|
|
1
Mayıs Kızıldır!
1 Mayıs İstanbul'da devlet
terörüne karşı direnişin ve mücadelenin günü
oldu. Taksim'i yasaklayarak sınıfı belleğinden
koparmayı hedefleyen devlet, bir kez daha amacına
ulaşamadı. Ne kapatılan yollar, ne de iptal
edilen seferler, emekçilerin ve devrimcilerin
iradesine engel olamadı. Yürüdük düşmanın üzerine.
Biliyorduk düşmanın daha güçlü olduğunu. Ama
Vietnamlılar da biliyordu ABD emperyalizminin
daha güçlü olduğunu. Bu yüzden savaşmaktan vaz
geçmediler ve kazandılar. Biz de vaz geçmiyoruz
savaşmaktan. Ve mutlaka kazanacağız. Bedeli
ne olursa olsun kimse bizi yolumuzdan döndüremez.
Burada uzun uzun ne yapıp yapmadığımızı anlatmayacağız.
Bunun yerine sadece fotoğraflarla yetineceğiz.
Aşağıdaki linki tıklayarak diğer 1 Mayıs fotoğraflarına
ulaşabilirsiniz.
1
Mayıs 2014 fotoğrafları için burayı tıklayınız
|
1
Mayıs'ta Taksim'deyiz!
Yeryüzündeki
tüm değerleri yaratan ve üreten emeklerimizin
hakkı için, ürettiğimiz her şeye el koyanlardan
hesap sormak için, biz olmazsak yaşayamazsınız
demek için yine çıkacağız sokaklara meydanlara.
Hiçbir yasak bizi durduramayacak. Önümüze çıkan
her engeli söküp atacağız. Hiç bir güç, bizi
1 Mayıs'ta Taksim Meydanı'ndan alıkoyamayacak.
Bu 1 Mayısta da Taksim'deyiz. Tüm Emek ve Özgürlük
Cephelileri, 1 Mayıs günü saat 10:00'da Şişli'deki
DİSK binası önüne çağırıyoruz.
Emek
ve Özgürlük Cephesinin 1 Mayıs Bildirisini Okumak
İçin Burayı Tıklayınız
|
Katledilişinin
33. Yılında Nurettin Yedigöl Anması Yapıldı
Onlarca tanığa rağmen gözaltına
alındığı Gayrettepe'deki 1.ci şube işkencehanelerinde
katledildikten sonra bedeni "yok"
edilen Nurettin Yedigöl Yoldaş, 20 Nisan 2014
Pazar günü Avcılar Kemal Bozan Kültür Merkezinde
düzenlenen bir etkinlikle anıldı. Emek ve Özgürlük
Cephesinin Yedigöl ailesiyle birlikte organize
ettiği "33. Yılında Nurettin Yedigöl ve
Kayıplar Mücadelesi" başlıklı etkinlik
saat 15:00'te başladı.
Devrimci sosyalist
Nurettin Yedigöl 1981 12 Nisanında gözaltına
alınarak Gayrettepe 1. şubede derileri yakılarak,
yüzülerek, kafasına çakılan elektrodlardan elektrik
verilerek katil devlet tarafından katledildi.
Nurettin yoldaşa yapılan işkencelerin tanıkları
olmasına rağmen gözaltına alındığı hiç kabul
edilmedi. İsmini dahi söylemeyerek, faşizmin
işkencehanesinde düşmana direndi ve katledildi...
4.'sü gerçekleştirilen
anma etkinliğinin bu yıl ki teması; 33. yılında
Nurettin Yedigöl Ve Kayıplar Mücadelesi oldu.
Etkinliğe başta
yoldaşları, ailesi, Cumartesi ve 12 Eylül Anneleri
olmak üzere İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi
Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon ile kayıp
yakınları da katıldı.
Selamlama ve saygı
duruşu ile başlayan anma programı, Nurettin
Yedigöl yoldaşın yaşamını, devrimci mücadelesini
anlatan belgesel şeklinde hazırlanan 20 dakikalık
sinevizyon gösterisi ile devam etti.
Sinevizyon gösteriminin
ardından ilk sözü Nurettin Yedigöl'ün avukatı
Eren Keskin aldı, Eren Keskin konuşmasında kayıplar
mücadelesine değinerek, hukuki süreç hakkında
bilgi verdi.
Av. Eren Keskin'in
ardından Emek Ve Özgürlük Cephesi konuşmasında;
"12 Eylül işkencecilerin o dönemde asıl
amaçlarının devrimcileri
yok etmek, katlederek halkların mücadelesini
sindirmek olduğunu biliyoruz. Ezilenlerin başkaldırısından,
egemenlerin sömürü ve zulüm düzenine karşı mücadeleden
asıl korkanların onlar olduğunu biliyoruz. Sömürü
düzenine karşı eşitlik, özgürlük, ve adalet
için Gezi'de, Haziran Direnişinde, işçi direnişlerinde,
öğrencilerin direnişinde Nurettin Yedigöl ve
diğer toprağa düşen direnişçiler, özgürlük savaşçıları
en öndeydiler ve hep önde olacaklar. 1 Mayıs'ı
karşılamaya hazırlandığımız bugünlerde özgür
bir ülke ve insanca yaşam için toprağa düşen
bütün direnişçilere mücadelemiz selamımız olsun."
dedi.
Emek ve Özgürlük
Cephesi’nden sonra söz alan Muzaffer Yedigöl
konuşmasında ağabeyi Nurettin Yedigöl'ü 33 yıldır
yılmadan aradıklarını ve bundan sonrada arayacaklarını,
sorumlularının yargılanması için bu mücadeleden
vazgeçmeyeceklerini söyleyerek, devrimci olan
ağabeyi Nurettin Yedigöl'ün anısı önünde saygıyla
eğildiğini söyledi.
Yapılan bu konuşmaların
ardından Kürtçe okuduğu şiir ile katılımcıları
derinden etkileyen Keremo yer aldı.
İHD İstanbul Şubesi
Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına söz
alan Maside Ocak; Cumartesi Annelerinin 19 yıldır
sürdürdüğü mücadelenin önemine değindi.
Maside Ocak'tan
sonra 1995 yılında Avcılar'da gözaltına alınarak
kaybedilen Fehmi Tosun'un kızı Besna Tosun;
" ben sadece yaşadığım coğrafyanın acıları
var sanıyordum, gördüm ki acılarımız aynıymış...
ortakmış. Sadece babamın kemiklerini değil,
ben 12 yaşındayken evimize gelen ve gözlerimin
içine bakarak babamı alıp götüren o üç kişiyi
istiyorum... benim onlarla karşılaşma cesaretim
var, onlarında varsa karşıma çıksınlar, hesap
versinler..." diyerek belki de günün
en anlamlı, en gerçek ve en duygusal konuşmasını
yaptı. Bu esnada insanlar gözyaşlarını tutamadı,
salonda yoğun duygusal anlar yaşandı.
Besna Tosun'un konuşmasından
sonra Oğul'a Yazılmış şiir formunda mektubu
Mine Nazari bizlerle paylaştı, analardan oğullara
bir duygu seli oluştu, yüreklerden yüreklere
aktı. Şiirin ardından tüm kayıplar anısına hazırladığımız
cumartesi annelerinin fotoğraflarından oluşan
kısa bir sinevizyon gösterimi daha yapıldı.
Yine kendi yazdığı
şiiri katılımcılarla paylaşan Burcu arkadaşımız
yoğun beğeni aldı, renk kattı etkinliğimize.
İHD İst. Şb. Başkanı
Ümit Efe Nurettin Yedigöl'ün gördüğü işkencelerin
tanığıydı aynı zamanda... Ümit Efe konuşmasında
kayıplar mücadelesine değindi, " bu siyasal
iktidar öyle hırsız ki sadece dünümüzü değil
yarınımızı ve emeğimizi de çalıyor. Bu iktidar
öyle zalim ki halka gaz fişekleriyle saldırıyor
ve öldürüyor" diyerek devletin dün olduğu
gibi
bugünde katlettiğini, ödürdüğünü belirtti. Ardından
yine Nurettin ile aynı şubede ve zamanda işkence
gören bir yoldaşı söz alarak Nurettin'in devrimci
mücadelesine bağlılığını ve bir devrimciye yakışır
şeklide direnişini anlattı.
Son olarak devrimci
sanatçı dostumuz Pınar Aydınlar sahne alarak,
tüm devrimcilerin mücadelesini selamladı, İbolar'dan
Mahirler'den Deniz'lere bu devrimci mücadelenin
sürdüğünü ve süreceğini söyleyerek türkülerini
katılımcılarla birlikte seslendirdi.
Programın bitişinde 1 Mayıs
çağrısı yapıldı ve Devrimci Kurtuluş Marşıyla
etkinlik sonlandırıldı.
Ayrıca Ermeni soykırımının
yıldönümü nedeniyle kaybedilen Ermeni'lerin
fotoğraflarıyla özel bir köşe hazırlandı.
Yine salonda 1978
yılında yine devlet tarafından işkence edilerek
katledilen ve mezarı belli olmayan Fehmi Gökçek
yoldaşımız için de bir köşe
hazırlandı.
Salonunun giriş
kısmında Berfo ananın, kayıpların, cumartesi
annelerinin fotoğraflarından oluşan, karanfi
ve mumlarla hazırlanmış bir sergi de düzenlendi.
Tüm dostlarımıza,
katılımcılara, Cumartesi ve 12 Eylül annelerine,
İHD İstanbul şubesine teşekkür ediyoruz.
Nurettin
Yedigöl Ölümsüzdür!
Nurettin Yoldaş Onurumuzdur,
unutmadık, unutmayacağız, katillerini affetmeyeceğiz!
Nurettin yoldaş devrimci
sosyalist mücadelemizde yaşıyor!
EMEK
VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİ
Etkinlikte
çektiği fotoğrafları bizimle paylaşan Ömür Eğribel'e
kattığı emekten dolayı teşekkür ediyoruz.
EMEK
VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİNİN KONUŞMA METNİNİN TAMAMI;
GÖZALTINDA
KAYBEDİLİŞİNİN 33.YILINDA NURETTİN YEDİGÖL’Ü
ANIYORUZ
“Ölü,
yiğit, gölge ve buz ne varsa
Tohuma dururlar yeniden
Ve halk, toprağa
gömülü
Tohuma durur bir
yerde
Buğday nasıl filizini
sürer de
Çıkarsa toprağın
üstüne
Güzelim kırmızı
elleriyle
Sessizliği burgu
gibi deler de
Biz halkız, yeniden
doğarız ölümlerde.”
P.
Neruda
Yıl
1981 12 Nisan… İstanbul’da İdealtepe’de karakol
kurulmuş bir evde gözaltına alındı Nurettin
Yedigöl. Ağır işkencelerden geçirildiğine dair
tanıklıklar var. 1976-1977 yılları arasında
İYÖD yönetiminde yer alan Nurettin Yoldaş, bir
devrimci sosyalist olarak girdiği işkencehanede
Muhammet olarak söylediği isminden hiç vazgeçmeden,
son anına kadar direnerek ölümsüzleşti. 17 Nisan
1981’de 1.Şubede sorguda işkencedeki diğer devrimciler
tarafından son defa görüldü. İşkencede direnişin
simgelerinden biri olan Nurettin Yedigöl’ün
gözaltına alınmasını ve gözaltında kaybedilmesini
devletin kolluk kuvvetleri o günden bugüne reddettiler.
O’nu şimdi ve sonsuza
dek ailesi, Cumartesi Anneleri ve devrimci sosyalistler
arıyor ve arayacak… Aslında 12 Eylül İşkencecileri
ve katillerinin asıl amacının devrimcileri yok
etmek , halkların mücadelesini sindirmek olduğunu
biliyoruz. Ezilenlerin başkaldırısından, egemenlerin
sömürü ve zulüm düzenine karşı mücadeleden asıl
korkanların onlar olduğunu da biliyoruz.
12 Eylül sürecinde
devletin savcısı Nurettin Yoldaşın ailesine
“Bizim elimizde de oğlunuz hakkında bir tutuklama
kararı var ama bulamıyoruz” derken 33 yıl sonra
bugün de evine seçmen kağıdı gönderildi. Nurettin’in
ağabeyi, Cumartesi Annelerinin 470. kez bir
araya geldiği eylemde soruyordu: “Bu nasıl devlet,
bu nasıl insanlık, bu nasıl adalet?”
Bu, Gezi- Haziran
Direnişlerinde Berkin Elvan’ı, Ethem Sarısülük’ü,
Abdullah Cömert’i, Ahmet Atakan’ı, Mehmet Ayvalıtaş’ı,
Ali İsmail Korkmaz’ı, Hasan Ferit Gedik’i, Medeni
Yıldırım’ı öldüren “adalet”…
Egemenler bütün
barbarlıklarına, gaddarlıklarına, akıl dışı
ve insanlık dışı uygulamalarına karşın ezilen,
sömürülen halkların, emekçilerin, işçilerin
özgürlüğe kavuşmalarını engelleyemeyecekler.
Yolsuzluk, yoksulluk ve sömürü düzenine karşı
eşitlik, özgürlük ve adalet için Gezi’de, Haziran
Direnişi’nde, işçi direnişlerinde, öğrencilerin
direnişlerinde Nurettin Yedigöl ve diğer toprağa
düşen direnişçiler, özgürlük savaşçıları en
öndeydiler ve hep önde olacaklar.
Ezilenlerin mücadele
günü 1 Mayıs’ı karşılamaya hazırlandığımız bugünlerde
özgür bir ülke ve insanca yaşam için bütün toprağa
düşen direnişçilere mücadelemiz selamımız olsun.
Saygıyla, sevgiyle anıyoruz.
Devrim
Şehitleri Ölümsüzdür! Yaşasın Mücadelemiz! Yaşasın
Devrim ve Sosyalizm
Etkinliğin bir başka
haberi için http://www.diclehaber.com/1/22/14/viewNews/397446
|
İşkencede
Katledilip Kaybedilişinin 33.cü Yılında
Nurettin Yedigöl Yoldaşımızı Anıyoruz
“Ölü, yiğit, gölge ve
buz ne varsa
Tohuma dururlar yeniden
Ve halk, toprağa
gömülü
Tohuma durur bir
yerde
Buğday nasıl filizini
sürer de
Çıkarsa toprağın
üstüne
Güzelim kırmızı
elleriyle
Sessizliği burgu
gibi deler de
Biz halkız, yeniden
doğarız ölümlerde.”
P.
Neruda
“Bir devrimci sosyalist
olarak girdiği işkencehanede Muhammet olarak
söylediği isminden hiç vazgeçmeden, son anına
kadar direnerek ölümsüzleşti. 17 Nisan 1981’de
1.Şubede sorguda işkencedeki diğer devrimciler
tarafından son defa görüldü. İşkencede direnişin
simgelerinden biri olan Nurettin Yedigöl’ün
gözaltına alınmasını ve gözaltında kaybedilmesini
devletin kolluk kuvvetleri o günden bugüne reddettiler.”
Nurettin Yedigöl
Yoldaşımızı hiç unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.
Elimiz her zaman katillerinin yakasında olacak.
Onu anmak için bu yıl da buluşuyoruz. Anma etkinliğimize
tüm halkımız davetlidir.
Yer: Kemal Bozan
Kültür Merkezi, Çiğdem Cd. Ozan Şeker İş Merkezi
Avcılar-İST.
Tarih: 20 Nisan 2014
Saat: 15:00
EMEK VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİ
|
Ethem
İçin Ankara'dayız!
Ankara'da
bulunan ve Ankara'ya gidebilecek olan tüm Emek
ve Özgürlük Cephelileri 7 Nisan Pazartesi günü,
saat 09:00'da Ankara Adliyesinde görülecek olan
Ethem Sarısülük davasına katılmaya çağırıyoruz.
|
Barikat'ın
Yeni Sayısı Çıktı!
Barikat'ın
yeni sayısı çıktı. Seçimlerden önce çıkan ve
daha çok bu gündem üzerine yoğunlaşan bu sayımızda
seçimlerin yanı sıra Kızıldere ve AKP ile Gülen
Cemaati arasındaki ilişkileri ele alan yazılarımız
da yer alıyor. İyi okumalar.
|
Anne
Zeycan Yedigöl: Katillerden İki Cihanda da Davacıyım!
Yıllardır
her hafta cumartesi günü saat 12:00'de Galatasaray
meydanında oturma eylemi yaparak gözaltında
kayıpları soran kayıp yakınları, bu hafta da
Nurettin Yedigöl, Sabahattin Ali ve 14 Mayıs
1993'te Görümlü'de
kaybedilenleri sordular. Oturma eylemi ile ilgili
olarak ANF'de yayınlanan haberi ve fotoğraflarını
aktarıyoruz. Nurettin Yedigöl ve Annesi Zeycan
Yedigöl'e ait fotoğraflar Barikat arşivinden
alınmıştır.
Kayıp
Nurettin Yedigöl'ün annesi Zeycan Yedigöl, sağlık
sorunları nedeniyle bu haftaki eyleme katılamadı,
mektup gönderdi. Anne Yedigöl, "Katillerden
iki cihanda da davacıyım" diye seslendi.
Baba İsmail Yedigöl, oğlunun kemiklerine kavuşamadan
hayata veda etmişti.
471. kez Galatasaray'da
bir araya gelen kayıp yakınları bu haftaki eylemde,
12 Eylül döneminde gözaltına alınarak kaybedilen
Nurettin Yedigöl'ün akıbetini sordu. Cumartesi
Anneleri, 2 Nisan 1948'de kaybedilen yazar Sabahattin
Ali'yi de unutmadı.
CANSIZ
BEDENİ GÖSTERİLDİ
Bugünkü eyleme,
Nurettin Yedigöl ile birlikte gözaltına alınan
iki tanık da katıldı. 14 Nisan 1981 tarihinde
Nurettin Yedigöl ile birlikte aynı operasyonda
gözaltına alınan Battal Uygun, bir ara göz bandının
açılarak Nurettin
Yedigöl'ün cansız bedeninin gösterildiğini ve
Nurettin'i bir daha görmediğini söyledi.
Aynı operasyonda
gözaltına alınan İHD İstanbul Şube Başkanı Ümit
Efe de, Nurettin'le birlikte 4 gün boyunca işkence
gördüklerini anlattı. 4. günün ardından Nurettin
Yedigöl'den bir daha haber alamadıklarını söyleyen
Efe, "O işkencecilere ismini bile vermedi,
direndi. Tarihe adını böyle kaydetti" şeklinde
konuştu.
HUKUKİ
GİRİŞİMLER SONUÇSUZ
Avukat Eren Keskin,
hukuki süreç hakkında bilgi verdi. Nurettin
Yedigöl davasının yeniden açılması için hukuki
süreç başlattıklarını söyleyen Av. Eren Keskin,
yaptıkları bütün başvuruların takipsizlikle
sonuçlandığını söyledi. Keskin, "Ergenekon
davalarında 15 günde karar veren Anayasa Mahkemesi,
bizim yaptığımız dava ile ilgili olarak 1 yıldır
karar vermedi" dedi.
ANNE
YEDİGÖL'DEN MEKTUP
Bu haftaki eylemde,
Nurettin Yedigöl'ün annesinin gönderdiği mektup
okundu. 86 yaşında olan ve hasta olduğu için
eyleme katılamayan Zeycan Yedigöl, mektubunda,
"Oğlumu kaybedenlerden, katillerini yargılamayanlardan
iki cihanda da davacıyım" dedi.
İHD İstanbul Şubesi
Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına açıklama
yapan Mine Nazari, her hafta Cumartesi eylemine
katılan baba İsmail Yedigöl'ün oğlunu göremeden
öldüğünü, anne Zeycan Yedigöl'ün de "Artık
çok yaşlıyım. Oğlumu bulmadan ölmek istemiyorum"
dediğini anlattı.
Nazari, "33
yıldır Nurettin'in akıbetini gizleyen, faillerini
koruyan tüm hükümetleri bu insanlık suçunun
ortağı ilan ediyoruz. Kaç yıl geçerse geçsin,
biz adalet aramaktan, evlatlarımızı kaybedenlerden
hesap sormaktan, hukuksuzluğa karşı direnmekten
vazgeçmeyeceğiz. Evlatlarımızı kaybederek, kaybedenleri
koruyarak bizi sonsuz işkenceye mahkum
edenler bilsin ki, işledikleri insanlık suçlarının
unutulmasına izin vermeyeceğiz" şeklinde
konuştu.
GÖRÜMLÜ
YAKINLARIN KAYIPLARI DA EYLEMDE
Bu haftaki eyleme,
14 Mayıs 1993'te Görümlü'de kaybedilenlerin
yakınları konuştu. Kayıp M. Salih Demirkan'ın
oğlu Nurettin Demirkan, dün Ankara'da görülen
davayı hatırlattı, "General Mete Sayar
ve ekibi yargılanıyor güya. Ama mahkemeye sanki
brifing veriyorlardı. Biz bu mahkemelerden adalet
beklemiyoruz ama peşlerini de bırakmayacağız"
dedi.
Şemdin Cülaz'ın
oğlu Kazım Cülaz da, Kürtçe yaptığı konuşmasında,
"Katillerimizle göz göze geldik. Davanın
takipçisi olacağız" dedi.
|
Devrimci
1 Mayıs Platformu'ndan Deklerasyon
BASINA VE
HALKLARIMIZA…
2014 1 Mayıs’ı yaklaşıyor.
2007, 2008, 2009’da sokak,
sokak direnilerek kazanılan Taksim Meydanı’nda,
2010, 2011, 2012’de, üç yıl boyunca, her yıl
kitlesi ve görkemi artan, milyonların katıldığı
1 Mayısları birlikte örgütledik.
Toplumsal mücadelenin yükseldiği,
devrimci-demokratik hareketin güçlenmeye başladığı
bir süreçte, devlet 2013 1 Mayıs’ında, yeniden
Taksim Meydanını 1 Mayıs’a yasaklayıp, halka
karşı savaş ilan etti. Bu yasak karşısında,
2007’den bu yana Taksim’de 1 Mayıs’ı kutlamak
isteyen ve kutlayan tüm güçler, 2013’te de görkemli
bir direniş sergileyerek, devletin yasaklarını
tanımadığını, Taksim’in 1 Mayıs Meydanı olduğunu
ve halka kapatılamayacağını açık bir şekilde
gösterdi.
1 Mayıs sonrasında da, Taksim
meydanı ve çevresinin her türlü eyleme yasaklanmasına
karşı, yasakların tanınmadığı sokaklara çıkılarak
gösterildi.
1 Mayıs 2013 sonrası, halka
karşı ilan edilen bu savaşta;
İş cinayetlerinden, kadın
cinayetlerine;
İşçi sınıfının kazanılmış
haklarının gaspından, eğitim sistemin deneme
tahtasına çevrilmesine;
Ortadoğu’da emperyalistlerin
taşeronluğundan, Suriye’de savaş kundakçılığına;
Halklara karşı imha-inkâr
ve asimilasyoncu politikaların değişik biçimler
altında sürdürülmesinden, halkın nasıl yaşaması
gerektiğine;
Kentlerin emekçi mahallelerinin
ve tarihi bölgelerinin rant için yağmalanmasından,
derelerimizin HES’çi şirketlere peşkeş çekilmesine;
Hapishanelerde ve dışarıda
baskı ve terörün azgınca arttırılmasına kadar
her alanda baskılar yoğunlaştırıldı.
27 Mayıs 2013’te, Taksim
Gezi Parkı’na iş makinalarının girmesi ile başlayan
ve 31 Mayıs akşamı, milyonların ayağa kalktığı
görkemli bir direnişle beraber, 1 Haziran günü
Taksim Meydanının geri alınması ile AKP hükümetinin
ve burjuva egemenlerin tüm kibri, gösterişi
yerle bir oldu.
Artık yeter! Diyerek ayağa
kalkan halk, korku duvarını yıkarak ölümün üzerine
yürüdü. Başbakanın “destan yazan” polis gücünü
Taksim Meydanından söküp attı. Taksim Meydanı,
on bir gün boyunca, birçok kez vahşice saldırılara
karşı savunularak, milyonlarca insanın özgürlüğü
soluduğu, dayanışmayı, paylaşımı, insanlaşmayı
yaşadığı bir alana dönüştü.
Taksim’den başlayan isyan
dalgası, dalga dalga bütün ülkeye yayıldı ve
egemenlerin korkulu rüyası oldu.
16 Haziran’da, devletin
vahşi saldırısı sonucu Taksim Meydanı ve Gezi
Parkı boşaltılsa da, sonrasında parklarda, mahallelerde
forumlar, meclisler olarak devam etti.
Taksim’den başlayan bu görkemli
isyan, ayaklanma ve direniş, AKP’nin baskı ve
zor dışında yönetemez hale gelmesine neden oldu.
Aynı zamanda, emperyalist efendileri, yeni işbirlikçiler
bulma arayışına iterken, egemenler arası çatışmanın
da ateşini fitillemiş oldu.
Bu görkemli direnişte, Ethem’i,
Mehmet’i, Abdullah’ı, Ali İsmail’i, Medeni’yi,
Ahmet’i, Hasan Ferit’i ve en son 15 yaşında
fidanımız, Berkin’i güneşe uğurladık. Binlercemiz
yaralandı, gözünü kaybedenlerimiz oldu. Yüzlerce
tutsak verdik.
Öncesini bir yana bıraksak
bile, 2007’den bu yana omuz omuza yürütülen
direniş ve son olarak 2013 1 Mayıs’ından bu
yana yürüttüğümüz omuz omuza mücadele ile kazanabileceğimizi
çok net bir şekilde gördük. Gördük ki; 31 Mayıs
2103’ten bu yana, bizim, halkın istemediği hiçbir
şey, eğer biz kararlı isek yapılamaz.
Şimdi, seçimlerden aldığı
oyla saldırılarını arttıracağını deklare eden,
yolsuzlukları, hırsızlıkları, katillikleri,
savaş çığırtkanlıkları ile tüm pislikleri açığa
çıkmış bu sömürü ve zulüm düzenine karşı, kitlesel,
görkemli ve devrimci bir 1 Mayıs’ı Taksim’de
örgütlemek, emekten ve halktan yana tüm devrimci,
ilerici güçlerin önündeki en önemli görevdir.
Sendikalar, meslek odaları,
demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler,
devrimci güçler, platformlar, forumlar, kısacası
tüm emek güçleri, birleşik, kitlesel ve devrimci
özüne uygun bir 1 Mayıs’ı örgütlemek için bir
an önce harekete geçmelidir.
Bizler 2014 1 Mayıs’ının
yukarıda çizdiğimiz çerçevede geçmesi için her
türlü çabayı göstereceğimizi deklare ediyoruz.
Tarihimize, mücadelemize,
düşenlerimize yakışır 1 Mayıs’ı birlikte örgütlemeye
çağırıyoruz.
Bu sorumluluk hepimizindir.
Yaşasın 1 Mayıs!
Biji Yek Gulan!
Gezi-Haziran Şehitleri Ölümsüzdür!
1 Mayıs Şehitleri Ölümsüzdür!
4 Nisan 2014
Devrimci 1 Mayıs Platformu
|
İzmir'de
Kızıldere Yürüyüşü
İzmir Emek ve Özgürlük Cephesi'nin
çağrısıyla bir araya gelen devrimci kurumlar
Kızıldere'de direniş manifestosu yaratan yoldaşlarımız
için bir anma yürüyüşü gerçekleştirdi. 31 Mart
Pazartesi günü saat 19.00'da Konak-YKM önünde
bir araya gelen kitle "Kızıldere Son Değil
Savaş Sürüyor!" pankartı arkasında yürüyüşe
geçti. Yürüyüş boyunca "Kızıldere son değil
savaş sürüyor, Devrim şehitleri ölümsüzdür,
Mahir, İbo, Deniz sürüyor sürecek mücadelemiz"
sloganlarıyla Sümerbank önüne geldi. Burada
yapılan saygı duruşunun ardından yapılan basın
açıklamasında; "Kızıldere bizler için son
değil, savaşını izinden sürdürdüğümüz bir eylem
kılavuzudur. Bugün emperyalizmin dünyayı kan
gölüne çevirdiği, sömürünün her boyutuyla azgınlaştığı,
toplumsal hayatın devlet terörüyle kuşatıldığı,
sokakların baskı ve terörle sindirilmeye çalışıldığı
bu coğrafyada umudumuzu, coşkumuzu ve inancımızı
bileyen, emperyalizme, sömürü ve zulme karşı
mücadelemizde her zaman bizlerle olan Kızıldere
şehitlerini bir kez daha saygıyla anıyor, andınız
andımızdır diyoruz." ifadelerine yer verildi.
Açıklamanın ardından Praksis müzik grubu kısa
bir müzik dinletisi sundu. EÖC, Mücadele Birliği
ve DHF'nin örgütlediği eyleme Partizan ve Devrimci
Hareket destek verdi.
|
Kızıldere
Son Değil!
30 Mart 1972’de
Kızıldere’de ölümsüzleşen Mahir Çayan ve yoldaşları,
Emek ve Özgürlük Cephesi ve Devrimci Yolda Özgürlük
tarafından yapılan bir etkinlik ile anıldı.
Seçimlerden bir gün önce
29 Mart’ta İstanbul Avcılar’da Kemal Bozan Kültür
Merkezi’nde saat 20:00’da yapılan etkinlikte
ON’lar anıldı. Yapılan etkinlikte şiirler okundu,
marşlar söylendi.
Kızıldere ve Parti-Cephe
sürecinin Türkiye Devrimci Hareketi açısından
sisteme yedeklenen bir reformist anlayışa karşın
devrimci çıkış, kapitalizmin çürüme ve yozlaşma
kültürüne karşı dayanışma ve iktidarı cepheden
karşılayan bir stratejik çizgi olduğu vurgulandı.
29 MART 2014 GÜNÜ AVCILAR
KEMAL BOZAN KÜLTÜR MERKEZİNDE GERÇEKLEŞTİRMİŞ
OLDUĞUMUZ KIZILDERE ANMASINDA OKUNAN ORTAK METNİMİZ;
Kızıldere’yi
farklı açılardan değerlendirip birçok tartışmaya
konu etmek mümkün. Ancak bizce bugün itibariyle
devrimci hareketin yakıcı problemi olması ve
bir devrimci siyasetin ülke devrimine talip
olmasının ön koşulu olması vesilesiyle cüret
sorunsalıyla değerlendirmek en sahici olanıdır.
Bugün dünyada değişen güç
dengelerini büyük puntolarla yazarken halkın
yükselen muhalefeti alanlara ve barikatlara
yansıyor. Yaşanan bütün gelişmeler ve üzerine
emperyalizmin zincirinden boşanmışçasına emekçi
halklara saldırması tamda 30 Mart 72’de çınlayan
onurlu ve cüretkâr haykırışı hatırlamanın gereğini
ortaya koyuyor. Latin Amerika’da, Nepal’de,
Bolivya’da Ortadoğu’da, Filistin’de, Kürdistan’da
ve Gezi ve Haziran halk hareketinde yükselen
sesin dalga dalga yayılarak Tuzluçayır’da ve
ülkenin tüm sokaklarında kavganın, mücadelenin,
direnişin adı olduğu gibi.
Kızıldere ve cüretten bahsederken
salt oligarşinin kolluk kuvvetleri önüne korkusuzca
çıkmaktan bahsetmiyoruz elbette. Zira Kızıldere
yalnızca bir direniş destanı olmanın ötesinde
THKP-C nin kesintisiz 2-3 te ifadesini bulan
politikleşmiş askeri savaş stratejisi perspektifiyle
yaşanan bir sürecin sonucu olarak değerlendirildiğinde
anlam kazanacaktır. İşte devrimci hareketin
en önemli dönüm noktası da budur. O dönüm noktasına
gelinceye kadar verilen ideolojik politik mücadele
ve ülke devrimine kendi özgücüne dayanarak talip
olma özgüveni de anlatmaya çalıştığımız cüretin
en önemli boyutunu oluşturuyor.
68’in dünyayı sarsan gençlik
hareketi ve sosyalizmin yükselen grafiği ülkemizde
farklı çağrışımlar yaparken THKP-C, ülkede neredeyse
tüm bir sol hareketin dışarıdan ikame, revizyonist
bir çizginin takipçiliğini yaptığı bir dönemde
ülke özgülüne uygun ve sistemi cepheden gören
bir siyasi hat geliştirmeyi başarmıştır. THKP-C
kısa bir tarihsel döneme oturmasına rağmen geride
bıraktığı devrimci deneyim ve stratejik mevzilenişiyle
bugün hala Türkiye devrimci hareketinin ana
eksenini oluşturmaya devam etmektedir.
