Borç krizine sürüklenen azgelişmiş
ülkelere IMF ve Dünya Bankası tarafından dayatılan
"yapısal uyum programları", bu ülkelerde
tam bir felakete yol açtı; tarımsal yapıları tahrip
etti, kuraklığın, açlığın, yoksulluğun, iç savaşların
temellerini attı. Ancak uluslararası sermayenin
resmi kurumları, yine de, mantıksızca aynı reçeteleri
yazmaya devam ediyorlar. "Arabaların sürücüleri
aynı kaldığı sürece hep aynı yollardan geçilecek".
Yani azgelişmiş ülke halkları kendi sorunlarına
sahip çıkarak, çözümü kendi örgütlü güçlerinde
aramak yerine, uluslararası sermaye ve yerli işbirlikçilerinden
bekledikleri sürece bu reçeteler yazılmaya devam
edilecek...
Sömürgecilik Dönemi
Sömürgecilik döneminde metropol ülkeler, sömürgeleri,
doğrudan siyasal denetim altında tutarak gereksinim
duydukları hammadde ve tarım ürünlerini aldılar,
ayrıca pazar olarak kullandılar. Metropol ülkeler,
sömürüsünü devam ettirebilmek için girdiği ülkelerde
kendilerine rakip olabilecek tüm alanları, sermaye-yoğun
yöntemlerle ürettiği malları ucuz fiyatla pazara
sürerek çökertti; sömürge ülkelerin iç dinamiği
ile gelişen alanlarını ortadan kaldırdı. Yani
sömürgelerin ekonomik/siyasal gelişme süreçleri,
tümüyle sömürgeci ülkenin çıkarlarına göre biçimlendi.
Sömürge Sistemin Çözülmesi ve Yeni Sömürgecilik
Sömürge sistemi 20. yüzyılın ikinci yarısında
çözülmeye başladı. Bağımsızlığını kazanan kimi
ülkelerde bir gelişme, sanayileşme süreci başladı.
Ancak II. Paylaşım Savaşı'nı izleyen "yeni
dünya düzeni"nde bu ülkelerle gelişmiş ülkeler
arasındaki farkın kapanması mümkün olmuyordu.
Yeni uluslararası işbölümü, eski sömürgeleri bir
göreli azgelişmişlik, teknolojik geri kalmışlık
sarmalı içine sokmuştu. Ticari alandaki eşitsiz
değişim, sanayi alanında da doğrudan çokuluslu
şirketlerin kâr transferi gelişme için gerekli
olan ekonomik artığın önemli bir kısmını götürüyordu.
Üstelik çokuluslu şirketler, devlet/çoğu zaman
ordu ve kimi yerli iş çevreleri arasında oluşan
ortaklıklar ülkelerin karar mekanizmalarını, çokuluslu
şirketlerin çıkarlarına öncelik tanıyan bir biçimde
belirliyordu. Böylece, siyasal bağımsızlığın içi,
ekonomik bağımlılık yoluyla giderek boşaltılıyordu
(yeni sömürgecilik).
Borç Krizi ve Uluslararası Mali Sermaye
Kapitalizmin, II. Paylaşım Savaşını izleyen istikrarlı
büyüme dönemi, 1970'lerde metropollerde başlayan
krizle sona erdi. Kriz, çokuluslu şirketlerin
uluslararası yatırımlarına ivme kazandırdı. Bu
süreç aynı zamanda dış kredilerle de desteklendi.
1970'lerde birçok azgelişmiş ülkede sanayileşme
süreci giderek hızlandı, ancak ekonomik istikrarsızlık
o denli arttı ki, ülke ekonomileri dış kaynak
(borç ve yardım) olmaksızın işleyemez duruma geldiler.
