Pentagon, Amerika’nın küresel askeri
egemenlik gündemini belirleyen çok gizli bir Pentagon
belgesinin özetini yayınladı.
Amerika’nın askeri stratejisindeki
bu yeni yönelim gerçekten fark edilmeksizin geçmiş
gibi görünüyor. The Wall Street Journal hariç,
ABD medyasında konuyla ilgili tek bir sözcük bile
sarf edilmedi.
Gizemli askeri plan basında hiç
yer almadı. Plan, Wall Street Journal’a göre,
Amerika’nın, birliklerinin konuşlandığı alanları
çoğaltmak ve Amerika’nın gelişmiş silah sistemlerinde
kitlesel bir inşaya gitmek yoluyla, “dünya çapındaki
ABD etkisini güçlendirme”yi hedefleyen küresel
askeri tasarımını özetliyor.
Belge, yönetimin Neoconların Yeni
Amerikan Yüzyılı Projesi tarafından detaylandırılan
“önleyici” savaş doktrininin ayak izlerini takip
etmekle birlikte, Washington’un küresel askeri
gündeminin sınırlarını belirlerken daha da ileri
gidiyor.
Plan, askeri operasyonların “barışı
korumak” ve “Amerika’yı savunmak” gerekçesi ile
“açıklanmış bir düşmana” karşı yürütüldüğü daha
zayıf “önleyici” ve savunmacı eylem kavramlarının
ötesinde, savaşa yönelik daha “pro-aktif” bir
yaklaşım çağrısında bulunuyor.
Belge Amerika’nın küresel askeri
vekaletinin, bölgesel savaş tehditlerinin ötesine
uzandığını açıkça belirtiyor. Bu vekalet, Amerika’ya
düşman olmayan, ama ABD çıkarlarının bakış açısından
stratejik olarak görülen ülkelere yönelik askeri
operasyonları da içeriyor.
2005 Mart Pentagon belgesi, geniş
bir askeri ve dış siyaset perspektifinden bakıldığında,
dünya çapındaki ABD kurumsal çıkarlarını destekleyen
emperyal bir tasarım oluşturuyor.
“Belge, merkezi olarak ABD’nin,
Irak ve Afganistan’daki gibi özel savaş alanlarının
ötesine uzanan sürekli bir küresel mücadeleyle
meşgul olduğu inancından türetilmektedir. Çok
daha pro-aktif, yalnızca Kuzey Kore’nin Güney
Kore’ye saldırması türünden çatışmalara yanıt
vermekten çok, dünyayı değiştirmeye odaklanan
ve ABD’nin kendileri ile savaş içinde olmadığı
ülkelerde daha fazla önleyicilik rolü varsayan
bir ordu vizyonu geliştirilmektedir. (WSJ, 11
Mart, 2005)
Belge hedefinin “önleyici” operasyonları
sürdürmekten çok “saldırı”dan oluştuğunu savunuyor.
Burada bu anlamda, 11 Eylül sonrası ulusal güvenlik
açıklamalarına göre daha sert bir nüans var:
“[Belge] “dört merkezi” sorun [sunmaktadır],
ki bunların hiçbirisi geleneksel askeri çatışmalarla
ilgili değildir. Servislerden: zayıflayan devletlerle
iç terörist tehditleri yenecek partnerlikler geliştirme;
saldırı planlayan terörist gruplara karşı saldırgan
vuruşlar gerçekleştirmek dahil, anayurdu koruma;
Çin ve Rusya gibi, stratejik bir yol ayrımında
bulunan ülkelerin tercihlerini etkileme; ve düşman
devletler ve terörist gruplar tarafından kitle
imha silahlarının elde edilmesini engellemeyi
başarabilecek güçler geliştirmeleri istenmiştir.”
