Günümüzde post-Fordizm adı verilen
yeni bir üretim paradigmasının kapitalist üretimde
önemli dönüşümler doğurduğu ve bunun bir sonucu
olarak Fordizmin sıkıcı ve anlamsız iş ortamından
farklı olarak çalışma hayatını işçiler için anlamlı
ve çekilir hale getirme potansiyeline sahip olduğu
düşüncesi sık sık dile getirilmektedir. Braverman'ın
(1974) büyük bir ustalıkla anlattığı Taylorizmin
vasıfsızlaştırma eğilimi yerine, post-Fordizmin
işçileri yeniden vasıf ve beceri sahibi yapacağı,
bunun da sosyal taraflar arasında çatışma yerine
işbirliğine dayalı ilişkiler geliştireceği belirtilmektedir
(Brown, 1997: 12). Post Fordist anlayışta yeni
yönetim teknikleri sayesinde insan faktörünün
etkin olarak kullanılmasıyla verimlilik artışları
sağlanılması amaçlanmaktadır.
Bu yeni yönetim teknikleri arasında
Toplam Kalite Yönetimi (TKY) son yıllarda büyük
bir önem kazanmıştır. Japon mucizesinin arkasında
yatan temel unsurlardan biri olarak görülen TKY
kendine has dogmaları ve rituelleri olan, herkes
için fayda sağladığı öne sürülen bir "şirket
dini" haline gelmiştir. Türkiye'de iş dünyasında
ve çalışma hayatında da 1990'ların başlarından
beri adeta bir kalite fırtınası esmekte, popüler
ve akademik yönetim dergilerinde, kongrelerde
ve medyada toplam kalite ile ilgili yazılara ve
değerlendirmelere sıkça yer verilmektedir. Bu
yazı ve değerlendirmelerin çoğunda TKY her derde
deva bir çeşit yönetim ilacı olarak tanıtılmaktadır.
Bunun bir sonucu olarak günlük hayatımız da, kerameti
kendinden menkul bir kalite anlayışının yogun
bombardımanına tabi tutulmaktadır. Örnegin, Türk
medyasında yapılan reklamlarda ürünlerin tanıtımında
kalite kelimesinin geçtiği sloganlara sık sık
rastlanılmaktadır: "Arçelik yaşam kalitesi
için çalışır" (Arçelik); "kalite yaşanır,
anlatılmaz" (İstikbal); "kalite bir
haktır, ayrıcalık değil" (Opel); "kalite
kontrol altında (Profilo); "kaliteyi uzaklarda
aramayın" (Ülker).
Türkiye'de gerek medyada, gerekse
de yönetim yazınında ağırlıklı olarak TKY'nin
başarıyla uygulandığı işletmeler öne çıkarılarak,
bu işletmelerin deneyimleri, çalışanlara sağladıkları
yararlar evangelist (1) bir üslupla örnek alınması
gereken ideal uygulamalar olarak anlatılmaktadır.
Adeta sanayii, hatta toplumu kuşatan sorunların
TKY sayesinde çözülebileceğine dair bir hava oluşturulmaya
çalışılmaktadır. Buna karşılık kalite programlarının
özellikle çalışanlar bakımından doğurdugu iş yoğunlaşması
gibi bir takım olumsuzluklar ihmal edilmektedir.
Kalite gibi olumlu ve güzel şeyler
çağrıştıran bir kavramı içeren TKY yaklaşımını
eleştirel bir gözle değerlendirmeye çalışmak anlamsız
bir çaba olarak görülebilir. Her ne kadar TKY
verimlilik artışlarına ve çalışma ortamlarında
iyileşmelere yol açmışsa da, hem yöneticiler,
hem de işçiler açısından "mükemmel"
bir yönetim tarzı olduğu şeklindeki iddiaların
sorgulanması, en azından eleştirel bir gözle değerlendirilmesi
şarttır. TKY'nin nasıl uygulandığının, çalışanların
kalite programlarını nasıl yorumladıklarının ve
deneyimlerinin üzerinde durulması gerekmektedir.
Bu çerçevede incelemenin temel amacı, Türkiye'de
önde gelen bazı toplam kalite uygulamalarının
işçiler ve endüstri ilişkileri açısından ne gibi
sonuçlar doğurduğunu ortaya çıkarmaya çalışmaktır.
Çalışmanın ilk bölümünde Toplam Kalite yaklaşımının
genel olarak işçiler ve endüstri ilişkileri üzerindeki
etkileri incelenecektir. İkinci bölümde ise TKY'nin
Türkiye'ye girişi, nedenleri ve yaygınlık derecesi
kısaca anlatılacaktır. Üçüncü ve dördüncü bölümler
ise Türkiye'deki önde gelen bazı toplam kalite
uygulamalarından örnekler vererek, toplam kalitenin
işçiler, sendikalar ve endüstri ilişkileri üzerindeki
etkilerini ele alacaktır. Çalışmada ortaya konan
bulgular, ağırlıklı olarak ilgili bilimsel yazının,
yerli popüler yönetim dergileri ile sendika dergilerinin
taranması ve kalite ve verimlilik kongrelerine
sunulan bildirilerin incelenmesi sonucunda elde
edilmiştir. TKY uygulayan firmaların kendi uygulamalarını
anlatan yayınları da incelenmiştir. Bunlara ek
olarak TKY uygulayan önde gelen bir firmada çalışan
24 işçi ve sendika temsilcisiyle derinlemesine
görüşmeler yapılmıştır. Bu da bize işçilerin ve
sendikaların TKY deneyimini doğrudan yansıtma
imkanı sunmuştur.
Toplam Kalite Yönetimi: Çalışanlar
için bir nimet mi, yoksa külfet mi?
Esas olarak Deming ve juran gibi
istatistikçi ve yöneylemciler tarafından geliştirilen
toplam kalite kısaca "hatasız ürün ve hizmetlerle
amaca uygunluk" olarak tanımlanmıştır (Deming'den
aktaran Tuckman, 1995: 54). İstatistiksel süreç
kontrolü, israfın azaltılması ve önlenmesi, takım
çalışması, iç ve dış müşterilerin tespiti, yoğun
işletme içi eğitim, sürekli iyileştirme ve çeşitli
problem çözüm teknikleri toplam kalitenin ana
gövdesini oluşturmaktadır. Müşteri temelli bir
yönetim tekniği olan TKY işletmenin tüm çalışanlarını
iç müşteri olarak değerlendirerek, onların tatminini
ön plana çıkarmaktadır. Kaliteye ulaşma çabasının
arkasında yönetim süreçleri ve tekniklerini geliştirerek,
firmalar arasında şiddetini gün geçtikçe artıran
rekabette ayakta kalma ve öne çıkma çabası yatmaktadır.
Kolayca tatmin edilemeyen ve tercihlerinde çok
seçici davranan bir tüketici profilinin önem kazanması,
TKY'nin ortaya çıkması ve yayılmasındaki temel
nedenlerden biri olmuştur. TKY'nin moda bir teknik
haline gelmesi bireyciliğin öne çıktığı iktisadi,
siyasi ve toplumsal gelişmelerle yakından ilgili
olup, bunun, kendi kendisini denetleyebilen, sorumluluk
sahibi birey anlayışına sahip olan, hür teşebbüs
ve serbest piyasa retoriğini kullanan Yeni Sağ'ın
yükselişi ile aynı dönemlere denk gelmesi tesadüfi
değildir (Silver, 1987: 127).
Tıpkı Yeni Sağ gibi, organizasyon bağlamında sosyal
taraflar arasında bir uzlaşmayı ima etmekte ve
bunu sağlamaya çalışmaktadır.
TKY'nin işçiler için faydalı olup
olmadığı konusunda ilgili yazın bölünmüş durumdadır.
İyimserler olarak nitelenen kesim, kalite programlarının
önemli verimlilik artışları sağladığını, çalışanların
yönetime katılmalarına olanak tanıdığını ve böylece
işletmenin rekabet seviyesini artırdığını savunmaktadırlar.
İyimserler yönetimin örgütü ve çalışanların davranışlarını
istediği biçimde değiştirebileceğini varsayma
eğilimindedir (Kerfoot ve Knights, 1995: 223).
Kötümserler ise toplam kaliteyi işin yoğunlaşmasını
sağlayan ve işçilerin beyinlerini yıkayarak, yönetimin
çalışanlar üzerindeki denetimini artırmasını sağlayan
bir yaklaşım olarak görmektedirler. Bu iki grup
toplam kalitenin çalışanlarla ilgili yönlerini
son derece farklı kavramlarla ifade etmektedir.
Bu durumu aşağıdaki tablo net bir şekilde ortaya
koymaktadır:
Tablo 1. İyimser ve Kötümser
Görüşlerin Kullandığı Kavramlar
Iyimser........................... Kötümser
eğitim............................. beyin
yıkama
yetkilendirme............... güçsüzleştirme
özgürleştirici................ denetleyici
takım çalışması......... takım içi baskı
sorumluluk................... gözetleme
post-Fordizm................. neo-Fordizm
bağlılık itaat
Kaynak: Wilkinson vd., 1998: 50 |
Yukarıdaki tabloyu Orwell'in Newspeak
bakış açısıyla kavramların çarpıtılması olarak
yorumlamak da mümkündür. Yani, yönetimin işçileri
yetkilendiriyorum ve onlara katılım imkanı sunuyorum
derken aslında onları güçsüzleştirerek, yönetsel
amaçları benimsemeleri ve bunları gerçekleştirmeleri
için onlara önem veriyor gibi yapmakta olduğu
söylenebilir. Gelgelelim, amaç ne olursa olsun,
TKY daha önce tamamen üst düzey yöneticilerin
kullandığı bazı yetkilerin alt kademelerdeki yöneticilere
ve işçilere devredilmesini gerekli kılmaktadır.