THKP-C’nin ve Mahir Çayan’ın
gelişim seyrine bakılacak olursa, ilk durağın
ideolojik\politik netliğin sağlanması yolundaki
çabalar ve güncel tartışmaların baş aktörü olan
revizyonist yaklaşımlardan bir kopuş olduğu
görülecektir. Genellikle kabaca “70 yıllık revizyonist-pasifist
gelenekten kopuş” diye nitelendirilen durum,
aslında çok daha fazlasını ifade etmektedir.
Yaşanan dünyanın sağlam bir çözümlemesiyle karşı
karşıya olunan çelişkiler tespit edilmiş ve
bu tespitler, tüm politik sonuçlarına dek götürülmüştür.
Elbette bu kopuş, bütünüyle reddetmek anlamını
içermeyen, ancak marksizmin tarihselcilik yöntemiyle
tamamen örtüşen ve yaşanılan günün diyalektik
sürecini geçmişten kopararak değil, onun gelişimini,
vardığı uğrakları takip edip, çözümleyerek ortaya
konan bir sonuçtur.
Aslında Toplu Yazılar’da
da çok açık görülebileceği gibi Mahir’in kendi
düşüncesinin gelişimi de bu tarihselci diyalektiğin
ve kopuş basamaklarının tipik bir örneğidir.
Bugün, 21. Yüzyılın ilk
çeyreğinde yaşanan hızlı dönüşüm ve bu dönüşümün
yarattığı teorik ve pratik “açmazlar” devrimci
hareket içinde yine ciddi savrulmalar yaratmaya
devam ediyor. İşte tam da bu noktada bugün,
THKP-C ve Kızıldere Manifestosu dünyadaki ve
ülkedeki tüm gerici gelişmeler karşısında devrimci
yenilenme ekseninde yeni bir kopuşun örgütlenmesinin
modelini de oluşturuyor. THKP-C’den alınan referans
noktaları hala yolumuza ışık tutmaya devam ediyor.
İçinde bulunduğumuz tarihsel
kesitte sisteme cepheden tavır alan, sistemi
yıkmayı önüne hedef olarak koyan bir iktidar
perspektifine sahip olmak ya da daha farklı
bir deyişle ülke devrimine talip olma cüretini
gösterebilmek bu günün devrimci kadroları açısından
bir elzemdir. Bu anlamda Kızıldere yaratmış
olduğu direniş geleneği ve yazılan kahramanlık
destanından çok her zamankinden daha fazla bir
siyasi cüret
anıtı olarak sorumluluklarımızı hatırlatan bir
olgu olarak önümüzde duruyor.
Öte yandan THKP-C ve THKO
kadrolarının Türkiye devrimci hareketine bıraktığı
dayanışma geleneği kapitalizmin ezilen halklar
üzerindeki tekilleştirme saldırısına karşı On’lardan
devraldığımız bir sorumluluk olarak yolumuzu
aydınlatmaktadır.
İşçi sınıfının kazanılmış
haklarına bir bir el konulduğu, her muhalif
düşüncenin alabildiğine saldırıya uğradığı,
sömürge tipi sürekli faşizmin kol gezdiği, devrimcilerin
linç girişimlerine maruz kaldığı bir ülkede
ve dahası yeni konsepti ve yeni tehdit algısı
ile dünyayı cehenneme çeviren emperyalizmin
yeni çığırtkanlıkları ile inleyen bir dünyada
yaşıyoruz. Ve bu günün devrimci görevi kaybedilen
bir muharebede mevzileri terk etmek için mazeret
aramak, günah keçileri bulmak ya da dönemsel
geri duruşları karakter haline getirmek değil
bir adım öteye yeni siperler kazmaktır. Bu anlamda
Kızıldere, döktükleri kanlarıyla tarihe yeni
zaferlerin ilk kelimelerini yazmanın geleneğidir.
İddiasının arkasında durabilmenin geleneğidir
ve utangaçlık hiçbir zaman devrimcilerin harcı
olmadığı gibi bu günde değildir. Halk adına
istediklerini cüretle haykırmak bu uğurda dövüşmek
Kızıldere’nin bize bıraktığı en büyük mirastır.
Ve bu mirası taşımak ise ancak ve ancak aynı
cürete sahip devrimcilerin harcıdır. Bizzat
kendisi bir siyasi cüret anıtı olarak THKP-C'nin
ve Onlar'ın yaratmış olduğu değer, kahramanlıktan
ziyade karşılaşılabilecek her sonucun vehametinden
bağımsız, ödenecek bedel ne olursa olsun, Marksizmin-Leninizmin
gösterdiği yolda ısrardır, kararlılıktır. Buradan
yola çıkarak devrimcilerin başarısı Kızıldere’de
10 yiğit yoldaşın ve THKP-C’nin bize bıraktığı
teorik ve pratik mirasa sahip çıkmaya bağlıdır.
Biz dün olduğu gibi bugün de, yarın da zafere
kadar bu mirasa bağlıyız ve sahip çıkacağız.
Devrime dair inancını, Marksizme-Leninizme olan
bağlılığını ve düşmanı örgütlülüğü ile göğüsleyecek
cesareti bilincinde muhafaza etmeyi başaranlar,
zafer naralarıyla karşılayanlar olacaktır.
KIZILDERE
SON DEĞİL SAVAŞ SÜRÜYOR!
YAŞASIN DEVRİMCİ
DAYANIŞMA
YAŞASIN DEVRİM
VE SOSYALİZM
EMEK VE ÖZGÜRLÜK
CEPHESİ- DEVRİMCİ YOLDA ÖZGÜRLÜK
|
İzmir'de
Newroz
Demirci
Kawa'nın yakmış olduğu özgürlük ateşi Newroz
bu yılda coşkuyla karşılandı. 22 Mart Cumartesi
günü saat 11.00 de Buca Hipodromda kutlanan
Newroz, marşlarla başladı. Ardından devrimci-demokrat
kurumların mesajlarına yer verildi. HDP İzmir
İl Belediye Başkan Adayı Mustafa Özçelik ilk
sözü aldı. Özçelik Newrozun tarihine ve direnişine
değindi. Seçim sürecine değinen Özçelik halkların
Newrozunu kutladı. HDP Eş Başkanı Sebahat Tuncel
de Newroz ateşiyle bedenlerini buluşturan Rahşanları,
Zekiyeleri anarak sözlerine başladı ve bir yıl
önce Paris'te katledilen üç Kürt kadının failinin
TC Devleti olduğunu vurguladı. BDP Genel Başkanı
Selahattin Demirtaş da AKP, MHP, CHP'nin tekçi
zihniyetlerine, HDP'ye yapılan saldırılara,
17 Aralık yolsuzluk operasyonlarına dikkat çekti.
Konuşmaları sık sık sloganlarla kesilen Demirtaş
hakların Newrozunu kutlayarak konuşmasına son
verdi. Konuşmaların ardından yerel müzik grupları
sahne aldı. Newroz sloganlarla ve halaylarla
son buldu.
|
Halktan
Yana Demokratik Yerel Yönetim İçin Devrimci
Adaylarda Birleşiyoruz
Yeni bir
seçim süreci içindeyiz. Neo-liberal sömürü modelinin
sınırlarını tükettiği, siyasal ve toplumsal
kriz dinamiklerinin yeniden biçim alıp derinleştiği,
oligarşi içi çatışmaların yeni boyutlar kazandığı,
işçi sınıfı ve halkın tüm kazanımlarının tasfiye
edildiği, başta Kürt ulusunun özgürlük sorunu
olmak üzere hiçbir demokratik sorunun çözülmediği,
rüşvet, yolsuzluk ve yağmanın tüm iktidar odaklarına
sindiği, burjuva demokratik kavramların yerle
bir olduğu, oligarşik devletin çeteleştiği,
bu çete savaşında her gün yeni bir pisliğin
açığa çıktığı bir süreci yaşıyoruz.
AKP, içte ve dışta çözülmektedir,
baskı ve tehdit dikiş tutmamaktadır. Mısır,
Suriye ve Ortadoğu'da halklara karşı düşmanlık
politikasında ısrar eden AKP, içte hiç bir sorunu
çözememiş, tam tersine “ileri demokrasi” adına
faşizmi daha da kurumsallaştırmıştır. Neo-liberal
sömürü modelinin çocuğu, emperyalizmin işbirlikçisi
olan AKP, bu modelin “yan ürünü” olan rüşvet,
yolsuzluk ve yağmada sınır tanımamış; son çete
savaşıyla bu kirli düzen her yerinden patlamıştır.
AKP neo-liberal sömürü modelinin özetidir; AKP
somutunda çözülen düzendir.
Sadece AKP değil, tüm düzen
partileri, CHP, MHP ve diğerleri neo-liberal
sömürünün, bunun üzerine yeniden inşa edilen
sömürge tipi faşizmin savunucularıdır. AKP,
CHP, MHP ve diğer burjuva partiler vahşi kapitalizmin
hizmetindedir; tümü rantçı, yağmacı yerel yönetim
anlayışı ve programına sahiptirler. Tümünün
savunduğu, şimdi AKP'nin elinde patlayan bu
yağma düzenidir.
Bu yağma düzeni kabul edilemez.
Bu düzene karşı mücadele etmek haktır, meşrudur;
direnelim, birleşelim, haramilerin düzenini
yıkalım!
Bu yağma düzenine karşı,
işçi sınıfı ve halkın söz, yetki ve karar sahibi
olduğu, halk meclisleri üzerine inşa edilen
demokratik ve halktan yana yerel yönetim doğru
ve devrimci programdır.
Bu program etrafında işçiler,
emekçiler, Kürt halkı ve tüm ulusal topluluklar,
Aleviler, tüm ezilenler birleşmeliyiz.
Gezi ve Haziran halk direnişi,
bu yağma düzenine karşı direnmeyi ve birleşmeyi
öğretti. Rojava'dan Amed’e Kürt halkı kendi
özyönetimi için ayağa kalktı. Şimdi bunlardan
güç alarak, haramilere karşı birleşmenin, yeni
sömürgeci düzenin bize sunduğu sözde “seçenekleri”,
elimizin tersiyle itmenin, kendi kaderimize
sahip çıkmanın zamanıdır.
Kürdistan ve Türkiye
halkının birliği ve dayanışması için;
Sol ve devrimci hareketin
birlik zeminini güçlendirmek için;
Haramilerin yağma düzenine
karşı, eşitlik, adalet, özgürlük için;
30 Mart Yerel Seçimlerde
Devrimci Ve Yurtsever Adaylarda Birleşelim!
EŞİTLİK, ADALET VE ÖZGÜRLÜK
İÇİN İLERİ!
KURTULUŞA KADAR SAVAŞ!
EMEK VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİ
|
Berkin
İçin Okmeydanı'na
Sonunda öldürdünüz Berkin’imizi…
269 gün boyunca kocaman yüreğiyle direndi, savaştı,
katillerine inat hayata tutunmaya çalıştı ama
yetmedi. Tam da kontrgerilla şeflerinin, gırtlak
kesen seri katilerin, Hrant’ın kanına girenlerin
ellerini kollarını sallayarak aramıza karıştığı,
davul zurna ile eğlendikleri günlerde, Berkin
çocuğumuzu yitirdik.
Şimdi alçaklık ve
riyakarlık diz boyu! Kan içici katiller, polis
sürülerini halkın evlatlarının üzerine saldırtıp
“destan yazanlar”, hiç utanmadan sıkılmadan
“sevgili yavrumuz” diyorlar, “muhterem ailesine”
taziyeler bildiriyorlar. Türkiye hiçbir zaman
bu kadar tiksinti verici bir dönem yaşamamıştı;
Türkiye hiçbir zaman bu kadar rezil bir ülke
olmamıştı. Çocuk katilleri hiç bu kadar pervasız
olmamışlardı. Kendi aralarında kasetlerle tepişen
kirli ittifakın leş kargaları da, cezaevi kapılarında
“şu kadar ayımı çaldılar” dile ağlaşan operet
generalleri de, hepsi ama hepsi Berkin’in kanına
bulaşmış ellerini sonsuza kadar uğraşsalar temizleyemezler.
Berkin’imizi öldürdüler,
katlettiler! Onun geleceğini çaldılar; gülüşünü
çaldılar. Ömrümüzün yarısını koparıp götürdüler.
Şimdi onun için,
o küçük gövde ve o büyük yürek için ayağa kalkma
zamanıdır. Onun yaşanmamış ömrünü, devrimin
ömrüne katma, çekilen acıların boşuna olmadığını
gösterme zamanıdır. Onu unutulmaz bir törenle
uğurlamak boynumuzun borcu olsun!
Berkin için görev
başına!
Artık mazeret yok!
Herkes ama herkes 12 Mart saat 12.00’de Okmeydanı’na!
Faşizme karşı omuz
omuza!
EMEK VE ÖZGÜRLÜK
CEPHESİ
|
İstanbul'da
Devrimci 8 Mart Mitingi
Devrimci 8 Mart Platformunun çağrısıyla
8 Mart 2014 Cumartesi günü saat 15.30’da Kadıköy
Boğa Heykeli önünde toplanan kitle 16.20’de
yürüyüşe geçti.
En önde Devrimci 8 Mart
Platformunun pankartı açılırken, arkasında bileşenlerin
kortejleri yerini aldı.
Yürüyüş esnasında “kadın
erkek elele mücadeleye!, kadın olmadan devrim
olmaz devrim olmadan kadın kurtulmaz!, cinsel-ulusal-sınıfsal
sömürüye son!, 8 Mart kızıldır kızıl kalacak!
vb ortak sloganlar eşliğinde miting alanına
gelindi.
Emek ve Özgürlük Cephesinin
(EÖC)’de bileşeni olduğu yürüyüşte EÖC
‘lü kadınlar Rosa Lüksemburg’un, Tanya’nın,
Didar Şensoy’un, Zilan’ın, Krupskaya’nın, Hatice
Alankuş’un, Serpil Polat’ın ve dünya devrim
mücadelesinde yaşamını yitiren bazı devrimci
kadınların fotoğraflarını en önde taşıdılar.
Sokakta-evde-işte kadınlar
her yerde mücadelede!, yaşasın devrimci kurtuluş
mücadelemiz!, Jin Jiyan Azadi! vb sloganlar
eşliğinde yürüyen EÖC kitlesi ellerinde
KADIN ERKEK ELELE İnsanca
Yaşam İçin Mücadele Ediyoruz, Kazanacağız!
ROJAVA’LI KADINLAR KAZANDI!
Kadın Olmadan Devrim Olmaz,
Devrim Olmadan Kadın Kurtulmaz!
KADINLARIN
EZİLDİĞİ TOPLUM ÖZGÜR OLAMAZ
Adalet, Eşitlik, Özgürlük
İstiyoruz, Alacağız!
KÖLELİK DÜZENİNE
HAYIR!
Zincirlerimizi Kıramazsak
Kazanamayız
HARAMİLERİN
SALTANATINI YIKACAĞIZ!
Bu Pisliği Devrimle Temizleyeceğiz
ANLAYACAK
KADAR ZEKA, İSTEYECEK KADAR CESARET
ZORLAYACAK KADAR KUVVET
Özgürlük Ellerimizde!
yazılı dövizleri taşıdı.
Kortejler
miting alanına geldiğinde yoğun yağmur yağışı
altında programa başlandı. Selamlama sunumundan
hemen sonra mücadele ederken yanarak ölen New
Yorklu dokuma işçisi kadınlar şahsında dünya
devrim mücadelesinde şehit düşen tüm devrimci
kadınlar için 1 dakikalık
saygı duruşunun ardından platform adına ortak
metni EÖC’lü bir kadın okudu.
Okunan metin sonrası Greif
işçilerinden bir kadın mücadelelerini anlatan
ve kitleyi selamlayan kısa bir konuşma yaptı.
Kitle Greif işçisi yalnız değildir sloganlarıyla
işçilerin selamını karşıladı.
Greif işçisinden sonra
sözü Gezi direnişi sürecinde sapanıyla tomalara
karşı direnen Emine teyze aldı. Kadının direnişlerde
ve mücadelede çok önemli biri yeri olduğuna
değinen Emine teyze kitleyi selamlayarak sözlerini
tamamladı.
Yoğun yağmur yağışı nedeniyle
konuşmaların kısa tutulduğu mitingde
Grup Adalılar söylediği ezgiler hep bir ağızdan
söylendi.
Grup Adalıların ardından
ise yurtdışı yasağı nedeniyle açlık grevinde
olan Grup Yorum kitleyle buluştu. Seslendirdiği
ezgilerle halaya duran kitle hep bir ağızdan
zılgıtlar çekti, sloganlarla coştu.
Son olarak Gezi sürecinde
devletin polisleri tarafından gaz fişeği ile
vurulan ve yaşam mücadelesi veren Berkin Elvan’a
miting alanından selam gönderildi; "diren
Berkin seninleyiz!","Berkin Elvan
onurumuzdur!" sloganları hep bir ağızdan
atıldı. Grup Yorum ve Adalılar Grubu Berkin
için Büyü isimli ezgiyi birlikte söylediler.
Kitle Berkin’in sağlık
durumunun kritik olmasından dolayı Okmeydanı
hastanesi önünde 24 saat tutulacak nöbete çağrıldı.
Bu çağrının ardından yaşasın devrimci dayanışma
sloganıyla miting sona erdi.
|
İbrahim
Özalp Yoldaşımızı Mezarı Başında Andık
1 Mart 1981'de oligarşinin
katilleri tarafından katledilen İbrahim Özalp
Yoldaş, mezarı başında anıldı. Yoldaşımızı anmak
için 2 Mart 2014 günü saat 13:30'da Edirnekapı'daki
mezarı başında toplanan ailesi, dostları ve
yoldaşları, anmaya saygı duruşu ile başladılar.
Saygı duruşunun ardından devrim şehitlerinin
mücadeledeki yeri üzerine kısa bir metin okundu.
Metnin ardındana "Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!",
"İbrahim Özalp Ölümsüzdür!" ve "Yaşasın
Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz!"
sloganları atıldı. Bu metnin ardından İbrahim
Özalp Yoldaşımızı anlatan şu metin okundu:
"BİR YİĞİT DEVRİM
SAVAŞÇISI...
Devrimci sosyalist
hareketin Türkiye siyasal gündemine ağırlığını
koyduğu yıllarda sıcak mücadele içerisinde yetişen
genç kuşak devrimcilerinden İbrahim Özalp, lise
yıllarından başlayarak, azmi, hiçbir görevden
kaçmaması, örgütçülüğü ile kısa sürede saflarımızda
önder ve sorumlu bir insan örneği oluşturdu.
İbrahim yoldaş çalışkanlığı, fedakarlığı, yardımseverliği
ile
ilişkide olduğu herkesin sevgisini kazanırdı.
Oligarşi tam da bu özelliklerinden dolayı onu
hedef tahtasına koymuştu amacı onu yakalamak
değildi, katletmekti. 1 Mart 1981 yılında oligarşinin
katilleri onu içinde bulunduğu ekip aracından
indirerek iki liseli yoldaşının gözleri önünde
kurşuna dizdiler. İbrahim yoldaş son ana kadar
sloganlarını haykırmış, onu yok etmek isteyenlere
inancının sağlamlığını, devrimci iradenin teslim
alınamazlığını göstermiştir.
Özgür bir ülkede
insanca yaşam için emperyalizme- faşizme ve
oligarşiye karşı mücadele etti, savaştı. Tıpkı
diğerleri gibi... faşizmin kör karanlığında
düşmana meydan okuyandı O... halkların kardeşliği
şiarı ile yola düşendi... emekçinin, yoksulun,
ezilenin yanında omuz omuza durandı.
Devrimciler onurlu
bir yaşam sürer. Onların yaşamı halk kitlelerine,
ardıllarına örnek olur. Şüphesizki İbrahim yoldaşta
devrimci duruşundan en ufak bir taviz vermeden
yaşadığı gibi onuruyla, yiğitçe öldü. Son nefesine
kadar sloganlarını haykırdı düşman karşısında.
Ve bugün bizlere düşen görev devraldığımız bayrağı
onların bize bıraktığı mirası, açtıkları yoldan
yılmadan, tereddüt etmeden zafere kadar taşımaktır.
Bugün burada yine and içiyoruz, İbrahim yoldaşımıza
bir kez daha söz veriyoruz; ya özgür vatan ya
ölüm şiarıyla devrimin sarp ve dolambaçlı yolunda,
senin ışığınla zafere kadar savaşacağız. Kavgamızda
senden öğrendiğimizle bir adım daha öne çıkacağız
ve mutlaka biz kazanacağız!
İddia ediyoruz son
sözü biz söyleyeceğiz, Yaşasın Devrimci Kurtuluş
Mücadelemiz! Yaşasın Devrim Ve Sosyalizm!
EMEK VE ÖZGÜRLÜK
CEPHESİ"
Metnin okunmasının
ardından tekrar sloganların haykırıldığı anmada
daha sonra da bir şiir okundu. Şiirin ardından
Cephe Marşı'nı okuyan kitle, anmayı İbrahim
Özalp için yapılan konuşmalarla sonlandırdı.
İbrahim
Özalp Yoldaşı tanıyanların anılarla yüklü konuşmalarından
sonra ağabeyinin oldukça dokunaklı cümleleri
geldi. İbrahim Özalp'i Tozkoporan bölgesindeki
mücadelesinden tanıyan bir yoldaşı o dönemde
oldukça rutubetli bir bodrum katında kalmak
zorunda oldukları bir gece İbrahim Özalp'in
evde olması gerekirken geceyarısı duydukları
çatışma seslerinin arasında İbrahim'in gelip
evden mermi alıp gittiğini ve giderken de "bu
rutubetli bodrumda çürümektense kavganın içinde
olmanın çok daha iyi olacağını" biçiminde
bir espri yaptığını anlattı. Ağabeyi ise konuşmasında
kendinden küçük olmasına rağmen sendikal çalışmaya
dair kimi şeyleri ondan öğrendiğini ve 80 öncesinde
Oto Metal İş sendikasında mücadele ettiklerini
anlattı. Bu konuşmalarla sona eren anmada son
olarak İbrahim Özalp Yoldaşımızın ailesi tarafından
hazırlanan yemek dağıtıldı. Emek ve Özgürlük
Cephesinin düzenlediği anmaya ESP, Devrimci
Yolda Özgürlük ve Atak Dergisi okurları da katıldı.
|
İzmir'de
Ayakkabı
İşçileri Yürüdü
İzmir Ayakkabıcılar Sitesinde
ucuz işgücü olmayı kabul etmedikleri için çalışmayan
ayakkabı işçileri 17 Şubat günü saat 10.00'da
Ayakkabıcılar Sitesinde yürüyüş düzenledi. 'Bu
daha başlangıç mücadeleye devam, Yaşasın sınıf
dayanışması" sloganlarıyla başlayan yürüyüşte
tezgahlarda çalışan işçilere yürüyüşe katılım
çağrısı yapıldı. Yapılan açıklamada bir yılı
aşkın süredir eylemlerine devam ettiklerine
koşulların sağlanmasına kadar eylemlerin süreceği
vurgusu yapıldı. Yarından itibaren imza kampanyası
başlatacak olan işçiler imza kampanyasının duyurusuyla
eylemi sonlandırdı.
|
İzmir'de
Şubat Anması
İzmir Emek ve Özgürlük Cephesi
16 Şubat Pazar günü saat 13.00 de Tümtis binasında
Şubat Savaşcılarını Ulaş Bardakçı, Bedrettin
Şınnak, Serpil Polat, Nazım Kuru, Davut Günay'ı
anma etkinliği düzenledi. Etkinlik Şubat savaşcıları
şahsında devrim ve sosyalizm mücadelesinde yitirdiklerimiz
adına saygı duruşuyla başladı. Saygı duruşunun
ardından Emek ve Özgürlük Cephesi adına açıklama
okundu. Sinevizon gösterimiyle devam eden etkinlikte
savaşçıların yaşamlarına, mücadelelerine değinen
metinler okundu. Karanfil ve Serpil'e adlı şiirlerin
okunmasının ardından müzik dinletisi yapıldı.
Müzik dinletisinin ardından serbest kürsüye
dönüştürdüğümüz etkinlikte anmaların neden yapıldığına,
önemine değinen konuşmalar yapıldı. Nazım Kuru
yoldaş ile aynı süreçte mücadele eden bir yoldaşı,
onun mücadelesine değinen açıklamalarda bulundu.
Seçim sürecine bakışımız, kampanya, devrimci
tavır üzerine yapılan sohbetlerin ardından etkinlik
son buldu.
|
Dersim'de
Bildiri Dağıtımı ve Duvaz Gazetesi Çalışması
7
Şubat 2014 tarihinde “Eşitlik, Adalet, Özgürlük’’
kampanyasını şehir merkezinde duvar gazetesi
çalışması yaparak başlattık. Merkezi kampanyamızın
Dersim ayağı örüldü. Kampanya çalışmamız peryodik
aralıklarla merkez ve ilçelerde devam edecek
kampanya ve seçim çalışmaları bütünleştirilerek
sürdürülecektir.
Bu kapsamda 16 Şubat
2014 günü 30 mart yerel seçimlerini değerlendiren
ve nasıl bir belediye istediğimizi anlatan bildirilerimizi
kent merkezinde halka ve esnaflara ulaştırdık.
Bildiride;
DEĞERLİ
DERSİM HALKI
Söz, yetki, karar
halka şiarıyla seçim çalışmalarını başlatmış
bulunmaktayız. Nasıl bir yerel yönetim istediğimizi
tartışmaya açmak istiyoruz. Yerel yönetim olgusuna
girmeden önce konunun tarihsel gelişimine göz
atmakta yarar var. İlkel komünal topluluktan
köleci topluma geçişle birlikte yönetsel/yaşamsal
birimler olarak ortaya çıkan kent devletler,
merkezi imparatorlukların ortaya çıkışıyla birlikte
zayıflamış da olsa etkinliklerini sürdürmüşler
ve günümüzde hala kullanılmakta olan kimi siyasal
kavramlarında doğduğu zemini oluşturmuşlardır
(demokrasi, meclis, cumhuriyet, senato.. vb).
Feodalizm sürecinde kimi yerlerde merkezi devlet
kendini bu yeni üretim biçimine göre organize
edip yapısını korurken (Osmanlı imparatorluğu
gibi) kimi yerlerde ise güçsüzleşmiş, bazı yerlerde
tamamen dağılmıştır (Kara Avrupa’sı). Ancak
köleci ve feodal süreçte tek tek kimi kentler
öne çıksa da üretimin toprağa dayalı yapısından
dolayı kentler yönetsel, ticari, kültürel, dini
merkezler olmanın ötesine geçememiş kıra, kırsal
üretime ve onun sahibinden olan krala ya da
toprak beyine bağımlı kalmışlardır. Üretimi
gerçekleştiren sınıflar açısından kentler, yabancı
birer olgu olarak kalmıştır. Sınıf mücadelelerinin
köle ve köylü ayaklanmalarının gerçekleştiği
yerler kırsal alanlar olarak kalmıştır. Kentler
ise yer yer egemen sınıflar arasındaki çelişki
ve çatışkıların gerçekleştiği yerler olmalarına
rağmen siyasal iktidarın merkezileştiği odaklar
olmanın ötesinde bir öneme sahip olamamışlardır.
Elbet ki bu kentleri tamamen önemsizleştirmez.
Roma’nın Hun istilasına uğraması, Viyana kuşatmaları
İstanbul’un alınışı gibi simgesel olaylar kentlerle
özdeşleşen iktidar mücadelelerine iyi bir örnektir…
Tekrar konumuza dönersek
Belediye çok bilinen
anlamıyla bir şehrin veya ilçenin temizlik,
yol, su, elekrtik gibi ortak ihtiyaçlarını ve
hizmetlerini gören örgütlenmelerdir. Dünya tarihinde
ilk olarak ortaçağ Avrupası’nda ortaya çıkmıştır.
Derebeylerin (büyük toprak sahiplerinin, beylerin)
baskılarına karşı haklarını ve çıkarlarını savunmak
isteyen KENT HALKI (esnaf, zanaatkar vs.) kurdukları
örgütlenmeler aracılığıyla kendilerinin ve kentlerinin
özgürlüklerini beylerden aldılar. Ortaya çıkan
özgür kentlerin yönetim sorununu çözebilmek
için belediyeler (kent meclisleri) kurdular.
Buraya kadar bahsettiğimiz klasik belediyedir.
Ülkemizde ve sermayenin
egemen olduğu bütün ülkelerde klasik alışageldik
belediyecilik ranta dayalı rüşvet yolsuzluk
ve suistimale dayalı özelleştirmeci , ihaleci
mantıkla adeta bir ticari şirket gibi yönetilen
belediyeciliktir. Alışılmış belediyecilikte
hırsızların, dolandırıcıların, ahlaksızlarında
belediye başkanı ve meclis üyesi oldukları bilinen
gerçeklerdir. En iyimser haliyle vasat ve sıradan
belediyecilik yapılabilmiştir. Bu gelişmelerle
birlikte kentlerin önemi böylesine artmaya başlarken
yeni süreç , yeni kavramlarını da yaratmakta
gecikmiyordu. Bu süreçte artık soylular ve toprakla
birlikte onlara ait olan köylülerin dışında,
herhangi bir el emeği harcamaksızın geçinen
ve kentlerde yaşayan yeni bir toplumsal katman
ortaya çıkmıştı. Burjuva : Türkçedeki tam karşılığı
“kent soylu” olan ve ilk ortaya çıktığı dönemlerde
soylular tarafından aşağılayıcı bir sıfat olarak
da kullanılan burjuva kavramı , kentlerle birlikte
, kentte yaşayan bir kesimin adını koymak için
tanımlanmıştı. Burjuvazinin kent yönetimlerine
katılma aracı kent meclisleri ya da belediye
meclisleriydi. Bu araç kent özgülüne göre değişmekteydi.
Özellikle merkezi devlet yapısının zayıf olduğu
yerlerde her kent kendi özgün yapısını ortaya
çıkarabilmekteydi.
İktidarın merkezileştiği
başkentlerde ise bu meclis, aynı zamanda sermayenin
de merkezileştiği kentlerin meclisi olduğundan
doğrudan siyasal tartışmaların gerçekleştiği
alanlar haline geliyordu. Öte yandan kapitalizmin
gelişmesi üretimi toprağa bağlı olmaktan çıkarıyor,
kentler toplumsal üretimin gerçekleştiği ve
giderek yoğunlaştığı merkezler olarak ekonomik,
toplumsal ve siyasal önemini her geçen gün daha
da artırıyordu. Kapitalizmin gelişmesiyle kendini
sınırlayan feodal kalıpları parçalaması yine
kapitalizmin fazlasıyla ihtiyaç duyduğu serbest
işgücünün köylerden kentlere göç etmesini ve
proleterleşmesini de beraber getiriyordu. Artan
proleter nüfus, kentlerin ihtiyaçlarını, yapısını,
yaşam tarzını, işleyişini, kültürünü vb. de
değiştiriyordu. Sınıf mücadelesinin kalbi artık
kentlerde atıyordu. En az kadar kentli yeni
bir sınıf : proleterya da tarih sahnesinde ki
yerini alıyordu. Tüm bu gelişmelere rağmen yerel
yönetimlerde iktidara gelmek kimileri için çok
önemli olabilmiştir. Özellikle merkeziliğe karşı
olarak otonomluğu öne çıkaran anarşist akımların
hakim olduğu yerlerde bu politikalar kendilerine
taraf bulabilmiştir. Ancak bu durum Marksistler
açısından yerel yönetimleri tamamen önemsiz
hale getirmez. Elbette ki bütünsel iktidar hedefli
siyasal çalışmanın bir parçası olarak yerel
yönetimler devrimcilerin, çalışma yürütebileceği
alanlardan biridir. Halkın kendi yaşadığı yerlere
ilişkin sorunlarını çözebilmek için ilk elde
aklına getirdiği başvurduğu çözüm beklentisi
içinde olduğu yerel yönetimler , halkın bu sorunlarına
sahip çıkarak örgütlenen devrimci sosyalistler
için düzenin çözümsüzlüğünün: Halkın ise örgütlenerek
çözüm olabileceği gerçeğinin sınandığı çalışma
alanları olabilirler. Sıkça vurguladığımız gibi
bütünsel siyasal çalışmanın bir parçası olmak
kaydıyla, ondan beslenip ona güç vermek perspektifi
korundukça yerel yönetimlere yönelik çalışmalar
devrimci sosyalist hareketi zenginleştiren ve
güçlendiren pratiklerdir. Halkın ,söz, yetki,
karar sahibi olabildiği belediyecilik mümkün
oldu mu? Bu fikir olarak ta hayata geçirebilme
anlamıyla da devrimci sosyalist aday ve meclis
üyeleriyle mümkündür. Dünyanın birçok yerinde
olduğu gibi Anadolu ve Mezopotamya’da devrimci
gelişmeler sonucunda kimi yerlerde yerel yönetimlerin
devrimci belediyecilik örnekleri yaşanmıştır.