Azgelişmişlere Yapısal Uyum Programları Dayatılıyor
1980'li yıllara azgelişmiş ülkeler şiddetli bir
borç krizi ile girerken, uluslararası mali sermaye
bu borçlanma/borç verme işlemleri sürecinde, uluslararası
borç piyasalarını denetleyebilecek biçimde güçlenerek
girdi. 1970'ler boyunca mali sermayenin, azgelişmiş
ülkeleri serbestleştirme, özelleştirme ve dünya
ekonomisine açma politikaları da dünya ekonomisini
düzenleyen IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlarda
egemen duruma gelmişti. Söz konusu kuruluşların
borç krizine tepkileri, bu istemlere uygun olarak
oluşturulan "yapısal uyum programları"
oldu. 1980'lerden bu yana azgelişmiş ülkelere
-borçlarının yeniden görüşülmesinin önkoşulu olarak-
ekonomilerinin, çoğu zaman da siyasal ilişkilerinin
yönetilme biçimine ilişkin, kendi dışlarında kimi
merkezlerde (Washington, Wall Street, IMF-Dünya
Bankası) oluşturulan uluslararası ekonomik reçete
dayatıldı (10).
Metropoller Tarımda İhracatçı Konuma Geliyor
Bu olguya bir de metropol ülkelerin mal ihracı
gereksinimi yönünden bakmak gerekiyor. Bilindiği
gibi 1970'li yıllara dek metropol ülkeler, genellikle
sanayi malı ve mali sermaye ihracatçısı, hammadde
ve tarım ürünleri ithalatçısı idiler. Emperyalist
metropoller, geliştirip uyguladıkları yeni teknolojilerle
(makine, kimyasallar ve biyoteknoloji) birlikte
her türlü destekleme aracını da sonuna dek kullanarak,
tarımsal üretimlerini olağanüstü artırdılar. Böylelikle
hem gıda, hem de sanayi hammaddesi açıklarını
hızla kapattılar. Önce kendi kendine yeterli hale
geldiler, sonra da üretim fazlaları oluşmaya başladı.
Ancak bu stoklar için pazar yeni pazarlar bulmak
gerekiyordu. İşte tam da bu nedenden dolayı azgelişmiş
ülkelerin tarımsal kaynaklarını çökertmek ve pazarlarını
ele geçirmek için bir saldırı programı başlattılar.
Bu saldırı 1980'li yılların başında borç krizine
sürüklenen Afrika, Latin Amerika ve Asya'da birçok
azgelişmiş ülkeye dayatılan "yapısal uyum
programları" ile gerçekleşti.
IMF ve Dünya Bankası'nın Günümüzdeki İşlevleri
Günümüzde IMF'nin iki temel etkinliğini gözetim
ve yapısal uyum kredisi ve bunun yanı sıra azgelişmiş
ülkelerin borç bunalımını yönetmek oluşturmaktadır.
1980'lerin başında birçok az gelişmiş ülke yabancı
mali kuruluşlara olan borçlarını ödemede krize
düşünce, dünya bankacılık sistemi çökme tehlikesiyle
karşı karşıya kaldı. IMF'nin temel işlevi bu ülkelerin
borçlarını ödemesini ve ödeme takviminin uygulanabilirliğini
sağlamaktı. IMF bu amaçla azgelişmiş ülkelere
borç verdi ve yukarıda belirtildiği gibi ülkelerin
bu koşullara uyumunu sağlamak amacıyla, Dünya
Bankası'nca geliştirilen "yapısal uyum"
programının kabul edilmesi koşulunu getirdi. İlk
yıllarda yalnız dış iktisadi dengesizlik durumunda
borç veren IMF, son yıllarda artık tümüyle azgelişmiş
ülkelere yönelik daha uzun dönemli yapısal uyum
kredisi vermektedir. Bu kredilerin amacı ekonomileri
rekabete açarken ve liberalize ederken mali istikrarı
sağlamaktır. Böylece IMF'nin "istikrar"
ve Dünya Bankası'nın "yapısal uyum"
programları eskiden olduğundan çok daha fazla
paralelleştirilmiş ve bütünleştirilmiş oluyordu
(1).
IMF ve Dünya Bankası İşbirliği İçinde
Yapısal uyum uluslararası mali kuruluşlar tarafından
iki ayrı evre halinde ele alınır: "Kısa dönemli"
makroekonomik istikrar önlemlerini bir dizi daha
köklü ve "gerekli" yapısal reform izler.
Ancak, daha büyük bir çoğunlukla, söz konusu "yapısal"
reformlar "ekonomik istikrarı sağlama"
süreciyle aynı zamanda gerçekleştirilir. IMF ve
Dünya Bankası arasındaki görev paylaşımına göre,
Dünya Bankası ekonomik reformları, IMF ise yapısal
reformları desteklemeyi üstlenmiştir. "Gerekli"
ekonomik reformlar Dünya Bankası tarafından yapısal
uyum kredileri ve sektörel uyum kredileri ile
"desteklenir" (5).