Bunun için işçiler ciddi biçimde sürekli bir eğitim
faaliyetinden geçirilirler. Ancak bu eğitim sırasında
vurgulanan konulara bakıldığında işle ilgili teknik
konular kadar, çalışanların davranışlarını etkilemeye
dönük, doğrudan beyin yıkama amacı taşımasa bile,
bu izlenimi veren bazı konuların da öne çıkarıldığını
görebiliriz. Örneğin, işçilere maddi bir karşılık
beklemeksizin sadakat ve itaatle çalışmaları gerektiği
anlatılmaktadır. Bazı yetkilerin ve sorumlulukların
işçilere veya onların oluşturduğu takımlara devredilmesi,
bu işçilerin iş özerkliğinin veya gücü:nün arttığı
şeklinde yorumlanmamalıdır. Tam tersine, yönetim
bilgi teknolojileri sayesinde çalışanları, denetleme,
gözetleme ve izleme kapasitesini artırarak, işçilerin
zihni ve bedensel niteliklerinden daha fazla faydalanmaktadır
(Delbridge, 1995: 815). İşletme içi yoğun bir
eğitime tabi tutulan çalışanların her işi belli
bir dereceye kadar yapabildiği bir emek süreci
içerisinde işçilerin birbirlerini ikame edebilirlikleri
kolaylaşmaktadır. Son derece gelişmiş yönetsel
bilgi sistemleri çalışanların faaliyetlerini ayrıntılı
olarak izlemekte, hedeflerden en küçük sapmaların
bile anında kim tarafından yapıldığını belirleyebilmektedir.
İşçilerden üretim süreci içinde sürekli olarak
kendilerini yenilemeleri, sorunları bulma ve çözmeye
çalışmaları beklenmekte, bu durum da işçiler arasında
gerginliği artırmaktadır. Hatta bazı yazarlar
TKY ve benzeri teknikleri "stresle yönetim"
olarak adlandırmaktan çekinmemişlerdir (Parker
ve Slaughter'den aktaran Malloch, 1997: 119).
Örneğin, toplam kalite uygulayan İngiltere'deki
Toshiba fabrikasında yapılan bir araştırmaya göre
işçilerin işten duydukları hoşnutluk seviyesinde
bir artış olmadığı, işe devamın çok daha sıkı
olarak denetlendiği ve yönetimin çalışanlardan
işlerini, aile ve diğer bağlılıkların önüne koyarak,
öncelikli olarak düşünmelerini istedigi görülmüştür
(Edwards, 1992: 387-8). Örgütsel gücün önemli
oranda yönetimin elinde toplanmasının hem bir
nedeni, hem de bir sonucu olan TKY'de Taylorist
denetim sistemleri yerine sadakat ve bağlılık
denetim aracı olarak kullanılmaktadır (Purcell,
1993: 517). Bununla beraber işletmeler TKY'nin
istatistiksel süreç kontrolü gibi teknik yönlerini
uygularken, çalışanlara dönük kısımlarını uygulamaktan
genellikle kaçınmaktadırlar. TKY içinde işçilerin
yetkilendirilmesi ve yönetime katılımları genellikle
çalışanların işleriyle ilgili dar bir çevrede
tutulmakta, işçilerden ücret ve çalışma şartlarında
iyileştirmeler yapılmaksızın daha fazla çalışmaları
ve çaba göstermeleri beklenmektedir (Hill, 1995:
51).
TKY'nin en önemli amaçlarından
biri çalışanların örgüte bağlılıklarını ve katkılarını
artırarak, performanslarını yükseltmek ve bu şekilde
üretilen mal ve hizmetlerin kalitesini yükseltmektir.
Bu amaca ulaşmak için de çalışanların yetkilendirilmesinin
gerekli olduğu sık sık vurgulanmaktadır. İlk bakışta
çalışanların yetkilendirilmesi ve onlara güven
duyulması, emir-komutaya dayalı hiyerarşik örgütsel
yapılara bir alternatif sunar gibi görünmektedir.
Ancak bu genelde retorikten öteye geçmemektedir.
Deming ve diğer kalite guruları TKY içinde işgören
katılımının önemini vurgulamışlardır ama bu katılım,
işin radikal biçimde yeniden organizasyonu anlamına
gelmemektedir. TKY yukarıdan aşağıya doğru iletişimi
ve koordinasyonu zorunlu kılmakta olduğundan hiyerarşik
örgüt yapılarını değiştirmesi çok zordur. Bu nedenle
TKY uygulamada, Toplam Yönetim Kontrolüne dönüşebilir
(Delbridge vd., 1992: 97). Pek çok yönetici örgütsel
hayat konusunda mekanik bir yaklaşım benimsediğinden,
toplam kaliteyi örgütlerin hiyerarşik yapısını
gerçek anlamda değiştirmekten ziyade, aynı yapıları
yeniden üreten biçimde uygulamaktadırlar (Knights
ve Mccabe, 1997: 372; Rothschild ve Ollilainen,
1999: 593). Yönetim genellikle işçilerin yetkilendirilmesini
çok dar biçimde yorumlamakta, işçilerin gücünü
ve etkisini artırmaktan ziyade, işçiden Yönetime
bilgi aktarılması anlamında kullanmakta ve uygulamaktadır.
Kısaca belirtmek gerekirse, TKY örgütlerdeki güç
ilişkilerinde radikal değişiklikler doğurmamaktadır.
Belki de TKY denetliyor gibi gözükmeden, yönetimin
çalışanlar üzerinde nasıl denetim kuracağının
bir yanıtı olarak düşünülebilir (Sewell, 1998:
403).
Örgüte sadakatle bağlı çalışanların
yüksek motivasyona sahip olacakları, dolayısıyla
da yüksek performans gösterecekleri düşünülmektedir.
Ayrıca sadık ve bağlı işçilerin işletme içinde
kalmaya daha fazla eğilimli oldukları varsayıldığından,
onlar için yapılan seçme, geliştirme ve eğitim
faaliyetlerini karşılayacakları da belirtilmektedir.
Toplam kalite guruları yaklaşımın örgütsel birliği
sağlayacağına inanmakta, örgüte sadakatle bağlı
çalışanların verimliliği artırmak, israfı azaltmak
için ellerinden geleni yapacaklarını savunmaktadırlar.
TKY yazınının işçileri toplam kalite programlarının
uygulanması konusunda itaatkar ve pasif olduklarını
varsayarken, onlardan aynı zamanda yetkilendirilmiş
ve güçlendirilmiş bireyler olarak iş sürecinde
kendi yorumlama ve inisiyatiflerini kullanmalarını
beklemesi, bir çelişkiyi göstermektedir (Kerfoot
ve Knights, 1995: 230).
Bilindiği gibi örgütlerde de, tıpkı
diğer toplumsal kurumlarda olduğu gibi iktidar
çatışmaları yoğun biçimde yaşanmaktadır. Değişik
yönetim kademeleri; arasında, yönetimle işçiler
arasında çekişmeler ve çatışmalar örgütsel dünyanın
yadsınamaz bir gerçeğidir. TKY örgüt içindeki
iktidar ilişkilerinden soyutlanamaz (Knights ve
McCabe, 1999: 221). Yönetim guruları genellikle
çatışma olmayan bir örgüt tahayyül etmekte, yönetim
ile çalışanlar arasında çıkar çatışması olabileceğini
gözden uzak tutmaktadırlar. TKY yönetsel otoritenin
meşrulaştırılması ve çalışanların firmaya sadakatle
bağlanmalarını hedeflemektedir. Burada işletme
içinde yönetenlerle yönetilenler arasındaki çıkar
farklılıgı veya çatışması değil, işletmenin piyasada
başarılı olmasını amaçlayan çıkar birliği vurgulanmaktadır.
Çatışmanın yok varsayıldığı veya
görmezden gelindiği bir çalışma ilişkileri anlayışı
TKY yazınında kullanılan metaforlarla da güçlendirilmeye
çalışılmaktadır. Toplam Kalitenin temel hedefi
olan, adeta kutsallaştırılan ve bir "kral"
olarak görülen müşteri mükemmellik ve kalite arayan,
bu uğurda "sonsuz yolculuklara" çıkan
bir varlık olarak tanımlanmaktadır. Bilindiği
üzere sosyal gerçekliğin inşasında dil önemli
bir rol oynamaktadır. Bir terim bir anlam sisteminden
veya seviyesinden bir başkasına taşıyorsa ve bir
nesnenin başka bir nesnenin bakış açısına göre
anlaşılmasına ve algılanmasına neden oluyorsa
metafor ortaya çıkar (Alvesson, 1993: 116). Metaforlar
dünyayı basitleştirerek, onu daha iyi anlamamıza
olanak sunmakla beraber sosyal gerçekliği de kasten
çarpıtırlar (Dunn, 1990: 18). Kalite yazınında
en yaygın kullanılan metaforlardan biri yolculuk
metaforudur. Yolculuk genellikle hakkında fazla
bir şey bilinmeyen bir menzile doğru gerçekleştirilir.
Yolculuğa çıkanlar yolculuklarının güvenliği ve
başarısı için liderlerine ve yola çıkış amaçlarına
büyük bir inançla bağlanmalıdırlar. Lider veya
liderlerle, emirleri altında olanlar arasında
yolculuk esnasında ortaya çıkabilecek anlaşmazlıklar
veya çatışmalar, yolculuğun amacına ulaşmasını
engelleyebilir. Bu nedenle yolculuk metaforunun
TKY yanlılarınca kullanılması boşuna değildir.
Yöneticilerle çalışanlar aynı gemide yolculuk
etmektedirler ve sağ salim hedefe varabilmek için
çatışmadan kaçınmalıdırlar.
Toplam kalitenin uygulanmasında
en uygun zamanın kriz dönemleri olduğu belirtilmiştir.
