsiyetçi güçlerin
müdahalesine karşı yasal güvencelerle korunmalıdır.
Aynı zamanda akademik-sanatsal özgürlük, özerk
üniversitenin iç müdahalesine karşı da güvenceye
alınmalıdır. Akademisyen, yurttaş olarak devlet
politikaları ve yüksek öğretimi etkileyen politikalar
hakkındaki görüşlerini özgürce ifade etme yolunda
toplumsal değişime katkıda bulunma hakkı da dahil
olmak üzere kişisel haklarını kullanırken, engelleme
ve müdahaleyle karşılaşmamalı ve bu haklarını
kullanmalarından dolayı cezalandırılmamalıdır.
Özerk üniversite katılımcı demokratik bir yapıda
inşa edilmelidir. Akademik personel, idari personel
ve öğrencilerin asli unsurlarını oluşturduğu üniversitede
tüm karar organları bu unsurların katılımı ile
aşağıdan yukarıya doğru seçim ve sürekli katılım
mekanizmaları ile güçlendirilecek demokratik bir
özyönetim oluşturulmalıdır. Seçilmiş, sorumlu
kurullar eliyle, her düzeyde demokratik denetime
açık bir yönetsel anlayış geliştirilmelidir. Kendi
iç yapısında özerk olan üniversitenin topluma
karşı sorumluluğunu yerine getirebilmesi için
etkileşim kanallarının kurulması önemlidir. Yerel
ve ulusal düzeyde oluşturulacak platformlarla
etkileşim kurumsallaştırılabilir.
Yükseköğretim kurumları; kaynaklarını, öğrenme
ortamlarını ve öğrencilere dönük tüm olanakları
bilimsel araştırma, yayın ve diğer çalışmalarını
nicel ve nitel anlamda geliştirmek amacıyla ve
demokratik denetime açık tutarak kullanmalıdır.
Üniversiteler, mali yönden kamu kaynaklarıyla
finanse edilen ve bu nedenle sınırlı bir özerklik
içinde tanımlanabilir. Üniversite gereksinim duyduğu
mali kaynakları hükümete bildirmek ve ayrılan
kamu paylarını yine kamusal denetim içinde kendi
öncelikleri çerçevesinde kullanabilmelidir. Üniversiteler
kaynak yaratma yönelişine sokulmamalıdır. Her
üniversite üyesi için bilgi alma hakkı saklı kalmak
üzere, ulaşılabilirlik, açıklık ve yetkili organlar
eliyle hesap sorulabilir bir düzenleme sağlanmalıdır.
Üniversiteler, piyasa koşulları söyleminden uzak
tutularak asli amaçları doğrultusunda parasız
ve nitelikli öğretim ile yüksek düzeyde araştırma
ile sorumlu kılınmalıdırlar. Üniversite ile ilgili
olarak yapılacak düzenlemede, üniversitenin gelir
kaynakları ve bunları kullanmaya dönük kurallar
yer almalıdır.
Genel olarak insan hakları bildirgeleri ve özelde
uluslararası üniversiter metinler, LIMA-1988,
UNESCO-1997 ve 1998, Yüksek Öğretim Dünya Konferansı'nın
belirlediği ilkeler esas alınmalıdır. BM Ekonomik,
Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi'nin eğitim
hakkını ayrıntılı biçimde düzenleyen 13. Maddesi
çekincesiz onaylanmalıdır. Akademik özgürlüğe
içkin bireysel sorumluluklar, akademik değerlendirme
kıstasları, etik ilkeler, iş güvencesi ve işten
çıkarılma koşullarının genel, açık ve adil biçimde
düzenlenmesi gereklidir.
Üniversite çalışanlarını temsil eden örgütlerin
eğitim-öğretim ve bilim alanındaki ilerlemelere
katkıda bulunabilecek bir güç olarak değerlendirilmeleri
ve diğer bileşenlerle birlikte genel üniversite
politikalarının belirlenme ve uygulanma sürecinde
yer almalıdır.
Yükseköğretim Örgütlenme Modelinin Ana Unsurları
A- Yükseköğretim Kurumlarının örgütlenme modelinde
ilk basamağı, Üniversitelerin ve Yüksek Teknoloji
Enstitülerinin alt birimleri olan fakülte, yüksekokul,
enstitü, teknoloji araştırma merkezleri gibi kurumsal
ve bilimsel birimlerden oluşur.
Tüzel kişiliği haiz olan Fakülteler Dekan, Fakülte
Genel Kurulu ve Fakülte Yönetim Kurulu olarak
üç yönetsel organdan oluşur. Genel karar organı
olan Fakülte Genel Kurulu; Fakültenin tüm öğretim
üyeleri, yardımcı akademik personelin temsilcileri,
idari birimlerin her birinden seçilecek temsilciler
ve öğrenci temsilcilerinin katılımı ile oluşur.
İşkolunda örgütlü sendika temsilcileri, bu organlarda
temsil edilir.
Genel karar organının kendi içindeki temsilcilerden
seçerek belirleyeceği Dekan ve Fakülte Yönetim
Kurulu icracı bir organ olarak çalışır. Dekan
görev ve yetkilerini yerine getirirken Fakülte
Genel Kurulu'na karşı sorumludur ve Rektörle işbirliği
içinde çalışır.
Fakülteler; Bölümler, anabilim/anasanat dalları
olarak alt birimlerden oluşur.
