|
|
İzmir'de
Gezi Tutsaklarıyla Dayanışma Eylemi
İzmir'de 20 Haziran sabahı
ile başlayan gözaltı furyasında 51 kişi tutuklanarak
Kırıklar F tipi ve Şakran Cezaevine gönderilmişti.
Cezaevlerinde yaşanan keyfi uygulamalar ve tecrit
politikalarına karşı İzmir dayanışma formu ve
Tutsak Aileleri 30 Temmuz Salı günü saat 12.00'de
Kırıklar F tipi cezaevi önünde bir araya geldiler.
Burada toplanan kitle Kırıklar 2 Nolu F Tipi
Cezaevinden ''Tecrite Son Zindanlar yıkılsın,Tutsaklara
Özgürlük'' pankartı arkasında yürüyüşe geçti.
Yürüyüş boyunca ''Zindanlar yıkılsın,
tutsaklara özgürlük, Anaların öfkesi katilleri
boğacak, Yaşasın devrimci dayanışma, İçerde
dışarda hücreleri parçala, İnsanlık onuru işkenceyi
yenecek'' sloganlarını haykıran kitleye tutsakların
da içeriden eşlik ettiği duyuldu. Kırıklar 1
Nolu F Tipi Cezaevi önüne gelindiğinde burada
yapılan basın açıklamasında tutsakların yaşadığı
sorunlara değinildi. Devletin sistemli olarak
uyguladığı tecrit politakalarına karşı ortak
tutum sergilenmesi gerektiği vurgulandı. ÇHD'nin
İHD'nin de söz aldığı açıklama sloganlarla son
buldu..
|
Barikat'ın
Yeni Sayısı Çıktı
Barikat Dergisi'nin yeni
sayısı çıktı. Henüz kitapevlerine ulaşmayan
bu sayımızda Gezi Parkı Direnişi'ne ilişkin
değerlendirmemizin yanı sıra İmralı Görüşmeleri
de mercek altına alınıyor. Yeni mücadele dönemine
ilişkin bir yazımızın yanı sıra, örgütlü çalışmada
komitelerin önemine ilişkin bir başka yazımız
da Barikat'ın sayfalarında yer alıyor. Haziran
şehitlerimizin anıldığı bir diğer yazımız Barikat'ta
yer alan bir diğer yazı.
Barikat'ta yer alan
yazılarımızı, en kısa sürede sitemizde de yayınlayacağız.
Gezi Parkı Direnişi
sırasında polis baskını ile teknik olanaklarının
kısıtlanması nedeniyle bir gecikme yaşasak da
en azından Gezi gündemini yakalayabilmeyi başardığımızı
düşünüyoruz.
İyi okumalar.
|
Haziran
Halk Direnişi ve Görevlerimiz
GİRİŞ
VE YÖNTEM
Ülke ve halk Haziran’ı
Taksim Gezi Parkı direnişiyle karşıladı. Daha
önce “yayalaştırma projesi” (bu projenin altında
sadece AKP değil CHP’nin de imzası vardır) kapsamında
başlayan bu rant operasyonuna tepkiler elbette
vardı; başta Mimarlar Odası ve Taksim Dayanışması
bu tepkiye ve halkın aydınlanmasına öncülük
ediyordu. Ancak hiçbir hukuk tanımayan, pervasızlık
ve saldırganlığı çizgi edinen AKP, Gezi Parkına
dokununca tepkiler büyüdü. Lokal nitelikte olan
bu direnişe saldırı, çadırların yakılması ve
devlet terörünün sokağa taşınması büyük bir
halk direnişiyle karşılandı. Başta sol ve devrimci
hareket olmak üzere, AKP’nin ekonomik ve siyasal
saldırılarından rahatsız olan toplumsal kesimler
bu direnişin bir parçası oldu. Taksim ve Gezi
Parkında yanan isyan ateşi tüm ülkeye yayıldı,
binlerce gösteri ve kitle hareketiyle halk,
sadece Taksim ve Gezi Parkıyla dayanışma içinde
olmadı, sivri ucu AKP ve iktidarına yönelen,
yaygın, çok sesli, çok katmanlı, çok renkli
halk direnişine, halk isyanına dönüştü.
Yazının
Tamamını Okumak İçin Burayı Tıklayın
|
İzmir'li
Gezi Direnişçilerinden 13'ü Tukuklandı
İzmir’de
Gezi Eylemlerine destek verdikleri için 20 Hazirandan
itibaren başlayan ev ve kurum baskınları sürüyor.
5 Temmuz saat 06:00 cıvarında İzmir merkezli
olarak İzmir, İstanbul, Ankara, Manisa ve Batman'da
17 adrese düzenlenen ev baskınlarıyla Emek ve
Özgürlük Cephesi, Halk Cephesi ve BDSP'li 15
kişi Gezi Direnişine katıldıkları gerekçesiyle
gözaltına alındılar. Yapılan operasyonda İzmir
ve Batman'da dört Barikat okuru da gözaltına
alındı. Kaldıkları evler polis tarafından basılan
Yasin Sünger, Savaş Karakuş, Görüş Atıcı ve
Orhan Yıldız adlı Emek ve Özgürlük Cephelilerle
birlikte BDSP ve Halk Cephesinden de çok sayıda
kişi gözaltına alındılar. Gözaltına alınanlardan
13'ü 8 Temmuz günü çıkarıldıkları mahkeme tarafından
tutuklandı. Biri BDSP'den, diğeri Emek ve Özgürlük
Cephesinden iki kişi ise serbest bırakıldı.
Tutuklanan devrimciler İzmir Kırıklar F Tipi
Hapishanesine götürüldü.
Operasyonun yapıldığı
5 Temmuz günü saat 18:00'de, yaşanan operasyon
ve gözaltına alınmaları protestoları etmek için
bir basın açıklaması düzenlendi. İzmir'de gözaltıları
protesto etmek için bir araya gelen devrimci
kurumlar aynı gün saat 18.00’de İzmir’de Konak
YKM önünde toplandılar,
"Gözaltılar, Tutuklamalar,
Baskılar Bizi Yıldıramaz! " yazılı BDSP, Halk
Cephesi, EÖC imzalı pankartının arkasında Konak
Eski Sümerbank önüne doğru yürüyüşe geçtiler.
Yürüyüş boyunca " Devrimci irade teslim alınamaz",
"Gözaltılar serbest bırakılsın", "Zindanlar
yıkılsın tutsaklara özgürlük", "Faşizme karşı
omuz omuza", "Katil devlet hesap verecek", "Bedel
ödedik bedel ödeteceğiz", "Yaşasın devrimci
dayanışma " sloganları atıldı. Ayrıca yürüyüş
boyunca yapılan konuşmalarda gözaltıların teşhiri
yapılarak direnişçilerle 24 saatlik görüş ve
gizlilik kararı olduğu ifade edildi ve gözaltıların,
gözaltı süresi boyunca başlarına gelebilecek
her türlü saldırıdan İzmir Emniyeti'nin sorumlu
olacağı yürüyüş boyunca vurgulandı. Konak Eski
Sümerbank önüne gelindiğinde ise basın açıklamasına
geçildi . Basın açıklamasında;
"31 Mayıs'ta başlayan
halk hareketinde 4 insanımız katledilirken sorumluları
mükafatlandırılıp, geleceğine sahip çıkanlar
tutuklanıyor. Türkiye
bir halklar hapishanesine çevrilmeye çalışılıyor.
Bu amaçla da ilk hedefi devrimci ve demokratlar
konularak toplumun geri kalanına gözdağı verilmeye
çalışılıyor. Gündoğdu Meydanındaki çadırların
20 Haziran sabahı polis operasyonu ile dağıtılmasının
ardında 24 devrimci, demokrat tutuklanarak cezaevine
gönderildi" denildi.
Ayrıca ;
"Bu sabah BDSP, Emek
ve Özgürlük Cephesi ile Halk Cephesi çalışanları
evleri ve kurumları basılarak gözaltı terörü
uygulamasına devam edildi." ifadesi kullanılarak
direnişçilerin Pazartesi sabahı Bayraklı Adliyesine
çıkarılacağının duyurusu yapılarak tüm devrimci,
dost kurumlar Bayraklı Adliyesi önüne çağrılarak
açıklamaya son verildi.
Basın açıklamasının
çağrıcı kurumları ; Halk Cephesi, BDSP, EÖC
Destekleyen Kurumlar;
Alınteri, ESP, Halkevleri, EHP, ABF, DİP, KÖZ,
Devrimci Hareket, Kaldıraç, Mücadele Birliği,
TKP 1920, Partizan, DHF, İzmir Hareket Tiyatrosu,
ÇHD
Konu ile ilgili gelişmeleri
elimize ulaştıkça aktarmaya devam edeceğiz.
Hiçbir güç, devrimci
sosyalizmin yürüyüşünü engelleyemedi, engelleyemez.
|
Haziran
İsyandır!
Tarih 31 Mayıs 1971'i gösterdiğinde,
Nurhak dağlarında Sinan, Alpaslan, Kadir şehit
düştü; 3 devrimci, 3 THKO gerillası şehit düştü...
Aynı gün Maltepe'de
2 devrimci, 2 gerilla, 2 THKP-C savaşçısı çarpışıyordu;
tarih 1 Haziran'a döndüğünde, Hüseyin Cevahir
şehit oldu, Mahir yoldaş yaralı esir düştü....
O günler kapkara
günlerdi. 12 Mart açık faşizmi, emperyalizm
ve işbirlikçi tekelci sermayenin çıkarları temelinde
halka karşı "balyoz hareketi" düzenlemişti.
1965-70 devrimci gençlik hareketi içinde, Mahirler,
Denizler, İbrahimler çıkmıştı; ellerinin tersiyle
tüm eski ve geri anlayışı, legalist, reformist,
Kemalizm'e soldan destek çıkan anlayışları bir
kenara itmiş, düzene, düzenin özünü ifade eden,
düzeni örgütleyen ve koruyan faşizme isyan etmişler,
başkaldırmışlardı.
Yazının
Tamamını Okumak İçin Burayı Tıklayın...
|
Barikat Bürosuna
Polis Baskını
Gezi Parkı protestoları
sürecinde 11 Haziran 2013 salı günü Polisin
Gezi Parkı'ndaki direnişçilere yönelik saldırısı
sonrasında gelişen olayları bahane ederek
SDP İstanbul İl Binasını basan polis, aynı
binada bulunan Barikat Dergisi Bürosuna da
hiç bir hukuksal zemine dayanmaksızın kapısını
kırarak girmiş ve ortalığı tam anlamıyla talan
etmiştir. Büromuzdaki herşeyin tahrip edilmesi
temelinde yapılan "arama" sonrasında
tüm bilgisayarlarımızın harddisklerine, fotoğraf
makinelerimizin hafıza kartlarına ve video
kasetlere el konulmuştur.
Baskının
ardından tüm bilgisayarlarımız (artık hard
diskleri olmadığı için) kullanılamaz hale
gelmiştir. Barikat'ın web sitesinin güncellenmesinin
gecikmesinin temel nedenlerinden biri de budur.
Yine gerek harddisklerimizin parçalanırcasına
sökülerek götürülmesi, gerekse de fotoğraf
makinelerimizin hafıza kartlarının da götürülmesi
sonucu Gezi Parkı sürecine dair elimizde görsel
malzememiz sadece internette bulabildiklerimizle
sınırlıdır. Bundan dolayı elinde bu tür görsel
malzeme bulunan okurlarımızın bunları hızla
bize aktarmalarını istiyoruz. Ayrıca elbette
özel olarak belirtmeye gerek olmasa da, tüm
okurlarımızın Barikat'la her anlamda dayanışmanın
zamanı olduğunu da geçerken söyleyelim.
Barikat
Dergisi ve SDP İstanbul İl Binasının basıldığı
gün SDP'den ve sokaktan gözaltına alınan 72
kişiden 59'u savcılığa sevk edilmiş, bunlardan
4'ü tutuklanmıştır. Daha sonrasında ise son
saldırının ardından yapılan operasyonlarda
çeşitli gruplardan 95 kişi gözaltına alınmıştır.
Son operasyon sırasında sokaktan gözaltına
alınanların tam sayısı belirlenememekle birlikte
yüzlerce kişiden bahsedilmektedir.
Devletin
tüm saldırılarına rağmen Gezi Direnişi yeni
biçimler alarak sürmekte ve yaygınlaşmaktadır.
Bu direnişte büromuzun basılması, bizler için
onur duyulacak bir olaydır. Ne baskınlar,
ne gözaltılar, ne de katliamlar halkın direnişini
durduramamıştır, durduramayacak ta. Direniş
sürecinde yaşamını yitiren Ethem Sarısülük,
Mehmet Ayvalıtaş ve Abdullah Cömert'in aramızdan
ayrılması nasıl ki direnişi durdurmak yerine
daha da körüklediyse, yapılan tüm baskılar,
operasyonlar direnişe yeni boyutlar eklemekten
başka bir işe yaramamaktadır.
Toplumun
yatak odasına kadar burnunu sokan AKP Hükümeti,
şımarıklığıyla bardağı taşırmıştır. Ortaya
çıkan tepki herkesi şaşırtmıştır. Bunca yıldır
yapılanlara yönelik biriken öfkeyi sadece
politik terazilerle tartmaya alışkın düşünsel
yapıların şaşırması doğaldır. Politika yaşamın
sadece bir alanıdır, ancak yaşam çok çeşitli
alanlardan oluşmaktadır.
|
Dipten
Gelen Dalga,
Taksim Kıyılarına Vurdu
Uzun
süredir neredeyse her istediğini yapan AKP hükümeti
çok sert bir kayaya çarptı. Biraz gaz yedikten
sonra dağılırlar zannettikleri binlerce insan
dağılmadı, günlerce direndi direndi ve polisi
Taksim Meydanından kovdu.
Herşeyin fitili Taksim'de
kalan son yeşil alan olan Gezi Parkı'nın da
imhasına başlanmasıyla ateşlendi. Emekçileri
kent dışına sürgün etmenin en sembolik adımlarından
biriydi Gezi Parkına yapılacak olan alış veriş
merkezi. Hatta sembolik olmaktan çok daha öteydi.
Her karışı betonlanmış bir kentte bir ağaç gölgesinin
kıymetini
bilen çok sayıda insan yaşıyordu. Bunlar klimalı
ortamlara yabancı insanlardı, yoksullar, emekçilerdi.
Yaşamlarını savunuyorlardı. O ağaçlar yaşadığı
zaman kendilerinin yaşayabileceğinin farkındaydılar.
Polis saldırısında kolu kırılan BDP İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in "ben
o ağaçların da milletvekiliyim" demesi
belki de bundandı.
Diktatörler hep gözardı
ettikleri bir sınır vardır. Boyuneğmeye alıştırılmış
bir toplumun her şeyi sineye çekebileceğine
sonsuz güvenirler.
Hele ellerine bir oyuncak geçti mi hemen şöyle
düşünürler: "En fazlası veririz gazı, ortalık
güllük gülistanlık olur". Sökmedi...
Bir zamanlar gazın
adı kazığa oturtmaydı, çarmıha germeydi, sonra
falaka oldu, teknik gelişti elektrik icad oldu,
filistin askısı ve daha niceleri. Vietnamın
kaplan kafesleri Amerikan askerlerinin kuyruklarını
kıstırıp kaçmalarının önüne geçememişti. Bugün,
1 Haziran 2013 günü Taksim'i bırakıp kaçan polislerin
hala atmaya devam ettiği gaz bombaları da öyle.
Günlerce süren direniş
TV kameraları karşısında ahkam kesmeyle iktidar
olunamayacağını da ispatladı. Sokakta iktidara
sahip değilseniz, istediğiniz kadar ahkam kesmeye
devam edebilirsiniz. Ama sokak, sizin buyruklarınızı
paçavraya çevirdi bile.
1970'li
yıllarda olsaydık bunun ötesi sıkıyönetim ilanı
ve sokağa çıkma yasağı idi. En son 1995'te Gazi
Mahallesi'nde soğaka çıkma yasağı ilan eden
valilik böyle bir adımın kendini rezil etmekten
başka bir işe yaramadığını
o günden sonra öğrenmiş demek.
Bugün, bunun ötesi
başka bir ülkedir. Sokağa çıkan ve üzerine açılan
gaz bombası ile plastik mermi yağmuruna karşı
direnişini, mücadelesini sürdüren kitleler bundan
birşey öğrenir: Başka türlüsü mümkün. Yaparak
öğrenilen şey asla unutulmaz. Ve iktidar olmanın,
en azından iktidarın oyunlarını bozmanın tadı
bir defa alındığında, asla unutulmaz.
Karşımızda Hüsnü
Mübarek yok. Karşımızda ABD'nin Ortadoğu'daki
tüm stratejik senaryolarının başrol oyuncusu
var. Bu yüzden kimse iyimserliğe kapılmasın.
Ama bu ülkede Taksim yasağı sadece 30 gün sürebilmişse,
hiç de boş olmayan bir iyimserliği hak etmediğimiz
de söylenemez. Sadece şu bilinçle yürümeye devam
edelim: Bundan sonrası daha zor olacak. Ama
mutlaka olacak!
Yaşasın Direniş!
Yaşasın Zafer!
Emek ve Özgürlük
Cephesi
|
Betül Altındal ve Osman
Mehmet Önsoy Yoldaşlar Mezarları Başında Anıldı
22 Mayıs 1980'de
işkencede katledilen Osman Mehmet Önsoy ve
21 Mayıs 2006'da kansere yakanarak aramızdan
ayrılan Betül Altındal Yoldaşlar, 26 Mayıs
2013 günü mezarları başında anıldı. İlk olarak
saat 10:30'da Betül Yoldaşın Zincirlikuyu'daki
mezarının başında biraraya gelen Emek ve Özgürlük
Cepheliler burada "Betül Altındal Devrimci
Kurtuluş Mücadelemizde
Yaşıyor" yazılı Emek ve Özgürlük Cephesi
imzalı pankartı ve EÖC bayraklarını açtılar.
Saygı duruşu ile başlayan anmada "Betül
Yoldaş Ölümsüzdür", "Devrim Şehitleri
Ölümsüzdür", "Yaşasın Devrimci Kurtuluş
Mücadelemiz" sloganları atıldı. Daha
sonra şu metin okundu:
"21.yüzyılda emperyalistler
ve işbirlikçileri dünya halklarının, ezilenlerin
başına en vahşi, en sinsi halleriyle çöreklendiler.
En
çok da emekçilerden korktukları için sömürünün,
baskının, zulmün ve saldırının her yolunu
deniyorlar. Ortadoğu'yu kan gölüne çevirdiler.
Avrupa'da işçi sınıfını kanıyla alınan hakları
gasp ediyorlar. Türkiye bugünlerde Taksim'den
Reyhanlı'ya gaz altında, işgal altında ve
kan içinde. Halkın meydanlarını emekçilere
yasaklayarak işçiye, emekçiye, öğrencilere
ve demokratik hakları için direnenlere saldırıyorlar.
20.
yüzyılın sonlarında bu çağın umutsuzluk çağı
olmasıydı bütün planları. Dünya halklarının
umudunu kırmak için, sömürünün ve iktidarlarının
yıkılamayacağı korkusunu ve kaderciliği yaymak
için saldırıyorlar bugün de. Çünkü korkuyorlar…
Çünkü umutsuzluğun karanlığını aydınlatıp
umuda çevirmenin mümkün olduğunu gösterenleri
bitiremiyorlar. Bitiremeyecekler de…
İşte
umudun kadınlarından biri de O… Betül Altındal.
Betül,
kısacık yaşamında tarihin umuda giden yollarının
taşlarını örenlerden biri… Aslında tam da
bu yüzden tarihe bıraktığı miras çok değerli
ve aslında çok uzun yaşayacak olanlardan.
Nedir
Betül'ü bu kadar değerli kılan bizim için?
Çok
nedeni var elbette. Sorgulayıcıydı Betül.
Bilimsel ve insani düşünüşü birleştirmenin
önemini anlamıştı. İnsan olmanın gereklerini
sorgularken emperyalizme ve oligarşiye karşı
mücadele etmenin bütünlüğünü kavramıştı. Gülerek
ve namuslu insanları severek mücadele etmenin,
hayatı dolu dolu sevmenin, mücadeleyi sevmenin,
inanmanın bütün güzelliği ile anıyoruz şimdi
ve her zaman O'nu.
Şimdi
biz dostları, yoldaşları biliyoruz ki Betül
1 Mayıs'ta Taksim'de… Zulme başkaldıran öğrencilerle…
Direnen THY işçisinin yanında, grevde… HEY
Tekstil ve DHL işçilerinin direnişinde, taşeron
işçilerinin mücadelesinde… Kentsel-rantsal
dönüşüme karşı sokakta… Reyhanlı'daki katliama
karşı… Kavgada…
Betül
Altındal'ın kişiliğinde cisimleşen özellikleri,
yarının insanının yaratılmasında önemli deneyimlerden
biridir. Devrimci mücadeleyi yaşamın kendisi
olarak görmesi ve kendi iç mücadelesini de
bu yönde vermesi örnek oluşturacak samimiyette
bunu yaşaması çok önemlidir. Betül yoldaş,
sosyalizme ve sosyalist insanın bugünden yarına
yaratılması gereğine inanmakla kalmamış, bunun
eleştirel ve sorgulayıcı bir tarzla arayış
mücadelesini de vermiştir. Alçak gönüllüğü,
disiplini, ilkeliliği, kavgacılığı, devrime
ve sosyalizme olan inancı O'nu umudun kadını
yapmıştır.
İşte
Betül bu özellikleriyle diğer devrimci, demokrat
ve sosyalist hareketler ve insanları tarafından
da bilinir ve saygıyla karşılanırdı.
Örneğin
Betül yoldaşımızın bu özellikleri, tanışmış
olduğu Filistinli yoldaşlar üzerinde de hayranlık
ve saygı yaratmıştı. Hatta onu kaybettikten
birkaç gün sonra, Başta Maryam Abu Dakka olmak
üzere FHKC yöneticileri de üzüntülerini iletmiş,
bizimle duygularını paylaşmışlardı.
Devrimci
sosyalist mücadeleyi yaşamıyla taçlandıranlardan
biridir Betül Altındal.
O'na
verilecek tek bir sözümüz var. Gelecek sosyalizmle
gelecek…"
Metnin
okunmasının ardından sloganlar yinelendi ve
Cephe Marşı okundu. Daha sonra da Betül Yoldaşımızın
çok sevdiği "Kavganın Ortasında"
marşı okundu.
Aynı
gün düzenlenen ikinci anma etkinliği ise 22
Mayıs 1980'de işkenceyle yaşamını yitiren
Osman Mehmet Önsoy'un Avcılar'daki mezarı
başındaydı. Burada Osman Mehmet Önsoy'un ailesi
ile birlikte gerçekleştirilen anma saat 13:00'te
başladı. Saygı duruşu ile başlayan anmada
"Mehmet Önsoy Ölümsüzdür", "Devrim
Şehitleri Ölümsüzdür", "Yaşasın
Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz" sloganları
atıldı. Emek ve Özgürlük
Cephesi imzalı "Mehmet Önsoy Devrimci
Kurtuluş Mücadelemizde Yaşıyor" pankartının
açıldığı anmada Osman Mehmet Önsoy'un ailesi
de "İşkencecilerden Hesap Soracağız",
"Ya Özgür Vatan Ya Ölüm", "Kurtuluşa
Kadar Savaş" yazılı bir pankart açtı.
Anmada ilk olarak ailesi ve dostlarının hazırladığı
metin okundu. Bu metinde Osman Mehmet Önsoy'un
yaşamı ve mücadelesi özetlendikten sonra günümüzde
sol adına yapılan yanılgılı tutumlara yönelik
eleştiriler yer aldı. "İşkenceci Katiller
Hesap Verecek", "Kahrolsun İşkenceci
Katiller" sloganlarıyla biten metnin
ardından sloganlarımız yinelendi. Daha sonra
Emek ve Özgürlük Cephesinin metni okundu.
Metin şöyleydi:
"Dostlar
Yoldaşlar,
Osman
Mehmet Önsoy örnek bir devrimciydi. 1954 yılında
İstanbul’da dünyaya geldi. Daha Küçükçekmece
Lisesi’nde okuduğu yıllarda, 1968’de devrimci
mücadeleye katılan Mehmet Önsoy, 1972 sonrası
Mahir’lerin bayrağını devralan kuşağın neferlerinden
biri olarak gerek işçi sınıfı içerisinde,
gerekse de ortaöğrenim ve yükseköğrenim gençlik
örgütlenmelerinde en ön saflarda yerini aldı.
İlerici Yapı İş, Maden İş ve İlerici Tekstil
İş Sendikalarının örgütlenmesinde ve mücadelesinde
en önde yer aldı. İstanbul Üniversitesi İktisat
Fakültesi’ne giren Mehmet Önsoy, burada da
devrimci mücadelenin ön saflarında yerini
almasını bildi ve İYÖD’ün örgütlenmesinde
aktif olarak yer aldı. 1977’de mezun oldu.
1975
yılında Avcılar’da Halkevi’ni açan Mehmet
Önsoy, İstanbul’daki diğer
Halkevleri’nin koordinasyonunu sağladı. Tüm
bunlar devrimci sosyalizmi bütünsel kavramanın
ve yaşama geçirmenin Mehmet Önsoy şahsında
cisimleşmiş ifadesiydi. Örgütlü olmanın, kısacak
bir zaman dilimini dopdolu bir hayat haline
getirmesinin en güzel örneklerinden biriydi
Mehmet Önsoy.
Devrimci
Sosyalist Hareketimizden kopan “Savaşçılar”
grubu içinde mücadelesini sürdüren Mehmet
Önsoy, 5 Mayıs 1980’de Halkalı’dan Eminönü’ne
giden bir otobüste tesadüf sonucu gözaltına
alındı. İşkencede de örnek bir devrimci olmayı
yaşamı pahasına başardı. 17 Mayıs günü Haydarpaşa
Askeri Hastanesi siyasi tutuklular koğuşunu
koma halinde getirildi. Bu koğuşta bulunan
diğer devrimcilerin anlatımına göre hiçbir
tedavisi yapılmayan Mehmet Önsoy Yoldaş, işkencecilerin
suç ortağı askeri hekimler tarafından ölüme
terk edildi. Böylelikle 22 Mayıs günü devrim
şehitlerimiz arasındaki onurlu yerini aldı.
Mehmet
Önsoy devrimciliğin nasıl yaşaması gerektiğini
öğreten devrim şehitlerimizden biridir. Mehmet
Önsoy Yoldaşımız gibi yine mayıs ayında yitirdiğimiz,
11 Mayıs 1979’ta kuşatılıp katledilen Tamer
Tabak ve Ömer Çimeken Yoldaşlarımızın devrimci
anılarının önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz.
Şehitlerimiz, geçmişten geleceğe uzanan devrim
yürüyüşümüzün köşe taşları, yol göstericileri,
bizi biz yapan en önemli değerlerimizdir.
Yaşadığı
gibi, tertemiz bir devrimci olarak son nefesini
verirken bizlere eşsiz bir miras da bırakan
Mehmet Önsoy Yoldaş’ı işkencede katledilişinin
34.yılında saygıyla anıyor, anısını Devrimci
Kurtuluş Mücadelemizde yaşatacağımıza söz
veriyoruz."
Metnin
okunmasının ardından sloganlarımız yinelendi.
Daha sonra Osman Mehmet Önsoy'un kardeşi söz
alarak duygularını dile getirdi. Anma böylece
sona erdi.
|
Taksim
Onun İçin Savaşanlarındır, Bizimdir!
Elimizden Alamayacaksınız!
Oligarşinin faşist terörü
ile boğulmak istenmesine rağmen devrimci direnişin
ve dayanışmanın en güzel örneklerinden birinin
daha geride kaldığı bir 1 Mayıs'a tanık oldu
İstanbul. Trafiğin felç edilmesine, fiili
sokağa çıkma yasağına rağmen binlerce emekçi
ve devrimci 1 Mayıs meydanına çıkmak için
yola koyuldu. Karşılarında tüm güçleriyle
barikat kuran devletin üzerine yürüdü. Ne
atılan gaz bombaları, ne de tazyikli su onları
yollarından geri döndürebildi. Ortaya konan
irade çok netti: Taksim bizimdir. Onu asla
elimizden alamayacaksınız. Gaziler pahasına
kazanıldı bu zafer. Başta sayı saymasını bilmeyen
İstanbul Valisi tarafından 19 yaşında olduğu
söylenen 17 yaşındaki Dilan olmak üzere birçok
yaralıya rağmen devrimciler ve işçiler, omuz
omuza dövüştükleri bu kavgada asla geri adım
atmadılar.
1 Mayıs sabahına
sıkıyönetim tablosuyla uyanan İstanbullu emekçiler,
devrimciler, kesilen yollara, iptal edilen
toplu ulaşım araçlarına rağmen Şişli'deki
DİSK binasına sabah saatlerinde ulaşmaya başladılar.
Saat 09:00'da binanın önünde ayrılarak Taksim'e
giden ana
cadde üzerinde kortejlerini oluşturan ve aralarında
Devrimci 1 Mayıs Platformunun da bulunduğu
gruplar, belirlenen saat olan saat 10:00'da
yürüyüşlerine başlamak üzere sloganlarıyla
beklemeye başladılar. Henüz yürüyüş başlamamışken
polis gaz bombaları ve yine yakıcı etkisi
olan kimyasal bir bileşime sahip tazyikli
su ile kitleye saldırdı.
Yoğun gazdan dolayı
geri çekilen kitlenin bir bölümü DİSK binasına
döndü. Diğerleri ise polise karşılık verebilecek
uygun yer bulur bulmaz direnişe başladı. DİSK
binasına çekilenler de kısa bir süre sonra
karşı saldırıya geçtiler. Böylelikle başlayan
ve Emek ve Özgürlük Cephelilerin de içinde
yer aldığı sokak çatışmaları saatlerce sürdü.
Bu arada sabahtan beri DİSK binasına ulaşmaya
çalışan kitle Mecidiyeköy, Cevahir AVM arkası
ve Bomonti cıvarında çatışmalara başlamıştı.
Özellikle havai fişeklerle ve taşlarla yer
yer polisi püskürten 1 Mayıs kitlesi, kimi
yerlerde polis bariyerlerini dağıttı. Polisin
nişan alarak ve yakın mesafeden attığı
gaz bombaları birçok devrimcinin yaralanmasına
yol açtı. Buna rağmen kimse direnişten geri
durmadı.
Şişliye ulaşmak
için Okmeydanı'ndan harekete geçenler de birçok
yerde polis ile çatışırken Tarlabaşı, Dolapdere
ve İstiklal Caddesi cıvarında da benzer çatışmalar
yaşandı.
1 Mayıs'ı Taksim'de
kutlama kararlılığı ile yola çıkan bir diğer
grup da Beşiktaş'ta polise kök söktürdü. Sabah
saatlerinden itibaren burada toplanan kitle,
ilk gaz bombasını da yiyen kitleydi. Burada
da yüreğini ortaya koymuş devrimcilerin direnciyle
karşılaşan polisin saldırısı farksızdı.
Akşam saatlerine
kadar süren çatışmalar bir kez daha gösterdi
ki; Devrimci İrade Asla Teslim
Alınamaz! DİSK Binası önünde Genel Başkan
Kani Beko'nun yaptığı açıklama ile buradaki
çatışmalar noktalanırken İstanbul'un diğer
bölgelerindeki çatışmalar saat 18:00 cıvarına
kadar sürdü. DİSK önündeki basın açıklamasının
ardından DİSK'li bir işçinin çağrısı ile 1
Mayıs'larda yaşamını yitirenler için bir dakikalık
saygı duruşunda bulunuldu. "Devrim Şehitleri
Ölümsüzdür!" sloganlarıyla biten saygı
duruşunun ardından yine DİSK binasına giren
direnişçiler, yavaş yavaş binadan ayrılarak
dağıldılar.
İzmir'de 1
Mayıs
Dünya işçi sınıfının
kapitalizme karşı birlik, mücadele ve dayanışma
günü olan 1 Mayıs İzmir'de Gündoğdu meydanında
kutlandı.
Taşeron
sistemine, güvencesizliğe, emek sömürüsüne
ve Ortadoğu'da esmekte olan emperyalist savaş
rüzgarlarına karşı son yıllara oranla oldukça
kitlesel bir şekilde Gündoğdu meydanını emekçiler
doldurdular.
DİSK,
KESK,TMMOB, TÜRK-İŞ,HAK-İŞ çağrıcısı olduğu
ve siyasal parti, demokratik kitle örgütleri
ve devrimci kurumların katldığı 1 mayıs yürüyüşü
iki koldan gerçekleşti. Birinci kol Basmane
tarafından yürürken, ikinci kol ise Konak
tarafından yürüdü. İçlerinde Emek ve Özgürlük
Cephesi'ninde bulunduğu devrimci kurumlar
KESK yürüyüş güzergahı olan Konak Sümerbank
önünde saat 10'da toplanmaya başladılar. Saat
11.00 da başlayan yürüyüş oldukça coşkulu
şekilde Gündoğdu meydanında son buldu. Yürüyüş
sırasında Emek ve Özgürlük Cephesi kortejinden
“Mahir Hüseyin Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş”
, “Yaşasın Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz”,
“Tamer, Doğan, Atilla Savaşıyor Gerilla”,
“Yaşasın Partimiz, Yaşasın Cephemiz”, “Kızıldere
Son Değil,Savaş Sürüyor”, “1 Mayıs Kızıldır,
Kızıl Kalacak”, “Taksim'de düşene dövüşene
bin selam” vb. Sloganları yükseldi. Ayrıca
Emek ve
Özgürlük Cephesi imzalı kuşlamalar alanda
yapıldı.
Miting
Taksimde yaşanan devlet terörü teşhir edilerek
Taksim direnişçileri ile dayanışma sloganları
atıldı. Ayrıca Taksimden gelen çatışma ve
gözaltı haberleri üzerine kitlenin öfkesi
dahada bilendi. Miting yapılan konuşmalar
ve Suavi konseri ile son buldu.
|
Taşeronlaştırmaya, İş Cinayetlerine,
İşsizliğe ve Yoksulluğa Karşı
1 Mayıs'ta Taksim'e!
Dünya işçi sınıfının
kapitalizme karşı birlik, mücadele ve dayanışma
günü, 1 Mayıs!
Tüm
ezilen ve sömürülen emekçilerin günü kutlu
olsun!
Emperyalist-kapitalist
egemen güçlerin dünya işçi sınıfı ve ezilen
halkları üzerindeki baskı, sömürü ve şiddet
politikalarına karşı yaşasın enternasyonalist
dayanışma!
Taşeron
sistemine, kuralsız ve güvencesiz çalışmaya
karşı 1 Mayıs’ta alanlardayız!
Adaletsizliğe,
eşitsizliğe, demokratik haklarımızın gasp
edilmesine karşı 1 Mayıs’ta alanlardayız!
Dünyada
ve bölgemizde sürdürülen emperyalist işgallere,
Suriye halkına düzenlenen saldırı ve komplolara
karşı 1 Mayıs’ta alanlardayız!
Kadınların,
öğrencilerin, değişik uluslardan halkların
ulusal demokratik haklarının engellenmesine
ve gerici-faşist baskılara karşı 1 Mayıs’ta
alanlardayız!
Doğanın
yağmalanışına ve tahrip edilişine, karşı 1
Mayıs’ta alanlardayız!
Emperyalist kapitalist
sistemin egemenleri tüm olanaklarını kullanarak
ezilen emekçi halklar üzerinde baskı ve sömürüsünü
artırdığı, terör estirdiği bir süreçten geçiyoruz.
Dünyanın birçok yerinde emperyalistler saldırganlıklarını,
terör, baskı ve katliamlarını sürdürerek,
giriştiği işgallerle ülkeleri yakıp yıkarak
egemenlik alanlarını ve sömürülerini derinleştiriyor.
İşçi
sınıfı ve emekçilerin uzun süren mücadeleler
sonucu kazanmış olduğu sosyal, ekonomik, demokratik
hak ve özgürlükleri kullanılamaz durumdadır.
Giderek patronların lehine kuralsızlaştırılan
ve taşeronlaşan çalışma yaşamı işçilere adaletsizlik,
güvencesizlik eşitsizlik ve sömürüden başka
bir şey getirmemektedir. İşçi direnişleri,
gösteriler, sendikal faaliyetler; tüm diğer
hak arama mücadeleleri gibi baskılarla, polis
saldırılarıyla, gözaltı ve tutuklamalarla
yıldırılmak istenmektedir. İşçi sağlığı ve
iş güvenliği, maliyet kaygısı duyan işverenler
sayesinde artan sorunlarla ağırlaşmakta, hemen
her gün yeni bir iş cinayetinin yaşandığı
ülkemizde, işyerlerinden ölüm haberleri eksik
olmamaktadır.
Emekçilerin
uğradığı baskı ve sömürünün yanı sıra halklarımız
anti-demokratik, baskıcı, faşist sistemin
zulmü altındadır. Eğitimden sağlığa, barınma
sorunundan çalışma yaşamına kadar birçok toplumsal
alanda halklarımız baskı ve sömürü altındadır.
Ülkemizde başta Kürt Ulusu olmak üzere ezilen
halkların ulusal demokratik hak ve özgürlükleri
tanınmamaktadır. Var olan cinsiyetçi sistemde
ikinci sınıf insan olarak görülen kadınlar,
hükümet yetkililerin açıklamalarında aşağılanmakta,
şiddete uğramakta ve vahşice öldürülmektedir.
Kapıları işçi ve emekçi ailelerin çocuklarına
kapatılan üniversiteler, sermayenin hizmetine
sunulmuştur. Eğitimde eşit, parasız, bilimsel,
anadilde eğitim talepleri baskı ve terörle
bastırılmaya çalışılırken, gerici ve faşist
güçlerin hegemonyası büyük ölçüde hakim kılınmıştır.
Biz
emekçiler bunca zulmü ve yüzyıllardır maruz
bırakıldığımız bu insanlık dışı muameleyi
hiçbir zaman hak etmedik. Burjuvazi, refah
içinde sürdürdükleri yaşamlarını, işçilerin
alın terinin sömürüsüne bağlamışlardır. Biz
işçi ve emekçilerin kanını emen bu asalakları
ve düzenlerini reddediyor ve asla kabul etmiyoruz.
Sistemin hangi yanından tutarsak tutalım elimizde
kalıyor, çağ dışı sömürü politikaları ile
karşılaşıyoruz. Bugün olduğu gibi bu rezil
sistem, gelecekte de bize zulümden başka bir
şey vermeyecektir.