Burada sorun salt bir güç gösterisi değil halkın
politik özne olarak kendi kaderi üzerinde söz
sahibi haline getirilebilmesidir. Böylelikle
emperyalistler ve işbirlikçileri tarafından
yaratılan demokrasi yanılsamasının karanlık
perdesi yırtılabilecek sermayenin sömürme özgürlüğünün
değil halkın kendi kaderini belirleme onu inşa
etme özgürlüğünün ilk biçimleri ortaya çıkacaktır.
ÖZGÜR ÜLKE DE İNSANCA BİR YAŞAM
DÜZEN PARTİLERİNE OY YOK
OYLAR YURTSEVER DEVRİMCİ SOSYALİST
ADAYLARA
YAŞASIN DEVRİM VE SOSYALİZM
TEK YOL DEVRİM
EMEK VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİ
.
|
Yerel
Seçim ve Devrimci Tavrımız
A) GİRİŞ:
Yeni bir seçim sürecine
giriyoruz. 2014 yılı adeta seçimler süreci olacak.
2014 yılı, 30 Mart yerel seçimleriyle sınırlı
değil, bunu takip eden biri genel, diğeri de
cumhurbaşkanlığı seçimi olmak üzere üç seçim
sürecini içerecektir. 30 Mart 2014 yerel seçimi
bir başlangıçtır ve bunu izleyen süreçlerde
halkın önüne iki kez daha sandık konacaktır.
Bu açıdan 2014 yılı ve genel seçimi (erken genel
seçim tartışmalarını bir yana atarak ifade ediyoruz)
ve 2015 yılı, sadece seçimleri içeren bir süreç
olmayacak, aynı zamanda toplumsal-ekonomik yapıdan
beslenen ama bunu da aşan biçimde yeni siyasal
kriz dinamiklerini de içerecektir.
Yazının
Tamamını Okumak İçin Burayı Tıklayınız
|
İzmir
Gezi Tutsakları
Tahliye Edildi
İzmirde
5 Temmuz günü gözaltına alınıp tutuklanan 8
tutsağın duruşması 13 Şubat 2014 günü görüldü.
Saat 09.00'da adliye önünde bir araya gelen
kitle basın açıklaması gerçekleştirdi. İzmir
Dayanışması ve Gezi Tutsak Aileleri adına açıklama
yapıldı. Daha sonra ise Emek ve Özgürlük Cephesi
ve Halk Cephesi adına yapılan açıklamada, '31
Mayıs günü
ülkemizde milyonlarca insan AKP’nin zulmüne
karşı sokakları doldurmaya başladı. Yıllardır
biriken öfke aylarca haykırıldı. AKP faşizminin
Gezi Parkı’na AVM yapma planını engellemek için
Gezi Parkı’nda toplanan halka katil polisin
gazla, copla saldırması üzerine 79 ilde milyonlarca
insan sokaklarda faşizme karşı sokak sokak barikatlarda
çatıştı. Halk direnişi Anadolu topraklarında
yüzyıllardır süregelen boyun eğmeme, zulme karşı
direnme onurunun ve geleneğinin bir ürünüdür.
Şeyh Bedreddinlerden Pir Sultanlara Demirci
Kawalardan Baba İshaklara 15'lerden Mahirlere
Denizlere Anadolu’da isyanlar, ayaklanmalar
hiç eksik olmamıştır. Halk direnişi Anadolu
halklarının bir anlık öfkesi değil yıllardır
biriktirdiği kinidir. 17 Aralıktan bugüne her
gün oligarşinin bir pisliği daha ortaya çıkıyor.
İki uşağın birbirine düştüğü bugünlerde hep
birlikte görüyoruz ki bu mahkemelerde adaletin
zerresi yoktur. 240 gündür Berkin Elvan’ı vuranları
yargılamayan, Ali İsmail’in davasında halka
saldıran, Ethem’i vuranı koruyan, Abdullah’ı,
Ahmet’i, Mehmet’i katledenleri saklayan AKP’nin
yargısına güven duyulamaz biz bu mahkemelerden
adalet beklemiyoruz. AKP’nin hukukuna inancımız
yoktur. Sadece halkın adaletine güveniyoruz.
Devrimci irade her şeyden büyüktür, zafer inananlarındır,
haklınındır. Kızıldere’de teslim ol çağrılarına
“Biz buraya dönmeye değil ölmeye geldik” diyen,
sosyalizm bayrağını yere düşürmeyen devrimciler,
zulme, baskıya karşı taşıyla, sopasıyla nöbet
tutan direnen halk susmayacaktır. Arkadaşlarını,
çocuklarını faşizmin hapishanelerinden almak
için gerekirse yine sokaklarda tomalara karşı
ellerindeki tüm imkanlarla canı pahasına direneceklerdir."
ifadelerine yer verildi. Devrimci tutsaklar
onurumuzdur, İçerde dışarda hücreleri parçala,
Gezi direnişi yargılanamaz sloganlarıyla açıklama
son buldu. Açıklamanın ardından duruşma salonuna
geçildi. Savcının tutuksuz yargılama mütalasının
ardından avukatlar savunmalarına geçildi. Ardından
karar için ara verildi. Kararın ardından tahliye
kararını kitle sloganlarla coşkuyla karşıladı
ve cezaevi önüne geçildi. İşlemlerin ardından
serbest bırakılan tutsaklar aynı coşkuyla karşılandı
ve tüm tutsaklar özgür kalıncaya dek mücadelenin
süreceği vurgusu yapıldı.
|
30 Mart
Yerel Seçimleri ve Devrimci Taktiğimiz
Yeni bir seçim süreci içindeyiz.
30 Mart yerel seçimleri birbirini izleyecek
olan seçim süreçleri için bir başlangıçtır;
bu yerel seçimi Cumhurbaşkanlığı ve genel seçim
süreçleri izleyecektir. Neo-liberal sömürünün
sınırlarının tükendiği, kriz dinamiklerinin
yeni biçimler aldığı, oligarşi içi çatışmaların
yeni boyutlar kazandığı, işçi sınıfı ve emekçi
halkların tüm kazanımlarının tasfiye edilip
emperyalist saldırı programının halklara dayatıldığı,
başta Kürt ulusunun özgürlük sorunu olmak üzere
hiçbir demokratik sorunun çözülmediği, rüşvet,
yolsuzluk ve yağmanın tüm iktidar odaklarına
sindiği, "demokrasi, özgürlük, hak, hukuk,
kuvvetler ayrılığı" gibi kavramların gündemden
kalkıp devletin çeteleştiği bir süreçte, önümüzdeki
seçimler, her sınıf ve politik akım için önemli
bir yerde durmaktadır...
Yazının
Tamamını Okumak İçin Burayı Tıklayınız
|
İzmir
EÖC Kırıklar Cezaevi Önünde Basın Açıklaması
Yaptı
İzmir
Emek ve Özgürlük Cephesi Kırıklar F Tipi Cezaevi
F1 önünde 27 Ocak Pazartesi günü saat 12.30'da
basın açıklaması gerçekleştirdi. ''Keyfi Tutuklamalara
Adalet Hasta Tutsaklara Özgürlük İstiyoruz!''
pankartı arkasında bir araya gelen Emek ve Özgürlük
Cepheliler içerden gelen sloganların desteğiyle
açıklamaya başladı. Açıklamada, ''Bu ülkenin
zindanlarında hasta tutsaklar gün geçtikçe ölüme
yaklaşıyor. Tecrit içinde tecridi yaşayan tecrit
ve tretman politikalarıyla ölüme terk edilen
tutsaklara reva görülen sesiz sedasız ölümdür.
İHD'nin 3 Kasım 2013 tarihli hazırladığı rapora
göre bugün F tiplerinde 163'ü ağır olmak üzere
544 hasta tutsak bulunmaktadır. Erol Zavar,
Abdullah Kalay, Medeni Kaya, Halil Güneş ve
yüzlerce hasta tutsak yıllarca F tipi hücrelerde
tutuluyorlar. Ceza evlerinde kalamaz raporlarına
rağmen tahliye edilmeyen tutsakların durumunu
göz ardı eden ve sessizce ölüme terk eden Adalet
Bakanlığı, Ceza ve Tevkif Evleri müdürü ölümlerin
sorumlusudur. Ahmet Başboga, İnan Çoban, İslam
Tümer… Kırıklar hücrelerinde gün gün ölüme terk
edilmek istenmektedirler. İnan Çoban 16 yıldır
cezaevindedir. Hakkında verilen cezaevinde kalması
hayati tehlike oluşturur raporlarına rağmen
tahliye edilmeyen ve Kırıklar 1 nolu F tipinde
tutulan Çoban 1995 yılından bu yana cezaevindedir.
Ölüm orucu hastalığı olarak da bilinen Wernice
Korsakoff olan Çoban gün gün ölüme terk edilmektedir.
Ahmet Başboga Kırıklar 2 nolu F Tipinde hücrede
bulunmaktadır. Kısmi felçtir ve beyninde mermi
çekirdeği vardır. İslam Tümer de Kırıklar 2
nolu F tipinde tutulmaktadır. Kendisi Hemoptizi
yani akciğer hastasıdır. Yıllarca hücresinde
ölüme terk edilen Tümer'in durumu gün geçtikçe
kötüye gitmektedir. ' ifadelerine yer verildi.
Açıklama ''Hasta tutsaklar serbest bırakılsın,
İçerde dışarda hücreleri parçala, Devrimci irade
teslim alınamaz, Devrimci tutsaklar onurumuzdur''
sloganlarıyla son buldu.
|
İzmir'de
Direniş Ziyareti
İzmir'de Ayakkabıcılar Sitesi'nde
çalışan ayakkabı işçileri uzun süredir tezgahta
üretimi durdurdu. Parça başı üretim yapan işçiler
sigortasız, esnek ve ucuz işgücüne karşı çoğu
atölyede üretim yapmıyor. 20 Ocak Pazartesi
günü EÖC siteye bir ziyaret gerçekleştirdi.
Atölyelerde işçilerle çalışma koşullarına esnek
üretime ve kaçak işçi çalıştırılmasına karşı
birlikte neler yapılabiliriz konuları üzerine
sohbetler gerçekleştirildi. Atolye atölye dolaştığımız
sitede aynı zamanda EÖC Ne İstiyor? broşürünün
dağıtımı da yapıldı. İşçilerle beraber somut
önerileri paylaştığımız
sohbetlerimizde, atölyelerde sağlıklı çalışma
koşullarının olmaması ve kansorejen madde kullanımına
da dikkat çeken işçilerle somut öneriler ve
üretim üzerinden bir daha ki görüşeceğimiz günü
kararlaştırarak ziyaretimizi sonlandırdık.
|
İzmir'de
Hrant İçin Yürüyüş
DİSK,
KESK, TMOBB çağrısıyla bir araya gelen İzmir
Emek ve Demokrasi güçleri Hrant Dink'i anmak
ve katledilmesini protesto etmek için sokaklardaydı.
Hrant Dink’in katledilişinin 7. yılında 19 Ocak
Pazar günü saat 13.30'da Alsancak
Gar’da toplanan kitle “Dünden bugüne hukuksuzluk
AKP ile sürüyor. Hrant'ın katili faşist devlet!”
yazılı ortak pankart arkasında Kıbrıs Şehitleri
Caddesine doğru yürüdü. Emek ve Özgürlük Cephesi'nin
yanı sıra diğer devrimci demokrat kurumların
da yer aldığı kitle “Hepimiz Hrant’ın hepimiz
Ermeniyiz”, “Hrant’ın katili faşist devlet”,
“Faşizme karşı omuz omuza”, “Hrant’ı vuranlar
memleketi soyanlar” sloganlarını sık sık haykırdı
ve en önde Hrant Dink’e ait bir resim taşındı.
Kitle yürüyüşünü Kıbrıs Şehitleri Caddesi' nde
sonlandırdı. Burada DİSK Ege Bölge Temsilcisi
Memiş Sarı tarafından ortak basın açıklaması
okundu. Sarı, yaşamını ülkenin kardeşliğine
adayan bir sosyalist Ermeni gazeteci olarak
aramızdan 7 yıldır ayrılmış olduğunu hatırlatarak
başladı. Sarı, şimdilerde davanın yeniden görüldüğü
ancak umutlarının olmadığını, Hrant’ın emniyetin
bilgisi ve yönlendirmesi ile katledildiğini
dile getirdi. Cinayetin sorumlusunun AKP eliyle
halk düşmanlarını güçlendiren devletin ta kendisi
olduğunu vurguladı. Sarı, “Ancak her şeye karşın,
bu ülkenin vicdan sahibi ve sağduyulu yurttaşları
olarak bizler, Hrant’ın katilinin tarihin derinliklerine
gömülen “faili meçhuller”den biri olmasına asla
izin vermeyeceğiz” şeklinde sonlandırdı. Eylem
Mora Çalan müzik grubunun söylediği bir ağıt
ve İzmir Müzisyenler Derneği’nin söylediği marşlarla
devam etti. Hrant’ın katlediliş saatinde yüzlerce
kişinin saygı duruşu ile anma sonlandı.
|
İstanbul'da
Hrant İçin Yürüyüş
Hrant Dink katledileli 6
yıl oldu. Bunca yıldır bu cinayetin hesabı verilmedi.
Katiller, katillere yol verenler, yol gösterenler,
koruyanlar, delilleri karartanlar... hepsi ama
hepsi ortadayken sadece birkaç kişiye ceza vererek
bu işin içinden sıyrılmaya çalıştılar. Başaramadılar.
Onların bu çabaları her yıl daha da büyüttü
öfkemizi. Hrant Ermeni olduğu için, bu toprakların
kendi katliamcı, soykırımcı tarihiyle yüzleşmesi
gerektiğini söyleyen
bir Ermeni olduğu için, bu topraklardaki insanların
bu yüzleşme olmaksızın kardeşleşemeyeceği gerçeğini
korkusuzca haykırdığı için katledildi. Ondan
rahatsız olanlar, ardından binlerce insanın
"Hepimiz Ermeniyiz" diye yürümesinden
daha çok rahatsız oldular. 1915'ten beri unutturulmak
istenen bu soykırımın işledikleri bu cinayetten
sonra daha da çok konuşulur, anımsanır olmasından
daha da çok rahatsız oldular. Ellerinden gelen
her şeyi yaptılar; Ama her yıl binlerce insanın
"Hepimiz Hrant'ız, Hepimiz Ermeniyiz"
diye sokakları doldurmasına engel olamadılar.
Bu yıl da 19 Ocak günü İstanbul'un
sokaklarını bir insan seli kapladı. Saat 13:30'da
Taksim'de toplanan kitle, Cumhuriyet Caddesini
kaplayarak Agos Gazetesi önüne doğru yürüyüşe
geçti. Yol boyunca "Hepimiz Hrant'ız Hepimiz
Ermeniyiz", "Katil Devlet Hesap Verecek",
"Yaşasın Halkların Kardeşliği", "Biji
Bratiya Gelan", "Gün Gelecek Devran
Dönecek Katiller Halka Hesap Verecek",
"Bu Daha Başlangıç Mücadeleye Devam",
"Her Yer Taksim Her Yer Direniş",
"Faşizme Karşı Omuz Omuza", "Kurtuluş
Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz",
"Faşizme İnat Kardeşimsin Hrant" sloganları
atıldı.
Caddenin sol şeridinden
yürüyen kitlenin açtığı "Unutmayacağız
Affetmeyeceğiz" pankartının önünde Bandista
Grubu da şarkılarıyla yerini aldı. Kalabalık
kitle Agos Gazetesinin önüne geldiğinde anma
etkinliği başladı. Saygı duruşu ile başlayan
anmada çeşitli kısa konuşmaların ardından Gülten
Kaya, Agos'un penceresinden anma metnini okudu.
Oldukça iyi hazırlanan metinde Roboski'den Gezi
şehitlerine dek tüm hukuksuzluklar, haksızlıklar
oldukça iyi bir dil ve anlatımla teşhir edildi
ve adalet mücadelesi için çağrı yapıldı. Daha
sonra seslendirilen Ermenice ezgilerle anma
sona erdi. Anmanın ardından Taksim yönüne doğru
dağılan kitle, Galatasaray Meydanı'na kadar
sloganlarıyla yürüyüşünü sürdürdü.
|
İzmir'de
Kampanya Çalışmaları Devam Ediyor
İzmir'de
"Keyfi tutuklamalara adalet, hasta tutsaklara
özgürlük istiyoruz!" şiarla başlattığımız
kampanya çalışmaları devam ediyor. 18 Ocak Cumartesi
Karşıyaka'da
ve 19 Ocak Pazar günü Konak'ta stant açıldı.
Kampanya bildirisinin yanı sıra "Hasta
tutsaklara özgürlük" imza föyleri stantta
yer aldı. Cezaevlerindeki hasta tutsakların
durumunu, yolsuzluk, talan, yağma politikalarını,
F tiplerini, tecrit ve baskı politikalarını
teşhir eden konuşmalarla imza istendi, bir yandan
da kampanya bildirilerinin dağıtımı yapıldı.
Aynı zamanda dergi satışı gerçekleştirildi.
Yoğun ilgi gören stantta sohbetler gerçekleştirildi.
|
İzmir'de
Kampanya Çalışmaları
İzmir Emek ve Özgürlük Cephesi
basın açıklamasıyla kampanyayı deklare ederek
kampanya çalışmalarına başladı.11 Ocak Cumartesi
günü saat 13.00 de Kemeraltı girişinde Emek
ve Özgürlük Cephesi basın açıklamsı gerçekleştirdi.
Açıklamada; Özgürlük .adalet,eşitlik taleplerine
sahip çıkan tüm ezilen halklar için mücadele
çağrısıyla başlayan ifadelere yer verildi. Gezi
ve Haziran Halk Direnişiyle beraber oligarşinin
azgınca saldırılarına rağmen kendi gücünü gören
halkların eşitlik, adalet ve özgürlük mücadelesi
yükseltilmelidir. Bu süreçte bir adım öne çıkıyoruz
ve mücadeleyi büyütüyoruz. Özgürlük, adalet,
eşitlik şiarımızla; "Keyfi tutuklamalara
adalet, hasta tutsaklara özgürlük istiyoruz"
mücadele kampanyamızda Cezaevlerindeki ağır
hasta
tutsakların durumuna dikkat çeken ifadelere
yer verildi. Açıklama "Hasta tutsaklara
özgürlük, içerde dışarda hücreleri parçala,
Devrimci tutsaklara özgürlük" sloganlarıyla
sona erdi. Açıklama sonrası stant açıldı. Kampanya
bildirisinin yanı sıra "Hasta tutsaklara
özgürlük" imza föyleri stantta yer aldı.
Cezaevlerindeki hasta tutsakların durumuna,
F tiplerine, tecrit ve baskı politikalarını
teşhir eden konuşmalarla imza istendi, bir yandan
da kampanya bildirilerinin dağıtımı yapıldı.
Yoğun ilgi gören stantta sohbetler gerçekleştirildi.
Çalışmamız mahallelerde ve merkezi yerlerde
farklı eylemliliklerle sürecektir..
|
İzmir
Gezi Tutsak Aileleri Ankara'da Mecliste Basın
Toplantısı Gerçekleştirdi
İzmir
Gezi Tutsak Aileleri evlatları tutuklandığı
günden itibaren her Cumartesi oturma eylemi
yaparken, Ankara’da mecliste görüşmeleri gerçekleştirip
, mücadeleyi sürdüreceklerini bir kez daha ifade
ettiler.
İzmir’de Gezi Direnişi
sonrası tutuklanan 13 tutsağın aileleri TBMM’de
CHP İzmir milletvekili Musa Çam ile bir basın
toplantısı gerçekleştirdi. 8.01.2014 Çarşamba
günü saat 12.30’da gerçekleştirilen basın toplantısında
aileler, üzerinde tutsakların isimleri bulunan
önlüklerle konuşmalar yaptılar.Serdar Gür’ün
annesi Nesrin Gür bir konuşma
gerçekleştirdi. Konuşmasında Gezi Direnişi tutsaklarının
hiçbir kanıt olmadan tutuklanmasının adaletsizlik
olduğunu belirtti. Bülent Arınç’ın yaptığı bir
basın açıklamasında “Çocuğunun gözaltına alındığını
televizyondan öğrenmek ne acıdır!” demesinin
kendisinin içini acıttığını belirtti. Gür konuşmasında
şunu sordu: “Her Cumartesi çocuklarının akıbetini
soran Cumartesi Anneleri’nin, Roboski’de katledilen
çocukların ailelerin, Gezi’de katledilen 7 canın
ailelerin, Van’da açlıktan ve soğuktan ölen
çocukların, cezaevlerinde tacize ve tecavüze
uğrayan çocukların acısından daha mı çok acıtıyor
yolsuzluk yapanların haberini almak!?” Bakanların
çocuklarına tepsi tepsi baklava giderken çocuklarına
görüşe giderken ne zorluklar yaşadıklarına değinen,
çocuğuyla gurur duyduğunu dile getiren Gür,
tüm Gezi Direnişi tutsaklarına özgürlük istedi.
Mehmet Barış Yalçın’ın
babası Osman Yalçın da bir konuşma gerçekleştirdi.
Konuşmasında oğlunun Manisa Soma’daki evlerinden
onlarca polis tarafından gözaltına alındığını
ve tutuklandığını belirtti. Devletin kolluk
güçlerinin demokratik hak ve talepleri için
sokağa çıkan insanlara orantısız güç kullandığını
da vurgulayan Yalçın, eli palalı çetelerin serbest
bırakıldığını ve bu adaletsizliğe karşı 8 aydır
adalet aradığını belirtti.
Ulaş Arslan’ın babası
Musa Arslan da bir konuşma yaptı. Tüm Gezi Direnişi
tutsaklarının yoldaşı olduğunu dile getiren
baba, oğlunun müzik aletiyle direnişe destek
verdiğini, gözaltına alındığını ve Gezi Direnişi’nde
gerçekleşen çatışmaların sebebinin polisler
ve onlara emir verenlerin olduğunu belirtti.
Çocuklarına onuru, gururu öğrettiklerini dile
getiren baba şunları söyledi: “Siz çocuklarınıza
yolsuzluğu, hırsızlığı milyon dolarları ayakkabı
kutularında saklamayı öğrettiniz!” 13 Şubat’ta
tutsakların mahkemesi olduğunu belirten Arslan,
Berkin’i gaz fişeğiyle, Ethem’i silahla vuranların
neden yargılanmadıklarını sordu. Adalet istediklerini
belirtirken susmadıklarını ve susmayacaklarını,
tüm Gezi tutsaklarına özgürlük istediklerini
söyledi.
Orhan Yıldız’ın
annesi Aynur Yıldız ise oğlunun suç işlemediğini
ve oğluyla gurur duyduğunu belirtti. Katillerin
dışarıda olduğunu suçsuzların tutuklandığını
belirten anne, tüm Gezi tutsaklarına özgürlük
istedi.
Görüş Atıcı’nın
ablası Nadire Atıcı gerçekleştirdiği konuşmasında
kardeşinin, on yılların baskı politikalarına
karşı milyonların direniş sürecinde eyleme katıldığı
için gözaltına alındığını ve tutuklandığını
belirtti. Binlerce kişinin gözaltına alındığını,
yüzlercesinin de tutuklandığını vurgulayan
Atıcı, zaten ağır tecrit koşullarının var olduğu
F tipi hapishanelerde bir de kameralarla daha
ağır koşullar yaratılmaya çalışıldığını belirtti
ve ilk taleplerinin tecrit koşullarına son verilmesini,
tüm Gezi Direnişi tutsaklarının serbest bırakılmasını
istedi.
Erol Özdemir’in
ablası Sevgi Özdemir ise konuşmasında Gezi Direnişi’ni
bastırmak ve gözdağı vermek için 5 bine yakın
kişinin gözaltına alındığını, 150 kişinin tutuklandığını,
15 kişinin gözünü kaybettiğini ve toplam 8041
kişinin yaralandığını belirtti. Abla Özdemir,
tüm baskı koşullarına rağmen o dönemde insanların
sokakları terk etmediğini belirtirken şu an
13 arkadaşlarının hala tutuklu olduğunu vurguladı.
Gezi Direnişi’nin yargılanmasının işçi ve emekçilerin
gelecekleri için verdikleri mücadelenin yargılanması,
Kürt halkının imha ve inkar politikasına karşı
yürütülen taleplerin yargılanması, kadınların
kadın kimliklerine sahip çıkma, kadın bedenine
karşı yapılan müdahaleye verilen mücadelenin
yargılanması, Aleviler'in yok sayılmasına karşı
verilen mücadelenin yargılanması demek olduğunu
vurgulayan abla, tüm Gezi tutsakları serbest
kalana kadar mücadeleye devam edeceklerini belirtti.
Konuşmaların ardından aileler
saat 14:00'te Yüksel Caddesi’nde bir basın açıklaması
gerçekleştirdi. Açıklamada aileler “İzmir’de
13 direnişçi 6 ayı aşkın süredir tutuklu! Gezi
Direnişi tutsaklarına özgürlük! / İzmir Gezi
Tutsak Aileleri” yazılı ozalit ile katıldılar.
“Gezi şehitleri ölümsüzdür!”, “Gezi Direnişi
yargılanamaz!”, “Gezi tutsakları onurumuzdur!”,
“Bedel ödedik! Bedel ödeteceğiz!” sloganları
sık sık atıldı. Gezi Direnişi’nin yargılanamayacağının
bir kez daha ifade edilirken tüm Gezi Direnişi
tutsakları serbest bırakılana kadar mücadeleye
devam edileceği söylenildi. Basın açıklamasının
ardından aileler, Yüksel Caddesi’nde bildiri
dağıtımı gerçekleştirdiler. Ardından eylem son
buldu.
|
Hatun
Ana'mızı Yitirdik
12 Eylül karanlığının her
yanı kapladığı günlerde bir avuç insan zindan
kapılarından hiç ayrılmadılar. Hiç susmadılar.
Zindanlarda direnen devrimci tutsakların dışarıdaki
sesi, soluğu oldular. İşte onlardan biri de
Hatun Anaydı. Geçtiğimiz Cuma günü 3 Ocak 2014'te
kaybettik Hatun Anamızı. Zindan kapılarından
hiç ayrılmayan, 12 Eylül subaylarının yakasını
bir an olsun bırakmayan o küçük, ısrarlı grup,
git gide büyüdü. Hatun Ana her zaman devrimcilerin
yanında oldu. Yaşamı Tozkoparan Küba Mahallesinde
geçti ve orada noktalandı.
Asıl adı Elmas Albayrak
olan Hatun Anamız, kapılarını her zaman devrimcilere
açtı. Geçirdiği ani bir rahatsızlık sonucu aramızdan
ayrılan Hatun Ana için 4 Ocak cumartesi günü
Bağcılar Cemevinde bir tören düzenlendi. Burada
yapılan dini törenden sonra Tozkoparan Küba
Mahallesindeki evine götürülen cenazeye buradan
helallik alındı. Daha sonra Topkapı mezarlığına
götürülen cenaze burada toprağa verildi. Cenaze
sırasında Hasan Şensoy'un gönderdiği mesaj da
okundu.
Cenazenin ardından
tekrar Tozkoparan'a dönüldü ve yemek verildi.
Cenazeye kalabalık bir kitle katıldı.
|
Haramilerden
Hesap Sormak İçin Sokağa Eyleme
AKP'nin
rüşvet, yolsuzluk ve talanları artık gizlenemiyor.
Neo-liberal sömürüde sınır tanımayan, bu sömürü
düzenin hem ürünü, hem de yürütücüsü olan AKP,
bir yandan "tek parti ve tek adam"
anlayışıyla baskı ve şiddetini tüm topluma dayatıyor,
öte yandan iktidar imkanlarını, devlet partisi
olma gücünü yolsuzluk ve talan için kullanıyor.
Kirli ve çürümüş ilişkiler, "büyüme ve
gelişme" adı altında yapılan yolsuzluk
ve talanlar AKP ile özdeşleşti; "İslam
ve din" dillerden düşmüyor ama her şeyin
para olduğu neo-liberal ahlak AKP üzerinden
tüm topluma püskürtülüyor.
Bir süredir AKP koalisyonu
sancılar yaşıyordu. Bu sancılar dershane üzerinden
yeni boyut kazandı ve açık bir çatışmaya dönüştü
(asıl mesele dershaneler değildir). Bir yanda
AKP ve bunu destekleyen güçler, öte yanda AKP
ile iktidar ortağı olan Fethullahçı cemaat ve
ABD; yeni bir çıkar çatışması, ekonomik ve politik
mevzi savaşı yaşıyor. Her gün yeni bir kirli
ilişki, yolsuzluk, talan açığa çıkıyor, karşılıklı
suçlama ve hamleler birbirini izliyor. Bu iktidar
ve güç savaşında her şey kullanılıyor. Dillerden
düşmeyen "demokrasi ve özgürlük",
"yargının bağımsızlığı", "kuvvetler
ayrılığı" gibi burjuva ölçüler yerle bir
oluyor; devletin kendisinin bir çete olduğu
gerçeği ortaya çıkıyor. Oligarşik devlet içinde
çeteler savaşı her şeyin önüne geçiyor; tüm
kirli ilişkiler açığa çıkıyor.
Bu tablo, neo-liberal
sömürünün, burjuva siyaset ve ahlak anlayışının
geldiği son noktadır; çürüme, yalan, çeteleşme,
özel savaş taktikleri, yolsuzluk, rüşvet, talanda
sınır ve ahlak kalmamıştır, çeteler savaşı tüm
hızıyla sürmektedir, yaşanan siyasal bir krizdir.
Hiç şüphesiz, bu
durum yeni ortaya çıkmadı. Tüm halkın gözü önünde
yaşanan, büyük bir tiksinti ve öfke biriktiren
bu çürüme, talan, çeteler savaşı, genel olarak
yeni sömürgeciliğin, özel olarak 12 Eylül açık
faşizminden bu yana uygulanan neo-liberal sömürünün,
bu sömürü düzeni üzerinden biçim alan sömürge
tipi faşizmin "yan ürünü"dür. Bu yoldan
Evren'ler, Özal'lar, Demirel'ler, Çiller'ler
geçti; şimdi devlet partisi olan AKP ve T. Erdoğan
geçmektedir. Bu anlamda çöken sadece AKP ve
T. Erdoğan değil, neo-liberal sömürü düzenidir.
11 yıllık iktidarıyla
AKP ve koalisyon ortağı Fethullahçı cemaat,
devrimcilere, sosyalistlere, Kürt yurtsever
harekete birlikte saldırdılar, bin bir komplolar
kurdular; hatta bu saldırı ve komplolar oligarşi
içi iktidar kavgasında muhaliflerine, Ergenekonculara
kadar taşıdılar. "Demokrasi ve özgürlük"
adına bu iki çete iktidarı ve devleti birlikte
ele aldılar, "yeniden yapılanma" adı
altında iktidar odaklarını paylaştılar, ABD
ve emperyalizmin çıkarlarını savundular. Birlikte
neo-liberal sömürüden pay aldılar, yeni bir
zenginler sınıfı yarattılar. Birlikte Gezi ve
Haziran günlerinde halka saldırdılar, gaz attılar,
sokakları savaş alanına döndürdüler, 6 devrimciyi
şehit ettiler, 10 bin kişiyi yaraladılar, yüzlerce
devrimciyi, 10 bin Kürt yurtseveri birlikte
tutukladılar. Diyarbakır'da, Yüksekova'da, Şırnak'da,
tüm Kürdistan'da Kürt halkına saldırdılar. Roboski'de,
Gezi'de, Gewer'de ölen bizdik, bize bomba, kurşun,
gaz atan onlardı. Şimdi, çıkarlar çatıştı, birbirine
düştüler. Hırsızlar, arsızlar, haramiler köşeleri
tutmuş, yer altı ve yer üstü tüm zenginlikleri
talan ediyorlar. Kentler, "imar",
"kentsel dönüşüm, "TOKİ", "üçüncü
köprü", "Galata-port", "kanal
İstanbul"; doğa ise "altın arama",
"HES" gibi projelerle talan ve yağma
ediliyor. Pervasız ve fütursuz oldular, "hizmet"
adı altında Belediyeler, tüm devlet organları
kirli ilişki ve yolsuzluk yuvaları oldu. Burjuva
muhalefetin etkisiz, devrimci hareketin zayıf
olduğu bir dönemde, "ne istedilerse verdik",
"dershaneleri kapatırsanız terör artar"
diyenler, halk düşmanlığında, ABD işbirlikçiliğinde
birleşenler şimdi ekonomik ve politik mevzikavgasına
başladılar. Tayyip'le yürümek istemeyen ABD,Fetullah
Gülen Cemaati ile birlikte Türkiye siyasetine
yeni birdizayn vermek istiyor. Irak'taki petrol,
Suriye'nin durumu, Rojava Devrimi, Çin'den alınan
füzeler,Kürt sorunu, Ortadoğu hesapları hepsi
bu kavganın bir bütün olarak nedenleridir. Buradan
hareketle durumdan memnun olmayan ABD, T. Erdoğan
ve AKP'ye müdahaleyi ivedilikle zorunlu görmüştür.
