Günümüz Türk
medyası esas itibarıyla 1940'lı yılların sonlarında
temelleri atılmış olan Türk basınının bir ölçüde
devamı niteliğindedir. Hakim Türk basınının öncüleri
(Hürriyet, Milliyet), 2. Dünya Savaşı sonrasında
Türkiye kapitalizminin içine girdiği yeni evrede,
Demokrat Parti iktidarı ile pekişen bir stratejik
ittifak zemininde yeni bir dinamik kazanmıştır.
Genel olarak Türkiye Cumhuriyetinin inşa sürecinde
Yunus Nadi Abalıoğlu'nun kurduğu Cumhuriyet Gazetesince
temsil edilen "resmi" basını bu alandaki
ilksel kurucu yapı olarak belirtmek gerekirse
de kapitalist girişim olarak günümüz basınının
temsilcisi olarak en başta Sedat Simavi'nin Hürriyet'ini
ve daha sonra Ali Naci Karacan'ın Milliyet'ini
göstermek uygun olur. Her ikisi de devlet ve hükümet
kadrolarıyla yakın ilişki içerisinde olan burjuva
aileleri olarak Simavi ve Karacan'lar gerek kamu
kaynaklarından yararlanmak, gerekse resmi -kapitalist-
söylemin taşıyıcısı olmaları bakımından bugünkü
medyanın kökenine yerleştirilebilir.
Bu iki gazete günümüzde Türk medya sektörünün
belki de en gelişkin holdingi olan Doğan Grubu
bünyesinde bulunmaktadır. Milliyet 1979'da, Hürriyet
ise 1994 yılında işadamı Aydın Doğan tarafından
satın alınmıştır.
Bugün sektörde birkaç medya grubunun hakimiyet
mücadelesi verdikleri söylenebilir. Bunlar; Aydın
Doğan ve ailesi tarafından kontrol edilen Doğan
Medya Grubu, Mehmet Emin Karamehmet ve ailesinin
kontrolündeki Çukurova Medya Grubu, Turgay Ciner'in
Dinç Bilgin'den devraldığı Sabah (Merkez) Grubu,
Enver Ören ve ailesi tarafından kontrol edilen
İhlas Grubu, Şahenk ailesi tarafından kurulan
Doğuş Medya Grubu ve aslında tasfiye halinde olduğu
söylenebilecek Uzan ailesinin Star Grubu olarak
sıralanabilir.
Görüldüğü gibi hemen bütün medya grupları birer
aile şirketi olarak örgütlenmiş durumdadırlar.
Bütün gruplar temel olarak küresel medya şirketlerini
model almalarına ve bu bağlamda profesyonelleşme
yönünde kararlar almalarına rağmen bunların, küresel
rekabete girmek bir yana, yerel düzeyde dahi henüz
yeterli bir sermaye yapısına; istikrarlı ve süreklilik
kazanmış bir üretim, dağıtım, organizasyon şemasına
kavuştukları söylenemez.
24 Ocak 1980 tarihli ekonomik istikrar kararları
ile birlikte ekonomi politikalarında esaslı bir
değişikliğe giden Türkiye egemen sınıfları, ithal
ikameci iktisat politikaları yerine ihracata dayalı
bir iktisat politikasını hayata geçirmeye başlamışlardır.
Bunu takip eden dönemde gerçekleştirilen 12 Eylül
1980 Askeri Darbesi ise, başta 60'ların sonlarından
itibaren gelişmeye başlayan işçi sınıfının ve
diğer toplumsal kesimlerin 24 Ocak Kararlarına
karşı olağan sayılabilecek direnişini engellemek
üzere kurgulanmıştır. 12 Eylül'le yeniden yapılandırılan
zor aygıtı, egemen sınıfların elinde toplumun
yeniden yapılandırılmasının temel aracı olmuştur.
Siyasi partiler, sendikalar, dernekler kapatılmış
ya da tasfiye edilmiş; sivil yaşamın bütün cephelerinde
gündeme getirilen yasaklar, eşitlik ve özgürlük
idealleri açısından toplumsal yaşamı felce uğratmıştır.
1983 yılında yapılan seçimle iktidarı cuntadan
devralan ANAP Hükümetinin "icraatları"
her ne kadar askeri hükümetin bir devamının ötesine
geçmese de, liderinin özgün kişiliğinin de katkısıyla
Türk toplumunda farklı bir yaşam biçiminin egemenlik
kazanmasında etkili olmuştur. Yeni hegemonya projesinde
basına özgün bir rol atfedilmiştir. Basının eleştiri
özgürlüğü çeşitli yollarla sınırlandırılmaya çalışılırken,
diğer yandan siyasi iktidarın elini kuvvetlendirecek
biçimde basın sermayelerine çeşitli imtiyazlar
tanınmıştır. Bunlardan en önemlisi, bugünkü medya
manzarasında yer alan büyük grupların hepsinin,
yeni liberal programın gözdesi olan özelleştirme
ihalelerinden büyük parsalar koparmış olmasıdır.
İki GSM operatörlüğü bu gruplara tahsis edilmiştir
(Turkcell-Çukurova, Telsim-Uzan). Büyük medya
gruplarına verilen diğer teşvik ve imtiyazlar
da Türk medya sektörünün bugünkü oligopolistik
yapıya evrilmesinde etkili olmuştur.
Basın Sektörünün Gazeteci Ailelerden Kopuşu ve
Doğan Grubunun Yükseliş Süreci
1980 öncesinde gazetecilik kökenli ailelerin kontrol
ettikleri büyük basın gruplarının hakim olduğu
üretim ve dağıtım piyasası, 80 sonrasında gazetecilikle
hiçbir ilgisi bulunmayan ticaret ve sanayi burjuvazisinin
kontrolüne girmeye başlamıştır. Piyasanın en eskisi,
1979 yılında Milliyet gazetesini ve bağlı kuruluşları
Ercüment Karacan'dan satın alan ve 50'li yıllarda
ticaret hayatına atılmış bulunan Aydın Doğan'dır.
Gümüşhane/Kelkit'te bir dönem CHP'den Belediye
Başkanlığı yapmış ve partinin ilçe başkanlığını
yürütmüş İrfani Bey ile Yaşar Hanım'ın oğlu olarak
dünyaya gelen ve üniversite öğrenciliği sırasında
İstanbul'da ticarete atılan Aydın Doğan 90'ların
başında Doğuş Grubu ile ortak kurduğu D TV (daha
sonra Kanal D) ile televizyon yayıncılığına da
girmiştir .