Kapitalistlerin
egemenliğine ve artan saldırılarına karşı
kurtuluşumuz, işçi sınıfının ve emekçi halkımızın
demokrasi ve sosyalizm mücadelesindedir.
Gericiliğe,
faşizme ve vahşi kapitalizme karşı hayatın
her alanında örgütlü mücadeleyi yükseltmeliyiz.
Emperyalizm
ve oligarşinin sözcüsü AKP ve sermaye yanlısı
işbirlikçi sarı sendikaların karşısında; emekten,
insanca yaşamdan yana olan mücadeleci sendikalarda,
derneklerde, platformlarda güçlerimizi ve
birliğimizi geliştirmek zorundayız.
Sadece
sendikal örgütlenme ve mücadele değil, işçi
sınıfının iktidarını da hedefleyen politik
örgütlenmeler içerisinde, insanca bir yaşam
mücadelesinde yerimizi almalıyız.
Emekçi
sınıfların ve ezilen halkların güven ve umutla
baktığı yarınlara; eşitlik, adalet, özgürlüğün
hakim olduğu insanca bir yaşama ancak demokrasi
ve sosyalizm mücadelesiyle, ezilen halkların
demokratik iktidarı ile ulaşılabilir!
İnsanca
yaşam ve özgür ülke için 1 Mayıs’ta Taksim
Meydanı’ndayız!
1
Mayıs'ta Alanlara, Emek ve Özgürlük Cephesi
Saflarına!
Yaşasın
İşçilerin Birliği, Halkların Kardeşliği!
Birlikle
ve Birlikte Kazanacağız!
Emek
ve Özgürlük Cephesi
|
Nurettin
Yedigöl Yoldaş'ı Andık
1981
yılının Nisan ayında gözaltında yoğun işkenceler
sonucu katledilip, kaybedilen Nurettin Yedigöl
yoldaş 21 Nisan 2013 pazar günü, Bakırköy Altan
Erbulak sahnesinde yapılan bir etkinlikle anıldı.
Anma Nurettin Yedigöl şahsında tüm devrim şehitleri
için yapılan saygı duruşuyla başladı. Saygı
duruşunun ardından "Nurettin Yedigöl Ölümsüzdür"
sloganı atıldı. Nurettin yoldaşın yaşamını,
mücadelesini anlatan bir sinevizyon gösteriminden
sonra Mine Nazari Oğul adlı şiiri okudu. Anma
konuşmalarla devam etti. Emek ve Özgürlük Cephesi
adına yapılan konuşmada "Nurettin Yedigöl
kimdir sorusuna verilecek cevap kısa ve nettir;
o Devrimci Kurtuluşçudur. Devrim ve sosyalizim
bayrağını her zaman yükseklerde tutan bir geleneğin
savaşçısı, işkencede direnişin sembolü, mütevaziliği,
disiplini ve çalışkanlığıyla örnek bir devrimcidir...
Nurettin yoldaşı kimse unutmadı, unutmayacak
çünkü o bu topraklara devrimci bilincini, mücadelesini
kısaca emeğini verdi. Ondan sonra doğan çocuklar
onun adını, mücadelesini öğrendiler ve onun
ardından yürümeye başladılar. Onu katleden oligarşinin
katilleri her cumartesi Galatasaray da karşılarında
buldular Nurettin'i. Ben burdayım dedi ve daha
çok yükseldi sesi." denildi.
Konuşmasında
32 yıldır ağabeyini aradıklarını belirten Muzaffer
Yedigöl "Benim ağabeyim onurlu ve namuslu
bir devrimciydi. İnandığı değerlerden vazgeçmedi
ve işkencecilerin karşısında boyun eğmedi. Biz
kaybedilenlerin aileleri olarak acımasız devlet
politikaları karşısında sesimizi duyurmayı öğrendik,
alanlarda meydanlarda onları yaşatmayı öğrendik.
Biz Nuretti'in ailesi olarak onun akıbetini
öğrenme konusunda ısrarcı olacağız. Babadan
oğula bu dava sürecek." dedi.
BDP İstanbul milletvekili
Sabahat Tuncel de yaptığı konuşmada “Nurettin
yoldaş bu faşist zihniyet tarafından katledildi.
Tıpkı diğer gözaltında kaybedilenler gibi. Biz
hepsinin katilinin kim olduğunu biliyoruz. İktidarlar
değişiyor ama kafa değişmiyor. Bu mücadelede
binlerce insan yaşamını yitirdi ama geri adım
atmadı hep daha da ileri yürüdü. Devrimcilere
vereceğimiz en önemli söz daha demokratik daha
adil daha eşitlikçi bir devrim gerçekleştirmek
için mücadele etmek olacaktır.” dedi.
Nurettin
Yedigöl'ün yoldaşı, gözaltında kaybedilişinin
tanığı İHD İstanbul Şube Başkanı Ümit Efe ise
“Biz 12 Eylülün direnci, umutları ve geleceğe
olan inançları yitirilmeye çalışılan bir gençliğin
temsilcileriyiz. Nurettin son derece mütevazi,
kanaatkar, sabırlı, sakin bir insandı. Bu sabır
onun kararlılığını gösteren bir sabırdı. Ben
dört ay Gayrettepe de tutuldum Nurettin dört
günde katledildi. Ve bu dört günde akıl almaz
işkencelere maruz kaldı. Bütün bu işkencelere
rağmen biz ekmeği son lokmasına kadar yemeği
ve ağız dolusu gülmeyi hiçbir zaman
unutmadık. O karanlık günlerde dört beş saniye
yan yana geldiğimizde kolları bacakları kırılmış
Nurettin bana ‘sakın halkına ihanet etme, sakın
ifade verme’ demişti. Biz parmaklarımızı kavuran
elektiriği unutmayacağız, çocuklarımızın kafasını
uçuran A4 mermilerini unutmayacağız, yapılan
katliamları unutmayacağız. Unutmayacağız ve
affetmeyeceğiz.” dedi.
Ardından
Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan’ın da avukatı
olan Nebi Barlas bir konuşma yaptı. Bu yiğit
devrimcilerin avukatlığını yapmaktan
onur duyduğunu belirten Barlas tüm devrim şehitlerinin
anısı önünde saygıyla eğiliyorum diyerek konuşmasını
sonlandırdı.
Daha
sonra da Nurettin Yedigöl ile aynı okul sıralarını
paylaşan Hasan Kaya söz alarak anılarını anlattı.
Ortaokul yıllarında öğretmenleri Hasan Basri
Aydın'dan nasıl etkilendiklerini de anlattığı
konuşmasında farklı siyasetlerde olmalarına
rağmen dostluklarının hiç sarsılmadığından bahsetti.
Devrim yolu engebeli dolambaçlı ve sarptır sözlerine
de yer verdiği konuşmasında yer yer duygusal
anlar yaşayan Hasan Kaya, konuşmasını 1 Mayıs'ta
buluşma çağrısıyla sonlandırdı.
Anma etkinliği Keremo’nun Kürtçe okuduğu bir
şiirle devam etti. Son olarak Hüseyin Arjen
ve Serhad Raşa’nın ezgileriyle Nurettin Yedigöl'ü
anma etkinliği sona ererken etkinliğin sonunda
katılımcılar 1 Mayıs'ta Emek ve Özgürlük Cephesi
saflarına çağrıldı.
Keremo
Hüseyin Arjen
Serhat
Raşa
|
Gözaltında Kaybedilişinin
32.ci Yılında Nurettin Yedigöl'ü İstiyoruz
İstanbul
12 Nisan
2013 Cuma günü gözaltında uğradığı ağır işkencelerin
ardından kaybedilen Nurettin Yedigöl’ün ailesi,
yoldaşları, Cumartesi Anneleri ve İHD Gözaltında
Kayıplara Karşı Komisyonu tarafından işkenceye
uğradığı ve en son görüldüğü yer olan Gayrettepe
Emniyet Müdürlüğü önünde bir basın açıklaması
gerçekleştirildi. Saat 13:00’te Gayrettepe’deki
12 Eylül döneminin işkence merkezlerinden
olan ve 1.ci şube olarak bilinen binanın önüne
gelen kitle, burada “Nurettin Yedigöl 12 Eylül’ün
İşkence Merkezi Olan Bu Binada Kaybedildi”
yazılı pankartı
açtı.
Basın
açıklamasında ilk olarak Nurettin Yedigöl
Yoldaşımızın annesi Zeycan Yedigöl söz aldı.
Öfkesini haykıran Zeycan ana, Dolmabahçe’de
başbakanın verdiği sözleri tutmadığını söyleyerek
“siz de evlat acısı çekin” dedi. Kendisi gibi
oğlunun peşinde bir ömür veren Berfo Ana’nın
son arzusunu anımsatan Zeycan Ana, “beni de
Berfo Ana gibi oğlumun kemiklerini de benim
yanıma gömün” dedi. Ardından söz alan Nurettin
Yedigöl’ün kardeşi Muzaffer Yedigöl ise konuşmasında
“Ağabeyim burada kaybedildi.
Ağabeyim gözaltındayken yengem ile birlikte
her gün buraya geldik, ona para bırakıp bir
haber almaya çalışırdık. Tüm çabalarımız sonuçsuz
kaldı. Bugün barıştan bahseden başbakana sesleniyorum
ve diyorum ki benim ağabeyimin kemikleri bulunmadan,
bizim gibi bu acıları yaşayanlardan özür dilenmeden
barışı getiremezsiniz.”
Daha
sonra söz alan İHD İstanbul Şube Başkanı Ümit
Efe ise konuşmasında Gayrettepe Emniyet Müdürlüğünde
bu ülkenin gelecekleri olan devrimcilerin,
öğretmenlerin ve sendikacılarının günlerce,
aylarca işkence gördüklerini ve kimilerinin
kaybedildiğini söyledi. Nurettin Yedigöl’ün
kendisinin gözaltına alındığı evde kurulan
karakola düştüğünü ve Gayrettepe’de 4 gün
boyunca çok özel ve ağır işkencelerden geçirildiğini
söyleyen Ümit Efe, aynı dönemde Gayrettepe’de
işkence gören daha birçok
devrimcinin tanıklığına rağmen Nurettin Yedigöl’ün
kaybedildiğini ve sonrasındaki hukuk mücadelesi
sürecinde de hep “böyle birisi hiç gözaltına
alınmamıştır” yanıtıyla karşılaştıklarını
söyledi.
Ümit
Efe'den sonra yine gözaltında kaybedilen Murat
Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız söz aldı ve
12 Eylül yargılamalarındaki sahtekarlığı sergiledi.
Berfo Ana’nın bu mahkemeleri takip ederken
son nefesini verdiğini ama Kenan Evren’in
hala yaşlı olduğu gerekçesiyle sanık kürsüsüne
çıkarılamadığını belirtti. Yaşananların bir
kandırmaca olduğuna vurgu yapan Hanife Yıldız
kendi elleriyle getirdiği oğlu Murat Yıldız’ın
nerede olduğunu sormaya ölene kadar devam
edeceklerini söyledi. Hanife Yıldız yaşına
rağmen basın açıklaması boyunca kendisine
yardım
etmeye çalışanlardan hiçbir destek almadan
sonuna kadar dimdik durdu ve taşıdığı pankartı
bir an olsun elinden bırakmadı.
Hanife
Yıldız'ın ardından, yine gözaltında ağabeyi
Rıdvan Karakoç’u yitiren Hasan Karakoç söz
aldı. Üç kardeş birlikte gözaltına alındıklarını
söyleyen Hasan Karakoç 14 gün işkencede kaldıklarını
anlattı. 14 gün boyunca kaldıkları Gayrettepe
Emniyet Müdürlüğü binasını kastederek, “bu
binaya bugün girsem, nerde işkenceler yapıldığını
yine gösterebilirim” diyen Hasan Karakoç,
tek suçlarının Kürt olmak olduklarını söyledi.
Taksicilik yapan ağabeyinin Şivan Perwer dinlediği
için şikayet edilerek gözaltına alındığını
söyleyen Hasan Karakoç, bugün Kürtçeyi, Şivan
Perwer’i serbest bıraktığını söyleyen Başbakan
Erdoğan’ın neden Ağabeyinin kemiklerini bulamadığını
sordu.
Kayıp
yakınlarının konuşmalarının ardından İHD Gözaltında
Kayıplara Karşı Komisyon adına söz alan Meral
Çıldır, basın metnini okudu. Basın metninde
şu ifadelere yer verildi:
“…32 yıl önce bugün, 12 Eylül karanlığında
gözaltına alınan Nurettin Yedigöl,
bu binada bulunan müdürlüğünün Tayyar Sever’in
yaptığı 1.ci şubeye getirildi.
Mete
Altan’ın başında bulunduğu işkence timi tarafından
sorgulandı. Derisinin yüzülmesi, kafasına
çakılan çividen elektrik verilmesi dahil en
ağır işkenceye maruz kaldı.
Gözaltına
alıdığı inkar edilan Nurettin Yedigöl, İstanbul
Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’nın yönetimindeki
bu binada kaybedildi….
,,,12
Eylül işkencehanelerinde kaybedilen insanlarımızın
akıbetleri açıklanmadan, failleri yargılanmadan,
darbelerle hesaplaşılamayacağını bir kez daha
hatırlatmak için buradayız.
32
yılıdır Nurettin’in akıbetini gizleyen, faillerini
koruyan tüm hükümetlerin bu suçun ortağı olduğu
gerçeğini dillendirmek için buradayız.
Gözaltında
kaybedilişinin 32. ci yılında Nurettin Yedigöl’ü
ve tüm kayıplarımızı aramaktan vazgeçmeyeceğizin
ifadesi olarak buradayız.
Geçmişte
yaşanan insanlık suçlarının varlığı kabul
edilmeden,
Suçların
failleri cezalandırılmadan,
Bu
suçları yaratan zihniyet sorgulanmadan,
İnsanlık
suçlarının bir daha yaşanmaması için gerekli
mekanizmalar hayata geçirilmeden,
Barış
içinde yaşama hakkımızın güvence altında olmayacağını
söyemek için buradayız….”
Metnin okunmasının
ardından basın açıklaması sona erdi. Basın
açıklaması sırasında kullanılan pankart üzerine
karanfiller konularak Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü’nün
önüne bırakıldı. Kitlenin buradan ayrılması
sırasına orada bulunan Emek ve Özgürlük Cepheliler
yanlarında bulunan “Nurettin Yedigöl’ü Arıyoruz,
Unutmayacağız, Affetmeyeceğiz” yazılı, Emek
ve Özgürlük Cephesi imzalı pankartı Gayrettepe
Emniyet Müdürlüğü girişindeki duvara bantladılar.
Eyleme
Emek ve Özgürlük Cephesinin yanı sıra Emekçi
Hareket Partisi de eyleme destek verdi.
İzmir
Emek ve Özgürlük
Cephesi, gözaltına alınıp işkencede katledilişinin
32. yılında Nurettin Yedigöl yoldaşımızı 12
Nisan Cuma günü 13:00'de İzmir Konak Eski
Sümerbank önünde gerçekleştirdiği basın açıklanması
ile andı. “NURETTİN YEDİGÖL ÖLÜMSÜZDÜR, UNUTMAYACAĞIZ
AFFETMEYECEĞİZ” pankartı açan Emek ve Özgürlük
Cepheli’ler, flamalarıyla pankartın arkasında
yer aldı.
Anmada
“Mahir Hüseyin Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş,
Yaşasın Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz, Nurettin
Yedigöl ölümsüzdür, Devrim Şehitleri Ölümsüzdür,
Katil Devlet Hesap Verecek, Gözaltılar Tutuklamalar
Baskılar Bizi Yıldıramaz, Faşizme Karşı Omuz
Omuza, Yaşasın Devrimci Dayanışma “ sloganları
atıldıktan sonra Nurettin Yedigöl şahsında
tüm devrim şehitleri için saygı duruşuna geçildi.
Saygı duruşu esnasında ‘Güneşi İçenlerin Türküsü’
adlı şiir okundu. Ardından basın metnine geçildi.
Okunan basın metni şöyleydi:
“Nurettin
Yedigöl yoldaş Devrimci Sosyalist Hareketimizin
bir militanı olarak devrimci savaş içerisinde
yer alırken 12 Nisan 1981 yılında İdealtepe’de
bir evde polis tarafından kurulan pusuda yakalanarak
gözaltına alındı. Gözaltına alınarak o dönemin
ünlü işkencehanesi olan İstanbul Gayrettepe'deki
1. şubeye götürüldü. Ve Nurettin yoldaş 1.
şubede sınıflar mücadelesinin diğer bir alanı
olan işkenceye karşı direniş savaşını başlatarak
işkencecilerin, derilerini yüzmesi, kafasına
çivi çakılarak elektrik verimesi dahil en
ağır işkencelere maruz bırakıldı. Fakat Nurettin
yoldaş devrimci sosyalist bir militan olarak
işkencede direnme geleneğimizin ilk halkalarından
biri oldu. İşkence karşısında Muhammet olarak
verdiği isminden asla vazgeçmedi, tek bir
kez bağırmadan, yakınmadan, sonuna kadar direndi.
Nurettin yoldaş en son 17 Nisan 1981 günü
sorgulamalardaki diğer devrimciler tarafından
görüldü, çırılçıplaktı, kolları tutmuyordu,
konuşamıyordu, kan ve pislik içindeydi. Bir
daha onu hiç gören olmadı.
O
günden bugüne dek polis hep onun gözaltına
alındığını reddetti. Bu isimde birinin “hiç
gözaltına alınmadığı” söylendi. Açılan tüm
davalardan bir sonuç alınamadı ve cesedi hiç
bulunamadı. Ailesi yıllarca her kapıyı çalarak,
her yolu deneyerek Nurettin’i aradı. Devrimci
sosyalistlerin duruşmalarında defalarca soruldu.
Dava savcısı Faik Tarımcıoğlu’nun aileye verdiği
yanıt ise en komiğiydi: “Bizim elimizde de
oğlunuz hakkında bir tutuklama kararı var
ama bulamıyoruz...” Daha sonra Cumartesi Annelerinin
arasındaydı ailesi ve ısrarla hâlâ sormaya
devam ediyorlardı oğullarının nerede olduğunu.
Nurettin
yoldaş, 1954 yılında Erzincan’da doğdu. Çocukluğu
köyde geçen Nurettin Lise öğrenimi için Erzincan’a,
daha sonra da İ.Ü. İşletme Fakültesi’nde okumak
için İstanbul’a geldi. 1976-77 yılları arasında
İYÖD yönetiminde yer alan Nurettin, bu süreçte
devrimci sosyalist harekete katıldı. Disiplinle
çalışan bir yoldaş olarak tanındı.
Sınıf
mücadelesinin ortaya çıkmasından bu yana egemenler
kendi iktidarlarını korumak için ellerinden
gelen her şeyi yapmış, her türlü şiddeti uygulamıştır.
Bugün işçi ve emekçiler üzerinde uygulanan
hak gaspları, güvencesiz çalışma koşulları,
Kürt Ulusuna yönelik imha inkar asimilasyon
ve tasfiye politikaları ve eğitimin ticarileşmesi,
üniversitelerdeki demokratik hak taleplerinin
faşist devlet tarafından engellenmesi bunun
birer örneğidir.
Nurettin
Yedigöl yoldaşımız bu ülkedeki sınıf mücadelesinin
en sert zeminlerinde devrimci savaşı vermiş,
emperyalizm ve oligarşi de aynı sertlikte
bir yanıtla bu mücadeleyi bastırmaya çalışmıştır.
Oligarşi
tehdit unsuru olarak gördüğü devrimcileri
katletmekten hiçbir zaman geri durmadı. Oligarşinin
bu karanlık yüzünü Kızıldere’de Mahir Çayan
ve yoldaşlarında, Diyarbakır cezaevinde İbrahim
Kaypakkaya’da, idam sehpalarında Deniz’lerde,
6 Haziran şafağında Atilla ve Tamer’lerde,
17 Nisan’da işkencede kaybedilen Nurettin
Yedigöl’de görmekteyiz. Yaşanan bütün katliamlara
bakınca gelecekte de sınıf mücadelesinin kızışmasına
bağlı olarak yeni kayıplar yaşanabileceğini
biliyoruz ve bunu bilerek mücadele yürütüyor
ve geçmişte yaşanan katliamların hesabını
soracağımızı bir kez daha haykırıyoruz.
30
Mart, 6 Haziran, 17 Nisan... Artık bizim için
anma günleri değildirler...
Kendi
tarihimizi kavramak açısından, hücrelerimizdeki
genleri farketmek açısından anlamlıdırlar.
Geçmişten
öğrendikçe, bugünü anladıkça, geleceğimiz
aydınlık olacaktır.”
Basın
açıklamasına; Alınteri, Partizan, Halk Cephesi
ve İzmir Hareket Tiyatrosu destek verdi.
|
Nurettin
Yedigöl Yoldaşımız İçin Panel
Emek ve Özgürlük Cephesi,
gözaltıda işkence yapılarak katledildikten sonra
"kaybedilen" yoldaşımız Nurettin Yedigöl
şahsında faşizmi bir defa da bu yönüyle teşhir
etmek amacıyla bir dizi etkinlik düzenledi.
Bu etkinliklerden ilki 7 Nisan 2013 pazar günü
İstanbul Esenyurt'ta bulunan Güney Kültür Merkezi'nde
gerçekleştirilen paneldi. Panele konuşmacı olarak
İHD İstanbul Şube Başkanı Ümit Efe, Nurettin
Yedigöl yoldaşımızın kardeşi Muzaffer Yedigöl,
İHD İstanbul Şubesi Kayıplar Komisyonundan Sebla
Arcan Aydın ve Emek ve Özgürlük Cephesi adına
Hasan Yüksel katıldı.
Saat 13:00'te başlayan
panelde ilk olarak yeryüzünde devrim ve sosyalizm
mücadelesinde yaşamını yitirenler anısına bir
dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Saygı duruşunun
ardından ilk olarak sözü İHD İstanbul Şubesi
Kayıplar Komisyonu üyesi Sebla Arcan Aydın aldı.
Devletin kayıp politikasının ekseninde "geride
hiç delil" bırakmama mantığı olduğuna değinilen
konuşmada, böylece hukuki sürecin daha baştan
tıkanmaya çalışıldığına değinildi. Gözaltında
kayıpların 12 Eylül öncesinde
ve 12 Eylül sürecinde de yaşandığı, ancak 90'lı
yıllarda özel savaş sürecinde bir patlama yaşandığını
anlatan konuşmacı, kayıplarını arayanların da
kaybedildiğini örnekleriyle ortaya koydu.
Aynı yıllarda İHD'nin
bu konuya el atarak başlattığı mücadelenin aşamalarına
da değinen Sebla Arcan Aydın, başlangıçta her
hafta yapılacak bir eylemin zor göründüğü tartışmalarını
da anımsattı. Özellikle Şili ve Arjantin'de
yürütülen kayıp yakınları mücadelesinin sendikalar
ve sosyalistlerin tam desteğini almasına rağmen
ülkemizde ne yazık ki bu sürecin aynı biçimde
yaşanmadığına da değinen konuşmacı, süreç içerisinde
maruz kaldıkları baskılara da değindi. Daha
geçen haftaki gözaltına alınmamızdan kalan yaralarımız
iyileşmeden yeniden gözaltına alınıyorduk diyerek
süreci çok iyi özetleyen konuşmacı, yaşlı ve
hasta kayıp yakınlarının yaşamlarını tehlikeye
atan bu duruma son vermek için eylemlere ara
verdiklerini, Ergenekon operasyonlarıyla kayıpların
yeniden gündemleşmesi üzerine yeniden oturma
eylemlerine başladıklarını söyledi.
Nurettin Yedigöl'ün
babası İsmail Yedigöl'den de bahseden konuşmacı,
cumartesi eylemlerine sessiz sedasız, elinde
küçücük bir resimle gelen İsmail Amcanın hiç
konuşmadığını, hiçbir açıklamada söz almadığını,
ama her cumartesi geldiğini anlattı. Bir cumartesi
eyleminde onu göremediklerinde ise artık yaşamadığı
haberini aldıklarını anlattı.
Bugün yurtdışına
çıkan herhangi bir TC bürokratına ilk önce cumartesi
annelerinin ve gözaltında kayıpların sorulduğunu
anlatan konuşmacı, bu durumun kendi kazanımları
olduğunu da vurguladı.
Daha sonra Nurettin
Yedigöl Yoldaşımızın gözaltında kaybedilmesinin
tanığı olarak söz alan İHD İstanbul Şubesi Başkanı
Ümit Efe ise konuşmasında
gözaltına alınma süreçlerini, Nurettin'in yakalanmasını
ve gördüğü ağır işkenceleri anlattı. Son olarak
gözaltındaki diğer devrimciler tarafından görülen
Nurettin Yedigöl için yaptıkları tüm hukuki
başvuruların "böyle biri gözaltına alınmamıştır"
yanıtıyla tıkandığını anlatan Ümit Efe, son
günlerdeki barış tartışmalarına da değinerek,
sürecin mağduru olan ailelerin ikna olmadığı
hiçbir sürecin gerçek bir barış anlamına gelmeyeceğine
değindi. Nurettin Yedigöl için yapılacak diğer
etkinliklerin de duyurusunu yapan Ümit Efe,
gözaltında katledilişinin 32.ci yılında katledildiği
yerde Gayrettepe'de bulunan o dönemin 1.ci Şube,
şimdinin Asayiş Şube binasının önünde 12 Nisan
2013 günü saat 13:00'te İHD ve dostları, yoldaşları
ile birlikte bir basın açıklaması yapılacağını;
18 Nisan günü Ankara'da yapılacak olan 12 Eylül
duruşmasına topluca katılınacağını; Ayrıca 21
Nisan 2013 pazar günü Bakırköy Altan Erbulak
sahnesinde bir anma etkinliği düzenleneceğini
söyledi ve katılım çağrısı yaptı..
Daha sonra Emek ve
Özgürlük Cephesi adına söz alan Hasan Yüksel,
öncelikli olarak yapacağı konuşmayı geçtiğimiz
günlerde yaşamını yitiren Berfo Ana'ya adadı.
Daha sonra ise sınıf mücadesinin ortaya çıkmasından
bu yana egemenlerin kendi iktidarlarını korumak
için ellerinden gelen her şeyi yaptığına, her
türlü şiddeti uyguladıklarına değindi. Gözaltında
kaybetmenin en üst düzeyde bir cezalandırma
olduğunu vurgulayan Hasan Yüksel, böylece katledilenin
yakınlarına bir mezarın bile çok görülüğünü
söyledi. Nurettin Yedigöl yoldaşımızın bu ülkedeki
sınıf mücadelesinin en sert zeminlerinde bu
kavgayı verdiğine değinen konuşmacı, emperyalizm
ve oligarşinin de aynı sertlikte bir yanıtla
bu mücadeleyi bastırmaya çalıştığını anlattı
ve gelecekte de sınıf mücadelesinin kızışmasına
bağlı olarak yeni kayıpların yaşanabileceğine
değindi.
Bugün bizleri bir
araya getiren şehitlerimizin ölüm, işkence ya
da hapislik gibi konulardaki hesaplaşmaları
çok önceden yapıp bu yola gerdiklerine de değinen
Hasan Yüksel, mücadelenin sürekliliğine ve onların
yolundan yürünmesine çağrı yaptı. Mücadelenin
çok farklı boyutları olabileceğine değinen konuşmacı,
kayıp yakınlarının bazılarınca küçümsenin mücadelesinin
bugün yurtdışına çıkan herhangi bir devlet bürokratının
yüzüne şamar gibi çarptığını anımsatarak bu
şamarları çoğaltma çağrısı yaptı.
Panelde son olarak
söz alan Nurettin Yoldaşımın kardeşi Muzaffer
Yedigöl ise kısaca Nurettin Yedigöl'ün yaşamını
özetledi. Ağabeyi ile ilişkilerini anlatan Muzaffer
Yedigöl, babasının yaşamını yitirmesinin ardından
kayıp yakınları mücadelesini devraldıklarını
belirtti. Ağabeyinin kaybedilmesiyle ailede
yaşanan acıları ve öfkeyi paylaşan konuşmada
duygusal anlar da yaşandı. 12 Eylül yargılamalarına
müdahil olduklarını ve adalet arayışları sonuçlanmadan
asla hiçbir şeyin peşini bırakmayacaklarını
söyleye Muzaffer Yedigöl, herkesi kayıp yakınlarının
cumartesi eylemlerine destek vermeye çağırdı.
Ayın 18'inde Ankara'da yapılacak 12 Eylül duruşmasına
da katılacaklarını söyleyen kardeş Yedigöl,
buraya da katılım çağrısı yaptı.
Daha
sonra söz salona verildi ve aralarında EHP'li
ve Güney Kültür Merkezi emekçisi dostlarımızın
da olduğu birçok dinleyici söz alarak düşüncelerini
aktardı, sorular sordu. Bedeni ihtiyar da olsa
ruhu genç bir dinleyicinin okuduğu şiir ise
tüm salondan alkış aldı. Panel böylece sona
erdi.
|
Dersim'de Kızıldere
Anması
30 Mart 1972'de
Kızıldere'de katledilen On devrimci 3 Nisanda
bir piknikle anıldı. Anmayı düzenleyen Emek
ve Özgürlük Cephesi, anmada on devrimci şahsında
ulusal bağımsızlık, devrim ve sosyalizm adına
şehit düşen devrimciler için bir dakikalık
saygı duruşunda bulundu. Anmada Mahirlerin
tarihsel rolünü değerlendiren metnin okunmasının
ardından şehit düşen on devrimcinin hayatını
anlatan kısa yazılar okundu. Anma müzik dinletisi
ve sohbetlerle devam edildi. Sohbetlerde ön
plana çıkan siper yoldaşlığı devrimci dayanışmaydı.
Mezopotamya ve Anadolu halkların birleşik
mücadelesine değinildi. Pikniği öz itibariyle
yeni bir sürecin habercisi olarak değerlendiriyoruz.
Kitlesel olarak istenilen düzeyde olmasa da
arkadaşların yaklaşımları, duruşları umut
vericiydi. Anmada ''MAHİR HÜSEYİN ULAŞ KURTULUŞA
KADAR SAVAŞ, DEVRİM ŞEHİTLERİ ÖLÜMSÜZDÜR,
KIZILDERE SON DEĞİL SAVAŞ SÜRÜYOR'' şeklinde
sloganlar atıldı.
|
İzmir
ve Eskişehir'de Devrimci Öğrencilere Polis Saldırısı
İzmir
Buca'daki Dokuz Eylül Üniversitesi Kampüsünde
stand açarak Özgür Gündem ve Azadiya Welat Gazetelerinin
satışını yapan yurtsever devrimci öğrencilere
faşistler saldırmıştı. Bu saldırıyı protesto
etmek için Eğitim Fakültesinde bugün (05.04.2013)
düzenlenen eyleme ise polis saldırarak yaklaşık
50 öğrenciyi gözaltına aldı. Saldırı üzerine
Hasan Ali Yücel binasına sıkıştırılan öğrencilerden
ikisinin yaralandığı öğrenildi. Kampuse gelen
İHD İzmir şubesi yöneticileri ve ÇHD'li avukatların
girişimiyle kampüste bulunan diğer devrimci
öğrencilerin de güvenli bir şekilde çıkışı sağlandı.
Bir Barikat okurunun da gözaltına alındığı saldırıda
üç öğrenci de yaralandı. Saldırı sırasında Barikat
muhabiri de darp edilerek kampüs dışına çıkarıldı.
Ekim Gençliği, Öğrenci Kollektifleri ve Yurtsever
öğrencilerin de aralarında olduğu gözaltına
alınan öğrencilerin Bozyaka'daki İzmir Emniyet
Müdürlüğünda tutulduğu öğrenildi. Bu saldırıyı
protesto etmek için saat 18:00'de Eski Sümerbank
önünde bir basın açıklaması düzenlenecek.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nde ise TGB'lilerin bildiri dağıtmak istemesi üzerine onlara engel olan devrimcilere önce özel güvenlik, daha sonra da çevik kuvvet polisleri saldırdı. Saldırı sonucu bir öğrencinin burnu kırılırken 70'e yakın öğrencinin de gözaltına alındığı öğrenildi.
Bu ve buna benzer
faşist saldırı ve terör hiçbir zaman devrimci
mücadelemizi engelleyemedi, engelleyemeyecek.
|
İstanbul ve İzmir'de
Kızıldere Anması
İstanbul
30
Mart 1972'de Kızıldere'de katledilen Türkiye
Devrimci Hareketi'nin kurucu
önderlerinden Mahir Çayan ve yoldaşlarını
anmak için İstanbul'da da yürüyüşler düzenlendi.
Emek ve Özgürlük Cephesi'nin de örgütleyicisi
olduğu yürüyüş ise 30 Mart 2013 günü saat
16:00'da Galatasaray Meydanı'nda başladı.
Buradan Taksim'e doğru düzenlenen yürüyüşün
diğer örgütleyicileri ise Emekçi Hareket Partisi,
Aka-Der, Proleter Devrimci Duruş, Devrimci
Hareket ve Odak idi. Yürüyüş kortejinin en
önünde Kızıldere'de katledilenlerin fotoğrafları
yer aldı. Ardından "Kızıldere Şehitleri
Ölümsüzdür" yazan ortak pankartın arkasında
eylemi düzenleyen kurumların
flamaları yer alıyordu. Bir sonraki ortak
pankartta ise "Kızıldere Son Değil Savaş
Sürüyor" sloganı vardı. Yürüyüş boyunca
"Devrim Şehitleri Ölümsüzdür", "Katil
Devlet Hesap Verecek", "Mahir Hüseyin
Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş", "Yaşasın
Devrimci Dayanışma", "Mahir İbo
Deniz Sürüyor Sürecek Mücadelemiz" sloganlarının
atıldığı yürüyüşte ajitasyon konuşmaları da
yapıldı.
Katılımcıların
kendi flamaları ve dövizleriyle yer aldığı
yürüyüş korteji Taksim
Tramvay durağına vardığında ilk olarak Kızıldere'de
katledilen devrimciler için saygı duruşu yapıldı.
Saygı duruşunun ardından ortak basın açıklaması
okundu. Basın açıklaması şöyleydi:
"KIZILDERE
SON DEĞİL, SAVAŞ SÜRÜYOR!
Bugün,
bundan 41 yıl önce Kızıldere'de üzerine bombalar
yağdırılarak yok edilmeye çalışılan 10 devrimci
siper yoldaşımız için buradayız. Mahir Çayan,
Cihan Alptekin, Ömer Ayna, Ertan Saruhan,
Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Saffet
Alp, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz ve Ahmet
Atasoy'un 30 Mart 1972'de devlet tarafından
katledilişlerinin 41. yılında buradayız. Yok
etmeye çalıştıkları yoldaşlarımızın, yok edemedikleri
fikirlerinin devamcıları olarak buradayız,
onların sosyalizm yolunda yürüttükleri devrim
mücadelesinin peşini bırakmayanlar olarak
buradayız. Emperyalizme
karşı mücadelenin devamcıları olarak buradayız.
Onların açtığı yolda örgütlü mücadelenin bayrağını
taşıyanlar olarak buradayız. Kızıldere'de
düştüklerinde tarihe yazdıkları devrimci dayanışmanın
devamcıları olarak buradayız.
Kızıldere devrimci dayanışmanın eylem pratiğidir
Onları,
1971'de kaldıkları Maltepe Cezaevi'nden kaçarak,
siper yoldaşları Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan
ve Hüseyin İnan'ın idamlarını engellemek amacıyla,
NATO'ya bağlı Ünye Radar Üssü'nden, üç İngiliz
askerini
kaçırarak Kızıldere'ye götüren teoride ortaya
koydukları sosyalizmi, pratikte bir eylem
deneyimi olarak ortaya koymaktır. Kızıldere
böyle bir devrimci dayanışmanın örneğini tarihe
koymuştur.
Darağacında "Yaşasın Türk ve Kürt Halklarının
Emperyalizme Karşı Mücadelesi" diye haykıran
Deniz Gezmişlerin, işkencede günlerce ser
verip sır vermeyen İbrahim Kaypakkayaların,
Kızıldere'de "Biz buraya dönmeye değil,
ölmeye geldik." diyen Mahir Çayanların
kararlı mücadelesini yalnızca anmak için değil,
bugünün mücadelesinde yaşatmak, aynı devrimci
kararlılıkla, onların fikirlerini uygulamak
için buradayız.
Kızıldere
kahramanlık hikayesi değil, eylem kılavuzudur
1971'de
açılan bu yol, bizlere yalnızca kahramanlık
hikâyesi değil, asıl olarak yarattığı ve bugünümüze
armağan ettiği devrimci ideolojinin ve dayanışmanın,
siper yoldaşlığının ve devrimci eylemin deneyimidir.
Bu sadece teorik bir çıkış değil, aynı zamanda
devrimci pratikle de ortaya konan bir mücadeledir.
İşte Kızıldere, böyle bir direniş kuşağının,
bizlerin bilincindeki en canlı örneklerinden
biridir.
Kızıldere Emperyalizme karşı çekilen bayraktır
Emperyalizmin
o yıllarda karşısına dikilen Mahirler gibi,
bugün emperyalizme karşı direnen halklar,
6. Filoyu unutturmayacaktır! Emperyalizmin
tüm Ortadoğu ve Dünya üzerinde uyguladığı
politikalar, elbet halkların direnişiyle son
bulacaktır. Emperyalizme karşı mücadele edenler
her defasında 6. Filoyu hatırlatacaktır. Mahirler
emperyalizme karşı mücadelenin önderi oldular,
bugüne ışık tuttular. Bizler de bugünün mücadelesinde
onların açtığı yoldan gidecek, Emperyalizmi
yeryüzünden sileceğiz.
Katliamları zamanaşımına gömen AKP hükümeti,
aynı ideolojinin temsilcisidir.
Kızıldere'den
Çorum'a, Sivas'tan Maraş'a, Roboski'ye kadar,
halklarımıza katliamdan başka hiçbir şeyi
reva görmeyen dünün egemenleri ile bugünkülerin
arasında öz itibariyle hiçbir fark yoktur.
Devrimcileri ve muhalif tüm kesimleri tutuklayan,
hapishanelere koyan o günün katliamcı geleneğinin
bugünkü temsilcisi AKP hükümetidir. Memleketin
kanlı tarihini zamanaşımına gömen zihniyet
ile Kızıldere'de yoldaşlarımızı katledenler,
aynı düzenin birbirini tamamlayan parçalarıdırlar.