Çünkü bu dönemlerde örgüt içinde çalışanlar ve
yöneticiler arasında değişimin gerekliliğine dair
bir mutabakata varılmasını sağlamak daha kolaydır
(Wilkinson vd., 1998: 184). Tıpkı diğer yönetsel
yaklaşımlar gibi kalite programlan da her zaman
başarılı sonuçlar doğurmamaktadır. Başarısızlık,
ya yöneticilerin bilgi ve deneyim eksikliği ya
da çalışanların "anlamsız" direnişleriyle
açıklanmaya çalışılmaktadır. TKY'nin önde gelen
isimlerinden olan Crosby, TKY uygulamalarının
% 80'den fazlasının başarısızlıkla sonuçlandığını
belirtmiştir (Storey ve Sisson, 1993: 200). TKY
uygulanmasındaki sorunların ve başarısızlıkların
nedenleri arasında amaçlar konusunda tepe yönetimin
fikir birliğine sahip olmaması, gerekli teknik
ve idari alt yapının oluşturulmaması ve yeni yönetim
tekniklerinin işçilerce kuşkuyla karşılanması
gibi unsurlar vardır.
Toplam kaliteyi değerlendirirken
sadece örgütsel amaçları gerçekleştirip, gerçekleştirememesine
bakmamak gerekir. TKY sonucu uygulamaya konulan
politikalar yönetim ve işçiler tarafından farklı
biçimlerde yorumlanabilir. Mesela çalışanlar toplam
kalite uygulamasıyla işlerini kaybedeceklerinden
çekinebilirler. Bu açıdan TKY uygulanmasında sendikaların
alacağı tavır çok önemlidir. Sendikalar işletme
içindeki varlıklarını tehlikeye atabileceği kaygısıyla
toplam kaliteye karşı çıkabilirler veya bu konunun
sadece yönetimi ilgilendirdiğini düşünerek, ilgisiz
bir tutum benimseyebilirler. Bazı sendikalar kalite
programlarının ilk dönemlerinde destekleme veya
karşı çıkma konusunda kararsız kalmakta, zamanla
programın üyeleri açısından somut bir takım yararlar
sağladığını gördüklerinde toplam kalite programlarını
desteklemektedirler (Wilkinson vd., 1998: 51).
Bir kısmı ise TKY'nin uygulanmasının ilk günlerinden
itibaren yönetimle yakın ilişkiler içine girerek,
bu konuda yönetime yardımcı olmaktadırlar. Bu
da sadece işletmeyle ilgilenen bir çeşit işyeri
sendikacılığına yol açabilir.
Genel olarak işbirliği taraflar
arasında iletişim ve bilgi paylaşımını artırarak,
şirket içinde verimliliğin artması ve bunun karşılığında
sendikanın veya çalışanların karar verme sürecine
katılmaları anlamına gelir. Ancak yönetimlerin
genellikle işbirliğinden anladığı verimliliği
artırmak için işçilerden veya sendikalardan taviz
koparmaktır. İşbirliğiyle, en azından bazı yöneticilerin
sendikaların işletme içindeki varlıklarını azaltmayı
veya etkisizleştirmeyi anladıkları yapılan çalışmalarda
gösterilmiştir (Perline ve Sexton, 1994: 378).
Yöneticiler genellikle bireysel katılımı desteklemekte
ise de, sendikaların yönetime katılmasına karşı
çıkmaktadırlar (Lucio ve Weston, 1992: 202). Bu
durum bireysel katılımın teşvik edilmesinin arka
planında, sendikaları etkisizleştirmek amacının
da olduğunun bir işareti sayılabilir.
"Kalite Virüsü" Türkiye'de
Türkiye'nin en büyük lastik üreticisi
olan Brisa firmasının 1996'da Avrupa büyük kalite
ödülünü alması, TKY'nin en azından moda olarak
Türkiye'de yönetimle ilgili popüler ve akademik
yazında hızla öne çıkarılmasında önemli bir rol
oynamıştır. Bir kısım medya TKY uygulayan firmaları
Türkiye'nin "aydınlık yüzü" olarak görüp,
ülkede bir "kalite devriminin gerçekleşmekte
olduğunu" iddia ettiler (örneğin, Yeni Yüzyıl,
23 Nisan 1997). Kalite ödülü alan Brisa işçilerinin,
işletmelerinde toplam kaliteye geçildikten sonra
eşlerini dövmedikleri yazılı basında belirtildi
(Yeni Yüzyıl, 7 Kasım 1996). Adapazarı'ndaki Toyotasa
fabrikasında işçiler her sabah ve ögleden sonra
yaptıkları ısınma hareketlerinde "kalite"
diye bağırmaktadırlar. Bütün bunların arkasında
yatan neydi?
Her şeyden önce akılda tutulması gereken, TKY'nin
yayılmasının, ekonominin ve işçi hareketinin genel
durumu ile bağlantılı olduğudur. Bilindiği üzere
1980'lerin başlarından itibaren Türk ekonomisi
dışa açılmaya başlamış, bu da beraberinde ülkeye
gelen yabancı sermayede önemli artışlara neden
olmuştur. Bridgestone ve Toyota gibi önemli Japon
firmalarının Türkiye'de yatırım yapmaları yeni
yönetim tekniklerinin ülkeye girişini kolaylaştırmıştır.
1982'de Türkiye'de sadece 2 Japon firması varken,
bu sayı 1997'de 34'e çıkmıştır (YASED, 1997: 8).
Artan küresel rekabet, firmaları yeni yönetim
biçimleri aramaya zorlamıştır. Bu dönemde TKY
özellikle yabancı sermayeli bazı firmalarda rekabette
üstünlük sağlamak için öne çıkmıştır. Toplam kalitenin
Türkiye'deki uygulamalarında, firmaların çalışma
ilişkileri alanında karşılaştıkları sorunları
çözme isteği de önemli bir faktör olmuştur. Ayrıca,
eğitim seviyesi yüksek, dünyadaki yönetimle ilgili
gelişmeleri yakından takip eden, dinamik bir yönetici
tabakanın gelişmesi, yeni yönetim tekniklerinin
uygulanmasını kolaylaştırmıştır. Japon yönetim
tekniklerinin Türk kültürel özelliklerine daha
yakın olması nedeniyle Türkiye'de uygulanabilme
olanağına sahip olduğu da iddia edilmiştir (Wasti,
1998: 608). Bütün bunlara ek olarak: 12 Eylül'den
sonra ilk kez 1989 Bahar eylemleriyle başlayan
işçi hareketinin 1990-91 döneminde genel greve
kadar ulaşan önemli mücadeleleriyle, TKY'nin Türkiye'ye
girdiği yılların aynı döneme rastlaması da basit
bir tesadüf olmasa gerek. İşçi hareketinin yükselişi
karşısında yabancı sermayeli büyük özel sektör
kuruluşlarının bir bölümü TKY'yi bir önlem olarak
uygulamaya koymuş olabilir.
Avrupa'da kalite ödüllerinin kazanılması
Türk yöneticilerinin kendilerine olan güvenini
artırmıştır. Ödül kazanan firma yöneticileri,
yerli yönetim guru namzetleri, danışmanlar ve
akademisyenler TKY'nin propagandasını gönüllü
olarak yaptılar. Bu guru namzetlerinden biri olan
mühendislik ve işletme profesörü İbrahim Kavrakoğlu,
Türkiye'deki ilk kalite programlarından birini
1988'de Paşabahçe Cam'da uygulamış, o günden bu
yana 100'den fazla firmaya danışmanlık yapmıştır.
Kavrakoğlu'na göre TKY "Türkiye'ye çağ atlatabilir"
ve Türkiye'deki işletmelerin çoğunun Taylorizm
gibi kökleşmiş yönetim ideolojilerine sahip olmamasından
dolayı TKY fazla zorluklarla karşılaşmadan uygulanabilir
(aktaran Power Ekonomi, sayı 8, 1996: 103). Bazı
yönetim danışmanları için toplam kalite, sadece
üretim süreci ile sınırlanamayacak kadar değerli
olan, hayatın tüm alanlarında uygulanabilme potansiyeline
sahip bir yaklaşımdır. Mesela, bunlardan birine
göre kalite "toplumların gerilemesini, çökmesini
engelleyen en önemli unsur" olup, tüm eğitim
sistemi kalite standartlarıyla tam uyum içinde
olan bireyler yetiştirecek biçimde yeniden düzenlenmelidir:
"Kalite bilinci yaratmak için bireylerden
bağımsız kalite kuralları oluşturmamız, bireyleri
bu kurallara göre eğitmemiz ve onların bu kalite
standartlarına uygun davranıp, davranmadığını
denetlememiz gerekmektedir" (Nalıncı, 1997:
444). Yukarıda sayılanlar son derece açık biçimde
totaliter ögeler içermektedir. Elbette toplam
kalite programları uygulayan firmaların veya bu
yaklaşımı savunan danışmanların hepsinin totaliter
niyetler taşıdığını söyleyemeyiz. Ancak, TKY'nin
işyerlerinde totaliter uygulamalar doğurma potansiyeline
sahip olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. TKY'nin
Türkiye'deki yayılmasında MPM (Milli Prodüktivite
Merkezi) ve KalDer (Kalite Derneği) gibi kuruluşlar
önemli bir rol oynamaktadır. Bunlardan önde gelen
sanayicilerin desteğiyle kurulan KalDer çeşitli
illerde "kalite günleri" düzenleyerek,
işletmelerin başarısı için toplam kalitenin ne
kadar gerekli olduğunu vurgulayan dersler ve seminerler
vermektedir. KalDer'in organize ettiği eğitim
kurslarına katılan firma sayısı 1993'te 22 iken
bu rakam 1996'da 108'e çıkmıştır. KalDer, TÜSİAD
ile beraber 1993'ten beri Türkiye'nin en önemli
kalite ödülünü vermektedir. Bu ödülü kazanan işletmeler,
gazetelerde tam sayfa ilanlar vererek, bu ödül
sayesinde prestij sahibi olduklarını göstermeye
çalışmaktadırlar. Öte yandan TKY'nin Türkiye'de
ne derecede uygulandığına dair elimizde sınırlı
bilgiler vardır. 500 büyük sanayi kuruluşunu kapsayan
bir araştırmaya göre, araştırmaya katılan 96 firmadan
% 26'sının TKY uyguladığı, % 37'sinin uygulamadığı
ve % 3 7'sinin de toplam kaliteye geçme aşamasında
olduğu bulunmuştur (Biçer ve Güngör, 1994: 295).