Yüksekokullar, Enstitüler ve Araştırma Merkezleri,
Müdür (temsil) Genel Kurul (karar) ve Yönetim
Kurulları (icra) organlarından oluşur.
Akademik unvanlar bugünkü yapının ürettiği akademik
ilişkilerde erkek egemenliğe, ticari veya politik
nüfuz ve etikete dönüşmüştür. Bu unvanlar, bilimsel
üretimde gerçekleştirilen katkıya dayalı adil
bir değerleme içinde (ki bugünkü değerleme bu
kesimin gelişmesini kurumsal olmaktan çıkarmıştır)
ve sadece akademide kullanım hakkıyla sınırlandırılmalı,
herhangi bir nüfuz edinimine aracılık etmemelidir.
B- İkinci basamak olan üniversite, rektör (temsil),
senato (karar) ve yönetim kurulu (icra) olarak
üç organdan oluşur. Senato, dekanlar, müdürler,
yetkili sendika temsilcisi, üniversite alt birimlerinin
karar organları tarafından belirlenen akademik
üyeler, her fakülte ve yüksekokuldan seçilerek
gelen öğrenci temsilcileri ile idari personel
temsilcisinden oluşur. Senato karar organı olup
ayrıca kendi içinden seçilen rektörün ve yönetim
kurulunun çalışmalarını denetleyici ve yetkilerini
dengeleyici bir organ işlevi görür. Alt kurullar
halinde işbölümü içinde çalışır.
Üniversite yönetimi rektör ve yürütme kurulu tarafından
Yerel Kongre ile (yerel yönetim temsilcileri,
yerel meslek örgütleri, yerel siyasi parti temsilcileri)
periyodik toplantılar yaparak üniversitelerin
gelişmesi görüş alışverişinde bulunur ve uygulamalarda
önerilerden yararlanılır. Yerel Kongre Ulusal
Kongrenin yerel örgütlenmesi değil, üniversitenin
yerel topluma katkılarını ve yerel toplumun üniversiteye
katkılarını geliştirmede destek sağlama işlevi
görür.
Üniversite, her yaş ve kesimden gönüllü insanların
sürekli eğitim ve bilgi alma hakkına cevap verebilecek
"kamuya açık üniversite" hizmeti sunar.
Programlar dönemlik olabileceği gibi dizi konferanslar
şeklinde esnek düzenlemeleri içeren özgün bir
çerçeve sunmalıdır.
C-Üniversitelerin ülke düzeyindeki üst yönetsel
örgütü Üniversitelerarası Kuruldur. Üniversitelerarası
Kurul, rektörler ve seçilmiş senato üyelerinden
oluşur. Üniversitelerarası Kurul eşgüdüm, planlama,
program standardizasyonu, akademik değerlendirme,
etik, denetim, disiplin, uluslararası temsil gibi
üst düzey işlevler üstlenir. Kendi üyeleri arasında
yapacağı seçimle Başkan, Yürütme Kurulu ve diğer
işlevsel kurullarını oluşturarak işbölümünü gerçekleştirir.
Ülkedeki çeşitli üniversitelerden seçilmiş 30
akademisyen, MEB, Maliye ve Kültür Bakanlığı temsilcileri,
DPT, DİE, TÜBİTAK. TÜBA, Devlet Personel Başkanlığı
temsilcileri, kamu sendikaları temsilcileri, Meslek
Odaları temsilcilerinden oluşan yaklaşık 90 kişilik
bir Ulusal Kurultay oluşturulur. Üniversitelerarası
kurul, üniversite ve yükseköğretimin sorunlarını
ve gelişme yönelimleri konusundaki görüşlerini
Ulusal Kurultay ile periyodik olarak paylaşır.
Ülkedeki üniversite sorunlarındaki öncelikli konuların
ve politikaların belirlenmesi çalışmalarını yapar.
Görüşler; hükümet, Üniversitelerarası Kurul ve
Ulusal Kurultay katılımcıları tarafından uygulayıcıların
dikkatine sunulur.
Üniversitelerarası Kurul ile Ulusal Kurultay arasındaki
ilişki ast-üst ilişkisi değil, birbirini dengeleyen
ilişki olmalıdır. Ulusal Kurultayın çalışmalarının
sonuçları, Üniversitelerarası Kurul'a sunulur.
Üniversitelerarası Kurul bu politikaları dikkate
alarak kararlar alır; üniversitelere ve kamuoyuna
açıklar.
ÖSYM Üniversitelerarası Kurula bağlı, ancak kısmi
özerkliğe sahip bir yapıdadır.
Üniversiteye giriş sınavları kaldırılmalıdır.
Ortaöğretim sistemi, sağlıklı bir rehberliğe,
öğrencilerin ilgi, yetenek ve kapasitelerini geliştirmeye
dayalı olarak düzenlenmelidir. Üniversiteye giriş
sistemi ortaöğretimdeki başarıya ve yönlendirmeye
dayalı olarak gerçekleştirilmelidir.
Yükseköğretimi yeniden düzenleyecek olan, ancak
sonuçları itibariyle tüm toplumu yakından ilgilendiren
yeni bir yasanın, yukarıda belirlenen temel ilkeler
ve örgütlenme modeli konusundaki görüşlerimize
uygun olarak düzenlenmesi, eğitim işkolunda yetkili
olan sendika olarak temel talebimizdir.
|