Metropollerin Azgelişmiş Ülkelerde Tarıma Yönelik
Programları Emperyalist metropollerin azgelişmiş
ülkelerde tarıma yönelik programlarının iki hedefi
vardır: Ülkelerin gereksinimlerine ve -toprak
ve iklim gibi- ekolojik koşullarına uygun olarak
biçimlenmiş geleneksel tarımı çökerterek ülke
ekonomisini, tarımını uluslararası tarım tekellerine
bağımlı kılmak, Doğrudan toprak kiralayarak ya
da satın alarak söz konusu ülkelerdeki tarım ve
hayvancılığı uluslararası tekellerin en çok kâr
edeceği biçimde yönlendirmek.
Tarım Reformunun Ana Başlıkları
Bu program, azgelişmiş ülkelerde uluslararası
sermayenin resmi kurumları IMF-Dünya Bankası tarafından
aşağıda özet olarak belirtilen konularda dayatılmaktadır:
ticaretin serbestleştirilmesi, tahıl piyasalarının
kuralsızlaştırılması, destekleme alımlarının kaldırılması,
tarım girdilerine uygulanan sübvansiyonların yok
edilmesi, tarıma yönelik düşük faizli kredilere
son verilmesi, ülkenin geleneksel üretim deseninin
gıda üretiminden ihracata dönük ticari tarım ürünlerine
yönlendirilmesi, tarım hizmetlerinin özelleştirilmesi,
kamu arazilerinin özelleştirilmesi.
Bu programlar gereğince, birçok azgelişmiş ülke,
iç piyasasını dünya ekonomisine yani gıda malları
ithalatına ve tarım alanlarını yabancı yatırıma
açtı. Böylece sermayenin tarım alanlarında da
uluslararasılaşması hızlandı ve yeni bir uluslararası
işbölümü şekillenmeye başladı. Gelişmiş ülkelerde
verimliliği yüksek ve devlet tarafından desteklenen
hayvancılık ve tahıl ürünlerinin azgelişmiş ülkelerin
piyasalarına, ithalat serbestisi ile girmesi tam
bir damping etkisi yaptı, hatta yeni tüketim normları
yerleştirdi. Yerli üretici bu rekabete dayanamayarak
yok olmaya başladı. Bu gelişmeye paralel, çokuluslu
şirketler, küresel stratejilerinin bir parçası
olarak düşük ücret alanlarına kayarken tarım sektöründe,
azgelişmiş ülkelerde yaptıkları yatırımlar, ihracatı
teşvik tedbirleri ile birleşerek tarımsal üretimin
şeklini değiştirmeye başladı. Sonuçta, azgelişmiş
ülkeler kendi kendilerini beslemekten aciz bir
duruma gelerek net gıda maddeleri ithalatçısı
olmaya başladılar. Bu sırada tarım, temel gıda
ürünleri üreticiliğinden ve ulusal bir politika
konusu olmaktan çıkıp küresel sanayiye tarımsal
girdi üretir hale geldi. Böylelikle ulusal beslenme
sorunu, yerel iradelerin elinden alınarak dünya
ekonomisinin fiyat dalgalanmalarının ve çokuluslu
şirketlerin sermaye birikim stratejilerinin insafına
terk ediliyordu (9).
Ağırlıklı olarak tarıma dayalı ülkelerde ise IMF
uyum politikaları, tam anlamıyla bir yıkıma yol
açtı. Birçok araştırıcı, 1980-90'larda kronik
hale gelen açlık sorununun arkasında, doğal nedenlerden
daha çok, IMF politikalarının ülke tarımını ve
hayvancılığını, dünya fiyatlarına bağımlı kılarak,
yeni bir uluslararası işbölümünü zorlamasının
böylece hem tarımı hem de doğal çevreyi tahrip
etmesinin yattığını ortaya koydular (11).