(age)
Artık vurgu Yeni Amerikan Yüzyılı
Projesi’nin, Yeni Bir Yüz Yıl İçin Amerika’nın,
Savunması, Stratejisi, Güçleri ve Kaynakları’nın
Yeniden İnşası belgesinde özetlendiği gibi, yalnızca
büyük tehditkar savaşlar yürütmek değildir, 2005
Mart askeri planı silah sistemlerindeki kaymalara
olduğu kadar, ABD güçlerinin dünya çapındaki askeri
polislik ve müdahale eylemlerindeki küresel konuşlanması
ihtiyacına da işaret etmektedir. Yeni Amerikan
Yüzyılı Projesi 2000 Eylül Raporu’nda bu tehditkar
olmayan askeri operasyonları “polisiye fonksiyonlar”
olarak tanımlamıştı:
“Pentagon mevcut barışı büyük tehditkar
kampanyalardan farklı biçimlerde sürdürecek güçler
bulundurmalıdır. … Bu görevler savaşmaya göre
biçimlendirilmiş ancak uzun dönemli, bağımsız
polisiye operasyonlara yetenekli olan güçler gerektiren,
günümüzün en sık karşılaşılan misyonlarıdır” (PNAC,
http://www.newamericancentury.org/RebuildingAmericasDefenses.pdf
, sf. 18)
İmparatorluk Polisi Olarak Birliklerin
Silah Altına Alınması
Alttan alta yapılan vurgu dünyanın
farklı bölgelerindeki yerli güçler ve kesimleri
denetlemek ve pasifleştirmek için gereken özel
askeri insan gücünün geliştirilmesi ve silah altına
alınmasıdır:
“gizli kılavuz orduyu, kültürel
olarak kavrayışlı daha küçük birimleri yerli güçleri
eğitmek ve akıl göstermek üzere göndermeyi de
içeren daha az doktriner çözümler bulmaya zorlamaktadır”
(age).
Gizli belge, birliklerin kitlesel
biçimde askere alınması ve eğitilmesi ihtiyacına
işaret etmektedir. Yeni özel güçler, yeşil bereliler
ve öteki özel askeri personel topluluklarından
oluşan bu birlikler, dünya üzerinde, askeri polislik
eylemleriyle uğraşacaklardır:
“Mr Rumsfeld’in yaklaşımı Pentagon
tarafından satın alınan silah sistemlerinde temel
kaymaları ve hatta ABD birliklerinin dünya çapındaki
konuşlandırılmasında daha da köklü değişimleri
tetikleyecek gibi görünüyor, diye konuştu belgenin
hazırlanması ya da değerlendirilmesinde yer alan
bir savunma bakanlığı yetkilisi.
ABD, bu birlikleri bir çatışmada,
sallantıdaki bir hükümetin silahlı kuvvetlerinin
gerillalarla olan karşılaşmasına, isyanın kök
salması ve halk desteği elde etmesinden önce yardım
edebilmek için, geleneksel olarak konuşlandırdığından
çok daha erken konuşlandırmayı hedeflemelidir.
Yetkililer planın dünya çapında harekete geçecek
bu tür birçok tim öngördüğünü söylediler.
ABD’nin askeri icraatları Ortadoğu
ile sınırlı değil. Barış-koruma ve eğitim gerekçesi
altında, dünyanın tüm ana bölgelerine askeri polislik
operasyonları için özel güçler göndermeyi içeriyor.
Ancak bu etkinliklerin önemli bir bölümü, muhtemelen
Pentagon, NATO ya da Birleşmiş Milletler ile sözleşme
temelinde çalışan özel güvenlik şirketleri tarafından
sürdürülecek. Askeri insan gücü gerekleri gibi,
kullandıkları araçlar da özgün bir nitelik taşıyor.
Polislik faaliyetleri tehdit savaşlarında olduğu
gibi düzenli ordu birimleri tarafından yürütülmeyecek:
“yeni plan, ABD’nin yerel orduları
temel karşı-isyan taktikleri konusunda eğitmek
üzere kara birlikleri timleri sevk etmekte olduğu,
Nijerya ve Çad gibi yerlerdeki yakın dönemli askeri
yardım misyonlarını andıran, daha aktif ABD uğraşları
öngörmektedir. Ancak, gelecekteki eğitim misyonları,
daha geniş bir boyutta yürütülecek gibi görünmektedir,
demektedir bir savunma bakanlığı yetkilisi.