Demokrasi makyajı
altında, gericiliğin mevcut tüm biçimlerini
pervasızca uygulayan, işçilerin ve emekçilerin
kazanılmış haklarını birer birer ellerinden
alan, istikrar kandırmacasıyla bizleri işsiz
ve aç bırakan bu düzenin, halklarımıza zulümden
ve yoksulluktan başka verebileceği hiçbir
şey yoktur! İşte bu yüzden, devrimciler olarak;
tüm baskı ve katliamlara rağmen, bedeli her
ne olursa olsun Mahir'ler, Deniz'ler ve İbrahim'ler
gibi yaşayacak, onlar gibi mücadeleye devam
edeceğiz. Bugün onları yalnızca anmıyoruz,
aynı zamanda fikrilerini uygulamak için peşlerinden
yürüyoruz. Kızıldere bizler için son değil,
savaşını izinden sürdürdüğümüz bir eylem kılavuzudur."
Basın
açıklamasının okunmasının ardından yürüyüş
boyunca atılan sloganlar
yeniden haykırıldı. Daha sonra Adalılar Müzik
Grubu kısa bir dinleti verdi. "Oy Dere
Kızıldere" türküsünü ve "Çav Bella"
marşının Grup Adalılarca seslendirilmesinin
ardından eylem sloganlarla sona erdi.
Bu
eylemden başka ÖDP ve Halkevleri çevrelerinin
eksenini oluşturduğu bir grup çağrıcının örgütlediği
bir yürüyüşten başka Dev-Lis'in, Sosyalist
Yeniden Kuruluşçu Gençlerin de aynı yerde
yürüyüşleri oldu. BDSP ise Esenyurt ve Sarıgazi'de
yürüyüş düzenledi. Yine İstanbul yerelinde
farklı yürüyüşler de gerçekleşti. İstanbul
dışında da başta Ankara olmak üzere birçok
farklı ilde farklı anma etkinlikleri gerçekleştirildi.
İzmir
Bundan
41 yıl önce Kızıldere’de katledilen önder
yoldaşlarımız Mahir Çayan
ve 9 yoldaşı bugün (29 Mart 2013)’te Dokuz
Eylül Üniversitesi’nde anıldı. Oligarşi esir
aldığı THKO önderlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf
Aslan ve Hüseyin İnan hakkında idam kararı
vermiştir. Bu idamı engellemek için Mahir
ve yoldaşları 2 İngiliz ve 1 Kanadalı teknisyeni
Ünye Radar üssünden kaçırmışlardır. Kızıldere’de
kuşatılan Mahirlerin yanıtı çok nettir; “Biz
buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” diyerek
daha sonra TDH’ne yön verecek büyük bir miras
bıraktılar.
Kızıldere’de
katledilen önder yoldaşlarımız için saat:12.15’te
Dokuz Eylül
Üniversitesi Hukuk Fakültesi önünden başlayan
Yabancı Diller Yüksekokulu önüne kadar süren
bir yürüyüş gerçekleştirildi. “Kızıldere Son
Değil Savaş Sürüyor” pankartı açılan yürüyüş
esnasında sık sık ajitasyon ve sloganlar atıldı.
Yürüyüş sırasında “Kızıldere Son Değil, Savaş
Sürüyor” “Yaşasın Devrimci Dayanışma” “Faşizme
Karşı Omuz Omuza” “Katil Devlet Hesap Verecek”
“Mahir, İbo, Deniz Sürüyor Sürecek Mücadelemiz”
vb. sloganları atıldı. Ayrıca Kızıldere’de
şehit olan ON’ların isimleri anıldı. YDY önüne
gelen kitle burada saygı duruşunda bulundu
ve ardından basın metni okundu. Okunan basın
metninde;
“30 Mart 1972’de Tokat’ın Niksar İlçesi Kızıldere
Köyü’nde bir dönüm noktası yaratılıyordu.
Bir tarihsel süreç noktalanırken bir yenisi
açılıyor, yaşadığımız toprakların tarihinde
bir daha asla kazınamayacak bir iz bırakılıyordu.
Eğer Kızıldere’yi salt bir çatışma-direnme-şehit
olmaya indirgersek,
bu biçimiyle kavrarsak, onunla sonrasında
yaşanan daha nice çatışma ve direniş arasındaki
farkı, sonrasındakilerin neden aynı ya da
benzer etkiyi bırakamadıklarını açıklayamayız…
....Yakalanan
THKO önderlerinden olan Deniz Gezmiş, Yusuf
Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamı gündemdedir,
THKP-C ve THKO idamı engellemek için ortak
eylem kararı alırlar. Bu karar Türkiye Devrimci
Hareketi tarihinin en somut ve en üst siper
yoldaşlığı örneğidir.. Daha sonra Ünye Radar
Üssünden iki İngiliz bir Kanadalı teknisyeni
kaçırır ve Kızıldere’ye varırlar. Burada köyün
muhtarının yerlerini ihbar etmesi sonucu saklandıkları
evin etrafı kuşatılır. “Biz buraya dönmeye
değil, ölmeye geldik” diyerek devrimci kararlığı
gösteren ; Ahmet Atasoy, Saffet Alp, Nihat
Yılmaz, Ömer Ayna, Cihan Alptekin, Hüdai Arıkan,
Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Ertan
Saruhan ve MAHİR ÇAYAN girdikleri çatışmada
şehit olmuşlardır…
Bugün okula bilimin girmesi gerekirken polisler
rahatça girip öğrencilere
müdahale edebilmektedir, Hacettepe’de yaşananlar
bunun bir örneğidir. Demokratik taleplerini
dile getirdikleri için egemenlerin keyfi tutuklamaları
sonucu bugün üniversitede olması gereken 600’e
yakın öğrenci, sendikacılar ve ÇHD’li avukatlar
tutsaktır. Yine KCK tutuklamaları adı altında
binlerce devrimci-demokrat-yurtsever insan
bugün hala hapishanelerdedir. Ve bugünlerde
hala devam etmekte olan ‘DHKP-C Operasyonu’
adı altında birçok sendika binasına, kurumlara
ve evlere baskın yapılmış çok sayıda kişi
gözaltına alınmıştır…
Bizde bu sisteme karşı mücadeleyi tarihimizden
aldığımız güçle örüyoruz. Biz bu tarihte Mahirlerden,
Denizlerden, İbolardan, Mazlumlardan aldığımız
güçle yürüyoruz. Bugünkü mücadelemiz ON’ların
bıraktığı mirasın üzerinde yükselecektir.
Bu miras Kızıldere somutunda gerçekleşen savaşımdan,
devrimci dayanışmadan, siper yoldaşlığından,
devrim ve sosyalizme olan inançtan geçmektedir.
Yaşanan
katliamları ve ON’ları unutmayacağız, hesabını
soracağız.” denildi.
Basın
metninden sonra “Mahirim” şiiri okundu. Ardından
Sokak Sanatçıları Derneği kısa bir müzik dinletisi
gerçekleştirildi. Okunan marşlardan sonra
“Mahir, Hüseyin, Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş”
sloganı atıldı. Aralarında Gençlik Cephesi’nin
de bulunduğu eylemi Devrimci Gençlik, Ekim
Gençliği, SGD bileşeni örgütledi. Eyleme DPG,
İzmir Hareket Tiyatrosu ve Kurtuluş Yolunda
Dev-Genç destek verdi.
|
Kızıldere
Manifestosu Yolumuzu Aydınlatıyor
Bundan tam 41 yıl önce,
30 Mart 1972'de Kızıldere'de bir direniş destanı
yazıldı. Mahir Çayan ve yoldaşları kendilerini
kuşatanlara "biz buraya dönmeye değil,
ölmeye geldik" diyerek tarih yazdılar.
Bu tarih, bu topraklardaki sınıf mücadelesinin
tarihidir. Mustafa Suphi'lerden gelir ve günümüze
değin uzanır. Bu tarih, bizim tarihimizdir.
Bu tarih, Spartaküsten bu yana zulme ve sömürüye
karşı direnenlerin, savaşanların tarihidir.
30 Mart 1972'ye gelene
değin birçok aşamadan geçerek yükselen sınıf
mücadelesi onlarca yıldır sol harekete damgasını
vuran oportünist/revizyonist gelenekleri parçalayarak
yeryüzünün dört bir köşesinde yükselmekte olan
devrimci mücadelenin bu topraklardaki yankısı
oldu. Devrimin ve sosyalizmin bu topraklardaki
sesi olan Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim
Kaypakkaya gibi öncüler, kısa sürede sömürü
düzeninin hedefi haline geldiler. Ne üzerine
çevrilen namlular, ne idam sehpaları ne de işkenceler
onları yok edemedi. Onlar fiziksel olarak aramızdan
ayrılırken, eylemleriyle, politik tavırlarıyla
ve geride bıraktıkları güçlü geleneklerle ölümsüzleştiler.
Türkiye'nin siyasal
dengelerini alt üst eden eylemleri ve politik
açılımlarıyla 12 Mart cuntasını işlevsiz hale
getiren Mahir Çayan ve arkadaşları, cuntanın
idam sehpasına çıkarmaya çalıştığı Deniz Gezmiş,
Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamını engellemek
ve cuntaya karşı direnişte yeni bir cephe açmak
amacıyla Ünye'deki NATO radar üssünde çalışan
üç İngiliz askerini kaçırarak Tokat Niksar İlçesi
Kızıldere Köyü'ne gelirler. Ertesi gün, kuşatıldıklarında
yanıtları çok nettir. Teslim olmayan 10 devrimci;
Mahir Çayan, Ertan Saruhan, Hüdai Arıkan, Saffet
Alp, Cihan Alptekin, Ahmet Atasoy, Ömer Ayna,
Nihat Yılmaz, Sabahattin Kurt ve Sinan Kazım
Özüdoğru 30 Mart 1972'de ağır silahlar ve roket
atışlarıyla katledilir.
Nurhak'ta başlayan
katliam zinciri, Kızıldere ile devam eder. Son
nefesinde "Yaşasın Türk ve Kürt Halklarının
Emperyalizme Karşı Mücadelesi" diye haykıran
Deniz Gezmiş'lerin idamlarıyla süren intikam
zinciri Diyarbakır işkencehanelerinde ser verip
sır vermeyen İbrahim Kaypakkaya'nın katledilmesiyle
de durmaz. Maraş'tan, Çorum'a, Çorumdan Sivas'a,
Sivas'tan Roboski'ye kadar sürer.
Bugün, aradan geçen
41 yıla rağmen bu topraklarda devrimin ateşini
tutuşturan devrimci önderlerin adları toplumsal
bellekten silinemedi. Çünkü onların yaktıkları
meşale, elden ele taşınarak bugünlere kadar
geldi. Bugün hala onları övmek suç olarak kabul
ediliyor. Çünkü onların başlattıkları devrim
ateşi büyümeye, egemenlerin eteklerini tutuşturmaya
devam ediyor. Onların düşünceleri, eylemleri
ve örgütlülükleri bu topraklara öylesine kök
saldı ki aradan geçen bunca yıla rağmen sömürücüleri
çılgına çevirmeye devam ediyor. Onların yarattığı
devrimci dayanışma geleneği zindanlarda, 1 Mayıs
meydanlarında ve her türden mücadelede yankılanarak
büyümeye devam ediyor. Ve onların emperyalizme
ve işbirlikçilerine karşı başlattıkları mücadele
yaşadığı tüm iniş çıkışlara rağmen devam ediyor.
Kızıldere'de yazılan bu destan, devrimci direnişin,
dayanışmanın ve emperyalizme karşı açılan savaşın
zaferini haykırmaya devam ediyor.
Bugün emperyalizmin
dünyayı kan gölüne çevirdiği, sömürünün her
boyutuyla azgınlaştığı, toplumsal hayatın devlet
terörüyle kuşatıldığı, sokakların baskı ve terörle
sindirilmeye çalışıldığı bu coğrafyada umudumuzu,
coşkumuzu ve inancımızı bileyen, emperyalizme,
sömürü ve zulme karşı mücadelemizde her zaman
bizlerle olan Kızıldere Şehitlerini bir kez
daha saygıyla anıyor, andınız andımızdır diyoruz.
KURTULUŞA KADAR
SAVAŞ!
KIZILDERE ŞEHİTLERİ
ÖLÜMSÜZDÜR!
KIZILDERE SON DEĞİL
SAVAŞ SÜRÜYOR!
YAŞASIN DEVRİMCİ
DAYANIŞMA!
EMEK
VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİ
27 Mart 2013
|
Newroz Piroz Be!
Kürt ulusunu binlerce
yıllık direniş tarihine ışık tutan Newroz
bayramı, bu yıl da coşkulu, kitlesel kutlamalara
sahne oldu. İstanbul'da 17 Mart 2013 günü
Zeytinburnu Kazlıçeşme alanında gerçekleştirilen
kutlamalar saat 10:00'da başladı. BDP ve HDK
bileşenlerinin kitlesel olarak katıldığı kutlamalarda
Emek ve Özgürlük Cephesi de "Şovenizme,
Faşizme ve Emperyalizme Karşı Yaşasın Halkların
Kardeşliği" yazılı pankartıyla yer aldı.
Saygı duruşunun ardından başlayan programda
Emeğe Ezgi Grubunun seslendirdiği şarkı ve
marşların ardından çeşitli konuşmalar yer
aldı.
BDP
İstanbul Milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder
ile Sabahat Tuncel'in ardından BDP Eş Genel
Başkanı Selahattin Demirtaş'ın söz aldığı
kutlamalarda bugün gelinen aşamanın ödenen
bedellerin ortaya konulan iradenin sonucu
olduğuna vurgular yapıldı.
Halayların
durmak bilmediği, sloganların hiç eksik olmadığı
Newroz kutlamalarında Ayşenur Kolivar, Serhado,
Mikail Aslan sahne aldı. Kaldıraç, Halkevleri,
ESP, EMEP, SODAP, BDSP, KÖZ, DİP, Partizan,
EHP, Alınteri, Mücadele Birliği, TÖP, Devrimci
Proletarya, İşçi Cephesi ve anarşist grupların
da katıldığı kutlamalar yağış ve soğuk havaya
rağmen oldukça coşkulu geçti. Kutlamaların
ardından Zeytinburnu'nun kimi ara sokaklarında
faşistlerin dağılmakta olan kitleye bıçakla
saldırılar düzenlediği ve ikisi ağır altı
kişinin yaralandığı bildirildi.
|
İzmir ve İstanbul'da
Dünya Emekçi Kadınlar Günü Eylemleri
İzmir
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
Günü için 10 Mart günü İzmir'de tarihsel ve
sınıfsal özüne uygun olarak düzenlenen bir
yürüyüş gerçekleştirildi. Örgütleyenleri arasında
Emek ve Özgürlük Cephesi’nin de yer aldığı
eylem, saat 15:00'te Karşıyaka İzban önünde
başladı. “Kadın Erkek El Ele Örgütlü Mücadeleye!”
ana pankartı arkasında her kurum kendi pankartını
açarak yürüdü. Yürüyüş sırasında
“8 Mart Kızıldır, Kızıl Kalacak, Yaşasın 8
Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Jın Jiyan
Azadi, Devrim Olmadan Kadın Kurtulmaz, Cinsel
Ulusal Sınıfsal Sömürüye Son" vb. ortak
sloganları atıldı. Ayrıca Emek ve Özgürlük
Cephesi kortejinden “Yaşasın Devrimci Kurtuluş
Mücadelemiz, Mahir Hüseyin Ulaş Kurtuluşa
Kadar Savaş.”sloganları atıldı. Daha sonra
yürüyüşün sonunda Karşıyaka Çarşı girişine
kurulan sahnenin önünde yapılan saygı duruşunun
ardından etkinlik programına geçildi. Basın
metni okundu. Okunan basın metninde; “Bundan
156 yıl önce 8 Mart 1857'de Amerika'nın New
York şehrinde eşit işe eşit ücret, çalışma
koşullarının düzeltilmesi,
sendikalaşma ve oy hakkı talebiyle alanlara
çıkan 40 bin dokuma işçisi kadına saldıran
polis, 129 kadın işçiyi katletti. Tam da bu
mücadeleler nedeniyle, 8 Mart Uluslararası
Emekçi Kadınlar günü, 1910 yılında Kopenhag’da
toplanan II. Enternasyonal’e bağlı Uluslararası
Sosyalist Kadınlar 2. Konferansı’nda, Alman
işçi hareketi önderlerinden Klara Zetkin’in
önerisiyle Dünya Emekçi Kadınlar günü olarak
kabul edildi. O günden sonra 8 Martlar sosyalist
kadınların öncülüğünde başta kadınlar olmak
üzere her türlü baskı ve sömürüye karşı kavganın
bayrağının yükseltildiği günler oldu… Geçtiğimiz
günlerde, Dünya Emekçi Kadınlar Gününden 1
gün önce Manisa'nın Turgutlu ilçesinde bir
kadın, kocası tarafından kendini aldattığını
düşündüğü gerekçesiyle bıçaklanarak öldürülmüştür.
8 Mart günü ise Diyarbakır'da bir kadın aracında
ayrıldığı sevgilisi tarafından kurşunlanarak
hayatını kaybetmiştir. Töre, sevgi, aşk adı
altında kadınlar öldürülmekte ve bu cinayetlere
hergün yenileri eklenmektedir. Yine geçtiğimiz
günlerde Kars Kafkas Üniversitesi öğrencisi
bir kadına tiyatro gösterisinde Cumartesi
Annesi rolünü oynadığı için soruşturma açılmış,
götürüldüğü karakolda polis tarafından zorla
çırılçıplak soyularak kameralı bir odada ifadesi
alınmıştır. Bütün bu taciz, tecavüz ve katliamı
yaratan sistem, bir yandan cezaevlerini devrimcilerle
doldururken diğer yandan da katilleri ceza
indirimleri, hafifletici sebepler vb. nedenlerle
adeta korumaktadırlar. Sistem tarafından hedef
haline getirilen kadınlar geçmişte büyük bedeller
ödeyerek elde ettikleri kazanımları kaybetmektedirler.
Kreş hakkından doğum izni ve yardımına kadar
birçok kazanım rafa kaldırılmıştır. Kadın
emeğini azgınca sürdüren egemenler emekçi
kadınların taleplerini karşılamak şöyle dursun,
varolan haklarını dahi ellerinden almaya çalışmaktadırlar…
Kadının kurtuluşu bütün bir insanlığın kurtuluşundan
geçmektedir. Bu nedenle; Türk'ü, Kürd'ü, Laz'ı,
Çerkez'i, alevisi-sunnisi, erkeği-kadınıyla;
işçisi-memuru, köylüsü-öğrencisiyle tüm halkların
kurtuluşu, sömürünün, açlığın, işsizliğin
olmadığı bir ülke için mücadele etmekten geçmektedir.
Ve bu mücalede kadınlar hep en ön safta yer
almışlar ve yer almalıdırlar.
Eşit işe eşit ücret için,
işyerlerinde ve emekçi semtlerinde ücretsiz
ve nitelikli kreş hakkı için, emperyalist
savaşlara dur demek için, kadınlar üzerindeki
cinsel, ulusa, sınıfsal baskıya son vermek
için, kadınların üzerindeki toplumsal baskıların
son bulması için;
Kadın erkek omuz omuza mücadeleye,
örgütlenmeye! ”
Okunan basın metninden sonra
İzmir Hareket Tiyatrosunun sergilediği tiyatro
oyunu ilgiyle izlendi. Son olarak Grup Günışığı
sahneye çıktı eylem halaylarla sona erdi.
Emek ve Özgürlük Cephesi, BDSP, Alınteri,
Halk Cephesi, Devrimci Hareket ve DKH'nin
düzenlediği eyleme KÖZ, Kaldıraç, Aktepe Dersim
Derneği, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği,
Alevi Yol Dayanışma Derneği destekte bulundu.
İstanbul
8 Mart Dünya
Emekçi Kadınlar Günü için İstanbul'da 9 Mart
günü Devrimci 8 Mart Platformu tarafından
Kadıköy'de bir miting düzenlendi. Mitinge,
Emek ve Özgürlük Cephesi, Alınteri, Bağımsız
Devrimci Sınıf Platformu
(BDSP), Halk Cephesi, Proleter Devrimci Duruş,
Devrimci Hareket, Divriği Kültür Derneği,
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği İstanbul Şubeleri,
Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi,
BES 1 No'lu Şube, Tüm Bel-Sen 1 No'lu Şube
katıldı. Eylem Haydarpaşa Numune Hastanesi
önünden kortejler oluşturularak miting alanına
yürüyüşle başladı. Yürüyüş boyunca "8
Mart kızıldır kızıl kalacak", "Yaşasın
devrim ve sosyalizm", "Kadınlar
sokağa örgütlenmeye" , "Kadın olmadan
devrim olmaz, devrim olmadan kadın kurtulmaz",
"Cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye son"
sloganları atıldı. Yürüyüş boyunca Emek ve
Özgürlük Cephesi kortejinde bu sloganların
dışında "Didar Şensoy yaşıyor yaşanacak"
, "Serpil Polat yaşıyor yaşanacak"
, "Mahir Hüseyin Ulaş Kurtuluşa Kadar
Savaş", "Yaşasın Devrimci Kurtuluş
Mücadelemiz" , "Evde işte kadınla
her yerde", "Kadın erkek elele mücadeleye"
sloganları atıldı ve devrimci mücadelede yaşamını
yitiren kadınların fotoğrafları taşındı.
Miting
alanına girişin ardından miting devrim ve
sosyalizm mücadelesinde şehit düşenler anısına
saygı duruşuyla başlandı. Ardından Devrimci
8 Mart Platformunun ortak açıklamasında "8
Mart kapitalist
düzenin eşitsizliğine, sömürüsüne, kadın cinsinin
ezilmişliğine karşı taleplerimizi yükselttiğimiz,
haklarımızı, geleceğimizi, özgürlüğümüzü kazanmak
için sokaklara çıktığımız bir gündür"
denildi. Devrimci kurumlara, sanatçılara ÇHD'ye
ve KESK'li memurlara yapılan gözaltı ve tutuklamalara
değinilerek baskıların emekçilerin örgütlenmesine
engel olamayacağı belirtildi. Açıklama "Emperyalizmin
saldırılarına, sömürüye karşı kadın-erkek
birlikte mücadele etmekten başka yolumuz yok.
İnsanca yaşayabileceğimiz bir toplum, devrim
ve sosyalizm için örgütlenmeli sesimizi yükseltmeliyiz."
vurgusuyla sona erdi. Ayrıca miting boyunca
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününün tarihsel
anlamından uzaklaştırılmasına karşı 8 Martın
kızıl olduğuna ve kızıl kalacağına vurgu yapıldı.
Miting
Adalılar ve Grup Yorum dinletisiyle ve halaylarla
sona erdi.
|
Berfo Ana’mız
Yaşamını Yitirdi,
Hepimizin Başı Sağ Olsun!
Asırlık bir çınar
olan Berfo Ana’mız yaşama veda etti.
Türkiye’de
gözaltında kayıpların akıbetinin aydınlatılması
mücadelesinde sembol isimlerden biri oldu
Berfo Ana.
Oğlu
Cemil Kırbayır’ı 13 Eylül 1980’de Kars’ta
gözaltında kaybedilmesinden bu yana bir an
olsun aramaktan vazgeçmemiş, bıkmamış, usanmamıştı.
Ama yüreği hep yangın yeriydi… Yıllar onun
acısını, özlemini hiç söndüremedi, zaman ilaç
olamadı, katillere olan öfkesi hiç soğumadı.
Berfo Ana’mızın öfkesi öfkemiz, mücadelesi
mücadelemizdir. Seni asla unutmayacağız Berfo
Ana.
Başta
Kırbayır Ailesi olmak üzere Berfo Ana’nın
tüm mücadele dostlarına, meydanlardaki çocuklarına,
kayıp ailelerine, İnsan Hakları Derneği’ne
başsağlığı diliyoruz.
EMEK
VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİ
hemen! şimdi!
oğlumu istiyorum, anlıyor musunuz
onu geri istiyorum
haftalar önceydi, aylar mı, yıllar mı,
unuttum
akşam gelirim dedi, akşam gelirim dedi
ve gitti
teri kaldı yastığında, işte bakın: koca
bir iz
saç telleri, üç tane
ve dağınık odası
-ah her zamanki gibi!-
sormaktan tükendim ben günlerdir tanrım
tanrım tanrım
onlar bıkmadılar yok demekten
nereye elimi uzatsam günlerdir kuş ölüleri
nereye yüzümü dönsem sarhoş yarasalar
yaralı bir hayvan gibi dolanıyor içimde
acısı
oğlumu istiyorum, anlıyor musunuz
onu geri istiyorum
işte fotoğrafı, bir tanıyan olur belki
şu üç kişinin arasında, ayakta duran,
hafif bıyıklı
bir arabaya itelemişler, öyle söylediler
satıcı kılıklı adamlarmış, gören olmaz
mı hiç
satıcı kılıklı adamlarmış ve bir arabaya
itmişler onu omuzlarından
oğlumu istiyorum, anlıyor musunuz
onu geri istiyorum
sakalı biraz uzamıştı, tanıyan olur diye
söylüyorum
saçları uzundu azıcık, yakası kirliydi
gözleri ışıktı, belki öyle tanırsınız,
gözleri karanlıktı, gözleri sabahtı akşamdı
günaydındı iyi gecelerdi her şeydi gözleri
gözleri sarışın bir kızdı –bilmem mi hiç!-
kucaklaşmaydı gözleri, sarılmaydı öpüşmeydi
sevişmeydi gözleri
sakalı biraz uzamıştı, tanıyan olur diye
söylüyorum
oğlumu istiyorum, anlıyor musunuz
onu geri istiyorum
bir adım kımıldamam şuradan, duymadıysanız
duyun!
bin yıldır buradayım ve hiç niyetim yok
vazgeçmeye
yağmur çamur kar kızgın güneş
yılışık yüzü unutkanlıkların, ‘haklısınız
bayan’ların sapsarı irini
iliştirilmiş gülümsemeler, üzgün görünüşler
ve…
bir yontu
bir yontu gibi buradayım ben
acılı niobe gibi
bir adım kımıldamam, bilin bunu
kımıldayamam!
oğlumu istiyorum, anlıyor musunuz
onu geri istiyorum
sofrada bir fazlalık değildi çünkü o
fazla bir havlu değildi banyoda
bir terlik eksilmedi o eksilince
bir gömlek azalmadı dolabımızdan
oğlumdu o benim ve yok aylardır
kokusunu aldınız onun benden kahrolasıcalar
rengini aldınız duvarlarımdan, çorbamdan
tadını aldınız
dokunuşunu aldınız omuzlarımdan
oğlumu istiyorum, anlıyor musunuz
onu geri istiyorum
doğurmak nasıl bir şey, hiç düşündünüz
mü
maslarda oturanlar, siz, hiç düşündünüz
mü
bir atı gördünüz mü doğururken, bir kediyi
bir tavşanı, bir sincabı, bir fareyi hatta
doğurmak nasıl bir şey hiç düşündünüz
mü
masalarda oturanlar, yıldızların arkasına
gizlenenler
kan pıhtısını hani, o kasılmayı, sarsılmayı
içinin sökülüp gitmesi insanın, parçalanması
her şeyin, çoğalması birden
doğurmak nasıl bir şey, hiç düşündünüz
mü
oğlumu istiyorum, anlıyor musunuz
onu geri istiyorum
eli tetikte olan, sen, söyle bana
kabzandaki çentikler mi mutlu ediyor seni
güzel değil mi karın
hiç sevmedi mi yoksa sever miydi bir zamanlar
kaç kırık var oğlunun karnesinde
kızının hiç mi sevdiği yok komşu çocuklarından
yağmurlarda efkarlanır mısın sen
sabahları ıslık çalar mısın keyifle
hiç olmak istediğin bir şey yok mu hayatta,
uff! söyle bana!
kabzandaki çentikler mi, hepsi o mu
bunu söyle bana işte ve oğlumun nerede
olduğunu
oğlumu istiyorum, anlıyor musunuz
onu geri istiyorum
her şeye dayanabilirim ne sanıyorsunuz
beni
bir ölüye dayanabilirim, bir solgunluktur
bilirim evet
bilirim geri dönüş yoktur, karanlık basar
ve gün doğmaz artık
içime sindirebilirim yine de bir beyazlığı
ama bir kemer tokasını
bir otobüs biletini, buz parçalarını,
kanlı bir fanilayı hatta
her şeye dayanabilirim, ne sanıyorsunuz
beni
her şeye, bu umutsuz bekleyiş dışında
oğlumu istiyorum, anlıyor musunuz
onu geri istiyorum
aklınız niye almıyor bunu
çok anlamsız bir şey mi istediğim
bıyıkları az daha büyüsün istiyorum
aklı olgunlaşsın az daha, kötü şey mi
bu
çocukları olsun istiyorum bir de, ömrümün
ışığı olsunlar altın saçlarıyla
izlemek istiyorum bütün bunları bir yaz
günü
iskelede, sarkıtıp suya ayaklarımı
yaşlansın istiyorum sonra, yaşlansın iyice
niye anlamıyorsunuz allahın belaları
yaşlansın istiyorum, yaşlansın yaşlansın
yaşlansın
kırlaşmış saçları, pembe yanaklarıyla
…
belirli bir mezarlıkta sonra
belirli bir çukur içine indirsinler onu
yatsın gözlerini kapayıp, yatsın
üstünde ismi yazılı bir taş altında
oğlumu istiyorum, anlıyor musunuz
onu geri istiyorum
ölü ya da diri
ama şimdi
hemen!
şimdi!
Muharrem Ender
Öndeş
|
|
İzmir'de Ulaş Bardakçı
ve Serpil Polat Anması
Devrimci Sosyalist
hareketimizin kurucu önderleri arasında yer
alan Ulaş Bardakçı'nın, İstanbul Arnavutköy'de
bulunduğu ev, 19 Şubat 1972'de kuşatılmış
ve çıkan çatışma sonucunda Ulaş Yoldaş şehit
düşmüştür. Ulaş
Yoldaş, aynı zamanda oligarşiye teslim olmama
kültürümüzü de burada bir kez daha göstermiştir.
1999
Şubat'ında ise Serpil Polat, Sakarya Cezaevinde,
PKK önderi Abdullah Öcalan’ın uluslararası
bir komplo ile oligarşiye tutsak düşmesinin
ardından enternasyonalizmin gereği olarak
tepkisini gösterdi ve kendini ateşe verdi.
17
Şubat Pazar günü İzmir TÜMTİS binasında yapılan
etkinlikle Ulaş ve Serpil
yoldaşlar anıldı. Saygı duruşu ile başlayan
etkinlik kısa bir konuşma ve Devrimci Sosyalist
Hareketimizin tarihi ile devam etti. Daha
sonra hazırlanan sinevizyon gösterimi izlendi
ve Ulaş ve Serpil yoldaşların hayatları ,
Serpil yoldaşın yazdığı mektup ve Mahir’in
“Hücredeki Adalının Dünyası” şiirinin yanı
sıra “Ben İhtilal” şiirleri okundu. Daha sonra
müzik dinletisine geçildi söylenen türkü ve
marşlara eşlik edildi. En son süreci yakından
bilen, tanıyan, yaşayan arkadaşlarımız da
geçmiş ve bugün hakkında bir konuşma yaptı
ve etkinlik sona erdi.
Etkinliğimize
Devrimci Hareket, Partizan ve TKP 1920 li
dostlarımızda katılımda bulundu.
İzmir
Emek ve Özgürlük Cephesi
|
1 Mayıs'ta 1 Mayıs
Meydanı'ndayız!
DİSK, KESK, TTB
ve TMMOB'nin çağrısıyla 15 Şubat 2013 cuma
günü gerçekleştirilen
yürüyüşle Taksim Meydanı'nda sürdürülmekte
olan ve çeşitli demokratik kitle örgütleri
tarafından Taksim'i "İnsansızlaştırma"
projesi olarak nitelendirilen "yayalaştırma"
projesini protesto ederek, Taksim'in 1 Mayıs
Meydanı olduğunu bir kez daha anımsattılar.
Yıllarca süren dişe diş mücadeleler sonucu
1 Mayıs mitinglerine açılan 1 Mayıs Meydanı'nı
emekçilerin elinden almak için böyle bir proje
geliştiren oligarşinin hesabı yenilgisinin
intikamını almanın çok daha ötesinde bir anlam
taşıyor.
Bilindiği
gibi dünyanın her yerinde toplumsal muhalefet
kendini meydanlarda gösterir. Mısır'ın Tahrir
Meydanı bunun en tipik örneğidir. Bugüne kadar
ülkenin kalbi olan İstanbul'da da bu işlevi
Taksim Meydanı görmüştür, görmektedir. Kitlesel
bir tepkinin, gösterinin, hak alma, hesap
sorma talebinin adresi İstanbul'da Taksim'dir.
Toplumun elinden bu olanağını da almak isteyen
oligarşi adına "kentsel dönüşüm"
dediği kentleri yoksullardan, devrimcilerden,
muhalefetin her türünden arındırma operasyonunun
en önemli ayağı olarak Taksim'e de el attı.
Tarihte
bunun ilk uygulaması Paris'in dar sokaklarına
kuruluveren proleter barikatlarıyla baş edemeyen
burjuvazinin kent planlaması adı altında kenti
geniş bulvarlarla kaplayarak proletaryayı
silahsızlandırmasıydı. Şimdi sıra İstanbul'da,
Taksim'de. Yıllarca süren mücadeleler sonucunda
oligarşinin elinden sökülüp alınan 1 Mayıs
Meydanı, bu defa farklı yöntemlerle elimizden
alınmaya çalışılıyor.
İşte
bu oyunu bozmak, teşhir etmek için bir araya
gelen ve aralarında çağrıcı olan DİSK, KESK,
TTB ve TMMOB'nin yanı sıra Emek ve Özgürlük
Cephesi, Kaldıraç, Halkevleri, PDD, Mücadele
Birliği, ÖDP, TKP-1920, Yeşiller ve Sol Gelecek,
Taksim Dayanışması ve HKP'nin de yer aldığı
yürüyüş saat 19:00'da Galatasaray Lisesi önünden
başladı. "Taksim Kızıldır Kızıl Kalacak",
"1 Mayısta 1 Mayıs Alanındayız",
"Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber
Ya Hiç Birimiz" vb. sloganları eşliğinde,
ellerinde meşaleleri ve bayraklarıyla Taksim
Meydanı'na kadar yürüyen kitle burada bir
basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada
kentsel dönüşüm adı altıda gerçekleştirilen
kenti yoksullardan arındırma projeleri de
teşhir edilirken, Taksim özelinde açık bir
siyasal saldırının gerçekleştiği ve bu siyasal
saldırıya karşı siyasi bir yanıt verilmesi
gerektiğine vurgu yapılarak toplumun bu konudaki
duyarlılığını artırma ve 1 Mayıs Meydanı'na
sahip çıkma çağrısı yapıldı. Basın açıklamasının
ardından eylem sona erdi.
|
ÇHD'ye Yönelik Operasyon
Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Protesto Edildi
Çağdaş Hukukçular
Derneği (ÇHD)’ne 18 Ocak’ta yapılan baskınlar
sonucu birçok avukat gözaltına alınmış, gözaltına
alınan avukatlardan 9 tanesi tutuklanmıştır.
Bunun üzerine İzmir ÇHD Öğrenci Komisyonu
Dokuz Eylül Üniversitesi’nde 24 Ocak günü
bir yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirdi.
Dokuz Eylül Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu
önünde toplanan kitle “Avukatlar Üzerindeki
Devlet Terörüne Son” pankartı açarak yürüyüşe
başladı. Yürüyüş sırasında “Faşizme Karşı
Omuz Omuza, Devrimci Avukatlar Onurumuzdur,
ÇHD Susmadı Susmayacak, İnsanlık Onuru İşkenceyi
Yenecek, Zindanlar Yıkılsın Tutsaklara Özgürlük”
vb sloganlar atılıp ajitasyon konuşmaları
gerçekleştirildi. Hukuk Fakültesi önüne gelinildi
ve ardından basın metni okundu. Okunan basın
metninde; İzmir'de gözaltına alınan ve tutuklanan
Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi dördüncü
sınıf öğrencisi ve ÇHD Öğrenci Komisyonu üyesi
Eylem Mahanda'dan zorla parmak izi alınmış
ve bu sırada dişi kırılmıştır… Son zamanlarda
gerçekleştirilen öğrencilere yönelik tutuklama
ve gözaltıların sayısının gitgide artması,
tüm bunların hiçbir gerekçe gösterilmeksizin,
keyfi bir biçimde gerçekleştirilişi, ileri
demokrasi safsatasını ve yahut devlet terörünü
gözler önüne sermiştir…1974 yılından beri
susmayan ÇHD’nin tüm bu baskılara rağmen bundan
sonrada susturulamayacağı üzerinde duruldu.
Eyleme
Gençlik Cephesi, Ekim Gençliği, DÖB ve Demokratik
Yurtsever Gençlik destekte bulundu.
|
Emperyalist Savaş ve
İşgallere Karşı Yürüyüş
DİSK, KESK, TTB
ve TMMOB'nin çağrısıyla 20 Ocak 2013 pazar
günü ülkenin bir çok yerinde yürüyüş ve basın
açıklamaları gerçekleştirildi. Sözkonusu eylemlerin
İstanbul ayağını Kadıköy'de düzenlenen yürüyüş
ve basın açıklaması oluşturdu. Saat 13.00'te
Haydarpaşa Et ve Balık Kurumu önünde bir araya
gelen kitle, Kadıköy İskele Meydanı'na doğru
yürüyüşe geçti. Katılımın çok zayıf olduğu
yürüyüşte en kitlesel korteji TKP oluşturmuştu.
Emek ve Özgürlük Cephesi'nin de yine zayıf
bir katılımla yer aldığı yürüyüşte çeşitli
emek ve meslek örgütlerinin yanı sıra Kaldıraç,
BDSP, DİP-G, HDK, ÖDP, Halkevleri, Mücadele
Birliği Platformu, Pir Sultan Abdal Derneği
de katıldı. Topraklarımıza yerleştirilen Patriot
füzeleriyle ülkenin savaşa hazırlanmasını
protesto etmek izin düzenlenen eylemin sönük
geçmesi, bu konudaki bilinç eksikliğinin de
bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Yapılan
konuşmalarda iktidarın Suriye politikaları
bir kez daha teşhir edilirken ÇHD'ye yönelik
operasyon da tepkilerin hedefindeki yerini
aldı. Emperyalizme işbirlikçilikte sınır tanımayan
hükümetin Ortadoğu halklarına karşı düşmanca
politikalarının emekçi halkların başına yeni
belalar açmaktan başka bir işe yaramayacağının
vurgulandığı konuşmaların ardından eylem sona
erdi.
|
Hrant
Dink Cinayeti Yürüyüşlerle Protesto Edildi
İzmir
2007
yılında Şişli Agos Gazetesi önünde faşizm
tarafından katledilen Hrant Dink ölüm yıldönümünde
İzmir’de yapılan bir yürüyüş ile anıldı .İHD
ve ÇHD’nin çağrıcılarının arasında olduğu
eylem için Saat 14:30 da Konak YKM önünde
toplanıldı. Kitle Hrant’ın büyük bir resminin
olduğu pankart ile ‘ Katilleri Koruyan Cinayete
Ortaktık’ pankartlarını açarak yürüyüşe başladı.