Medya piyasasında yabancı yatırımcılarla içli
dışlı olan Doğan Grubu bünyesinde 8 gazete (Hürriyet,
Milliyet, Posta, Radikal, Gözcü, Fanatik, Finansal
Forum, Turkish Daily News) Alman-İtalyan ortaklığı
ile çıkarılan ve dağıtımı yapılan onlarca dergi
(Doğan-Burda-Rizzoli, DBR), 4 TV kanalı (Kanal
D, CNN Türk, Euro D, Dream), 4 radyo istasyonu,
gazete-dergi dağıtım şirketi (Yay-Sat), internet
portalları (e-kolay), müzik yapım şirketi (DMC),
görsel-işitsel ürünlerle ilgili mağaza zinciri
(Doğan-Raks, D&R), vb. bulunmaktadır. Doğan
Grubunun medya dışında da enerji, petrol dağıtım,
ticaret (kağıt ve diğer medya üretim girdileri
dahil), pek çok yatırımı bulunmaktadır.
Doğan ailesinin fertleri, özellikle medya grubuna
bağlı şirketlerin üst düzey yönetimindedirler.
Aydın Doğan'ın üç kızı (Arzuhan Yalçındağ, Vuslat
Doğan Sabancı, Hanzade Doğan) DMG bünyesinde çalışmakta,
küçük kızı Begümhan Doğan ise henüz ABD'de yüksek
öğrenimini sürdürmektedir. Damatlarından Mehmet
Ali Yalçındağ, medya grubunun Yönetim Kurulu Başkanıdır
(CEO).
Türk Medya Sektöründe Yapısal Dönüşümün Bir Anahtarı:
Dağıtım Piyasası
Büyük sermaye dışındaki küçük gruplar için piyasa
engellerinin yüksek düzeyde seyrettiği Türk medya
piyasasında mücadele son dönemde iyice şiddetlenmiştir.
Piyasanın güçlü gruplarından Doğan Grubuna karşı
2002'nin sonlarında Çukurova ve Bilgin gruplarının
dağıtım ağlarını ayırmalarıyla birlikte mücadele
iyice kızışmıştır . 2002 yılında Sabah Grubunun
Bilgin Ailesinden resmen ayrılarak Turgay Ciner'in
kontrolüne girmesiyle birlikte hem bu grubun,
hem de Çukurova Medya Grubunun yayınları Birleşik
Basın Dağıtım (BBD) tarafından dağıtılmaya başlanmıştır.
4 Eylül 2002 günü ise bu grupların yayınlarına
ek olarak Ciner ve Karamehmet'in hakim ortak oldukları
Cumhuriyet gazetesinin de Yaysat'tan ayrılarak
BBD'nin dağıtım şebekesine girdiği açıklık kazanmıştır
. Bu gelişmeyle birlikte piyasada üç ayrı dağıtım
şirketi hasıl olmuştur: Yaysat (Doğan Grubu),
BBD (Sabah Grubu) ve Medya Pazarlama (Uzan Grubu).
Türk medya sektöründe tekelleşme arttıkça dağıtım
gibi merkezi organizasyonlara olan bağlılık, piyasaya
girmeye çalışan küçük grupları da tekellerin etrafında
kümelenmeye, onların koyduğu kurallara uymaya
itmektedir. Kullandığı dağıtım ağına bakarak kimi
gazetelerin "rengini" anlamak mümkün
hale gelmiştir. Doğan Grubunun süreli yayınlarıyla
birlikte Dinç Bilgin'le yollarını ayıran Zafer
Mutlu ve ekibinin çıkardığı Vatan Gazetesi ve
Ilıcak ailesi tarafından yayınlanan Dünden Bugüne
Tercüman Yaysat'ın dağıtım şebekesine dahilken,
Sabah ve Çukurova Gruplarının süreli yayınları
ile Cumhuriyet ve Yeni Şafak gazeteleri BBD tarafından
dağıtılmaktadır. Bu örneklerden de anlaşılabileceği
gibi dağıtım, son dönemde Türk medya sektöründe
meydana gelen yeni dizilişlerin de kilit sektörü
olmaktadır.
Bilgin Ailesinin Medya Serüveni ve Turgay Ciner
Bilgin Ailesi tarafından kurulan medya grubu,
2000'lerin başına kadar Türk basınının gazetecilik
kökenli patrona sahip tek üyesidir ve son dönemde
bu özelliğini bir prestij unsuru olarak kullanmaya
çaba göstermiştir. 2000 yılında, özelleştirme
ihalesiyle satın aldığı Etibank'ın içinin boşaltılması
nedeniyle cezaevine giren ve sahibi olduğu basın
imparatorluğunun kontrolünü Mehmet Emin Karamehmet
ile Turgay Ciner'e terk etmek durumunda kalan
Dinç Bilgin, gazeteci bir ailenin çocuğudur. Babası
Şevket Bilgin (1894-1978), Türk-Yunan mübadelesi
sırasında Selanik'ten İzmir'e annesi ve beş kızkardeşi
ile birlikte göç ederek 6 Eylül 1924'ten itibaren,
Yeni Asır Gazetesini Türkiye'de yayınlamaya başlamıştır.
60'lı yıllarda gazetenin yönetimini üstlenen Dinç
Bilgin, Türkiye'nin en çok satan gazetelerinden
birine dönüşecek olan Sabah Gazetesini 22 Nisan
1985'te yayınlamaya başlamış ve Ercan Arıklı ile
kurduğu 1 Numara Yayıncılık'la kısa zamanda piyasanın
en büyük oyuncularından biri haline gelmiştir.
1990 yılında ileri teknoloji ürünü donanımıyla,
gösterişli biçimde İkitelli'ye taşınan Bilgin
Grubu (Medigrup), Sabah dışında kapasite kullanımını
artıran Bugün, Yeni Yüzyıl, Fotomaç, Sabah Yıldızı
gibi başka gazetelerle birlikte bir yığın derginin
de basıldığı mekan olmuştur. Dergiciliğin yanısıra
dönemin yükselen piyasası olan televizyon yayıncılığı
işine de giren Sabah Grubu, 12 Temmuz 1993 tarihinde
ATV'yle önce deneme, Eylül ayında da tam gün yayına
başlamıştır.
2000 yılı Sabah Grubunun sahibi Dinç Bilgin ve
ailesi için büyük bir sarsıntı ve yıkım dönemi
olmuştur. Grubun finans motoru olan Etibank'a
devlet tarafından el konulmuş, hatta Etibank'la
ilgili olarak hakkında açılan dava nedeniyle Dinç
Bilgin cezaevine girmiştir. Sabah Grubunun çoğunluk
hisseleri, 20 Ekim 2000 tarihinde Park Holding'in
sahibi Turgay Ciner'e devredilmiş ve böylece Ciner;
Sabah Yayıncılık, Birleşik Basın Dağıtım (BBD),
ATV, 1 Numara Yayıncılık ve Sabah Pazarlama'yı
bünyesinde barındıran Medya Holding Yönetim Kurulu'na
girmiştir. Mallarına ihtiyati tedbir konan Bilgin'in
süper yatı ve uçağı da leasing'le alındığı için
bunlardan da bir gelir elde etmesi söz konusu
olmamıştır. Gruba ait Etibank'a ise Ciner'e devir
işleminden bir hafta sonra, 27 Ekim 2000 tarihinde
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK)
tarafından el konulmuştur.