Aşağıda kimi azgelişmiş Afrika, Latin Amerika
ve Asya ülkelerinde IMF-Dünya Bankası ile uygulamaya
konulan yapısal uyum programlarının tarımsal üretim
ve nüfus üzerinde yarattığı etkiler özetlenmiştir:
Afrika'da Yapısal Uyumun Sonuçları
IMF'nin dayattığı dışa açılma politikaları Afrika'da
tarımsal yapıları tahrip etti, kuraklığa, açlığa,
kronik iç savaşlara yol açtı. Afrika dünyanın
en borçlu bölgesi haline geldi. 1980'de dış borçlar
GSMH'nin % 39.6'sı iken, bu oran 1996'da % 78.7'ye
yükseldi. 1987-98 yılları arasında Aşağı Sahra'da
mutlak yoksulluk içinde yaşayanları sayısı 80
milyon kişi arttı. Emperyalistlerce kışkırtılan
savaşların pençesindeki kara kıtadaki 48 ülkenin
toplam yıllık geliri, Belçika'nın yıllık gelirini
ancak geçiyor ve dünyanın en yoksul 50 ülkesinden
33'ü Sahra Afrikası'nda bulunuyor.
Somali: 1980'lerin başında IMF müdahalesi Somali'de
tarım krizinin şiddetlenmesine yol açtı. Yapısal
uyum programı tahıl ithalatına bağımlılığı arttırdı.
Hükümetin teşvik ettiği ABD tahılının fiyatları
düşürmesinin yanı sıra tarımsal girdi fiyatlarının
yükselmesi, küçük çiftçileri yok etti. Kredi kuruluşları
mısır, süpürge darısı gibi geleneksel ürünlerin
üretimini teşvik etmek yerine, ülkenin en iyi
sulanan arazilerinde ihracata yönelik meyve, sebze,
yağlı tohum ve pamuk üretimini teşvik ettiler.
Bu dönemde en verimli tarım toprakları bürokratlar,
subaylar ve tüccarların eline geçti.
Zimbabwe: Bir zamanlar Güney Afrika'nın "ekmek
sepeti" olarak anılan Zimbabwe, 1992'de yaşanan
kuraklık ve kıtlıktan ciddi biçimde etkilendi.
Mısır üretimi ülke çapında % 90 oranında düşmesine
karşın tütün üretiminde önemli artışlar sağlandı.
Bir yandan kıtlık halkı karınca yemeye zorlarken,
öte yandan tütünden elde edilen ihracat gelirleri
dış borç ödemelerinde kullanıldı.
Malawi: Bir zamanların gıda ihracatçısı olan Malawi'de
yapısal uyum programları uyarınca çiftçiler, hızla
geleneksel gıda ürünleri üretimini terk ettiler.
Mısır üretimi % 40 azalırken, tütün üretimi ikiye
katlandı.
Ruanda: 1990'da ticaretin serbestleştirilmesi,
devalüasyon, tarım teşviklerinin kaldırılması,
özelleştirme ve işten çıkarmaları içeren Dünya
Bankası programı kabul edildi. Ekonomik kriz nedeniyle
çiftçiler 300 bin kahve ağacı kökünden söktüler.
Manyok, fasulye ve süpürge darısından oluşan geleneksel
üretim deseni de kahve krizinden etkilendi. Bretton
Woods kuruluşlarının dayatmasıyla ticaretin serbestleştirilmesi
ve tahıl piyasalarının kuralsızlaştırılması sonucunda
Ruanda'ya yapılan ucuz gıda ithalatı yerel piyasaların
dengesini alt üst etti. Ödemeler dengesi yardımı
adı altında verilen kredilerin önemli bir bölümü
-kimi zaman kredi koşulu gereğince- askeri teçhizat
alımına yönlendirildi. Dahası, Ruanda ordusu bir
gecede 5 binden 40 bine çıkarıldı ve kredilerin
bir bölümü de buraya aktarıldı. Bundan hemen sonra
Ruanda'da iç savaş, etnik çatışmalar ve katliamlar
başladı.