Aralarında EÖC' lülerinde bulunduğu yaklaşık
bin kişilik bir kitle yürüyüş sırasında ‘Katil
Devlet Hesap verecek, Hrant’ın Katili Faşist
TC Devleti, Faşizme İnat Kardeşimsin Hrant’
vb sloganlarını attı. Yürüyüş eski Sümerbank
önünde son buldu. Saygı duruşunun ardından
basın açıklanması metni okundu. Basın açıklamasının
ardından İzmir Müzisyenler Derneği’in sunduğu
müzik dinletisi ve bir pandomin gösterisi
ile etkinlik sona erdi.
İstanbul
1915'te
başlayan Ermeni katliamı sürüyor. Hrant Dink'i
vuranlar o zamandan bu yana boş durmadılar.
Askerliğini yapan Sevag, ve son olarak da
İstanbul Samatya'da yaşayan Maritsa Küçük...
Roboski'den Sivas'a, 19 Aralık'tan Bahçelievler'e
hep aynı katiller, hep aynı yöntemlerle, işlediler
cinayetlerini. Arkadan vurarak, savunmasızken
saldırarak... Egemen sınıfların geleneği de
budur: Sömürü ve katliam. Bu katliamların
en "göstere göstere" yapılanlarından
olan Hrant Dink cinayetinin yıldönümünde hesap
sormak için 19 Ocak günü iki yürülüş düzenlendi.
İlk yürüyüş için kendilerine Hrant'ın Arkadaşları
adını veren grup Şişli Camii önünde, aralarında
Emek ve Özgürlük Cephesinin de bulunduğu diğer
gruplar ise Şişli Cevahir AVM'nin önünde saat
13.30'da toplandı. Buradan Agos Gazetesinin
önüne, Hrant'ın katledilği yere kadar yürüyen
kitle "Hepimiz Hran'ız Hepimiz Ermeniyiz",
"Polares Hrantek Polares
Hayek", "Katil Devlet Hesap Verecek",
"Faşistler Vuruyor AKP Koruyor",
"Yaşasın Halkların Kardeşliği" sloganları
atıldı. Agos Gazetesi Önünde yapılan saygı
duruşu ve konuşmaların ardından eylem sona
erdi. Eylemin ardından Taksim'e doğru yürüyen
gruplara polis gaz bombasıyla saldırdı.
Hrant Dink cinayetini protesto etmek için
yapılan ikinci yürülüş ise saat 19:00'da Taksim'den
başladı. Nor Zartong, DÖB, TKP, Emek ve Özgürlük
Cephesi, ÖDP; Aka-Der, Kaldıraç, Devrimci
Anarşist Faaliyet, HDK, Halkların Anayasası,
Nor Radyo, Sosyalist Yeniden Kuruluş, Sosyalist
Umut'un düzenlediği yürüyüş Galatasaray Meydanında
sona erdi. Burada Aka-Der'in sahnelediği bir
sokak tiyatrosunun ardından Emeğe Ezgi grubu
küçük bir dinleti verdi. Ermenice ve Türkçe
basın metninin okunmasıyla eylem sona erdi.
Eyleme imzacı olanların yanı sıra Partizan,
PDD, Tüm-İGD de destek verdi.
|
Paris'te Katledilen
Devrimci Kadınlar İstanbul'dan Diyarbakır'a
Uğurlandı
PKK kurucularından
Sakine Cansız, KNK Paris temsilcisi Fidan
Doğan ve Gençlik Hareketi Üyesi Leyla Şaylemez'in
cenazeleri 16 Ocak 2013 günü saat 18.30'da
Atatürk Havalimanından Amed'e uğurlandı.
Saat 16.00'dan itibaren İstanbul'un dört bir
yanından gelen ve saat 18.30'a kadar havalimanında
bekleyen yurtsever, devrimci insanlar sık
sık hep bir ağızdan "Şehid Namırın",
"Kürdistan Faşizme Mezar Olacak"
sloganlarını haykırdı, Çerxa şoreşe marşını
okudu.
Daha sonra kitleye hitaben
kısa bir konuşma yapan Sakine Cansız'ın babası
İsmail Cansız; "Ben Sakine'yi kaybettim
ama şimdi gördüm ki benim için hepiniz birer
Sakinesiniz. Sakine'nin intikamını bu halk
alacak. Bundan sonra ben de sizinle mücadeleyi
yükselteceğim. Bu yaşlı halimle Kürdistan
topraklarına barış gelene kadar ben de elimden
gelen her şeyi yapacağım. Selam olsun Dersim
topraklarına, selam olsun Kürdistan topraklarına
" dedi.
Karşılama- uğurlama törenine DTK Eş Başkanı
Aysel Tuğluk, BDP İstanbul Milletvekili Sebahat
Tuncel, BDP Van Milletvekili Nazmi Gür, HDK
Genel Meclis üyesi Ferhat Tunç, Emek Ve Özgürlük
Cephesi, Kaldıraç, Aka-Der, Mücadele
Birliği, Proleter Devrimci Duruş, SDP, ESP
PM üyesi Mukaddes Erdoğdu Çelik, İHD İstanbul
Şube Başkanı Ümit Efe, Barış Anneleri İnsiyatifi,
BDP il ve ilçe başkan ve yöneticileri katıldı.
İki buçuk saat süren törenin
ardından kitle "Jın jiyan azadi",
"Biji serok Apo" sloganları atarak
havalimanından ayrıldı.
|
İzmir'de Emperyalist
Savaş ve İşgal Karşıtı Birliğin İlk Eylemi
Gerçekleşti
İzmir'de Ortadoğu’da
yaşanan emperyalist müdahale sürecine karşı
oluşturulan içerisinde Emek ve Özgürlük Cephesi’nin
de bulunduğu birlik girişimi 12 Ocak tarihinde
yaptığı bir yürüyüş ile bundan sonraki eylemlerini
“Emperyalist Savaş ve İşgal Karşıtı Birlik”
adı altında yürüteceğini duyurdu. Saat 13.00’te
Konak YKM önünde birliği tanıtan bir bildirinin
dağıtımının ardından saat 14.00'de eski sümerbanka
yürüyüş yapıldı. Yürüyüşte üzerinde “Emperyalistler,
İşbirlikçiler Ortadoğu'dan defolun! Kahrolsun
Emperyalizm, Yaşasın Halkların Kardeşliği”
sloganının yer aldığı pankart açıldı. Yürüyüş
sırasında “Katil ABD Ortadoğu’dan defol”,
“Emperyalistler, İşbirlikçiler 6. filoyu unutmayın”,
“Emperyalistler, İşbirlikçiler Commer’i, Elrom’u
unutmayın”, “Yaşasın Halkların Kardeşliği”,
“Katil ABD, İşbirlikçi AKP” vb. sloganları
atıldı. Ayrıca sık sık ajitasyonların yapıldığı
yürüyüş esnasında Paris’te katledilen 3 Kürt
kadın devrimci adına sloganlar atıldı. Yapılan
yürüyüş sonrasında İzmir Hareket Tiyatrosunun
hazırlamış olduğu kısa bir tiyatro gösterisi
sergilendi. Ardından basın açıklamasına geçildi.
Okunan
basın açıklamasında “ Ortadoğu’yu kapitalist
sömürüye tamamen açmak ve enerji kaynaklarının
denetimini tamamen ele geçirmek için savaşlarla,
işgallerle bölgemiz kan gölüne çevrilmiştir.
Diğer emperyalist güçler de yağmadan pay kapmak
için uşaklıkta sınır tanımamaktadır.
Suriye’ye karşı
yürütülen bu kirli savaşta, işbirlikçi TC.
devleti de aktif taşeronluk yapmaktadır. Bugün
savaş naralarını atanlar, işbirlikçi-kontra
örgütü Özgür Suriye Ordusunu Hatay’a ve İncirlik’e
konuşlandırmış, Suriye halkına dönük katliamlara
imza atmıştır. Nitekim topraklarımızda, Suriye
halkının kanını dökmek için eğitilen bu kontra
birlikler aylardır kanlı saldırılar düzenlemektedirler…
Bu
emperyalist saldırganlığı, emperyalist paylaşım
savaşını engellemek, topraklarımızın savaş
üssüne dönüştürülmesine son vermek, füze kalkanını
ve Patriot füzelerini ülkemizden defetmek
için buradayız. Biz aşağıda imzası bulunanlar,
emperyalist savaşların olmadığı sınıfsız ve
sömürüsüz bir dünya için mücadele eden devrimci,
demokrat, ilerici örgütler olarak “Emperyalist
savaşa hayır” diyoruz. Enternasyonalist bir
ruhla mücadele etmenin kaçınılmaz olduğunu
düşünüyor ve bu çerçevede mücadelemizi “Emperyalist
Savaş ve İşgal Karşıtı Birlik” olarak yürüteceğimizi
ilan ediyoruz. ” denildi ve eyleme son verildi.
Emperyalist
Savaş ve İşgal Karşıtı Birlik içerisinde Alınteri,
BDSP, Devrimci Hareket, Emek ve Özgürlük Cephesi,
İzmir Hareket Tiyatrosu, Kaldıraç, Köz, Söz
ve Eylem, TKP1920 bulunuyor.
|
İşçiler,
Emekçiler!
Türkiye Ve Kürdistan Halkları!
9 Ocak 2013'de Kürdistan
ulusal kurtuluş hareketinin üç yiğit evladı,
Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez
Paris'te vahşi bir saldırıyla katledildi.
Onların şahsında
yok edilmeye, sindirilmeye, bastırılmaya çalışılan
Kürt ulusunun ulusal özgürlük istemleri, insanca
yaşam umutları ve bunun için mücadeleleridir.
Türkiye ve diğer Ortadoğu halklarıyla, dünya
halklarıyla birlikte eşit, özgür ve barış
içinde birlikte yaşama, onurlu bir gelecek
kurma istekleridir.
Ortada
kimin tarafından yapıldığı belli olmayan bir
cinayet yoktur. Cinayetleri işleyenler Kürt
ulusunun bu istemlerine karşı bugüne kadar
her türlü vahşi cinayeti pervasız biçimde
işleyenlerdir. Dersim katliamını, Maraş'ı,
Roboski'yi, sayısız "faili meçhul"
cinayeti her kim yaptıysa, bu cinayeti de
onlar işlemiştir.
Yani cinayetin
failleri bellidir; faşist TC devletinin kontrgerillasıdır.
Onun arkasında duran emperyalist devletlerdir.
NATO'dur.
AKP
faşizmi, Kürdistan'da yaşadığı yenilginin
üzerini örtmek, Ortadoğu'da Amerikan uşağı
bir bölgesel güç olma hayallerinin önünü açmak,
yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine
avantajlı biçimde girmek için bir yandan "barış"
söylemlerini yeniden yayarken, bir yandan
da Kürt ulusal kurtuluş hareketine dönük bu
tür saldırıları pervasızca el altında uygulamaya
sokuyor. Bu sahte "barış" söylemlerinin,
yıllardır hayalini kurdukları Kürt ulusal
kurtuluş hareketinin önderlerini yok etme
planları için uygun bir zemin hazırladığını
düşünüyorlar. "Biz yapmadık, biz barış
istiyoruz, neden yapalım ki, örgüt içi hesaplaşmadır"
söylemi ile kirli faşist yüzlerini maskelemeye
çalışıyorlar.
Eğer öyleyse, son
yıllarda Avrupa'ya gönderilen yüzlerce kontrgerilla
elamanı neden gönderilmiştir? Eğer öyleyse,
Roboski katliamının sorumluluğu hala neden
kabul edilmiyor?
Çok açıktır; "barış"
söylemi ve atmosferi içinde, Kürdistan ulusal
kurtuluş hareketini zayıflatmaya dönük bir
çok hesap yapılıyor. "Barış" söylemi
ve atmosferi içinde Kürt ulusal kurtuluş hareketinin
bunları kısmen sineye çekeceğini hesaplıyorlar.
Böylesi alçakça bir fırsatçılığın, yıldırma
politikasının peşindeler. Bu basit bir fırsatçılık
değildir. On yıllardır hayalini kurdukları
önder kadroları katletme politikasını devreye
sokan bir fırsatçılıktır. Paris'te gerçekleşen
alçakça katliam da bu planların, hesapların
bir parçasıdır.
İşçiler,
Emekçiler, Kardeşler!
Paris'te yaşanan
katliamda sıkılan her kurşun sadece Kürt ulusuna
değil, Türkiyeli emekçilere de sıkılmıştır.
Eşitlik, özgürlük ve adalet temelinde birlikte
yaşama ve mücadele etme iradesine sıkılmıştır.
Tetikçiler
faşist TC devleti ve onun arkasında duran
emperyalist güçler ve NATO'dur. Ortadoğu'daki
başkaca gerici bir devlet tarafından gerçekleştirilmiş
olması durumunda bile, buna yol verenler emperyalist
devletlerdir, NATO'dur.
Fransa
devleti bu noktada birinci derecede sorumludur.
Siyasi polisinin büyük bir bölümünü Kürt kurumlarını
izlemekle görevlendiren, dahası katliamın
gerçekleştirildiği kurumu da yıllardır an
be an izleyen Fransanın, bu cinayeti kimlerin,
ne amaçla işlediğini bilmemesi mümkün değildir.
Fransa devleti katilleri bir an önce açıklamak
ve tutuklamakla yükümlüdür. Aksi taktirde
bu cinayetin birinci dereceden sorumlularından
biri olacaktır.
İşçiler,
Emekçiler!
Üç yiğit Kürt kadınını
sahiplenmek, onların katillerinin bulunması
için mücadele etmek, onların on yıllardır
emekçisi olduğu Kürt ulusal kurtuluş hareketine
omuz vermek, her onurlu insanın, emekçinin,
işçinin boynunun borcudur.
Türkiyeli ve Kürdistanlı
emekçilerin, işçilerin eşitlik, özgürlük ve
adalet temelinde birlikte yaşamaları ve onurlu
bir barış ancak, Türk ve Kürt işçilerin, emekçilerinin
birleşik mücadelesiyle mümkündür. Kürt ulusuna
yönelik, onun özgürlük isteyen evlatlarına
yönelik katliamlar karşısında yek vücut olmakla
mümkündür.
Sakine'yi, Leyla'yı,
Fidan'ı son yolcuklarında bu bilinçle kucaklayalım!
Katillerden hesap sorulması için mücadele
alanlarına çıkalım! Sömürgeci boyunduruk altındaki
Kürt ulusunun kurtuluş mücadelesine, insan
olmanın, işçi ve emekçi olmanın bilinciyle
omuz verelim!
SAKİNE, LEYLA, FİDAN
HEVALLER ÖLÜMSÜZDÜR!
DEVRİM ŞEHİTLERİ ÖLÜMSÜZDÜR!
KÜRDİSTAN FAŞİZME MEZAR OLACAK!
YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ VE MÜCADELE BİRLİĞİ
TEK YOL DEVRİM!
Paris Katliamı Kürt
Ulusunun Özgürlük Yürüyüşünü Durduramaz!
9 Ocak günü Paris'te
gerçekleştirilen bir katliamla PKK'nin kurucu
kadrolarından Sakine Cansız'la birlikte Fidan
Doğan ve Leyla Şaylemez katledildi. Kürdistan
devriminin yaratıcı kadrolarından biri olan
Sakine Cansız 1958'de Dersim'de dünyaya geldi.
Kürdistan Devrimcileri sürecinden başlayarak
PKK'nin kuruluş kongresine katılan az sayıdaki
kadın devrimciden biri oldu. İşkence ve Diyarbakır
Cezaevi sürecinde direnişin sembolü oldu.
Cezaevinin ardından Güney ve Batı Kürdistan'daki
kamplarda ve daha sonra da Avrupa'da mücadelesini
sürdürdü.
Bu
ve benzeri katliamlar yıllardır sürmekte olan
Kürdistan halklarının ulusal kurtuluş mücadelesini
durduramadı, durduramayacak. Daha Roboski
katliamı gündemdeki yerini korurken belki
de ilk defa merkezi kadrolarından birini hedef
alan bu katliam da Kürt Halkının özgürlük
yürüyüşünü durduramayacak. Bu katliamın ortaya
koyduğu bir diğer olgu da savaş içindeki bir
yapı için bulunulan hiçbir alan, ölüme uzak
değil. Ancak bu noktadaki tercihini yıllar
öncesinde bırakmış olan kadrolar için bu bir
sorun değil. İmrenilecek bir hayat yaşayan
Sakine Cansız gibi kadroları oldukça bir politik
hareketin yenilmesi olanaksızdır.
Sakineleri
de etkiyen Deniz Gezmiş'in son mektubunda
da vurguladığı gibi uzun yaşamak değil, insanın
nasıl yaşadığı önemlidir. 25 yaşında ölümsüzleşen
Deniz, hala yeni yeni kuşakları etkilemeye
devam ediyor. Sakine Cansız gibi devrimciler
de yıllarca yeni kuşakları etkileyecekler.
Anıları hiçbir zaman silinmeyecek. Onların
bu topraklara kattığı güzellik, her zaman
yaşayacak.
Kürt
Halkının acısını paylaşıyoruz.
|
İzmir'de "Emperyalist
Savaş ve İşgal Karşıtı Birlik" Kuruldu
Uzun süredir Emperyalizmin
Ortadoğu'daki saldırgan politikalarına karşı
İzmir yerelinde mücadele gösteren devrimci
kurum ve demokratik kitle örgütlerinin oluşturduğu
"Emperyalist Savaş ve İşgal Karşıtı Girişim"
adı altında ortak eylemlerde bulunan oluşum,
gelinen aşamada kendini "Emperyalist
Savaş ve İşgal Karşıtı Birlik" olarak
deklare etme kararı almıştır. Bu amaçla 12
Ocak tarihinde yapacağı bir yürüyüş ve birliği
tanıtıcı broşür dağıtımı ile kendini İzmir
kamuoyuna duyuracak. "Emperyalist Savaş
ve İşgal Karşıtı Birlik" i oluşturan
kurumlar Alınteri, BDSP, Devrimci Hareket,
Emek ve Özgürlük Cephesi, İzmir Hareket Tiyatrosu,
Kaldıraç, Köz, Söz ve Eylem, TKP1920.
|
Osman Gün Yoldaşı Kavgamızda
Yaşatacağız
Uzun zamandır kanser
tedavisi gören Kasaba'da baba mesleğinden
kaynaklı olarak "İnekçi Osman" olarak
bilinen Osman Gün yoldaşımızı 18.12.2012 tarihinde
kaybettik.
Osman
Gün yoldaş görme engelli olmasına rağmen DEVRİMCİ
KURTULUŞ'un ışığı ile mücadele eden, Kasaba'daki
devrimci çalışma içerisinde bedel ödeyen ve
yaşamının son anına kadar devrimcilerle birlikte
hareket eden bir sıra neferi idi. Kasaba'da
yapılan caneze törenine ailesi, dostları ve
yoldaşları ile birlikte kalabalık bir halk
katılımı ile yapıldı. Cenaze töreninde yaşamı
ve mücadelesi üzerine yapılan konuşmanın ardından
saygı duruşunda bulunuldu.
|
Roboski'yi Unutmadık,
Unutturmayacağız!
Roboski Katliamının
birinci yıldönümü her yerde çeşitli gösterilerle
protesto edildi. İstanbul ve İzmir'de devrimci
sosyalistlerin de yeraldığı protestolarda
katliam ve katliam sonrasında yaşananlar bir
kez daha ortaya konurken hesap sorma vurgusu
yapıldı. Kürdistan'da ise kimi illerde kepenkler
açılmazken büyük kitle gösterileri düzenlendi,
gösterilere saldıran polisle çatışmalar yaşandı.
Polisin attığı gaz bombasının başına isabet
etmesi sonucu Cizre'de 11 yaşındaki N. Doğan
ağır yaralandı ve Cizre Devlet Hastanesi'nde
ameliyata alındı.
İstanbul
İstanbuldaki gösteriler
28 Aralık günü başladı. Üniversite öğrencileri
Beyazıt Meydanı'nda gösteri düzenlenlerken
HDK'nın organize ettiği yerel eylemler Kadıköy,
Şişli, Esenler, Sarıgazi, Kartal, Gazi Mahallesi,
Ümraniye'de gerçekleşti. HDK'nın yanı sıra
DİSK, KESK, TMMOB ve TTB de Tünel'den Taksim'e
bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Aynı günün
akşamı saat 21:00'de İHD İstanbul Şubesi Taksim
Tramvay durağında bir oturma eylemi düzenledi.
Basın açıklaması ile başlayan oturma eyleminde
Roboski'de yaşamını yitirenler tek tek anıldı.
Oturma eyleminin sonunda Roboski'de
katledilen 34 kişi için 34 fenerli kağıt balon
uçuruldu. 29 Aralık cumartesi günü ise HDK
İstanbul Meclisi saat 15:00'te Şişli Meydanında
buluşarak Mecidiyeköy'de bulunan AKP binasına
bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşün ardından
AKP önüne siyah çelenk bırakan kitle burada
bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Yapılan
tüm eylemlerde "Katil Devlet Hesap Verecek",
"Roboskiyi Unutma Unutturma", "Katil
Erdoğan", "Yaşasın Halkların Kardeşliği"
sloganları atıldı.
İzmir
28
Aralık 2011 tarihinde T.C devleti tarafından
gerçekleştirilen Roboski katliamı birinci
yılında İzmir'de yapılan eylemliliklerle lanetlendi.
Dokuz Eylül Üniversitesi'nde basın açıklaması,
Ege Üniversitesi ve Konak'ta yapılan yürüyüş
ve basın açıklamaları ile protesto edildi.
Saat 12.30'da Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim
fakültesinde Demokrat Yurtsever Gençlik
tarafından örgütlenen basın açıklamasında
“ROBOSKİ'NİN HESABINI SORACAĞIZ” pankartı,
üstünde “ADALET” yazan temsili tabut ve katledilen
34 köylünün resimlerinin yer aldığı pankart
taşındı. Eğitim fakültesi dekanlığı önünde
okunan basın açıklamasında;
“Kürdistan'ın
Şırnak ili Qileban (Uludere) ilçesi Bujeh
(Gülyazı) ve Roboski (Ortasu) köylerinden
Irak sınırına geçmiş ve dönmekte olan sivillere
28 aralık 2011 tarihinde TSK ait savaş uçakları
saldırdı. Olayda 17'si çocuk tamamı erkek
olmak üzere toplam 34 insan toplu halde katledilmiş,
bir kişi yaralanmış ve 2 kişi sağ kurtulmuştur.
Sağ kurtulanlardan 19 yaşındaki Halil Encü
hastanede olaydan bir gün sonra İHD'den bir
heyete “Mazot ve gıda maddesi almak için Irak
tarafına geçtik, gidip geldiğimizi zaten biliyorlardı
bu yüzden özellikle karakola bildirmedik hatta
hava aracının sesini duyduk ancak sürekli
gidip geldiğimiz için yolumuza devam ettik.
Günlük sivil elbiselerimiz
vardı, hiç kimsede silah yoktu. ve çok uzun
zamandır bu işi yapıyoruz. Olaydan sonra kimse
benden ifademi almadı. Ölenlerden ikisi evli
diğerleri lise ve ilköğretim öğrencisiydi”
açıklamasını yaptı. Bilindiği gibi Kürdistan'da
geçmişten bugüne Kürt halkı komşu bölgelerle
sivil ticaret yapmaktadır, bu durum Kürdistan'daki
TC devleti organlarınca bilinmekte ve herhangi
bir müdahele söz konusu olmamaktadır. Fakat
buna rağmen geçtiğimiz yıl Roboski'de bu ticaretle
geçimini sağlayan 34 köylü katledilmiştir.
İktidarın maşası olan medya olayı örtbas etmiş
ve kamuoyuna olaydan çok sonra mecbur kaldığı
için ve yanlı bir şekilde aktarmıştır. Sonrasında
katliam “katledilenler kaçakçıydılar” sözde
savunmasıyla meşrulaştırılmaya çalışılmıştır.
Halkın tepkisiyle karşılaşan devlet göstermelik
söylem ve uygulamalarda bulunmuş fakat olayı
kapatma ve yok sayma girişimlerinden vazgeçmemiştir.
....Roboski'nin
faili T.C devletidir. Bu katliam T.C devletinin
Kürt halkına yaptığı bir soykırımdır. İnsan
hayatını yok sayan ve bu kadar ucuzlaştırmaya
çalışan T.C devleti bu hayatların her birine
utanmadan 123'er bin lira maddi değer biçmeye
kalkmıştır.
Dün
Maraş'ta, Sivas'ta bugün Roboski'de T.C devleti
katliamlarını sürdürmektedir. Bunlara sustukça,
engel olmadıkça Maraş'lar, Sivas'lar, Roboski'ler
bitmeyecektir ve T.C devleti kendini aklamaya
çalışmaktan vazgeçmeyecektir.
T.C
devleti faşizmi her alanda halka sürekli baskı
uygulamaktadır. 19 aralık 2000'de 30 insanın
ölümüyle sonuçlanan hayata dönüş operasyonları,
insanları tek kişilik hücrelerde yok olmaya
mahkum eden faşist devletin gerçek yüzüdür.
Demokratik Yurtsever Gençlik olarak 19 Aralık
direnişini selamlıyoruz.
Ayrıca
son günlerde ODTÜ'de meydana gelen olaylar
bizzat faşizmin göstergesidir. Dokuız Eylül
Üniversitesi olarak ODTÜ' de T.C faşizmine
karşı
mücadele eden yoldaşlarımıza destek veriyoruz,
bu mücadeleyi kınayanları şiddetle kınıyoruz.
Açıklama
“her alanda T.C faşizmine karşı mücadelemizi
yükselterek Roboski'nin, Maraş'ın, Sivas'ın,
tüm katliamların hesabını soracağız. Türkiye
ve Kürdistan halkları olarak T.C faşizminin
katliamlarına sessiz kalmayacağız." denilerek
son buldu.
Eylem
sırasında katledilen 34 Kürt köylüsünü temsilen
34 öğrenci kefen giydi ve basın açıklaması
hazırlanan bir tiyatro göstersinin sergilenmesi
ve söylenen ağıt ve sloganlarla son bulan
eyleme Gençlik Cephesi, DÖB, Ekim Gençliği
destek verdi.
İzmir'de yapılan bir diğer eylem ise akşam
saat 18'de HDK'nın çağrısı yapılan Basmane'den
Konak'a yapılan kitlesel yürüyüş ve basın
açıklaması oldu. Saat 18'de Basmane fuar kapısında
toplanan aralarında Emek ve Özgürlük Cephesi'nin
de bulunduğu devrimci kurumların, siyasi partiler,
demokratik kitle örgütleri ve sendikaların
olduğu kitle saat 18.30'da yürüyüşe başladı.
Oldukça kitlesel olan ve öfkeli sloganların
haykırıldığı yürüyüş Konak eski sümerbank
önünde yapılan saygı duruşu ve basın açıklaması
ile son buldu.
|
Ege Üniversitesi'nde
Ali Serkan Eroğlu Anması
24 Aralık 1997
yılında Ege Üniversitesi İletişim fakültesi
tuvaletinde polis tarafından katledilen Ali
Serkan Eroğlu Ege Üniversitesi'nde anıldı.
"Ege Serkan'ı Unutmayacak" pankartı
açan aralarında Gençlik Cephesi'nin de bulunduğu
Ege Üniversitesi Öğrencileri yürüyüş ve basın
açıklaması gerçekleştirdi. Yürüyüş Edebiyat
Fakültesi'nden başladı ve Öğrenci çarşısında
son buldu. Yürüyüş esnasında sık sık çekilen
ajitasyonlarda Ali Serkan Eroğlu'nun nasıl
polis tarafından katledildiği ve devletin
katilleri koruduğu anlatıldı. Atılan sloganlar
ise "Ali Serkan Eroğlu Ölümsüzdür, Katil
Polis Hesap Verecek, Faşizme Karsı Omuz Omuza,
Devrim Şehitleri Ölümsüzdür, Yaşasın Devrimci
Dayanışma, Yaşasın Devrim
ve Sosyalizm" sloganları atıldı. Öğrenci
çarşısına gelindiğinde basın metni okundu
ve Devrim Şehitleri için saygı duruşunda bulunuldu.
Ali Serkan Eroğlu'nun dönem arkadaşı konuşma
yaptı. Ardından Duvara Karşı Tiyatro Topluluğunun
hazırladığı oyun sunuldu. Müzik dinletisi
verildi ve aynı anda Öğrenci çarşısının ismi,
asılan tabela ile "Ali Serkan Eroğlu
Yolu" olarak değiştirildi. Etkinlik böylece
sona erdirildi.
|
Alp Ata Akçayöz Yoldaş
Mezarı Başında Anıldı
19
Aralık Katliamı sürecinde 22 Aralık 2000'de
Ümraniye Cezaevinde katledilen Alp Ata Akçayöz
Yoldaşımızı anmak için 23 Aralık günü Maltepe
Küçükbakkalköy'deki mezarının başında bir
araya gelen Emek ve Özgürlük Cepheliler ile
ailesi ve dostları, saygı duruşuyla anma etkinliğine
başladılar. Daha sonra Emek ve Özgürlük Cephesinin
hazırladığı metin okundu. Anma sırasında "Devrim
Şehitleri Ölümsüzdür", "Alp Ata
Yoldaş Ölümsüzdür", "Yaşasın Devrimci
Kurtuluş Mücadelemiz", "Alp Ata
Yaşıyor Yaşanacak", "Katil Devlet
Hesap Verecek" sloganları atıldı. Ardından
Cephe Marşı'nı okuyan kitle daha sonra da
"Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor"
türküsünü söyledi. Anmanın ardından Maltepe'ye
dönüldü ve Alp Ata Yoldaşımızın ailesinin
her yıl hazırladığı yemek verildi.
Anmada
okunan metin şöyleydi:
Dostlar
Yoldaşlar!
Bundan
12 yıl önce 19-22 Aralık 2000'de cezaevlerindeki
devrimci tutsaklara yönelik bir katliam operasyonu
gerçekleştirildi. 19 Aralık katliamı sürecinde
Ümraniye Cezaevinde bulunan yoldaşımız Alp
Ata Akçayöz'ün de aralarında bulunduğu 28
devrimci tutsağın katledildiği bu operasyonun
ardından dönemin başbakanı Bülent Ecevit hiç
utanmadan "zaiyat beklediğimizden az
oldu" diyebilmişti.
19
Aralık Katliamı, toplumu susturmanın, en canlı
ve hiç susmayan, susturulamayan bir muhalefet
ocağı olan cezaevlerindeki devrimci direniş
ateşinin söndürülmesi operasyonuydu. F Tipi
hücreler, devrimci tutsakları tecrit ederek
teslim almak için planlanmıştı ve 19 Aralık
katliamı, bu planın bir parçasıydı. Aradan
geçen 12 yıl, oligarşinin bu planının da her
boyutuyla devrimci direniş tarafından iflasa
götürüldüğünün en açık ifadesidir. Bu süreçte
de devrimci irade her şart altında kendini
varedebilmenin ve yeniden üretebilmenin adı
oldu.
Aynı
zamanda cezaevleri bahane edilerek bu katliamla
tüm topluma operasyon çekildi. Başka türlü
IMF programını uygulayamayacaklarını yine
başbakan Ecevit'in ağzından itiraf etmişlerdi.
Katliamdan kısa bir süre sonra patlayan kriz,
neyin bedelini ödediğimizin en açık göstergesiydi.
Ama ne 19 Aralık katliamı, ne daha öncekiler,
ne de daha sonraki katliamlar gibi emekçi
halklarımızın mücadelesini ve direnişini asla
kıramadı, kıramaz.
19
Aralık Katliamında yitirdiğimiz Alp Ata Akçayöz
yoldaş, devrimci iyimserliğin, coşkunun ve
sevincin ete kemiğe bürünmüş bir haliydi adeta.
Bu kişilik özellikleri onu bulunduğu her ortamda
kısa sürede parlatırdı. En kalabalık yerlerde
bile onu fark etmemek olanaksızdı. Bir sıcaklık
dalgası gibi insanları sarıveren kahkahası
bile bunun için yeterliydi. Boş değildi hiçbir
sohbeti. Burjuva aydınlanmasının yazarlarından
başlayarak günümüz yazarlarına kadar uzanan
çok geniş bir yelpaze, Ata yoldaşımızın emekçi
yaşamının deneyimleriyle birleşerek onun neşesini
hiç yitirmeyen sohbetleriyle devrimci yaşamın
bir parçası olup çıkardı. Milyonlarca emekçi
gibi yaşamının bir parçası olan çalışkanlığı
tek bir alanla sınırlı değildi Ata Yoldaşımızın.
Çok ve iyi okurdu, hiçbir olguyu tek boyutlu
ele almazdı ve iyi bir tartışmacıydı. Yaratıcılık
ve üretkenlik onun en karakteristik özelliklerindendi.
Devrimci
düşüncelerle çok genç yaşlarda tanışan Ata
Yoldaş, Devrimci Sosyalist Hareketimizle kısa
sürede buluştu. İnişli çıkışlı süreçlerin
ardından bir dönem kopan ilişkiler yeniden
kuruldu. Koptuğu süreçlerde bile bir devrimci
olarak kalmayı ve yaşamayı hiç de kendinden
menkul olmayan biçimlerde yaşama geçirmeyi
başardı. Devrimciliğin hareketsizlikle hiçbir
ilgisinin olmadığını çok iyi kavramıştı çünkü.
Yeniden ilişkilendiğimiz ve Devrimci Sosyalist
Hareketimizin uzun bir suskunluk döneminden
çıkma sancılarını taşıdığı o dönemde, belki
de onun deneyimlerine ve birikimine en çok
ihtiyaç duyduğumuz bir süreçte kopardılar
onu dalımızdan. Ama kısa sayılabilecek bir
süreçte bile hiç belleklerden çıkmayacak o
kadar çok şey bıraktı ki geride, boşluğunu
her geçen gün daha çok hissettik, hissediyoruz.
Bugün
yine sorunlu denilebilecek bir sürecin ardından
yürüyüşümüzün bu aşamasında yine onu çok arıyoruz,
onu çok özlüyoruz. Her eylemde, her direnişte,
her yürüyüşte, her sloganda ve her gülüşümüzde
bizimlesin Ata Yoldaş. Seni yüreğimizin attığı
her yere götürüyoruz. Sen devrimin olduğu
her yerdesin, bizimlesin ve sonsuza dek bizimle
olacaksın. Daima yaşayacaksın, daima yaşanacaksın.
|
19 Aralık Katliamı
Protesto Edildi
Bundan tam 12 yıl
önce 19 Aralık 2000 günü devlet, askeri ve
teknik gücünün tüm olanaklarını kullanarak
cezaevlerindeki devrimci tutsaklara yönelik
bir katliam operasyonu gerçekleştirdi. Kendi
itiraflarında bir yıldır hazırlandıklarını
söylemişlerdi. İspanya'dan getirilen uzmanlar
eşliğinde, kimyasal silahların kullanıldığı
bu operasyonda 28 devrimci tutsak katledilirken
dönemin başbakanı Bülent Ecevit utanmadan
"zaiyat beklediğimizden az oldu"
diyebildi. Aradan geçen 12 yıl boyunca sözde
mahkemelerde yaşananlar faşizmin bir kez daha
kendini teşhir etmesinden ibaretti. Katliamın
sorumlularının kılına dokunmak şöyle dursun,
tüm işkenceci katiller gibi terfi ettiler.
İşte
ülkemizin tarihindeki faşist katliamlar zincirinin
en çarpıcı örneklerinden biri olan 19 Aralık
katliamını protesto etmek için dün İstanbul
Üniversitesi'nde gösteri düzenlenirken bugün
(19 Aralık) de İstanbul ve izmir'de yürüyüşler
gerçekleştirildi, Boğaziçi Üniversitesi'ne
pankart asıldı. Adana, Ankara ve Bursa'da
da protesto gösterileri düzenlendi.
İstanbul
İstanbul'da
gerçekleşen üç farklı yürüyüşün ilkini Tecrite
Karşı Mücadele Platformu, saat 12'de Bayrampaşa
Cezaevi önüne yaptı. Akşam saat 19'da Mücadele
Birliği Platformu Galatasaray Lisesi'nden
Taksim'e yürülüş
gerçekleştirirken İHD Cezaevi Komisyonu'nun
çağrısıyla yine saat 19'da Tünel'den başlayan
yürüyüş, Taksim Tramvay durağında gerçekleştirilen
basın açıklaması ile sona erdi. İHD Cezaevi
Komisyonu'nun çağrısıyla gerçekleştirilen
bu yürüyüşe EÖC, HDK İstanbul Meclisi, Kaldıraç,
Partizan, ESP, EHP, SDP, ÖDP, PDD, Türkiye
Gerçeği, Halkevleri, Devrimci Anarşist Faaliyet
de destek verdi. Yürüyüş boyunca "Katil
Devlet Hesap Verecek", "Devrim Şehitleri
Ölümsüzdür", "19 Aralık Unutma,
Unutturma", "Faşizme Karşı Omuz
Omuza", "İnsanlık Onuru İşkenceyi
Yenecek", "İçerde Dışarda Hücreleri
Parçala", "Anaların Öfkesi Katilleri
Boğacak", "Yaşasın Devrimci Dayanışma",
"Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur",
"Zindanda, Hücrede Dövüşene Bin Selam",
"Zindanlar Yıkılsın Tutsaklara Özgürlük",
"Faşizmi Döktüğü Kanda Boğacağız"
sloganlarının atıldığı yürüyüşte 19-22 Aralık
katliamında yaşamını yitiren devrimcilerin
adları anons edildiğinde kitle hep bir ağızdan
"Yaşıyor" diye haykırdı. Taksim
Tramvay durağında sona eren yürüyüşte "19
Aralık Katliamını Unutmadık, Unutmayacağız"
yazılı bir pankat taşındı. 19-22 Aralık katliamında
yaşamını yitirenlerin resimlerinin de taşındığı
yürüyüşün
sonunda gerçekleşen basın açıklamasından önce
başta 19 Aralık katliamı olmak üzere insanca
bir yaşam uğruna mücadele yaşamını yitirenler
için bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. Daha
sonra İHD Cezaevi Komisyonu'nun hazırladığı
metin okundu. Okunan metinde katliam sürecinde
ve sonrasında yaşananlara değinildi. Katliam
hazırlıkları bir yıl öncesinde başlamışken
yapılan "F tiplerini erteledik"
açıklamalarına, egemen basının işbirlikçi
rolünden 19 Aralık operasyonunun dışarıdaki
boyutuna, katliam delillerinin karartılmasından
katillerin ödüllendirilmesine kadar birçok
konuya değinen basın metni, hesap sorma çağrısıyla
sona erdi. Basın açıklamasının ardından sloganlarla
protesto gösterisi sona erdi.