MESS'in kendisine üye 108 firma arasında yaptığı
bir araştırmaya göre firmaların % 26'sı TKY uygularken,
% 45'i de kalite programları uygulamasına geçiş
aşamasında olduklarını vurgulamıştır (MESS, 1996:
60). Bu 108 firmanın yarısı toplam kaliteye geçişin
ilk aşamalarından olan ISO 9000 belgesine sahiptir.
Petrol-İş sendikası da örgütlü olduğu 107 işyerinde
yaptığı bir araştırmada, tümü yabancı sermayeli
olan 40 işletmenin çeşitli kalite programları
uyguladığını bulmuştur,(Petrol-İş, 1995-1996 Yıllığı:
640). Türkiye'deki ilk TKY uygulamalarına göz
attığımızda, bunların yabancı sermayenin önemli
pay sahibi olduğu büyük sanayi işletmeleri olduğunu
görebiliriz. 96 firmanın katıldığı araştırmada
TKY uyguladığını söyleyen firmaların % 71'i yabancı
ortaklıdır (Biçer ve Güngör, 1994: 296). ISO 9000
Türkiye'de 1992'den itibaren verilmeye başlanmış
ve şu ana kadar yaklaşık 400 işletme bu belgeden
almıştır. Ancak tüm ISO 9000 belgesi alan firmaların
TKY uyguladığını söylemek mümkün değildir. Bu
açıdan TÜSIAD-KalDer ödülüne yapılan başvurular,
toplam kaliteyi ciddi anlamda uygulayan firma
sayısı konusunda daha gerçekçi ipuçları sunmaktadır.
Bu ödüle şu ana kadar 25 civarında firma başvurmuştur.
Dolayısıyla, Türkiye'de işletmelerin toplam kaliteye
ilgi duydukları ama bunların sadece küçük bir
bölümünün ciddi anlamda TKY uygulamaya çalıştıklarını
belirtebiliriz.
TKY yazınında TKY'ye geçiş nedenleri
arasında ürün kalitesini yükselterek, maliyetleri
düşürmek ve bu sayede rekabette üstünlük yakalamak
olduğu sık sık vurgulanmaktadır (Demirkan, 1997:
123). Bununla birlikte Türkiye'de çalışma ilişkileri
alanında karşılaşılan sorunları bertaraf etmek
için de toplam kaliteye geçildiği söylenebilir.
Nitekim, Türkiye'deki önde gelen TKY uygulayıcılarından
olan Netaş ve Brisa, önemli işçi eylemleri ardından
toplam kalite programlarını uygulamaya koymuşlardır.
İşçiler, Yönetim ve TKY
Türkiye'deki TKY uygulamaları işçiler
ve firma yönetimleri açısından ne gibi etkilere
yol açmıştır? TÜSIAD-Ka1Der kalite ödülünü kazanan
işletmelere baktığımızda, bu işletmelerde çalışan
işçilerin Türkiye şartlarına göre yüksek ücret
ve iyi çalışma koşullarına sahip olduklarını görmekteyiz.
Bu işletmelerdeki işçilerin genel eğitim seviyeleri
diğer işletmelerdekilere göre yüksek olup, yoğun
bir işletme içi eğitime tabi tutulmaktadırlar.
Bunun bir sonucu olarak, örneğin, Netaş firmasında
işçilerin üretim sürecindeki sorunlarla ilgili
olarak önerdikleri çözüm sayısı 1991'de 192 iken,
bu oran 1996'da 783'e çıkmıştır. Benzer şekilde
işçi başına eğitim 1990'da 30.6 saatten, 1995'te
39.4 saate çıkmıştır (Bozkurt, 1997: 166). İşçi
devri de 1990'da % 11'den, 1990'da % 5'e kadar
düşmüştür. Netaş'ın, çalışanlarına dönük uyguladığı
tutum belirleme anketlerinde, çalışanların firmadan
duydukları memnuniyet oranı 1992'de"% 50
iken, 1996'da % 65'e çıkmıştır (Önce Kalite, Kış
1997: 20). Beksa firması da TKY sonucunda pazar
payını ve müşteri memnuniyetini % 40 arttırırken,
iş kazalarında % 40'lık bir azalma gerçekleştirmiştir
(MESS, 1998: 29). Arçelik'te de işçilerin verimliligi
% 33 artmıştır.
Diğer yandan toplam kalite uygulamaları bir takım
sorunları da beraberinde getirmiştir. Arçelik
Eskişehir fabrikasında üst yönetim kademelerinin
beşten üçe indirilmesi, orta kademe yöneticilerin
terfi imkanlarını kısıtladığından, bu grup arasında
huzursuzluk doğurmuştur. Bağlı olunan takımın
hedeflerine ulaşmak zaman zaman örgütsel hedeflere
ulaşmaktan daha önemli hale gelmiştir. Bazı işçiler
de iş yüklerinin ve sorumluluklarının artmasından
rahatsız olmuşlardır (Taşçı vd, 1998: 430). Efes
Pilsen firmasının TKY sorumlusu da sekiz yıllık
bir uygulamadan sonra toplam kalitenin sihirli
bir formül olmadığı sonucuna ulaştıklarını itiraf
etmiştir (aktaran Power Ekonomi, sayı ll, 1996:
68).
Bütün bunlara ek olarak, çoğu işletme
yöneticisi TKY'yi sadece birtakım istatistiksel
tekniklerin uygulanması olarak anlamaktadır. Bir
yönetim danışmanına göre "TKY'yi ISO 9000
belgesinin alınmasıyla sınırlı gören Türk yönetiminin
en zayıf noktası işgören katılımıdır" (aktaran
Power Ekonomi, sayı ll, 1996: 70). Türkiye'deki
pek çok firma yöneticisinin mühendis kökenli olmasının
bunda bir rolü olabilir. İmalat sanayiinde mühendis
kökenli üst düzey yöneticilerin oranı 1983'te
% 40 iken, 1992'de % 51.5'a çıkmıştır (Yamak,
1998: 77). S. Ulusal Kalite Kongresi'ne sunulan
104 bildirinin üçte ikisini mühendis kökenli yöneticiler
sunmuştur. TKY'nin insanı öne çıkaran "yumuşak"
yönü göz ardı edilmediği zamanlarda da insan etmeni,
"insanın en değerli varlık veya kaynak"
olduğunu belirten soyut, içi boş sloganvari cümlelerle
vurgulanmaktadır. Örneğin, Kavrakoğlu emeğin artık
önemli olmadığını iddia etmekte ama diğer yandan
insanın en değerli varlık olduğunu vurgulamakta,
dolayısıyla bir çelişkiye düşmektedir (1992: 8).
İnsan dışındaki bir varlık emek sahibi olamaz.
Bu nedenle insan en değerli varlık ise, emeğin
değerli olması kaçınılmazdır. Bir mühendis olan
Goodyear eğitim müdürü ve aynı zamanda toplam
kalite koordinatörü "insanın çevresini değiştirirseniz,
fikirlerini değiştirir. Fikirleri de değiştiği
zaman davranışları alışkanlık haline gelir ve
kültürü oluşturur" düşüncesini dile getirmiştir
(Karadeniz, 1994: 117). İnsan davranışı ve kültür
ile ilgili bu kaba belirlenimci yaklaşım belki
de yönetimin en önemli zaaflarından biridir. Bir
yönetim danışmanına göre "Türk yöneticiler
kendilerini sosyal sorumluluğu olan, çalışanlarına
medeni şekilde davranan yöneticiler olduklarını
göstermek için bir çeşit toplumsal maske takmaktadırlar.
Ancak akıllarında olan 'hayır, disiplinden vazgeçemem'
düşüncesidir" (aktaran, Power Ekonomi, sayı
ll, 1996: 70).
Yukarıdaki duruma örnek olarak
Netaş firmasını verebiliriz. Netaş yönetimi oldukça
otoriter bir tarzda "TKY değerlerinin tepe
yönetimi tarafından belirlenmesi gerektiğini ve
tüm Netaş çalışanlarının, mükemmellik, takım çalışması,
müşteri memnuniyeti ve yaratıcılık gibi unsurlar
içeren bu değerleri bilmesi, anlaması ve paylaşması
gerektiğini" vurgulamaktadır (Bozkurt, 1997:
1645). Netaş genel müdürüne göre "TKY örgütlere
demokrasiyi getirecektir. TKY uygulayan bir örgütte,
herkesin güldüğünü görebilirsiniz" (Önce
Kalite, Kış 1997: 19). Ancak Netaş'ta 1986'da
12 Eylül sonrasının üç ay süren ilk büyük grevi
2650 işçinin katılımıyla yaşanmıştı. Grev sonrasında
firma işyerindeki sendikal örgütlenmeyi, sendika
üyelerini belli aralıklarla işten çıkararak yok
etti. Bugün Netaş'ta sendikal örgütlenme yoktur
ye herhangi bir örgütlenme çalışmasına da işveren
büyük bir şiddetle karşı çıkmaktadır. Her ne kadar
TÜSİAD başkanı TKY'nin "üretim sürecinde
demokratikleşmeye" yol açacağını iddia etse
de (Önce Kalite, Ocak 1995: 15), Netaş örneğinde
üretim sürecinde demokratikleşmenin tam tersi
gelişmeler olduğunu görmekteyiz.
Bir başka önde gelen TKY uygulayıcılarından
olan Brisa'da (2) TKY sonucunda iş kazalarında
% 44'lük bir azalma gerçekleşmiş, verimlilik %
29.2 artmış, yıllık işgücü devri de % 8'lerdan
% 2'lere inmiştir (Brisa, 1996: 57). Kapasite
kullanımı 1991-95 yılları arasında % 16 artmıştır.