Hesaplar büyük çünkü. Bu arada AKP'yi yeniden
istedikleri gibi dizayn edemezler veya yeni
bir parti hazırlayamazlarsa alternatif arayışlarında
en güçlü ihtimal CHP (Amerika ile görüşmeler
vs) görünmektedir.Unutmayalım ki tüm burjuva
devlet partileri halk düşmanıdır.
Tüm bunlar karşısında
"bize ne" diyemeyiz, "yesinler
birbirini" diyerek bir köşeye çekilemeyiz.
Tam tersine ortaya dökülen bu kirli ilişkileri
deşifre etmek, hesap sormak için tarafız. Biz
işçi ve emekçileriz, halkız, ezilenleriz. Biz,
bu ülkede emperyalizm ve oligarşiye karşı dövüşenleriz;
bu kavgada bedel ödeyenleriz. Emperyalizm ve
oligarşi bizim düşmanımızdır; Tayyip ve çetesi
de, F.Gülen ve çetesi de, Ergenekoncu çeteler
de halk düşmanıdır. Bunlar gücünü emperyalizm
ve oligarşiden alıyor; tüm bunlara cepheden
tavır alıyoruz.
Bunların kasaları,
ayakkabı kutuları, gizli hesapları, kendi ve
aileleri üzerine aldıkları mal varlıkları, her
şeyleri bizimdir; emeğimizdir, alınterimizdir,
bizden çaldıklarıdır. Tümünü istiyoruz. Ortaya
çıkanlar, her yere saçılanlar koca bir pislik
düzenin bir kısmıdır, hem de küçük kısmıdır;
bu pislik düzenini bir-iki onarma, birkaç bakanın
istifası, Tayyip'in bir kaç pansumanı değil,
ancak devrim temizler. Şimdi, bu haramilerden
yolsuzluk ve talanın hesabını sorma zamanıdır;
hesap sokakta, alanlarda sorulur, hesabı halk
sorar, biz sorarız.
Gırtlaklarına kadar
pisliğe batmışlar, bu pisliği devrim temizler!
İşçiler, Emekçiler,
Tüm Ezilenler;
Merkezinde T. Erdoğan'ın
olduğu bu rüşvet, yolsuzluk ve talanların hesabını
sormak için bir başka burjuva partisine, bir
başka hırsıza, rüşvetçiye, haramiye ihtiyacımız
yok. Talan edilen kentler, dereler, akarsular
bizimdir. Biz üretiyoruz, bizim emeğimiz var,
onlar çalıyor, talan ediyor. Şimdi bizden çaldıklarını
paylaşırken ve iktidarda daha fazla mevzi tutmak
için kavga ediyorlar. Bu ABD ile birlikte hırsızların,
çetelerin savaşıdır. Bu siyasi ve ekonomik rant
savaşıdır. Bu savaşta, Gezi ve Haziran halk
direnişi günlerinde olduğu gibi yalan, tehdit,
şantajlar yapılıyor, "iç ve dış düşman"
söylemiyle kirli hesaplarla, talan ve yolsuzluğun
üstünü kapatmaya çalışıyorlar.
Gezi ve Haziran direnişi
yolu açtı, korku duvarı yıkıldı; şimdi sokağa
çıkıp bu haramilerden hesap sorma zamanıdır.
İşçi, emekçi, esnaf, memur, Kürt, Türk, Alevi,
genç, kadın, yaşlı, kısaca tüm halk, AKP'ye,
Cemaate, Emperyalizme, faşizme, oligarşiye karşı
sokakta, barikat başlarında el ele olalım, hesap
soralım! Çünkü bunların hepsi halkların, işçilerin,
emekçilerin, doğanın düşmanıdır, bizim ürettiklerimizle
ve bizlerden çaldıklarıyla kendilerini varedebiliyorlar.
Onların varlık sebebi bizler isek onları yok
edecek, yenecek olanda bizleriz. Onun için gün,
hesap sorma günüdür.
Tüm Devrimciler;
Devrimci hareketin
zayıf olması bu haramilere güç veriyor. Burjuva
muhalefet evlere şenlik, çapsız ve ufuksuz;
zaten bizim bunlarla işimiz yoktur. Devrimci
hareket zayıf; bu kader değildir. Gezi ve Haziran
direnişinin dersleriyle gücümüzü birleştirirsek,
halkla aramızdaki mesafeyi azaltabilir, devrimci
hareketi yeni bir düzeye taşıyabiliriz. Düzen
ve onun özeti olan AKP her alanda çöküyor; Haziran
günlerinden bu yana bu gerçek her gün derinleşiyor.
Artçı değil, öncü olmalıyız; eğer biz program
ve örgütlü irademizle öncü olamazsak çöken bu
düzeni bir başka harami doldurur. Devrim ve
sosyalizm ufkuyla, güçlerimizi birleştirmeli
ve mücadele içinde yeni bir ilişki düzeyi kurmalıyız.
Devrimci güçler, ortaya dökülen bu talan ve
yolsuzluklara, çetelere karşı birlikte mücadeleyi
yükseltirse, tüm ezilenler bu düzene karşı yan
yana daha güçlü olabilirler. Küçük hesaplar,
basit yaklaşımlar değil, binleri, milyonları
düşünerek devrimin çıkarlarını öne almalıyız.
Bu kirlenmiş düzende tek temiz güç devrimcilerdir;
bunu milyonlara taşımalıyız.
Bunun için merkezi
ve yerel her alanda yan yana olmalı, güçlerimizi
birleştirmeli ve bozuk düzenin sorumlularından
hesap sormalıyız. Bozuk düzende sağlam çark
olmaz, tümünden hesap sormalıyız.
Tüm Devrimci Kurtuluşçular;
Bu günler mücadele
günleridir; bir an, bir gün bile durmadan önümüze
koymuş olduğumuz hedefler için mücadele etmeliyiz.
Gezi ve Haziran günlerinden bu yana eşitlik,
adalet ve özgürlük talepleri daha somut öne
çıkmıştır; bunlarla sıkı ilişki içinde yolsuzluk
ve talanda bu taleplere eklenmektedir. Tüm bu
demokratik taleplere sahip çıkalım, bu taleplerin
halk içinde somut biçim alması için çalışalım;
örgütlenelim ve mücadelede en önde yerimizi
alalım.
Dost ve düşmana ilan
ediyoruz; devrimci ve sosyalist bir çizgimiz
var, politik bağımsızlığımız her şeyin önündedir.
Bu çizgimizde yürüyoruz. Devrimci parti ve devrimci
halk hareketini inşa etme gibi ana görevimiz
var; bu ana göreve sımsıkı sarılalım ve halkın
açığa çıkan öfkesinin sesi, vicdanı olup güncel
görevlere sahip çıkalım. Dönemsel görevlerle
güncel görevler arasında sıkı bağ var; güncel
görevler başarılamadan dönemsel görevler başarılamaz.
O halde, militan
bir devrimcilik bugünün görevidir. Öne çıkan
taleplere sahip çıkıp, halkın öfkesinde öncü
olalım, en ön saflarda, sokaklarda, barikat
başlarında dövüşelim. Bu mücadelede, kendi şiar
ve bayraklarımızla yerimizi alıyoruz, başta
devrimci güçler olmak üzere tüm direnişçi güçleri
kucaklıyor, birlikte direniyor, birlikte dövüşüyoruz.
Gün haramilerden
hesap sorma günüdür; hesap soracağız!
Birleşelim, örgütlenelim,
dövüşelim, kazanalım!
KURTULUŞA
KADAR SAVAŞ!
|
Barikat'ın
Yeni Sayısı Çıktı
Dergimiz
aşağıdaki kitapevlerinden temin edilebilir.
İstanbul Taksim Mephisto,
İstanbul Kadıköy Mephisto
İstanbul Kadıköy Seyhan
İzmir Yakın Kitapevi (Kıbrıs Şehitleri
Cad.)
Ankara İmge Kitapevi (Konur Sk. Kızılay)
Adana: Karahan Kitapevi (Çakmak Cad.
Çakmak Plaza, Zemin Kat No: 40 Seyhan/ Adana
Şube: Mahfesığmaz Mah. 79019 Sk. Sargut Ap.
No: 39 Çukurova/Adana)
Antalya: Babil Kitap Cafe (Kışla Mah.
25. Sk No: 12/A)
Mersin: Ütopya Kitapevi (Hamidiye Mah.
Atatürk C. Irmak Apt. No: 108 Mersin)
Van: Star 2000 Kitapevi (Cumhuriyet C.
Sanat Sokak)
Urfa,
Kars, Manisa, Aydın illerinde de dağıtılan dergimize
ulaşmak için [email protected] adresinden
iletişime geçebilirsiniz...
Yeni kalemlerden
çıkan yazıları da içeren bu sayımızın ilgiyle
karşılayacağınızı umuyoruz. İyi okumalar...
İÇİNDEKİLER:
- Gezi Direnişinin Açtığı Yoldan Mücadeleye
Devam
- Adalet, Eşitlik, Özgürlük İçin Mücadeleye
- Terör Hukuku ve Hukuk Düzeni
- Güncel Süreçte Kürt Sorunu ve İttifak İlişkisine
Yeniden Bakış
- Devrimci Muhafazakarlık mı, Devrimci Sosyalizm
mi?
- Bu Daha Başlangıç
- Şehitlerimizin Yolundan
- Kıdem Tazminatı Hakkı Gaspedilemez
- Eğitimin Metalaşma Sürecine Dair Notlar
- Kentsel Dönüşüm Projelerinde Kültürel Mirasın
Rantsal İşlevi
- Dünden Yarına Mektuplar
|
İzmir'de
Ali Serkan Eroğlu Anması
Ali Serkan Eroğlu 24 Aralık
1997 tarihinde İzmir Terörle Mücadele polisleri
tarafından kaçırılıp katledilmiş, ardından da
öğrenim gördüğü Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi
tuvaletinde asılı bulunmuş ve intihar süsü verilmek
istenmiştir. İstanbul Adli Tıp kurumunun raporuna
göre ise Ali Serkan'ın kanında kloroform maddesi
bulunmuştur. Biz biliyoruz ki Ali Serkan'ın
katili polislerdir, İzmir terörle mücadele polisleridir,
Ali Serkan'ın katili devlettir.
Ege Üniversitesi öğrencileri
24 Aralık 1997'de polis tarafından kaçırılan
ve muhbirlik teklifini kabul etmeyince katledilen
Ali Serkan Eroğlu’nu okul içinde yapılan bir
yürüyüş ve basın açıklaması ile 25 Aralıkta
16. ölüm yıl dönümünde andı. Ali Serkan Eroğlu'nun
arkadaşlarının da katıldığı yürüyüşün ardından
basın açıklaması okundu ve katledilen tüm Devrimciler
şahsında saygı duruşunda bulunuldu. Anma etkinliği
Ege Üniversitesi çarşı girişine “Ali Serkan
Eroğlu Yolu” tabelası asılmasının ardından sona
erdi.
|
İzmir'de
19 Aralık Protestoları
İzmir'de
19 Aralık direnişi üzerine ilk eylem 19 Aralık
saat 12.30 da Buca Cezaevi önünde Halk Cephesi
ve İHD tarafından gerçekleştirildi. Halk Cephesi
adına yapılan açıklamada;19 Aralık ve ÖO süreçlerine
değinildi, zulmün olduğu yerde direnmek meşrudur
ve haktır, direneceğiz, örgütleneceğiz ifadelerine
yer verildi.
Bir diğer eylem saat
13.00 de İzmir İHD Şubesi tarafından gerçekleştirildi.
İHD Genel Merkezi'nin hazırladığı açıklamada,
19 Aralık'ın tarihçesine değinildi. Bugün hapishanelerde
163'ü ağır 544 hasta tutsağın var olduğuna diikkat
çekildi. ''İçerde dışarda hücreleri parçala,
İnsanlık onuru işkenceyi yenecek'' sloganlarının
atıldığı eylem cezaevi kapısından içeri karanfiller
atılarak son buldu.
19 Aralık günü yapılan
bir diğer eylemde ise, EÖC'nin çağrısıyla biraraya
gelen devrimci kurumlar Karşıyaka'da bir yürüyüş
düzenlediler. Saat
18.30'da Karşıyaka İzban önünda bir araya gelen
kitle buradan ''19 Aralık Katliamını unutmadık-unutturmayacağız''
ortak pankartının arkasında yürüyüşe geçti.
Yürüyüş boyunca ''Zindanlar yıkılsın tutsaklara
özgürlük, İçerde dışarda hücreleri parçala,
Yaşasın 19 Aralık direnişimiz, Devrimci irade
teslim alınmaz, Yaşasın devrimci dayanışma,
devrim şehitleri ölümsüzdür'' sloganları sık
sık atıldı. 19 Aralık katliamı ve direnişi,
faşist saldırganlıklar, cezaevindeki tecrit
ve baskı politikaları konusunda yürüyüş boyunca
ajitasyon yapıldı. İş Bankası önüne gelen kitle
burada bir basın açıklaması gerçekleştirdi.
Açıklamada; "Bu
ülkenin zindanlarında tarihin tanık olduğu en
alçakça saldırılardan biri yaşandı. Faşist devlet
10 bini aşkın ölüm mangası, 20 bini aşkın gaz
bombası, skorsky helikopterleri, kimyasal gaz
ve bombalarla devrimci tutsaklara saldırdı.
20 hapishaneye düzenlenen ‘’Hayata Dönüş’’ adı
altında katliamdı 19 Aralık… Devrimci tutsaklar
diri diri yakıldı. 28 tutsak katledildi. Devrimci
tutsakların düşünceleri ve iradeleriydi teslim
alınmak istenen. Kişiliksizleştirme, kimliksizleştirme
operasyonuydu. Devrim ve sosyalizm umudunu bu
ülke topraklarında sonsuza kadar yok etme operasyonuydu
19 Aralık. Faşist rejim toplumda korku dağları
yaratmak, yaşamın hücreleştirilmesinde yol almak
için F Tipi zindanlarının yolunu bu katliamla
açtı.
Katliamın üzerinden
13 yıl geçmesine rağmen bu katliamda emirleri
verenlerin ve bizzat katılanların korunup kollanması,
yaşanan saldırının egemenlerin tam bir mutabakatı
ifade ettiğni göstermektedir. Bu katliam yaşanırken
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdür Ali Suat Ertosun'a
devlet üstün hizmet madalyası veren AKP hükümeti
de bu mutabakata dahil olduğunu göstermektedir.
Çünkü değişen sadece sistemin bekçileridir.
Egemen
faşist zihniyet, halka dönük saldırılarla devlet
terörü estirmeye devam ediyor. Ülkemizde katliama
‘’Hayata Dönüş’’ diyecek kadar alçaklaşan düzen,
bugün işçiler, Kürtler, ezilen tüm halklar her
gün devletin saldırısına uğrarken demokrasi
söylemi, AKP iktidarının riyakarlığında cisimleşmiştir.
Sömürü ve zulüm düzeni AKP eliyle neo-liberal
politikalarla sömürüyü derinleştirmiştir. Özgürlük,
adalet ve demokrasi söylemini dilinden düşürmeyen
AKP her alanda gericilik ve faşizmi kurumsallaştırdı.
Bir yandan emperyalizme uşaklık ortadoğu halkları
için açık saldırganlığa dönüştü. Öte yandan
işçi sınıfı ve halkların talepleri karşısında
siyasal gericilikte ısrar etti. Gezi ve Haziran
direnişi ise, tüm bunların açığa çıktığı bir
süreç oldu. Direniş sürecinde insanlarımız katledildi,
yaralandı yüzlercesi tutuklanarak F Tiplerine
gönderildi. Bugün F Tipi cezaevlerinde tutulan
binlerce siyasi ve yutsever tutsak hücre ve
tecrit koşullarında tutuluyor. Faşizmin zindanlarında
163’ü ağır olmak üzere 544 hasta tutsak sessiz
sedasız ölüme terkedilmek isteniyor. Tecrit
ve tretman politikaları F Tipi cezaevlerinde
yeni baskı aygıtlarıyla sürüyor.Tecrit içinde
tecriti yaşayan tutsaklar her geçen gün keyfi
uygulamalar ve baskılarla karşı karşıya kalmaktadır.
Devrim ve sosyalizm mücadelemizin onuru olan
şehitlerimizin canı pahasına direnmenin ve mücadele
etmenin, kazanmak için tek çıkar yol olduğunu
anlatmaya devam ediyorlar. F Tiplerinin hayata
geçirilmesine 19 Aralık katliamında ve ölüm
orucunda devrimci tutsakların yaşamlarını yitirmesine
rağmen direniş kazandı, irade ve cüret kazandı
ve devrim mücadelesi F Tiplerinde günden güne
büyüdü.19 Aralık katliamını unutmadığımızı,
unutturmayacağımızı zindanlardaki devrimci tutsakların
yalnız olmadığını tutsakların onurumuz olduğunu
bir kez daha haykırıyoruz!" ifadelerine
yer verildi. Açıklama 21 Aralık Cumartesi günü
saat 19.30 da Çiğli-Güzeltepe mahallesinde yapılacak
olan 19 Aralık anma yürüşünün duyurusuyla son
buldu.
EÖC, Alınteri, Partizan,
BDSP, EHP, Devrimci Hareket'in örgütlediği eyleme
ESP, KÖZ, TKP-1920, Kaldıraç, İzmir Hareket
Tiyatrosu ve DHF de destek verdi.
|
İzmir'de
Maraş Katliamı Protestosu
İzmir'de
22 Aralık Pazar günü saat 13.00'de Basmane Meydanı'nda
biraraya gelen Alevi Bektaşi Federasyonu İzmir
Bileşenleri, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür
Vakfı İzmir şubeleri'nin düzenlediği bir yürüyüş
gerçekleştirildi. Basmane Meydanında toplanan
kitle "Geçmişinizle yüzleşmediğiniz sürece
geleceğimizle ilgili umut bekleyemeziniz-Maraş
katliamını unutmadık, unutturmayacağız!"
ortak pankartı arkasında yürüyüşe geçti. EÖC'in
yanı sıra devrimci kurumları katılım sağladığı
yürüyüş boyunca "Faşizme karşı omuz omuza,
Faşizme ölüm tek yol devrim, Dün Maraş'ta bugün
Sivas'ta çözüm faşizme karşı savaşta, Katil
devlet hesap verecek" sloganları atıldı.
Konak Meydanı'na gelen kitle burada bir basın
açıklaması gerçekleşirdi. Alevi Bektaşi Federasyonu
ve Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı İzmir
Şubeleri adına yapılan açıklamada; Her zaman
olduğu gibi kardeşlik edebiyatı yapanlar, bir
gün kalktılar ve aynı avluyu, aynı sokağı paylaştıkları
Alevileri gözü dönmüşçesine katletti. 78 yılının
Aralık ayında yaşanan ve faşist 12 Eylül darbesinin
yapılmasına zemin hazırlayan Maraş katliamının
üzerinden 35 yıl geçti. Ancak biz umudu tüketmeyeceğiz.
Maraş katliamını, Sivas'ı, Çorum'u, Gazi'yi,
Dersim'i,19 Aralık'ı, Roboski'yi, Gezi katliamını
unutmadık ve unutturmayacağız, Bu katliamlarda
kaybettiğimiz canlarımızı ve yoldaşlarımızı
anıyoruz." ifadelerine yer verildi .Açıklamanın
ardından eylem son buldu.
|
İzmir
ve Salihli'de KESK'in İşbırakma Eylemi
AKP'nin 2014 Merkezi Yönetim
Bütçesine karşı 19 Aralık günü tam gün iş bırakan
KESK; saat 11.00 de Basmane meydanında toplanmaya
başladı. KESK'e bağlı sendikaların kortejlerini
oluşturmasıyla beraber yürüyüşe geçildi. Yürüyüş
boyunca AKP nin ''Yolsuzluk ve Yoksulluk'' bütçesine
karşı sloganlar sık sık atıldı ve teşhir edildi.
EÖC nin yanı sıra devrimci-demokrat kurumların
katılım sağladığı yürüyüş Konak'ta son buldu.
Burada KESK Şubeler Platformu adına Ramiz Sağlam
bir konuşma yaptı. Konuşmasında; AKP'nin faşizan
saldırılarına değindi. Bütçeyi tanımadıklarını
savaşın, rantın, dinselleştirme projelerinin
maliyetlerini ödemeyi reddettiklerini ve dayatılan
bu bütçeyi kabul etmediklerini aktardı. Sendika
temsilcilerinin de konuşmalarının ardından eylem
yerel müzik gurubunun sahne almasıyla sona erdi.
Manisa-Salihli KESK'in 19
Aralık günü Yolsuzluk ve Yoksulluk bütçesine
karşı alanlardaydı. DİSK Emekli-Sen'inde destek
verdiği eylem saat 12.30 da KESK binasından
Belediye binasına yürüyüşle başladı. Tüm Bel-Sen
emekçilerinin de katıldığı kortej daha sonra
Demokrasi Meydanı'na yürüyüşe geçti. Yürüyüş
boyunca Eğitime ve sağlığa bütçe, Gerici ve
şovenst eğitime hayır, Sermayeye değil eğitime
bütçe sloganları sık sık atıldı. Burada yapılan
basın açıklamasında "Başta eğitim ve sağlık
olmak üzere tüm kamu hizmetlerinde ticarileşmeye
son verilerek herkese eşit, parasız, demokratik,
anadilde eğitim hakkı tanınmasını ,baskı tutuklama
ve sürgünlere son verilmesini istiyoruz"
ifadelerine yer verildi. Yaklaşık 200 kişinin
katıldığı eylem halaylarla sona erdi.
|
Alp
Ata Akçayöz Yoldaş Mezarı Başında Anıldı
19
Aralık Katliamında yitirdiğimiz Alp Ata Akçayöz
Yoldaşımızı mezarının başında andık. Anma için
22 Aralık 2013 pazar günü Yoldaşımızın Büyükbakkalköy'deki
mezarı başına gelen ailesi, dostları ve yoldaşları,
"Alp Ata Akçayöz Yoldaş Ölümsüzdür"
yazılı, Emek ve Özgürlük Cephesi imzalı bir
pankart açtılar. Anmaya saygı duruşu ile başlandı.
"Devrim Şehitleri Ölümsüzdür", "Alp
Ata Yoldaş Ölümsüzdür", "Yaşasın Devrimci
Kurtuluş Mücadelemiz!" sloganlarıyla biten
saygı duşunun ardından Emek ve Özgürlük Cephesi'nin
metni okundu. Metin şöyleydi:
"19 Aralık Katliamı,
Türkiye Cezaevleri tarihinde yaşanan en büyük
katliamdır. 28 devrimci tutsağın katledildiği
bu katliamla oligarşi, çok kısa bir süre sonra
uygulayacağı ve 2001 krizi olarak bilinen IMF
programını uygulamadan önce en önemli devrimci
muhalefet odağını da ortadan kaldırmayı hedeflemişti.
Başaramadılar. Ne devrimci direnişi bitirebildiler
ne diğer amaçlarına tam olarak ulaşabildiler.
"Bu katliamla aramızdan
kopardıkları Alp Ata Akçayöz Yoldaş yaşıyor.
Gezi Parkı'nda onunla birlikteydik. Parkta geceleri
üzerimizi örten yıldızlardan battaniyeydi Alp
Ata. Taksim'in tüm duvarlarındaki esprilerde
bize gülümsüyordu. Gaz bombalarından korunmak
için işçi baretlerini gördüğümde, 19 Aralık
sırasında Ümraniye'de üzerimize yağan mermilerden
korunmak için ansiklopedi ciltlerini kazaklarımızın
altına eliyle yerleştiren Ata geliyordu aklıma.
Gezi Parkı'nda kimin demlediğini, kimin sunduğunu,
nereden geldiğini kimsenin sormadan sadece kocaman
bir kardeşlik sofrasında olduğumuzun bilinci
ve güzelliğiyle içtiğimiz her çayda Ata ile
birlikte Ümraniye'de 19 Aralık direnişinin barikatlarında
içtiğimiz sayısız "son çay" geliyordu
aklıma. O elini attığında barikat güzelleşiyor,
ısınıyor, neşeleniyordu. Hayatın neresine elini
atsa, aynı sonucu aynı doğal enerjisiyle yaratıveriyordu.
"Onu koparamadılar
bizden. Çünkü biz hiç kopmadık onunla yoldaş
olmaktan. Hiç kopmadık kavgadan. Bu yüzden mücadelenin
her anında omuzlarımız geldi yan yana. Belki
de bu yüzden bu yıl başımız daha dik geliyoruz
yanına. Düştüğünüz topraktan binlerce, milyonlarca
çiçeğin yeşerdiğini müjdeleyerek geliyoruz buraya.
Doğru, o çiçeklerin kokusu henüz
memleketi bir lağım çukuruna çevirmiş olanların
yaydığı pis kokuları giderecek kadar baskın
değil. Ama geçtiğimiz Haziran ayında öyle bir
fırtına koptu ki, düşlerimizdeki ada kadar küçük
de olsa bu toprakların bir kısmında bu çiçeklerin
kosusundan başka bir şeyi duymadık. Fırtına
dinse de, o çiçekler yepyeni tohumlar bırakarak
dağılsalar da hepimiz sana şu sözü rahatlıkla
verebiliriz: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Bu ışığı gördük, yaşadık.
"Alp Ata Akçayöz Yoldaş
yaşamına temas eden hiç kimsenin unutamayacağı
bir kişiliğe sahipti. Bulunduğu her ortamda
kendi varlığını hissettiren Ata Yoldaş, sorun
değil, çözüm üreten yapısıyla her konuda adeta
hızır gibiydi. Önüne çıkan hiçbir engel, onu
durduramazdı. Kendi koyduğu engellerden başka
onu durdurabilecek hiçbir güç yoktu.
"Oligarşinin katilleri
onu aramızdan ayırdığında, kısacık hayatına
rağmen geride çok fazla sevgiyi miras bırakmıştı.
Onu tanıyıp da sevmeyen
yok gibiydi. Bunu başaran Yoldaşımızın kişiliği
kadar ilkeli yaşamıydı da. Onun bu kadar sevilmesinin
bir nedeni de buydu. Hiçbir haksızlığa boyun
eğmedi, sineye çekmedi. Kendince yöntemlerle
de olsa her zaman direndi.
"Onun sevgisinin,
yaratıcılığının, neşesinin ve direncinin; devrimciliğinin…
Kısacası tüm kişilik özelliklerinin Gezi Parkı'nda
ve bu ülkenin Haziran günlerinde özgürlüğü yaşayan
her karış toprağında yeniden yeniden çoğaldığını
görmek çok güzeldi. Yine birlikte çoğalacağız
Ata Yoldaş. Daha birlikte yaratacağımız çok
güzellik var. Zından duvarlarının hapsedemediği
soluğumuz, dünyayı sarıyor. Rojovadan Brezilya'ya
dünyanın her yanını sarıyor. Özgürlük, Eşitlik
ve Adalet isteyen her haykırışta buluşuyoruz
yine. Daha çok kucaklaşacağız seninle. Daima
bizimlesin, daima seninleyiz."
Emek ve Özgürlük Cephesi
Metnin okunmasının ardından
yeniden sloganlarımızı haykırdık ve "Cephe
Marşı"mızı okuduk. Alp Ata Yoldaşımızın
annesinin her yıl okumamızı istediği "Yiğidim
Aslanım" türküsünü de hep bir ağızdan okuduktan
sonra yapılan kısa konuşmalarla mezar başındaki
anma sona erdi.
Buradan topluca Maltepe
Beşçeşmeler'de bulunan Sokak Kültür Merkezi'ne
gidildi. Kültür Merkezi'nde Alp Ata Akçayöz'ü
anlatan, 19 Aralık Katliamı sürecini tüm boyutlarıyla
anlatan bir sohbet gerçekleştirildi. 19 Aralık'ın
sadece bir katliam olarak değil, bir devrimci
direniş örneği olarak da ele alınması gerektiğine
dikkat çekildi. Operasyonun sadece cezaevlerini
kapsamadığı, dışarıda da bir tepki örgütlenmesini
önlemek için polis operasyonlarının yapıldığı,
medyanın operasyonun bir parçası olarak suça
ortak olduğu anımsatıldı. Gün geçtikçe daha
az anımsanır olan "Tecrite Son" talebinin
yeniden güncelleştirilmesi gerektiğine de vurgu
yapıldı. Dünyada en uzun süre tecritte tutulan
RAF üyesi kadının yıllar sonra cezaevinden çıktığında
yaptığı "Başaramadılar" açıklamasının
her şeyi anlatmaya yettiği anımsatıldı.
Alp Ata Yoldaşımızın kardeşinin
de katıldığı sohbetin ardından Yoldaşımızın
ailesinin her yıl geleneksel olarak verdiği
yemek yenildi. Anma etkinliği böylece sona erdi.
Anmamızı gerçekleştirmek
için bize kapılarını açan Sokak Kültür Merkezi'ndeki
devrimci dostlarımıza buradan bir kez daha teşekkür
ediyoruz.
|
Almanya’nın
İngolstadt Kentinde Söyleşi Ve Film Gösterimi
Almanyanın
İngolstadt kentinde ”Gülen Cemaati, AKP ve Kitle
Hareketi” adı altında Film Gösterimi ve Söyleşi
gerçekleşecek. Forum İngolstadt’ın düzenlediği
etkinlikte konuşmacı olarak (EÖC) Emek ve Özgürlük
Cephesi temsilcisi yer alacak. Etkinlik 08.12.2013
tarihinde, saat 15:00'da, Fechtgasse 6'da (Bürgerhaus)
başlayacak.
Facebook’da düzenlenecek etkinliğin
sayfası: https://www.facebook.com/events/448367161934235/
|
"Hepsi
Özgürleşene Dek Hepimiz Tutsağız"
Forumu Yapıldı
Direniş Forumları
24 Kasım Pazar Günü Adalet ve Özgürlük Temalı
İstanbul Forumunu Gerçekleştirdi
İSTANBUL
FORUMLAR KOORDİNASYONU bünyesinde oluşturulan
SİYASİ TUTSAKLARA ÖZGÜRLÜK ÇALIŞMA GRUBU, ÇHD
İSTANBUL ŞUBESİ ile birlikte, 24 Kasım Pazar
günü saat 13:00'te, İstanbul Barosu Orhan Adli
Apaydın Konferans Salonu'nda adalet ve özgürlük
temalı bir "İSTANBUL FORUMU" düzenledi.
Foruma konuşmacı
olarak Marksist Akademisyen Temel Demirer, Av.
Kazım Bayraktar, Av. Güray Dağ, Av. Gülizar
Tuncer, Av. Fikret İlkiz ve Gazeteci İsmail
Saymaz katıldı. Forum Siyasi Tutsaklara Özgürlük
Çalışma Grubu adına Cihan Kaplan'ın açılış konuşmasıyla
başladı. Çalışma komisyonu olarak geldikleri
noktada bu forumu örgütlediklerini ve
bu forumun ardından artık bir nitelik sıçraması
ihtiyacının olduğunu vurgulayan Kaplan, bu forumda
alınacak kararların ön açıcı olacağını vurgulayarak
bilgilendirme konuşmaları sonrası yapılacak
forum bölümünün öneriler üzerine yoğunlaşması
gerektiğini belirtti.
Daha sonra ise bilgilendirme
konuşmalarından ilkini yapmak üzere Temel Demirer
söz aldı. Devlet ve hukuk ilişkisine değinen
Demirer en büyük teröristin kapitalist devletler
olduğuna vurgu yaptı. Gezi Parkı'ndan başlayan
şeyin bir ayaklanma olduğunu söyleyen Demirer,
yaşananın Gezi Parkı ile lokalize edilerek değerlendirilmesini
eleştirdi ve biz Ankara'da ayaklandık dedi.
Başbakanlığın duvarına tırmanan bir liseli gencin
"Teslim Ol Tayyip" diye haykırdığını
aktaran Demirer, daha sonra hukuğun egemen sınıfların
sömürüsünün devamlılığı bağlamındaki işlevini
örneklerle açıkladı ve temel noktanın sınıf
mücadelesinde yattığını belirtti. Devlet teröründen
güncel ve tarihsel, Türkiye'den ve dünyadan
örneklerle zenginleştirdiği konuşmasında AİHM'den
adalet beklemenin tutarsızlığına da değindi.
Demirer'den sonra
söz alan Av. Kazım Bayraktar ise olağanüstü
mahkemeler konusuna odaklandı. Osmanlı'dan bu
yana ortaya çıkan çeşitli siyayasal gelişmeler
ekseninde ortaya çıkan "İstiklal Mahkemeleri",
"Devlet
Güvenlik Mahkemeleri", "Sıkıyönetim
Mahkemeleri", "Özel Yetkili Mahkemeler"
gibi uygulamaların arka planlarını ayrıntılı
biçimde ortaya koyan Bayraktar, özcesi bunların
tamamının halka saldırı araçları olduğuna vurgu
yaptı.