18
Aralık 1012 saat 13.00'da İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesinde 19-22 Aralık hapishaneler
katliamında şehit düşen devrimciler
anıldı. Ekim Gençliği , Söz, Gençlik Federasyonu,
Kaldıraç , Yeni Demokratik Gençliğin örgütlediği
anmaya Gençlik Cephesi de destek verdi. Anmaya
şehit düşen devrimci tutsaklar için yapılan
saygı duruşuyla başlandı. Ardından okunan
metinde 19 Aralık 2000 tarihinin TC için katliamlar
zincirine yeni bir halkanın eklendiği tarih
olduğu, devletin katliamına rağmen devrimci
iradenin teslim alınamadığı ve Türkiye devrim
tarihine direniş destanı olarak geçtiği belirtildi
ve ardından katliamda
hayatını kaybeden devrimci tutsakların isimleri
okundu. "HayataDönüş" katliamının
görüntülerinden oluşan bir sinevizyon gösterisinden
sonra etinlik sloganlarla sona erdi. Etkinliğin
bitmesinin ardından okula soruşturma bahanesiyle
gelen faşist öğrencileri okula almayacaklarını
belirten devrimci öğrenciler bu faşistlerin
okuldan çıkarılmasını sağladı.
19-22 Aralık 200 hapishaneler katliamının
yıldönümünde Gençlik Cephesi
Boğaziçi Üniversitesinde pankart açtı. Üzerinde
"19- 22 Aralık Katliamının Hesabını Soracağız"
yazan Gençlik Cephesi pankartı öğrencilerin
yoğunuklu olduğu binaya asıldı. Aynı zamanda
okul çevresine asılan ve üzerlerinde "19-22
Aralık Hapishaneler Katliamını Unutmadık Affetmeyeceğiz",
"19- 22 Aralık Katliamının Hesabını Soracağız"
yazılan ozalitlerle devletin yaptığı katliam
teşhir edildi.
İzmir
19
Aralık 2000 yılında devletin “Hayata Dönüş
Operasyonu” adı altında hapishanelerde gerçekleştirdiği
katliamı protesto etmek amacı ile 19 Aralık
günü İzmir’de bir araya gelen devrimci kurumlar
Karşıyaka’da meşaleli
yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirdi.
Karşıyaka İzban önünde bir araya gelen devrimci
örgütler “19 ARALIK 2000 UNUTMADIK UNUTTURMAYACAĞIZ”
pankartı açarak yürüyüşe geçti.Yürüyüşte ölüm
oruçlarında ve operasyonda şehit olan devrimcilerin
resimleri taşındı. Yürüyüş esnasında “ 19
Aralık’ı unutma unutturma, Devrim şehitleri
ölümsüzdür, Katil devlet hesap verecek, Devrimci
irade teslim alınamaz, Bedel ödedik bedel
ödeteceğiz, Yaşasın devrimci dayanışma” sloganları
atıldı. Eylem Karşıyaka İskelesi’nde okunan
basın metni ve saygı duruşundan sonra sona
erdi.
Basın
metninde : “19 Aralık Hayata Dönüş Değil Katliamdır!
Katliamcı
geleneğini Osmanlı’dan alan ve bunu istikrarı
bozmadan, günümüze kadar sürdüren TC Devleti;
devrimci güçlere yönelik imha, teslim alma
saldırıları kapsamında yeni projeler, politikalar
geliştirecek, yeni katliamların altına imza
atacaktı. İşte bu projelerin, politikaların
temel ayaklarından birisi hapishanelerdir.
TC Devleti’nin katliamcı yüzüne uygun bir
pratik sergilemesi insanlık açısından vahamet
verici olayların yaşanmasına sebep oldu. Devrimci
tutsakların F tipi hücrelere doldurulmak istenmesi
de, en küçük muhalefete dahi izin vermeyerek
19 Aralık 2000’de hapishanelere saldırması
ve devrimci
tutsakları katletmesi de bundandır…
Bu
katliam 20 hapishanede yapılıyordu ve hedefte
halk vardı. İçeridekiler susturulsun ki dışarıdakiler
teslim alınabilsindi. Üç gün sürdü
katliam ve buna karşı onurlu direniş. Katliamın
sonunda 28 devrimci tutsak şehit olurken,
yüzlerce tutsak yaralanmış, devlet iki askerini
de öldürmüştür. Katliam sonrası süren ölüm
oruçlarında ise 122 devrimci şehit düşmüştür…Devrimci
tutsaklara dönük gerçekleştirilen bu katliamın
hesabını er geç soracağız.
Katliam
karşısında tutsakların gösterdiği direnişi
selamlıyor ve şehit
düşenlerimizin önünde saygıyla eğiliyoruz.
Ve bugün dışarı da kardeş halklara
karşı estirilen savaş çığırtkanlığına, içeride
uygulanan ekonomik, sosyal her türlü saldırıya,
baskı ve zorbalığa karşı 19 Aralık direniş
ruhuyla mücadeleyi yükselteceğimizi ilan ediyoruz.
” denildi.
Emek
ve Özgürlük Cephesi, Alınteri, Devrimci Hareket,
Kaldıraç, Partizan, Köz, İzmir Hareket Tiyatrosu,
BDSP, TKP 1920, ESP’nin örgütlediği eyleme
DHF, HDK, SDP, Çiğli Pir Sultan Abdal Derneği
destekte bulundu.
|
Barikat'ın Yeni Sayısı
Kitapevlerinde
Barikat Dergisinin
5.ci sayısı çıktı. Vermiş olduğu uzun aralığın
etkisiyle yine 80 sayfa olarak çıkan bu sayıda
açlık grevleri, emperyalist savaş ve AKP'nin
geldiği tıkanma noktası üzerine yazıların
yanı sıra Suriye üzerine geniş bir değerlendirmenin
ilk bölümünü bulacaksınız. Geçen sayımızdan
devam eden 11. Tez Nerede? yazımızın yanı
sıra Didar Abla ve Talip Karasansar'ın anısına
yazılanları da sayfalarımızda bulabileceksiniz.
Yerimizin olmaması nedeniyle bir sonraki sayımızda
yayınlanmak üzere Engels'in doğum yıldönümü
ile ilgili olarak elimize ulaşan bir yazıyı
yayınlıyamıyoruz. Demiryolu Kanunu'nu değerlendiren
konuk yazarımızın yazısıyla noktalanan Barikat
Dergisinin yeni sayısını daha önce duyurusunu
yaptığımız kitapevlerinin yanı sıra yeni adreslerden
de edinebilirsiniz. Barikat Dergisine ulaşabileceğiniz
adreslere aşağıdaki listeden bakabilirsiniz.
İyi okumalar.
*Adana:
Karahan Kitapevi (Çakmak Cad. Çakmak Plaza,
Zemin Kat No: 40 Seyhan/ Adana Şube: Mahfesığmaz
Mah. 79019 Sk. Sargut Ap. No: 39 Çukurova/Adana)
*Ankara:
İmge Kitapevi
*Ankara:
Evrensel Kitapevi (Karanfil 2 Sokak No:41/A
Kızılay)
*Antalya:
Babil Kitap Cafe (Kışla Mah. 25. Sk No: 12/A)
*Mersin:
Ütopya Kitapevi (Hamidiye Mah. Atatürk C.
Irmak Apt. No: 108 Mersin)
*İstanbul: Beyoğlu
Mefisto Kitapevi (İstiklal C.)
*İstanbul: Semerkant
Kitapevi (Süslü Saksı Sokak No: 5 Beyoğlu)
*İstanbul: Kadıköy
Mefisto Kitapevi (Muvakkithane S. No: 5 Kadıköy)
*İstanbul: Seyhan
Kitapevi (Muvakkithane S. No: 1 Kadıköy)
*İzmir:
Yakın Kitapevi (Kıbrıs Şehitleri C. Alsancak/İzmir)
*Van: Star
2000 Kitapevi (Cumhuriyet C. Sanat Sokak)
|
Ege Üniversitesi'nde
Yürüyüş ve Basın Açıklaması
27 Kasım günü Ege
Üniversitesi Edebiyat Fakültesine giren yüzü
aşkın sivil polis tarafından 18 öğrenci gözaltına
alınmış, bu esnada öğrencileri korumak isteyen
akademisyenlere müdahale edilmiş ve gözaltına
alınmak istenmişti. Bunun üzerine 4 Aralık
2012 günü Eğitim-Sen 3 Nolu Şube yürüyüş ve
basın açıklamasi düzenledi. Yürüyüş Ege Üniversitesi
metro durağından başladı. "Baskılar Bizi
Yıldıramaz" yazılı ve Eğitim-Sen imzalı
pankartın açıldığı yürüyüşte "Faşizme
Karşı Omuz Omuza, Katil Polis Üniversiteden
Defol, YÖK Polis Medya Bu Abluka Dağıtılacak
" sloganları atıldı. Edebiyat Fakültesi
önünde basın açıklaması okundu. Basın açıklamasında
okullardaki ÖGB ve polisin okullara müdahalede
bulunmasının kabul edilemiyeceği , öğrencilerin
yalnız olmadığı üzerinde duruldu. Yapılan
yürüyüş ve basın açıklamasına Gençlik Cephesi'nin
de içerisinde bulunduğu Ege Üniversitesi Öğrenci
İnisiyatifi de "Üniversiteler Bizimdir
Bizimle Özgürleşecek/ Katil Polis ve ÖGB Terörüne
Son" yazılı pankartıyla katılarak destekte
bulundu.
|
2 Aralık Nato Yürüyüşü
Coşku ve Kararlılıkla Gerçekleştirildi
İzmir'de Emek ve
Özgürlük Cephesi, BDSP, Alınteri, DHF, Devrimci
Hareket, Kaldıraç, TKP 1920 ve İzmir Hareket
Tiyatrosu tarafından oluşturulan " Emperyalist
İşgal ve Savaş Karşıtı Girişim" bir süredir
devam ettirdiği çağrı eylemleri ile hazırlığını
yaptığı 2 Aralık NATO yürüyüşünü coşku ve
kararlılıkla gerçekleştirdi. Saat 18.00'da
Şirinyer Tansaş önünde bir araya gelen bileşen
dâhili kurumlar "Katil Emperyalizm Ortadoğu'dan
defol! Suriye ve Filistin Halkları Yalnız
Değildir" yazılı ortak pankartın açılması
ve meşalelerin yakılması ile eyleme atılan
sloganlarla başladı. Bir süre Tansaş önünde
ajitasyon konuşmaları ile neden NATO'ya yüründüğü
ve Ortadoğu'da yaşanan karışıklıkların arkasında
emperyalistlerin Ortadoğu'daki çıkar ilişkilerinin
yattığı çevrede izleyenlere anlatıldı. Yapılan
konuşma sloganlara çevreden eylemi izleyenlerinde
alkışlarla müdahil olduğu gözlendi. Daha sonra
"Katil ABD, Ortadoğu'dan Defol",
"Katil NATO, Ortadoğu'dan Defol",
"Emperyalistler, İşbirlikçiler, 6.Filoyu
Unutmayın", "Yaşasın Halkların Kardeşliği,
"Yaşasın Devrimci Dayanışma", "Biji
Biratiya Gelan" sloganları ile yürüyüşe
geçen kortej polisin engelleme çabalarının
boşa düşürülmesi
ile Buca'nın ana caddelerinden olan M. Akif
caddesi fiili olarak tek yönlü şekilde trafiğe
kapatarak yaklaşık 1 km mesafeyi sloganlar
ve ajitasyon konuşmaları ile yürüdü. Özellikle
çevre evlerden izleyenler ve araçları ile
geçenlerin destekleri yürüyüş boyunca devam
etti. Daha sonra NATO önüne gelinmesi ile
basın açıklamasına geçildi. Okunan basın açıklaması
şöyleydi:
"EMPERYALİST
SAVAŞA VE İŞGALLERE KARŞI SESİMİZİ YÜKSELTELİM
Daha
dün Filistin'de, hemen öncesinde ve halen
Suriye'de yanıbaşımızda halklar katledildi,
katledilmekte. ABD'nin ve işbirlikçileri emperyalistlerin
amaçları Suriye' deki veya başka ülkelerdeki
rejimler değildir, bunu bugün Suriye'de görüyor,
dün Irak'tan da hatırlıyoruz. Halkların üzerine
bombalar füzeler göndererek mi onları özgürleştiriyorlar?
Tek dertleri Ortadoğu'yu kan gölüne çevirerek
paylaşmaktır ve bu hesaplarını da bizlerin
yani bu topraklardaki halkların canları üzerinden
yapıyorlar.Bir yandan düzmece savaş senaryoları
ile halkları birbirine düşman etmeye çalışırken,
diğer yandan da yaşadığımız topraklardaki
işbirlikçilerine savaş hazırlıkları yaptırıyorlar.
İşte Malatya-Kürecik'te kurulan füze kalkanı,
işte anlaşmaları tamamlanmış bugün yarın kurmak
için yer beğenmeye çalıştıkları Patriot füze
sistemleri, işte 1 Aralık'tan itibaren göreve
başlamış olan NATO Kara Kuvvetleri komuta
merkezi haline getirilen Şirinyer NATO üssü...Bu
üssün kuruluşu bize neyi anlatıyor? NATO İzmir
Kara Kuvvetleri Komutanı Frederich Ben Hodges
açılıştan
önce düzenlediği basın toplantısında şunları
söylüyor: TC.'nin sınır bölgesine yerleştirilmesi
planlanan Patriot füze sistemlerinin kullanılıp
kullnılmamasına Kuzey Atlantik Konseyi karar
verecektir diyor Hodges. Bu üssün Türkiye'de
kurulmasının tesadüf olmadığını, bu karardan
büyük memnuniyet duyduklarını ve bugün 50
olan personel sayısının, önümüzdeki yıl içerisinde
350'yi bulabileceğini söylüyor. Soruyoruz:
Neden? Nato'nun Avrupayı komünizmin saldırılarından
korumak için kurulduğunu, ikinci aşamada küresel
güvenliği korumak adına varlığını sürdürdüğünü,
İzmir'de bu üssün kurulmasının ise NATO'nun
3. aşaması olduğunu söylüyor. Bakın 3. aşamada
amaçları neymiş: Siber taarruzlar, terörist
saldırılar ve yerleri, kimliği belli olmayan
düşmanların ellerindeki kitle imha silahlarına
ve NATO'ya karşı yıkıcı eylemlere karşı mücadele
vermek! Soruyoruz şimdi: Kimdir bu "kimliği
belli olmayan" düşmanlar? Kimlikleri
belli değilse nasıl düşman oluyorlar? O kimyasal
silahlar hangileridir? Yoksa bugün Suriye'de,
dün Irak'ta olduğu gibi siz kimi işaret ederseniz
o düşman, kimyasal silahlar nerede derseniz
orada mı?
Düşman
Roboski'de, Dersim'de Kürt'lerin üzerine bombalar
yağdıran, dün Sivas'ta Çorum'da, Maraş'ta
Alevileri katledeip bugün kapılarını işaretleyen,
bilimsel eğitim isteyen öğrencilerin, haklarını
savunan işçi- emekçilerin üzerine copla tazyikli
suyla biber gazları ve panzerleriyle saldıranlardır.
Ortadoğu'da bir kimyasal silah arayıp, bir
diktatörleri gösterip "ya bizdensin ya
onlardan" diyerek füzeleri bombaları
ile halkları katlederek "özgürleştiren"lerdir.İşte
şimdi de aynı oyunlar, aynı baskı ile sindirme
politikaları ve aynı katliam planları ile
karşımızdalar.
Bu
katliam planlarını hazırlarken, bu saldırganlıklarını
sürdürürken korktukları tek şey var: Halklar.
Kurdukları sahte savaş senaryoları ile halkları
birbirine düşman etmeye çalışmaları bundandır.
Örneğin Akçakale'ye düşen bombaların emperyalistler
ve işbirlikçileri tarafından kurulmuş bir
savaş makinası olan"Özgür Suriye Ordusu"
tarafından gönderilmiş olduğunu, Suriye hemen
ilk günlerde açıklamış fakat basın yolu ile
bu açıklamalar anında karartılarak Suriye
düşman ve hedef olarak gösterilmek istenmiştir.
İşte bu ve bunun gibi birçok oyunlarla bizleri
bu savaşın kendi savaşımız olduğuna inandırmaya
çalışıyorlar.Çünkü halkları düşmanlaştırmadan
savaştıramayacaklarını biliyorlar. Biz de
biliyoruz ki,bu savaş emperyalistlerin ve
işbirlikçilerinin savaşıdır ve bizim, onların
savaşlarında dökecek tek damla kanımız yok.
Şimdi
buradan onlara bir kez daha haykırıyoruz:
Sizin kurduğunuz bu kanlı planları biz halklar
bozacağız. Siz sindirmeye çalıştıkça daha
çok çıkacağız sokaklara. Siz savaş senaryolarınızla
bizi birbirimize kışkırtmaya çalıştıkça, biz
size bileneceğiz. Yaptıklarınızın hiçbirini
unutmadık, unutmayacağız. Siz de unutmayın:
Emperyalistler, İşbirlikçiler, 6. Filo'yu
Unutmayın!"
Eyleme
Partizan, HDK, ESP ve Anarşistler destek verdi.
Eylem Devrimcilerin bir arada ortak iş yapabilme
kültürünün gelişmesi ve uzun zamandır İzmir'de
etkin olan reformist-uzlaşmacı havaya karşı
devrimci iradenin ortaya konması açısından
önemli anlamlar taşımaktaydı.
|
Boğaziçi Üniversitesi'nde
Eylem
İngilizce eğitim
yapan Boğaziçi Üniversitesi'ni kazanan öğrenciler
muafiyet sınavını veremezlerse bir yıl hazırlık
okumak zorundalar. Ancak bu bir yılın sonunda
da İngilizce sınavlarından başarılı olamayıp
hazırlıkta sınıf tekrarı yapan öğrencilere
remedial deniyor ve sözkonusu grup, sayıları
her yıl kalabalıklaşan bir kitleyi oluşturuyor.
Boğaziçi Üniversitesin'de
17 Ekim tarihinde eylem yapan remedial (beklemeli)
öğrenciler rektörlük önüne yürüyerek bir basın
açıklaması yaptıktan sonra rektörle görüşme
talep etmişlerdi. Görüşme talepleri kabul
edilen öğrencilere; Hazırlıktaki eğitimin
düzeltilmesi için bir komisyon kurulması ve
bu komisyonda yer alma, hazırlıkta kalan bir
yılı aşmış öğrencilerinde öğrenci belgesi
hakkı ve IELTS sınavının puanının düşürülmesi
gibi birçok söz verilmişti. Fakat ders ve
yurt talepleri kabul edilmemişti. Daha sonra
İngilizce Eğitimi Strateji ve Değerlendirme
Komisyonu kurulmasına rağmen öğrencilerin
katılması için hiçbir çaba sarf edilmemesi,
yurt, ders ve öğrenci belgesinin verilmemesi
nedenleriyle 30 Kasım cuma günü saat 12.00'de
bir eylem daha gerçekleştirdiler. Öğrenci
belgesi, yurt ve ders hakları için YADYOK
(yabancı diller yüksek okulu) binasında temsili
açık ders yaptılar. Eylemden önce Kuzey Kampüs'te
bulunan kütüphane önünde toplanan öğrenciler
eyleme çağrı için kuzey kampüs'ten sloganlarla
ve ajitasyonlarla yürüyüşe başlayarak güney
kampüste bulunan YADYOK binasına kadar yürüdüler.
İki kampus arasında yoldan yürüyerek bir şeridi
kapatan öğrenciler ' Eğitim hakkımızı istiyoruz,
alacağız!' pankartıyla ve " Eğitim hakkımız
engellenemez! , Müşteri değil öğrenciyiz!
, Barınma hakkımız engelenemez! , Öğrencisiz
komisyon çözüm değildir! , Kurtuluş
yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!
, Öğrenciyiz haklıyız kazanacağız! "
sloganları ve dövizleriyle YADYOK binasının
önüne geldiler. Remedial öğrencileri içeri
almamak için ÖGB'ler tarafından kapılar kapatılmaya
çalışıldı. Daha sonra binaya sloganlarla giren
öğrenciler açık derslerini gerçekleştirdiler
ve kurulan komisyonun içinde öğrenciler olmadan,
öğrenciler için çözüm olanağının olmadığını
ifade ettiler.
İngilizce
hazırlık eğitiminde kullanılan materyallerin
akademik İngilizce öğretmek için yetersiz
kalması, özel lisede öğrenim görmüş öğrenciler
hariç çoğu öğrencinin yeterlilik (proficiency)
sınavında kalmalarına neden olmaktadır. Yani
neredeyse sıfır İngilizce bilgisiyle üniversiteye
başlayan öğrencilere akademik İngilizce öğretmek
için iki döneme sıkıştırılmış bir eğitim verilmesi
yüzünden hazırlıkta kalan yüzlerce öğrenciye
hiçbir şekilde eğitim ve barınma hakkı verilmiyor.
Bu durum hazırlıkta kalan (remedial) öğrencilerin
üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor. Çünkü
yeterlilik sınavını geçmek için özel kurslara
gitmekten başka hiçbir yol kalmıyor. Boğaziçi
Üniversitesi YADYOK birimi materyalleri hazırlıkta
kalan öğrencilere hiçbir şekilde vermiyor
ve öğrenciler, YADYOK'un kalitesiz eğitiminin
açtığı sorunları kendileri kapatmaya çalışıyorlar.
Remedial öğrenciler; yeterlilik sınavının
sayısının artırılmasını, sınav kağıtlarının
öğrenciye gösterilmesini istiyorlar. Şimdiki
uygulamada, sınav kağıtları dava açıldığında
bile öğrencilere gösterilmiyor. Ayrıca Üniversite
bölüme geçmek için şart olarak gördüğü yeterlilik
sınavında remedial öğrencilerden her girişte
para alıyor.
|
2 Aralık'ta Emperyalist
İşgal ve Savaşlara Dur Demek İçin Şirinyer
Nato'ya Yürüyoruz
İzmir Emperyalist
İşgal ve Savaş Karşıtı Girişimin 2 Aralık
pazar günü yapacağı Nato yürüyüşünnü çağrı
eylemleri devam ediyor. İlki 24 Kasım'da Eski
Sümerbank önünde yapılan basın açıklamasının
ikincisi ise 26 Kasım pazartesi günü, saat
18.30 da Çiğli Kasaplar Meydanı'nda yapıldı.
Saat 18.00'de Çiğli Belediyesi önünde bir
araya gelen bileşen üyesi kurumlar meşalelerle
Kasaplar Meydanı'na doğru yürüyüşe başladı.
Yürüyüşün hemen başlangıcında İzmir emniyetinden
polislerin yürüyüşün yapılamayacağına dair
engelleme girişimi kurumların kararlı tavrı
ile boşa düşürülmüş oldu. Yürüyüş boyunca
2 Aralık eylemine çağrı bildirileri dağıtıldı.
Ayrıca "Emperyalizm Düşman, Halklar Kardeştir",
"Yaşasın Halkların Kardeşliği",
"Katil ABD, Ortadoğudan Defol",
"Katil İsrail, Ortadoğudan defol",
Emperyalistler, Işbirlikçiler, 6. Filoyu Unutmayın".
vb. sloganlar atıldı. Kasaplar Meydanı'nda
2 Aralık Nato yürüyüşüne çağrı metni okunduktan
sonra eylem sloganlarla sonlandırıldı. Bir
daha ki 2 Aralık Nato yürüyüşüne çağrı eylemi
30 Kasım Cuma günü saat 18.00'da Şirinyer
Tansaş önünde yapılacak.
|
İzmir Emperyalist Savaş
Karşıtı Girişim'den
İsrail Protestosu ve
Yeni Eylem Takvimi
İzmir'de bulunan
Devrimci Demokrat Kurumların oluşturduğu (Emek
ve Özgürlük Cephesi, Kaldıraç, Alınteri, DHF,
BDSP, TKP 1920, Devrimci Hareket, İzmir Hareket
Tiyatrosu) "Emperyalist Savaş ve İşgal
Karşıtı Girişim" Ortadoğu'da yaşanmakta
olan süreç ile ilgili yeni eylem programını
24 Kasım cumartesi günü saat 14:00'te Konak
Eski Sümerbank önünde yaptığı basın açıklaması
ile deklare etti. "Emperyalizm Yenilecek,
Direnen Halklar Kazanacak", "Katil
ABD, Ortadoğudan Defol", "Yaşasın
Devrimci Dayanışma", sloganları ile başlayan
eylemde okunan basın açıklamasında;
"İsrail
devleti'nin Gazze'ye havadan ve denizden başlattığı
saldırılar, yerini şimdilik sözde bir ateşkese
bıraktı. Gazze'yi 2009 yılında vurarak bin
400 Filistin'liyi katleden katil israil, düne
kadar da günlerce "Savunma Sütunu"
olarak adlandırdığı operasyonla Gazze'yi bombaladı.
Geride dünyanın gözleri önünde 200'e yakın
insan ölü ve 1000'i aşkın yaralı bırakarak,
Gazze'yi bir enkaza dönüştürdü.
Gazze
direnişi ise gün geçtikçe İsrail devletinin
karşısında daha güçlü ve iradeli bir şekilde
ayakta durdu. Gazze halkı tüm ölüm ve acılara
rağmen "direniş" dedi, boyun eğmedi.
İsrail
Başbakanı Binyamin Natenyahu yapılan ateşkes
anlaşmasın "bgir kağıt parçası"
diye niteleyerek, aslında bir anlamda hiçe
sayıyor ve o kağıt parçasının imzasız olduğunu
da vurguluyor. Yani açıktan; her an tekrar
saldırabileceklerini sölemiş oluyor. Kaldı
ki, biz o kağıt parçalarının imzalandığı günleride
biliyoruz. İsrail devleti, tarihindeki saldırganlıklarında
resmi ateşkes anlaşmalarını da açıktan çiğnemiş,
katliam girişimlerini sürdürmekte hiçbir sakınca
görmemiştir. Bu süreçte ABD, israil'in saldırısını
meşru gördüğünü söylemiş, Birleşmiş Milletler
üç maymunu oynamıştır. İsrail'in Ortadoğu
halklarına karşı yürüttüğü savaşta tetikçilik
yapan ve Akçakale'deki olayları bahane göstererek
gizli oturumla bir gecede savaş tezkeresi
çıkaran TC. devleti, İsrail'in Mavi Marmara
saldırısında olduğu gibi,bugün de katil İsrail'in
Filistin halkına karşı başlattığı savaşta
ciddi bir yaptırımı gündeme dahi almamıştır.
Suriye'ye
demokrasi götürmek isteyen TC. konu İsrail
olunca da sözde İsrail karşıtı tiyatral bir
oyun sergilemiştir.1948'de kurulan İsrail'i,
1949'da tanıyan Türkiye,İsrail'i tanıyan ilk
Ortadoğu ülkesidir. Filistin'iLübnan'ı harabeye
çeviren İsrail pilotlarının eğitim gördüğü
Konya Ovası bu ülkededir. İsrail'in ticaret
yaptığı ülkeler listesinde ilk onda olan tek
Ortadoğu ülkesiTürkiye'dir. Heron casusluk
uçaklarına paralarısayan bu hükümettir.İsrail'i
saldırdığı ülkelerin direnişinden koruyacak
Füze Kalkanını Malatya Kürecik'e kurduran,
bugün de yine satın almakta olduğu Patriot
füze sistemleri ile Ortadoğu'da savaş rüzgarlarını
körüklemeye devam eden aynı zihniyettir.
Hükümet
ve yandaşları Tayyip Erdoğan'ın "bir
dakika"demesiyle övündü. Ancak İsrail'den
Heron casusluk uçaklarının alınmasında, askeri
personelin İsrail'deki eğitimlerinin sürdürülmesinde
ekonomik ilişkilerinsürdürülmesinde, İsrail'in
OECD'ye üye kabul edilmesinde bir dakikadahi
tereddüt edilmedi. İsrail'in AKP hükümetine
borçlu olduğu şey özür değil, teşekkürdür.
Filistin halkının ve tümhalkların ihtiyacı
işbirlikçilerinşovu değil, göstermelik ateşkesanlaşmaları
değil, birlikte mücadele etmektir. Emperyalizmekarşı
Ortadoğu halklarının safında olmaktır. Bölgemizde,
emperyalistler ve onların işbirlikçi-uşakları
adına bir savaş kışkırtıldığı, Suriye ve İran'ın
hedefte olduğu, İsrail'in bombalamalarının
da bunun birparçası olduğu açıktır.Bu savaş,
ABD emperyalizminin ve onun işbirlikçilerinin
savaşıdır.
İşçi-emekçilerin,
ezilen bölge halklarının emperyalistler ve
onların işbirlikçileri için dökeceği tek damla
kanı yoktur. İşçi-emekçilerin, ezilen halkların
kurtuluşu, emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin
bölgeden kovulması ile mümkün olcaktır.
2
Aralık'ta Şirinyer Tansaş önünden, NATO'ya
yürüyerek, orada bunu bir kez daha ve daha
güçlü haykıracağız.02 Aralık Pazar günü NATO
önünde hep birlikte Emperyalizm Yenilecek
Direnen Halklar Kazanacak diye haykıralım.
Ve
orada onlara tekrar hatırlatalım: Emperyalistler,
İşbirlikçiler, 6.ncı Filoyu unutmayın !
2
Aralık Pazar günü 18:00'da tüm dostları Şirinyer
Tansaş önünden NATO önüne yapacağımız yürüyüş
ve basın açıklamamıza sesimizi yükseltmeye
bekliyioruz." dendi.
Ayrıca 26 Kasım Pazartesi saat:18.00 Çiğli
Kasaplar Meydanı,
30 Kasım Cuma 18.00 Şirinyer Tansaş önünde
2 Aralık Nato yürüyüşüne çağrı niteliğinde
basın açıklamaları yapılacaktır.
|
Direnişin 180. Gününde
THY İşçileri Bakırköy Özgürlük Meydanında
180 gündür oligarşinin
direnişin sesine kulak tıkamasına ve baskılara
rağmen gasp edilen grev hakkını yeniden kazanan
THY işçileri 'Grev hakkını kazandık, sıra
işe dönüş mücadelesinde' kararlılığıyla 24
Kasım cumartesi günü Bakırköy Özgürlük Meydanındaydı.
Emek
ve Özgürlük Cephesi'nin yanı sıra TKP, DİP
ve TKP-1920'nin de aralarında bulunduğu birçok
demokratik kitle örgütü ve siyasi partinin
destek verdiği eylemde militan ve öncü sendikacılık
anlayışı öne çıktı.
Eyleme
Emek ve Özgürlük Cepheliler, 'THY işçileri
kazanacak', 'THY işçileri yalnız değildir'
ve 'Atılan İşçiler Geri Alınsın' dövizleriyle
katıldı.
183 gündür sendikalarıyla birlikte kararlılıkla
mücadeleyi sürdürdüklerini ve bundan sonraki
süreçte de direneceklerini belirten işçiler
'Atılan işçiler geri alınsın', 'Hak verilmez
alınır, zafer sokakta kazanılır', 'Direnen
işçiler asla yenilmez' sloganları attı.
Eylemde
Hava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin bir konuşma
yaptı. Yandaş
sencikacılığın değil, militan ve öncü sendikacılığın
işçi sınıfının zafere ulaştıracağını belirten
Ayçin 'Kulislerde ve meclis koridorlarında,
bakanlık odalarında ve bakanlara yalvararak
sendikacılık yapılmaz. Gazete ilanlarıyla
sendikacılık yapılmaz. Türkiye'nin ayağa kalkabilmesi
için militan sendikacılığa, öncü sendikacılığa
ve bedel ödemeyi göze koymuş sendikacılığa
ihtiyaç var. Çünkü sendikalar sınıf ve kitle
örgütüdür.' dedi.
Basın
açıklamasını Türk Hava Yollarında direnen
işçiler adına Rüstem Çetin okudu. THY yönetiminin
işe iade kararının verilmesi durumunda temyize
götüreceğini duyduklarını belirten Rüstem
Çetin, 'Biz sonuna kadar, öz örgütümüz sendikamızla
birlikte direnmeyi sürdüreceğiz! 5 aydır çekilen
zorluklara rağmen, iş bularak direniş yerinden
ayrılan arkadaşlarımız dışında içimizden hiç
kimseyi koparamadılar. Aksine aramıza yeni
katılımlar var. Direniş yerinde bulunanların
sayısı azalmıyor, artıyor! Dedi.
|
İzmir'de "24 Kasım
Öğretmenler Günü"
Protesto Edildii
İzmir Konak YKM
önünde bir araya gelen Eğitim-Sen üyesi öğretmenler
12 Eylül döneminin bir ürünü olan 24 Kasımı
İl Milli Eğitim Müdürlüğüne yaptıkları bir
yürüyüş ile basın açılaması ile protesto ettiler.
Yapılan yürüyüş sırasında "direne direne
kazanacağız", "eşit, parasız, bilimsel,
anadilde eğitim", "gün gelecek,
devran dönecek AKP halka hesap verecek"
sloganları attıldı. İl Milli Eğitim Müdürlüğü
önünde yapılan ve Eğitim Sen İzmir 6 No'lu
Şube Başkanı Duran SINACI'nın okuduğu basın
açıklamasında,
"Öğretmenlik mesleği açısından uluslararası
anlmada kutlanan gün 5 Ekim Dünya Öğretmenler
Günü olmasına karşın, 12 Eylül aonrasında
ilan
edilen "24 Kasım Öğretmenler Günü"
bugüne kadar öğretmenlerin en temel sorunlarının
bile gündeme gelmediği "resmi bir gün"
olarak görülmüştür. "24 Kasım Öğretmenler
Günü'nün 12 eylül döneminin bir ürünü, 12
Eylül zihniyetinin nasıl bir öğretmen istediğinin
simgeleştiği bir gün olduğu asla unutulmamalıdır.
12 Eylül darbe zihniyetinin kabul ettiği bir
günü, öğretmenler günü olarak kutlamamız mümkün
değildir. Eğitim-Sen için 24 Kasım'ı kabul
etmek demek; 12 Eylül rejimini, uygulamalarını
ve düşüncesini benimsemek, 12 Eylül zihniyetini
onaylamak anlamına gelmektedir.
..."Eğitim-Sen olarak, sadece öğretmenlerin
değil, kötü ve sağlıksız koşullarda çalışan;
hakları gasp edilen; sürgünlere ve soruşturmalara
maruz kalan eğitim emekçilerinin; parasız
eğitim ve demokratik üniversite istediği tutuklanan;
eğitime erişemeyen milyonlarca çocuk ve gencimizin
ve onların ailelerinin de taleplerinin takipçisi
olmayı sürdüreceğimize söz veriyor, tüm eğitim
ve bilim emekçilerini kamusal, bilimsel, laik
ve anadilde eğitim hakkı için birlikte mücadeleye
çağırıyoruz. Eylem atılan sloganlar ve öğretmen
kimlik kartlarının İl Milli Eğitim Müdürlüğü'nün
merdivenlerine bırakılması ile son buldu.
|
Açlık Grevleri Sona
Erdi
12 Eylül'den bu
yana yurtsever tutsakların tamamen haklı ve
meşru taleplerle sürdürdükleri açlık grevleri,
İmralı Cezaevinde bulunan Abdullah Öcalan'ın
kardeşi aracılığı ile yaptığı çağrı üzerine
yurtsever tutsakların kararıyla sona erdi.
Abdullah Öcalan üzerindeki tecritin böylece
delinmesiyle temel taleplerinden biri karşılanmış
olan açlık grevleri, Kürt ulusunun anadilini
tüm kamusal alanlarda özgürce kullanma mücadelesinde
çok önemli mevziler elde ederek noktalanmış
oldu. Sözkonusu talebin tüm Türkiye kamuoyunda
haftalarca tartışılmasını ve Kürt Ulusunun
en demokratik ve insani haklarından bile yoksunluğunun
teşhirini sağlayan açlık grevleri bu sabah
(18 Kasım 2012) saatlerinde sona ermiş oldu.
Edinilen bilgilere göre cezaevlerinde açlık
grevinde bulunan tutsakların hastanelere sevkleri
ve tedavileri başlamış bulunuyor. Abdullah
Öcalan'ın yaptığı açıklamada bundan sonra
bu mücadelenin dışarıdakiler tarafından yürütülmesi
gerektiğine yönelik yaptığı vurgu. Sürecin
noktalanmadığının bir işareti olarak okunabilir.
|
İHD İstanbul Şubesi'nin
Açlık Grevleri İle Dayanışma Eylemine Polis
Saldırısı
Cezaevlerindeki
yurtsever tutsakların 12 Eylül'den bu yana
süren ve artık ölüm sınırına gelmiş bulunan
açlık grevlerine yönelik devletin duyarsız
tutumunu protesto etmek isteyen İHD İstanbul
Şubesi yöneticilerinden oluşan bir grup, 14
Kasım 2012 günü saat 13:00'te İstanbul Beşiktaş'ta
bulunan Başbakanlık Çalışma Ofisi'nin önüne
geldiler.
Polisin
özel harekatçılara varana kadar çok yoğun
önlem aldığı çalışma ofisi önüne doğru yürüyen
7 İHD üyesi, polis tarafından zor kullanılarak
gözaltına alındılar. Gözaltına alınmaları
sırasında "Baskılar Bizi
Yıldıramaz!" sloganını atan İHD İstanbul
Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Efe, İHD
Genel Başkan Yardımcısı Rıza Dalkılıç, İHD
İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyeleri, Sevim
Kalmaz, Neriman Deniz, Ali Koçyiğit ve Osman
Özkan Beşiktaş İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldüler.
Gözaltına alınanlar emniyet müdürlüğüne götürülürken
araç içerisinde de darp edildi. Ümit Efe'nin
ayrı bir araçla götürüldüğü gözaltındakiler,
yaklaşık 4 saat sonra serbest bırakıldılar.