Gana: Gana, 1983'ten beri IMF ve Dünya Bankası'yla
16 istikrar ve yapısal uyum anlaşması imzalamış
Afrika'nın en çok "yapısal uyumlandırılmış"
ekonomisidir. Yapısal uyum programının ihraç ürünlerine,
özellikle de kakaoya aşırı destek vermesi, kimyasal
gübrelere verilen sübvansiyonun kaldırılması gibi
ulusal gıda üretimine yönelik karşı önlemler,
ülkenin gıda üretimini çökertti ve gıda maddeleri
ithalatına olan bağımlılığı artırdı. Öte yandan
Dünya Bankası'nın desteğiyle ticari ormancılık
canlandırılmaya çalışıldı, artan kereste üretimi
Gana'da zaten kısıtlı olan orman alanlarının tahrip
edilmesiyle sonuçlandı. Ormansızlaşma bölgesel
iklim değişiklikleri ve toprak erozyonuna yol
açmasının yanı sıra ülkenin gıda güvenliğini de
tehlikeye attı.
Benin: 1993'te uygulanmaya başlanan yapısal uyum
programı nedeniyle, ülkenin odun ihracatı 6 yıl
içinde 4 kat arttı ve bu yükü kaldıramayan topraklar
çoraklaşmaya başladı.
Mozambik: Dünya Bankası ve IMF tarafından önerilen
programla maun ağacı işleme sektörü tümüyle yok
edildi.
Güney ve Güneydoğu Asya'da Yapısal Uyumun Sonuçları
Güney ve Güneydoğu Asya'da uygulanan IMF-Dünya
Bankası programları küçük ve orta ölçekli tarım
işletmelerinin batmasına neden oldu. Tarım destekleme
sisteminin çöküşüyle birlikte kırsal nüfusun büyük
bir bölümü topraklarını yitirirken toprak kutuplaşması
ve tefecilik yaygınlaştı.
Hindistan: Hindistan'da 1991'de yürürlüğe konulan
IMF programı yüzlerce milyon insanın yaşamını
doğrudan etkiledi, ülkede yaygın kronik açlık
ve toplumsal yoksunluk ortaya çıktı. IMF anlaşması
gereğince tarım desteklerinin kaldırılması nüfusun
% 45'ini oluşturan küçük ve orta ölçekli çiftçilerden
çoğunu iflasa sürüklediği gibi milyonlarca topraksız
tarım işçisinin de yeni ekonomik politikaların
altında ezilmesine yol açtı. IMF programı yoksulluğun
değil yoksulların yok edilmesine katkıda bulundu.
Milyonlarca tarım işçisi, esnaf ve küçük tüccar
kişi başına günde 50 sentin altındaki gelirle
yaşamaya çalıştı, kimileri açlıktan öldü. Mülksüzleşme
hızlandırılırken komünal köy arazileri zengin
köylüler ve toprak ağalarınca yağmalandı, tefeciler
güçlendirildi.
Bangladeş: Bangladeş'te 1970'li yılların ortalarında
uygulamaya konulan IMF programı gereğince tarım
teşvikleri kaldırıldı. Bu süreç 1980'lerin başlarında
küçük ve orta ölçekli tarım işletmelerinin batmasına
yol açtı. Ayrıca tarımsal kredilerin liberalizasyonu
tefecilerin geleneksel rolünü güçlendirdi. Ticaretin
serbestleştirilmesi ve tahıl piyasasının kuralsızlaştırılması,
iç pazara dönük gıda üretiminde durgunluğa yol
açtı. Bu durgunluk aynı zamanda ABD'li tahıl üreticilerinin
çıkarlarına da hizmet etti.
Vietnam: Vietnam'da savaşın vahşi koşulları içinde
1986'da Bretton Woods kuruluşlarının öncülüğünde
uygulamaya konulan ekonomik reformlar, ekonomik
ve toplumsal çöküşün yeni bir tarihsel evresini
başlattı. Aynı yıl başlatılan ikinci tarım reformu
dalgası köylülerin büyük bölümünün yoksullaşmasına
yol açtı. Orta Vietnam'da çiftçiler gıda üretiminden
vazgeçerek manyok, pamuk ve özellikle kahve gibi
ihraç ürünlerinde uzmanlaşmaya teşvik edildiler.
Vietnam'da kahve üretimi 1990'da 92, 1999'da ise
487 bin tona yükseldi ve ülke Brezilya'nın ardından
dünyanın ikinci büyük kahve ihracatçısı haline
geldi. 1999'da kilosu 4.5 dolar olan kahve fiyatının
2001'de 1.3 dolara düşmesi üreticilerin kitleler
halinde iflasına yol açtı (Evrensel, 18/8/2001).