Dinç Bilgin, 2 Nisan 2001 tarihinde DGM tarafından
"nitelikli dolandırıcılık, zimmet ve cürüm
işlemek için teşekkül oluşturmak" suçlarından
tutuklanmış ve 7 Şubat 2002 tarihine kadar kalacağı
Kartal Cezaevi'ne gönderilmiştir. Mehmet Emin
Karamehmet, Turgay Ciner ve Turkcell'in kurucularından
Murat Vargı'nın birlikte kurdukları MTM adlı şirketin
Sabah Grubu üzerindeki kontrol işlemleri, BDDK'nın
Bilgin'e ait şirketlerde herhangi bir sahiplik
değişikliğine gidilemeyeceği yönündeki uyarısı
üzerine durdurulmuştur.
Sabah Grubunun kontrolünü ele geçiren Turgay Ciner,
1970'li yıllarda başladığı ticari hayatına tekstil,
enerji, madencilik, turizm, otelcilik gibi pek
çok sektörde yürüttüğü faaliyetleriyle devam etmiş,
1988 yılında Anadolu Endüstri Holding'in ortaklarından
Osman Yazıcı ile birlikte Yazeks'i kurmuş ve asıl
ününü 1990'larda girdiği büyük çaplı özelleştirme
ihaleleriyle sağlamıştır. 1995'te % 60'ını, 1998'de
ise kalan % 40'ını satın aldığı HAVAŞ'ın sahibi
ve Beşiktaş Futbol Kulübünün yöneticisi olarak
1990'larda adından sıkça söz ettiren Ciner, ticari
faaliyetlerini Park Holding şemsiyesi altında
sürdürmektedir. Turgay Ciner, Sabah Grubunun yanısıra
% 40 oranında hisse sahibi olduğu Cumhuriyet Gazetesi
ile de sektörün sivrilen bir bileşeni haline gelmektedir
. Ciner, Sabah Grubunu devraldıktan sonra yeni
şirketler kurmak suretiyle grubu yeniden yapılandırmaya
başlamıştır.
Uzan Grubu
Sahip oldukları 4 uçak (biri Boeing 737), 2 helikopter,
6 yatla lüks içinde yaşayan, Prens Charles'ın
ultra zengin işadamları çevresine dahil olabilmek
için 100 bin sterlin harcayan Uzan Ailesinin,
-diğer sermaye gruplarından belki biraz daha fazla-
hem geçmişi hem de bugünü şaibeli girişimlerle
doludur. Kara para aklamaktan, silah kaçakçılığına
kadar uzanan yasadışı işlere bulaştıkları ileri
sürülen Uzanlar, 1950'li yıllarda Yugoslavya'dan
Türkiye'ye göçen bir ailedir . Türkiye'ye geldikten
sonra ilkin Adapazarı'na, 1960'lı yıllarda ise
İstanbul'a yerleşen aile; "Yapı ve Ticaret"
adında bir şirket kurarak inşaat işine girmiştir.
Ailenin reisi Kemal Uzan'ın adı ilk kez, kamu
ihalelerinde yaptığı yolsuzluklar nedeniyle gazete
sütunlarına yansımıştır. Baba Uzan, devletten
aldığı İzmir-Halkapınar Spor Tesisleri ihalesi
örneğinde olduğu gibi Türkiye'nin yanısıra, Suudi
Arabistan ve Libya gibi ülkelerde yaptığı müteahhitlik
işlerinde de yolsuzluk iddialarıyla anılmıştır.
Uzan ailesinin basın sektöründeki ilk girişimleri,
1964 yılında satın aldıkları Yeni İstanbul Gazetesi'dir
. Yeni İstanbul gazetesi için Türk basın sektöründeki
ilk yüksek ücretli transferleri gerçekleştiren
Kemal Uzan, tirajı hileli bir promosyon kampanyasıyla
yükseltmeyi başarmış, ancak bir süre sonra başarı
grafiği düşen gazeteyi elden çıkarmak durumunda
kalmıştır. Uzanlar; Yeni İstanbul'un ardından
o dönemin en güçlü bayii örgütü olan Bateş'e,
daha sonra da Cumhuriyet, Milliyet, Günaydın ve
Sabah'ın eşit hisseleri bulunan Gameda'ya ortak
olmuşlardır.
Uzan Ailesinin medya sektöründeki bir başka girişimi,
Şevket Rado'nun sahibi olduğu Ses ve Hayat dergilerini
1978'de tifdruk matbaasıyla birlikte satın almalarıdır.
Uzanlar, Ağustos 1992'de Asil Nadir'den aldıkları
İkitelli'deki 12 bin metrekarelik arazide kurulu
Medya Print'le basım alanındaki girişimlerini
sürdürmüştür.
Kuşkusuz Uzan ailesinin "medya" alanındaki
en dikkate değer girişimi, Özal ailesinin desteğiyle
1989 Ağustos'unda kurdukları Magic Box Şirketi
ve onun bir uzantısı olarak Türkiye'nin ilk özel
televizyon kanalı Star 1'in 1990 Ekim'inde yayına
başlamasıdır. Türkiye'de bir medya endüstrisinin
kurulmasında Star 1'in yayına başlaması, simgesel
anlamda bir dönüm noktası olarak da değerlendirilebilir.
Uzan Grubunun lisans sahibi olduğu toplam 6 televizyon
kanalı (Star, Star 2, Star 4, Star 5, Star 6,
Star 7) bulunmaktadır. Bu kanalların her biri
için RTÜK'e ayrı bir şirket adıyla kayıt yaptırılmıştır,
ancak adreslerin tamamı aynıdır. Uzan Grubu, Türkiye'de
son dönemde özel olarak sermaye gruplarının ilgi
alanına giren ve mafya tipi ilişkilerin hakim
olduğu futbol sektörüyle de ilgilenmiştir. Uzun
süre İstanbulspor ve Adanaspor'un yönetimini üstlenen
Uzanlar, Mayıs 1999'da, Türkiye 1. Futbol Ligi
maçlarının yayın hakkını 120 milyon 500 bin dolar
karşılığında iki yıl için satın almıştır. Ocak
2001'e kadar şifreli kanal Teleon üzerinden maç
yayını yapan grubun sözleşmesi, ödemeleri geciktirdiği
için feshedilmiştir.