Av. Güray Dağ ise
konuşmasında olağanüstü mahkemelerdeki yargılama
süreçlerinde yaşanan hukuksuzlukları örneklerle
ortaya koydu ve günümüz mahkemelerinin 12 Eylül
Sıkıyönetim Mahkemelerini arattığını vurguladı.
Geçmişte suçtan suçluya gidilen bir yöntem varken
bugün ise önce bir "suçlu"nun bulunduğu,
daha sonra ise bu "suçlu" ne kadar
yatırılacaksa cezaevinde, ona göre bir "suç"
ayarlandığını; tüm bunlar yapılırken polis ve
yargı işbirliğinin ayyuka çıktığını örneklerle
ortaya koydu. AKP İktidarı sonrasında ülkede
bir "terörist" patlaması olduğunu
da vurgulayan Güray Dağ, tüm bunların muhalifleri
bastırma noktasında toplumun sindirilmesi için
yapıldığını da vurguladı.
Av. Fikret İlkiz
ise oldukça teknik bir konuşma yaptı. 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu'ndan başlayarak günümüze
değin çıkarılan yasalar aracılığıyla yaşanan
gelişmeleri anlatan İlkiz, son yargı reformu
paketlerini de ele aldı. Örneklerle zenginleştirdiği
konuşmasında MİT'in talebiyle Adana Ağır Ceza
Mahkemesinden tüm telefonların dinlenmesi kararının
çıkarttırıldığını, bunu açıklayan gazeteciye
dava açıldığını da örnekleri arasında vurguladı.
Av. Gülizar Tuncer
ise konuşmasında özellikle F Tipi Cezaevlerinde
yaşanan insan hakları ihlallerine yer verdi.
Devletin cezaevlerindeki devrimcilere rehabilite
edilmesi gereken hasta olarak baktığını belirten
Tuncel, kapatarak cezalandırmanın kapitalizme
özgü olduğunu ve batı ülkelerinden uyarlanan
tecrit politikalarının kapatarak, özgürlüğünden
mahrum kılarak cezalandırmayı daha da boyutlandırarak
işkenceye dönüştürdüğüne vurgu yaptı. F tiplerinde
yaşanan birçok örneği sıralayan Tuncel, kişiye
özel olarak İmralı Cezaevinde uygulanan tecriti
de dile getirirken İmralı Cezaevine özgü, sadece
bu cezaevi için geçerli, dolayısıyla kişiye
özgü bir yönetmelik de çıkarıldığını sözlerine
ekledi. Cezaevlerinin yönetilmesinde yasalar
kadar yönetmeliklerin de etkili olduğunu vurgulayan
Tuncel, F tiplerindeki uygulamaların parasız
tutsaklar için ayrıca bir zulum olduğunu da
belirtti.
Son olarak söz alan
gazeteci İsmail Saymaz ise basındaki tekelleşmeden
ve bu tekelleşme sonucu ortaya çıkan yandaş
medyadaki saçmalama yarışından örnekler verdi.
Kimi zaman AKP'ye bile "bu kadar da olmaz"
dedirtecek bu yalakalık yarışından örnekler
salonda gülüşmelere yol açtı. Basının toplumsal
rolünü oynayabilmesinin de tekelleşme aracılığıyla
giderek engellenmeye çalışıldığını vurgulayan
Saymaz, her alanda olduğu gibi bu alanda da
direnişin hiç bitmediğini ve bitmeyeceğini vurguladı.
Bilgilendirme konuşmalarının
bitmesinin ardından kısa bir ara verildi ve
forum bölümüne geçildi.
Forum bölümünde
birlikte neler yapılabilir tartışmaları önce
çıktı. Gezi şehitlerinin duruşmalarının daha
yoğun sahiplenilmesi çağrısı genel kabul gördü.
Daha çok insana ulaşma çabalarına yoğunlaşılması
önerildi.
Forumda söz alan
Emek ve Özgürlük Cephesi temsilcisi ise Temel
Demirer'in konuşmasında değindiği Roma Hukuku'ndan
yola çıkarak köleci toplumdan beri özel mülkiyete
dayalı hukuğun temelde değişmediğini, egemen
sınıfların sömürüsünün bir aracı olduğunu vurgulayarak
tarihin bundan ibaret olmadığını anımsatan bir
giriş yaptı. Yakın tarihte Gazi Mahallesi olayları
sırasında İstanbul Valisinin sokağa çıkma yasağı
ilan etmesine rağmen ertesi gün sokağa çıkan
binlerce insanın bu yasağı paçavraya çevirdiğini
söyleyen konuşmacı, konuşmalarda bahsedilen
141-142 maddelerin de 80 öncesinde ortaya çıkan
devrimci mücadele ile anlamsızlaştırıldığı örneklerini
verdikten sonra Gezi'de sayısız yasanın boşa
çıkarılmasından hareketle yeniden sokaklara
dönme çağrısı yaptı. "Bunu yapan bizlerdik,
yine yapabiliriz, yapmalıyız. Biz o sokakları
zaptettiğimiz zaman onların hukukları, yasaları,
mahkemeleri, polisleri, yargıçları birer hiçtir.
Gezi bunun örneğidir. O halde siyasi tutsakları
özgürleştirmenin de kendi özgürlüğümüzü elde
etmenin de yolu sokaklardan geçer..." biçiminde
sonlanan konuşmanın ardından salondan yoğun
bir alkış yükseldi.
EÖC'ün konuşmasında
geçen direnişin sönümlenmesi görüşüne katılmayan
Temel Demirer, sönümlenmenin değil yeni bir
atılım için mayalanmanın yaşandığı görüşünü
dile getirdi. Ankara'nın emekçi mahallelerindeki
bilinçlendirme çalışmalarını anlatan Demirer,
yaşananın daha ileri sıçrayabilmek için hafifçe
geri çekilmeden ibaret olduğunu söyledi.
Daha sonra söz alan
bir katılımcı 19 Aralık'ın yaklaştığını ve o
gün yapılacak kitlesel bir eylem için şimdiden,
buradan bir çalışmanın başlatılmasını önerdi.
Kocamustafapaşa
forumu adına söz alan katılımcı ise yerelleşme
eleştirisi yerinde olsa da yerelde de yapılabilecek
çalışmalar olduğunu ve bunun çok farklı dinamikleri
harekete geçirebileceğini vurguladı. Forumlarının
bu anlamda yaptıkları çalışmaları örnekleyen
konuşmacı, muhtarlık seçimleri hazırlıklarından
da bahsetti.
Başka bir konuşmacı
cezaevleri ile dayanışmak için mektup göndermeyi
önerdi.
Av. Gülizar Tuncel
evrensel bir hak olan direnme hakkına vurgu
yaparak devletin bizi sokmak istediği suçlu
psikolojisine asla kapılmayarak bu hakkı sonuna
kadar savunmak ve kullanmak gerektiğine vurgu
yaptı.
ÇHD duruşması için
çağrı da yapılan forumda varolan tutsak yakınları
örgütlerinin birleştirilmesi önerisi de yapıldı.
Forumun sonunda
salonda oylama yapılarak çalışma grubunun devamına
ve gelecekte bu çalışmada kimlerin gönüllü olarak
görev alacağına karar verildi. Alınan iletişim
bilgileri aracılığıyla çalışmanın genişletilmesi
daha fazla duyurulması, yeni boyutlara taşınması
kararlarıyla forum sona erdi.
|
Mehmet
Ayvalıtaş
Davasında Polis Saldırısı
21
Kasım 2013 perşembe günü İstanbul Anadolu Adliyesinde
Gezi direnişinde şehit düşen Mehmet Ayvalıtaş
davası görüldü.
Katillerin tutuksuz
yargılandığı dava Türkiye'deki hak hukuk mücadelesinin
biber gazı ve polis copu altında verildiğini
bir kez daha gösterdi. Daha dava başlamadan
içeri girmek isteyen ailelere karşı polis biber
gazı kullandı. Bunun üzerine tekmeleyerek camları
kıran kitle adliye bahçesinde forum gerçekleştirdi.
Forumda sık sık 'Hepimiz
Mehmetiz öldürmekle bitmeyiz', 'Anaların öfkesi
katilleri boğacak', 'Faşizme karşı omuz omuza',
sloganları atılıp, kısa açıklamalarla içerdeki
dava gidişatı hakkında bilgiler verildi.
Salonun küçüklüğünden
dolayı bazı gazetecilerin içeriye alınmadığı
davaya 10 kişilik sivil polis grubu silahlı
bir şekilde girdi.
Ali İsmail Korkmaz'ın
ailesininde seyirci olduğu dava sonunda polis
ile kitle arasında kısa süreli arbede yaşandı.
Tutuklama kararının çıkmadığı duruşma 5 Şubat
2014 gününe ertelendi.
Duruşma sonunda Türkiye'deki
adalet sistemine güvenlerinin kalmadığını söyleyen
Mehmet Ayvalıtaş'ın ağabeyi herkesi saat 20.00'
da Kadıköy Boğa önüne çağırdı.
|
İzmir'de
Gezi Duruşması
Gezi
Parkı eylemelerine katıldıkları gerekçesiyle
İzmir'de 3. Dalga operasyonuyla 5 Temmuz sabahı
evleri basılarak tutuklanan Gezi Direnişçilerinin
20 Kasım'da Bayraklı Adliyesinde ilk duruşmaları
görüldü.
Sabah erken saatlerde
Bayraklı Adliyesi önünde toplanan kalabalık
kitle saat 09.30'da bir basın açıklaması gerçekleştirdi.
Devletin faşist yüzünün teşhir edildiği, Gezi
Parkı Direnişinin meşruluğu ve yargılanamaz
olduğu vurgusunun yapıldığı açıklamada Emek
Ve Özgürlük Cephesi ve Halk
Cephesinin ortaklaştığı basın metni okundu.
Destek veren kitle sık sık ''Zindanlar Yıkılsın
Tutsaklara Özgürlük'', ''Gezi Direnişi Yargılanamaz'',
''Gezi Tutsakları Onurumuzdur'', ''Devrimci
Tutsaklar Onurumuzdur'', ''Devrimci İrade Teslim
Alınamaz'' sloganlarını haykırdı.
Gezi Tutsak Aileleri
ve İzmir Dayanışması'nın destek verdiği basın
açıklamasının ardından kitle duruşma salonuna
girdi. Polislerin ortamı germek için uyguladığı
tacizleri muhatap almayan kitle tüm tacizleri
boşa çıkardı. 2 saat sonrasında duruşmaya ara
veren hakim, aralarında 2 Barikat okurunun bulunduğu
3 direnişçinin tutukluluk hallerinin devamına
ve 2. duruşmanın 13 Şubat 2013'e ertelenmesine
karar verdi. Karar sloganlarla protesto edildi.
Öğleden sonra başlayan
ve 5'i tutuklu 1'i tutuksuz 6 Gezi Direnişçisinin
duruşmasında da aynı karar verildi ve dava 13
Şubat 2013'e ertelendi. Adliye önünde duruşmaya
destek veren kitle ile çevik kuvvet arasında
gergin anlar yaşandı. Kararı atılan sloganlarla
protesto eden kitle toplu şekilde adliye önünden
ayrıldı.
|
6 Kasım
Protestoları
İstanbul
6 Kasım YÖK protesto
eylemi Beyazıt Meydan'ında gerçekleştirildi.
Eğitim Dayanışmasının ve Üniversite Forumlarının
organizasyonuyla uzun bir aradan sonra ilk defa
birleşik bir şekilde gerçekleşen eylem için
saat 13.00'da Laleli tramvay durağında toplanan
kitle Ali İsmail Korkmaz'ın maskeleriyle Beyazıt
Meydanına doğru yürüyüşe geçti. Oldukça kalabalık
olan kitle "Hepimiz Aliyiz öldürmekle bitmeyiz",
"Gezi şehitleri ölümsüzdür.", "Her
yer Taksim her
yer direniş", "Faşizme karşı omuz
omuza" sloganlarını attı. Beyazıt Meydanı'nda
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ve
Beyazıt Kampusunden çıkan öğrencilerle buluşan
kitle, hep bir ağızdan sloganlarını haykırdı.
Gezi Direnişinde yaşamını yitirenler için yapılan
saygı duruşunun ardından konuşmalara geçildi.
Üniversite Forumlarının, Eğitim Dayanışmasının
ve eğitim emekçilerinin açıklamalarının
yanı sıra polis saldırısı sonucu gözünü kaybedenlerin
mesajları da okundu. Basın açıklamasının okunması
ve yapılan konuşmaların ardından halaylar ve
horonlarla eylem sona erdi.
İzmir
1980 askeri faşist
darbesinin ürünü olan YÖK, kuruluşunun 32. Yılında
Dokuz Eylül Üniversitesinde protesto edildi.
DEU Öğrenci Forumu tarafından düzenlenen yürüyüş
ve basın açıklaması etkinliğine 100’e yakın
öğrenci katıldı. Yürüyüş Dokuz Çeşmeler Kampüsünde
Yabancı Diller Fakültesi önünden başladı. "YÖK,
Polis, Medya Bu Abluka Dağıtılacak", "Eşit,
Parasız, Bilimsel, Anadilde Eğitim", "Polis
Defol Üniversiteler Bizimdir", ‘’Katil
Polis Hesap Verecek’’ "Her Yer ODTÜ, Her
Yer Direniş", ‘’ODTÜ’den Geçecek Tek Yol
DEVRİM’dir’’ sloganları eşliğinde yürüyüşe geçen
kitle sık sık ajitasyonlarla sivil polislerin
okul
içindeki varlığını teşhir etti. Haziran Direnişi
sırasında hayatını kaybedenlerin isimleri söylendi
ve ‘’YAŞIYOR’’ diye haykırıldı. Ayrıca Dokuz
Eylül Üniversitesinde şu an hala gezi tutuklusu
olarak cezaevinde tutulan 7 arkadaşımızın isimleri
söylenerek ‘’BURADA’’ denildi. Yürüyüş sağanak
yağmura rağmen okunan basın metninin ardından
kitlesel biçimde sonlandırıldı.
Ege Üniversitesi’nde
YÖK’ün kuruluş protestosu ise Manisa Kavşağının
trafiğe kapatılmasıyla sonlandı.
Aynı gün akşam saat
19.00 ‘da üniversite forumları ve Eğitim Sen’in
çağrısıyla 500’e yakın kişi Alsancak Sevinç
Pastanesi önünde bir araya geldi. Buradan Basmane
AKP ilçe binasına yürüyüşe geçen kitleye, Basmane
meydanı girişinde TOMA, çevik kuvvet ve sivil
polisler tarafından barikat kurulduğu görüldü.
Forum temsilcilerinin sağanak yağmur altında
uzun görüşmeleri sonuç verdi ve polis barikatı
geri çekildi. Basın açıklaması Basmane Meydanında
yapıldıktan sonra kitle Sevinç Pastanesi önüne
geri döndü.
Dersim
Dersim’de YÖK Çalışması
kapsamında Ovacık ilçesi üniversitesin de kuşlama
yapıldı.
Ovacık ilçesinde
yeni yeni başlattığımız çalışmalarla beraber.
İlk faaliyetlerimizden biri 5 kasım akşamı üniversite
etrafında YÖK’e karşı olduğumuzu belirten bildirileri
saçarak öğrencilerin dikkatini YÖK’ün pervasızlığı
ve çarpıklığını gözler önüne sermek ve YÖK’e
karşı mücadele alanlarımızı büyütülmesi gerekildiğini
göstermeye çalıştık. Bildiri de ;
"YÖK'E KARŞI
MÜCADELEYE
6 Kasım 1981'de
kurulan YÖK eğitim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini
yönlendirmek veya ilerletmek , geliştirmek yerine
yıllardır bu ülkede öğrencileri her anlamda
sömüren eğitim ve öğretimi çürüten,özünden kopartan,
kışla anlayışını dayatarak, siyasetten uzaklaştırmayı
amaçlamışlardır. Özgür düşünme, bilimsel çalışmalara
karşı ezberci anlayışı ortaya koymuş, anadil
hakkımızı bile gasp etmişlerdir. eğitim yuvaları
diye adlandırdıkları alanlarda ise eğitimden
başka polis ,cop, tazyikli suyun girdiği gözler
önüne serilmiştir. Binlerce öğrenci gözaltına
alınıp yıllarca hapis cezası almasıyla beraber
en ufak hak kırıntısı bile kendilerine tanınmamıştır.
Fakat harç parası diye adlandırdıkları sermayeyi
ceplerine katmaktan da çekinmemiş onlarca öğrencinin
sırtından geçinmekten geri durmamışlardır. Üniversitelere
gerici eğitim sistemi getirilerek ülkenin geleceği
karartılmış. Gençliğin önü tıkatılmış topluma
faydalı bireyler kazandırılması zorlaştırılmıştır.
Birer kez daha veya gerekirse binlerce kez daha
YÖK'e karşı olduğumuzu ve YÖK'ün kaldırılması
gerektiğini her zaman olduğu gibi YÖK'ün kuruluş
tarihi olan 6 Kasımda da vurguluyoruz.
BUNUN İÇİN DİYORUZ
Kİ ;
-EŞİT PARASIZ BİLİMSEL
ANADİLDE EĞİTİM DEVRİMCİ KURTULUŞLA GELECEK
-YÖK POLİS MEDYA
BU ABLUKA DAĞITILACAK
-YÖK'E HAYIR
-GENÇLİK GELECEK,
GELECEK SOSYALİZM
-POLİS DEFOL ÜNİVERSİTELER
BİZİMDİR
GENÇLİK CEPHESİ
|
Aleviler
Her Türden Baskı ve Asimilasyon Politikalarına
Karşı Haykırdılar
Kadıköy'de Büyük
Alevi Mitingi!
Yüzyıllardır
egemenlerin görmezden geldiği, yok saydığı ancak
katledecekleri zaman aklına getirdiği Aleviler,
son zamanlarda birçok koldan kendilerini kuşatma
altına almak isteyen devletin asimilasyoncu
politikalarına karşı Kadıköy'de büyük bir miting
düzenlediler. 3 Kasım pazar
günü değişik illerden gelen Aleviler iki koldan,
Haydarpaşa Numune Hastanesi önünden ve Söğütlüçeşme'den
Kadıköy Meydanı'na doğru yürüyüşe geçtiler.
Mitinge "Maraş,
Çorum, Sivas, Roboski, Unutmadık Unutturmayacağız"
yazılı Emek ve Özgürlük Cephesi imzalı ve "Barikat"
pankartlarıyla katılan devrimci sosyalistler
de Haydarpaşa Numune Hastanesi yönünden kortejlerini
oluşturarak Kadıköy Meydanı'da doğru yürüdüler.
İstanbul'un yanı sıra İzmir ve Dersim'den de
katılımın olduğu EÖC korteji, yürüyüş boyunca
"Faşizme Karşı Tek Yumruk Tek Barikat",
"Yaşasın Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz",
"Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber
Ya Hiç Birimiz", "Mahir Hüseyin Ulaş
Kurtuluşa Kadar Savaş", "Her Yer Taksim
Her Yer Direniş", "Yaşasın Halkların
Kardeşliği, Biji Bıratiya Gelan", "Yaşasın
Rojava Devrimi", "Katil Devlet Hesap
Verecek" sloganlarını haykırdı.
Kortejlerin miting
alanına yürüyüşleri oldukça uzun sürdü. Kadıköy
Meydanı'ndaki
çalışmalardan dolayı kürsünün kurulduğu yer,
miting kitlesinin tamamına hitabı güçleştirdi.
Buna rağmen coşkulu geçen mitingde tarihteki
en büyük alevi katliamlarından birine imza atan
Yavuz Sultan Selim'in adının İstanbul Boğazına
yapılacak olan üçüncü köprüye verilecek olması,
bu köprü için binlerce ağacın kesilmesi, cami-cemevi
projeleriyle alevilerin asimilasyonu için yeni
adımların atılması, Suriye'ye yönelik düşmanca
politikaların alevi düşmanlığını körükleyen
bir iç politikaya dönüştürülmesi, eğitimde zorunlu
din derslerinin yanı sıra birçok okulun imam
hatipe dönüştürülmesi, 4+4+4 ile beyin yıkama
ve asimilasyon sürecine yeni halkaların eklenmesi,
Gezi süreci ile birlikte geliştirilen yeni baskı
ve saldırılar gibi daha bir çok konuda devletin
politikaları teşhir ve protesto edildi.
Kortejlerin alana
girmesinin ardından saygı duruşu ile başlayan
mitingde, saygı duruşu sırasında Sivas Katliamında
yaşamını yitirenlerin adları anons edildi ve
tüm kitle her anonstan sonra "Burada"
diyerek havadaki yumruklarıyla karşılık verdi.
Sivas şehitlerinin ardından Mahir Çayan,
Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya, Mazlum Doğan,
Hüseyin İnan, Yusuf Aslan'ın da adları anons
edildi ve kitlenin yumruk havada "burada"
derkenki coşkusu giderek arttı.
Ardından konuşmalara
geçildi. Tüm konuşmalarda belirgin bir öfke
vardı. Özellikle Gezi Direnişi dile getirilirken,
burada yaşamını yitirenler anılırken kitlenin
katillere yönelik öfkesi ve mücadele coşkusu
sloganlarla dile geliyordu. Gezi şehitlerinden
Mehmet Ayvalıtaş'ın annesinin de kısa bir konuşma
yaptığı mitigde konuşmacıların ardından sanatçılar
kürsüdeki yerlerini aldılar.
Uzunluğuna rağmen
kitleyi bıktıran değil coşturan konuşmalarla
geçen miting alevilerin politikleşmeleri açısından
birçok olumlu işareti de taşıyordu. Kürsüdeki
kimi konuşmacıların Rojova Devrimi'ni kuşatmaya
yönelik devlet politikalarına vurgu yapması,
Alevilerin ve Kürtlerin kurtuluşunun aynı zeminde
olabileceğine dair vurgular bu nitelikteydi.
İstanbul dışından gerçekleşen yoğun katılım
güçlü bir örgütlülüğün işaretiydi.
|
İzmir'de
EÖC Çalışmaları
Buca Halk Forumu
Şenliği Yapıldı
İzmir'de mahallelerde devam eden
forumların yapıldığı Buca'da bir şenlik yapıldı.
27 Ekim Pazar günü Buca-Kız Kulesi Parkında
saat 15.30'da
başlayan şenlikte Gezi tutsak aileleri olarak
stant açıldı. Ayrıca yiyecek-içecek standı
da açılarak kermes yapıldı. Şenlik forumun
açılş konuşmasıyla başladı. Ardından Duvara
karşı tiyatro topluluğu bir oyun sergiledi.
Yerel müzik gruplarının müzik dinletiside
sunduğu şenlikte sık sık ''Gezi tutsakları
onurumuzdur, Her yer ODTÜ, Her yer direniş''
sloganları atıldı. Kermeste toplanan paralar
ise Gezi sonrası tutuklanan ve halen Kırıklar
F Tipi Cezaevinde bulunan dostlarımıza, yoldaşlaımıza
gönderildi. Şölen Grup Praksis'in müzik dinletisiyle
son buldu.
İzmir Gezi
Tutsaklarının Ailelerinden
1 Kasım'daki Mahkemeye Çağrı
İzmir'de
Gezi tutsak aileleri olarak her cumartesi yapılan
eylemin 13.haftası, Konak YKM önünde toplanarak
İş bankası önüne doğru yapılan yürüyüşle başladı.
''Gezi Parkı Tutsaklarına Özgürlük'' pankartı
arkasında
toplanan aileler ve destek verenler sloganlarını
yürüyüş boyunca haykırdı. ''Katil devlet hesap
verecek, Bedel ödedik bedel ödeteceğiz, Anaların
öfkesi katilleri boğacak, Zindanlar yıkılsın
tutsaklara özgürlük, İçerde dışarda hücreleri
parçala' 'sloganlarıyla İş Bankası önüne gelindi.
Burada devletin katliamcı yüzü, tecrit ve izolasyon
politikaları bir kez daha teşhir edildi. Daha
sonra basın açıklamasına geçildi.
Açıklamada tutsak
ailelerinin 13 haftadır çocuklarına sahip çıkmak
için sokaklarda olduklarını ve sahip çıkmaya
devam edecekleri söylendi. AKP iktidarının çevreyi
katletmeye, geleceği karartmaya devam ettiği
vurgulanarak Gezi Direnişi’nden sonra şimdi
de ODTÜ’ye bir gece vakti girerek binlerce ağacı
katlettiği belirtildi. Çevre katliamına seyirci
kalmayan öğrencilere ve halka yine AKP iktidarının,
polisiyle, TOMA’larıyla azgınca saldırdığı söylendi.
Bu saldırının karşısında ülkenin dört bir yanında
halkın sokaklara çıkarak direniş ruhuyla ODTÜ
öğrencilerine destek verdiği söylendi.
Haziran Direnişi
nedeniyle İzmir’de hala tutuklu bulunan 38 kişinin
tutukluluklarının devam ettiği aktarılırken
2. dalgada tutuklanan devrimcilerin 1 Kasım’da
yapılacak olan mahkemesine çağrı yapıldı.
Oturma eylemi esnasında
Ethem Sarısülük davası öncesi 27 Ekim’de saat
17.00’de Alsancak İskele önünde toplanarak Sevinç
Pastanesi’ne yürüyüş yapılacağı, ertesi gün
de Ethem Sarısülük’ü katleden polisin Ankara’daki
mahkemesine katılma çağrıları yapıldı. Gezi
tutsak ailelerinin 29 Ekim Salı günü Kırıklar
F Tipi Cezaevi önünde yapacağı kahvaltıya çağrı
yapıldı. Oturma eylemi Gezi tutsak ailelerinin
1 Kasım mahkemesine çağrı bildirisinin dağıtılmasıyla
son buldu.
İzmir'de Limontepe
Festivali
İzmir'de bir süredir çalışmalarını
sürdürdüğümüz ''Özgür bir ülke insanca yaşam
için ileri!'' şiarlı çalışmalar kapsamında Limontepe
Halk Festivali öncesi mahallede kampanya şiarlamıza
ilişkin Ozalit çalışması ve afişlemeler yapıldı.
26 Ekim cumartesi saat 12.00'de başlayan festivalde
kendi stantımız ve pankartımızla yer aldık.
Bu sene yapılan festivalin şiarı ''Geziden Rojavaya
Dayanışmayı büyütelim'' idi. Festival çocuklar
için yapılan pandomim gösterileriyle başladı.
Daha
sonra İzmir Yenikapı Tiyatrosu bir oyun sergiledi.
Ardından Geziden Yerel Seçimlere adlı panel
gerçekleştirildi. Daha sonra ise açılış konuşmasıyla
akşam programına geçildi. Program açılş konuşmasının
ardından saygı duruşuyla başladı. Emek ve Özgürlük
Cephesi olarak sürece dair festivale sunduğumuz
mesaja yer verildi. Festival boyunca Bağımsız
Özgür Bir Ülkede İnsanca yaşam istiyoruz-EÖC
bildirileri dağıtıldı. Festival Metropolis adlı
belgesel gösteriminin ardından müzik dinletileriyle
son buldu. HDP, Köz, Özgür Yaşam Derneği'nin
örgütlediği festivale EÖC, Partizan, SDP, Mücadele
Birliği, TÖP-Girişimi de destek verdi.
|
Kemal
Kara'ya Özgürlük!
Kemal Kara Derhal Serbest Bırakılsın!
Kemal
Kara tatil yapmak için geldiği Hırvatistan'da
31 Ağustos 2013 tarihinde İnterpol'ün "kırmızı
bültenli arama ve tutuklama" gerekçesine
dayandırılarak tutuklanıp TC devletine iade
edilmek üzere Pula şehrindeki sınır dışı cezaevinde
konulmuştur.
Kemal Kara bir politik
mülteci olarak 1999 yılından bu yana Almanya'nın
Köln Şehrinde yaşamaktadır. 2007 yılında "ağırlaştırılmış
müebbetlik" ceza istemiyle hakkında hala
süren dava açılmış ve bu dava nedeniyle İnterpol
tarafından aranmaktadır.
Kemal Kara'nın TC
devletine iade edilmesi temel insan hakkı olan
iltica hakkının ayaklar altına alınması anlamına
gelir.
Aynı zamanda sürgünde
yaşayan birçok politik mülteci'yi tehdit eden,
onlara gözdağı vermeyi amaçlayan bu uygulamayı
protesto ediyor ve Kemal Kara'nın derhal serbest
bırakılmasını talep ediyoruz! Tüm ilerici, demokrat
ve devrimci kamuoyunu Kemal Kara ile dayanışmaya
çağırıyoruz.
Not:
Mail Kampanyası başlatılmıştır. aşağıdaki yazıyı
kopyalayıp hemen altında verilen adreslere mail
yoluyla gönderelim lütfen..
WIR FORDERN DIE SOFORTIGE FREILASSUNG VON KEMAL
KARA
FREEDOM FOR KEMAL KARA; WE DEMAND THE IMMEDIATE
RELEASE OF KEMAL KARA
Gönderilecek mail
adresleri:
[email protected]
[email protected]
[email protected]
[email protected]
[email protected]
[email protected]
EMEK VE ÖZGÜRLÜK
CEPHESİ/AVRUPA İNİSİYATİFİ
|
İzmir
Emek ve Özgürlük Cephesinden Kampanya:
Özgür Bir Ülke
İnsanca Yaşam İçin İleri
Ülkemizde
en ufak demokratik hak aramaya dahi pervasızca
saldıran olgarşi, bugün Gezi halk isyanıyla
sokağa çıkan halka azgınca saldırarak insanlarımızı
katletti, sakat bıraktı onlarcası gözünü kaybetti.
Ardından ise hiç vakit kaybetmeyen oligarşi
,devrimcileri cezaevlerine gönderdi. İşsizliğin,
yoksulluğun, çürümenin, yozlaşmanın, uyuşturucu
ve çeteleşmenin halkın gırtlağını kestiği ülkemizde,
''İşsizliğe, yoksulluğa, çarpık kentleşmeye,
emperyalist işgale, sömürü talan düzenine, tutuklamalara
karşı özgür bir ülke insanca yaşam için ileri''
şiarıyla çalışmalarını sürdürdüğümüz bir kampanya
örgütlüyoruz..
Özgür bir ülke, insanca
yaşam için Emek ve Özgürlük Cephesi saflarına!
Yaşasın Devrim ve
Sosyalizm!
İZMİR EMEK VE ÖZGÜRLÜK
CEPHESİ
Kampanya
bildirisini okumak için burayı tıklayınız
|
Ethem
Sarısülük Davasında Faşizm Saldırdı, Halk Direndi
Gezi
Direnişi sırasında 1 Haziranda Ankara Kızılay
Meydanında polis kurşunuyla katledilen Ethem
Sarısülük’ün 23 Eylül Pazartesi günü Ankara
adliyesinde görülen davası gergin başladı. Duruşma
salonun sivil polislerle doldurulmuş olmasına
tepki gösteren avukatlar ve Ethem’in ailesi
sivil polislerin duruşma salonundan çıkartılmasını
talep ettiler. Duruşma salonunda başlayan gerginlik
arbedeye dönüştü ve hakimler duruşmanın kapalı
görülmesine karar verdi. Katil Ahmet Şahbaz
ise duruşma salonuna peruk ve takma bıyıkla
gelmesine rağmen salonda bulunanların tepkisinden
kaçamadı. Peruğu yere düşen Şahbazın yüzene
tüküren Ethem’in annesi katil diye bağırdı.
Duruşma salonunun boşaltılmasının ardından hakim
davanın 28 Ekime ertelenmesine karar verdi.
Adliye önünde toplanan kitle gelen bu haber
üzerine kararı protesto etti ve basın açıklaması
gerçekleştirdi. Kitle sık sık ‘Katil Polis Hesap
Verecek’, ‘Ethem’in Hesabı Sorulacak’, 'Ethem
Yoldaş Ölümsüzdür’ sloganları attı. 23 Ekime
katılım çağrısının yapılmasının ardından kitle
Ankara Adliyesini kortejler ve sloganlar eşliğinde
terk etti.
ANKARA/ BARİKAT
OKURU
|
Turgut
Serbes Yoldaş
Mezarı Başında Anıldı
Geçen yıl 22 Eylül 2012
tarihinde kaybettiğimiz Turgut SERBES Konya
ili Bozkır ilçesi Çağlayan kasabasındaki mezarı
başında dost ve yoldaşları tarafından anıldı.
Sunuş konuşmasının
ardından saygı duruşunda bulunuldu. Ardından
12 sayfalık bir metin okundu. Onun düşünceleri
ve yaşam biçimini anlatan vurgular yapıldı.
"Yiğidim Aslanım" türküsü seslendirildi.