Askeri güçler arasında, tam da
şu anda Deniz Piyadeleri bu boşluğu doldurmak
üzere en hızla harekete geçen güçlerdir ve bazı
kaynakların geleneksel amfibi-saldırı misyonlarından
yabancı güçlerle çalışmak üzere özel olarak tasarlanmış
yeni birimlere kaydırılması planlanmaktadır. Bu
birlikleri desteklemek üzere, askeri yetkililer
ucuz hava gözetim sistemlerinden kalabalık kentsel
savaşlarda kara birliklerinin yardımına koşabilecek
uçan silahlara kadar her şeyi elde etmek istiyorlar.
Bu tür “hayal yeteneklerden” bir tanesi bir bölgeyi
ihtiyaç duyulana kadar göreli olarak düşük bir
irtifada çevreleyecek, sonra ani ve acımasız bir
ateş hattı başlatabilecek insansız bir AC-130
silahıdır, demektedir bir savunma bakanlığı yetkilisi.”
(age)
Soğuk Savaş Sonrası Yeni Düşmanlar
“Terörizme karşı savaş” ve “haydut
devletler”in çevrelenmesi hala resmi meşrulaştırma
ve itkiyi oluştururken, Çin ve Rusya, gizli Mart
belgesinde açıkça potansiyel düşmanlar olarak
belirtilmektedir.
“… ABD ordusu… Çin gibi, yükselen
güçleri, ABD askeri egemenliğine meydan okumaktan
vazgeçirmeyi amaçlamaktadır. Gerillalarla savaşmak
üzere tasarlanmış olan silah sistemleri oldukça
ucuz ve düşük-teknolojili olmakla birlikte, rapor,
ABD ordusunun, bu ülkeleri rekabetten vazgeçirmek
üzere, gizlilik teknolojisi, hassas silahlar ve
insanlı ve insansız gözetim sistemleri gibi kilit
ileri teknoloji alanlarındaki egemenliğini koruması
gerektiğine işaret etmektedir. “(age)
Avrupa Birliği’nden söz edilmemekle
birlikte, belirlenen hedef tüm potansiyel askeri
rakiplerin gelişmesinin engellenmesidir.
“Büyük Köpeği Alt Etmeye Çalışmak”
Washington küresel askeri hegemonya
hedefine nasıl ulaşma niyetinde?
Temelde ABD silah sanayinin sürekli
gelişmesi yoluyla ki, bu da sivil mallar ve hizmetlerin
üretiminden kitlesel bir kayma gerektirmektedir.
Bir başka deyişle, savunma harcamalarındaki sürüp
gitmekte olan artış, büyük miktarlardaki kamu
paralarının Amerika’nın büyük silah üreticilerine
transfer edilmesiyle birlikte, bu yeni ilan edilmemiş
silahlanma yarışını beslemektedir.
Belirtilen hedef, dünyadaki hiçbir
gücün, kendi sivil ekonomisini tehlikeye düşürmeksizin,
“Büyük Köpek” ile rekabet edemeyeceği ya da ona
meydan okuyamayacağı “kadar pahalı” ileri silah
sistemleri geliştirme sürecinde ilerlemektir.
“Bu stratejinin kalbinde, ABD’nin
yaşamsal teknolojilerde, yükselmekte olan güçlerin,
Büyük Köpekle yarışmaya çalışmanın bile bu ülkeler
açısından son derece pahalı olacağına karar verecekleri
çapta büyük bir önderliğe sahip olmak bulunmaktadır.