Serbest bırakılan İHD'liler İHD İstanbul Şubesinin
açlık grevlerine dikkat çekmek için her akşam
18:30'da yaptığı Galatasaray'dan İHD İstanbul
Şubesi önüne kadar sessiz yürüyüş ve oturma
eylemine katılarak eylemlerini sürdürdüler.
|
DHF Operasyonu İzmir'de
Protesto Edildi
13
Kasım 2012
Demokratik
Halklar Federasyonu üye ve taraftarlarına
yönelik 13 Kasım 2012 sabah saatlerinde Türkiye
genelinde yapılan gözaltı ve baskınlarla ilgili
olarak aynı gün akşam 18.00 da Alınteri, DHF,
BDSP, KÖZ, Emek ve Özgürlük Cephesi, ESP,
MBP, TKP-1920, Devrimci Hareket,
İzmir Dersim Kültür ve Dayanışma Derneği,
SDP, İzmir Hareket Tiyatrosu, Kaldıraç, İzmir
Sokak sanatçıları Derneği, Partizan, İHD,
Eğitim-sen'in katılımcı olduğu bir basın açıklaması
düzenlendi.
Uzun
zamandır hasret kalınan devrimci dayanışma
örneklerinden birinin sergilendiği eylem alkışlarla
Eski Sümerbank önünde başladı. "yaşasın
devrimci dayanışma ","devrimci tutsaklar
yalnız değildir", "devrimci irade
teslim alınamaz", "gözaltılar, tutuklamalar,
baskılar bizi yıldıramaz", "faşizme
karşı omuz omuza" sloganklarının atıldığı
eylemde sabah saatlerinde DHF'ye yapılan baskın
ve gözaltı terörü teşhir edildi .
Emek
ve özgürlük Cephesi, Devrimci Hareket ve Alınteri'nin
çağrıcısı olduğu basın açıklaması Partizan
tarafından okundu. Basın açıklaması;
"Devlet 13 Kasım sabaha karşı Türkiye
genelinde Demokratik Haklar Federasyonu üye
ve taraftarlarına karşı yürüttüğü gözaltı
terörü ile bir kez daha faşist düzenini işletmiş,
ileri demokrasinin ne anlama geldiğini de
göstermiştir. Herhangi bir gerekçe gösterilmeden,
açıklama yapılmadan yapılan baskınlarda DHF
kurumlarına kapıları kırılarak girilmiş ve
talan edilmiştir. 24 saatlik bilgi ve yayın
yasağı konan operasyonda ülke çapında 50 den
fazla üye ve taraftar gözaltına alınmıştır.
Şu ana kadar hiç bir açıklama yapılmadığı
gibi gözaltındaki dostlarımız avukatları ile
de görüştürülmemektedir.
Bizler
devrimciler olarak biliyoruz ki ;
Devletin
bu terörü bugüne ya da salt DHF ye yönelik
değildir. Düzenlenen tüm bu baskı ve terör
operasyonları tüm emekçi halklara, tüm devrimci
demokrat kurumlara karşı yürütülmektedir.
Bugün Kürt halkına karşı yürütülen ve hergün
daha da azgınlaşan faşist baskı ve tutuklama
terörü de buna örnektir.
Buradan
bire kez daha söylüyoruz;
Devlet
de bilmelidir ki tarihin hiçbir kesitinde
rastlanmadığı gibi bugün de devrimciler müdahale;
gözaltı, tutuklama ve baskılarla sindirilemeyecektir.
Aksine uygulanan her baskı, düzenlenen her
operasyon bizler için yılgınlık sebebi değil
mücadelemizi yükseltmeye yönelik kamçılayıcı
birer etkidir.
GÖZALTILAR,
TUTUKLAMALAR, BASKILAR BİZİ YILDIRAMAZ!
YAŞASIN DEVRİMCİ DAYANIŞMA" denildi.
Basın açıklamasından sonra eylem alkış ve
sloganlarla sonlandırıldı.
15
Kasım 2012
DHF'ye yönelik gözaltı terörü İzmir'de protesto
edildi.
13
Kasım sabahı ülke genelinde DHF'ye ait kurum
ve evlere yapılan baskınlarla 61 kişinin gözaltına
alınması İzmir'de Demokratik Haklar Federasyonu'nun
çağrısıyla bir araya gelen, içinde Emek ve
Özgürlük Cephelilerin'de
olduğu onlarca devrimci kurum ve demokratik
kitle örgütlerinin katılımıyla yapılan bir
basın açıklaması ile protesto edildi. Konak
eski Sümerbank önünde "Yaşasın Devrimci
Dayanışma" sloganı ile başlayan eylemde
okunan basın açıklamasında "DHF bir kez
daha, hakim sınıfların düzmece "terör
örgütü operasyonlarının" hedefi haline
getirilmiştir. Burjuva basın, Emniyet Genel
Müdürlüğü'nün artık bir klasik haline dönüşmüş
olan komplalarını sayfalarına taşıyarak üye
ve taraftarlarımızı Maoist Komünist Partisi
(MKP) üyesi ilan etmiştir!
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün servis ettiği
"haberler" vasıtasıyla, DHF Merkezi
temsilcisi Dr. Ahmet Kerim Gültekin ve İzmir
Demokratik Haklar Derneği temsilcisi Şenol
Akyıldız şahsında bütün üye ve taraftarlarımız
MKP üyesi olarak yansıtılmış ve hedef haline
getirilmişlerdir. Öyle ki, İzmir Demokratik
Haklar Derneği'ni dahi, "MKP İl Binası"
olarak yansıtmaktan çekinmemişlerdir.
"DHF
üzerinde yoğunlaşan baskı ve sindirme politikalarını
politik kitle faaliyetlerine yoğunlaşarak
ve daha fazla örgütlenerek boşa çıkaracağız.
Geride bıraktığımız 3 gün boyunca evlatlarına
ve mücadelelerine sahip ailelerimizle, kurumlarımıza
sahip çıkan halkımızla ve devrimci dayanışmanın
gereğini yerine getirerek yanımızda olan devrimci-demokrat
dost kurumlarımızda faşizmin saldırılarını
göğüslemeye,
halkın haklı kavgasını bütümeye devam edeceğiz.
"Gözaltılar, Tutuklamalar, Baskılar bizi
yıldıramaz!
Yaşasın
Demokratik haklar Mücadelemiz!
Yaşasın
Devrimci Dayanışma!
Biji
Bıratiye Gelan!
sloganları ile eylem sonlandırıldı. Eyleme
Emek ve Özgürlük Cephesi'nin yanı sıra Partizan,
BDSP, Devrimci Hareket, Halk Cephesi, Alınteri,
Mücadele Birliği, DİP, KÖZ, Ege 78'liler Derneği,
İHD İzmir Şubesi, ESP, BDP, EMEP ve Dersim
Dayanışma ve Kültür Derneği de destek verdi.
|
Açlık Grevleri İle
Dayanışma Yürüyüşleri
12 Eylül'den bu
yana yurtsever tutsakların tamamen haklı ve
meşru taleplerle sürdürdükleri açlık grevlerine
destek vermek için DİSK, KESK, TMMOB ve TTB'nin
çağrısıyla İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır
ve Adana'da 11 Kasım 2012 pazargünü yürüyüş
ve basın açıklamaları yapıldı.
İstanbul'da saat
15:00'te Taksim Şişehane'deki Tünel çıkışından
başlayan yürüyüşte "Ölüm Değil Çözüm
İstiyoruz" ortak pankartı açıldı. İstiklal
Caddesi boyunca yürüyen kitle "Devrimci
Tutsaklar Onurumuzdur", "Tecriti
Kaldırın Ölümleri Durdurun", "Faşizme
Karşı Omuz Omuza", "Yaşasın Devrimci
Dayanışma", "Zindanlar Yıkılsın
Tutsaklara Özgürlük", "Katil Devlet
Hesap Verecek", "Yaşasın Halkların
Kardeşliği", "Zindanlarda Direnen
Yoldaşlara Bin Selam", "Biji Bıratiya
Gelan", "Kürdistan Faşizme Mezar
Olacak", "Anadil Haktır Engellenemez",
"İçerde Dışarda Hücreleri Parçala",
"Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber,
Ya Hiç Birimiz", "Direne Direne
Kazanacağız" sloganlarını attı.
Yer yer oturma
eylemleri yapılarak, yavaş bir tempoyla süren
yürüyüşe sürekli yeni katılımlar oluyordu.
Polisin yoğun yığınağına rağmen yürüyüş Taksim
Tramvay durağına kadar sürdü. Buraya gelindiğinde
sayısı yaklaşık üç bini bulan kitle sular
idaresinin önündeki alanda oturma eylemine
başladı.
Fiili
bir mitinge dönüştürülen eylemde MKM müzik
gruplarının sunduğu kısa dinletinin ardından
ilk konuşmayı barış annelerinden Döndü Ergin
yaptı. Konuşmasında devletin duyarsız tavrını
teşhir eden ve Kürt halkının kararlılığını
vurgulayan Döndü Ergin, "Hapishanelerden
tek bir cenaze çıkarsa dünyayı başlarına yıkarız"
dedi.
Daha
sonra MKM sanatçılarından Mervan Tan'ın söylediği
"özgürlük mahkumları" şarkısına
kitle de eşlik etti. Daha sonra BDP Milletvekili
Pervin Buldan konuşmaya başladı. Açlık grevindeki
tutsakların taleplerini dile getiren Pervin
Buldan, zindanlarda direniş yaşanırken
AKP'li Kürt milletvekillerinin mecliste belediyeler
yasasının, yani paranın pulun derdinde olduğunu
söylemesi üzerine kitleden "yuh"
sesleri yükseldi. Pervin Buldan'ın konuşması
sırasında polisin saldırı hazırlığına başlaması
üzerine ayağa kalkmaya başlayan kitle, görevliler
tarafından tekrar oturtularak eylem kararlılığı
sürdürüldü.
Pervin
Buldan'ın konuşmasının ardından DİSK, KESK,
TMMOB, TTB imzalı basın açıklamasının okunmasıyla
eylem sona erdirildi. Eylem için yapılan ortak
toplantıda böyle bir basın açıklaması metni
hazırlamayacaklarını söylemelerine rağmen
son dakikada böyle bir metnin okunması şaşırtıcıydı.
İstanbul'daki devrimci yapıların büyük çoğunluğunun
katıldığı ve sloganlarla yaklaşık bir saat
süren oturma eylemi böylece sona erdi. Hedeflenen
kitle katılımının sağlanamamasına rağmen oldukça
coşkulu geçen eylemin ardından dağılmakta
olan kitleye müdahale eden polis, İstiklal
Caddesi üzerinde birçok kişiyi gözaltına aldı.
|
Açlık Grevcileri İle
Dayanışma Eylemleri
İzmir
7
Kasım Salı
Kürt yurtsever tutsakların
Anadilde Eğitim ve Savunma Hakkı talebiyle
başlattıkları açlık grevi direnişi 58. gününe
ulaştı. Türkiye’nin genelinde açlık grevlerine
destek yoğunlaşarak devam ederken, devletin
bu konuyu halka çarpıtarak anlatması ve çözüme
yönelik herhangi bir adımın atılmaması, kritik
eşiğin geçildiği bu süreçte ölüm haberlerinin
gelebileceği gerçekliği yadsınamaz bir şekilde
karşımızda durmakta.
Cezaevlerinde
bu süreç yaşanırken İzmir’de açlık grevlerinin
57.gününde BDP İzmir İl Başkanlığı bundan
sonraki süreçte mahallelerde
gerçekleştireceği eylemlere Kuruçeşme’de saat
19.00’da meşaleli yürüyüş ile başladı. Cemevi
önünde başlayan yürüyüş Kuruçeşme Meydanı’na
kadar sürdü. Yürüyüş esnasında ‘içerde dışarda
hücreleri parçala, devrimci tutsaklar onurumuzdur,
devrimci irade teslim alınamaz’ sloganları
atıldı. Yürüyüş sonunda okunan basın metninden
sonra oturma eylemi gerçekleşti. Eyleme Kaldıraç,
DHF, EÖC, BDSP, KÖZ, TKP-1920, Mücadele Birliği
destekte bulundu.
İstanbul
7
Kasım Salı
İHD İstanbul Şubesi,
cezaevlerinde açlık grevi yapan tutsaklarınn
durumuna dikkat çekmek için Taksim Gezi Parkı'nın
merdivenlerinde bir basın açıklaması gerçekleştirdi.
Çağrısı oturma eylemi olarak yapılmasına rağmen
yağış nedeniyle basın açıklaması biçiminde
gerçekleştirilen eylem saat 18:30'da başladı.
İHD İstanbul Şubesi Başkanı Ümit Efe'nin okuduğu
basın açıklamasında Tayyip Erdoğan'ın bu konuda
bir anlaşmaya varıldığına dair açıklama yapılasına
rağmen kullanmış olduğu tahrik edici, yıkıcı
üslup teşhir edildi.
Abdullah
Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrite
dikkat çeken basın açıklamasında, tutuklu
ve hükümlülerin avukatları ile görüşme hakkının
Abdullah Öcalan özgülünde gaspedildiğinin
ve Tayyip Erdoğan'ın bizzat kendi sözleriyle
bunun kişiye özel bir uygulama olduğunu itiraf
ettiğinin altı çizildi. Bu hukuksuzluk karşısında
hiçbir hukuksal mekanizmanın devreye girmediğinin
belirtildiği açıklama, ölümler yaşanmadan
açlık grevleri için somut adımlar atılması
taleplerinin yinelenmesiyle sona erdi. "İnsanlık
Onuru İşkenceyi Yenecek!", "İçerde
Dışarda Hücreleri Parçala!", "Tecriti
Kaldırın Ölümleri Durdurun!" sloganlarının
atıldığı eylem, aynı içerikteki eylemler için
destek çağrısı ile sona erdi.
5
Kasım Pazartesi
Cezaevlerinde açlık grevinde bulunan
ve her geçen gün ölüm sınırına yaklaşan yurtsever
tutsaklara destek olmak için 5 Kasım 2012
günü bir yürüyüş düzenlendi. Bileşenleri arasında
EÖC'nin de bulunduğu Cezaevlerini İzleme Koordinasyonu'nun
organize ettiği eylem saat 19:00'da Taksim
Tramvay durağında başladı. Polisin iki TOMA
aracıyla yoğun bir yığınak yapmasına rağmen
biriken çok sayıdaki kitle "Ölüm Değil
Çözüm İstiyoruz!", "Zindanlar Yıkılsın
Tutsaklara Özgürlük!", "Biji Berxvedane
Zindana!", "Kürdistan Faşizme Mezar
Olacak!" sloganlarıyla yürüyüşe geçti.
Sloanlarıyla, ajitasyonlarıyla İstiklal Caddesi
boyunca yürüyerek Galatasaray Meydanı'na varan
kitle, burada bir basın açıklaması gerçekleştirdi.
Basın açıklamasında devletin açlık grevleri
karşısındaki duyarsız tutumu protesto edilerek,
dayanışmayı büyütme çağrısı yapıldı.
4 Kasım Pazar
12 Eylül 2012'den bu yana
birçok zindanda bulunan yurtsever tutsakların
yürütmüş oldukları açlık grevleri her geçen
gün ölüm sınırına yaklaşıyor. Anadilde savunma,
anadilde eğitim ve Abdullan Öcalan üzerindeki
ağırlaştırılmış tecritin kaldırılması talepleriyle
yola çıkan tutsakların direnişine destek vermek
için BDP İstanbul İl Başkanlığı, 4 Kasım Pazar
günü saat 13:00'te Aksaray Metrosu önünde
bir kitlesel basın açıklaması için çağrıda
bulunmuştu. Bileşenleri arasında EÖC'nin de
bulunduğu Cezaevlerini İzleme Koordinasyonu'nun
destekleme kararı aldığı bu eylem, polisin
saldırısı sonucu gerçekleşemedi. 4 Kasım günü
sabah saatlerinden itibaren basın açıklamasının
yapılacağı BDP Aksaray binasını ve Aksaray
Metrosuna çıkan bölgeyi tamamen kuşatma altına
almıştı. Saat 12:35 cıvarında Vatan Caddesi
üzerinden parti binalarına doğru gitmekte
olan BDP milletvekillerinin araçları polis
tarafından durduruldu. Bu sırada çevrede beklemekte
olan kitle vekillerinin yanına gelerek polisle
yapılan tartışma sırasında onları destekledi
ve "Baskılar Bizi Yıldıramaz!" sloganları
atıldı. Sonrasında ise Vatan Caddesi, Millet
Caddesi, Fatih ve Haşim İşcan Geçidi'ne varana
kadar birçok ara sokakta polisin yer yer gruplaşan
kitleye gaz bombalı saldırıları gerçekleşti.
Gaz bombası ve tazyikli su sıkılarak önce
ana caddelerden uzaklaştırılan kitle, daha
sonrasında da ara sokaklardan uzaklaştırıldı.
HDK bileşenlerinin de desteklediği eyleme
katılan kitle sloganları ve taşlarıyla direnerek
bölgeden uzaklaştı.
Çok
sayıda gözaltının gerçekleştiği gösterilerden
sonra Taksim'de bulunan BDP İstanbul İl Başkanlığı'nda
toplanan kitle, bu defa da parti binasının
önünde polis saldırısına maruz kaldı. Tazyikli
su ve gaz bombasıyla gerçekleştirilen saldırının
üzerine BDP'li milletvekilleri parti binasının
içinde bir açıklama yaparak yaşananları kınadılar
ve devletin açlık grevleri karşısındaki duyarsız
tutumuna bir kez daha kamuoyunun dikkatini
çektiler.
|
İzmir’de YÖK Karşıtı
Eylemler
İzmir’de YÖK’ün
kuruluşu, 30. yıldönümünde yapılan yürüyüş
ve basın
açıklamaları ile protesto edildi. Okullardaki
eylemler Dokuz Eylül ve Ege Üniversitesinde,
merkezi eylem ise Basmane’de gerçekleştirildi.
Gençlik örgütlenmelerinin gerçekleştirdiği
eylemler ilk olarak Dokuz Eylül Üniversitesinde
başladı. 5 Kasım’da Hukuk Fakültesi önünde
başlayan yürüyüşte YÖK KARŞITI ÖĞRENCİLER
imzalı pankart açılıp YDY önünde yüründü.
Yürüyüş esnasında ortak sloganlar atıldı.
YDY önüne kadar süren yürüyüşten sonra ortak
basın metni okundu. Daha sonrasında İzmir
Hareket Tiyatrosu’nun sergiledikleri oyun
ile etkinlik son buldu.
6 Kasım günü saat
12.00’de Edebiyat Fakültesi önünde başlayan
yürüyüşe polis müdahale etti. Yürüyüşün gerçekleşmesine
izin vermeyen polis kitleye biber gazı ve
plastik mermiyle saldırdı. Dağılan kitle Edebiyat
binasına girip giriş ve çıkışları kapattılar.
Bina çevresine barikat kuran polisler uzun
süre ayrılmadılar. Polisin gitmesiyle öğrenciler
binadan ayrıldılar. Yaklaşık 50 öğrencinin
gözaltına alındığı müdahalede onlarca öğrenci
de yaralandı.
Aynı
akşam saat 18.00’de Basmane Fuar Kapısı önünden
Konak Eski Sümerbank önüne kitlesel bir yürüyüş
gerçekleştirildi. ‘’Eşit, Parasız, Bilimsel,
Anadilde Eğitim için YÖK’e Hayır’ ve Suriye’de
Emperyalist Savaş ve İşgale Hayır’ ana pankartları
arkasında gençlik örgütlenmeleri kendi pankartlarını
açtı. Eyleme Gençlik Cephesi ‘Gençlik Gelecek,
Gelecek Bizimle Özgürleşecek’ pankartı açtı.
Yürüyüş esnasında ‘Mahir Hüseyin Ulaş , Kurtuluşa
Kadar Savaş, Yaşasın Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz’
‘Yök Kalkacak Polis Gidecek Üniversiteler
Bizimle Özgürleşecek, Katil Polis Üniversiteden
Defol, Devrimci Tutsaklar Onurumuzdur, İçerde
Dışarıda Hücreleri Parçala, Emperyalistler
İşbirlikçiler 6.Filoyu Unutmayın.’ sloganları
atıldı. Okunan basın metninde gençliğin emperyalizme
ve işbirlikçilerine teslim olmayacağı belirtildi.
Üniversiteler ve merkezde gerçekleşen eylemleri
Gençlik Cephesi, DÖB; DGH, Dev-Genç, DİP,
Ekim Gençliği, HDK Gençlik Meclisi örgütledi.
Eyleme DPG, Kaldıraç ve KESK de destek verdi.
|
Yurtsever Tutsakların
Açlık Grevleri Sürüyor
Direniş Kazanacak!
DEMOKRATİK KAMUOYUNA
İşçiler,
Emekçiler, Gençler,
Türkiye
ve Kürdistan'da bulunan 56 hapishanede, 12
eylül 2012 tarihinden bu yana, PKK ve PAJK
davalarından yargılanmakta olan 1000'i aşkın
tutsak süresiz hale gelen açlık grevleri yürütüyor.
Süresiz açlık grevleri 40. gününe gelmiş durumda.
Açlık grevleri yapan yurtsever tutsaklar ölüm
sınırına yaklaşıyorlar.
Açlık
grevlerinin iki temel talebi bulunuyor; birincisi,
mahkemelerde anadilde savunma hakkının tanınması,
ikincisi ise yaklaşık 450 günü aşkın bir süredir
tecritte tutulan A. Öcalan'ın üzerindeki tecritin
kaldırılması, sağlık, güvenlik ve özgürlük
koşullarının sağlanması...
Kardeşler!
Bu
talepler haklı ve meşru taleplerdir. Her insanın
kendi anadilinde eğitim görmesi ve mahkemeler
dahil tüm devlet kurumlarında kendini anadiliyle
ifade etmesi temel bir insan hakkı, temel
bir demokratik haktır. Bir insanı, bir halkı
kendi anadili yerine başka bir dili konuşmaya
zorlamak, onun anadilinde eğitim hakkını elinden
almak, bu talebi nedeniyle hapishanelere doldurmak
en akıl almaz en vahşi ve barbarca tutumdur.
TC devleti kuruluşundan bu yana bu temel hakkı
tanımamakta, Kürtleri ve başka ulusal topluluklardan
gelen insanları anadilleri dışındaki bir dille,
Türkçe ile konuşmaya ve eğitime zorlamakta,
resmi kurumlarda kendilerini ifade etmelerini
engellemektedir.
Bu
barbarca tutuma karşı tavır almak için Kürt
olmak gerekmiyor. Kendine insanım diyen Türk,
Kürt veya başka bir ulustan herkesin, bu barbarlığa
karşı durması insan olmanın, demokratik haklara
sahip çıkmanın, onurlu duruşun bir gereğidir.
Yurtsever
Kürt tutsakların bir diğer talebi olan, Öcalan'ın
sağlık, güvenlik ve demokratik bir barış için
özgürce çalışma koşullarının sağlanması talebi
de aynı ölçüde haklı ve meşru bir taleptir.
Onu yok sayarak, aşağılayarak, tecrit ederek
ya da bir rehine olarak kullanmaya çalışarak
Kürt ulusunun ulusal demokratik mücadelesini
durduracaklarını sananlar baştan itibaren
yanıldılar. Öcalan'ı rehine olarak kullanmaya
çalışan oligarşi onunla resmi olarak görüşmek
zorunda kalmıştır. Ancak bu görüşmeleri aldatma
aracı olarak kullanan oligarşi kısa süre sonra
görüşmelerden vazgeçmiştir. Tekrar Öcalan'ı
rehine olarak kullanarak tehdit ve şantaj
politikasına geri dönmüştür.
Hapishanelerdeki
yurtsever tutsaklar onurlu demokratik bir
barışın önünün açılması için Öcalan'ın üzerindeki
tecritin kaldırılmasını, sağlık, güvenliğinin
sağlanmasını ve barış için özgürce çalışma
koşullarının oluşturulmasını istiyorlar. Demokratik
onurlu bir barışı istemek tümüyle insanidir,
tutarlı demokratik bir tutumdur. Türkiye ve
Kürdistan halklarının, emekçilerinin, yoksullarının,
gençlerin çıkarınadır. Kürt halkının meşru
ulusal demokratik haklarını tanımayarak, bu
savaşın sürdürülmesini isteyen oligarşi askerlerin
ve gerillaların kanı üzerinden, sadece emperyalizmin
çıkarlarını korumak anlamına gelen milliyetçiliği
kışkırtarak ayakta kalmaya çalışıyor. Öcalan'ı
rehine olarak kullanıyor. Onbini aşan Kürt
yurtseverini tutukluyor. İşkenceyi, hak ihlallerini
arttırıyor.
Türkler,
Türk İşçi ve Emekçiler,
AKP
hükümetinin 10 yıllık, TC devletinin 90 yıllık
uygulamaları sadece bir avuç parababasının
daha büyümesi, emperyalistlere her yerde uşaklık
uygulamaları olmuştur.
Bir
Türk'ün, bir Türk işçi ve emekçinin Kürtlerin
ezilmesinden, onların ulusal demokratik haklarının
gaspedilmesinden hiç bir çıkarı yoktur. Tersine
bu tür uygulamaların bütün faturası işçilerin
emekçilerin sırtına binmektedir. Ölen emekçi
çocuklarıdır. Ne Tayyip'in, ne de herhangi
bir parababasının çocuğunun bu savaşa gittiği
görülmemiştir. Kürt Ulusunun anadilinin yasaklanması,
ulusal demokratik haklarının gaspedilmesi
bir Türk için ancak utanç verici olabilir.
Türkiye'de Türkçe anadilde eğitimin yasaklandığını,
Türk'üm demenin bile suç sayıldığı koşulların
olduğunu bir düşünün; böyle bir şey kabul
edilebilir mi? Böyle bir şeyi kabul etmek
insanca olabilir mi?
İşte
Kürtler de beş bin yıldır vatanları olan topraklarda
şimdi böyle bir durumu yaşıyorlar. Anadillerinde
eğitim yasaklanmış, varlıkları yasalarda tanınmıyor,
hiç bir demokratik hakları tanınmıyor, onbinlerce
Kürt insanı işkenceden geçiriliyor, katlediliyor.
Ve bütün bunlar Türklük adına yapılıyor. Böylesi
iğrenç uygulamaları Türk halkı adına yapmak
aynı zamanda Türklüğü ve Türk halkını da aşağılamaktır.
Buna
dur demenin zamanı gelmiştir. Hapishanelerde
bedenlerinden başka direnme olanağı bulunmayan
binlerce yurtsever Kürt tutsağının yanında
yer alarak dayanışma için, bu zülme dur demek
için adım atmalısın...
İşçiler,
Emekçiler, Tüm Demokratik Güçler!
Hapishanelerde
haklı ve meşru talepler temelinde direnişlerini
büyüten yurtseverlerin sesi olmak, onların
mücadelesini her yere taşıyarak başarıları
için çaba göstermek, emek vermek insani ve
demokratik bir görevdir. Ses olalım, dayanışma
olalım, haklı ve meşru talepler için direnenlerin
ışığını her yere taşıyalım!
KÜRT ULUSUNUN KENDİ KADERİNİ
TAYİN HAKKI VAZGEÇİLMEZDİR!
ANADİLDE
EĞİTİM VE SAVUNMA HAKKI İNSANİ VE DEMOKRATİK
BİR HAKTIR!
ÖCALAN'A
VE TÜM DEVRİMCİ, YURTSEVER TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK!
EMEK
VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİ
|
Avrupa'daki DKÖ'lerin
Ortak Miting Çağrısı
Ortadoğu
Diktatörü Olmaya Soyunan Erdoğan'ı Almanya'da
istemiyoruz!
Kamuoyuna çağrımız:
Tarih:
31|10|2012
Saat:
10:30 Uhr
Yer:
Berlin / Brandenburger Tor (Westseite)
Mail:
presse@Protest-Gegen- Erdogan.de
Tel.:
(+49) 0176 | 31 22 10 78
TC
Başbakanı R.T. Erdoğan; 29-31 Ekim tarihleri
arasında Almanya'da çeşitli açılışlar ve görüşmeler
yapmak ve aynı zamanda, tek tipçi, ırkçı, asimilasyoncu,
soykırımcı, emek düşmanı ve en önemlisi de efendileri
tarafından kendisine verilen savaş çığırtkanlığı
politikalarını anlatmaya geliyor.
R.T.
Erdoğan Savaş Taşeronudur.
Büyük
Ortadoğu Projesi (BOP) adı altında emperyalistler
tarafından ortaya atılan ve Ortadoğu'yu yeniden
dizayn etme planı çerçevesinde, İsrail ve Türk
devletine verilen yeni görevler söz konusudur.
Bu politikaların bir sonucudur ki, Suriye'ye
saldırmak için her gün savaş çığırtkanlığı ve
provokasyonlar yapmaktadır. Bunun için de parlamentoda
sınır ötesi müdahale yetkisi anlamına gelen
tezkereyi onaylattı.
Türkiye
topraklarını sözde direnişçi olan, emperyalistlerin
kırması devşirme çetelere açarak, onları eğitmekte
ve Türk askerleriyle birlikte Suriye içinde
eylemler yaptırmaktadır.
Suriye
halkına karşı geliştirilen bu düşmanca tavra
karşı çıkan Türkiye'deki savaş karşıtlarına
da azgınca saldırarak, onları tutuklamakta,
sokak ortasında linç etmektedir.
R.T.
Erdoğan Türkiye'yi Hapishaneye Çevirmiştir
Türkiye'de
her dönem muhalif kesimler tutuklanmakta, işkenceden
geçirilmekte ve cezaevlerine operasyonlar düzenlenerek
tutuklular katledilmektedir. Bu iktidar döneminde
de bu politika aynı şekilde devam etmektedir.
Yine on binlerce ilericinin, yurtseverin, aydının,
sendikacının, milletvekilinin, avukatın, gazetecinin,
seçilmiş siyasetçinin zindanlara tıkıldığı bir
süreçten geçmektedir.
Cezaevleri
koşullarının düzeltilmesi, insanca yaşam koşullarının
yaratılması için her dönem politik tutsaklar
canları uğruna direnmişlerdir. Bugün de böylesi
bir direniş sürmektedir. Cezaevlerindeki yurtsever
tutsaklar; A. Öcalan üzerindeki tecride son
verilmesi, sağlık, güvenlik, özgür haberleşme
koşullarının sağlanması, anadilde eğitim ve
ana dilde savunma hakkının tanınması için 50
güne yaklaşan süresiz açlık grevine girmişlerdir.
Açlık grevindeki tutsakların sağlık durumları
giderek bozulmuş ve her an ölümlerin olabileceği
bir sürece girmiştir. R.T. Erdoğan olabilecek
ölümlerin, sakat kalmaların bizzat sorumlusudur.
R.T. Erdoğan Kürt Halkının Düşmanıdır
Türk
Devleti tarihi boyunca Kürtlere yönelik katliamlar
yapmış, Kürtleri yurtlarından sürgün etmiştir.
Bugün bu politika Erdoğan tarafından da aynı
şekilde uygulanmaktadır. 28 Aralık 2011 tarihinde
çoğu çocuk olan, Roboski'de ki katliam bunun
bir örneğidir.
Her
gün Kürtlere yönelik yeni saldırılar düzenlenmektedir.
Köyler boşaltılmakta, orman lar yakılmakta,
insanlar kurşuna dizilmekte, işkencel erden
geçirilmektedir. Halk tarafından seçilmiş poli
tikacılar, milletvekilleri, belediye başkanları
tutuklanarak cezaevlerine doldurulmaktadır.
Geçmişten gelen katliamcı, tek dil, tek ulus,
tek din olan faşist politikalar bugünde harfiyen
uygulanmaktadır.
R.T.
Erdoğan Alevilerin ve Farklı İnançların Düşmanıdır
Türkiye
farklı din, mezhep ve inançların bir arada olduğu
bir ülkedir. Fakat zenginlik olan bu farklılık
sürekli "ötek ileştirme" politikalarıyla
baskı altında tutulmakta, Madımak'ta olduğu
gibi, diri diri yakılarak katledilmektedir.
Türkiye tarihinden bugüne kadar Alevi ve diğer
inançlara mensup insanlara yönelik zorla ötekileştirme
politikaları uygulanmaktadır. Alevilik inancı
kabul edilmemekte, inançlarına saygı gösterilmemekte,
Cemevleri ibadethane olarak kabul edilmemektedir.
Hakkını
arayan, ibadethanesini kendisi inşa eden Aleviler,
sürekli Türk hükümetleri tarafından hor lanmakta,
dışlanmaktadır. Bunun sonucudur ki, Cemevleri
için "ucube" diyen R.T. Erdoğan tarafından
dillendirilmektedir.
Aleviler,
Êzidîler ve diğer farklı inançlar sürekli katliamlarla
karşı karşıya kalmaktadırlar. Bunun sonucudur
ki, Madı mak otelini yakarak 35 ilericiyi katledenler
zaman aşımı uygu lanarak cezaevlerinde serbest
bırakılmışlardır. En son Elazığ Havalimanı terminal
binası açılışında yaptığı "Bu terörist
lerin yeri belli, bunlar Zerdüşt. İşte şimdi
kendileri açıklıyor, Yezidilikten bahsediyorlar.
Bak neler çıkıyor, neler" şeklinde sarf
ettiği sözlerle Êzidî inancına sahip insanlarımızı
aşağılayarak hedef göstermiştir. R.T. Erdoğan
Alevi ve diğer dini inançlara düşmandır.
R.T.
Erdoğan Soykırımcıdır
Türk
devletinin ve egemenlerinin tarihi aynı zamanda
soykırımlar tarihidir. Anadolu'da yaşayan farklı
kültür ve inançları bir zenginlik olarak görüp,
geliştirmek bir yana "tehdit" olarak
görüp yok etmek istemiştir. Başta Kürtler, Ermeniler
olmak üzere farklı ulus, mil liyet ve azınlıklara
karşı soykırım uygulamıştır. 1914 Ermeni, Êzidî,
Süryani, Keldani'lere karşı, 1938'de Dersimlilere
ve kuruluşundan günümüze kadar Kürtlere yönelik
soykırım politikası süre gelmiştir. R.T. Erdoğan
Dersim soykırımına ilişkin sözde özür dilediğini
söylese de, politik bir manevranın ötesine geçmemiş,
somut adımlar atılmamıştır. Ve geçmişteki bu
politikalar aynı şekilde devam etmektedir.
R.T. Erdoğan İşçi Düşmanıdır
Türkiye'de
işçi ve emekçilere yönelik saldırılar her daim
kat lanarak devam etmiştir. İşçilerin en doğal
hakkı olan örgütlenme hakları ellerinden alınmış,
sendikalar yasaklanmış, sendika üyesi olmak
suç sayılmıştır. 18 Ekim 2012 tarihinde parlamentoda
onaylanan "Sendikalar ve Toplu İş İlişkileri
Kanunu" ile Türkiye'de sendikalar yok edilmeye
çalışılmaktadır. Yandaş sendikalarında desteğini
alarak çıkardığı bu yasayla, sendikaların en
doğal hakkı olan toplu sözleşme hakkı ellerinden
alınmaktadır. Bu yasayla birlikte, 30 kişiden
az işçi çalıştıran iş yerlerinde toplu sözleşme
hakkı ortadan kaldırılmıştır. Bu da Türkiye'de
çalışan işçilerin yüzde 60'nı oluşturmaktadır.
Diğer taraftan da iş kolu bir leştirilerek,
sendikaların iş kolu barajı altında kalmasını
birlikte getirmiştir. 12 Eylül yasaları bu süreçte
de aynı devam ettirilmiştir. Bunun içindir ki
R.T. Erdoğan işçi ve emekçi düşmanıdır.
Tüm Yerli Ve Göçmen Emekçilere
Çağrımızdır
Almanya'ya
gelecek olan R.T. Erdoğan, yukarıda saydığımız
ve daha bir çoğunu sayamadığımız tüm uygulamaların
temsilcisidir. R.T. Erdoğan tarafından uygu
lananlar Türk devletinin kuru luşundan günümüze
kadar süre gelen; tek dil, tek mil let, tek
din politikalarının bir devamıdır. Bu politika;
demokrasi, eşitlik ve özgürlük lere düşmandır.
Bu politikalara Emperyalist ülkeler ve Alman
devleti desteğini hiç bir dönem esirgememiştir.
Bunun
için aşağıda imzası bulunan kurumlar olarak;
R.T. Erdoğan'ın Almanya'ya gelişini protesto
ediyor, yerli ve göçmen emekçilerini, Erdoğan'ın
gerçek yüzünü görerek, Almanya'ya gelmesini
birlikte protesto etmeye çağırıyoruz. Çağrımız
ve şiarımız; tek dil değil, çok dil; tek millet
değil, çok millet; tek din değil, çok din; savaş
değil barış diyoruz.
Bizler;
tüm ezilenler, yok sayılanlar, baskı altında
tutulanlar, farklı ulus ve dinlere sahip oldukları
için katliamdan geçirilenler, cezaevinde ölümle
karşı karşıya bırakılanlar için; demokrasi,
özgürlük ve eşitlik talep ediyoruz! Bu taleplere
düşman R.T. Erdoğan'ı protesto etmeye çağırıyoruz!
AABF (Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu),
YEKKOM (Almanya Kürt Dernekleri Federasyonu),
ATİF (Almanya Türkiyeli İşçiler Federasyonu),
AGİF (Avrupa Göçmen İşçiler Federasyonu), DİDF
(Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu), BDAJ
(Almanya Alevi Gençler Birliği), ZAD (Almanya
Ermeniler Konseyi), ÖDA (Özgürlük ve Dayanışma
Almanya), Liwa İskenderun İnisiyatifi, TÜDAY
(Almanya Türkiye İnsan Hakları Derneği), ZAVD
(Almanya ve Orta Avrupa Asuri Federasyonu),
ADHF (Almanya Demokratik Haklar Federasyonu),
FDG (Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu),
AAKB (Almanya Alevi Kadınlar Birliği), Avrupa
Barış Meclisi, CENÎ (Barışcı Kürt Kadınlar Birliği),
FEDA (Demokratik Alevi Federasyonu), AKB (Avrupa
Koçgirililer Birliği), Dersimi Kalkındırma Toplumu,
YXK (Kürdistan Öğrenciler Birliği), YDG (Yeni
Demokratik Gençlik), Arap Alevileri Gençlik
Birliği, FKE (Almanya Kürdistan Ezidiler Dernekleri
Federasyonu), GDF (Türkiyeli Göçmen Dernekleri
Federasyonu), BEDEP (Berlin Emek ve Demokrasi
Platformu), EÖC (Emek ve Özgürlük Cephesi /
Avrupa İnisiyatifi), Almende Berlin, TKP (Türkiye
Komünist Partisi), YEKMAL, Vartolular Derneği,
Kürt Veliler Derneği, Kürt Toplumu Berlin, KNK,
Dersim Özgürlük Platformu, Kurdisches Zentrum,
SİMURG, ATİYAB
Not: Kurumumuz EÖC, BEDEP çatısı altında
miting alanında olacaktır.
|
Aydın ve Söke'de Miting
20 Ekim 2012 günü
Aydın ve Söke'de emperyalist savaşlara ve
zamlara hayır mjitingi düzenlendi.