Şiirler okundu. Kadınlar
ve erkekler gözyaşlarını tutamadılar. Ayrıca
Turgut'un ardınan gelmiş geçmiş bölgenin yiğit
insanlarının isimleri geçildi. Barış adına insanca
yaşam arzusuyla güvercinler uçurtuldu. Başucuna
birde çınar ağacı dikildi. Turgut SERBES ölümsüzdür
pankartı açıldı. Çok duygusal anlar
yaşandı.
Evine gidilerek kızı
Marenles tarafından oluşturulan Turgut köşesi
ziyaret edildi. Çaylar içildi ve onun sevdiği
türküler söylendi. Şiirler okundu. Ailesi tarafından
yöresel pitik yapılarak halka dağıtıldı ve anma
etkinliği sona erdi. Etkinliklte ÖDP, Eğitim
Sen ve Halk Cephesinden temsilciler de vardı.
|
Didar
Ablamızı Mezarı Başında Andık
1 Eylül 1987'de Ankara'daki
bir eylem sırasında polisin saldırısı sonucu
şeker komasına girerek ölümsüzleşen Didar Şensoy,
aramızdan ayrılışının 26. yılında, mezarı başında
anıldı. Didar Abla için yapılan ilk anma etkinliği
1 Eylül pazar günü saat 11:00'de kurucusu olduğu
İHD'nin İstanbul Şubesi tarafından gerçekleştirildi.
Mezarının başına İHD İstanbul Şubesi üyeleri
ve Didar Abla'nın Dostları, yakınları burada
ilk anma etkinliğini gerçekleştirdiler.
Bu anmadan sonra
saat 12:00'de Emek ve Özgürlük Cephesi'nin çağrısını
yaptığı ikinci bir anma etkinliği gerçekleştirildi.
İlk anmaya katılanların
önemli bir bölümü, bu anmaya da katıldı. Saygı
duruşu ile başlayan anmaya Didar Abla'nın anısını
ve mücadelesini dile getiren bir metnin okunmasıyla
devam edildi. Gezi Direnişinden hasta tutsaklar
için verilen mücadeleye kadar Didar Abla'nın
açtığı yoldan binlerce insanın aktığı vurgusu
yapılan metin, mücadele çağrısıyla sona edi.
Metnin ardından "Didar Şensoy Yaşıyor,
Yaşanacak!", "Didar Şensoy Ölümsüzdür!",
"Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!", "Yaşasın
Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz!" sloganları
atıldı. Daha sonra söz, orada bulunanlara verildi
ve Didar Abla'yı tanımış olanların onunla ilgili
anlatımları ilgiyle dinlendi. Anmanın sonunda
ise aynı gün düzenlenen 1 Eylül mitgingine çağrı
yapıldı.
|
1 Eylül
Mitinginde "Savaşa Hayır" Şiarı Ön
Plana Çıktı
1 Eylül 1939'da Nazi Almanya'sının
Polonya'yı işgale başlaması, 2. Emperyalist
paylaşım savaşının da başlaması anlamına geliyordu.
Milyonlarca insanın yaşamını yitirdiği savaşın
ardından 1 Eylül, dünya barış günü olarak kabul
edildi. Tıpkı Hitler gibi "seçimle"
iktidara gelen AKP Hükümetinin Suriye'ye yönelik
emperyalist işgalde yer almak için tüm hevesini
en açık biçimiyle ortaya koyduğu bugünlerde
1 Eylül mitingi, özel bir önem kazanmıştı. Aynı
gün gerçekleştirilen "barış zinciri"
eylemleriyle de kendini ifade eden emperyalist
savaş karşıtları başta Taksim Meydanı olmak
üzere, çeşitli yerlerde polis şiddetiyle karşılaştılar.
Barış Meclisi tarafından
Kadıköy'de düzenlenen mitinge Emek ve Özgürlük
Cephesi olarak "Emperyalist Savaşa Karşı
Halkların Kurtuluşu Ortadoğu Devrimci Çemberinde"
yazılı pankartımızla katıldık. Tepe Natilüs
önünde saat 14:00'te toplanarak yürüyüşe geçen
kortejler, Hardarpaşa Numune Hastanesi önünden
yürüyüşe başlayan kortejle birleşerek Kadıköy
Meydanı'na yürüdüler. Sıcak havaya rağmen coşkulu
geçen mitingde savaşı devletlerin başlattığı
ama ezilen emekçi halkların sonlandırdığı vurgulandı.
Başta Gezi direnişinde yaşamını ytirenler olmak
üzere devrim şehitleri için yapılan saygı duruşuyla
başlayan mitingde ilk olarak barışı konu alan
bir sinevizyon gösterisi yapıldı.
Olası Suriye Savaşının
temel gündem olduğu mitingde en az Suriye kadar,
Kürdistan'daki savaşın da güncelliği ve barış
talebi vurgulandı. İlk konuşmacı olarak ortak
metni okumak üzere İHD İstanbul Şubesi Başkanı
Ümit Efe Söz aldı. Savaş çığırtkanlığının kınandığı
metinde Gezi direnişine de vurgu yapılarak,
şehitler anıldı.
Birçok devrimci yapı,
sendika ve demokratik kitle örgütünün katıldığı
miting başladığı gibi coşkuyla sona erdi.
|
Nurettin
Gürateş Yoldaş Mezarı Başında Anıldı
27 Temmuz 1978'de gözaltına
alınıp, işkenceyle katledilen Nurettin Gürateş
yoldaş Turgutlu'da bulunan mezarı başında yoldaşları
tarafından anıldı. Anmaya Nurettin yoldaş şahsında
tüm devrim savaşçıları adına saygı duruşuyla
başladı. Nurettin yoldaşın devrimci yaşamına,
kişiliğine, üretkenliğine ve değerine dair kısa
bir konuşma yapıldı. Konuşmanın sonunda Nurettin
yoldaş şahsında, tüm devrim şehidi yoldaşlarımızın
sözlerinin sözümüz andlarının andımız yemini
edilerek anma etkinliği sloganlarla son buldu.
|
İzmir'de
Gezi Tutsakları İçin Oturma Eylemi
İzmir'de Gezi direnişi sonrasında
gözaltına alınıp tutuklanan 51 kişinin aileleri
ve yakınları her Cumartesi oturma eylemi yapma
kararı alıp ilkini 3 Ağustos Cumartesi günü
saat 17.00'de YKM önünde bir araya gelerek gerçekleştirdiler.
Ailelerin, devrimci-demokrat kurumların oluşturduğu
kitle "Gezi tutsaklarına özgürlük, Zindanlar
yıkılsın tutsaklara özgürlük" pankartı
arkasında yürüyüşe geçti. "İçerde dışarda
hücreleri parçala, Zindanlar yıkılsın tutsaklara
özgürlük, yaşasın devrimci dayanışma, yaşasın
halkların kardeşliği, devrimci tutsaklar onurumuzdur"
sloganlarını hep bir ağızdan haykırarak Kemeraltı
girişine geldiler. Burada yapılan basın açıklamasında
cezaevlerindeki yaşanan hukuksuzluğa, kronik
hasta tutsaklara uygulanan keyfi politikalar
ve Kırıklar F Tipi Cezaevinde havalandırmalara
takılacak olan kameralara karşı tutsakların
direnişe geçeceği ve bu noktada dışarıdan daha
güçlü sese ve güce ihtiyacımızın olduğunun vurgusu
yapıldı. Ardından ailelere söz verildi. Cezaevinden
gelen mektuplar aileler ve yakınlar tarafından
paylaşıldı. Mektupların okunmasından sonra bir
müzik grubunun verdiği kısa bir dinletinin ardından
her Cumartesi aynı saatte ve aynı yerde olunacağının
bir kez daha çağrısı yapılarak oturma eylemi
son buldu.
|
Serekaniye'de
Katliam ve Direniş
Geçtiğimiz
yıl 19 Temmuz 2012'de gerçekleştirdikleri ayaklanmayla
Serekaniye, Kobani ve Arfin kentlerinde kontrolü
ele geçirmişlerdi. YPG'nin öncülüğünde gerçekleşen
bu harekete tüm Kürt güçlerinin yanı sıra etkin
oldukları bölgelerde yaşayan diğer ulusal topluluklardan
da destek görmüştü. Suriye'deki iktidara karşı
savaşan ve büyük çoğunluğu ABD işbirlikçisi
paramiliter güçlerden oluşan Özgür Suriye Ordusu
ile bazen yakınlaşan bazen arayı açan YPG, benimsediği
demokratik özerklik çizgisiyle tepkisini çektiği
şeriatçı gruplarla bugüne kadar sık sık küçük
çaplı çatışmalara girdi.
19 Temmuz Devriminin
yıldönümünün yaklaştığı günlerde YPG'ye bağlı
kadın gerillalardan oluşan bir birime saldıran
Suriye El Kaide'sine bağlı El Nusra Cephesi,
YPG'den çok sert bir yanıt aldı. Suriye Türkiye
sınırındaki Ceylanpınar İlçesinin tam karşısında
bulunan Serekaniye kentinden YPG tarafından
sürülüp atılan El Nusra Cephesi'nin, böylece
büyük destek aldığı Türkiye ile bağlantısı da
kesilmiş oldu.
Aldığı bu ciddi
darbeyi katliamla karşılayan El Nusra Cephesi,
Tel Aran ve Tel Hasıl, Tel Abyad beldelerinde
70'in üzerinde sivil Kürdü katletti, 350 kişiyi
de rehin aldı.
Katliam YPG'nin
güçlü direnişiyle karşılık bulurken TC Devletinin
katliamcı El Nusra Cephesine desteği sürüyor.
Gerek ülkemizde, gerekse de dünyada çok büyük
bir tepkiyle karşılanan katliama karşı TC Devletinin
sessizliği sürüyor. Hatta dünyayı Mısır'daki
katliama gözlerini kapamakla suçlayan TC, katliamcılara
desteğini sürdürdüğü gibi katliama uğrayanla
gönderilen insani yardımları hala sınırda bekleterek
katliamı ilaç ve gıda sıkıntısı ile daha da
boyutlandırmaya çalışıyor.
Tüm bu katliamlara
rağmen Batı Kürdistan'daki devrim, yeni aşamalar
kaydederek güçleniyor ve Ortadoğu'nun tüm halklarına
yeni bir model oluşturmaya devam ediyor..
|
İzmir'de
Gezi Tutsaklarıyla Dayanışma Eylemi
İzmir'de 20 Haziran sabahı
ile başlayan gözaltı furyasında 51 kişi tutuklanarak
Kırıklar F tipi ve Şakran Cezaevine gönderilmişti.
Cezaevlerinde yaşanan keyfi uygulamalar ve tecrit
politikalarına karşı İzmir dayanışma formu ve
Tutsak Aileleri 30 Temmuz Salı günü saat 12.00'de
Kırıklar F tipi cezaevi önünde bir araya geldiler.
Burada toplanan kitle Kırıklar 2 Nolu F Tipi
Cezaevinden ''Tecrite Son Zindanlar yıkılsın,Tutsaklara
Özgürlük'' pankartı arkasında yürüyüşe geçti.
Yürüyüş boyunca ''Zindanlar yıkılsın,
tutsaklara özgürlük, Anaların öfkesi katilleri
boğacak, Yaşasın devrimci dayanışma, İçerde
dışarda hücreleri parçala, İnsanlık onuru işkenceyi
yenecek'' sloganlarını haykıran kitleye tutsakların
da içeriden eşlik ettiği duyuldu. Kırıklar 1
Nolu F Tipi Cezaevi önüne gelindiğinde burada
yapılan basın açıklamasında tutsakların yaşadığı
sorunlara değinildi. Devletin sistemli olarak
uyguladığı tecrit politakalarına karşı ortak
tutum sergilenmesi gerektiği vurgulandı. ÇHD'nin
İHD'nin de söz aldığı açıklama sloganlarla son
buldu..
|
Barikat'ın
Yeni Sayısı Çıktı
Barikat Dergisi'nin yeni
sayısı çıktı. Henüz kitapevlerine ulaşmayan
bu sayımızda Gezi Parkı Direnişi'ne ilişkin
değerlendirmemizin yanı sıra İmralı Görüşmeleri
de mercek altına alınıyor. Yeni mücadele dönemine
ilişkin bir yazımızın yanı sıra, örgütlü çalışmada
komitelerin önemine ilişkin bir başka yazımız
da Barikat'ın sayfalarında yer alıyor. Haziran
şehitlerimizin anıldığı bir diğer yazımız Barikat'ta
yer alan bir diğer yazı.
Barikat'ta yer alan
yazılarımızı, en kısa sürede sitemizde de yayınlayacağız.
Gezi Parkı Direnişi
sırasında polis baskını ile teknik olanaklarının
kısıtlanması nedeniyle bir gecikme yaşasak da
en azından Gezi gündemini yakalayabilmeyi başardığımızı
düşünüyoruz.
İyi okumalar.
PDF
olarak okumak için burayı tıklayın
|
Haziran
Halk Direnişi ve Görevlerimiz
GİRİŞ
VE YÖNTEM
Ülke ve halk Haziran’ı
Taksim Gezi Parkı direnişiyle karşıladı. Daha
önce “yayalaştırma projesi” (bu projenin altında
sadece AKP değil CHP’nin de imzası vardır) kapsamında
başlayan bu rant operasyonuna tepkiler elbette
vardı; başta Mimarlar Odası ve Taksim Dayanışması
bu tepkiye ve halkın aydınlanmasına öncülük
ediyordu. Ancak hiçbir hukuk tanımayan, pervasızlık
ve saldırganlığı çizgi edinen AKP, Gezi Parkına
dokununca tepkiler büyüdü. Lokal nitelikte olan
bu direnişe saldırı, çadırların yakılması ve
devlet terörünün sokağa taşınması büyük bir
halk direnişiyle karşılandı. Başta sol ve devrimci
hareket olmak üzere, AKP’nin ekonomik ve siyasal
saldırılarından rahatsız olan toplumsal kesimler
bu direnişin bir parçası oldu. Taksim ve Gezi
Parkında yanan isyan ateşi tüm ülkeye yayıldı,
binlerce gösteri ve kitle hareketiyle halk,
sadece Taksim ve Gezi Parkıyla dayanışma içinde
olmadı, sivri ucu AKP ve iktidarına yönelen,
yaygın, çok sesli, çok katmanlı, çok renkli
halk direnişine, halk isyanına dönüştü.
Yazının
Tamamını Okumak İçin Burayı Tıklayın
|
İzmir'li
Gezi Direnişçilerinden 13'ü Tukuklandı
İzmir’de
Gezi Eylemlerine destek verdikleri için 20 Hazirandan
itibaren başlayan ev ve kurum baskınları sürüyor.
5 Temmuz saat 06:00 cıvarında İzmir merkezli
olarak İzmir, İstanbul, Ankara, Manisa ve Batman'da
17 adrese düzenlenen ev baskınlarıyla Emek ve
Özgürlük Cephesi, Halk Cephesi ve BDSP'li 15
kişi Gezi Direnişine katıldıkları gerekçesiyle
gözaltına alındılar. Yapılan operasyonda İzmir
ve Batman'da dört Barikat okuru da gözaltına
alındı. Kaldıkları evler polis tarafından basılan
Yasin Sünger, Savaş Karakuş, Görüş Atıcı ve
Orhan Yıldız adlı Emek ve Özgürlük Cephelilerle
birlikte BDSP ve Halk Cephesinden de çok sayıda
kişi gözaltına alındılar. Gözaltına alınanlardan
13'ü 8 Temmuz günü çıkarıldıkları mahkeme tarafından
tutuklandı. Biri BDSP'den, diğeri Emek ve Özgürlük
Cephesinden iki kişi ise serbest bırakıldı.
Tutuklanan devrimciler İzmir Kırıklar F Tipi
Hapishanesine götürüldü.
Operasyonun yapıldığı
5 Temmuz günü saat 18:00'de, yaşanan operasyon
ve gözaltına alınmaları protestoları etmek için
bir basın açıklaması düzenlendi. İzmir'de gözaltıları
protesto etmek için bir araya gelen devrimci
kurumlar aynı gün saat 18.00’de İzmir’de Konak
YKM önünde toplandılar,
"Gözaltılar, Tutuklamalar,
Baskılar Bizi Yıldıramaz! " yazılı BDSP, Halk
Cephesi, EÖC imzalı pankartının arkasında Konak
Eski Sümerbank önüne doğru yürüyüşe geçtiler.
Yürüyüş boyunca " Devrimci irade teslim alınamaz",
"Gözaltılar serbest bırakılsın", "Zindanlar
yıkılsın tutsaklara özgürlük", "Faşizme karşı
omuz omuza", "Katil devlet hesap verecek", "Bedel
ödedik bedel ödeteceğiz", "Yaşasın devrimci
dayanışma " sloganları atıldı. Ayrıca yürüyüş
boyunca yapılan konuşmalarda gözaltıların teşhiri
yapılarak direnişçilerle 24 saatlik görüş ve
gizlilik kararı olduğu ifade edildi ve gözaltıların,
gözaltı süresi boyunca başlarına gelebilecek
her türlü saldırıdan İzmir Emniyeti'nin sorumlu
olacağı yürüyüş boyunca vurgulandı. Konak Eski
Sümerbank önüne gelindiğinde ise basın açıklamasına
geçildi . Basın açıklamasında;
"31 Mayıs'ta başlayan
halk hareketinde 4 insanımız katledilirken sorumluları
mükafatlandırılıp, geleceğine sahip çıkanlar
tutuklanıyor. Türkiye
bir halklar hapishanesine çevrilmeye çalışılıyor.
Bu amaçla da ilk hedefi devrimci ve demokratlar
konularak toplumun geri kalanına gözdağı verilmeye
çalışılıyor. Gündoğdu Meydanındaki çadırların
20 Haziran sabahı polis operasyonu ile dağıtılmasının
ardında 24 devrimci, demokrat tutuklanarak cezaevine
gönderildi" denildi.
Ayrıca ;
"Bu sabah BDSP, Emek
ve Özgürlük Cephesi ile Halk Cephesi çalışanları
evleri ve kurumları basılarak gözaltı terörü
uygulamasına devam edildi." ifadesi kullanılarak
direnişçilerin Pazartesi sabahı Bayraklı Adliyesine
çıkarılacağının duyurusu yapılarak tüm devrimci,
dost kurumlar Bayraklı Adliyesi önüne çağrılarak
açıklamaya son verildi.
Basın açıklamasının
çağrıcı kurumları ; Halk Cephesi, BDSP, EÖC
Destekleyen Kurumlar;
Alınteri, ESP, Halkevleri, EHP, ABF, DİP, KÖZ,
Devrimci Hareket, Kaldıraç, Mücadele Birliği,
TKP 1920, Partizan, DHF, İzmir Hareket Tiyatrosu,
ÇHD
Konu ile ilgili gelişmeleri
elimize ulaştıkça aktarmaya devam edeceğiz.
Hiçbir güç, devrimci
sosyalizmin yürüyüşünü engelleyemedi, engelleyemez.
|
Haziran
İsyandır!
Tarih 31 Mayıs 1971'i gösterdiğinde,
Nurhak dağlarında Sinan, Alpaslan, Kadir şehit
düştü; 3 devrimci, 3 THKO gerillası şehit düştü...
Aynı gün Maltepe'de
2 devrimci, 2 gerilla, 2 THKP-C savaşçısı çarpışıyordu;
tarih 1 Haziran'a döndüğünde, Hüseyin Cevahir
şehit oldu, Mahir yoldaş yaralı esir düştü....
O günler kapkara
günlerdi. 12 Mart açık faşizmi, emperyalizm
ve işbirlikçi tekelci sermayenin çıkarları temelinde
halka karşı "balyoz hareketi" düzenlemişti.
1965-70 devrimci gençlik hareketi içinde, Mahirler,
Denizler, İbrahimler çıkmıştı; ellerinin tersiyle
tüm eski ve geri anlayışı, legalist, reformist,
Kemalizm'e soldan destek çıkan anlayışları bir
kenara itmiş, düzene, düzenin özünü ifade eden,
düzeni örgütleyen ve koruyan faşizme isyan etmişler,
başkaldırmışlardı.
Yazının
Tamamını Okumak İçin Burayı Tıklayın...
|
Barikat Bürosuna
Polis Baskını
Gezi Parkı protestoları
sürecinde 11 Haziran 2013 salı günü Polisin
Gezi Parkı'ndaki direnişçilere yönelik saldırısı
sonrasında gelişen olayları bahane ederek
SDP İstanbul İl Binasını basan polis, aynı
binada bulunan Barikat Dergisi Bürosuna da
hiç bir hukuksal zemine dayanmaksızın kapısını
kırarak girmiş ve ortalığı tam anlamıyla talan
etmiştir. Büromuzdaki herşeyin tahrip edilmesi
temelinde yapılan "arama" sonrasında
tüm bilgisayarlarımızın harddisklerine, fotoğraf
makinelerimizin hafıza kartlarına ve video
kasetlere el konulmuştur.
Baskının
ardından tüm bilgisayarlarımız (artık hard
diskleri olmadığı için) kullanılamaz hale
gelmiştir. Barikat'ın web sitesinin güncellenmesinin
gecikmesinin temel nedenlerinden biri de budur.
Yine gerek harddisklerimizin parçalanırcasına
sökülerek götürülmesi, gerekse de fotoğraf
makinelerimizin hafıza kartlarının da götürülmesi
sonucu Gezi Parkı sürecine dair elimizde görsel
malzememiz sadece internette bulabildiklerimizle
sınırlıdır. Bundan dolayı elinde bu tür görsel
malzeme bulunan okurlarımızın bunları hızla
bize aktarmalarını istiyoruz. Ayrıca elbette
özel olarak belirtmeye gerek olmasa da, tüm
okurlarımızın Barikat'la her anlamda dayanışmanın
zamanı olduğunu da geçerken söyleyelim.
Barikat
Dergisi ve SDP İstanbul İl Binasının basıldığı
gün SDP'den ve sokaktan gözaltına alınan 72
kişiden 59'u savcılığa sevk edilmiş, bunlardan
4'ü tutuklanmıştır. Daha sonrasında ise son
saldırının ardından yapılan operasyonlarda
çeşitli gruplardan 95 kişi gözaltına alınmıştır.
Son operasyon sırasında sokaktan gözaltına
alınanların tam sayısı belirlenememekle birlikte
yüzlerce kişiden bahsedilmektedir.
Devletin
tüm saldırılarına rağmen Gezi Direnişi yeni
biçimler alarak sürmekte ve yaygınlaşmaktadır.
Bu direnişte büromuzun basılması, bizler için
onur duyulacak bir olaydır. Ne baskınlar,
ne gözaltılar, ne de katliamlar halkın direnişini
durduramamıştır, durduramayacak ta. Direniş
sürecinde yaşamını yitiren Ethem Sarısülük,
Mehmet Ayvalıtaş ve Abdullah Cömert'in aramızdan
ayrılması nasıl ki direnişi durdurmak yerine
daha da körüklediyse, yapılan tüm baskılar,
operasyonlar direnişe yeni boyutlar eklemekten
başka bir işe yaramamaktadır.
Toplumun
yatak odasına kadar burnunu sokan AKP Hükümeti,
şımarıklığıyla bardağı taşırmıştır. Ortaya
çıkan tepki herkesi şaşırtmıştır. Bunca yıldır
yapılanlara yönelik biriken öfkeyi sadece
politik terazilerle tartmaya alışkın düşünsel
yapıların şaşırması doğaldır. Politika yaşamın
sadece bir alanıdır, ancak yaşam çok çeşitli
alanlardan oluşmaktadır.
|
Dipten
Gelen Dalga,
Taksim Kıyılarına Vurdu
Uzun
süredir neredeyse her istediğini yapan AKP hükümeti
çok sert bir kayaya çarptı. Biraz gaz yedikten
sonra dağılırlar zannettikleri binlerce insan
dağılmadı, günlerce direndi direndi ve polisi
Taksim Meydanından kovdu.
Herşeyin fitili Taksim'de
kalan son yeşil alan olan Gezi Parkı'nın da
imhasına başlanmasıyla ateşlendi. Emekçileri
kent dışına sürgün etmenin en sembolik adımlarından
biriydi Gezi Parkına yapılacak olan alış veriş
merkezi. Hatta sembolik olmaktan çok daha öteydi.
Her karışı betonlanmış bir kentte bir ağaç gölgesinin
kıymetini
bilen çok sayıda insan yaşıyordu. Bunlar klimalı
ortamlara yabancı insanlardı, yoksullar, emekçilerdi.
Yaşamlarını savunuyorlardı. O ağaçlar yaşadığı
zaman kendilerinin yaşayabileceğinin farkındaydılar.
Polis saldırısında kolu kırılan BDP İstanbul
Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in "ben
o ağaçların da milletvekiliyim" demesi
belki de bundandı.
Diktatörler hep gözardı
ettikleri bir sınır vardır. Boyuneğmeye alıştırılmış
bir toplumun her şeyi sineye çekebileceğine
sonsuz güvenirler.
Hele ellerine bir oyuncak geçti mi hemen şöyle
düşünürler: "En fazlası veririz gazı, ortalık
güllük gülistanlık olur". Sökmedi...
Bir zamanlar gazın
adı kazığa oturtmaydı, çarmıha germeydi, sonra
falaka oldu, teknik gelişti elektrik icad oldu,
filistin askısı ve daha niceleri. Vietnamın
kaplan kafesleri Amerikan askerlerinin kuyruklarını
kıstırıp kaçmalarının önüne geçememişti. Bugün,
1 Haziran 2013 günü Taksim'i bırakıp kaçan polislerin
hala atmaya devam ettiği gaz bombaları da öyle.
Günlerce süren direniş
TV kameraları karşısında ahkam kesmeyle iktidar
olunamayacağını da ispatladı. Sokakta iktidara
sahip değilseniz, istediğiniz kadar ahkam kesmeye
devam edebilirsiniz. Ama sokak, sizin buyruklarınızı
paçavraya çevirdi bile.
1970'li
yıllarda olsaydık bunun ötesi sıkıyönetim ilanı
ve sokağa çıkma yasağı idi. En son 1995'te Gazi
Mahallesi'nde soğaka çıkma yasağı ilan eden
valilik böyle bir adımın kendini rezil etmekten
başka bir işe yaramadığını
o günden sonra öğrenmiş demek.
Bugün, bunun ötesi
başka bir ülkedir. Sokağa çıkan ve üzerine açılan
gaz bombası ile plastik mermi yağmuruna karşı
direnişini, mücadelesini sürdüren kitleler bundan
birşey öğrenir: Başka türlüsü mümkün. Yaparak
öğrenilen şey asla unutulmaz. Ve iktidar olmanın,
en azından iktidarın oyunlarını bozmanın tadı
bir defa alındığında, asla unutulmaz.
Karşımızda Hüsnü
Mübarek yok. Karşımızda ABD'nin Ortadoğu'daki
tüm stratejik senaryolarının başrol oyuncusu
var. Bu yüzden kimse iyimserliğe kapılmasın.
Ama bu ülkede Taksim yasağı sadece 30 gün sürebilmişse,
hiç de boş olmayan bir iyimserliği hak etmediğimiz
de söylenemez. Sadece şu bilinçle yürümeye devam
edelim: Bundan sonrası daha zor olacak. Ama
mutlaka olacak!
Yaşasın Direniş!
Yaşasın Zafer!
Emek ve Özgürlük
Cephesi
|
Betül Altındal ve Osman
Mehmet Önsoy Yoldaşlar Mezarları Başında Anıldı
22 Mayıs 1980'de
işkencede katledilen Osman Mehmet Önsoy ve
21 Mayıs 2006'da kansere yakanarak aramızdan
ayrılan Betül Altındal Yoldaşlar, 26 Mayıs
2013 günü mezarları başında anıldı. İlk olarak
saat 10:30'da Betül Yoldaşın Zincirlikuyu'daki
mezarının başında biraraya gelen Emek ve Özgürlük
Cepheliler burada "Betül Altındal Devrimci
Kurtuluş Mücadelemizde
Yaşıyor" yazılı Emek ve Özgürlük Cephesi
imzalı pankartı ve EÖC bayraklarını açtılar.
Saygı duruşu ile başlayan anmada "Betül
Yoldaş Ölümsüzdür", "Devrim Şehitleri
Ölümsüzdür", "Yaşasın Devrimci Kurtuluş
Mücadelemiz" sloganları atıldı. Daha
sonra şu metin okundu:
"21.yüzyılda emperyalistler
ve işbirlikçileri dünya halklarının, ezilenlerin
başına en vahşi, en sinsi halleriyle çöreklendiler.
En
çok da emekçilerden korktukları için sömürünün,
baskının, zulmün ve saldırının her yolunu
deniyorlar. Ortadoğu'yu kan gölüne çevirdiler.
Avrupa'da işçi sınıfını kanıyla alınan hakları
gasp ediyorlar. Türkiye bugünlerde Taksim'den
Reyhanlı'ya gaz altında, işgal altında ve
kan içinde. Halkın meydanlarını emekçilere
yasaklayarak işçiye, emekçiye, öğrencilere
ve demokratik hakları için direnenlere saldırıyorlar.
20.
yüzyılın sonlarında bu çağın umutsuzluk çağı
olmasıydı bütün planları. Dünya halklarının
umudunu kırmak için, sömürünün ve iktidarlarının
yıkılamayacağı korkusunu ve kaderciliği yaymak
için saldırıyorlar bugün de. Çünkü korkuyorlar…
Çünkü umutsuzluğun karanlığını aydınlatıp
umuda çevirmenin mümkün olduğunu gösterenleri
bitiremiyorlar. Bitiremeyecekler de…
İşte
umudun kadınlarından biri de O… Betül Altındal.
Betül,
kısacık yaşamında tarihin umuda giden yollarının
taşlarını örenlerden biri… Aslında tam da
bu yüzden tarihe bıraktığı miras çok değerli
ve aslında çok uzun yaşayacak olanlardan.
Nedir
Betül'ü bu kadar değerli kılan bizim için?
Çok
nedeni var elbette. Sorgulayıcıydı Betül.
Bilimsel ve insani düşünüşü birleştirmenin
önemini anlamıştı. İnsan olmanın gereklerini
sorgularken emperyalizme ve oligarşiye karşı
mücadele etmenin bütünlüğünü kavramıştı. Gülerek
ve namuslu insanları severek mücadele etmenin,
hayatı dolu dolu sevmenin, mücadeleyi sevmenin,
inanmanın bütün güzelliği ile anıyoruz şimdi
ve her zaman O'nu.
Şimdi
biz dostları, yoldaşları biliyoruz ki Betül
1 Mayıs'ta Taksim'de… Zulme başkaldıran öğrencilerle…
Direnen THY işçisinin yanında, grevde… HEY
Tekstil ve DHL işçilerinin direnişinde, taşeron
işçilerinin mücadelesinde… Kentsel-rantsal
dönüşüme karşı sokakta… Reyhanlı'daki katliama
karşı… Kavgada…
Betül
Altındal'ın kişiliğinde cisimleşen özellikleri,
yarının insanının yaratılmasında önemli deneyimlerden
biridir. Devrimci mücadeleyi yaşamın kendisi
olarak görmesi ve kendi iç mücadelesini de
bu yönde vermesi örnek oluşturacak samimiyette
bunu yaşaması çok önemlidir. Betül yoldaş,
sosyalizme ve sosyalist insanın bugünden yarına
yaratılması gereğine inanmakla kalmamış, bunun
eleştirel ve sorgulayıcı bir tarzla arayış
mücadelesini de vermiştir. Alçak gönüllüğü,
disiplini, ilkeliliği, kavgacılığı, devrime
ve sosyalizme olan inancı O'nu umudun kadını
yapmıştır.
İşte
Betül bu özellikleriyle diğer devrimci, demokrat
ve sosyalist hareketler ve insanları tarafından
da bilinir ve saygıyla karşılanırdı.
Örneğin
Betül yoldaşımızın bu özellikleri, tanışmış
olduğu Filistinli yoldaşlar üzerinde de hayranlık
ve saygı yaratmıştı. Hatta onu kaybettikten
birkaç gün sonra, Başta Maryam Abu Dakka olmak
üzere FHKC yöneticileri de üzüntülerini iletmiş,
bizimle duygularını paylaşmışlardı.
Devrimci
sosyalist mücadeleyi yaşamıyla taçlandıranlardan
biridir Betül Altındal.
O'na
verilecek tek bir sözümüz var. Gelecek sosyalizmle
gelecek…"
Metnin
okunmasının ardından sloganlar yinelendi ve
Cephe Marşı okundu. Daha sonra da Betül Yoldaşımızın
çok sevdiği "Kavganın Ortasında"
marşı okundu.