Öte yandan tahıl piyasası kuralsızlaştırıldı,
çeltik üretimi bitirildi. Tarımsal destekleme
sisteminin çöküşüyle birlikte kırsal nüfusun büyük
bir bölümü topraklarını yitirirken toprak kutuplaşması
ve tefecilik yaygınlaştı. Topraklarını yitiren
köylüler ya zengin çiftçiler ve yabancı sermaye
ortaklı ticari çiftliklerde mevsimlik işçi olarak
çalıştılar ya da kentlere göçtüler.
Filipinler: Balık yetişmesine uygun bir zemin
oluşturan 500 bin hektarlık mangrov ormanının
% 90' tahrip edildi. Geriye kalanı ise ihracata
dönük balık ve karides çiftliklerine dönüştürüldü.
Karides yetiştiriciliği için kurulan çiftlikler
toprakların tuzlanmasına yol açtı.
Latin Amerika'da Yapısal Uyumun Sonuçları
Dünya Bankası verilerine göre 1980-90 arasında
Latin Amerika'da GSMH % 10'un üzerinde düştü.
Mutlak yoksulluk sınırı altında yaşayanlar 1980'lerde
130 milyon iken 1990'larda 180 milyon yükseldi.
Aynı dönemde nüfusun en yüksek gelirli % 20'sinin
zenginliği, en yoksul % 20'ye göre 20 kat arttı.
1990'larda Latin Amerika nüfusun % 44'ü yoksulluk
sınırının altında yaşıyor. 1990'da toplam dış
borçlar 476 milyar dolar iken 1998'de 698 milyar
dolara (GSMH'nin % 45'ine) ulaştı.
Peru: IMF programı, Peru'da yasa dışı koka ekimi
dışında tarımsal üretimde büyük düşüşlere neden
oldu. Tarımsal tekellerinin pazarlama ve dağıtım
kanallarını sürekli denetlemesiyle kırsal nüfusun
yoksullaşması daha da arttı. Tarımsal girdi ve
kredi fiyatlarındaki hızlı yükselişler küçük çiftçilerin
iflasına yol açtı. Üretim maliyetleri yükselen
yerli üreticiler ucuz tarımsal ürünlerin ithal
edilmesi sonucunda topraklarını yitirdiler. 1991'de
çıkarılan toprak yasası, küçük çiftçilerin toprağını
yitirmesine ve kentlerdeki ticari çıkar çevrelerinin
büyük miktarlarda toprak satın almasına hizmet
etti. Yoksul köylü yığınları ise giderek ticari
tarımın yedek işgücü haline geldiler.
Bolivya: IMF destekli programın uygulanmasıyla
yabancı şirketler ülkedeki verimli tarım alanlarını
ele geçirmelerine izin verildi. Toprakları ellerinden
alınan çiftçiler ise ölümcül toprak kaymalarına
açık yamaçlarda tarım yapmaya ya da ormanları
yakıp kendilerine alan açmaya zorlandılar. Çoğu
köylü kentlere göçtü. Küçük çiftçilere verilen
devlet desteği kesilirken, tarımda tekelleşme
hızlandı. Tümüyle ihracata dönük tarım politikaları,
kimyasala dayalı tarım tekniklerini getirdi, bunun
sonucunda toprakta kaçınılmaz sorunlar yaşanmaya
başlandı.
Şili: Şili en uzun süreli yapısal uyum programı
uygulayan ülkelerden biridir. Orman ürünleri ihracatı
1983-89 aralığında ikiye katlanmış, ancak birçok
orman alanı kesilerek çam ormanı plantasyonuna
dönüştürülmüştü. Balıkçılık endüstrisindeki aşırı
avlanmanın doğal sonucu olarak, toplam balık üretimi
1990'da % 22 oranında gerilemişti.
Kosta Rika: Kosta Rika 1980-89 arasında IMF ve
Dünya Bankası'nın 9 istikrar ve yapısal uyum programına
tabi oldu. Yapısal uyum politikalarından en çok
yararlanan iki sanayi dalı, muz endüstrisi ve
sığır yetiştiriciliğiydi. Bir yandan yerli ve
yabancıların sahip olduğu muz plantasyonları genişlerken,
öte yandan ormansızlaşma süreci hızlandı. Muz
alanlarının genişlemesi bir yandan biyolojik çeşitliliği
tehdit ederken, öte yandan bu plantasyonlarda
çalışan işçileri ve ailelerini daha derin bir
yoksulluğa sürükledi. Ayrıca uluslararası fast-food
sanayii için sığır yetiştirmek üzere orman alanları
hızla otlak ve meraya dönüştürüldü.