Belgenin bölümlerinin yazımına katılmış bir savunma
bakanlığı uzmanı, yakında bunun ekonomik gelişmelerini
baltalamaya değmeyeceğini anlayacaklar, diye konuştu”.
(age)
Avrupa ile Amerika Arasında İlan
Edilmemiş Silahlanma Yarışı
Bu ilan edilmemiş silahlanma yarışı
“büyüyen güçler” olarak adlandırılan güçlere karşı
yürütülmektedir.
Çin ve Rusya potansiyel tehditler
olarak zikredilirken, Amerika’nın (resmi olmayan)
rakipleri Fransa, Almanya ve Japonya’yı da içermektedir.
ABD’nin; Anglo-Amerikan eksenindeki kabul edilmiş
ortakları, (gayrı resmi olarak) İsrail bir yana,
Britanya, Avustralya ve Kanada’dır.
Bu bağlamda, halihazırda iki egemen
batılı askeri eksen mevcuttur: Anglo-Amerikan
ekseni ile ona rakip Fransız-Alman ittifakı. Büyük
ölçüde Fransa ve Almanya hakimiyetindeki Avrupa
askeri projesi, kaçınılmaz biçimde NATO’nun altını
boşaltacaktır. Britanya (British Aerospace Systems
Corporation aracılığıyla) Amerika’nın beş büyük
silah üreticisi ile partnerlik içinde ABD savunma
iyileştirme sistemine sıkıca dahil edilmiştir.
Söylemeye bile gerek yok ki, bu
yeni silahlanma yarışı, AB himayesi altında, devletin
mali kaynaklarının askeri harcamalara kitlesel
biçimde yönlendirilmesini öngören Avrupa projesinin
içine sıkıca yuvalandırılmıştır. Üstelik, ABD
dolarının hegemonyasına meydan okumakta olan küresel
bir döviz kuru yaratmakta olan AB para sistemi
NATO dışında birleşik bir AB savunma gücünün geliştirilmesiyle
yakından ilişkilidir.
Avrupa anayasası altında, ortak
bir savunma bileşenini içerecek olan birleşik
bir Avrupa dış siyaset konumu olacaktır. Anlaşıldığı
kadarıyla, ancak bu durum asla kamuoyunda ciddi
biçimde tartışılmamaktadır, önerilen Avrupa Savunma
Gücü Amerika’nın askeri konulardaki üstünlüğüne
meydan okumaya niyetlenmektedir:
“böyle bir rejim altında, trans-Atlantik
ilişkileri ölümcül bir darbe altında olacaktır”
( Avrupa Parlamentosu Britanya muhafazakar üyesi
Martin Callanan’a göre, Washington Times, 5 Mart
2005).
İronik biçimde, bu Avrupa askeri
projesi, bir yandan ilan edilmemiş bir ABD-AB
silahlanma yarışını teşvik ederken, askeri alanlarda
süren ABD-AB işbirliği ile de bir arada sürdürülemez
nitelikte değildir. Avrupa açısından altta yatan
hedef AB’nin kurumsal çıkarlarının korunması ve
Avrupalı şirketlerin Ortadoğu’daki ve diğer yerlerdeki
ABD önderliğindeki savaşları etkin biçimde nakde
dönüştürmesi ve “artıkların paylaşılması”dır.
Bir başka deyişle AB, Büyük Köpeğe bir güç konumundan
meydan okuyarak, çeşitli askeri maceralarında
Amerika’nın “bir partner”i olarak oynadığı rolü
korumaya çalışmaktadır.
Özellikle Fransa’da, Washington
ile iyi ilişkiler inşa edebilmenin tek yolunun,
Amerikan Askeri Projesi’ne öykünmek; yani, Avrupa’nın
ileri silah sistemlerini şişirmek üzere benzer
bir strateji benimsemek olduğu yolunda bir varsayım
vardır.
Bir başka deyişle, ele aldığımız
şey Eski Avrupa ile Amerika arasında, savunma
sistemlerinde, bankacılık, finans ve döviz piyasalarının
üst dilimlerinde olduğu kadar petrol sanayinde
de süren kırılgan bir aşk-nefret ilişkisidir.