Uzanların sözleşmelere uymak konusundaki gevşek
tutumu, futbol yayınlarıyla sınırlı değildir.
2002 yılının başında uluslararası cep telefonu
üreticisi iki firmayla -Motorola ve Nokia- anlaşmazlığa
düşen Uzan Grubu, yerli rakiplerinin yanısıra
yabancı basının gündemine de yerleşmiştir. Motorola
ve Nokia tarafından Telsim aleyhine açılan davada
her iki şirket de, Uzanların kendilerinden üç
milyar dolar kadar kredi aldığını -2 milyar Motorola'dan,
719 milyon dolar Nokia'dan- ancak geri ödemediğini
iddia etmişlerdir. Telsim ile söz konusu şirketler
arasında yapılan anlaşmaya göre Motorola'ya yüzde
66, Nokia'ya da yüzde 22 hisse verileceği belirtilmiştir.
Ancak Nisan 2001'de şirketlerden habersiz olarak
Motorola'nın hissesini % 7,5, Nokia'nınkini ise
% 2,5 oranında küçülten Telsim yönetimi, geri
kalan % 73.5 hisseyi Uzanlara ait Standart Telekom
şirketine vermiştir. Motorola ve Nokia'ın avukatları
Uzanlara açtıkları 13 davanın 4'ünün yolsuzluk
ve dolandırıcılık gibi organize suçları kapsayan
ve "kanıtlanması güç" RICO Yasası'na
göre (Racketeer Influenced and Corrupt Organization
Act) ele alınmasını talep etmişlerdir. Forbes
Dergisinin aktardığına göre, görece küçük bir
Türk firmasına bu kadar büyük miktarda kredi açtıkları
için iki şirket de sonradan çok pişman olduklarını
belirtmişlerdir. Nitekim dava, 8 Mart 2003 tarihinde
Uzanlar lehine sonuçlanmıştır
Uzanlar, kablolu televizyon hizmetlerinin özelleştirilmesinde
de piyasada söz sahibi olmuştur. Rumeli Holding
AŞ bünyesinde yapılandırılmış olan Aktif Kablo
TV Teknik Hizmetleri Sanayii ve Ticaret AŞ 1997'de
kurulmuştur . Aktif Kablo ile Uzanlar, İstanbul
2.Bölge (Avrupa yakası, Haliç'in batısında kalan
tüm alan), Ankara 3.Bölge (Ankara-İstanbul Demiryolunun
kuzeyinde kalan tüm alan), Adana ve Konya'nın
tamamında kablolu TV şebekesini işletme hakkını
devralmışlardır. Grup son dönemde yeni ekonominin
motoru olarak görülen internet yayıncılığında
da söz sahibi olmaya çalışmaktadır.
Uzan ailesinin Türk siyasi tarihine ilginç vakalardan
biri olarak kaydedilen girişimleri, 6 Kasım 2002
seçimlerine katılma hakkı kazanmak amacıyla Yeniden
Doğuş Partisi'nin hukuki altyapısını kullanarak
kurdukları Genç Parti'dir. Genç Parti, IMF karşıtı
söylemi ve ünlü reklamcı Ali Taran tarafından
hazırlanan büyük reklam kampanyasıyla katıldığı
seçimlerde % 7 gibi önemli bir oy yüzdesine ulaşmıştır.
The Economist dergisi, Uzanların siyaset sahnesinde
yer almalarıyla birlikte "Türkiye'nin Berlusconi'si"
adını taktığı Cem Uzan'a sayfalarında yer vermiştir
(6 Mart 2003)
Ancak Uzanların "önlenemez" yükselişi,
AKP Hükümeti'nin 2003 ortalarında gerçekleştirdiği
ciddi bir müdahaleyle engellenmiştir. ÇEAŞ ve
Kepez'le ilgili imtiyaz sözleşmelerinin iptalini
gündeme getiren çeşitli ceza davaları sürerken
12 Haziran 2003 tarihinde Enerji ve Tabi Kaynaklar
Bakanlığı tarafından Çukurova Elektrik ve Kepez
Elektrik'in imtiyaz sözleşmelerinin "şirketlerin
sözleşme hükümlerini sürekli ihlal etmeleri neticesinde
oluşan 'şirket kusuru' nedeniyle" iptal edildiğini
açıklamıştır. AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan'ın bir süre önce partisinin en
yakın rakibinin Genç Parti olduğunu belirtmesi,
Cem Uzan tarafından şirketlerine el konulma gerekçesi
olarak yorumlanmıştır. Çukurova ve Kepez'e el
konulmasının ardından Uzan Grubuyla ilgili bir
dizi devlet müdahalesi gerçekleştirilmiştir. En
karlı yatırım alanları olan elektrik şirketlerinden
sonra grubun finans ayağına da müdahale edilerek
İmar Bankası'nın mevduat kabul etme ve bankacılık
işlemleri yapma izni BDDK tarafından kaldırılmış,
bankanın yönetim ve denetimi TMSF'ye intikal etmiştir.
Bu operasyonla eş zamanlı olarak RTÜK, Uzan Grubu'na
ait olan Star TV, Kanal 6, Star 6, Star 8 (Futgol)
ve Star Max'a (Kral TV) birer ay süreyle yayın
durdurma cezası vermiştir. Öte yandan Türk Telekom,
grubun en güçlü kuruluşu olan Telsim'e 1.8 katrilyon
TL alacağına mahsuben, "arabağlantı gelir
paylaşımı" hükmü gereğince 1998'den bu yana
gerçekleştirmekte olduğu nakit akışını durdurmuştur.
Çukurova Grubu
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devletle içli
dışlı olmuş Güneyli büyük toprak sahiplerinden
Karamehmet Ailesi, Doğan Grubu ile birlikte piyasayı
paylaşmaya çalışan Çukurova Medya Grubu ile varlık
göstermeye çalışmaktadır. 1888 tarihinden itibaren
Tarsus ve Adana'da çiftçilikle başlayıp girişimlerini
tekstille sürdüren (Hafız Mehmet ve Hasan) Karamehmet
ailesinin, (Sadık) Eliyeşil ailesi ile birlikte
gerçekleştirdiği ortaklık, 1942 yılında 2 milyon
sermaye ile kurulan Çukurova Sanayi İşletmeleri
AŞ'ye dönüşmüştür. Cumhuriyetin kuruluş yıllarından
itibaren devletle sıkı ilişkiler geliştiren grup,
1940'lı yıllarda Caterpillar iş makinelerinin
Türkiye dağıtılıcılığını almış olan Çukurova Grubu,
bölgede karayolu ve baraj gibi büyük altyapı yatırımlarının
gerçekleştirilmesinde tekel konumuna ulaşmıştır.