Aydın'da
30'a yakın sosyalizm bileşenleri tarafından
düzenlenen mitinge katılım bir hayli fazlaydı.
"ABD Ortadoğu'dan defol!" , "Faşizme
karşı omuz omuza!" , "Yaşasın halkların
kardeşliği!" , "Zam zulüm işkence
işte faşizm!" , "Faşizme karşı tek
yumruk tek barikat!" sloganları atıldı.
Marşlar söylendi, halaylar çekildi .Zafer
direnen emekçini olacak dendi.
Söke'de de DİSK ve KESK'in önderliğinde, sendikalar,demokratik
kitle örgütleri ve bazı partilerin,TKP'nin
katılımıyla gerçekleşen mitingde dövizler
taşındı, sloganlar atıldı, halaylar çekildi,
"haydi barikata" marşı okundu. Ardından
"Faşizme karşı tek yumruk tek barikat!"
sloganı atıldı ve mitig sloganlarla sona erdi.
Aydın
Barikat okurları
|
İzmir
"Emperyalist Savaş ve İşgal Karşıtı Girişim"den
Devrimci Kurumlara
ÇAĞRI
ABD'nin "demokrasi"
ve "özgürlük" adına Afganistan ve
Irak'ta başlattığı kanlı işgal saldırıları Libya'nın
ardından şimdilerde Suriye'yi tehdit ediyor.
Emperyalistler ve onun işbirlikçileri bir tarafa
kendilerini diğer tarafa Suriye'deki diktatörlük
rejimini koyarak, başta Suriye halkı olmak üzere
tüm Ortadoğu halklarına bir dayatmada bulunulmaktadır.
"Suriye halkı Esad'ı istemiyor" denilerek
işgal meşrulaştırılamaz. Suriye halkının geleceği
hakkında ancak Suriye halkı söz ve karar
sahibidir. Dünya halklarına kan, gözyaşı ve
zulümden başka hiçbir şey getirmeyen bu kan
emici zorbaların gerçek emellerini çok iyi biliyoruz!
Utanmazca
ve aymazca Suriye'ye "demokrasi" ve
"özgürlük" sözü veren emperyalizm
ve onun işbirlikçileri; işçilere, köylülere,
emekçilere, Kürtlere, Alevilere, Ermenilere
dönük baskı ve sindirme operasyonlarını arttırarak
sürdürüyor. Suriye konusunda "özgürlükçü"
kesilenlerin sahtekârlığı kendi ülkelerindeki
uygulamalarıyla açığa çıkmaktadır. Kürt ulusunun
en ufak hak alma mücadelesi dahi tutuklama ve
operasyonlarla engellenirken, sendikacısından
gazetecisine, kısacası tüm muhalif kesim düzmece
"terör örgütü" operasyonlarıyla sindirilmeye
çalışılmaktadır. Suriye egemenlerini katliam
yapmakla eleştiren egemenler Roboski katliamı
ve sonrasında takındıkları tavırla onlardan
hiç bir farklarının olmadığını bir kez daha
kanıtlamışlardır.
Suriye
halkının, emperyalist saldırganlık altında ezilmesi
demek, ülkemiz ezilenleri de dahil olmak üzere
bütün Ortadoğu halklarının en temel haklarını
kaybetmesi, geleceksizleştirilmesi demektir.
Emperyalistler, devreye soktukları saldırı planlarıyla
bir taraftan nüfuz alanlarını genişletirken,
diğer taraftan halkın devrimci kalkışmasına
meyledecek en odağı dahi yok etmeye çalışmaktadırlar.
Bu
minvalde yaşanan ve yaşanmakta olan tüm saldırılara
karşı ortak bir şekilde sürece müdahale etme
ve tepkilerimizi ortak bir şekilde dile getirme
perspektifi ile ilk etapta altta imzası bulunan
kurumlar yan yana gelerek çalışmalar ve bir
eylemlilik gerçekleştirmişlerdir. Mahalle mahalle
dolaşarak, tüm devrimci-demokrat-yurtsever kurumlar
ziyaret edilerek sürece dair bilgilendirme yapılıp,
6 Ekim'de "Emperyalist savaş ve işgallere
karşı örgütlen-mücadele et!" şiarıyla olgunlaşan
çalışmaları alana taşımışlardır.
Bundan
sonraki süreçte "Emperyalist Savaş ve İşgal
Karşıtı Girişim" ismiyle yolumuza devam
etmek, yapılacak çalışmalarda bu isimle alanlara
ortak ve örgütlü bir güç olarak çıkmak bizler
için elzemdir. Sizi de bu girişimin bir parçası
olarak görmeyi istiyor ve önemsiyoruz. Yapılacak
olan toplantıya sizi de davet ediyoruz.
Alınteri, BDSP, Devrimci Hareket,
DHF, EÖC, Kaldıraç, Köz, TKP-1920
Tarih:
05.11.2012
Yer:
Mine Bademci Kültür Merkezi
İletişim:
[email protected]
İletişim
Tel: 0232 445 09 21
|
İZBAN'da İş Bırakma
İzmir'de Aliağa-Menderes
banliyö hattında günlük 150 ila 170 bin arasında
yolcu taşıyan İZBAN trenlerinin makinistleri,
çıkmaza giren toplu iş sözleşmesi sürecine
yönelik tepkilerini göstermek için 15 Ekim
2012 günü işbıraktılar. Gerçekleşen eylem
sonucunda tren seferleri tamamen durdu. Grevi
kırmak için ek ESHOT seferleri konulmasına
ve yeterli eğitimi olmayan emekli TCDD makinistlerinin
çalıştırılmasına rağmen ulaşım önemli ölçüde
aksadı. %51'i TCDD'ye, %49'u İzmir Büyükşehir
Belediyesi'ne ait olan İZBAN'da çalışan 197
makinist ve bakım teknikeri Demiryol-İş Sendikasında
örgütlenmiş ve sendikanın yetki almasıyla
toplu iş sözleşmesi süreci başlatılmıştı.
Uyuşmazlık zaptıyla toplusözleşme süreci hakem
kuruluna devredilmişti. Uzayan süreçte hiçbir
gelişme olmaması, nitelikli ve özverili bir
çalışma ortaya koymalarına rağmen asgari ücretin
biraz üzerinde ücret alan, taşeron çalışanlarından
bile düşük ücretle çalıştırılan İZBAN çalışanlarının
sabrını taşırdı ve bu eylemi gerçekleştirdiler.
Sabah
saatlerinde 13 makinistin tren seferlerini
durdurmasıyla başlayan eylem üzerine İzBAN
yönetimince yapılan anonslarda "makinistlerin
yaptıkları yasadışı iş bırakma eylemi nedeniyle
seferlerin yapılamadığı" söylenerek istasyonlarda
biriken kalabalık, eylemci makinistlere karşı
kışkırtılmaya çalışıldı.
Eylem
üzerine THY yönetimini örnek alan İZBAN yönetimi
eylemi başlatan 13 makinisti cep telefonu
mesajıyla işten çıkardı. SMS ile işten çıkarılmaların
gerçekleşmesi üzerine sendika yetkilileri
ve 100 aşkın İZBAN işçisi İzmir Büyükşehir
Belediyesi önünde toplandı. Sözde "emek"
dostu olan İzmir Büyükşehir belediyesi başkanı
Aziz Kocaoğlu işçilerle görüşmeyi kabul etmedi.
Uzun süren bir bekleyişin ardından sendika
yöneticilerinin telkini ile iş başı yapmaları
istenen İZBAN çalışanları iş başı yapmak için
belediye önünden ayrıldılar.
CHP Emek Düşmanlığına
Devam Ediyor.
Kamuoyuna
her seferinde "emek" dostu bir görünüm
vermek için türlü taklalar atan CHP ise gerçek
kimliğini elinde olan belediyelerdeki işçi
düşmanı tavırları ile ele vermekte. Daha önce
yine İzmir'de yaşanan Büyükşehir, Buca, Konak
ve Karşıyaka İstanbul'da Maltepe Belediyesi
taşeron işçi örgütlenmelerinde yaşanan işten
atma saldırısı ve direnişlere zabıta ve polis
terörünü uygulamakta çekinmemişti. İzmir'deki
kimi "sendikaları da" arkasına alarak
"Taşeronu bitirdik" başlığı adı
altında spor salonlarında sendikalarla birlikte
"Emek Şenliği" düzenleyen İzmir
Büyükşehir Belediyesi Büyükşehir, Buca, Konak,
Karşıyaka, Mersin ve Maltepe'den sonra İZBAN
işçilerine karşı ne kadar "emek dostu"
olduğunu kanıtlamış durumda.
İzmir Emek ve Özgürlük
Cephesi
|
İzmir'de
Emperyalist Savaş Karşıtı Gösteri
ABD'nin Ortadoğu
planını hayata geçirmek ve bu plan doğrultusunda
enerji kaynaklarının denetimini tamamen eline
almak için başlattığı savaş ve işgaller doğrultusunda
önce Afganistan ve Irak'a yaptığı müdahalelerin
bir benzerini şimdi de Türkiye üzerinden Suriye'ye
yapmak istiyor. Türkiye meclisinden 4 Ekim günü
tezkerenin geçmesiyle AKP savaş çığırtkanlığını
daha da arttırmaya başlamıştır.
Mecliste bu süreç
yaşanırken İzmir'deki devrimci kurumlar bir
araya gelerek 6 Ekim günü saat:17.30'da ''Emperyalist
Savaş ve İşgallere Karşı Örgütlen Mücadele Et''
eylemini gerçekleştirdiler. İzmir geneli ve
yerellerinde 2 haftadır yürütülen bildiri dağıtımı
ve afişleme çalışmaları duyarlı insanlar tarafından
ilgi gördü. Konak, Bornova, Limontepe ve Buca'da
kurum içi afiş asılıp, stant kurup bildiri dağıtımı
gerçekleşti. Ayrıca Karşıyaka, Çiğli ve Menemen'de
kurum içi afiş yapıldı. Yapılan çalışmalarda
Türkiye'nin haksız yere savaş çıkarttığı bu
savaşta taraf olunmaması gerektiği vurgulandı.
Konak YKM önünde toplanan
kitle sloganlar eşliğinde Eski Sümerbank'a doğru
yürüyüşe geçti. Yürüyüş esnasında 'Emperyalizm
Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak', 'Katil
ABD Ortadoğu'dan Defol', 'Emperyalizm Düşman
Halklar Kardeştir', "Yaşasın Devrimci Dayanışma',
'Emperyalizmin Askeri Olmayacağız' sloganları
atıldı. Eylem şiir ve basın açıklamasıyla devam
etti. Ayrıca Duvara Karşı Tiyatro Topluluğu
üyesi arkadaş şiir okudu. Basın açıklamasında
''İşbirliği içinde ve kardeş olunan söylemlerden
bir anda diktatör ve katil olana varan söylem
ve pozisyon değişikliği ile coğrafyamız sömürücü
ve egemenleri; Kürecik'e kurulan füze sistemleriyle,
Hatay'da konuşlandırılan
ve Suriye'ye burası üzerinden sokulan işbirlikçi
kontra örgütleriyle, Ortadoğu'da parlatılan
Türk devlet yetkilileriyle, askeri-siyasi ve
ekonomik yapılandırmalarıyla , ABD'nin saldırı
emrini hazır kıta beklemektedir.''
''Suriye halkının,
emperyalist saldırganlık altında ezilmesi demek,
ülkemiz ezilenleri de dahil olmak üzere bütün
Ortadoğu halklarının en temel haklarını kaybetmesi,
geleceksizleşmesi demektir. Emperyalistler,
devreye soktukları saldırı konseptleriyle bir
taraftan nüfuz alanlarını genişletirken, diğer
taraftan halkın devrimci kalkışmasına meyledecek
en küçük odağı dahi yok etmeye çalışmaktadırlar''
ifadelerine yer verildi. Eylem sonunda 23 gündür
açlık grevinde bulunan Cansel Malatyalı için
açılan standa destek verildi.
Alınteri, Emek ve
Özgürlük Cephesi, Devrimci Hareket, DHF, Kaldıraç,
BDSP, KÖZ, TKP 1920'nin örgütlediği eyleme Mücadele
Birliği, DİP, Halk Cephesi, Partizan da destek
verdi.
|
Emperyalist
Savaşa Hayır!
Aylardan beri Suriye'ye
yönelik emperyalist müdahalenin taşlarını döşeyen
emperyalizm ve oligarşi yeni provakasyonlarla
bir savaş ortamını yaratmaya çalışıyor. Nereden
geldiği belli olmayan bir top mermisinin Akçakale'ye
düşmesi üzerine meclisten geçirilen savaş tezkeresi,
ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesinin yürütücülüğüne
soyunan T.C. oligarşisinin halk düşmanı politikalarının
son halkasını oluşturuyor.
Aylardan beri Suriye'deki "muhalif"
denilen paralı askerlere verdiği destekle övünen
işbirlikçi oligarşi, bu top mermisi ile hayatını
kaybeden masumlara yenilerini eklmenin derdine
düştü. Bu top memisi düşer düşmez iki gün boyunca
Suriye'yi top ateşine tutan işbirlikçi oligarşinin
marifetlerinin kaç masum sivilin hayatına mal
olduğunu kimse bilmiyor. Ama oligarşinin de
itiraf ettiği bir şey var ki Türkiye'den yapılan
top atışlarının yegane hedefi, Suriye'deki "muhalif"
denilen paralı askerlerin işlerini kolaylaştırmaktır.
Böylece daha tezkere bile geçmeden bu ülkeyi
savaş haline sokan hükümet, anayasal suç işlemiştir.
Bu savaş bizim savaşımız
değil. ABD'nin ve işbirlikçi oligarşinin savaşıdır.
Bu savaşta emekçiler ölecek, patronların kasası
dolacak. Bize ait olmayan, bizim öleceğimiz,
Ortadoğu emekçi halklarının kanını akıtacak
olan bu savaşı istemiyoruz. Ve çıkmasını da
engelleyeceğiz.
Yıllardır başta Kürt ulusu olmak üzere halklara
sömürü, ölüm ve diğer biçimleriyle faşizmi götürmekten
başka bir işe yaramayan oligarşinin bu yeni
senaryosu işlemeyecek! Çünkü fabrikalarda, tarlalarda,
hayatın her alanında iliğine kadar sömürülen
halklarımızın canlarına kasteden bu katillerin
oyununa gelmeyeceğiz.
İşbirlikçi
AKP hükümetinin MHP ile birlikte onayladığı
bu tezkere ABD'nin uşaklığının belgesidir. Ortadoğu
halklarına düşmanlığın belgesidir. Kürt Ulusunun
özgürlük özlemlerini boğma çabalarının belgesidir.
Bu belgeyi paçavraya çevirmek, bu topraklarda
yaşayan, kendine insanım diyen herkesin görevidir.
Bu
bilinçle tezkerenin onaylandığı gün yurdun dört
bir yanında sokaklar "Savaşa Hayır!"
sloganlarıyla yankılandı. İstanbul'da 4 Ekim
günü saat 14:00'te içinde EÖC'nin de yer aldığı
Nato ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik'in Taksim
Tramvay durağındaki basın açıklamasından sonra
saat 19:00'da geniş katılımlı bir protesto gösterisi
gerçekleşti. On binlerce kişinin katıldığı bu
protesto gösterisinde Nato ve Füze Kalkanı Karşıtı
Birlik de kendi pankartıyla yer aldı. İzmir,
Adana, Ankara, Çanakkale, Isparta, Mersin, Samsun'da
gerçekleşen gösterilerde tezkere protesto edildi.
İzmir
3
Ekim 2012'de Akçakale'ye düşen top mermisi ile
5 kişinin hayatını kaybetmesi üzerine Suriye'ye
müdahale edebilmenin önünü açan tezkere yasasını
protesto etmek için 4 Ekim'de biraraya gelen
demokratik kitle örgütleri ve sendikaların katılımıyla
bir protesto eylemi gerçekleştirildi. KESK'in
çağrısıyla düzenlenen yürüyüş, eski Sümerban
önünden AKP İl Binasına kadar sürdü. Yürüyüş
esnasında sık sık "ABD'nin Askeri Olmayacağız"
sloganları atıldı. Eyleme aynı zamanda "Emperyalist
Müdahale ve Saldırganlara Son" adı altında
çalışma yürüten, içerisinde Emek ve Özgürlük
Cephesi, Kaldıraç, DHF, Devrimci Hareket, Köz,
BDSP, Alınteri, TKP-1920'nin bulunduğu birlik
de pankart açtı.
Yürüyüş esnasında "Yaşasın Devrimci Dayanışma",
"Faşizme Karşı Omuz Omuza", "Katil
ABD Ortadoğu'dan Defol", "Emperyalizm
Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak" sloganları
atıldı. Eylem, biraraya gelen kurumların cumartesi
günü yapacakları eylemin çağrısıyla sona erdi.
|
Turgut Serbest'i Kaybettik
Ülkemizin Güney
Toros dağları, yiğit bir savaşçısını ani bir
kalp krizi sonucu kaybetti. 22 Eylül 2012
Konya Bozkır ilçesi Çağlayan Beldesi aniden
gelen kötü bir haberle sarsıldı. 23 Eylül
günü cenaze töreni yapılarak toprağa verildi.
1954
doğumlu Turgut Serbest, Konya'nın Bozkır İlçesinde
dünyaya geldi. İşçi sınıfının içinde, sınıf
kavgasının tam ortasındaydı. Halkının devrimci
kurtuluş mücadelesinde MLSPB hareketinde yer
aldı. Çetin bir savaşçıydı. Bağlı olduğu hareket
1979'da onu gönüllü olarak Filistin'e gönderdi
ve Arafat'a bağlı FKÖ ile birlikte İsrail
zulmüne karşı üç ay savaştı ve başarı ile
geri döndü. 12 Eylül 1980 faşist darbesinde
tuzağa düşürülerek gözaltına alındı, işkenceler
gördü, idamla yargılandı ve müebbet hapis
cezası aldı. Oligarşinin işkence ve zulmüne
boyun eğmedi, çeşitli direnişlerle, ölüm oruçları
ile karşı koydu. 1991'de tahliye edilirken
savcının "şimdi ne olacak" sorusuna
"devrimciyim, sosyalistim" diyerek
karşılık verdi. Cezaevi'nden çıktıktan sonra
Hasan ve Marallez adında bir erkek ve bir
kız çocuğu oldu.
Okumayı
ve araştırmayı çok severdi. İyi bir Barikat
okuru ve sosyalizm araştırmacısıydı. Yüce
davranışları ve dik duruşuyla bir örnekti.
Hiç eğilmez kırılırdı. Birgün mücadele azmimi
ve duruşumu kaybedersem bilin ki hastalanmışım
demişti. Onu hiç hasta olmadan dimdik kaybettik.
Evinin önünde yoldaşı Çakır (H. H. İbili)
bir konuşma yaptı ve saygı duruşunda bulunuldu.
Mezarı başında dostları ve yoldaşları onu
yalnız bırakmadı. Ege bölgesinden bir Barikat
okuru konuşma yaptı ve saygı duruşunda bulunuldu.
Söz verdiler "gözün arkada kalmasın"
diyerek alkışlarla sonsuzluğa uğurlandı.
Aydın
Barikat Okurları
|
Devrimci
Sosyalist Hareketimizin Talip Karasansar Yoldaş
İle İlgili Açıklaması:
Talip
Yoldaşı Kavgamızda Yaşatacağız!
Talip Karasansar, 1981 yılında
yoksul bir ailenin en küçük çocuğu olarak dünyaya
geldi. Aile çevresi demokrat olup, lise yıllarında
devrimci düşünce ile tanıştı, devrimcileşti
ve örgütlü çalışma içinde yer aldı. Devrimci
mücadele onun için bilinçli bir tercihti; devrimci
oldu, devrimci yaşadı, devrimci ölümsüzleşti.
Talip yoldaşın devrimcileşmesi,
aynı zamanda THKP-C çizgisi ile buluşması ile
üst üste düşer. THKP-C çizgisi, sadece ideolojik
bir anlayış değil, bunun etrafında devrimci
mücadele ve moral değerlerler bütünüdür. Talip,
ilk devrimci adımlarını, dünya ve ülke devrimi
için yeni bir dönemi işaret eden süreçte, bu
doğrultuda attı. 1990‘lı yıllar Türkiye devrimi
için 12 Eylül yenilgisinin hala devam ettiği,
bunun üzerine dünya ölçeğinde sosyalizmin geriye
düştüğü yıllardır. Yani, uzun yıllara yayılan,
hala devam eden sosyalist hareketin krizi, buna
karşı çözüm arayışının az çok uç verdiği yıllarda
devrimcileşen Talip, tüm devrimci yaşamında,
bu çözüm arayışında kendi ayakları üzerinde,
kendi bilinciyle devrimci özne oldu. Devrimci
çalışmalara DY çevresinde başlayan, bu temelde
demokratik bazı mevzilerde görevler alan Talip
yoldaş, 2009 sonlarında devrimci sosyalist hareketle
tanıştı. Bu tanışma, sosyal bir “tanışma” değil,
İdeolojik-politik olarak az çok tanıdığı devrimci
bir hareket saflarında mücadele etme isteğidir;
parti çizgisini benimsedi ve örgütlü mücadele
içinde yer aldı.
Talip yoldaş için, tüm
devrimci yaşamında, THKP-C çizgisi Türkiye devrimi
için olmazsa olmaz bir yerde durmuştur. Ancak
o, bu çizgiyi dogmatik ve liberal ele alan değil,
devrimci ve yenilenmeci ele alan bir yerde durmuştur.
Devrimci sosyalizmle önce ideolojik, bunun devamı
olarak da örgütsel, politik, kültürel her açıdan
bütünleşmesi de bu temelde olmuştur. Bu anlamda,
sadece stratejik ve programsal sorunlar değil,
dönemsel taktik politikaları tartışmak, buradan
bir anlayış birliğine ulaşmak; sadece bu değil,
bunu örgütlü mücadelede somutlaştırmak zorunluydu.
Talip yoldaş böylesi bir süreç ve samimi devrimci
çabanın sonucu devrimci sosyalizm saflarında
yer aldı; devrimci bir eylem içinde ölümsüzleşti.
Talip, devrimci teoriye
ilgi duyan, fedakar, inisiyatifli, cesur bir
savaşçıydı. Bir birimde görevli, “her göreve
hazırım” diyen, yoldaşlarını kendinden çok düşünen,
yaşamın içinde olan, emeğiyle kendi yaşamını
sürdüren ve aynı zamanda ailesinin geçimine
katkı sunan yoldaşımızdı. Hiç şüphesiz, örgütlü
yaşam içinde eksik ve aşması gerekli yanları
da vardı. Talip yoldaş, bunları da örgütlü biçimde
yoldaşlarıyla en açık paylaşan, bu yönde çaba
gösteren, devrimci yenilenme için bu açıdan
da mücadele eden yoldaşımızdı.
“Haziranda ölmek zor”.
Haziran, parti şehitlerimizi, Atilla, Tamer,
Ercan, Doğan, Kadir, Ahmet, tüm parti şehitlerimizi
andığımız aydır. Parti şehitlerimizi anma için
örgütlenen bir devrimci eylemde şehit düşen
Talip yoldaş, partiye, tarihimize, şehitlerimize
bağlılığın simgesidir. O, yeniden inşa sürecimizin
öncü ve savaşçısıdır.
TALİP KARASANSAR YOLDAŞ
ÖLÜMSÜZDÜR!
HERŞEY
PARTİ İÇİN HERŞEY ZAFER İÇİN!
KURTULUŞA KADAR SAVAŞ!
Haziran
2012
|
Hava-İş
Oturma Eylemlerine Başladı
Grev haklarını savunmak
için yaptıkları eylem sonucunda işten çıkarılan
ve grev hakları gaspedilen, bunun üzerine direnişe
başlayan Hava İş üyesi işçiler, eylemlerini
Taksim'e de taşıdı. 8 Eylül 2012 günü saat 14.00'te
İstanbul Taksim'deki Türk Hava Yolları bürosu
önünde toplanan THY işçilerine EÖC, Tüm Tis,
SDP, UİD-DER,
Tuzla Deri İş, Tek Gıda İş, Spor Sen de destek
verdi. Devletin sadece çalışma yaşamına ilişkin
değil, dış politikadan eğitime kadar birçok
politikasının eleştirilerek özellikle Suriye'ye
ilişkin emperyalist niyetlerin teşhir edildiği
konuşmalarda, Türk İş'in duyarsız tavrı da eleştirildi.
Haklı mücadelelerinin kazanana kadar devam edeceğini
vurgulayan konuşmalar sık sık sloganlarla kesildi.
"Atılan İşçiler Geri Alınsın", "Türk
İş Şaşırma Sabrımızı Taşırma", "Direne
Direne Direnişle Zafere", "Zafer Direnen
Emekçinin Olacak" sloganlarının atıldığı
eyleme DHL'de örgütlendikleri için işten çıkarılan
Tüm Tis üyesi işçiler de destek verdi.
|
Didar Abla
Mezarı Başında Anıldı
1 Eylül 1987'de Ankara'da
tutsak yakınlarının meclise dilekçe vermek
üzere düzenlediği eylemde polisin saldırısı
sırasında şeker komasına girerek aramızdan
ayrılan Didar Abla'mızı anmak için 1 Eylül
2012 günü saat 10:30'da İstanbul Feriköy'deki
mezarı başında buluştuk. Saygı duruşu ile
başlayan anmada şu metin okundu:
"MÜCADELENİN
ÖNÜNDEKİ KADINLARDAN BİRİSİ DİDAR ŞENSOY
Didar Şensoy ismi
Türkiye'de bir döneminin tarihi içinde önemli
yer tutar. Bu dönem generaller çetesinin ülkeyi
kana buladığı bir dönemdir. Bütün ülkenin
kocaman bir işkencehaneye çevrildiği, darağaçlarında
halkın yiğit çocukları devrimcilerin katledildiği,
zindanların dolup taştığı günler, 12 Eylül
faşizminin karabasan günleri…Didar Abla, yarattığı
atmosferi sürekli kılacak bir kurumsallaşma
ve ona uygun hukuksal çerçeveyi oluşturma
yolunda yürüyen hakim sınıfın karşısında,
insan haklarını ve demokratik değerleri savunarak,
bu yolda ilerlemiş, gün geçtikçe daha güçlü
ve bilinçli bir mücadeleyi yaşamını yitirene
kadar sürdürmüştür.
Kardeşine bağlılığından
ve sevgisinden, onun kavgasına gönül vermekten,
onun haklarını savunmaktan yola çıkarak, önce
MLSPB tutsaklarının, sonra tüm Metris ve bütün
zindanların ablası olmuş, sevgisi yayıldıkça
çoğalmış, çoğaldıkça güçlenmiş ve bilinçlenmişti.
O bir devrimcinin ablası olarak başladığı
yolda tüm devrimcilerin, yurtseverlerin ablası
olmayı, ablalık değerlerinin yerine insan
hakları ve devrimci demokratik değerleri koymayı
bilmiş, sahip olduğu mücadeleci kişiliği onu
bir kitle önderi yapmıştır.
Gazetelerde onunla ilgili
haberler artık kanıksanır bir durum olmuştu.
Grevdeki
Netaş ve Derby işçisine "kavganız kavgamızdır"
diyen, YÖK baskısına karşı açlık grevi yapan
öğrencilerle birlikte üniversite önünde oturarak
açlık grevine de giden, coşkusuyla onları
yüreklendirme yolunda bir mücadele simgesiydi
O.
Didar Şensoy'un yaşantısından
çıkarılması gereken önemli dersler vardır.
Kırk yaşından sonra "ev kadınlığı"ndan
insan hakları savaşçılığına uzanan , bu yolda
can vermeyi göze alan kararlılığı örnek olmalıdır.
Bir kadının savaşı, bir kadının direnişi,
bir ananın yılmazlığı kuşkusuz daha soyludur,
daha derindir. Çünkü bir kadın halk savaşçısı,
bir kadın önder çok daha fazla zincir parçalayarak
yürümek zorundadır. Eğer bugün yaşadığımız
coğrafyanın gündeminde insan hakları sorunu,
işkence ve baskıya karşı tavır sorunları varsa,
eğer bu sorunlar tartışma gündeminde önemli
bir yer tutuyorsa, bunda, hiç kuşkusuz tutuklu
yakınlarının, anaların 12 Eylül karanlığında
boyutlarını artırarak sürdürdükleri mücadelenin
payı büyüktür.
Didar Şensoy gibi, özellikle
öylesi koşulların direnişçilerinin ölümünün,
bir ölüm değil, halkların emperyalizme , yerli
işbirlikçilere ve faşizme karşı direnişinin,
mücadelesinin, bazı süreçlerde suskun kalsa
da yenilmemesinin, yani tarihin nesnel kıldığı
zaferin ışığı olduğu konusunda kuşkusu olan
var mı halâ?
Evet Didar Abla; aradan
geçen koskoca 25 yıla rağmen bugün hala devrimciler
zindanlarda işkence görüyor, tecrit altında
tutuluyor. Yaşamın kıyısında olan hasta tutsaklar
tahliye edilmiyor. Kürt halkına yönelik inkar
ve imha politikaları devam ederken, devlet
köylerin ve sivil insanların üzerine bombalar
yağdırarak, katliamlar yapıyor. Linç sadece
fiziki olarak değil kültürel ve psikolojik
olarak uygulanıyor hatta bu durumun zindanlara
da yansımasına tanık oluyoruz…İşçilerin,emekçilerin
kırıntı halindeki hakları bile ellerinden
alınarak açlığa yoksulluğa mahkum ediliyorlar.
Sendikal çalışma yürüten emekçiler, muhalif
gazeteciler, avukatlar, öğrenciler tutuklanıyor.
Alevilere yönelik tehdit ve saldırılar bilinçli
olarak tırmandırılıyor. Eğitim sistemi ise
her geçen gün daha da gericileşiyor. HES projeleriyle
doğa tahrip edilirken, yaşam alanlarımız daralıyor.
Kadınlara yaşam hakkı tanınmıyor, öldürülen
kadın sayısı her geçen gün daha da artıyor.
Ülkede durum böyle seyrederken Ortadoğu coğrafyasında
ise sular hiç durulmuyor. Suriye'de emperyalistler
oyunlarını sahneye koymaya başladı, başrollerden
biride Türkiye'ye düşüyor.
Sevgili Didar Abla tablo
özetle böyleyken biz bütün bunlara karşı senden
ve diğer ölümsüzleşen tüm yoldaşlarımızdan
öğrendiklerimizle, faşizme- emperyalizme ve
şovenizme karşı özgür bir ülke insanca yaşam
için mücadelemize devam ediyoruz edeceğiz,
zafere kadar daima!
Didar Abla Yaşıyor, Yaşanacak!
Yaşasın Devrimci Kurtuluş
Mücadelemiz!
Emek ve Özgürlük Cephesi
"
Metnin okunmasının ardından
"Didar Abla Yaşıyor Yaşanacak!",
"Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!",
"Yaşasın Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz!"
sloganları atıldı.
|
Maraş'tan,
Sivas'tan Sürgü'ye Baskı ve Katliamlar Pir Sultan'ın
Direniş Ateşini Söndüremez!
ALEVİ, SUNNİ VE
DİĞER TÜM İNANÇLARDAN HALKIMIZ!
Malatya'nın
Doğanşehir ilçesinin Sürgü Beldesi'nde Temmuz'un
son günlerinde Alevi halka dönük bir katliam
denemesi daha yaşandı. Faşist saldırganlık hala
sürüyor.
Farklı
inançlara ve uluslara mensup halkın baskı ve
katliam yoluyla yok edilmesi veya asimilasyonu
TC'nin temel politikalarından biri olmayı sürdürüyor.
Aleviler ve Kürtler bu saldırganlığın odağında
bulunuyor. Her gün Kürtlere veya Alevilere dönük
yeni saldırı haberiyle uyanıyoruz. Alevi halka
dönük saldırılar hız kesmeden sürüyor.
Ramazanda
oruç tutmayan Alevi ailenin evinin önünde ramazan
davulunu var gücüyle çalan davulcuya itiraz
etmek, daha yavaş çalmasını, yada orada çalmamasını
istemek bir katliam girişiminin devreye girmesi
için yeterli oluyor. Ailenin evi taşlanıyor,
hayvan barınağı yakılıyor, sabaha kadar ölüm
tehditleriyle saldırganlar uluyor. Aradan birkaç
gün geçmesine rağmen saldırganlık benzer biçimlerde
devam ediyor.
Sonuç:
olay basit bir kışkırtma olarak gösterilmeye
çalışılıyor. Faşist saldırganlardan göz altına
alınan tek bir kişi yok. Faşistleri engellemeye
dönük devlet tarafından alınan ciddi hiç bir
önlem yok.
En
temel demokratik hakları için sokağa çıkan işçinin,
memurun, emekçinin üzerine derhal gaz bombalarıyla,
coplarla, plastik kurşunla vb. ile saldırma
konusunda oldukça marifetli olan "güvenlik
güçleri", Alevi halkı saldırıya uğradığında
ortada görünmüyor.
Biz
bu görüntüleri Maraş'ta, Sivas'ta Aleviler,
ilericiler, aydınlar, demokratlar katledilirken,
yakılırken de gördük.
Sadece
bunlar mı? Sivas katliamcılarının yargılanması
zamanaşımı bahane edilerek ortadan kaldırılmadı
mı? Temmuz ayı içinde Yargıtay Cemevlerini kuran
dernekleri yasadışı ilan ederek, Alevi halkın
ibadet hakkını elinden almadı mı? Ve böylece
tek ibadet yeri cami, tek ibadet biçimi Sunni
islamın ibadet biçimidir demedi mi?
Bunların tümünün cevabı EVET'tir.
AKP,
Alevileri tüm toplumsal yaşamdan silmeyi hedefleyen,
hayatımızı Amerikan mamülü bir dinciliğin gereklerine
göre düzenlemeyi hedefleyen bir programı adım
adım uygulamaktadır.
Fakat
Alevilere düşman olan sadece AKP değildir. MHP'yi
anlatmaya bile gerek yok. Onlarca yıldır bütün
katliamlarda başrol oyuncusu olarak yerini almış
tescilli bir partidir. Kendisini laikliğin savunucusu
olarak ilan edip Alevileri aldatan CHP'de bütün
bu sürecin başrol oyuncusudur. Maraş ve Sivas
katliamları CHP hükümeti döneminde yapılmıştır.
1920'lerde Cemevlerini ve diğer ibadethaneleri
kapatan, Diyanet eliyle sunniliği tek mezhep
ilan eden de CHP'dir.
Tüm
düzen partileri Alevilerin, din ve vicdan özgürlüğünün,
gerçek laikliğin, tüm demokratik hakların düşmanıdırlar.
Emekçi Alevi Halkı...
Faşist
düzen yıkılmadan, demokratik bir halk iktidarı
kurulmadan Alevilerin kendi inançlarını özgürce
yaşamaları mümkün değildir. Alevilerin, Sunni
halkın, Hıristiyan, Yahudi, Yezidi ve diğer
tüm inanç gruplarından halkın özgürce kendi
dini inançlarını yaşamaları, toplumsal hayatın
gerçek bir laiklik üzerinde kurulması ancak
devrim ile mümkün olabilir.
Bugün
Alevileri bu faşist düzene bağlamaya çalışanların,
Alevileri devrimcilere, ezilen tüm halk kesimlerine
düşman etmeye çalışanların maskesi de aslında
bu olaylarla birer birer düşmektedir. Onlar
Alevi burjuvaların temsilcileridir. Onlar Pir
Sultanların değil, Hızır paşaların soyundandır...
Alevileri bağlamaya çalıştıkları bu devleti
ister CHP, ister MHP ve AKP olsun hangi düzen
partisi yönetirse yönetsin, Alevilere hak görülen
tek şey; baskı, aşağılama ve katliam olmuştur.
Alevi
halkın tek dostu tüm devrim güçleridir, Emek
ve Özgürlük Cephesi güçleridir. Maraş'ta, Sivas'ta,
Çorum'da, Gazi'de Alevi halka karşı geliştirilen
katliamlara karşı Alevilerin yanında omuz omuza
mücadele edenler devrimciler olmuştur.
Alevi
halk, saldırıların arttığı bu koşullarda devrimci
saflarda yerini almalıdır.
Tek
yol devrimdir, devrim için direniştir!
Tek
yol devrimcilerin yanında, safında yer almaktır!
Emekçi Halklarımız!
Alevi
halka dönük yapılan saldırılar, tüm insanlığa
yapılmış saldırılardır. Bu saldırılar tüm halkın
demokratik haklarına karşı yapılmış saldırılardır.
Aleviler
ve Kürtler faşist saldırıların odağındadır.
Her gün artan linç haberleri, katliam yapmaya
dönük saldırılar, karşısında durmayan bir emekçinin
kendi haklarını savunma hakkı olamaz. Aşına,
ekmeğine, sağlık ve eğitim hakkına, iş hakkına,
insanca onurlu yaşam hakkına, özgürlüklerine
sahip çıkmak isteyen bunu herkes için istemelidir.
Bunu
istemeyen, Alevilere, Kürtlere ve diğer halklara,
diğer dinlerden ve mezheplerden insanlara bunu
hak olarak görmeyen, insanca yaşamı hak edemez
ve ulaşamaz.
Bu
bilinçle saldırıya uğrayan Alevi halkın yanında
olalım! Alevi halka karşı saldırılara karşı
duralım! Katliam ve saldırılara karşı tüm mücadelelere
ve eylemlere katılalım!
YAŞASIN
ÖZGÜR ÜLKE, ÖZGÜR DÜNYA VE İNSANCA YAŞAM MÜCADELEMİZ!
TEK
YOL DEVRİM!
Emek
ve Özgürlük Cephesi Avrupa İnisiyatifi
|
Malatya'nın
Sürgü Beldesin'deki Faşist Katliam Girişimi
Münih'te Protesto Edildi
Sahur vaktin'de ramazan
davuluyla bir Alevi ailenin evin önünde yüksek
sesle çalan davulcuya evinin önünde çalmaması
için itiraz eden alevi ailesinin tepkisi neredeyse
bir katliama neden olacaktı. Ardından faşister
günlerce evi taşladı, hayvan barınağını yaktı
ve ölüm tehtidleri savurdu.