1990'da tüm işçilerin % 47'si ilkokul mezunuyken,
bu oran 1995'te % )'e düşmüştür. Aynı dönemde
lise ve meslek yüksek okulu mezunlarının oranı
ise % 41 'den % 89'a çıkmıştır. Bütün bu olumlu
gelişmelerin bir sonucu olarak Brisa işçileri
özel sektörde en yüksek ücret alan gruplardan
biri haline gelmişlerdir. Neredeyse bütün işçilerin
kendi özel arabaları olup, yaklaşık % 80'inin
kendi evi vardır. Ancak işçiler için yüksek ücretlerden
ziyade iş güvencesi çalışma hayatındaki en önemli
faktördür. 1994'te yapılan bir araştırmaya göre
Brisa işçilerinin % 90'ı iş güvencesini çalışma
hayatındaki en öncelikli unsur olarak belirtmişlerdir
(Necef, 1994: 252). Nisan 1994 ekonomik krizi
sırasında Netaş 300, Arçelik 195 ve Renault 1000
kadar işçiyi işten çıkarmıştır (Petrol-İş 1993-4
Yıllıgı: 360). Aynı kriz de Brisa, hiçbir çalışanını
işten çıkarmamış, bu da çalışanlar arasında firmaya
karşı olumlu bir hava yaratmıştır. Benzer şekilde
yeni teknolojilere yapılan yatırımlar sonucunda
81 iş ortadan kalkmış ama bu işlerde çalışanlar
işten çıkarılmayarak, başka üretim birimlerine
transfer edilmişlerdir (Brisa, 1996: 57). Nitekim,
görüştüğümüz işçilerin bir kısmı Lassa ile Brisa
dönemlerini karşılaştırarak, Brisa yönetiminin
TKY sonrasında kendilerine daha iyi davrandığını,
onları "adam yerine" koyduğunu vurgulamışlardır:
"Eskiden müdürler çok çabuk
bize kızarlardı. Müdürlere görünmemek için makinelerin
arkasına saklanırdık. Artık bize kızmıyorlar.
Kimse makineleri doğru dürüst çalıştırmayı bilmezdi.
Şimdi değişik makineleri rahatlıkla kullanabiliyoruz.
Daha önce çalışırken tek düşündüğüm şey mesaiyi
bitirmekti. Artık işimden zevk alıyorum ve kendimi
nasıl geliştirebilirim diye düşünüyorum."
Brisa'da, her biri 6-10 işçiden
oluşan, üyeliğin gönüllü olduğu, kendilerine mahsus
isimleri, simgeleri ve sloganları olan 123 "iyileştirme"
çemberi vardır. Bu çemberler üretim süreciyle
ilgili ortaya çıkan sorunların tartışılması ve
bunların çözülmesi amacını taşımaktadır. Ancak,
ücretler, şirket kuralları ve politikaları, sosyal
haklar ve "üst yönetimin karar verme yetkisine
sahip olduğu konuların" çember toplantılarında
tartışılması yasaktır (Brisa, 1996: 9). Çemberler
her hafta iş saatleri içinde toplanmakta ve toplantı
süresi bir saatle sınırlı tutulmaktadır. Eğer
toplantının süresi bir saati aşacaksa bir yetkiliden
izin alınması şarttır. İşçiler her biri 5-25 kişiden
oluşan ekipler halinde çalışmaktadır. Ekipler
kendi üretim hedeflerini, iş paylaşımını ve üretim
yöntemlerini özerk olarak belirleyebilmektedir.
Her ekip işbaşı yapmadan önce günlük hedeflerin
ve olası sorunların tartışıldığı toplantılar yapmaktadır.
Çalışanların "yönetime katılmalarını sağlama
faaliyetleri" çerçevesinde daha önce sadece
yöneticilere ve teknik elemanlara açık olan bazı
toplantılara işçiler de katılmaktadır. Günlük
üretim toplantısı, aylık işçi sağlığı ve iş güvenliği
toplantısı sayıları 40'ı bulan bu tip toplantılardan
bazılarıdır. İşletme yönetimi "iyileştirme"
çemberlerinin varlığını, onlardan gelen çözüm
önerilerinin uygulanmasını ve işçilerin katılımıyla
düzenlenen toplantıları işçilerin yetkilendirilmesine
verdiği önemin bir kanıtı olarak sunmaktadır (Brisa,
1996: 26).
Brisa'da toplam kalite, "işletmeyi
çalışanlarıyla bütünleştirecek" bir şirket
kültürü oluşturmayı amaçlamaktadır (Brisa, 1996:
16). Genel müdüre göre mükemmellik arayışı sadece
işyeriyle sınırlı kalmamalıdır. "Mükemmellik
arayışı aile içinde bile uygulanabilir" (aktaran
Önce Kalite, Ocak 1995: 17). Ona göre kendi ailevi
ve kişisel sorunlarını çözmek için bile toplam
kaliteden yararlanabilen barışçı bir işgücü oluşturması,
TKY'nin en önemli faydalı yönlerinden biridir.
Firma işçiler arasında "biz" ruhunu
geliştirmeye çalışmakta; "onlar" ise
rakip firmalar olarak belirtilmektedir. Bu çerçevede
"performans ve rekabetle üstün başarı"
şeklinde bir misyon ifadesi geliştirilmiştir.
"Biz bir aileyiz" sloganı fabrikada
en çok kullanılan sloganlardan biridir. Ayrıca,
1990'dan beri her yıl için topluluk ruhunu vurgulayan
bir slogan belirlenmektedir. TKY'ye geçiş süreci
ile birlikte işçilerle yönetim arasında yeni iletişim
kanalları kurulmuştur. Bu bağlamda "Değişimin
Sesi" adlı üç aylık bir dergi çıkarılmış
ve "Politikalarla Yönetim El Kitabı"
adlı bir kitapçık tüm çalışanlara dağıtılmıştır.
Kitapçık işçilere Japonya'daki Bridgestone fabrikalarını
verimlilik ve maliyet bakımından geçmeleri gerektiğini
hedef olarak göstermekte ve değişen piyasa özellikleri
ve tüketici gereksinimlerine göre üretimin yeniden
yapılandırılmasının zorunluluğu konusunda onları
ikna etmeye çalışmaktadır (Politikalarla Yönetim
El Kitabı, 1998: 4). Yöneticiler ve çalışanların
katıldığı piknikler, bisiklet gezintileri, kır
yürüyüşleri gibi faaliyetlerle yönetim ile işçiler
arasında sıcaklık ve yakınlık hedeflenmektedir.
İşçilerin bu biçimde yönetimle özdeşleşmeleri
sağlanmaya çalışılmaktadır. Ayrıca, firmada yöneticilerin
odalarının kapıları açık tutulmakta ve işçiler
"üye" diye adlandırılmaktadır. 1990'dan
önce yöneticilerle işçiler ayrı kafeteryalarda
yemek yiyip, ayrı dinlenme salonlarında dinlenirlerdi.
1990'dan sonra "yöneticilerle işçilerin birliğini
sağlamak" amacıyla aynı salonlarda yemek
yemeye ve dinlenmeye başlamışlardır.
Yönetim başarılı personele nakdi
ödül vermemekte, onun yerine "kişileri onurlandırmayı"
tercih etmektedir (Brisa, 1996: 9). Her yıl düzenlenen
törenlerle başarılı işçilere çeşitli ödüller,
plaketler ve takdirnameler verilmektedir. Neredeyse
her şey törenselleştirilerek, kutlama vesilesi
olarak görülmektedir. Örneğin, üretimde rekor
artışların sağlanması, yeni bir makinenin devreye
sokulması, belli bir dönemde iş kazalarının olmaması
tören düzenlenmesi için ve sil e olmaktadır. Fabrika
içi yayın yapan Brisa TV'de ve Değişimin Sesi
dergisinde duyurular, gümüş plaketler, genel müdür
tarafından imzalanmış başarı sertifikaları, teşekkür
mektupları, çember üyelerinin katıldığı akşam
yemekleri ve davetler "kişisel onurlandırma"
yöntemleri arasındadır.
Bütün bu yukarıda sayılanların
çalışanların işletmeyi bir sosyal topluluk, bir
tür cemaat olarak görmelerini sağlama amacına
dönük olduğunu söyleyebiliriz. TKY'de amaç tepe
yönetiminin belirlediği hedeflere uygun kültürel
kimliklerin ve normatif değerlerin işçiler arasında
geliştirilmesini sağlamaktır. Örgüte bağlılık
ve sadakatle çalışan işçilerin kendi performanslarını
izleyip, denetlemesiyle denetçi ve ara denetim
kademelerinin ortadan kaldırılması veya en azından
azaltılması amaçlanır. Sosyal düzeni ve denetimi
sağlama amacına dönük olarak örgütsel törenlere
büyük önem verilir. Bu törenler, örneğin astların
üstlerle beraber kahvaltı etmeleri, rol, statü
ve prestij farklılıklarını geçici de olsa yok
eder. İşbirliği, uyum, oto disiplin örnek vasıflar
olarak gösterilmektedir. Şirkete bağlılık veya
kalite çemberlerine üyelik, sorumluluk sahibi
işçinin bir özelliği olarak görülmektedir. Doğrudan
bürokratik disiplin yerine örgütün istediği davranışsal
normların içselleştirilmesi örgüt açısından çok
daha ekonomiktir. Bu şekilde zorlamaya başvurmadan
gönüllü itaat sağlanmış olur.
TKY'nin amaçları arasında sadece
ürünün kalitesini artırmak değil, işgücünü disipline
etmek de vardır. Brisa genel müdürü TKY uygulaması
çerçevesinde "iş disiplini temel bir araç
olarak ortaya çıkmıştır" demektedir (Kantarcı,
1994: 34). Bu çerçevede kalitenin "müşterilerin
talepleriyle tam bir uyum olarak tanımlanması"nın
ve müşterilerin de "arzuları, talepleri her
an değişebilen ve hataları asla affetmeyen bir
kral" olarak değerlendirilmesinin disiplin
edici bir etkisi olduğunu söyleyebiliriz (Brisa,
1996: ll). Dini inanışlarda Tanrı genellikle insanların
günahlarını, hatalarını affedici bir varlık olarak
betimlenirken, müşterinin hiç affedici olmayan,
adeta tanrı-üstü bir varlık olarak nitelenmesi
ilginçtir.
Brisa'da işçilerden "sıfır
hata" ile üretimde bulunmaları ve çalışırken
"müşterinin bir kral" olduğunu daima
akılda tutmaları istenmektedir. 20 monitörden
oluşan bir kapalı devre TV sistemi de 1993'te
kurulmuştur. Monitörlerde kalite, işe devam ve
verimlilikle ilgili bilgiler gösterilmektedir.