1972 yılında holdingleşen grup, Adana'dan İstanbul'a
yerleştikten sonra asıl atılımını 1980'lerde finans
sektöründeki girişimleriyle gerçekleştirmiştir.
1980'lerde Hafız Mehmet Emin Bey'in torunu Mehmet
Emin Karamehmet'in hakimiyetine geçmiş olan Çukurova
Holding , Türkiye'nin en büyük bankalarından biri
olan Yapı Kredi ile birlikte yurtiçinde ve yurtdışında
150'yi aşkın şirketle sanayi, ticaret, turizm,
inşaat, ulaşım, gemicilik, medya, bankacılık,
sermaye piyasaları, sigortacılık, diğer finansal
hizmetler, iletişim ve bilgi teknolojilerinde
faaliyet göstermektedir . 2000 yılı itibarıyla
Çukurova Grubu, toplam gelirlerinin % 45'ini bankacılık
ve finansal hizmetlerden sağlamıştır. Gelirlerin
% 32'sini iletişim ve bilgi teknolojileri, % 12'sini
sanayi ve ticaret, % 4'ünü ise sigortacılık faaliyetleri
oluşturmuştur. Grubun en büyük iletişim yatırımlarından
biri GSM alanında hizmet veren Turkcell ile pazar
payı % 40 civarını bulan internet servis sağlayıcısı
Superonline'dır.
Doğan Medya Grubundan transfer edilen Gazeteci
Tuncay Özkan tarafından yönetilen Çukurova Medya
Grubu bünyesinde Akşam, Güneş ve Tercüman gazeteleri
ile Alem, Platin gibi dergiler; Show TV, SkyTürk
televizyonları, Alem FM adıyla bir radyo istasyonu
bulunmaktadır.
Çukurova Grubunun medya alanındaki önemli yatırımlarından
birisi, Digiturk markasıyla hizmet veren dijital
platformdur. 2000 Nisan'ında kurulan dijital platformun
% 66'sı Fintur Technology BV, % 25'i Yapı Kredi
ve % 9'u Çukurova Holding'e aittir.
Çukurova Holding'e bağlı Yapı Kredi Bankasının
bir parçası olarak 18 Kasım 1996'da kurulan Yapı
Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, yayınladığı eserlerle
ve düzenlediği kültür-sanat etkinlikleri ile holdingin
dışa dönük yüzüne "entelektüel" bir
renk vermektedir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu tarafından
2002 yazında el konulan Pamukbank yüzünden grup,
bir süre sıkıntıya girdiyse de hükümetle yaptıkları
anlaşma neticesinde borçlarını yeniden yapılandırmıştır.
Doğuş Grubu
Ayhan Şahenk'in kurucusu olduğu Doğuş Grubu; inşaat,
finans, perakende, otomotiv, medya, turizm, gıda
gibi 7 ana sektörde ve bünyesinde bulunan 60'tan
fazla şirketle günümüzün etkin sermaye gruplarından
biridir. Ayhan Şahenk, Niğde eşrafından Faik Bey'in
oğlu olarak 1929 yılında bu ilde doğmuş, 1950'lerde
Ankara Hukuk Fakültesinde okurken çalışma hayatına
inşaat sektöründe başlamıştır. DP döneminde doğrudan
Adnan Menderes'in teşviki ile baraj ve otoyol
gibi kamu projelerini yüklenerek inşaat sektöründe
ilerleyen Şahenk, 17 Haziran 1966'da Doğuş İnşaat
ve Ticaret Limited Şirketi'ni kurmuştur.
İnşaat, bankacılık, sigortacılık, turizm, otomotiv,
gıda, perakende gibi pek çok sektörde yatırımlar
yapmış olan Doğuş Grubunun büyümesinde kuşkusuz
1980'lerin ekonomi-politik iklimi etkilidir. İletişim
ve medya sektörünün gelecek vaadettiği 1990'ların
iklimi ise grubun bu alana yönelmesinde etkili
olmuştur. Grup, 16 Eylül 1993'te Milliyet'in sahibi
Aydın Doğan'la birlikte DTV Haber ve Görsel Yayıncılık
A.Ş. adı altında Kanal D'ye iştirak etmiştir.
Kanal D hisselerinin tamamını 1995'te Doğan grubuna
devreden Doğuş Grubu, televizyon alanındaki en
güçlü çıkışını 1999 yılında Cavit Çağlar'dan satın
aldığı NTV ile yapmıştır. Çağlar'ın sahibi olduğu
Nergis Holding'e bağlı olan "A Yapım Televizyon
Programcılık A.Ş." ile Nergis (NTV) Haber
Ajansı Reklam ve Tic. A.Ş. 1999 yılında Doğuş
Grubuna geçmiştir
Aynı yıl içinde E Haber Ajansı Reklam ve Ticaret
A.Ş. adı altında Kanal E -daha sonra CNBC-E-;
internet hizmetleri vermek üzere İxir Uluslararası
Elektronik Ticaret Bilgisayar ve Haberleşme A.Ş.
ile Doğuş Grubu İletişim ve Yayıncılık A.Ş. kurulmuş;
Sebit Eğitim ve Bilgi Teknolojileri A.Ş. satın
alınmıştır. 2001'de bir başka medya girişimi olarak
Doğuş İletişim tarafından National Geographic
dergisinin ilk sayısı yayınlanmıştır.
Doğuş Grubu, 5 Aralık 2001 tarihinde internet
erişim pazarından çekileceğini açıklamıştır. Çukurova
Grubuna bağlı Superonline'la imzalanan anlaşma;
İxir abonelerinin bundan böyle Superonline altyapısından
hizmet almalarını öngörmektedir.
Ayhan Şahenk'in 2 Nisan 2001 tarihinde ölümünden
sonra holdingin İcra Kurulu Başkanı olarak seçilen
Ferit Faik Şahenk'in yönetiminde grup , başlangıçta
medya bölümünün başına Nuri Çolakoğlu'nu getirmiştir.
Çolakoğlu'nun öncülüğünde Microsoft, NBC ve CNBC
gibi Amerikalı medya devleriyle ortaklığa giden
grup; MAG, Popüler Tarih, F1 Reacıng, NStyle ve
Car isimli dergileri yayınlamaktadır. Ekonomi
ve sinema kanalı olarak yayın yapan CNBC-E ve
Bursa Olay Medya Grubu ile Radyo POP ve Radyo
2019'un da sahibi olan Doğuş Medya Grubunda, 2003
yılı itibarıyla üç televizyon kanalı bulunmaktadır.
Ulusal çapta yayın yapan haber kanalı NTV, bölgesel
yayın yapan ve kabloda olan CNBC-E ile Discovery
Channel .
İhlas Grubu
İhlas Grubunun kurucusu Enver Ören, 10 Şubat 1939
tarihinde Denizli'ye bağlı Honaz'da doğmuştur.