Devlet ise buna karşı ciddi hiçbir önlem almadı,
tek bir faşisti gözaltına almadı ve bunu sadece
''maddi zarar'' olarak gördü ve bunu basit bir
provokasyon olarak göstermeye çalıştı. Ancak
biz bu devleti tanıyoruz, kuruluş felsefesi
olan faşist tekçi mantığını ve bunun bir dışavurumu
olan Dersim, Maraş, Çorum, Sivas ve Gazi katliamlarını
biliyoruz. Sürgü'deki katliam girişimini basit
bir provokasyon olarak göstermeye çalışarak
kimse bizi, halklarımızı aptal yerine koyamaz.
KCK tutuklamaları adı altında Kürtlere, hakkını
savunan ve hakları için mücadele eden işçilere,
emekçilere, memurlara karşı dört nala yetişen
ve gaz bombalarıyla, plastik mermiyle, coplarla
karşılık veren devletin ''güvenlik güçleri''
saydığımız katliamların hiçbirinde yoktu. Sürgü'dede
hiçbir ciddi önlem alınmamıştı.
Bu
katliam girişimini ve devletin alevilere ve
diğer ezilen kesimlere karşı yaklaşımı ve tutumu
AABF (Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu)
ve BDAJ (Alevi Gençlik Birliği) tarafından örgütlenen
Mitingle Protesto Edildi. Münih'teki Türk Konsolosluğunun
önünde, Perşembe günü (02.08.12) saat 15:30'da
gerçekleşen mitingde Emek ve Özgürlük Cephesi,
Kürt yurtseverleri, ATİK ve Alman solcu ve sosyalistleride
yer aldı. ''Faşizme karşı omuz omuza'', ''Sivası/Maraşı
unutma Malatyaya sahip çık'', ''Katil devlet
hesap verecek'', ''Yaşasın halkların kardeşliği''
sloganlarını kitle coşkulu biçimde attı. EÖC'lüler
bu konuyla ilgili bir bildiri dağıttı. AABF'nin
yaptığı bir konuşmanın ardından Miting sona
erdi. Mitinge 250 civarinda insan katıldı.
|
Faşizm
Gerçeğini Bu Fotoğraftan Daha İyi Ne Anlatabilir?
Cehennem Ateşi Mi,
Özgürlük Ateşi Mi?
Yer;
Rize, şirin bir Karadeniz kenti... Zaman; Ağustos
2012 başı...
Bir fotograf,
fotografta bir pankart, pankartta bir slogan:
Ramazan
da Oruç Tutmuyor musun
Cehennem
Ateşi Seni Çağırıyooo!
Pankartı asanlar Ülkü Ocakları!
Pankartın asılma sebebi ise Malatya Sürgü'de
oruç tutmayan Alevilere yönelik saldırılarla
birlikte gündemleşen Alevilere dönük saldırganlık
ve ramazanda oruç tutma meselesi...
Sürgü'de yaşananlar Maraş'ın, Sivas'ın yanında,
herhangi bir ölüm olayı olmaması nedeniyle küçük
bir olay gibi görünebiliyor. Fakat ortaya konulan
tepkiler, aslında ülkemizdeki faşizm gerçeğini
olanca çıplaklığıyla, yalınlığıyla ortaya yere
seriyor.
Türkiye'de faşizm var mı, yok mu, faşizm MHP'yle
ve devlet içindeki bir takım odaklarla mı sınırlı
yoksa, devletin niteliğini belirleyen onun temel
karakteristiği mi?, AKP, Ergenakon operasyonlarıyla
devlet içindeki faşist odakları temizleyip,
devleti demokratikleştiriyor mu, yoksa faşist
yapıyı yeniden yeni bir konsept ekseninde yapılandırıyor
mu? Bu soruları sayfalar dolusu uzatabiliriz...
Bu tartışmaları uzun uzun yapabiliriz de...
Ya şu pankart, Rize'de boylu
boyunca asılmış olan ve 20 milyonunun üstündeki
Aleviye "cehennem ateşi"ni gösteren,
sık sık da, Dersim'de, Maraş'da, Sivas'ta daha
nice yerde olduğu gibi, cehennemi bugüne taşıyıp
Alevileri katleden pankartın sahipleri ne olacak?
Onlar hiç bir tartışmaya yer bıraktırmayacak
biçimde karşımızdalar... Yukarıda sıraladığımız
soruların en basit, en yalın cevabı veriyorlar...
Durun, MHP'li faşistler
işte, onlardan başka ne beklenebilir ki deyip
geçmeyin!.. Bakın, Maraş'ın katliamcıları şimdi
nerede ve ne işler yapıyorlar, bakın, Sürgü'de
de MHP'li faşistler baş roldeydi, insanların
evlerini taşladıktan, hayvan barınaklarını yaktıktan
("cehennem ateşi" şimdilik orada kaldı)
ne oldu onlara... Ya da "cehennem ateşi"ni
Sivas'a taşıyan dinci faşistlere ne oldu diye
biraz düşünün lütfen...
Hiçbir şey değil
mi? İnsanlık suçu işleyen bütün bu barbarlar,
MHP'lisinden, dinci faşistine kadar elini kolunu
sallayarak dolaşıyor, milletvekili oluyor. İşkencecisi,
katliamcısı devletin en gözde unsuru olup çıkıyor.
Onlara faşist, onlar insanlık düşmanı, onlar
barbar... Evet, ama onlar yalnız değil... Onların
devleti var arkalarında, TC devleti... Onlar
devletleri olmadan hiçbir şeydirler, birer zavallıdırlar...
Ve bu zavallı caniler
Devletlerinin ayak izlerini takip ederler...
Devletleri çok beceriklidir katliamcılıkta,
orduları çok beceriklidir, insanları dere yataklarına,
mağaralara doldurup topluca katletmekte, "cehennem
ateş"leri yaratmakta... Polisleri, MİT'leri,
Kontr-gerillaları çok yeteneklidir işkencecilikte,
sokaklarda infaz yapmakta...
MHP'lisi, dinci faşisti
ise en paspaye katliamlar yapmak için hazır
tutulurlar.
Denklem budur, tartışmaların
labirentinde kimi zaman kaybolur gibi görünen
faşizm basitçe budur aslında... Faşist katillerin
yaktıkları evlerin, işyerlerinin, insanların
ateşine, Roboskide patlayan bombaların alevlerine
yeterince dikkatli bakanlar, onların ışığından
yeterli ölçüde yararlanmasını bilenler aslında
AKP'yi, MHP'yi, CHP'yi, faşizmi, devletin faşist
niteliğini apaçık görebilirler.
Evet, Türkiye'de
faşizmi, devletin ve onun siyasal partilerinin
faşist niteliğini görebilmek için lamba ışığında
okunan kitaplar kadar, Roboski'de uçaklardan
çocukların üstüne atılan bombaların ışığına,
Sürgü'de insanlarımızın yakılan evlerine, Sivas'ın
ışığına bakmak da gereklidir, Hatta bunlar yeterlidir.
Tekrar pankarta dönelim;
dönemin ruhunu ne kadar güzel anlatıyor... AKP
ile girilen Amerikancı dinciliğin ruhunu, MHP'li
faşistler ne kadar çarpıcı anlatmışlar değil
mi? Ve çok ironik ama, bir Amerikan fast foot
tekelinin sloganını uyarlamışlar üstelik...
Evet çok yakışıyor; Amerikan dinciliği, Amerikan
şirketinin sloganları uyarlanarak kendini anlatmış...
Bir söz de Hızır
paşa soyundan olanlara; İzzetin Doğan'lara,
Cem Vakfı ve benzeri türden faşizm yardakçılarına...
Unutmadık, seçimlerde MHP'ye de oy verilebilir
dediğinizi... Alevi halkın kendi ayaklarıyla
"cehennem ateşi"ne gitmesini istediğinizi!
Alevi halkta unutmayacak, giderek daha iyi görecek,
Hızır paşa soyundan olduğunuzu...
Hızır paşa soyundan
olanların daha da azgınları var tabii; şimdilik
az da olsa MHP'ye oy veren Türk aleviler...
Kürt düşmanlığıyla azgınlaşıp, kendi katillerini
seven bir alçaklar sürüsü... Bu katliam girişimleri
biraz olsun açacak mı gözlerini, en azından
bunların bir bölümünün.... Bilinmez... "Cehennem
ateşi" onları da bekliyor, hem de ülküdaşlarının
"Ocakları"nda...
Ferman ne yazık ki,
hala padişahın, hala faşist devletin ve onun
barbar uzantılarının!
Dağlar, sokaklar,
fabrikalar, işyerleri, okullar ise bizim! Direnişin...
Ferman ve faşizm varsa, direniş de var ve hep
olacak!
Aleviler!
Seçenekleriniz hep
azdı, giderek daha da azalıyor! Devrim tüm ezilenler
gibi sizlerinde kurtuluş yolunuz oldu hep...
Son yirmi yıldır bunu daha az görüyorsunuz,
Hızır paşanın soyundan olanlardan daha fazla
etkileniyorsunuz... Küçümsenemeyecek bölümü
sizin içinizden çıkan, faşizme ve katliamlara
karşı, haklarınız için sizinle omuz omuza mücadele
eden, katiamların karşısında kararlıca duran
yegane güç olan devrime ve devrimcilere giderek
sırtınızı dönmeye başladı çoğunuz... Bu yolun
sonuna gelinmiştir.
Bakın!.. MHP'nin
pankartı, AKP'nin iktidarı devrimcilere sırtını
dönerek yürünecek yol kalmadığını ne kadar güzel
anlatıyor... Yeniden daha güçlü buluşma zamanıdır...
Emek için, Özgürlük
için insanlığın binlerce yıllık yazılı tarihinde
ne kadar büyük değer varsa, ne kadar güçlü değer
varsa bugün devrimcilerin elindedir. Spartaküsün
kılıcı, bizdedir, Bedrettin'in kılıcı bizdedir
ve Pir Sultan'ın kılıcı bizdedir!
İnsanları yakan "Cehennem
Ateşi"nin karşısında, kurtuluşun yolunu
gösteren Özgürlük Ateşi vardır ve o ateş, o
meşale bizdedir...
Evet, yeniden buluşma
zamanıdır! Alevi, sunni, hıristiyan, Ezidi,
Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Arap, Boşnak yeniden
emek ve özgürlük için, devrimci kurtuluş bayrağı
altında buluşma zamanıdır!
Buluşup "cehennem
ateşi"ne karşı, faşizme karşı direnme ve
savaşma zamanıdır...
|
Devrim
Savaşçısı
Nurettin Gürateş
Mezarı Başında Anıldı
28 Temmuz 1978'de gözaltında
işkenceyle katledilen Nurettin Gürateş Yoldaş,
Turgutlu'da bulunan mezarı başında yapılan bir
anma etkinliği ile anıldı.
Emek
ve Özgürlük Cephesi'nin örgütlediği anmaya eski
ve yeni kuşak devrimciler ile dönemin farklı
siyasi yapılarından devrimciler katıldı. Nurettin
yoldaş şahsında tüm devrim savaşçıları için
yapılan saygı duruşu ile başlayan anma daha
sonra genç kuşaktan bir yoldaşının Nurettin
yoldaşı anlatan bir yazı okuması ile devam etti.
Daha sonra o dönem beraber mücadele ettiği yoldaşları
Nurettin yoldaşı anlattı. Bir yoldaşının, Nurettin
yoldaşın bilinenin aksine yarasının tedavi edilmeyerek
ölüme terk edilmesiyle değil, çokta ağır olmayan
yarasına kalem sokularak yarasının ağırlaştırarak
işkence sonucu öldürüldüğünü belirtti. Daha
sonra söz alan EÖC temsilcisi, Nurettin yoldaşın
ve diğer önder
kadroların mücadelelerinin öneminden bahsettikten
sonra "esas almamız gereken mesaj yoldaşımızın
mezarının başında bulunduğumuz şu an, bulunduğumuz
dönem itibari ile daha fazla örgütlü mücadeleye
sarılmamız gerekiyor. Onlar bizlere göstermişlerdir
ki kapitalizme, faşizme, emperyalizme karşı
bireysel olarak karşı durulamaz, kapitalizme
karşı durulacaksa bu ancak örgütlü mücadele
ile olur. Nurettinlerin dalgalandırmaya başladığı
bayrak, bugün önder
kadrolarımızı anmak için hazırlığını yaptığı
devrimci bir eylem öncesinde bir kaza sonucu
Devrimci Kurtuluş savaşımızda düşen Talip yoldaşımızın
ellerinde dalgalandırılmıştır. Ve şimdi bayrak
bizlerin ellerindedir, kurucu önder kadrolarımıza,
Talip yoldaşımıza layık olacak ve bayrağı yere
düşürmeyeceğiz." Mezarlıktaki anmanın son
bulması ile anmaya katılan EÖC'lüler ve Nurettin'in
o dönemki yoldaşları Nurettin yoldaşın annesini
evinde ziyaret ettiler. Yoldaşımızın annesinin
oldukça duygulandığı ve sevindiği ziyaret sohbetlerle
sonlandırıldı.
|
Oligarşinin
Katilleri Hasan Selim Gönen'i Katletti
Oligarşinin
"ileri demokrasi"si katliama doymuyor.
20 Temmuz 2012 günü İstanbul Gazi Mahallesi'nde
polisin açtığı ateşle ağır yaralanan Hasan Selim
Gönen adlı devrimci, kaldırıldığı Okmeydanı
Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde 21 Temmuz
günü şehit düştü. İstanbul'da polise yönelik
bir saldırının ardından oligarşinin medya organları
tarafından hedef gösterilen iki devrimciye yönelik
linç kampanyası katliamla sonuçlandı. Roboski'de
köylüleri bombalayarak katleden, birçok can
alan gaz bombası terörünü maçlardan baraj protestolarına
kadar her yerde kullanan, 14 Temmuzda Diyarbakır'ı
gaza boğan, "dur ihtarına uymadı"
gerekçesiyle istediğini katletme özgürlüne kavuşturulan
ve bu gerekçeyle 17 Temmuz gecesi Diyarbakır'da
Nurhak Çartay'ı katleden oligarşi, "demokrasi"sini
daha da "ilerletmeye devam ediyor".
Hasan Selim Gönen'in
katledilmesinin ardından hala kendi medya organları
aracılığı ile yalanlarıyla toplumu zehirlemeye
devam eden oligarşi hızla yeni senaryolar üreterek
yaptığı her katliamı devrimcileri karalama kampanyasına
dönüştürmeye çalışıyor. Ama bu ülkenin emekçi
halkları devrimcileri oligarşinin bayat yalanlarından
öğrenecek değil. Her hak alma direnişinde, oligarşinin
kendilerine yönelik her saldırısında omuz omuza
dövüştükleri devrimcilere yönelik her karalama
kampanyası oligarşinin pisliğinin bir parçası
olarak toplumun belleğinde kalmaya mahkumdur.
Onlar Mahirler, Denizler, İbolar için de bunlar
gibi binbir yalan uydurdular yıllarca. Ama halklarımızın
toplumsal belleğinden onları silemediler ve
asla silemeyecekler.
Oligarşinin kurşunlarıyla
yaşamını yitiren Hasan Selim Gönen'in cenazesi
polisin aileye yaptığı baskılar nedeniyle İzmit'te
22 Temmuz günü erken saatlerde toprağa verildi.
Cenazeye katılmak üzere İstanbul'dan yola çıkan
TAYAD'lı aileler Hasan Selim Gönen'in mezarı
başında bir anma gerçekleştirdiler ve katliamların
hesabının sorulacağını sloganlarıyla bir kez
daha yinelediler.
Oligarşinin katilleri
yargıdan, hukuktan ve devletten aldıkları her
türlü destekle devrimcileri, halkı katletmeye
devam edecek. Ama şunu unutmasınlar ki onların
arkalarındaki güçten çok daha güçlü olan örgütlü
bir halkın iradesidir. Ve bu zulme, sömürüye,
baskılara ve katliamlara dur demenin, katillerden
hesap sormanın yolu hiç de sandıkları kadar
zor ya da tıkalı değildir. En koyu baskı rejimleride
bile betonu delerek boy vermesini bilen bir
çiçek gibi kendine bir yol bulur, bulmuştur
ve bulacaktır. Hiçbir halk düşmanı cezasız kalmayacaktır.
Hasan Selim Gönen
Ölümsüzdür!
Devrim Şehitleri
Ölümsüzdür!
Kurtuluşa Kadar Savaş!
|
Diyarbakır'da
Devlet Terörü
BDP'nin
14 Temmuz'da Diyarbakır'da yapacağı mitingi
önce yasaklayan, daha sonra da tehditler savuran
oligarşi, elinden geleni ardına koymadı ve sıkıyönetim
günlerinde bile rastlanılmayan bir güç yoğunlaşmasıyla
kenti gaza boğdu. Oligarşinin yasaklama kararının
üzerine ne olursa olsun mitinglerini yapma iradesini
açıklayan BDP, tüm ablukalara, baskılara, gaz
bombalarına rağmen Diyarbakırlılarla birlikte
sokaktaydı. Kendisine oy verenlerle aynı kaderi
paylaşan parti milletvekilleri gözyaşartıcı
gazın yanı sıra gaz bombalarının mermileriyle
açıkça hedef gözetilerek saldırıya uğradı. Daha
önce gerçekleşen çeşitli saldırılarda öldürücü
etkisi olduğu bilinen gaz bombasının mermisindeki
hedef BDP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan oldu.
Ayağına aldığı gaz bombası mermisi sonucu yaralanan
ve ayağı kırılan milletvekili, kendisini hedef
alan polisin oldukça yakın mesafeden, kendisini
hedef alarak ateş ettiğini söyledi. Polisin
saldırısı sonucu çok sayıda yaralı olduğu belirtilirken,
yaralıların hastanelerden gözaltına alındığı,
hatta bir yaralının hastanenin polis odasına
alınarak burada işkenceye uğradığı, bu olayın
çok sayıda görgü tanığı olduğu gelen bilgiler
arasında.
Diyarbakır'daki bu
vahşet üzerine sokaklardaki Diyarbakırlılar
ve BDP'li milletvekilleri Sümerpark'ta toplanarak
oturma eylemine başladılar. Sabaha kadar süren
oturma eylemi direniş kararlılığının da bir
göstergesiydi. Diyarbakır'ın gazdan etkilenmeyen
hiçbir bölgesinin kalmadığı saldırının ardından
her yerde saldırıyı protestolar başladı. İstanbul
Beyoğlu'nda yapılmak istenen yürürüş polis tarafından
engellenince oturma eylemine dönüştürüldü. Kürdistan'ın
birçok cezaevinde isyanlar başladı.
Kürt ulusunun özgürlük
mücadelesini polisiye önlemlerle durduramayacağını
bilen oligarşinin artık zaman kazanmaya oynadığını
söyleyebiliriz. Ama tüm bu çabaların işe yaramayacağını
tarih defalarca göstermiştir. Direnen ve savaşan
Kürt ulusunun yürüyüşünü kimse durduramayacaktır.
Faşizme karşı direnen ve savaşan Kürt Halkı
yalnız değildir. Oligarşinin baskısı, vahşeti
tarihsel ve toplumsal gerçekliğin duvarlarında
parçalanmaya mahkumdur. Hiç bir güç, politikasını
iradi güç haline getirmiş Kürt halkının özgürlük
yürüyüşünün önünde duramaz. Bu yürüyüşünde,
faşizme ve oligarşiye karşı mücadelisinde Kürt
Halkının yanındayız.
Yaşasın Halkların
Kardeşliği!
Biji Bıratiya Gelan!
Faşizme Karşı Tek
Yumruk Tek Barikat!
|
Barikat
Dergisine Ulaşabileceğiniz Yeni Adresler
Barikat Dergisinin son sayısına
aşağıdaki kitapevleinden ulaşabilirsiniz:
*Adana:
Karahan Kitapevi (Çakmak Cad. Çakmak Plaza,
Zemin Kat No: 40 Seyhan/ Adana Şube: Mahfesığmaz
Mah. 79019 Sk. Sargut Ap. No: 39 Çukurova/Adana)
*Ankara:
İmge Kitapevi, Dost Kitapevi
*Mersin:
Ütopya Kitapevi (Hamidiye Mah. Atatürk C. Irmak
Apt. No: 108 Mersin)
*İstanbul: Beyoğlu
Mefisto Kitapevi (İstiklal C.)
*İzmir: Yakın
Kitapevi (Kıbrıs Şehitleri C. Alsancak/İzmir)
Dergimize ulaşabileceğiniz
yeni adresler elimize ulaştıkça sitemizden duyurmaya
devam edeceğiz. Bu sayımızda AKP üzerine bir
incelememiz var. Devrimci Seçenek üzerine başlayan
yazımız ise bir sonraki sayıda devam edecek.
Faşizmin katliamcı yönünü ortaya koyan bir diğer
yazımız ve Haziran şehitlerimiz şahsında devrimci
sosyalist hareketin tarihine de değinen bir
başka yazımız dergimizin sayfalarını dolduran
diğer yazıları oluşturuyor.
Bir sonraki sayıda
buluşmak üzere, iyi okumalar.
|
Sivas Katliamını Unutmadık
Unutturmayacağız!
İzmir
2 Temmuz 1993 tarihinde
Sivas'ta devlet eliyle gerçekleştirilen katliam
bir kez daha İzmir'de öfkeyle lanetlendi.
Alevi Bektaşi Federasyonu İzmir bileşenlerinin
çağrısıyla Cumhuriyet meydanında toplanan
alevi örgütleri, devrimci kurumlar, sendikalar,
demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler
saat 18.00'da kortejlerin oluşturulması ile
yürüyüşe başladılar. Aralarında Emek ve Özgürlük
Cephesi'ninde bulunduğu devrimci kurumlar
ortak pankart altında oluşturdukları kortejle
yürüyüşe katıldılar. Cumhuriyet Meydanı'ndan,
Konak Sümerbank önüne yapılan yürüyüş sırasında
atılan sloganlarda
"Dersim, Sivas, Roboski unutulmaz hiçbiri",
"Sivasın ışığı sönmeyecek" , "Sivasın
katili faşist T.C devleti," "Sivas
şehitleri ölümsüzdür". vb. sloganlar
atıldı. Kitlenin Sümerbank önüne gelmesi ile
yapılan saygı duruşu ve okunan basın açıklaması
ile devam eden etkinlik atılan sloganlarla
son buldu. Okunan basın açıklamasında, "Sivas
Madımak katliamı da tarihsel gerçekliğini
o günün siyasal, toplumsal ve konjüktürel
gündemin bir sonucu olarak tertiplenip organize
edilen bir katliamdır. İdda edildiği gibi
salt bir avuç sivil faşist ve gerici yobazın
tepki ve öfkelerinin sonucu olarak bakmak
bize göre büyük bir yanılgıdır. Bu katliamı
sunni toplum yapısına mal etmeye kalkışmak
halkların farklılıklarıyla birlikte yaşamına
karşı olan sömürücü ezen ve halkların düşmanı
olan siyasi erk ve yapıların planlarına hizmet
etmektir. "dolaysıyla Sivas Madımak katliamı
da bir Koçgiri, Dersim, Newala kasaba, Maraş,
Malatya, Geliye zilan, Çorum, Gazi, ve Roboski'deki
katliamlarda olduğu gibi önceden planlanmış,
programlanmış ve bir amaca ulaşmak için gerçekleştirilen
bir katliamdır." dendi.
İstanbul
1993 yılında Sivas'ta Madımak
Oteli'nde faşist TC devletinin organizayonu
ile yakılarak katledilen 35 aydın, sanatçı,
bilim insanı için 1 Temmuz 2012 pazar günü Taksim
Galatasaray meydanından Tramvay Durağına bir
yürüyüş gerçekleştirildi.
Saat 15.00'te başlayan
y ürüyüş esnasında sık sık "katil devlet
hesap verecek! Dün Maraş'ta bugün Sivas'ta çözüm
faşizme karşı savaşta! Sivas'ı unutma unutturma!
Faşizme karşı omuz omuza! Sivas'ın hesabı sorulacak!
Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!" sloganları
atıldı.
Yol boyunca sözlü
ajitasyon yapılarak; "Sivas davasının düşmesine
hayırlı olsun diyen başbakan bu devletin faşist
katliamcı zihniyetini ve uygulamalarını itiraf
etmiş bulunmaktadır. Maraş'ta, Sivas'ta katleden
devlet bugün de savaş uçaklarıyla Roboski'de
35 köylüyü katletmiştir. Bu katliamların hiç
birini unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız!
Hesap soracağız" denildi.
Yürüyüş esnasında
İstiklal Caddesinden geçen insanlarda alkışlarıyla
eyleme destek verdi. Yaklaşık 300 kişilik kortej
Taksim Tramvay durağına geldiğinde, ortaklaşa
hazırlanan basın metni okundu.
Okunan metinde "devletin tarihte
Alevilere ve Kürtlere, işçilere ve emekçilere,
devrimci ve ilerici güçlere yönelik sayısız
katliam gerçekleştirdiği vurgulandı.
Açıklamada;
"bizler Madımak Oteli'ni taşlayan güruha
'Gazanız Mübarek Olsun' diye seslenen Belediye
Başkanı'nı unutmadık. 35 canın yakılışını an
be an izleyen sözde laiklik savunucusu TSK'yı
ve bölgenin Garnizon Komutanlığı'nın tavrını
unutmadık. 'Otelin çevresindeki vatandaşlarımıza
zarar gelmemiştir' açıklamasını yapan dönemin
Başbakanı Tansu Çiller'i ve 'Çok şükür güvenlik
güçleriyle halk karşı kaşıya gelmemiştir' diyen
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i unutmadık.
Daha dün zamanaşımı kararına 'Hayırlı olsun'
diyen ABD uşağı Başbakan Tayyip Erdoğan'ı unutmadık"
sözlerinin ardından devletin dün olduğu gibi
bugünde kapsamlı bir saldırı politikası sürdürdüğünün
altı çizilerek, "Bunu TSK'ya ait savaş
uçaklarının, Roboski'de 35 Kürt köylüsünü bombalayarak
katlettiğinde de gördük" denildi.
Basın
metninde, AKP Hükümetinin uzun süredir Suriye
üzerinde savaş tamtamlığı yaptığı ifade edilirken,
Türkiye'nin ABD'nin Ortadoğu konsolosluğu gibi
çalıştığı söylendi.
Açıklama
şöyle devam etti: "Bu tablodan da açıkça
görüldüğü gibi, Sivas'ta 35 canımızı alan ateş
bugün de yanmaya devam etmektedir. Dinci-gerici
ve faşist güruhun tutuşturduğu alevler, bugün
sömürü dümeninde oturan AKP tarafından harlanmaktadır"
denilerek atılan sloganlarların ardından eylem
sona erdi.
Emek ve Özgürlük Cephesi,
Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, Devrimci
Hareket, Emekçi Hareket Partisi, KÖZ, Proleter
Devrimci Duruş, TKP 1920 tarafından gerçekleştirilen
eyleme Mücadele Birliği, Kaldıraç ve Sürekli
Devrim Hareketi destek verdi.
|
İzmir'de
Roboski Katliamını Protesto Yürüyüşüne Engelleme
İzmir'de 28.06.2012 tarihinde
HDK Roboski Katliamı için yürüyüş gerçekleştirmek
istedi. Saat:17.00'de Basmane'de Fuar alanı
önünde toplanan grup 18.00'de Eski Sümerbank
önüne yürüyüş yapmak istedi. Polisin barikat
kurması üzerine, yapılan pazarlıklar sonucu
yürüyüşe izin verilmedi. Daha sonra barikat
önünde oturma eylemi yapan grup yolu trafiğe
kapattı. Okunan basın metninde devletin yapmış
olduğu katliamdan hesap soruldu. Ayrıca son
dönemde devletin KESK'lilere yönelik gözaltı
operasyonu kınandı. Okunan basın metninden sonra
grup Izmir BDP temsilciligine slogan atarak
yürüdü.
|
Barikat'ın
Haziran/Temmuz Sayısı Çıktı
Barikat'ın yeni sayısı çıktı.
Bu sayımızda AKP üzerine bir incelememiz var.
Devrimci Seçenek üzerine başlayan yazımız ise
bir sonraki sayıda devam edecek. Faşizmin katliamcı
yönünü ortaya koyan bir diğer yazımız ve Haziran
şehitlerimiz şahsında devrimci sosyalist hareketin
tarihine de değinen bir başka yazımız dergimizin
sayfalarını dolduran diğer yazıları oluşturuyor.
Bir sonraki sayıda buluşmak üzere, iyi okumalar.
Dergimizi oluşturan yazılar en kısa sürede web
sitemize eklenecektir.
|
Faşist AKP İktidarı
Toplu Gözaltı ve Tutuklamalarla Muhaliflerini
Susturmaya Çalışıyor
Özel Yetkili Ankara Cumhuriyet
Başsavcıvekilliği'nin talimatıyla Ankara,
İstanbul, Eskişehir, Aydın, Diyarbakır, Hakkari,
Adana ve İzmir dahil 20 ili kapsayan sendikalara
saldırı operasyonunda başta KESK Genel Merkezi
olmak üzere bağlı sendikalardan Eğitim-Sen,
SES, BES, Tüm Bel-Sen ve Birleşik Taşımacılık
Sendikası hedef alındı.
KCK
Operasyonu adı altında KESK Genel Başkanı
Lami Özgen'in de aralarında bulunduğu 71 KESK
yöneticisi ve üyesi gözaltında.
Bir
süredir Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin
kaldırılması tartışılırken, aynı zamanda bu
mahkemeler eliyle hala devrimci, yurtsever,
ilerici demokratik muhalifleri tasfiye etme
çabası son hızla devam ediyor.
AKP
İktidarı sıkça ifade ettiği "ileri demokrasi"
söyleminin büyük bir yalan olduğu kendisi
tarafından bir kez daha kanıtlanmış oldu.
Bizler;
Özgür Bir Ülke İnsanca Yaşam İçin sistemin
bu faşizan saldırı politikalarına karşı susmayacağız!
Baskılar, gözaltılar, tutuklamalar bizi yıldıramaz!
Baskılara,
gözaltılara ve tutuklamalara karşı mücadeleye!
Emek ve Özgürlük Cephesi
|
Ahmet
Saner ve
Kadir Tandoğan
Ölümsüzdür!
İdam edilişlerinin 31. yılında
Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan yoldaşlar Üsküdar
Paşakapısı Cezaevi önünde anıldılar.
24 Haziran 2012
günü saat 14.00'te Paşakapısı Cezaevi önüne
gelen Emek ve Özgürlük Cephesi üyeleri bu tarihi
unutmadıklarını, unutturmayacaklarını söylediler.
Anma Ahmet ve Kadir şahsında tüm devrim şehitleri
için bir dakikalık saygı duruşu ile başladı.
Ardından Emek ve Özgürlük Cephesi temlicisi
basın metnini okudu. Daha sonra açıklamaya destek
için gelen Emekli Sen Beyoğlu Şube Başkanı kısa
bir söz aldı. Eylemde "Devrim Şehitleri
Ölümsüzdür", "Ahmet Saner Ölümsüdür",
"Kadir Tandoğan Ölümsüdür" "Yaşasın
Devrim ve Sosyalizm", "Yaşasın Devrimci
Dayanışma!" sloganları atıldı. Ayrıca Devrimci
78'liler de eyleme destek verdiler.
Emek ve Özgürlük
Cephesinin basın metni şöyleydi:
İdamlar Bizi Yıldıramaz!
Bundan tam 31 yıl
önce 25 Haziran 1981 şafağında, burada, Paşakapısı
Cezaevi'nin avlusunda idam sehpası kuruldu.
12 Eylül Generalleri Amerika'lı efendilerine
iki yiğit devrimciyi; Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan
yoldaşlarımızı kurban ettiler. Çünkü onlar,
bu topraklarda ne işi olduğunu hiç kimsenin
açıklayamadığı bir CIA ajanını cezalandırmışlardı.
Çünkü onlar bu ülkenin bağımsızlığı, özgürlüğü,
onuru için, sosyalizm için savaşmışlardı.
O günlerde ülkemizde
bulunan ABD heyeti, Cuntacılarla masaya oturmak
için bu iki devrimcinin katledilmesini şart
koştular. Etekleri tutuşan
uşaklar, Askeri Yargıtay'ın bozduğu idam kararını
özel olarak verdikleri emirlerle Askeri Yargıtay
Daireler Genel Kurulunda onaylatarak efendilerinin
buyruklarını yerine getirdiler. Tarihler 25
Haziran 1981 şafağını gösterdiğinde burada,
Paşakapısı Cezaevi'nin bir avlusunda devrimci
direnişin ve kararlılığın sloganları, marşları
yankılanıyordu yoldaşlarımızın dilinden. Titreyen
cellatlarıyla dalga geçerek yürüdüler ölümün
üzerine. Haykırdıkları sloganları faşizmin yüzüne
birer tokat gibi iniyordu.
Ahmet Saner ve Kadir
Tandoğan yoldaşlarımız, kısacık yaşamlarını
örnek birer devrimci olarak yaşadılar ve örnek
bir şekilde noktaladılar. Asla tereddüt etmediler
ölümün üzerine yürürken. Faşist cuntanın mahkemelerinde
ve işkencehanelerinde asla taviz vermediler.
Onları kendi hukuklarını dahi hiçe sayarak ABD'li
efendilerine kurban eden uşaklar ne derece kirliyse,
ne derece pisliğe batmışsa Ahmet ve Kadir de
onların tam zıttını oluşturacak kadar temiz
ve lekesizdiler. Devrim ve sosyalizm için yaşadılar,
savaştılar ve canlarını vermekten bir an olsun
geri durmadılar. Ne için mücadele ettiklerini
çok iyi biliyorlardı. Karşılığının ne olacağını
da. Son mektubunda "yaptıklarımdan pişman
değilim, Amerikan emperyalizmine ve onun uşaklarına
karşı mücadele verdim. Verdiğim mücadele doğru
bir mücadeleydi" diyen Ahmet Saner'in sözleri
her şeyi özetlemeye yetiyor.
Bugün birileri sahtekarca
mahkemeler kurarak 12 Eylül'ü yargıladıklarını
iddia ediyorlar. Onlar 12 Eylül'ü yargılayamazlar.
Çünkü yargılayanların 12 Eylül'ü yapanlardan
farkı yoktur. Roboski'de katliam yapanlar değil,
ancak bizler 12 Eylül'ü ve takipçilerini yargılayabiliriz.
Çünkü tarihi yapanlar onun akışını değiştirmek
için dövüşenlerdir. Bu zulüm düzeni yeryüzünden
silindiğinde kendilerini aynı çöplükte bulacak
olanlar birbirlerini yargılayamaz, cezalandıramaz.
En az 12 Eylülcüler kadar ABD uşağı olanlar,
onların buyruklarıyla Ortadoğu halklarına saldırmak
için hazırda bekleyenler değil, emperyalizme
ve işbirlikçilerine karşı savaşanlar tarihin
hükmünü yazacaktır.
Bugün, ABD'ye uşaklığın
iki devrimcinin katliyle bir kez daha tescillendiği
bu yerden bir kez daha haykırıyoruz ki; Ne idamlarınız,
ne katliamlarınız, ne işkenceleriniz, ne de
hücreleriniz bizlerin mücadelesini durduramadı,
durduramayacak. 6 Haziran şehitlerimizin ardından
ölümün üzerine yürüyen Ahmet ve Kadir gibi;
Onların ardından yürüyen Gürkan gibi, Talip
gibi daha niceleri bu topraklarda sömürünün
her türü kazınana kadar, son nefesine değin
mücadele etmeye devam edecek.
İdamlar Bizleri Yıldıramaz!
Ahmet Saner Ölümsüzdür!
Kadir Tandoğan Ölümsüzdür!
Devrim Şehitleri
Ölümsüzdür!
|
Talip
Karasansar Yoldaş Ölümsüzdür!
Talip Karasansar
Yoldaş, 5 Haziran akşamı İstanbul Esenyurt'ta
şehit düştü. Talip Yoldaş'ın cenazesi 9 Haziran
Cumartesi günü Esenyurt Esenkent Camii'sinde
kılınan öğle namazının ardından önce ailesinin
evine götürüldü. Buradaki vedalaşmadan sonra
Gülbahçe Mezarlığına götürülen cenaze, burada
toprağa verildi. Mezarlıkta ailenin ve akrabalarının
vedalaşmasının ardından yoldaşları ve devrimci
dostları "Talip Karasansar Ölümsüzdür"
yazılı pankartını açtılar. Talip Karasansar
için yapılan saygı duruşunun ardından
"Talip Yoldaş Ölümsüzdür!", "Talip
Yoldaş Onurumuzdur!", "Devrim Şehitleri
Ölümsüzdür!", "Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!"
sloganları atıldı. Daha sonra EÖC temsilcisi
bir konuşma yaptı. Konuşmasında "Onurlu
bir devrimciyi, yiğit bir devrimciyi yitirdik.
Bugün burada onu sonsuzluğa uğurluyoruz. Mahir'in
yanına uğurluyoruz, Tamer'in yanına uğurluyoruz.
Nasıl yaşadıysa öyle öldü.... Türküsü türkümüz,
sözü sözümüz, andı andımızdır. Söz veriyoruz
ki, ant içiyoruz ki devrim ve sosyalizm bayrağını
ondan aldığımız güçle daha da yükseklere taşıyacağız.
Burada herkesin önünde Talip'in gözlerine bakarak
konuşuyoruz ve rahat uyu diyoruz. Rahat uyu,
bıraktığın bayrak
yere düşmeyecek, dilindeki türkü dillerimizde
büyüyecek. Sözün sözümüz, yolun yolumuz, andın
andımızdır." sözlerine yer veren EÖC temsilcisinin
ardından BDSP, Kaldıraç ve Talip Yoldaş'ı tanıyan/tanımayan
devrimciler konuştu. Konuşmacılardan biri "Talip
bundan 30 yıl önce şehit düşen devrimcileri
unutmadığı için, onlar adına yapılacak olan
bir eylemin hazırlığında şehit düştü. Talip
onları unutmadı, Talip de unutulmayacak"
dedi. Konuşmaların ardından sloganlar tekrar
tekrar atıldı ve Çav Bella marşıyla cenaze sona
erdi. Cenazeye Kaldıraç, BDSP, SDP ve SODAP'tan
devrimcilerin katılımı oldu.
|
|
|
|
|
|