Meksika: Meksika, 1940'tan 1970'lere dek gıda
alanında kendi kendine yeten bir ülkeydi. Gıda
üretimini son derece yüksek olan nüfus artış hızının
iki katı bir hızla artırabiliyor, hükümet politikalarının
temelini gıdada kendi kendine yeterli olmak oluşturuyordu.
Meksika'da IMF ve Dünya Bankası'nın dayatmalarıyla
1992'den beri uygulanmaya başlanan neoliberal
politikalar, ulusal tarım politikalarını derinden
etkiledi. Kırsal kesime yönelik bu politikalar
devlet desteğinin çekilmesi ve tarımda düşük gelir
uygulamasını içeriyordu. IMF ve Dünya Bankası
programlarının yürürlüğe girmesiyle tarımsal üretim
-mısır ve fasulye gibi- temel gıda ürünlerinden
ihracata yönelik ürünlere ve hayvan yemlerine
kaydı; tarımsal istihdam düştü, verimli araziler
boş bırakıldı ve büyük miktarlarda gıda ürünleri
ithalatına başlandı. 90'lı yıllarda Meksika'da
fasulyenin % 40'ı, mısırın % 25'i, şekerin % 30'u
ithalatla karşılanıyordu.
Neoliberalizmin sonuçları, yoksullaşmış ve borçlandırılmış
bir tarım sektörü ve çoğu kırsal kesimden olmak
üzere yaklaşık 4 milyon Meksikalı'nın ABD'ye göçü
oldu. Küçük köylülerin tarım dışına itilmesiyle
yaratılan toprak pazarında ise yerel elit, ulusal
ve uluslararası büyük şirketler yeni yasalardan
yararlanarak toprağı kontrol altına aldılar.Tarıma
giren dev uluslararası şirketler kırsal alanda
büyük plantasyonlar kurarak ve geleneksel ''ejido''
topraklarından itilen küçük köylüleri (minifundista)
ücretli işçi olarak çok ucuza çalıştırdılar (7).
Meksika örneği uluslararası sermayenin azgelişmiş
ülke tarımına doğrudan üretim örgütlenmesini üstlenerek
girmesinin ve kırsal alanı global tarımın tahkimi
altına almasının çarpıcı bir örneğidir.
Guyana: Dünya Bankası ve IMF'nin dayatmaları sonucu,
ülkenin kesilebilir ormanlarının yarısı yabancı
tekellerin eline geçti.
Yıkımın Özeti
IMF ve Dünya Bankası destekli yapısal uyum programlarının
azgelişmiş ülkelerdeki tarımsal üretim ve kırsal
nüfus üzerinde yarattığı yıkım şöyle özetlenebilir:
İhracata dönük ticari tarımın teşvik edilmesine
karşın fiyat, girdi ve kredi sübvansiyonları kaldırılarak
geleneksel gıda ürünleri üretiminin çökertilmesi
nedeniyle kıtlık ve açlık sorunu baş gösterdi.
Ticaretin serbestleştirilmesi sonucu ithal edilen
(gümrüksüz) teşvikli tahıl, et ve süt ürünleri
kırsal ekonominin çökmesine yol açtı. Küçük ve
orta ölçekli işletmeler topraklarını yitirerek
ya büyük çiftliklerde mevsimlik işçi olarak çalışmak
ya da kentlere göçmek zorunda kaldılar. Toprak
kutuplaşması yoğunlaştı; en verimli tarım arazileri
yerel seçkinler, ulusal ve uluslararası büyük
şirketlerin eline geçti. Feodal toprak sahipleri
sınıfı ve tefeciler güçlendirildi. Doğal çevrenin
tahribatı arttı, ormanlar talan edildi. Giderek
daha geniş tarım arazileri erozyon etkisine açıldı,
toprak tuzlulaştı ve çoraklaştı.