Demiryolcu bir babanın 5 çocuğundan biri olan
Ören, ilk öğrenimini Denizli'de tamamladıktan
sonra önce Kuleli Askeri Lisesine, daha sonra
da İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Botanik
Bölümüne girmiştir. 1961 yılında kazandığı NATO
bursuyla Napoli'ye giden Ören, öğretim elemanı
olarak üniversitede çalıştığı yıllarda, Kuleli
Askeri Lisesinde iken öğrencisi olduğu Hüseyin
Hilmi Işık'ın kızı Dilvin'le evlenmiş; 28 Nisan
1972 yılında, ileride holding yönetimine katılacak
olan tek çocukları Ahmet Mücahid doğmuştur.
1970 yılında Ören, üniversitedeki görevini bırakarak
birkaç arkadaşıyla birlikte 500 lira sermaye koyarak
22 Nisan 1970 tarihinde -ileride Türkiye Gazetesine
kaynaklık edecek olan- Hakikat gazetesini kurmuş
ve bu tarihten itibaren yayıncılık piyasasında
yükselmeye başlamıştır.
1 Ocak 1993 tarihinde, Türkiye Gazetesi büroları
üzerinden yapılandırılan ve Türkiye Gazetesi ile
TGRT'nin yanısıra pek çok kanala servis yapacak
olan İhlas Haber Ajansı (İHA) kurulmuştur. İsmail
Kapan'ın yönetiminde bugünkü konumuna ulaşan İHA,
kritik olaylarda en hızlı haber servisini yapan
ajanslardan birisidir. Grubun önemli medya bileşenlerinden
biri olan TGRT televizyonu ise 1993 yılından itibaren
İhlas Holding'in resmi iştiraki olmadan, farklı
bir ortaklık yapısı ile yayın hayatına devam etmektedir.
Muhafazakar bir izleyici kitlesine hitap eden
TGRT, 1998 yılında yabancı danışmanlar ve teknik
elemanlar öncülüğünde gerçekleştirdiği kurumsal
kimlik çalışmasıyla içerik ve sunum bakımından
görece daha liberal bir eğilim kazanmıştır .
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük krizi olarak
anılan 2001 kriziyle birlikte İhlas Finans'ın
faaliyet izni, Bankalar Kanunu'nun 20/6'ncı maddesindeki
şartların gerçekleşmesi nedeniyle BDDK'nın 10
Şubat 2001 tarihli ve 171 sayılı kararı ile kaldırılmış
ve yaklaşık 500 bin kişi, tasfiye halindeki kuruluştan
alacaklarını kurtarmak üzere beklemeye başlamıştır.
Genel Değerlendirme
1980'lerden itibaren uygulanan yeni liberal iktisat
politikalarıyla birlikte medya yatırımı, büyük
sermayeyi gereksinmeye başlamıştır. Basın sektöründeki
temel girdi maliyetlerinin (gazete kağıdı, matbaa
mürekkebi, vb.) yüksek oranlı artışına 12 Eylül
rejiminin ve takip eden dönemde Özal'ın uyguladığı
baskı politikaları eşlik etmiş; bununla birlikte
irili ufaklı pek çok yayın grubu piyasadan çekilerek
yerlerini büyük sermaye gruplarının kontrolündeki
çok kanallı dev yapılara bırakmıştır.
Türk basınının devletten ve sermayeden göreli
bağımsızlığını yitirmesinde, 24 Ocak 1980 tarihinde
alınan ekonomik istikrar tedbirlerinin simgesel
önemi büyüktür. Bu tarihi izleyen askeri darbe
ile birlikte, "neoliberal dönüş" denilen
bir dizi ekonomik ve politik yeniden yapılanma
programının sonuçları, genel olarak Türkiye toplumunda
eşit ve özgür bireyler olarak bir arada yaşama
imkanını ortadan kaldırmaktadır. Programın uygulanmasında
ve toplumsal rızanın sağlanmasında, basına önemli
bir rol ve işlev yüklenmiştir. Ancak burada sorun
olarak görülen şey medyanın; bağımsız bir aktör
olarak kitlelere ideoloji şırınga etmesi değil,
80'lerden itibaren tercih edilen yeni toplumsal
modelin giderek artan oranda esaslı bir bileşeni
haline gelmesidir. Yeni ekonomi politikalarının,
belirli bir yaşam tarzı ve ideoloji ile birlikte
kitlelere empoze edilmesinde, bugün konglomeraların
içine gömülen medyanın özgül bir rolü ve işlevi
söz konusudur. Bu rol ve işlev, geleneksel sahiplik
ilişkilerinden özsel olarak farklı bir yapıyı
gündeme getirmese bile mülkiyet ve kontrol kalıplarında
önemli bir değişimi işaret etmektedir.
Dev medya komplekslerinin bünyelerinde 1980'lerin
ortalarından itibaren yoğunluğu artan biçimde
artık, pahalı ithal basım teknolojilerini atıl
kapasite kullanımına sürükleyen çalışma tarzı
terk edilmiş, ölçek ekonomileri sayesinde tam
kapasite çalışan makinalar, ortalığın çok çeşitli
türden gazete, dergi, kitap gibi yayınlarla kaplanmasına
neden olmuştur. Bu bağlamda 1950'li yıllardan
itibaren endüstrileşmeye başlayan Türk basınının
1980'li yıllara kadar, metaforik anlamda, zanaat
benzeri üretim ilişkilerini yansıttığı, 1990'lı
yıllarda olgunlaşmaya başlayan yeni yapıda ise
fabrika benzeri üretim sürecinin hakim olduğu
söylenebilir. Zanaat benzeri üretim ilişkisinden
kasıt, üretim sürecinin pek çok aşamasında uzman
ya da yetenek sahibi olan, az sayıda elemanla
küçük ölçekli bir üretimin söz konusu olduğu,
makineleşmenin düşük düzeyde seyrettiği bir basit
işbölümü şemasıdır. Türkiye kapitalizminin farklı
bir faza girdiği 2. Dünya Savaşını takip eden
dönemde teknolojik yeniliklere önem vermeye başlayan,
hükümetin doğrudan mali desteğini alan ve yurt
dışıyla teması artan basın sahipleri üretim ve
dağıtımda yeni ilişki biçimleri tesis etmeye başlamışlardır.
Nitekim bu dönemden itibaren Türk basın sektörü
yavaş yavaş dışarıyla hem teknolojik hem de ekonomik
ve politik bağlarını güçlendirmeye, standart ve
daha profesyonel bir üretim sürecini örgütlemeye
başlamıştır. Ancak bu sürecin olgunlaşmaya başlaması
için 1980'li yıllarda devreye sokulan neoliberal
ekonomi politikalarının öncülüğünü beklemek gerekmiştir.