Önemli olan bu kırılgan jeopolitik ilişkinin önümüzdeki
yıllarda koalisyonlar ve ittifaklar açısından
nasıl evrimleşeceğidir. Fransa ve Almanya’nın
hem Rusya hem de Çin ile askeri işbirliği anlaşmaları
var. Avrupa savunma şirketleri Çin’e sofistike
silahlar sağlıyorlar. Nihayet, Avrupa ABD tarafından
bir gasp olarak görülüyor ve rakip Batılı süper
güçler arasındaki bir askeri çatışma da göz ardı
edilemez. (Daha fazla ayrıntı için, bn Michel
Chossudovsky, The Anglo-American Axis, http://globalresearch.ca/articles/CHO303B.html
)
Eski Avrupa, 2003 Mart ayındaki
işgale varan aylarda, Irak’ın iddia edilen kitle
imha silahları (KİS) ile ilgili kuşkularını belirtmekten
açık lanetlemeye kadar uzanan bir yelpazeden,
(işgal sonrasında), Bush yönetiminin işkence ve
politik cinayetler konusundaki siyasi kılavuzluğu
bir yana, sivil ölümlerine rağmen, Irak’taki ABD
askeri işgalinin meşruluğunu geniş anlamda kabul
eden bir konuma geçti.
Kaba bir ironi olarak, yeni ABD-AB
silahlanma yarışı, Avrupa Birliği açısından, Amerikan
süper gücüyle “dostça ilişkiler” geliştirmenin
seçilmiş anayolu haline dönüşmektedir. Avrupa,
ABD’ye karşı çıkmak yerine, “terörizme karşı savaş”ı
kucaklamıştır. Varsayılan teröristlerin tutuklanmasında
ABD ile aktif biçimde işbirliği içindedir. Bazı
AB ülkeleri, ABD Anayurt Güvenlik Yasası’nın Avrupalı
bir “kes-yapıştır” versiyonu olan Büyük Birader
anti-terör yasaları oluşturmuşlardır.
Avrupa kamuoyu, geniş anlamda Avrupa
askeri endüstriyel kompleksinin ve petrol şirketlerinin
çıkarına olan “terörizme karşı savaş”ı desteklemeye
doğru fitillenmektedir. Sırası geldiğinde, “terörizme
karşı savaş” AB’nin Avrupa Anayasası koşullarındaki
güvenlik gündemine zayıf bir meşruluk da sağlamaktadır.
Anayasa, emek yasalarını ve Avrupa refah devletini
zayıflatırken, aynı zamanda polis-devleti önlemlerini
devreye sokan bir metin olarak, artan güvensizlikle
karşılanmaktadır.
Bu arada, Avrupa medyası da dezenformasyon
kampanyasının partneri haline dönüşmüştür. Atlantik’in
her iki yakasındaki kablo tv’lerde bıktıracak
kadar çok sunulan “dış düşman”, Usama Bin Ladin
ile Ebu Musab El-Zarkavi’dir. Bir başka deyişle,
propaganda kampanyası, Avrupa ve Amerika’da aynı
anda gerçekleşmekte olan, sivil kurumların süregelen
militarizasyonunun başarıyla kamufle edilmesine
hizmet etmektedir.
Silah ve Tereyağı: Sivil Ekonominin
Yıkımı
Önerilen AB anayasası tüm üye ülkelerin
askeri harcamalarında sivil ekonominin açıkça
yıkımı pahasına kitlesel bir patlama gerektirmektedir.