Aynı
gün düzenlenen ikinci anma etkinliği ise 22
Mayıs 1980'de işkenceyle yaşamını yitiren
Osman Mehmet Önsoy'un Avcılar'daki mezarı
başındaydı. Burada Osman Mehmet Önsoy'un ailesi
ile birlikte gerçekleştirilen anma saat 13:00'te
başladı. Saygı duruşu ile başlayan anmada
"Mehmet Önsoy Ölümsüzdür", "Devrim
Şehitleri Ölümsüzdür", "Yaşasın
Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz" sloganları
atıldı. Emek ve Özgürlük
Cephesi imzalı "Mehmet Önsoy Devrimci
Kurtuluş Mücadelemizde Yaşıyor" pankartının
açıldığı anmada Osman Mehmet Önsoy'un ailesi
de "İşkencecilerden Hesap Soracağız",
"Ya Özgür Vatan Ya Ölüm", "Kurtuluşa
Kadar Savaş" yazılı bir pankart açtı.
Anmada ilk olarak ailesi ve dostlarının hazırladığı
metin okundu. Bu metinde Osman Mehmet Önsoy'un
yaşamı ve mücadelesi özetlendikten sonra günümüzde
sol adına yapılan yanılgılı tutumlara yönelik
eleştiriler yer aldı. "İşkenceci Katiller
Hesap Verecek", "Kahrolsun İşkenceci
Katiller" sloganlarıyla biten metnin
ardından sloganlarımız yinelendi. Daha sonra
Emek ve Özgürlük Cephesinin metni okundu.
Metin şöyleydi:
"Dostlar
Yoldaşlar,
Osman
Mehmet Önsoy örnek bir devrimciydi. 1954 yılında
İstanbul’da dünyaya geldi. Daha Küçükçekmece
Lisesi’nde okuduğu yıllarda, 1968’de devrimci
mücadeleye katılan Mehmet Önsoy, 1972 sonrası
Mahir’lerin bayrağını devralan kuşağın neferlerinden
biri olarak gerek işçi sınıfı içerisinde,
gerekse de ortaöğrenim ve yükseköğrenim gençlik
örgütlenmelerinde en ön saflarda yerini aldı.
İlerici Yapı İş, Maden İş ve İlerici Tekstil
İş Sendikalarının örgütlenmesinde ve mücadelesinde
en önde yer aldı. İstanbul Üniversitesi İktisat
Fakültesi’ne giren Mehmet Önsoy, burada da
devrimci mücadelenin ön saflarında yerini
almasını bildi ve İYÖD’ün örgütlenmesinde
aktif olarak yer aldı. 1977’de mezun oldu.
1975
yılında Avcılar’da Halkevi’ni açan Mehmet
Önsoy, İstanbul’daki diğer
Halkevleri’nin koordinasyonunu sağladı. Tüm
bunlar devrimci sosyalizmi bütünsel kavramanın
ve yaşama geçirmenin Mehmet Önsoy şahsında
cisimleşmiş ifadesiydi. Örgütlü olmanın, kısacak
bir zaman dilimini dopdolu bir hayat haline
getirmesinin en güzel örneklerinden biriydi
Mehmet Önsoy.
Devrimci
Sosyalist Hareketimizden kopan “Savaşçılar”
grubu içinde mücadelesini sürdüren Mehmet
Önsoy, 5 Mayıs 1980’de Halkalı’dan Eminönü’ne
giden bir otobüste tesadüf sonucu gözaltına
alındı. İşkencede de örnek bir devrimci olmayı
yaşamı pahasına başardı. 17 Mayıs günü Haydarpaşa
Askeri Hastanesi siyasi tutuklular koğuşunu
koma halinde getirildi. Bu koğuşta bulunan
diğer devrimcilerin anlatımına göre hiçbir
tedavisi yapılmayan Mehmet Önsoy Yoldaş, işkencecilerin
suç ortağı askeri hekimler tarafından ölüme
terk edildi. Böylelikle 22 Mayıs günü devrim
şehitlerimiz arasındaki onurlu yerini aldı.
Mehmet
Önsoy devrimciliğin nasıl yaşaması gerektiğini
öğreten devrim şehitlerimizden biridir. Mehmet
Önsoy Yoldaşımız gibi yine mayıs ayında yitirdiğimiz,
11 Mayıs 1979’ta kuşatılıp katledilen Tamer
Tabak ve Ömer Çimeken Yoldaşlarımızın devrimci
anılarının önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz.
Şehitlerimiz, geçmişten geleceğe uzanan devrim
yürüyüşümüzün köşe taşları, yol göstericileri,
bizi biz yapan en önemli değerlerimizdir.
Yaşadığı
gibi, tertemiz bir devrimci olarak son nefesini
verirken bizlere eşsiz bir miras da bırakan
Mehmet Önsoy Yoldaş’ı işkencede katledilişinin
34.yılında saygıyla anıyor, anısını Devrimci
Kurtuluş Mücadelemizde yaşatacağımıza söz
veriyoruz."
Metnin
okunmasının ardından sloganlarımız yinelendi.
Daha sonra Osman Mehmet Önsoy'un kardeşi söz
alarak duygularını dile getirdi. Anma böylece
sona erdi.
|
Taksim
Onun İçin Savaşanlarındır, Bizimdir!
Elimizden Alamayacaksınız!
Oligarşinin faşist terörü
ile boğulmak istenmesine rağmen devrimci direnişin
ve dayanışmanın en güzel örneklerinden birinin
daha geride kaldığı bir 1 Mayıs'a tanık oldu
İstanbul. Trafiğin felç edilmesine, fiili
sokağa çıkma yasağına rağmen binlerce emekçi
ve devrimci 1 Mayıs meydanına çıkmak için
yola koyuldu. Karşılarında tüm güçleriyle
barikat kuran devletin üzerine yürüdü. Ne
atılan gaz bombaları, ne de tazyikli su onları
yollarından geri döndürebildi. Ortaya konan
irade çok netti: Taksim bizimdir. Onu asla
elimizden alamayacaksınız. Gaziler pahasına
kazanıldı bu zafer. Başta sayı saymasını bilmeyen
İstanbul Valisi tarafından 19 yaşında olduğu
söylenen 17 yaşındaki Dilan olmak üzere birçok
yaralıya rağmen devrimciler ve işçiler, omuz
omuza dövüştükleri bu kavgada asla geri adım
atmadılar.
1 Mayıs sabahına
sıkıyönetim tablosuyla uyanan İstanbullu emekçiler,
devrimciler, kesilen yollara, iptal edilen
toplu ulaşım araçlarına rağmen Şişli'deki
DİSK binasına sabah saatlerinde ulaşmaya başladılar.
Saat 09:00'da binanın önünde ayrılarak Taksim'e
giden ana
cadde üzerinde kortejlerini oluşturan ve aralarında
Devrimci 1 Mayıs Platformunun da bulunduğu
gruplar, belirlenen saat olan saat 10:00'da
yürüyüşlerine başlamak üzere sloganlarıyla
beklemeye başladılar. Henüz yürüyüş başlamamışken
polis gaz bombaları ve yine yakıcı etkisi
olan kimyasal bir bileşime sahip tazyikli
su ile kitleye saldırdı.
Yoğun gazdan dolayı
geri çekilen kitlenin bir bölümü DİSK binasına
döndü. Diğerleri ise polise karşılık verebilecek
uygun yer bulur bulmaz direnişe başladı. DİSK
binasına çekilenler de kısa bir süre sonra
karşı saldırıya geçtiler. Böylelikle başlayan
ve Emek ve Özgürlük Cephelilerin de içinde
yer aldığı sokak çatışmaları saatlerce sürdü.
Bu arada sabahtan beri DİSK binasına ulaşmaya
çalışan kitle Mecidiyeköy, Cevahir AVM arkası
ve Bomonti cıvarında çatışmalara başlamıştı.
Özellikle havai fişeklerle ve taşlarla yer
yer polisi püskürten 1 Mayıs kitlesi, kimi
yerlerde polis bariyerlerini dağıttı. Polisin
nişan alarak ve yakın mesafeden attığı
gaz bombaları birçok devrimcinin yaralanmasına
yol açtı. Buna rağmen kimse direnişten geri
durmadı.
Şişliye ulaşmak
için Okmeydanı'ndan harekete geçenler de birçok
yerde polis ile çatışırken Tarlabaşı, Dolapdere
ve İstiklal Caddesi cıvarında da benzer çatışmalar
yaşandı.
1 Mayıs'ı Taksim'de
kutlama kararlılığı ile yola çıkan bir diğer
grup da Beşiktaş'ta polise kök söktürdü. Sabah
saatlerinden itibaren burada toplanan kitle,
ilk gaz bombasını da yiyen kitleydi. Burada
da yüreğini ortaya koymuş devrimcilerin direnciyle
karşılaşan polisin saldırısı farksızdı.
Akşam saatlerine
kadar süren çatışmalar bir kez daha gösterdi
ki; Devrimci İrade Asla Teslim
Alınamaz! DİSK Binası önünde Genel Başkan
Kani Beko'nun yaptığı açıklama ile buradaki
çatışmalar noktalanırken İstanbul'un diğer
bölgelerindeki çatışmalar saat 18:00 cıvarına
kadar sürdü. DİSK önündeki basın açıklamasının
ardından DİSK'li bir işçinin çağrısı ile 1
Mayıs'larda yaşamını yitirenler için bir dakikalık
saygı duruşunda bulunuldu. "Devrim Şehitleri
Ölümsüzdür!" sloganlarıyla biten saygı
duruşunun ardından yine DİSK binasına giren
direnişçiler, yavaş yavaş binadan ayrılarak
dağıldılar.
İzmir'de 1
Mayıs
Dünya işçi sınıfının
kapitalizme karşı birlik, mücadele ve dayanışma
günü olan 1 Mayıs İzmir'de Gündoğdu meydanında
kutlandı.
Taşeron
sistemine, güvencesizliğe, emek sömürüsüne
ve Ortadoğu'da esmekte olan emperyalist savaş
rüzgarlarına karşı son yıllara oranla oldukça
kitlesel bir şekilde Gündoğdu meydanını emekçiler
doldurdular.
DİSK,
KESK,TMMOB, TÜRK-İŞ,HAK-İŞ çağrıcısı olduğu
ve siyasal parti, demokratik kitle örgütleri
ve devrimci kurumların katldığı 1 mayıs yürüyüşü
iki koldan gerçekleşti. Birinci kol Basmane
tarafından yürürken, ikinci kol ise Konak
tarafından yürüdü. İçlerinde Emek ve Özgürlük
Cephesi'ninde bulunduğu devrimci kurumlar
KESK yürüyüş güzergahı olan Konak Sümerbank
önünde saat 10'da toplanmaya başladılar. Saat
11.00 da başlayan yürüyüş oldukça coşkulu
şekilde Gündoğdu meydanında son buldu. Yürüyüş
sırasında Emek ve Özgürlük Cephesi kortejinden
“Mahir Hüseyin Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş”
, “Yaşasın Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz”,
“Tamer, Doğan, Atilla Savaşıyor Gerilla”,
“Yaşasın Partimiz, Yaşasın Cephemiz”, “Kızıldere
Son Değil,Savaş Sürüyor”, “1 Mayıs Kızıldır,
Kızıl Kalacak”, “Taksim'de düşene dövüşene
bin selam” vb. Sloganları yükseldi. Ayrıca
Emek ve
Özgürlük Cephesi imzalı kuşlamalar alanda
yapıldı.
Miting
Taksimde yaşanan devlet terörü teşhir edilerek
Taksim direnişçileri ile dayanışma sloganları
atıldı. Ayrıca Taksimden gelen çatışma ve
gözaltı haberleri üzerine kitlenin öfkesi
dahada bilendi. Miting yapılan konuşmalar
ve Suavi konseri ile son buldu.
|
Taşeronlaştırmaya, İş Cinayetlerine,
İşsizliğe ve Yoksulluğa Karşı
1 Mayıs'ta Taksim'e!
Dünya işçi sınıfının
kapitalizme karşı birlik, mücadele ve dayanışma
günü, 1 Mayıs!
Tüm
ezilen ve sömürülen emekçilerin günü kutlu
olsun!
Emperyalist-kapitalist
egemen güçlerin dünya işçi sınıfı ve ezilen
halkları üzerindeki baskı, sömürü ve şiddet
politikalarına karşı yaşasın enternasyonalist
dayanışma!
Taşeron
sistemine, kuralsız ve güvencesiz çalışmaya
karşı 1 Mayıs’ta alanlardayız!
Adaletsizliğe,
eşitsizliğe, demokratik haklarımızın gasp
edilmesine karşı 1 Mayıs’ta alanlardayız!
Dünyada
ve bölgemizde sürdürülen emperyalist işgallere,
Suriye halkına düzenlenen saldırı ve komplolara
karşı 1 Mayıs’ta alanlardayız!
Kadınların,
öğrencilerin, değişik uluslardan halkların
ulusal demokratik haklarının engellenmesine
ve gerici-faşist baskılara karşı 1 Mayıs’ta
alanlardayız!
Doğanın
yağmalanışına ve tahrip edilişine, karşı 1
Mayıs’ta alanlardayız!
Emperyalist kapitalist
sistemin egemenleri tüm olanaklarını kullanarak
ezilen emekçi halklar üzerinde baskı ve sömürüsünü
artırdığı, terör estirdiği bir süreçten geçiyoruz.
Dünyanın birçok yerinde emperyalistler saldırganlıklarını,
terör, baskı ve katliamlarını sürdürerek,
giriştiği işgallerle ülkeleri yakıp yıkarak
egemenlik alanlarını ve sömürülerini derinleştiriyor.
İşçi
sınıfı ve emekçilerin uzun süren mücadeleler
sonucu kazanmış olduğu sosyal, ekonomik, demokratik
hak ve özgürlükleri kullanılamaz durumdadır.
Giderek patronların lehine kuralsızlaştırılan
ve taşeronlaşan çalışma yaşamı işçilere adaletsizlik,
güvencesizlik eşitsizlik ve sömürüden başka
bir şey getirmemektedir. İşçi direnişleri,
gösteriler, sendikal faaliyetler; tüm diğer
hak arama mücadeleleri gibi baskılarla, polis
saldırılarıyla, gözaltı ve tutuklamalarla
yıldırılmak istenmektedir. İşçi sağlığı ve
iş güvenliği, maliyet kaygısı duyan işverenler
sayesinde artan sorunlarla ağırlaşmakta, hemen
her gün yeni bir iş cinayetinin yaşandığı
ülkemizde, işyerlerinden ölüm haberleri eksik
olmamaktadır.
Emekçilerin
uğradığı baskı ve sömürünün yanı sıra halklarımız
anti-demokratik, baskıcı, faşist sistemin
zulmü altındadır. Eğitimden sağlığa, barınma
sorunundan çalışma yaşamına kadar birçok toplumsal
alanda halklarımız baskı ve sömürü altındadır.
Ülkemizde başta Kürt Ulusu olmak üzere ezilen
halkların ulusal demokratik hak ve özgürlükleri
tanınmamaktadır. Var olan cinsiyetçi sistemde
ikinci sınıf insan olarak görülen kadınlar,
hükümet yetkililerin açıklamalarında aşağılanmakta,
şiddete uğramakta ve vahşice öldürülmektedir.
Kapıları işçi ve emekçi ailelerin çocuklarına
kapatılan üniversiteler, sermayenin hizmetine
sunulmuştur. Eğitimde eşit, parasız, bilimsel,
anadilde eğitim talepleri baskı ve terörle
bastırılmaya çalışılırken, gerici ve faşist
güçlerin hegemonyası büyük ölçüde hakim kılınmıştır.
Biz
emekçiler bunca zulmü ve yüzyıllardır maruz
bırakıldığımız bu insanlık dışı muameleyi
hiçbir zaman hak etmedik. Burjuvazi, refah
içinde sürdürdükleri yaşamlarını, işçilerin
alın terinin sömürüsüne bağlamışlardır. Biz
işçi ve emekçilerin kanını emen bu asalakları
ve düzenlerini reddediyor ve asla kabul etmiyoruz.
Sistemin hangi yanından tutarsak tutalım elimizde
kalıyor, çağ dışı sömürü politikaları ile
karşılaşıyoruz. Bugün olduğu gibi bu rezil
sistem, gelecekte de bize zulümden başka bir
şey vermeyecektir.
Kapitalistlerin
egemenliğine ve artan saldırılarına karşı
kurtuluşumuz, işçi sınıfının ve emekçi halkımızın
demokrasi ve sosyalizm mücadelesindedir.
Gericiliğe,
faşizme ve vahşi kapitalizme karşı hayatın
her alanında örgütlü mücadeleyi yükseltmeliyiz.
Emperyalizm
ve oligarşinin sözcüsü AKP ve sermaye yanlısı
işbirlikçi sarı sendikaların karşısında; emekten,
insanca yaşamdan yana olan mücadeleci sendikalarda,
derneklerde, platformlarda güçlerimizi ve
birliğimizi geliştirmek zorundayız.
Sadece
sendikal örgütlenme ve mücadele değil, işçi
sınıfının iktidarını da hedefleyen politik
örgütlenmeler içerisinde, insanca bir yaşam
mücadelesinde yerimizi almalıyız.
Emekçi
sınıfların ve ezilen halkların güven ve umutla
baktığı yarınlara; eşitlik, adalet, özgürlüğün
hakim olduğu insanca bir yaşama ancak demokrasi
ve sosyalizm mücadelesiyle, ezilen halkların
demokratik iktidarı ile ulaşılabilir!
İnsanca
yaşam ve özgür ülke için 1 Mayıs’ta Taksim
Meydanı’ndayız!
1
Mayıs'ta Alanlara, Emek ve Özgürlük Cephesi
Saflarına!
Yaşasın
İşçilerin Birliği, Halkların Kardeşliği!
Birlikle
ve Birlikte Kazanacağız!
Emek
ve Özgürlük Cephesi
|
Nurettin
Yedigöl Yoldaş'ı Andık
1981
yılının Nisan ayında gözaltında yoğun işkenceler
sonucu katledilip, kaybedilen Nurettin Yedigöl
yoldaş 21 Nisan 2013 pazar günü, Bakırköy Altan
Erbulak sahnesinde yapılan bir etkinlikle anıldı.
Anma Nurettin Yedigöl şahsında tüm devrim şehitleri
için yapılan saygı duruşuyla başladı. Saygı
duruşunun ardından "Nurettin Yedigöl Ölümsüzdür"
sloganı atıldı. Nurettin yoldaşın yaşamını,
mücadelesini anlatan bir sinevizyon gösteriminden
sonra Mine Nazari Oğul adlı şiiri okudu. Anma
konuşmalarla devam etti. Emek ve Özgürlük Cephesi
adına yapılan konuşmada "Nurettin Yedigöl
kimdir sorusuna verilecek cevap kısa ve nettir;
o Devrimci Kurtuluşçudur. Devrim ve sosyalizim
bayrağını her zaman yükseklerde tutan bir geleneğin
savaşçısı, işkencede direnişin sembolü, mütevaziliği,
disiplini ve çalışkanlığıyla örnek bir devrimcidir...
Nurettin yoldaşı kimse unutmadı, unutmayacak
çünkü o bu topraklara devrimci bilincini, mücadelesini
kısaca emeğini verdi. Ondan sonra doğan çocuklar
onun adını, mücadelesini öğrendiler ve onun
ardından yürümeye başladılar. Onu katleden oligarşinin
katilleri her cumartesi Galatasaray da karşılarında
buldular Nurettin'i. Ben burdayım dedi ve daha
çok yükseldi sesi." denildi.
Konuşmasında
32 yıldır ağabeyini aradıklarını belirten Muzaffer
Yedigöl "Benim ağabeyim onurlu ve namuslu
bir devrimciydi. İnandığı değerlerden vazgeçmedi
ve işkencecilerin karşısında boyun eğmedi. Biz
kaybedilenlerin aileleri olarak acımasız devlet
politikaları karşısında sesimizi duyurmayı öğrendik,
alanlarda meydanlarda onları yaşatmayı öğrendik.
Biz Nuretti'in ailesi olarak onun akıbetini
öğrenme konusunda ısrarcı olacağız. Babadan
oğula bu dava sürecek." dedi.
BDP İstanbul milletvekili
Sabahat Tuncel de yaptığı konuşmada “Nurettin
yoldaş bu faşist zihniyet tarafından katledildi.
Tıpkı diğer gözaltında kaybedilenler gibi. Biz
hepsinin katilinin kim olduğunu biliyoruz. İktidarlar
değişiyor ama kafa değişmiyor. Bu mücadelede
binlerce insan yaşamını yitirdi ama geri adım
atmadı hep daha da ileri yürüdü. Devrimcilere
vereceğimiz en önemli söz daha demokratik daha
adil daha eşitlikçi bir devrim gerçekleştirmek
için mücadele etmek olacaktır.” dedi.
Nurettin
Yedigöl'ün yoldaşı, gözaltında kaybedilişinin
tanığı İHD İstanbul Şube Başkanı Ümit Efe ise
“Biz 12 Eylülün direnci, umutları ve geleceğe
olan inançları yitirilmeye çalışılan bir gençliğin
temsilcileriyiz. Nurettin son derece mütevazi,
kanaatkar, sabırlı, sakin bir insandı. Bu sabır
onun kararlılığını gösteren bir sabırdı. Ben
dört ay Gayrettepe de tutuldum Nurettin dört
günde katledildi. Ve bu dört günde akıl almaz
işkencelere maruz kaldı. Bütün bu işkencelere
rağmen biz ekmeği son lokmasına kadar yemeği
ve ağız dolusu gülmeyi hiçbir zaman
unutmadık. O karanlık günlerde dört beş saniye
yan yana geldiğimizde kolları bacakları kırılmış
Nurettin bana ‘sakın halkına ihanet etme, sakın
ifade verme’ demişti. Biz parmaklarımızı kavuran
elektiriği unutmayacağız, çocuklarımızın kafasını
uçuran A4 mermilerini unutmayacağız, yapılan
katliamları unutmayacağız. Unutmayacağız ve
affetmeyeceğiz.” dedi.
Ardından
Ahmet Saner ve Kadir Tandoğan’ın da avukatı
olan Nebi Barlas bir konuşma yaptı. Bu yiğit
devrimcilerin avukatlığını yapmaktan
onur duyduğunu belirten Barlas tüm devrim şehitlerinin
anısı önünde saygıyla eğiliyorum diyerek konuşmasını
sonlandırdı.
Daha
sonra da Nurettin Yedigöl ile aynı okul sıralarını
paylaşan Hasan Kaya söz alarak anılarını anlattı.
Ortaokul yıllarında öğretmenleri Hasan Basri
Aydın'dan nasıl etkilendiklerini de anlattığı
konuşmasında farklı siyasetlerde olmalarına
rağmen dostluklarının hiç sarsılmadığından bahsetti.
Devrim yolu engebeli dolambaçlı ve sarptır sözlerine
de yer verdiği konuşmasında yer yer duygusal
anlar yaşayan Hasan Kaya, konuşmasını 1 Mayıs'ta
buluşma çağrısıyla sonlandırdı.
Anma etkinliği Keremo’nun Kürtçe okuduğu bir
şiirle devam etti. Son olarak Hüseyin Arjen
ve Serhad Raşa’nın ezgileriyle Nurettin Yedigöl'ü
anma etkinliği sona ererken etkinliğin sonunda
katılımcılar 1 Mayıs'ta Emek ve Özgürlük Cephesi
saflarına çağrıldı.
Keremo
Hüseyin Arjen
Serhat
Raşa
|
Gözaltında Kaybedilişinin
32.ci Yılında Nurettin Yedigöl'ü İstiyoruz
İstanbul
12 Nisan
2013 Cuma günü gözaltında uğradığı ağır işkencelerin
ardından kaybedilen Nurettin Yedigöl’ün ailesi,
yoldaşları, Cumartesi Anneleri ve İHD Gözaltında
Kayıplara Karşı Komisyonu tarafından işkenceye
uğradığı ve en son görüldüğü yer olan Gayrettepe
Emniyet Müdürlüğü önünde bir basın açıklaması
gerçekleştirildi. Saat 13:00’te Gayrettepe’deki
12 Eylül döneminin işkence merkezlerinden
olan ve 1.ci şube olarak bilinen binanın önüne
gelen kitle, burada “Nurettin Yedigöl 12 Eylül’ün
İşkence Merkezi Olan Bu Binada Kaybedildi”
yazılı pankartı
açtı.
Basın
açıklamasında ilk olarak Nurettin Yedigöl
Yoldaşımızın annesi Zeycan Yedigöl söz aldı.
Öfkesini haykıran Zeycan ana, Dolmabahçe’de
başbakanın verdiği sözleri tutmadığını söyleyerek
“siz de evlat acısı çekin” dedi. Kendisi gibi
oğlunun peşinde bir ömür veren Berfo Ana’nın
son arzusunu anımsatan Zeycan Ana, “beni de
Berfo Ana gibi oğlumun kemiklerini de benim
yanıma gömün” dedi. Ardından söz alan Nurettin
Yedigöl’ün kardeşi Muzaffer Yedigöl ise konuşmasında
“Ağabeyim burada kaybedildi.
Ağabeyim gözaltındayken yengem ile birlikte
her gün buraya geldik, ona para bırakıp bir
haber almaya çalışırdık. Tüm çabalarımız sonuçsuz
kaldı. Bugün barıştan bahseden başbakana sesleniyorum
ve diyorum ki benim ağabeyimin kemikleri bulunmadan,
bizim gibi bu acıları yaşayanlardan özür dilenmeden
barışı getiremezsiniz.”
Daha
sonra söz alan İHD İstanbul Şube Başkanı Ümit
Efe ise konuşmasında Gayrettepe Emniyet Müdürlüğünde
bu ülkenin gelecekleri olan devrimcilerin,
öğretmenlerin ve sendikacılarının günlerce,
aylarca işkence gördüklerini ve kimilerinin
kaybedildiğini söyledi. Nurettin Yedigöl’ün
kendisinin gözaltına alındığı evde kurulan
karakola düştüğünü ve Gayrettepe’de 4 gün
boyunca çok özel ve ağır işkencelerden geçirildiğini
söyleyen Ümit Efe, aynı dönemde Gayrettepe’de
işkence gören daha birçok
devrimcinin tanıklığına rağmen Nurettin Yedigöl’ün
kaybedildiğini ve sonrasındaki hukuk mücadelesi
sürecinde de hep “böyle birisi hiç gözaltına
alınmamıştır” yanıtıyla karşılaştıklarını
söyledi.
Ümit
Efe'den sonra yine gözaltında kaybedilen Murat
Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız söz aldı ve
12 Eylül yargılamalarındaki sahtekarlığı sergiledi.
Berfo Ana’nın bu mahkemeleri takip ederken
son nefesini verdiğini ama Kenan Evren’in
hala yaşlı olduğu gerekçesiyle sanık kürsüsüne
çıkarılamadığını belirtti. Yaşananların bir
kandırmaca olduğuna vurgu yapan Hanife Yıldız
kendi elleriyle getirdiği oğlu Murat Yıldız’ın
nerede olduğunu sormaya ölene kadar devam
edeceklerini söyledi. Hanife Yıldız yaşına
rağmen basın açıklaması boyunca kendisine
yardım
etmeye çalışanlardan hiçbir destek almadan
sonuna kadar dimdik durdu ve taşıdığı pankartı
bir an olsun elinden bırakmadı.
Hanife
Yıldız'ın ardından, yine gözaltında ağabeyi
Rıdvan Karakoç’u yitiren Hasan Karakoç söz
aldı. Üç kardeş birlikte gözaltına alındıklarını
söyleyen Hasan Karakoç 14 gün işkencede kaldıklarını
anlattı. 14 gün boyunca kaldıkları Gayrettepe
Emniyet Müdürlüğü binasını kastederek, “bu
binaya bugün girsem, nerde işkenceler yapıldığını
yine gösterebilirim” diyen Hasan Karakoç,
tek suçlarının Kürt olmak olduklarını söyledi.
Taksicilik yapan ağabeyinin Şivan Perwer dinlediği
için şikayet edilerek gözaltına alındığını
söyleyen Hasan Karakoç, bugün Kürtçeyi, Şivan
Perwer’i serbest bıraktığını söyleyen Başbakan
Erdoğan’ın neden Ağabeyinin kemiklerini bulamadığını
sordu.
Kayıp
yakınlarının konuşmalarının ardından İHD Gözaltında
Kayıplara Karşı Komisyon adına söz alan Meral
Çıldır, basın metnini okudu. Basın metninde
şu ifadelere yer verildi:
“…32 yıl önce bugün, 12 Eylül karanlığında
gözaltına alınan Nurettin Yedigöl,
bu binada bulunan müdürlüğünün Tayyar Sever’in
yaptığı 1.ci şubeye getirildi.
Mete
Altan’ın başında bulunduğu işkence timi tarafından
sorgulandı. Derisinin yüzülmesi, kafasına
çakılan çividen elektrik verilmesi dahil en
ağır işkenceye maruz kaldı.
Gözaltına
alıdığı inkar edilan Nurettin Yedigöl, İstanbul
Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’nın yönetimindeki
bu binada kaybedildi….
,,,12
Eylül işkencehanelerinde kaybedilen insanlarımızın
akıbetleri açıklanmadan, failleri yargılanmadan,
darbelerle hesaplaşılamayacağını bir kez daha
hatırlatmak için buradayız.
32
yılıdır Nurettin’in akıbetini gizleyen, faillerini
koruyan tüm hükümetlerin bu suçun ortağı olduğu
gerçeğini dillendirmek için buradayız.
Gözaltında
kaybedilişinin 32. ci yılında Nurettin Yedigöl’ü
ve tüm kayıplarımızı aramaktan vazgeçmeyeceğizin
ifadesi olarak buradayız.
Geçmişte
yaşanan insanlık suçlarının varlığı kabul
edilmeden,
Suçların
failleri cezalandırılmadan,
Bu
suçları yaratan zihniyet sorgulanmadan,
İnsanlık
suçlarının bir daha yaşanmaması için gerekli
mekanizmalar hayata geçirilmeden,
Barış
içinde yaşama hakkımızın güvence altında olmayacağını
söyemek için buradayız….”
Metnin okunmasının
ardından basın açıklaması sona erdi. Basın
açıklaması sırasında kullanılan pankart üzerine
karanfiller konularak Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü’nün
önüne bırakıldı. Kitlenin buradan ayrılması
sırasına orada bulunan Emek ve Özgürlük Cepheliler
yanlarında bulunan “Nurettin Yedigöl’ü Arıyoruz,
Unutmayacağız, Affetmeyeceğiz” yazılı, Emek
ve Özgürlük Cephesi imzalı pankartı Gayrettepe
Emniyet Müdürlüğü girişindeki duvara bantladılar.
Eyleme
Emek ve Özgürlük Cephesinin yanı sıra Emekçi
Hareket Partisi de eyleme destek verdi.
İzmir
Emek ve Özgürlük
Cephesi, gözaltına alınıp işkencede katledilişinin
32. yılında Nurettin Yedigöl yoldaşımızı 12
Nisan Cuma günü 13:00'de İzmir Konak Eski
Sümerbank önünde gerçekleştirdiği basın açıklanması
ile andı. “NURETTİN YEDİGÖL ÖLÜMSÜZDÜR, UNUTMAYACAĞIZ
AFFETMEYECEĞİZ” pankartı açan Emek ve Özgürlük
Cepheli’ler, flamalarıyla pankartın arkasında
yer aldı.
Anmada
“Mahir Hüseyin Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş,
Yaşasın Devrimci Kurtuluş Mücadelemiz, Nurettin
Yedigöl ölümsüzdür, Devrim Şehitleri Ölümsüzdür,
Katil Devlet Hesap Verecek, Gözaltılar Tutuklamalar
Baskılar Bizi Yıldıramaz, Faşizme Karşı Omuz
Omuza, Yaşasın Devrimci Dayanışma “ sloganları
atıldıktan sonra Nurettin Yedigöl şahsında
tüm devrim şehitleri için saygı duruşuna geçildi.
Saygı duruşu esnasında ‘Güneşi İçenlerin Türküsü’
adlı şiir okundu. Ardından basın metnine geçildi.
Okunan basın metni şöyleydi:
“Nurettin
Yedigöl yoldaş Devrimci Sosyalist Hareketimizin
bir militanı olarak devrimci savaş içerisinde
yer alırken 12 Nisan 1981 yılında İdealtepe’de
bir evde polis tarafından kurulan pusuda yakalanarak
gözaltına alındı. Gözaltına alınarak o dönemin
ünlü işkencehanesi olan İstanbul Gayrettepe'deki
1. şubeye götürüldü. Ve Nurettin yoldaş 1.
şubede sınıflar mücadelesinin diğer bir alanı
olan işkenceye karşı direniş savaşını başlatarak
işkencecilerin, derilerini yüzmesi, kafasına
çivi çakılarak elektrik verimesi dahil en
ağır işkencelere maruz bırakıldı. Fakat Nurettin
yoldaş devrimci sosyalist bir militan olarak
işkencede direnme geleneğimizin ilk halkalarından
biri oldu. İşkence karşısında Muhammet olarak
verdiği isminden asla vazgeçmedi, tek bir
kez bağırmadan, yakınmadan, sonuna kadar direndi.