1980'li yıllarda Türkiye toplumu ile birlikte
basının girdiği yeni evrenin ayırt edici özelliği,
kitle iletişim araçlarının işlevlerinin eskisine
göre genişlemesi ve farklılaşmasıdır. Süreç içerisinde
"basın" döneminin başat işlevi olan
topluma haber ve bilgi aktarımı kitle iletişim
araçları bağlamında gerçekleşen diğer sembolik
üretimler yanında ikincil bir duruma itilmiştir.
Yani medyanın toplumsal işlevi geri plana atılmış
ve medya, kamusal işlevleri yerine dev bir sanayi
kompleksi olarak şirket stratejilerini ön plana
çıkarmıştır. Bu süreçte medya, kamuculuğu da devre
dışı bırakan bir retoriğin ve anlam dünyasının
hakim konuma geçmesine aracılık etmiştir.
Medyanın mülkiyet örüntülerinde özellikle 1990'lardan
itibaren belirgin biçimde bir değişim yaşanmış
ve zamanla, yalnızca yayıncılık işini kapsayan
geleneksel medya sahipliği yerini, medya dışı
sektörlerdeki yatırımların medya sektörü ile bütünleştiği
bir mülkiyet yapısına bırakmıştır. 1980'lerin
ekonomi politik ikliminde geleneksel medya sahipleri
medya dışı alanlardaki yatırımlarını genişletmiş,
medya dışında bulunan büyük sermaye grupları ise
medya sektörüne yatırımlarını hızlandırmışlardır.
Örneğin geleneksel medya sahipliğinin tipik örneği
olan Hürriyet Grubu, yeni trendin bir sonucu olarak
1994 yılında Hürriyet Gazetesinin satışıyla birlikte
Doğan Grubunun kontrolüne girmiştir. Yeni dönemin
çarpıcı özelliklerinden birisi, basının ihtiyaç
duyduğu yeni kredi ve desteklerin hükümet üyeleriyle
yüzyüze ilişkilerle sağlanmasıdır.
Yeni dönemde yayın kuruluşlarının organizasyonları
ve işbölümü şemaları da köklü bir biçimde dönüşüme
uğramıştır. Yeni dönemin ihtiyaçlarına uygun yönetim
modelleri oluşturulmuş, yayın yönetimi ile işletme
yönetimi arasındaki geleneksel ayrım, işletme
yönetimi ilkeleri lehine tasfiye edilmiştir. Eski
örgüt yapısının temel bileşenleri; ticari, teknik
ve yazı işleri birimleriydi ve bunlar arasında
göreli bir ayrılık, hatta yer yer rekabet söz
konusuydu. Bu birimler arasındaki geleneksel rekabet
unsuru, 1980'li yıllardan itibaren tedrici olarak
neredeyse ortadan kalkmış görünmektedir. Artık
haber değeri taşıyan bir olay, yazı işlerinin
olduğu kadar işletme biriminin de "doğrudan"
ilgi alanına girmektedir. Bu durum ilk bakışta
basının kurumsallaşmasından itibaren varolan yapısal
bir sorun olarak görülebilir, ancak 1980'lerde
başlayan medya sektörünün yeniden yapılanma sürecinde
sahiplik ile içerik arasındaki göreli mesafenin
giderek daraldığı da bir gerçektir. Bu dönüşümün
bir halkası da, yazılı ve görsel medyanın bütünleşmesi
ki burada en göze çarpan olgulardan biri, bağlı
bulunulan gruba ait şirketlerin reklamlarının
kendi medium'larında yer almasıdır (Tablo 1)
Televizyonda en çok reklam harcamasıyla ilk 10'da
yer alan firmalar (Nisan 2002)
Reklam Veren Firma İlgili Medya Grubu Süre Harcama
UNILEVER 530,498 82,975,174,904,989
TURKCELL İLETİŞİM HİZ. AŞ ÇUKUROVA 201,267 37,290,157,344,715
P&G 289,371 31,733,763,603,799
TELSIM MOBİL TELEKOM. HİZ. AŞ UZAN 116,236 22,420,633,609,059
COCA COLA CORP. 119,757 17,486,070,376,919
ULKER 92,165 14,423,136,596,330
BILGIN YAYINCILIK SABAH 78,232 10,056,571,901,309
DISBANK DOĞAN 48,576 9,379,867,836,479
BENCKISER A.S. 62,884 9,290,628,899,286
DIGITURK ÇUKUROVA 79,879 8,640,118,655,816
kaynak:: http://www.bilesim-int.com/tr/ sitesinden
elde edilen verilerle düzenlenmiştir.Derin bir
"kontrol" sorununu da açığa çıkaran
yeni medya ortamında medyada yönetici konumda
olanlar yıldızlaşmaya başlamıştır. Özgül bir metanın
üreticisi olarak medyanın önünde bir yandan kapitalist
bir yapının zorunlu büyüme hedefi, buna bağlı
olarak diğer yandan basın döneminden kalma geleneksel
etik kodların zaafa uğraması neticesinde ortaya
çıkan bir meşruiyet krizi, yöneticilerin kontrol
işlevlerini artırmıştır. Kolektif kapitalist şebekeye
dahil olan medya yöneticileri, bir yandan karı
maksimize etmek, diğer yandan toplumsal meşruiyeti
sağlamak gibi ikili bir işlev yüklenmişlerdir.
Çoğunluğu geleneksel basın kuruluşlarında yetişmiş
bulunan medya yöneticilerinin yanısıra bu özel
işlevleri kapitalist rasyonellere daha uygun biçimde
yürütecek genç ve teknisist kadrolar da sektörde
önemli roller üstlenmeye başlamışlardır.
Bu eğilime paralel olarak, tamamı aile şirketi
olarak örgütlenmiş medya holdinglerinin üst düzey
yönetiminde, yabancı üniversitelerin işletme fakültelerinde
eğitim gören 2. kuşak veliahtların sorumluluğu
artmaktadır (Tablo 2 ve 3)
Tablo 2: Basın Sektöründeki "Veliaht"ların
Profilleri
Adı Grup Doğum Aile Eğitim Kariyer
HALDUN SİMAVİ GÜNAYDIN İstanbul
1925 Fatma Melek ve Sedat Simavi,'nin oğlu; Çiğdem
Meserretçioğlu ile evlendi. Çocukları Süleyman,
Aliye Galatasaray Lisesi (1948) Yenigün dergisi,
Günaydın Gazetesi sahibi
EROL SİMAVİ HÜRRİYET İstanbul
1930 Fatma Melek ve Sedat Simavi,'nin oğlu; Belma
Başer'le evlendi. Çocukları: Sedat ve Saffet.