Avrupa Birliği’nin yıllık bütçe
açıkları üzerindeki yüzde 3’lük limiti askeri
harcamalardaki genişlemenin tarım ve sanayiye
sağlanan hükümet destekleri bir yana sosyal hizmetler,
kamusal altyapı dahil tüm sivil harcama kategorilerinde
kitlesel bir kısıntı ile birlikte yaşanacağını
ima etmektedir. Bu bakımdan, “terörizme karşı
savaş”; neo-liberal reformlar bağlamında, bir
gerekçe hizmeti görmektedir. Sivil programları
etkileyen kemer sıkma önlemlerinin, paranın ulusal
güvenlik ve anayurt savunması için gerekli olduğu
temelinde, dayatılmasına yönelik kamuoyu rızasını
inşa etmektedir.
Avrupa’daki askeri harcamaların
büyümesi ABD askeri gelişimi ile yakından bağlantılıdır.
Amerika savunmaya daha fazla harcama yaptıkça,
Avrupa da kendi Avrupa Savunma Gücünü geliştirmek
üzere daha fazla harcama yapmak isteyecektir.
AB genişlemesi Avrupa silah sanayinin
gelişimi ve finansmanı ile yakından ilişkilidir.
Egemen Avrupalı güçler AB askeri inşasını finanse
etmek için on yeni AB üyesinin katkılarını umutsuzca
istemektedirler. Bu bakımdan, Avrupa Anayasası
“askeri harcamalar hakkındaki mali taahhütlerin
eşlik edeceği, Avrupa için bir güvenlik stratejisinin
benimsenmesi”ni gerektirmektedir. (European Report,
3 Temmuz 2003).Bir başka deyişle, Avrupa Anayasası
koşullarında, AB genişlemesi Atlantik askeri ittifakını
(NATO) zayıflatma eğilimindedir.
Büyük devlet mali kaynaklarını,
sivil sektörler aleyhine savaş ekonomisine aktaran
hem Amerikan hem de Avrupa askeri projelerinin
kaçınılmaz yan ürünü istihdam ve sosyal programlar
konusundaki geri çekilmedir.
Sonuç sivil ekonomideki tesislerin
kapanması ve iflasların yanı sıra yoksulluk ve
işsizlik kemendinin Batı Dünyası boyunca sıkıştırılmasıdır.
Üstelik, 1930’ların tersine, silah sanayinin dinamik
gelişimi artık çok az iş olanağı sağlamaktadır.
Bu arada, Batı savaş ekonomisinin
yıldızı parlarken, sivil mamul mallar üretiminin
Üçüncü Dünya ülkelerine yeniden dağılımı son yıllarda
dramatik bir hızla artmaktadır. Şimdi en büyük
sivil mamul mal üreticisi olan Çin, ABD’ye yönelik
tekstil ihracatını 2004’de yüzde 80.2 artırarak,
bir kapanma ve iş kayıpları dalgasına yol açmaktadır.
(WSJ, 11 Mart 2005)
Küresel ekonomi çok kutuplu bir
ilişki ile karakterize olmaktadır. Zengin Batılı
ülkeler kitle imha silahları üretmekte, yoksul
ülkeler mamul tüketim malları üretmektedirler.
Düğümlenmiş bir mantık içinde, zengin ülkeler,
batılı pazarlara ucuz emeğe dayalı montaj tesislerinde
üretilen büyük miktarlarda tüketim malları sunan
yoksul gelişmekte olan ülkeleri tehdit etmek ya
da onlarla savaşmak için ileri silah sistemlerini
kullanmaktadırlar.
Özellikle Amerika, bu ucuz tüketim
malları arzına kendi imalat sektörünün büyük bir
bölümünü kapatıp, aynı zamanda kaynaklarını sivil
ekonomiden kitle imha silahları üretimine yeniden
transfer edecek denli yoğun biçimde yaslanmaktadır.
Ve bu silahlar, acı bir ironi içinde, Amerika’ya
tüketim mallarının en büyük parçasını sağlayan
ülkeye, yani Çin’e karşı kullanılmak üzere salamuraya
yatırılmaktadır.
Kaynak: www.globalresearch.ca (Centre
for Research on Globalization) sendika.org tarafından
çevrilmiştir.
|