Nurettin yoldaş en son 17 Nisan 1981 günü
sorgulamalardaki diğer devrimciler tarafından
görüldü, çırılçıplaktı, kolları tutmuyordu,
konuşamıyordu, kan ve pislik içindeydi. Bir
daha onu hiç gören olmadı.
O
günden bugüne dek polis hep onun gözaltına
alındığını reddetti. Bu isimde birinin “hiç
gözaltına alınmadığı” söylendi. Açılan tüm
davalardan bir sonuç alınamadı ve cesedi hiç
bulunamadı. Ailesi yıllarca her kapıyı çalarak,
her yolu deneyerek Nurettin’i aradı. Devrimci
sosyalistlerin duruşmalarında defalarca soruldu.
Dava savcısı Faik Tarımcıoğlu’nun aileye verdiği
yanıt ise en komiğiydi: “Bizim elimizde de
oğlunuz hakkında bir tutuklama kararı var
ama bulamıyoruz...” Daha sonra Cumartesi Annelerinin
arasındaydı ailesi ve ısrarla hâlâ sormaya
devam ediyorlardı oğullarının nerede olduğunu.
Nurettin
yoldaş, 1954 yılında Erzincan’da doğdu. Çocukluğu
köyde geçen Nurettin Lise öğrenimi için Erzincan’a,
daha sonra da İ.Ü. İşletme Fakültesi’nde okumak
için İstanbul’a geldi. 1976-77 yılları arasında
İYÖD yönetiminde yer alan Nurettin, bu süreçte
devrimci sosyalist harekete katıldı. Disiplinle
çalışan bir yoldaş olarak tanındı.
Sınıf
mücadelesinin ortaya çıkmasından bu yana egemenler
kendi iktidarlarını korumak için ellerinden
gelen her şeyi yapmış, her türlü şiddeti uygulamıştır.
Bugün işçi ve emekçiler üzerinde uygulanan
hak gaspları, güvencesiz çalışma koşulları,
Kürt Ulusuna yönelik imha inkar asimilasyon
ve tasfiye politikaları ve eğitimin ticarileşmesi,
üniversitelerdeki demokratik hak taleplerinin
faşist devlet tarafından engellenmesi bunun
birer örneğidir.
Nurettin
Yedigöl yoldaşımız bu ülkedeki sınıf mücadelesinin
en sert zeminlerinde devrimci savaşı vermiş,
emperyalizm ve oligarşi de aynı sertlikte
bir yanıtla bu mücadeleyi bastırmaya çalışmıştır.
Oligarşi
tehdit unsuru olarak gördüğü devrimcileri
katletmekten hiçbir zaman geri durmadı. Oligarşinin
bu karanlık yüzünü Kızıldere’de Mahir Çayan
ve yoldaşlarında, Diyarbakır cezaevinde İbrahim
Kaypakkaya’da, idam sehpalarında Deniz’lerde,
6 Haziran şafağında Atilla ve Tamer’lerde,
17 Nisan’da işkencede kaybedilen Nurettin
Yedigöl’de görmekteyiz. Yaşanan bütün katliamlara
bakınca gelecekte de sınıf mücadelesinin kızışmasına
bağlı olarak yeni kayıplar yaşanabileceğini
biliyoruz ve bunu bilerek mücadele yürütüyor
ve geçmişte yaşanan katliamların hesabını
soracağımızı bir kez daha haykırıyoruz.
30
Mart, 6 Haziran, 17 Nisan... Artık bizim için
anma günleri değildirler...
Kendi
tarihimizi kavramak açısından, hücrelerimizdeki
genleri farketmek açısından anlamlıdırlar.
Geçmişten
öğrendikçe, bugünü anladıkça, geleceğimiz
aydınlık olacaktır.”
Basın
açıklamasına; Alınteri, Partizan, Halk Cephesi
ve İzmir Hareket Tiyatrosu destek verdi.
|
Nurettin
Yedigöl Yoldaşımız İçin Panel
Emek ve Özgürlük Cephesi,
gözaltıda işkence yapılarak katledildikten sonra
"kaybedilen" yoldaşımız Nurettin Yedigöl
şahsında faşizmi bir defa da bu yönüyle teşhir
etmek amacıyla bir dizi etkinlik düzenledi.
Bu etkinliklerden ilki 7 Nisan 2013 pazar günü
İstanbul Esenyurt'ta bulunan Güney Kültür Merkezi'nde
gerçekleştirilen paneldi. Panele konuşmacı olarak
İHD İstanbul Şube Başkanı Ümit Efe, Nurettin
Yedigöl yoldaşımızın kardeşi Muzaffer Yedigöl,
İHD İstanbul Şubesi Kayıplar Komisyonundan Sebla
Arcan Aydın ve Emek ve Özgürlük Cephesi adına
Hasan Yüksel katıldı.
Saat 13:00'te başlayan
panelde ilk olarak yeryüzünde devrim ve sosyalizm
mücadelesinde yaşamını yitirenler anısına bir
dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Saygı duruşunun
ardından ilk olarak sözü İHD İstanbul Şubesi
Kayıplar Komisyonu üyesi Sebla Arcan Aydın aldı.
Devletin kayıp politikasının ekseninde "geride
hiç delil" bırakmama mantığı olduğuna değinilen
konuşmada, böylece hukuki sürecin daha baştan
tıkanmaya çalışıldığına değinildi. Gözaltında
kayıpların 12 Eylül öncesinde
ve 12 Eylül sürecinde de yaşandığı, ancak 90'lı
yıllarda özel savaş sürecinde bir patlama yaşandığını
anlatan konuşmacı, kayıplarını arayanların da
kaybedildiğini örnekleriyle ortaya koydu.
Aynı yıllarda İHD'nin
bu konuya el atarak başlattığı mücadelenin aşamalarına
da değinen Sebla Arcan Aydın, başlangıçta her
hafta yapılacak bir eylemin zor göründüğü tartışmalarını
da anımsattı. Özellikle Şili ve Arjantin'de
yürütülen kayıp yakınları mücadelesinin sendikalar
ve sosyalistlerin tam desteğini almasına rağmen
ülkemizde ne yazık ki bu sürecin aynı biçimde
yaşanmadığına da değinen konuşmacı, süreç içerisinde
maruz kaldıkları baskılara da değindi. Daha
geçen haftaki gözaltına alınmamızdan kalan yaralarımız
iyileşmeden yeniden gözaltına alınıyorduk diyerek
süreci çok iyi özetleyen konuşmacı, yaşlı ve
hasta kayıp yakınlarının yaşamlarını tehlikeye
atan bu duruma son vermek için eylemlere ara
verdiklerini, Ergenekon operasyonlarıyla kayıpların
yeniden gündemleşmesi üzerine yeniden oturma
eylemlerine başladıklarını söyledi.
Nurettin Yedigöl'ün
babası İsmail Yedigöl'den de bahseden konuşmacı,
cumartesi eylemlerine sessiz sedasız, elinde
küçücük bir resimle gelen İsmail Amcanın hiç
konuşmadığını, hiçbir açıklamada söz almadığını,
ama her cumartesi geldiğini anlattı. Bir cumartesi
eyleminde onu göremediklerinde ise artık yaşamadığı
haberini aldıklarını anlattı.
Bugün yurtdışına
çıkan herhangi bir TC bürokratına ilk önce cumartesi
annelerinin ve gözaltında kayıpların sorulduğunu
anlatan konuşmacı, bu durumun kendi kazanımları
olduğunu da vurguladı.
Daha sonra Nurettin
Yedigöl Yoldaşımızın gözaltında kaybedilmesinin
tanığı olarak söz alan İHD İstanbul Şubesi Başkanı
Ümit Efe ise konuşmasında
gözaltına alınma süreçlerini, Nurettin'in yakalanmasını
ve gördüğü ağır işkenceleri anlattı. Son olarak
gözaltındaki diğer devrimciler tarafından görülen
Nurettin Yedigöl için yaptıkları tüm hukuki
başvuruların "böyle biri gözaltına alınmamıştır"
yanıtıyla tıkandığını anlatan Ümit Efe, son
günlerdeki barış tartışmalarına da değinerek,
sürecin mağduru olan ailelerin ikna olmadığı
hiçbir sürecin gerçek bir barış anlamına gelmeyeceğine
değindi. Nurettin Yedigöl için yapılacak diğer
etkinliklerin de duyurusunu yapan Ümit Efe,
gözaltında katledilişinin 32.ci yılında katledildiği
yerde Gayrettepe'de bulunan o dönemin 1.ci Şube,
şimdinin Asayiş Şube binasının önünde 12 Nisan
2013 günü saat 13:00'te İHD ve dostları, yoldaşları
ile birlikte bir basın açıklaması yapılacağını;
18 Nisan günü Ankara'da yapılacak olan 12 Eylül
duruşmasına topluca katılınacağını; Ayrıca 21
Nisan 2013 pazar günü Bakırköy Altan Erbulak
sahnesinde bir anma etkinliği düzenleneceğini
söyledi ve katılım çağrısı yaptı..
Daha sonra Emek ve
Özgürlük Cephesi adına söz alan Hasan Yüksel,
öncelikli olarak yapacağı konuşmayı geçtiğimiz
günlerde yaşamını yitiren Berfo Ana'ya adadı.
Daha sonra ise sınıf mücadesinin ortaya çıkmasından
bu yana egemenlerin kendi iktidarlarını korumak
için ellerinden gelen her şeyi yaptığına, her
türlü şiddeti uyguladıklarına değindi. Gözaltında
kaybetmenin en üst düzeyde bir cezalandırma
olduğunu vurgulayan Hasan Yüksel, böylece katledilenin
yakınlarına bir mezarın bile çok görülüğünü
söyledi. Nurettin Yedigöl yoldaşımızın bu ülkedeki
sınıf mücadelesinin en sert zeminlerinde bu
kavgayı verdiğine değinen konuşmacı, emperyalizm
ve oligarşinin de aynı sertlikte bir yanıtla
bu mücadeleyi bastırmaya çalıştığını anlattı
ve gelecekte de sınıf mücadelesinin kızışmasına
bağlı olarak yeni kayıpların yaşanabileceğine
değindi.
Bugün bizleri bir
araya getiren şehitlerimizin ölüm, işkence ya
da hapislik gibi konulardaki hesaplaşmaları
çok önceden yapıp bu yola gerdiklerine de değinen
Hasan Yüksel, mücadelenin sürekliliğine ve onların
yolundan yürünmesine çağrı yaptı. Mücadelenin
çok farklı boyutları olabileceğine değinen konuşmacı,
kayıp yakınlarının bazılarınca küçümsenin mücadelesinin
bugün yurtdışına çıkan herhangi bir devlet bürokratının
yüzüne şamar gibi çarptığını anımsatarak bu
şamarları çoğaltma çağrısı yaptı.
Panelde son olarak
söz alan Nurettin Yoldaşımın kardeşi Muzaffer
Yedigöl ise kısaca Nurettin Yedigöl'ün yaşamını
özetledi. Ağabeyi ile ilişkilerini anlatan Muzaffer
Yedigöl, babasının yaşamını yitirmesinin ardından
kayıp yakınları mücadelesini devraldıklarını
belirtti. Ağabeyinin kaybedilmesiyle ailede
yaşanan acıları ve öfkeyi paylaşan konuşmada
duygusal anlar da yaşandı. 12 Eylül yargılamalarına
müdahil olduklarını ve adalet arayışları sonuçlanmadan
asla hiçbir şeyin peşini bırakmayacaklarını
söyleye Muzaffer Yedigöl, herkesi kayıp yakınlarının
cumartesi eylemlerine destek vermeye çağırdı.
Ayın 18'inde Ankara'da yapılacak 12 Eylül duruşmasına
da katılacaklarını söyleyen kardeş Yedigöl,
buraya da katılım çağrısı yaptı.
Daha
sonra söz salona verildi ve aralarında EHP'li
ve Güney Kültür Merkezi emekçisi dostlarımızın
da olduğu birçok dinleyici söz alarak düşüncelerini
aktardı, sorular sordu. Bedeni ihtiyar da olsa
ruhu genç bir dinleyicinin okuduğu şiir ise
tüm salondan alkış aldı. Panel böylece sona
erdi.
|
İzmir
ve Eskişehir'de Devrimci Öğrencilere Polis Saldırısı
İzmir
Buca'daki Dokuz Eylül Üniversitesi Kampüsünde
stand açarak Özgür Gündem ve Azadiya Welat Gazetelerinin
satışını yapan yurtsever devrimci öğrencilere
faşistler saldırmıştı. Bu saldırıyı protesto
etmek için Eğitim Fakültesinde bugün (05.04.2013)
düzenlenen eyleme ise polis saldırarak yaklaşık
50 öğrenciyi gözaltına aldı. Saldırı üzerine
Hasan Ali Yücel binasına sıkıştırılan öğrencilerden
ikisinin yaralandığı öğrenildi. Kampuse gelen
İHD İzmir şubesi yöneticileri ve ÇHD'li avukatların
girişimiyle kampüste bulunan diğer devrimci
öğrencilerin de güvenli bir şekilde çıkışı sağlandı.
Bir Barikat okurunun da gözaltına alındığı saldırıda
üç öğrenci de yaralandı. Saldırı sırasında Barikat
muhabiri de darp edilerek kampüs dışına çıkarıldı.
Ekim Gençliği, Öğrenci Kollektifleri ve Yurtsever
öğrencilerin de aralarında olduğu gözaltına
alınan öğrencilerin Bozyaka'daki İzmir Emniyet
Müdürlüğünda tutulduğu öğrenildi. Bu saldırıyı
protesto etmek için saat 18:00'de Eski Sümerbank
önünde bir basın açıklaması düzenlenecek.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nde ise TGB'lilerin bildiri dağıtmak istemesi üzerine onlara engel olan devrimcilere önce özel güvenlik, daha sonra da çevik kuvvet polisleri saldırdı. Saldırı sonucu bir öğrencinin burnu kırılırken 70'e yakın öğrencinin de gözaltına alındığı öğrenildi.
Bu ve buna benzer
faşist saldırı ve terör hiçbir zaman devrimci
mücadelemizi engelleyemedi, engelleyemeyecek.
|
İstanbul ve İzmir'de
Kızıldere Anması
İstanbul
30
Mart 1972'de Kızıldere'de katledilen Türkiye
Devrimci Hareketi'nin kurucu
önderlerinden Mahir Çayan ve yoldaşlarını
anmak için İstanbul'da da yürüyüşler düzenlendi.
Emek ve Özgürlük Cephesi'nin de örgütleyicisi
olduğu yürüyüş ise 30 Mart 2013 günü saat
16:00'da Galatasaray Meydanı'nda başladı.
Buradan Taksim'e doğru düzenlenen yürüyüşün
diğer örgütleyicileri ise Emekçi Hareket Partisi,
Aka-Der, Proleter Devrimci Duruş, Devrimci
Hareket ve Odak idi. Yürüyüş kortejinin en
önünde Kızıldere'de katledilenlerin fotoğrafları
yer aldı. Ardından "Kızıldere Şehitleri
Ölümsüzdür" yazan ortak pankartın arkasında
eylemi düzenleyen kurumların
flamaları yer alıyordu. Bir sonraki ortak
pankartta ise "Kızıldere Son Değil Savaş
Sürüyor" sloganı vardı. Yürüyüş boyunca
"Devrim Şehitleri Ölümsüzdür", "Katil
Devlet Hesap Verecek", "Mahir Hüseyin
Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş", "Yaşasın
Devrimci Dayanışma", "Mahir İbo
Deniz Sürüyor Sürecek Mücadelemiz" sloganlarının
atıldığı yürüyüşte ajitasyon konuşmaları da
yapıldı.
Katılımcıların
kendi flamaları ve dövizleriyle yer aldığı
yürüyüş korteji Taksim
Tramvay durağına vardığında ilk olarak Kızıldere'de
katledilen devrimciler için saygı duruşu yapıldı.
Saygı duruşunun ardından ortak basın açıklaması
okundu. Basın açıklaması şöyleydi:
"KIZILDERE
SON DEĞİL, SAVAŞ SÜRÜYOR!
Bugün,
bundan 41 yıl önce Kızıldere'de üzerine bombalar
yağdırılarak yok edilmeye çalışılan 10 devrimci
siper yoldaşımız için buradayız. Mahir Çayan,
Cihan Alptekin, Ömer Ayna, Ertan Saruhan,
Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Saffet
Alp, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz ve Ahmet
Atasoy'un 30 Mart 1972'de devlet tarafından
katledilişlerinin 41. yılında buradayız. Yok
etmeye çalıştıkları yoldaşlarımızın, yok edemedikleri
fikirlerinin devamcıları olarak buradayız,
onların sosyalizm yolunda yürüttükleri devrim
mücadelesinin peşini bırakmayanlar olarak
buradayız. Emperyalizme
karşı mücadelenin devamcıları olarak buradayız.
Onların açtığı yolda örgütlü mücadelenin bayrağını
taşıyanlar olarak buradayız. Kızıldere'de
düştüklerinde tarihe yazdıkları devrimci dayanışmanın
devamcıları olarak buradayız.
Kızıldere devrimci dayanışmanın eylem pratiğidir
Onları,
1971'de kaldıkları Maltepe Cezaevi'nden kaçarak,
siper yoldaşları Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan
ve Hüseyin İnan'ın idamlarını engellemek amacıyla,
NATO'ya bağlı Ünye Radar Üssü'nden, üç İngiliz
askerini
kaçırarak Kızıldere'ye götüren teoride ortaya
koydukları sosyalizmi, pratikte bir eylem
deneyimi olarak ortaya koymaktır. Kızıldere
böyle bir devrimci dayanışmanın örneğini tarihe
koymuştur.
Darağacında "Yaşasın Türk ve Kürt Halklarının
Emperyalizme Karşı Mücadelesi" diye haykıran
Deniz Gezmişlerin, işkencede günlerce ser
verip sır vermeyen İbrahim Kaypakkayaların,
Kızıldere'de "Biz buraya dönmeye değil,
ölmeye geldik." diyen Mahir Çayanların
kararlı mücadelesini yalnızca anmak için değil,
bugünün mücadelesinde yaşatmak, aynı devrimci
kararlılıkla, onların fikirlerini uygulamak
için buradayız.
Kızıldere
kahramanlık hikayesi değil, eylem kılavuzudur
1971'de
açılan bu yol, bizlere yalnızca kahramanlık
hikâyesi değil, asıl olarak yarattığı ve bugünümüze
armağan ettiği devrimci ideolojinin ve dayanışmanın,
siper yoldaşlığının ve devrimci eylemin deneyimidir.
Bu sadece teorik bir çıkış değil, aynı zamanda
devrimci pratikle de ortaya konan bir mücadeledir.
İşte Kızıldere, böyle bir direniş kuşağının,
bizlerin bilincindeki en canlı örneklerinden
biridir.
Kızıldere Emperyalizme karşı çekilen bayraktır
Emperyalizmin
o yıllarda karşısına dikilen Mahirler gibi,
bugün emperyalizme karşı direnen halklar,
6. Filoyu unutturmayacaktır! Emperyalizmin
tüm Ortadoğu ve Dünya üzerinde uyguladığı
politikalar, elbet halkların direnişiyle son
bulacaktır. Emperyalizme karşı mücadele edenler
her defasında 6. Filoyu hatırlatacaktır. Mahirler
emperyalizme karşı mücadelenin önderi oldular,
bugüne ışık tuttular. Bizler de bugünün mücadelesinde
onların açtığı yoldan gidecek, Emperyalizmi
yeryüzünden sileceğiz.
Katliamları zamanaşımına gömen AKP hükümeti,
aynı ideolojinin temsilcisidir.
Kızıldere'den
Çorum'a, Sivas'tan Maraş'a, Roboski'ye kadar,
halklarımıza katliamdan başka hiçbir şeyi
reva görmeyen dünün egemenleri ile bugünkülerin
arasında öz itibariyle hiçbir fark yoktur.
Devrimcileri ve muhalif tüm kesimleri tutuklayan,
hapishanelere koyan o günün katliamcı geleneğinin
bugünkü temsilcisi AKP hükümetidir. Memleketin
kanlı tarihini zamanaşımına gömen zihniyet
ile Kızıldere'de yoldaşlarımızı katledenler,
aynı düzenin birbirini tamamlayan parçalarıdırlar.
Demokrasi makyajı
altında, gericiliğin mevcut tüm biçimlerini
pervasızca uygulayan, işçilerin ve emekçilerin
kazanılmış haklarını birer birer ellerinden
alan, istikrar kandırmacasıyla bizleri işsiz
ve aç bırakan bu düzenin, halklarımıza zulümden
ve yoksulluktan başka verebileceği hiçbir
şey yoktur! İşte bu yüzden, devrimciler olarak;
tüm baskı ve katliamlara rağmen, bedeli her
ne olursa olsun Mahir'ler, Deniz'ler ve İbrahim'ler
gibi yaşayacak, onlar gibi mücadeleye devam
edeceğiz. Bugün onları yalnızca anmıyoruz,
aynı zamanda fikrilerini uygulamak için peşlerinden
yürüyoruz. Kızıldere bizler için son değil,
savaşını izinden sürdürdüğümüz bir eylem kılavuzudur."
Basın
açıklamasının okunmasının ardından yürüyüş
boyunca atılan sloganlar
yeniden haykırıldı. Daha sonra Adalılar Müzik
Grubu kısa bir dinleti verdi. "Oy Dere
Kızıldere" türküsünü ve "Çav Bella"
marşının Grup Adalılarca seslendirilmesinin
ardından eylem sloganlarla sona erdi.
Bu
eylemden başka ÖDP ve Halkevleri çevrelerinin
eksenini oluşturduğu bir grup çağrıcının örgütlediği
bir yürüyüşten başka Dev-Lis'in, Sosyalist
Yeniden Kuruluşçu Gençlerin de aynı yerde
yürüyüşleri oldu. BDSP ise Esenyurt ve Sarıgazi'de
yürüyüş düzenledi. Yine İstanbul yerelinde
farklı yürüyüşler de gerçekleşti. İstanbul
dışında da başta Ankara olmak üzere birçok
farklı ilde farklı anma etkinlikleri gerçekleştirildi.
İzmir
Bundan
41 yıl önce Kızıldere’de katledilen önder
yoldaşlarımız Mahir Çayan
ve 9 yoldaşı bugün (29 Mart 2013)’te Dokuz
Eylül Üniversitesi’nde anıldı. Oligarşi esir
aldığı THKO önderlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf
Aslan ve Hüseyin İnan hakkında idam kararı
vermiştir. Bu idamı engellemek için Mahir
ve yoldaşları 2 İngiliz ve 1 Kanadalı teknisyeni
Ünye Radar üssünden kaçırmışlardır. Kızıldere’de
kuşatılan Mahirlerin yanıtı çok nettir; “Biz
buraya dönmeye değil, ölmeye geldik” diyerek
daha sonra TDH’ne yön verecek büyük bir miras
bıraktılar.
Kızıldere’de
katledilen önder yoldaşlarımız için saat:12.15’te
Dokuz Eylül
Üniversitesi Hukuk Fakültesi önünden başlayan
Yabancı Diller Yüksekokulu önüne kadar süren
bir yürüyüş gerçekleştirildi. “Kızıldere Son
Değil Savaş Sürüyor” pankartı açılan yürüyüş
esnasında sık sık ajitasyon ve sloganlar atıldı.
Yürüyüş sırasında “Kızıldere Son Değil, Savaş
Sürüyor” “Yaşasın Devrimci Dayanışma” “Faşizme
Karşı Omuz Omuza” “Katil Devlet Hesap Verecek”
“Mahir, İbo, Deniz Sürüyor Sürecek Mücadelemiz”
vb. sloganları atıldı. Ayrıca Kızıldere’de
şehit olan ON’ların isimleri anıldı. YDY önüne
gelen kitle burada saygı duruşunda bulundu
ve ardından basın metni okundu. Okunan basın
metninde;
“30 Mart 1972’de Tokat’ın Niksar İlçesi Kızıldere
Köyü’nde bir dönüm noktası yaratılıyordu.
Bir tarihsel süreç noktalanırken bir yenisi
açılıyor, yaşadığımız toprakların tarihinde
bir daha asla kazınamayacak bir iz bırakılıyordu.
Eğer Kızıldere’yi salt bir çatışma-direnme-şehit
olmaya indirgersek,
bu biçimiyle kavrarsak, onunla sonrasında
yaşanan daha nice çatışma ve direniş arasındaki
farkı, sonrasındakilerin neden aynı ya da
benzer etkiyi bırakamadıklarını açıklayamayız…
....Yakalanan
THKO önderlerinden olan Deniz Gezmiş, Yusuf
Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamı gündemdedir,
THKP-C ve THKO idamı engellemek için ortak
eylem kararı alırlar. Bu karar Türkiye Devrimci
Hareketi tarihinin en somut ve en üst siper
yoldaşlığı örneğidir.. Daha sonra Ünye Radar
Üssünden iki İngiliz bir Kanadalı teknisyeni
kaçırır ve Kızıldere’ye varırlar. Burada köyün
muhtarının yerlerini ihbar etmesi sonucu saklandıkları
evin etrafı kuşatılır. “Biz buraya dönmeye
değil, ölmeye geldik” diyerek devrimci kararlığı
gösteren ; Ahmet Atasoy, Saffet Alp, Nihat
Yılmaz, Ömer Ayna, Cihan Alptekin, Hüdai Arıkan,
Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Ertan
Saruhan ve MAHİR ÇAYAN girdikleri çatışmada
şehit olmuşlardır…
Bugün okula bilimin girmesi gerekirken polisler
rahatça girip öğrencilere
müdahale edebilmektedir, Hacettepe’de yaşananlar
bunun bir örneğidir. Demokratik taleplerini
dile getirdikleri için egemenlerin keyfi tutuklamaları
sonucu bugün üniversitede olması gereken 600’e
yakın öğrenci, sendikacılar ve ÇHD’li avukatlar
tutsaktır. Yine KCK tutuklamaları adı altında
binlerce devrimci-demokrat-yurtsever insan
bugün hala hapishanelerdedir. Ve bugünlerde
hala devam etmekte olan ‘DHKP-C Operasyonu’
adı altında birçok sendika binasına, kurumlara
ve evlere baskın yapılmış çok sayıda kişi
gözaltına alınmıştır…
Bizde bu sisteme karşı mücadeleyi tarihimizden
aldığımız güçle örüyoruz. Biz bu tarihte Mahirlerden,
Denizlerden, İbolardan, Mazlumlardan aldığımız
güçle yürüyoruz. Bugünkü mücadelemiz ON’ların
bıraktığı mirasın üzerinde yükselecektir.
Bu miras Kızıldere somutunda gerçekleşen savaşımdan,
devrimci dayanışmadan, siper yoldaşlığından,
devrim ve sosyalizme olan inançtan geçmektedir.
Yaşanan
katliamları ve ON’ları unutmayacağız, hesabını
soracağız.” denildi.
Basın
metninden sonra “Mahirim” şiiri okundu. Ardından
Sokak Sanatçıları Derneği kısa bir müzik dinletisi
gerçekleştirildi. Okunan marşlardan sonra
“Mahir, Hüseyin, Ulaş Kurtuluşa Kadar Savaş”
sloganı atıldı. Aralarında Gençlik Cephesi’nin
de bulunduğu eylemi Devrimci Gençlik, Ekim
Gençliği, SGD bileşeni örgütledi. Eyleme DPG,
İzmir Hareket Tiyatrosu ve Kurtuluş Yolunda
Dev-Genç destek verdi.
|
Kızıldere
Manifestosu Yolumuzu Aydınlatıyor
Bundan tam 41 yıl önce,
30 Mart 1972'de Kızıldere'de bir direniş destanı
yazıldı. Mahir Çayan ve yoldaşları kendilerini
kuşatanlara "biz buraya dönmeye değil,
ölmeye geldik" diyerek tarih yazdılar.
Bu tarih, bu topraklardaki sınıf mücadelesinin
tarihidir. Mustafa Suphi'lerden gelir ve günümüze
değin uzanır. Bu tarih, bizim tarihimizdir.
Bu tarih, Spartaküsten bu yana zulme ve sömürüye
karşı direnenlerin, savaşanların tarihidir.
30 Mart 1972'ye gelene
değin birçok aşamadan geçerek yükselen sınıf
mücadelesi onlarca yıldır sol harekete damgasını
vuran oportünist/revizyonist gelenekleri parçalayarak
yeryüzünün dört bir köşesinde yükselmekte olan
devrimci mücadelenin bu topraklardaki yankısı
oldu. Devrimin ve sosyalizmin bu topraklardaki
sesi olan Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim
Kaypakkaya gibi öncüler, kısa sürede sömürü
düzeninin hedefi haline geldiler. Ne üzerine
çevrilen namlular, ne idam sehpaları ne de işkenceler
onları yok edemedi. Onlar fiziksel olarak aramızdan
ayrılırken, eylemleriyle, politik tavırlarıyla
ve geride bıraktıkları güçlü geleneklerle ölümsüzleştiler.
Türkiye'nin siyasal
dengelerini alt üst eden eylemleri ve politik
açılımlarıyla 12 Mart cuntasını işlevsiz hale
getiren Mahir Çayan ve arkadaşları, cuntanın
idam sehpasına çıkarmaya çalıştığı Deniz Gezmiş,
Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamını engellemek
ve cuntaya karşı direnişte yeni bir cephe açmak
amacıyla Ünye'deki NATO radar üssünde çalışan
üç İngiliz askerini kaçırarak Tokat Niksar İlçesi
Kızıldere Köyü'ne gelirler. Ertesi gün, kuşatıldıklarında
yanıtları çok nettir. Teslim olmayan 10 devrimci;
Mahir Çayan, Ertan Saruhan, Hüdai Arıkan, Saffet
Alp, Cihan Alptekin, Ahmet Atasoy, Ömer Ayna,
Nihat Yılmaz, Sabahattin Kurt ve Sinan Kazım
Özüdoğru 30 Mart 1972'de ağır silahlar ve roket
atışlarıyla katledilir.
Nurhak'ta başlayan
katliam zinciri, Kızıldere ile devam eder. Son
nefesinde "Yaşasın Türk ve Kürt Halklarının
Emperyalizme Karşı Mücadelesi" diye haykıran
Deniz Gezmiş'lerin idamlarıyla süren intikam
zinciri Diyarbakır işkencehanelerinde ser verip
sır vermeyen İbrahim Kaypakkaya'nın katledilmesiyle
de durmaz. Maraş'tan, Çorum'a, Çorumdan Sivas'a,
Sivas'tan Roboski'ye kadar sürer.
Bugün, aradan geçen
41 yıla rağmen bu topraklarda devrimin ateşini
tutuşturan devrimci önderlerin adları toplumsal
bellekten silinemedi. Çünkü onların yaktıkları
meşale, elden ele taşınarak bugünlere kadar
geldi. Bugün hala onları övmek suç olarak kabul
ediliyor. Çünkü onların başlattıkları devrim
ateşi büyümeye, egemenlerin eteklerini tutuşturmaya
devam ediyor. Onların düşünceleri, eylemleri
ve örgütlülükleri bu topraklara öylesine kök
saldı ki aradan geçen bunca yıla rağmen sömürücüleri
çılgına çevirmeye devam ediyor. Onların yarattığı
devrimci dayanışma geleneği zindanlarda, 1 Mayıs
meydanlarında ve her türden mücadelede yankılanarak
büyümeye devam ediyor. Ve onların emperyalizme
ve işbirlikçilerine karşı başlattıkları mücadele
yaşadığı tüm iniş çıkışlara rağmen devam ediyor.
Kızıldere'de yazılan bu destan, devrimci direnişin,
dayanışmanın ve emperyalizme karşı açılan savaşın
zaferini haykırmaya devam ediyor.
Bugün emperyalizmin
dünyayı kan gölüne çevirdiği, sömürünün her
boyutuyla azgınlaştığı, toplumsal hayatın devlet
terörüyle kuşatıldığı, sokakların baskı ve terörle
sindirilmeye çalışıldığı bu coğrafyada umudumuzu,
coşkumuzu ve inancımızı bileyen, emperyalizme,
sömürü ve zulme karşı mücadelemizde her zaman
bizlerle olan Kızıldere Şehitlerini bir kez
daha saygıyla anıyor, andınız andımızdır diyoruz.
KURTULUŞA KADAR
SAVAŞ!
KIZILDERE ŞEHİTLERİ
ÖLÜMSÜZDÜR!
KIZILDERE SON DEĞİL
SAVAŞ SÜRÜYOR!
YAŞASIN DEVRİMCİ
DAYANIŞMA!
EMEK
VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİ
27 Mart 2013
|
|
|
|
|
|