Ayrıca fabrikanın pek çok yerinde firmanın misyonunu,
o yılki sloganını, bölüm hedeflerini ve politikalarını
gösteren elektronik levhalar yerleştirilmiştir.
Yöneticiler üretimle ilgili bir sorun çıkıp çıkmadığını
görmek için sürekli olarak üretim alanlarında
dolaşmaktadır. İşçilerin bağlı olduğu sendikanın
işyeri temsilcilerinin de fabrikada gezerek, işçilerin
çalışmalarını sürekli izledikleri ve işçilerin
tüm faaliyetleriyle ilgili kayıtlar tuttukları
görülmüştür (Demirkan, 1997: 162). Buradan hareketle,
panoptik (3) bir denetimin, üretim sürecine hakim
olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu, binanın mimarisine
bağlı olan bir denetleme değildir. Zaman ve mekan
sınırlamalarından kurtulmuş, merkezi kule yerine
bilgisayar ekranına bağlı bir denetlemedir (Zuboff,
1988: 322). Çünkü, bilgi sistemleri onları tasarlayanların
istediği her şeyi sürekli ve otomatik olarak kaydetmektedir.
Kalite çemberi veya ekip çalışması
gibi uygulamalarla ve bu grupların üyelerinin
birbirlerini değerlendirmesi aracılığıyla disiplin
sağlanmaya çalışılmaktadır. Ekip içinde normdan
olan sapmaları belirleme ve cezalandırma vardır.
Elektronik teknolojiler yöneticilere üretim organizasyonunu
takımlara ve hücrelere bölme imkanı vererek kontrolü
artırmalarına olanak tanımaktadır. Ancak, bunları
yaparken yüzeysel olarak sorumlulukların bir kısmı
altlara veriliyor gibi gözükmektedir. TKY uygulayan
firmalardan ÇIMTAŞ, işletmelerindeki kalite çemberlerinin
amacının "işçilerde önemli oldukları duygusunu
uyandırmak ve kendi kendini disiplin etme, denetleme
ve gözetlemeyi sağlamak" olduğunu açıkça
belirtmiştir (MESS, 1998: 29). Dolayısıyla çemberlerin
veya ekiplerin, sundukları pratik çözümlerin ötesinde,
yönetimin istediği davranış kalıplarının işçiler
tarafından içselleştirilerek benimsenmesine yarayan
araçlar olduğunu söyleyebiliriz.
Sendikalar, endüstri ilişkileri
ve TKY
Genel olarak TKY'nin işletmelerde
çıkar birliği etrafında sosyal taraflar arasında
barışçı bir çalışma ilişkileri sistemi oluşturduğu
sık sık dile getirilmektedir. Türkiye'de de bazı
akademisyenler TKY'nin çatışmanın taraflar arasında
işbirliğine dönüştüğü barışçı endüstri ilişkilerine
yol açabileceğini savunmaktadırlar (örneğin Ekin,
1993; Demirkan, 1997). Ancak burada barışçı endüstri
ilişkilerinden ne anlaşıldığı önemlidir. Eğer
sendikaların işverenin bir oyuncağı haline gelmesi,
çoğu isteklerini kabul etmesi anlaşılıyorsa bunun
özgür sendikacılıkla bağdaşmadığı açıktır. Mesela,
bir önceki bölümde sözünü ettiğimiz Goodyear yöneticisi
"sendikayla toplu pazarlık görüşmelerinin
10 dakikada tamamladıklarını" övünerek belirtmiştir
(Karadeniz, 1994: 117). Toplam kalitenin barışçı
çalışma ilişkileri doğurup, doğurmayacağı, firmaların
piyasadaki konumları, işletme yönetiminin izlediği
politikalar ve işçilerin örgütsel kapasiteleri
ile yakından ilgilidir. TKY'nin endüstri ilişkilerinde
çatışmayı ortadan kaldırdığını söylemek abartılı
ve hatalı bir görüştür. Örneğin, 1996 TÜSIAD-KalDer
kalite ödülünü alan Kordsa firmasında bundan bir
süre önce olan olaylar bize bu konuda ışık tutabilir.
Lastik üretiminde kullanılan kord bezi imal eden
Kordsa 700 civarında işçi çalıştırmaktadır. Bunların
% 75'i Türk-İş'e baglı TEKSİF sendikasına üyedir.
Firmanın planlama ve endüstri ilişkilerinden sorumlu
genel müdür yardımcısı 5. Ulusal Kalite Kongresinde
gururla işletmelerindeki "barışçı" endüstri
ilişkilerinden söz etmiştir:
Son 20 yılda hiçbir ciddi endüstri ilişkileri
sorunu olmamıştır. Asla bir grev olmadı. İşgücüyle
olan ilişkilerimiz çatışmadan ziyade işbirliğine
dayalıdır. İşçileri örgütleyen sendika amatör
olduğu için çabuk ve barışçı çözümleri tercih
etmektedir. 1994'te sadece 1 saatlik pazarlıktan
sonra toplu sözleşme imzaladık (Kanbak, 1996:
944).
Kordsa'da 1997-8 toplu sözleşme
görüşmelerinde sendika verimlilik ve karlılıktaki
artışları göz önüne alarak yüksek ücret zammı
istemiştir. İşveren bunu reddedince, toplu iş
uyuşmazlığı ortaya çıkmıştır. Kordsa yönetim kurulu
başkanı Güler Sabancı, sendika temsilcileriyle
yaptığı bir toplantıda onlara para mı yoksa iş
mi istediklerini sormuş ve toplantıyı kızgın bir
şekilde terk etmiştir. Toplantıya katılan bir
sendika temsilcisi "Güler Hanım'ın kendilerini
dinlemediğini bile" iddia etmiştir (Milliyet,
14 Şubat 1997). Toplu pazarlıktaki tıkanıklığı
protesto eden işçiler işletme tarihindeki ilk
greve hazırlanmaktaydı. Bu arada işveren işçileri
kışkırttıkları iddiasıyla üç işçiyi işten atmış,
işçiler de bunu fabrika önünde gerçekleştirdikleri
bir yürüyüşle protesto etmişlerdir (Türkiye, 4
Nisan 1997). Eylem işverenin % 98'lik ücret artışı
yapmasıyla sona erdi. İşin ilginç tarafı, Güler
Sabancı daha önce bir gazeteye verdiği demeçte
"TKY'nin en önemli prensibinin aslında daha
fazla demokrasi demek olan katılım olduğunu; demokrasinin
TKY'nin bir aracı olduğunu" öne sürmüştür
(Yeni Yüzyıl, 16 Kasım 1996).
Brisa yönetimi, daha önce degindiğimiz
Netaş'tan farklı olarak, işyerinde örgütlü bulunan
sendikayla toplam kaliteye geçişle beraber işbirliğine
dayalı bir politika uygulamaktadır. Brisa genel
müdürüne göre sendikayla yönetim arasında 1990'dan
önce iletişim kopukluğu vardı. Bunun bir sonucu
olarak işletmede işçilerle yönetim arasındaki
ilişkiler gergindi. 1988'de 25 günlük ve 1990'da
da 85 günlük olmak üzere, iki büyük grev yaşanmıştı
(Petrol-İş 1988 ve 1990). Mayıs 1990'da Brisa
sektördeki üye olduğu işveren örgütü olan KIPLAS'tan
ayrıldı. Yönetim grevlerin nedeni olarak, aldığı
kararlara uymak zorunda olduğu KIPLAS'ın toplu
iş sözleşmesi görüşmelerinde takındığı esnek olmayan
tutumu göstermişti. Çok uluslu işletmeler genellikle
işveren örgütlerine katılmak konusunda isteksizdirler.
Çünkü kendi yönetim ve endüstri ilişkileri politikalarını
mümkün olduğunca işveren örgütleri gibi dış etkenlerden
bağımsız yürütmek arzusundadırlar. Zaten, Bridgestone
küresel politikası gereği kendi işletmelerinde
sendikaların varlığına karşı çıkmamakta, onlarla
işbirliğine dayalı bir ilişki geliştirme politikası
izlemektedir (Kenney ve Florida, 1993: 197).
Brisa işçileri 1979'dan beri sendikalı
olup, 1300 civarındaki çalışanın yaklaşık % 75'i
DİSK'e baglı Lastik-İş sendikasına üyesidir. Sendika
firmanın geleceği açısından toplam kalitenin gerekliliğini,
"yeniliklerden korkmadığını" ifade ederek,
kabul etmiştir (Lastik-İş Mart 1995: 3). Yedi
sendika yöneticisinin ve işyeri temsilcisinin,
firma tarafından Bridgestone fabrikalarındaki
TKY uygulamalarını yerinde görmek için Japonya'ya
götürülmesi de sendikanın TKY'yi benimsemesinde
dolaylı olarak etkili olmuş olabilir. Sendika
yöneticilerinin ziyaret ettiği fabrikalarda son
45 yılda hiç grevin gerçekleşmediği, işçilerle
yönetim arasında huzursuzluk olmadığı, Brisa yöneticileri
tarafından gururla dile getirilmiştir.
Sendikayla yönetim arasında toplam
kaliteye geçildikten sonra yeni iletişim kanalları
oluşturulmuştur. Bu bağlamda, işyeri sendika temsilcileri
ile yöneticiler arasında üretim ve işçi sağlığı
ve iş güvenliği performansının değerlendirildiği
ve her iki tarafın isteklerini dile getirdiği
aylık toplantılar yapılmaktadır. Buna ek olarak
üst düzey yöneticilerle, sendika yöneticilerinin
katıldığı ve yılda iki kez gerçekleşen toplantılar
da düzenlenmektedir. Bu toplantılarda tepe yönetim
lastik endüstrisindeki gelişmeler, firma satışları
ve karlılığı gibi konularda sendikaya bilgi vermektedir.