Borçlar Azalmıyor
Yapısal uyum programları -yukarıda da özetlendiği
gibi- felaketlere zemin hazırlarken bu programları
uygulayan ülkelerin mali durumlarında bir düzelme
olmadı. Bu programların gerçekte başarısız olduğu,
azgelişmiş ülkelerde yıkıma yol açtığı, gerçekte
yalnızca metropol ülkelerin ve uluslararası mali
sermayenin işine yaradığı, yapılan birçok araştırmada
ortaya konuldu. 1995'e değin IMF'den uyum politikaları
için kredi alan 137 ülkeden 81'inin IMF'ye bağımlılığı
azalmak yerine arttı, 89 azgelişmiş ülkeden 48'inin
durumu iyileşmedi, 32'si ise daha da yoksullaştı.
Azgelişmiş ülkelerin dış borçları kriz sonrasında
1980'de 685 milyar dolar iken 1996 yılına gelindiğinde
2 trilyon doları geçti. Bu arada IMF yalnızca
1984-1990 arasında azgelişmiş ülkelerden gelişmiş
ülkelere net 715 milyar dolar aktarılmasını sağladı.
Öte yandan IMF'nin kendi saptamasına göre yapısal
uyum programlarını uygulayan ülkelerde ekonomik
büyüme, uygulamayanlara göre daha düşüktü.
Halklar Çözümü Kendi Örgütlü Güçlerinde Aramalı
Sonuç olarak belirtmek gerekirse, neoliberalizmin
bu yaygın ve yadsınamaz sonuçları, insan onurunun
sınırını zorlamaya başladı. Ancak piyasa ekonomisine
dogmatik bir biçimde bağlı olan IMF ve Dünya Bankası
gibi kuruluşlar, yine de, mantıksızca aynı reçeteleri
yazmaya devam ediyorlar. "Arabaların sürücüleri
aynı kaldığı sürece hep aynı yollardan geçilecek".
Azgelişmiş ülke halkları kendi sorunlarına sahip
çıkarak, çözümü kendi örgütlü güçlerinde aramak
yerine uluslararası sermaye ve yerli işbirlikçilerinden
bekledikleri sürece bu reçeteler yazılmaya devam
edilecek...
Kaynaklar
1. Arın, T. 1995. "Uluslararası
Para Fonu, Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletlerin
Kalkınma Stratejileri". Petrol-İş Yıllığı,
İstanbul, s. 544-558.
2. Barnet, R. J. ve J. Cavanagh. 1995. Küresel
Düşler. Sabah Kitapları, İstanbul.
3. Bello, W. 1998. Karanlık Zafer (ABD, Yapısal
Uyum ve Küresel Yoksulluk). İmge Kitabevi Yayınları,
Ankara.
4. Chomsky, N. 2000. Halkın Sırtından Kazanç.
Om Yayınevi, İstanbul.
5. Chossudovsky, M. 1999. Yoksulluğun Küreselleşmesi
(IMF ve Dünya Bankası Reformlarının İçyüzü). Çiviyazıları,
İstanbul.
6. Enerji-Yapı Yol Sen, 2001. "IMF Politikalarının
Çeşitli Ülkelerdeki Sonuçları". www.eyysen.org.tr
7. Quintana, R. D., L. C. Borquez ve M. T. Garcia.
2001. "Bölgesel ve Tarımsal Haklar: Meksika'da
18 Yıllık Neo-Liberal Politikalar Sonrası Toprak
Hareketliliği ve Toprak Pazarı". Toplum ve
Bilim, No: 88, İstanbul, s. 122-143.
8. Yıldızoğlu, E. 1993. "Krizin Öbür Yüzü:
Açlık". Cumhuriyet, 4 Kasım.
9. Yıldızoğlu, E. 1996 a. "Dünyayı Kim Doyuracak
!..". Cumhuriyet, 18 Kasım.
10.Yıldızoğlu, E. 1996 b. "Bir Küresel Gıda
Krizine Doğru". Globalleşme ve Kriz içinde,
Alan Yayıncılık, İstanbul, s. 129-243.
11.Yıldızoğlu, E. 2000 a. "Küresel Kriz ve
Dönüşüm". Petrol-İş Yıllığı, İstanbul.
12.Yıldızoğlu, E. 2000 b. "Bağımlılık ve
Geri Kalmışlık". Cumhuriyet, 18 Eylül.
|