İstanbul Işık Lisesi (1953)
Hürriyet
ERCÜMENT KARACAN MİLLİYET İstanbul
1921
Los Angeles
1986 Ali Naci ile Hidayet Karacan'ın oğulları.
5 kez evlendi . 3. eşi Cemile Garan'dan olan çocukları
Ali ve Ömer Karacan'dır . Robert Koleji (1942)
Illinois Üniversitesi, Makine Mühendisliği Milliyet'in
sahibi (1955-1979)
Daha sonra ABD'ye yerleşti ve Karacan Holding'i
kurdu. Almanya'da basımevi çalıştırdı ve ticaret
yaptı.
Tablo 3: Medya Sektöründeki
"Veliaht"ların Profilleri
Adı Grup Doğum Aile Eğitim Kariyer
ARZUHAN YALÇINDAĞ DOĞAN Aydın - Sema Doğan'ın
kızı. DMG İcra Kurulu Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ'la
evli. İki oğlu var. Londra Amerikan Koleji, İstanbul
Boğaziçi Üniversitesi Kariyerine DMG'de başladı.
Şu anda Kanal D İcra Kurulu Bşk Yrd.
BEGÜMHAN DOĞAN DOĞAN Aydın - Sema Doğan'ın kızı.
Bekar ABD'de okuyor. Doğan Holding Stratejik İletişim
Direktörü
ESRA BİLGİN POLLEY SABAH Dinç-Güler Bilgin'in
kızı. Amerikalı Clifford Holmes Polley'le evli.
Bilgin Yayıncılık AŞ Başkan Yrd.
FERİT ŞAHENK DOĞUŞ 1965 Ayhan Şahenk'in oğlu.
Diana Şahenk ile evli. Çocuk: Defne. Doğuş Holding
İcra Kurulu Bşk.
FİLİZ ŞAHENK DOĞUŞ Ayhan Şahenk'in kızı. Doğuş
Holding İcra Krl. Üyesi. Turizm Grup Başkanı
HANZADE DOĞAN DOĞAN 1972 Aydın - Sema Doğan'ın
kızı. Bekar London School of Economics (1992-95),
Columbia U. (İşletme, Yüksek Lisans) United Newspaper
(1993, medya yönetici asistanı), Goldman Sachs
(1995-97, finans analisti), Doğan On-line; ((1999,
Kurucu üye ve Yön. Krl. Bşk.), Milliyet İcra Kurulu
Bşk. Yrd. (2002), Doğan Grubu Stratejik Planlama
ve Projelerden Sorumlu Başkan Yard. (2002)
MUAMMER MEHMET ALİ ILICAK DÜNDEN BUGÜNE TERCÜMAN
1970 istanbul Babası Kemal Ilıcak, annesi Nazlı
Çavuşoğlu. İstanbul Ü. İşletme F. DB Tercüman'ın
sahibi, Ilıcak Holding Yönetim Kurulu Başkanı
MÜCAHİT AHMET ÖREN İHLAS 1972 İstanbul Enver ve
Dilvin Ören'in tek çocuğu. 1999'da Meryem İmamoviç'le
evlendi. İhlas Holding Yönetim Kurulu Başkanı??
ÖNAY ŞEVKET BİLGİN SABAH 1964
İzmir Dinç-Güler Bilgin'in oğlu. Boston Ü., Bachelory
of Science in Business Administration Bilgin Yayıncılık
AŞ Başkan Yrd.
VUSLAT DOĞAN SABANCI DOĞAN Aydın Doğan ve Sema
Doğan'ın kızı. Sabancı Ailesine mensup Ali Sabancı
ile evli. İki oğlu var. Hürriyet İcra Kurulu Bşk.
Yrd.
ZEYNEP GÖNENÇ KARAMEHMET ÇUKUROVA Mehmet Emin
Karamehmet'in kardeşi Ali Samsa Karamehmet'in
kızı. Annesi Zuhal Karamehmet..
Fırat Gönenç'le evlidir Show TV İcra Kurulu Üyesi
Medya sektöründe ortaya çıkan yeni modelde alt
kademedeki medya çalışanlarının özel bir personel
rejimine tabii tutulması elzemdir. Bu bağlamda,
yeni dönem, medya yöneticilerinin yıldızlaşmalarına
karşıt olarak sıradan muhabirlerin ve diğer basın
çalışanlarının durumlarında negatif gelişmelere
sahne olmuştur. Artık medya sektöründe iş güvencesi
ve diğer sosyal haklar söz konusu değildir. 1990'ların
ilk yarısında ivme kazanan tasfiye sürecinin ardından
bugün artık Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın
toplu sözleşme yapabildiği iki kuruluş kalmıştır.
Medya şirketleri bünyesinden taşeronlaştırma yoluyla
çıkarılan işçilerin başta sendikalaşma olmak üzere
hiçbir sosyal hakları bulunmamakta; öte yandan
medya grupları arasında varılan centilmenlik anlaşmaları
yoluyla personel disiplin altına alınmaktadır.
Türk sermayesi 1980'li yıllara kadar sermayenin
küresel yasalarına bağlı olduğu kadar, kendi yerel
yasalarına da yaslanmıştır. 1980'li yıllardaki
kırılma, Türk sermayesinin yerel ölçeği aşma zorunluluğu
ile bütünleşmiş ve 1990'larda Türk medya sektörünü
ortaya çıkarmıştır. Bu bağlamda örneğin Cem Uzan'ın
şahsında AKP Hükümetinin müdahalesi, diğer büyük
sermaye gruplarının uhdesindeki küreselleşme vizyonunun
taşıyamayacağı yüklerden kurtulma operasyonu olarak
anlam taşımaktadır. Türk medya sektöründe gelişkin
bir model ortaya koyan Doğan Medya Grubu gibi
yapılar bile Türkiye'de sistemin kırılgan yapısından
etkilenmekte, küresel pazarlara açılma hedefiyle
emek gücünün profesyonelleşmesi ve üretimin standardizasyonu
konusundaki bütün çabalarına rağmen istikrara
kavuşamamaktadır. Sektörün belkemiğini oluşturan
finans ayağı tehlikeye girdiğinde, bundan doğal
olarak bütün bir yapı etkilenmekte, bu kırılgan
iskeleti birarada tutmanın bedeli ise mesela AB
normları olarak benimsenen ideal çerçeveleri sürekli
olarak esnetmekten geçmektedir.
Bu bağlamda, Türk medya sektörünün küresel vizyona
uygun ölçülerde standart bir üretim ilişkisi modeli
kurmasının önünde olası krizler ve başka "engeller"
olduğu söylenebilir. Ancak belki de toplumsal
özgürleşimin kapıları, söz konusu krizler ya da
söz konusu "engeller" sayesinde aralanabilecektir.
|