Sendikayla Brisa arasında imzalanan
toplu iş sözleşmesi, sınırlı da olsa, çalışanlara
iş güvencesi sağlamaktadır, ama bunun karşılığında
"bir işgörenin gerekli durumlarda izni alınmaksızın
geçici veya sürekli olarak daha önceki iş veya
iş ünvanına benzer işlerde çalıştırılabileceği(ni)
de" hükme bağlamıştır (Brisa, Lastik-İş Toplu
İş Sözleşmesi 1996: 8). Brisa'daki TKY rejimi
altında işçilerden daha fazla sorumluluk almaları
istenmektedir. 1994'te yapılan araştırmada, işçilerin
% 40'ı çalıştıkları makineleri onarabildiklerini,
% 35'i de bunu bir dereceye kadar yapabildiklerini
belirtmişler ama, % 82'si iş yoğunlaşmasından
ve artışından şikayet etmiştir (Necef, 1994: 252).
1998 yazında kendi yaptığımız görüşmelerde de
işçilerin bazıları çok fazla çalıştırıldıklarından
şikayet etmiştir:
"Zamandan tasarruf sağlayıcı
bir şey bulduğumuzda onlara söylememizi istiyorlar.
Ancak bir aptal bunu yapar. Çünkü bu bizim için
daha çok çalışma, daha çok iş anlamına gelir.
Valla, bize iyi para veriyorlar ama anamızdan
emdiğimiz sütü de fitil, fitil burnumuzdan getiriyorlar."
Sendika yönetimi toplam kalite
programına desteğini dünyada ve Türkiye'de olan
yeni gelişmelerle açıklamaya çalışmaktadır. Bunlar
arasında eski Doğu Bloku'nda meydana gelen gelişmeler,
siyasetle fazla ilgilenmeyen yeni bir işçi neslinin
ortaya çıkışı ve işverenlerin bakış açılarındaki
değişmeler vurgulanmaktadır. Aslında bu bakış
açısı bir bakıma sendika üyelerinin düşüncelerini
yansıtmaktadır. Örneğin eski bir Brisa işyeri
baştemsilcisine göre:
"1980'li yıllarda sendika
ikinci planda, işveren birinci plandadır. 1980'e
kadar gol atan sendika, 80'den sonra ise gol atan
işverendir. Lassa'da işçi-işveren diyoloğu kopuktu,
huzursuzluk vardı. Grevler, işyeri işgalleri ve
eylemler yaşadık. O. günün şartlarına göre bunlar
güzel mücadele örnekleriydi. KIPLAS'tan ayrılan
işveren adam gibi gelip bizimle masaya oturdu.
Bize şirketle birlikte hepimizin yaşaması gerektiğini
anlattı. Problemler azaldı ama tamamen ortadan
kalkmadı... Amaç burada çıkan sorunları kavgasız
çözmek. Kavga olmayacak mı? Eylem olmayacak mı?
Olacak ama önce kavgasız bunu nasıl çözeriz. Buna
bakmak lazım."
Daha önceki bölümde gördüğümüz
gibi, TKY çalışanların yetkilendirilmesini ve
çeşitli yönetim kademelerine katılımlarını savunan
bir yaklaşımdır. Ancak bundan anlaşılan genellikle
bireysel katılımdır. Oysa sendika başkanı TKY'nin
işgören katılımını gerekli kıldığını ifade etmekle
beraber, bunun aracının sendikalar olması gerektiğini
belirtmiştir:
"Sendikalar yönetime katılmalıdır
ama bu sadece üretimle ilgili konularla sınırlı
tutulmamalıdır. Eğer sadece bunlarla sınırlı tutulursa
reddedilmelidir. Çünkü, böylece işçi sınıfı sermayedar
sınıfının ücretsiz araştırmacılarına dönüşür.
Kalite çemberleri böyle bir sistemdir. Katılım
ne kadar üretileceğine değil, karar verme sürecine
katılım olmalıdır (Lastik-İş, Mayıs 1994: 72)."
Ancak uygulamada sendika çeşitli
komitelerde temsil ile yetinmeyi katılım olarak
görmekte, katılımın karar verme mekanizmalarında
gerçekleşmemesine aldırmaz gözükmektedir. Sol
eğilimli olan sendika, benzer görüşlü sendikal
çevrelerden kendisine yöneltilen sınıf mücadelesinden
vazgeçtiği yolundaki eleştirileri haksız ve yersiz
olarak değerlendirmektedir. Sendikaya göre Brisa'da
işçilerin ulaştığı durum, tam tersine, sınıf bilincinin
gelişmesinin ve yıllar süren sınıf mücadelesinin
bir sonucudur:
"Sınıf mücadelesi devam edecektir
ama çatışma yerine yeni işbirliği yolları bulmalıyız.
Bizi eleştirenler sendikacılığın gerçek işlevlerinin
ve dünyadaki ve Türkiye'deki yeni gelişmelerin
farkında değildir (Lastik-İş, Mayıs 1994: 79).
"
TKY uygulayan firmalarda sendikaların
işveren ile uyum içinde olmaları çatışmacı endüstri
ilişkilerinin ortadan kalktığı anlamına gelmez.
Örneğin Brisa 'da işçilere söz verilen avansların
ödenmesinde gecikme olunca, işçiler 21 Mart 1991
'de fabrikayı işgal etmişlerdir (Petrol-İş 1992:
314). Bu durum TKY altında çatışmanın örtülü de
olsa sürdüğünün bir delili olarak görülebilir.
Sonuç
Fordizmin temel üretim paradigması
olduğu dönemde işletme yönetimleri genellikle
kurallar veya formel pazarlıklarla emek sürecinde
denetim sağlamaya çalışırken, bu amaca günümüzde
daha çok işçiler arasında örgüte bağlılık ve sadakatin
tesis edilmesi ve geliştirilmesiyle ulaşılmaya
çalışılmaktadır. İstihdam ilişkilerinde zorlamayı
değil de, rızayı öne çıkaran yeni bir yönetim
anlayışı, Burawoy'un deyişiyle "hegemonik
despotizm" önem kazanmıştır (1985: 150).
Bu yeni despotizm, denetçinin veya yöneticinin
keyfi davranışlarına dayalı rekabetçi kapitalizmin
despotizminden farklıdır. Artık işletmeler kendi
kendisini denetleyen, sorumluluk sahibi, karşılaştığı
sorunlar karşısında çözümler üretebilen bir işgücü
talep etmektedirler. Toplam kalite, yöneticiler
tarafından belirlenen hedeflerin işçilerce de
benimsenmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Bu nedenle
yönetimle çalışanlar arasındaki mesafeyi azaltabilme
olanağını sunduğu yadsınamaz. TKY, yönetimin belirlediği
sınırlar içerisinde belli bir dereceye kadar endüstriyel
demokrasiyi sağlayabilir, ama bu yönetime katılma
yüksek düzeyde güç paylaşımı içermemektedir. Çünkü,
örgüt içi otorite ilişkileri daha derinlerde yatmakta
olan toplumsal farklılıkları ve çelişkileri yansıtmaktadır
Yönetsel istemle şirket kültürünün oluşturulabileceği
veya değiştirilebileceği ve işçilerin yönetimin
istediği gibi davranmasının sağlanabileceği anlayışı
kalite guruları arasında yaygındır. Ancak, işçiler
kültürel kuklalar değildir. Toplam kaliteye geçilmesiyle
beraber, işçilerin her zaman yönetimin beklentilerine
uygun davranması beklenemez. Her ne kadar çalışanlar
için vasıf düzeyinin yükseltilmesi ve işçi sağlığı
ve iş güvenliği gibi alanlarda iyileşmeler gerçekleştirse
de TKY, bazı yöneticilerin ve yönetim danışmanlarının
iddia ettiği gibi ideal bir çalışma ortamı yaratmaz.
TKY uygulayan firmalar birer işçi cenneti değildir.
Pek çok işçi için TKY aynı ücrete daha çok çalışmak
ve artan stres anlamına gelmektedir.
TKY uygulayan firmaların bazıları
sendikaları dışlarken, bazıları onlarla işbirliği
eğilimine girmektedir. Sendikalar yönetimle işbirliği
yapacaklarsa, bunu kurumsal bağımsızlıklarına
zarar vermeyecek şekilde gerçekleştirmelidirler.
Aksi taktirde, tamamen yönetimin dümen suyunda
olan bir organa dönüşebilirler. TKY'nin ve genel
olarak diğer yeni yönetim tekniklerinin sendikalara
yönelik en önemli tehditlerinden biri sendika
üyelerinin sendikadan ziyade işletmeye sadakat
ve bağlılık göstermelerine yol açabilmeleridir.
Sendikalar, TKY'nin kendileri ve üyeleri için
olan olumlu yönlerini benimseyerek, buna dayalı
bir yaklaşım geliştirebilirler. İşe eleman alırken
adil ve dikkatli seçim, vasıf kazandırıcı ve artırıcı
yaygın eğitim, iş güvencesi gibi unsurlara sendikaların
karşı çıkması pek düşünülemez.
TKY, emek-sermaye çatışmasının
yerini firmalar arası rekabetin aldığı varsayımına
dayanmakta, işletme içi ve dışı bütün tarafların
kazançlı çıktığı positivesum bir ilişki olarak
sunulmaktadır. Emek-sermaye arasındaki çatışma
önemini yitirmiş olabilir ama bu her iki tarafın
her zaman çıkar birliği içinde bulundukları, aralarında
çıkar farklılığı ve çatışması olmadığı anlamına
gelmez. İş tasarımı, ödüller, karar verme ve otorite
ilişkilerinde köklü değişiklikler yapmadan, TKY'nin
işçileri çalıştıkları firmayla bütünleştirip organik
bir topluluk veya cemaat meydana getirme gayretinin
boşa gitme ihtimali fazladır.
KAYNAKÇA
Alvesson, M. (1993) "The play
of metaphors", Hassard, J ve Parker, M. (der.)
Postmodernism and Organisations içinde, Sage,
Londra, ss. 114-131.
Biçer, i. H. ve Güngör, C. (1994) "TKY'nin
500 büyük sanayi işletmemizde uygulanması üzerine
bir araştırma", TKY Araştırma Komitesi Toplam
Kalite Yönetiminde Türkiye Perspektifi içinde,
İstanbul, ss. 293-298.
Bozkurt, R. (1997) "Toplam Kalite uygulamasının
sağladığı performans artışları",3. Verimlilik
Kongresi, Ankara, MPM, ss. 160-176.
Braverman, H. (1974) Labor and Monopoly Capital,
Monthly Review Press, New York.
Brisa (1996) Application for the European QualityAward,
Yayın yeri belirtilmemiş.
Brisa (1998) Politikalarla Yönetim El Kitabı,
Yayın yeri belirtilmemiş.
Brisa- Lastik-İş Toplu-İş Sözleşmesi (1996) Yayın
yeri belirtilmemiş.
Brown, R. (1997) "Introduction: Work and
employment in the 1990s", Brown, R.(der.),
The Changing Shape of Work, Macmillan, Hounsdsmill.
Burawoy, M. (1985) The Politics of Production,
Verso, Londra.
Delbridge, R. (1995) Surviving JIT: Control and
resistance in a Japanese transplant", Journal
of Management Studies, 32(6), ss. 803-817.
Delbridge, R., Turnbull, P. ve Wilkinson, B. (1992)
"Pushing back the frontiers: Management control
and work intensification under JITfTQM regimes",
New Technology; Work and Employment, 7(2), ss.
97-106.
Demirkan, M. (1997) Toplam Kalite Yönetimi ve
Türk Endüstri İlişkileri Sistemine Etkileri, Değişim,
Adapazarı.
Dunn, S. (1990) "Root metaphor in the old
and new industrial relations", British Journal
of Industrial Relations, 28(1), ss. 1-29.
Edwards, P.K (1992) "Industrial conflict:
Themes and issues in recent research", British
Journal of Industrial Relations, 30(3), ss. 377-392.
Ekin, N. (1993) 2000'li Yıllarda Endüstri İlişkilerine
Bakış Semineri, MESS, İstanbul.
Fitzgerald, I., A. Rainnie and J. Sterling (1996)
"Coming to terms with quality: UNISON and
the restructuring of local government", Capital
and Class, Yaz, sayı 59, ss. 103-134.
Hill, S. (1991) "How do you manage a flexible
firm? The Total Quality model", Work, Emploment
and Society, 5(3), ss. 397-415.
Hill, S. (1995) "From quality circles to
total quality management", Wilkinson, A ve
Willmott, H (der.) Making Quality Critica i: New
Perspectives on Organisational Change içinde,
Routledge, Londra, ss. 33-53.
Kanbak, Y. (1996) "Toplam Kalite Yönetimi
ve endüstri ilişkileri", 5. Ulusal Kalite
Kongresi, İstanbul.
Kantarcı, H. (1994) "Sanayide toplam kalitenin
yaşama geçirilmesi", TKY Araştırma Komitesi,
Toplam Kalite Yönetiminde Türkiye Perspektifi
içinde, İstanbul, ss. 32-36.
Karadeniz, K. (1994) "Goodyear'da TKY Kültürü
", TKY Araştırma Komitesi Toplam Kalite Yönetiminde
Türkiye Perspektifi içinde, İstanbul, ss. 115-118.
Kavrakoğlu, I. (1992) Toplam Kalite Yönetimi,
KALDER, İstanbul.
Kenney, M. ve Florida, R. (1993) Beyond Mass Production:
The Japanese System and Its Transfer to the U.S.,
Oxford University Press, Oxford.
Kerfoot, D. ve D. Knights (1995) "Empowering
the 'quality' worker? The seduction and contradiction
of total quality phenomenon", Wilkinson,
A ve Willmott, H (der.) Making Quality Critica
i:New Perspectives on Organisational Change içinde,
Routledge, Londra, ss. 219-239.
Knights, D. ve D. Mccabe (1997) " 'How would
you measure something like that?': Quality in
a retail bank", Journal of Management Studies,
34(3), ss. 371-388.
Knights, D. ve D. Mccabe (1999) " 'Are there
no limits to authority?' : TQM and organizational
power", Organization Studies, 20(2), ss.
197-224.
Lastik-İş Dergisi Mayıs 1994.
Lastik-İş Dergisi Mart 1995.
Lucio, M. M. ve Weston, S. (1992) "HRM and
trade union responses: Bringing the politics of
the workplace back into the debate", Blyton,
P. ve Turnbull, P. (der.), Reassessing Human Resources
Management" içinde, Sage, Londra.
Malloch, H, (1997) "Strategic and HRM aspects
of kaizen: A case study", New Technology;
Work and Employment, 12(2), ss. 108-122.
MESS (1996) MESS Üyelerinde İstatistiksel Kalite
Kontrolü, İstanbul.
MESS (1998, Yeni Yönetim Teknikleri, İstanbul.
Milliyet 14 Şubat 1997.
Nalıncı, A. N. (1997) "Kalite güvencesi yönetiminin
toplumsal bir uyarlaması", 3. Verimlilik
Kongresi, 14-16 Mayıs 1997, Ankara, ss. 439-447.
Necef, S. (1994) Yeni Üretim Organizasyonları
ve Emeğin Değişen Konumu, yayınlanmamış doktora
tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul.
Önce Kalite, Ocak 1995.
Önce Kalite, Kış 1997.
Perline, M. M. ve Sexton, E. A. (1994) "Managerial
perceptions of labor-management cooperation"
Industrial Relations, 33(3).
Petrol-İş 1988,1990, 1992, 1993-4 ve 1995-1996
Yıllıkları, İstanbul.
Power Ekonomi, sayı 8, 1996.
Power Ekonomi, sayı 11, 1996.
Purcell, J. (1993) "The end of institutional
industrial relations", The Political Quarterly,
64(1), ss. 512-523.
Redman, T. ve Grieves, J. (1999) "Managing
strategic change through TQM: Learning from failure",
New Technology, Work and Employment, 14(1),45-61.
Rothschild, J. ve Ollilainen, M. (1999) "Obscuring
but not reducing managerial control: Does TQM
measure up to democracy standards", Economic
and Industrial Democracy, 20(4), ss. 583-623.
Sewell, G. (1998) "The discipline of teams:
The control of team-based industrial work through
electronic and peer surveillance", Administrative
Science Quarterly, 43, ss. 397-428.
Silver, J. (1987) "The ideology of excellence:
Management and neo-conservatism", Studies
in Political Economy, 24, ss. 105-129.
Storey, J. Ve Sisson, K. (1993) Managing Human
Resources and Industrial Relations, Open University
Press, Buckingham.
Taşçı, D., Uzkesici, N. ve Eşkinat, R. (1998)
"Ekiplere dayalı organizasyon her şeye çözüm
mü?", 6. Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi,
21-23 Mayıs, Eskişehir, ss. 419-433.
Tuckman, A. (1995) "Ideology, quality and
TQM", Wilkinson, A ve Willmott, H (der.)
Making Quality Critica i: New Perspectives on
Organisational Change içinde, Routledge, Londra
Wasti, S. A. (1998) "Cultural barriers in
the transferability of Japanese and American human
resources practices to developing countries: The
Turkish case", International Journal of Human
Resources Management, 9 (4), s. 608-631.
Türkiye 4 Nisan 1997.
Wilkinson, A. ve Willmott, H. (1995) "Introduction",
Wilkinson, A ve Willmott, H (der.) Making Quality
Critica i: New Perspectives on Organisational
Change içinde, Routledge, Londra, ss. 1-32.
Wilkinson, A., Redman, T. Snape, A. ve Marchington,
M (1998) Managing with TQM: Theory and Practice,
Macmillan, Houndmills.
Yamak, S. (1998) "Seksenlerden doksanlara
Türkiye',deki yönetici elitler: Eğitim durumlarında
neler değişti?", Amme İdaresi Dergisi, 31
(4), ss. 65-77.
YASED (Yabancı Sermaye Derneği), (1997) Aralık
Bülteni.
Yeni Yüzyıl, 7 Kasım 1996.
Yeni Yüzyıl, 16 Kasım 1996.
Yeni Yüzyıl, 23 Nisan 1997.
Zuboff, S. (1988), In the Age of the Smart Machine,
Heinemann, OxFord.
--------------------------------------------------------------------------------
DİPNOTLAR
(*) Bu çalışma 17-19 Kasım 1999,
ODTÜ, Ankara'da düzenlenen 6. Ulusal Sosyal Bilimler
Kongresine sunulmak üzere kabul edilen ama 12
Kasım Düzce Depremi nedeniyle yazarın sunmak imkanı
bulamadığı "İşçiler ve Toplam Kalite Yönetimi"
adlı bildirinin genişletilmiş ve gözden geçirilmiş
biçimidir. Ayrıca, çalışmanın bir kısmı, Work,
Employment and Society dergisinin Aralık 1999
sayısında yayınlanan "Modern Management Techniques
in the Developing World: The case of TOM and Its
Impact on Workers in Turkey" adlı makaleye
dayanmaktadır.
(**) Sakarya Üniversitesi, IIBF, Çalışma Ekonomisi
ve Endüstri İlişkileri Bölümü
1 Evangelist Kelime anlamı olarak iyi haber getiren
(Eski Yunanca'da) İncil. Günümüzde daha çok ABD'de
yaygın olan Protestan Kiliselerinin savunduğu
Hıristiyanlık anlayışını benimseyen kimse.
2 Bu işletme 1978 yılında Lassa adı altında kurulmuştur.
1988'de, dünyanın en büyük lastik üreticisi olan
Japon Bridgestone ile ortaklık kurulmuş ve firma
Brisa adını almıştır.
3 Panoptikon: Faydacı felsefenin önde gelen isimlerinden
J. Bentham tarafından özellikle hapishaneler için
geliştirilen, görülmeden gözetim altında tutmaya
imkan sağlayan mimari tasarım. Kavrama günümüzdeki
yaygınlığını sağlayan Foucault, onu, hapishane,
hastane, okul ve kışla gibi "total"
kurumlarda uygulanan denetim ve gözetlemenin kaynağı
olarak görür.
|